@kitap__gezegeni1
|
Oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayalım🦋
Keyifli okumalar✨️
16.Bölüm "Piyon"
Bir oyunun içindeydik ve bu oyunu yöneten kesinlikle biz değildik. Oyunu yönetemediğimiz gibi en ufak yanlış hareketimizde içimizden biri tehlikeye giriyordu.
Az önce Araf'ın başrol olduğu oyun için ellerimizi çözdüklerinde hepimiz aynı anda adamlara saldırmıştık ve ellerinden silahları almıştık ama hayatımızda pişman olmadığımız kadar pişman olmuştuk. İlk defa bir hareketimizden ölesiye pişmandık çünkü bizim bu hareketimizin sonucunda Eren yaralanmıştı. Her şey çok hızlı geliştiği için bir şey yapamamıştık.
Planlı bir şekikde hareket ediyoruz olmuyor, plansız hareket ediyoruz o hiç olmuyor. Biz ne yapacağız bunu hiç bilmiyorum. Ne yaparsak yapalım her şey elimizde patlıyordu.
Şu anda ne mi oluyor, Araf'ın eline bir silah verilmişti karşısında yaralı bir şekilde duran Eren'i vurmalarını bekliyorlardı.
Araf daha fazla bu saçma olaya, ya da oyuna devam edememiş olacak ki elindeki silahı yere fırlattı. "Sizin saçma isteğinizi yerine getiremeyeceğim! Çok istiyorsan alın beni karşınıza vurun ama ben asla askerimi vurmayacağım!" diye bağırdı.
"Öyle mi?" dedi Alessi. Bir işaret yapmasıyla hepimizin başına silah dayandı. Ondan böyle bir şey beklediğim için şaşırmadım. "Bir daha düşün istersen." dedi gülerek.
"Ulan ben buradan bir kurtulayım bunların hepsini tek tek soracağım sana!" dedi Fatih dişlerinin arasından.
"Eee yakışıklı çocuk bir askerin için diğer askerlerini göz ardı mı edeceksin yoksa o bir askerini vuracak mısın?" diye sordu Alessi. Araf'ın ne yapacağını merak ettiğim için ona odaklandım. Ben onun yerinde olsam ne yapardım diye düşünsemde bir çıkar yol bulamıyordum.
Bir anda yeşil gözleri bana kaydı, ne yapacağım ben dermiş gibi baktı gözlerime.
Etrafıma baktım, en ufak yanlış hareketimiz birimizin canına mâl olabilirdi. Planlı bir şekilde hareket edince bile Eren yaralanmıştı şimdi plansız hareket edince ne yapacaktık?
Araf'ın bakışları bir anlığına arkama kaydı. Bir süre oraya baktıktan sonra bakışları tekrardan beni buldu. Omzumun üstünden arkama bakınca başıma dayanan silah alnıma değdi. Bir süre silaha baktıktan sonra tekrardan Araf'a baktım. Gözleriyle az önce baktığım adamı gösterdi. Gözlerimi açıp kapattıktan sonra diğerlerine baktı ve bir göz hareketi de onlara yaptı.
"Eee hadi ama sabaha kadar seni bekleyecek halimiz yok ya! Seç bir seçeneği ve eğlencemiz başlasın. Bir askerin mi diğer bütün askerlerin mi?" dedi Alessi.
"Tamam vuracağım, diğerine bir şey yapmayın." dedi Araf. Tam karşısında uzun L şeklindeki tahtaya ellerinden zincirlenmiş Eren'e baktı. Eren de aynı şekilde gözlerini kapatıp açmıştı.
Şu anda Araf'ın aklında bir plan vardı ve biz de o plana uyacaktık. Eren'i vurmayacaktı, aslada vurmazdı. Onu vuracak gibi yapıp arkamdaki adamı hedef alacaktı ve tam olarak karmaşa burada başlayacaktı. Bundan sonrası tam olarak bizdeydi işte.
Araf az önce bir sinirle attığı silahı kendi elleriyle geri aldı. Kaldırıp Eren'e nişan aldı ve işaret parmağı tetiğe giderken Alessi'nin yanındaki adam hemen durdurdu onu. "Dur dur, böyle bir eğlencesi kalmaz bu işin." dedi ve Araf'ın yanına gitti. Biz ve Araf daha ne olduğunu anlayamadan adam Araf'ın sağ elini tuttuğu gibi avuç içine derin bir çizik attı.
"Araf!" Bağırarak yanına doğru gidiyordum ki arkamdaki adam beni tuttu. Sinirle arkadan bir tekme atıp elinden kurtuldum. Birkaç adım anca atmıştım ki kollarımdan birileri tutup daha fazla gitmeme engel oldu. "Bırakın beni!" Bağırarak çırpınmaya başladım ama adamlar sıkıca beni tutmaya devam ettiler.
"Araf..." Çırpınmaya devam ederek adını söyledim. Çırpınmalarımın arasında gözlerimiz kesişti. İyiyim der gibi gözlerime baktı ve gülümsemeye çalıştı ama ben acı çektiğini anlayabiliyordum.
"Susturun şu kızı! Sen de sık hadi." dedi adam. Ona inat hem daha çok bağırdım hem de daha çok çırpındım. Ta ki yine Araf'la gözlerimiz kesişene kadar. Dudaklarını aralayıp oynattı, bakışlarım dudaklarına kayerken sakinleştim. Sakin ol dedi dudaklarını oynatarak.
Evet sakin olmalıydım yoksa plana sadık kalamazdım. Beni bu şekilde tutarlasa az sonra olacak olan kargaşaya katılamazdım.
Derin bir nefes alıp çırpınmayı kestim ve sakinliğimi korudum. Araf bir süre bana baktıktan sonra kesilen elinin içine silahı aldı ve tüm gücüyle sıktı. Şu anda yüzünde bir acı belirtisi olmasa bile ben acı çektiğini anlayabiliyordum.
Bir süre elindeki silahı karşısına tutup bekledi. Eli kesildiği için titriyordu ve silahı sıkmaktan yere kanlar damlıyordu. Birkaç saniye titreyen eliyle durdu, daha sonra titremesi yavaşça geçti ve acısını kontrol altına alabildi ama kasılan bedeninden hâlâ acı çektiğini görebiliyordum. Kendini öyle bir sıkıyordu ki bunu her şekilde görüyordum.
"Hadi ama akşama kadar seni bekleyemeyiz ya!" dedi adam gülerek. Derin bir nefes alıp sakin olmaya çalıştım ve Araf'a odaklandım. Tam karşına nişan alıp bekledi, göz ucuyla bana baktı ve silahını hızla benim arkamdaki adama doğrultup ateş etti. Arkamı dönüp elinden vurulan adamın silahını düşmeden yakaladığım gibi Eren'in elindeki zincirlere ateş edip onu kurtardım. Bu sırada Araf tek tek diğerlerinin arkasındaki adamlara ateş ediyordu.
Birkaç saniye içinde ortalık karışmıştı ve herkes silahına davranıp rastgele ateş ediyordu.
Eren'i kurtardıktan sonra ona yakın olan bir adama ateş ettim. O da vakit kaybetmeden onun silahını alıp kendini korudu. Önüme gelene ateş etmeye devam ederken Alessi'yi ve yanındaki adamı aradı gözlerim ama etrafta görünmüyorlardı. Kaşla göz arasında kaçmışlardı. Zoru görünce kaçmalarına şaşırmadım doğrusu.
Bu seferde Yusuf'a baktım ama o da ortalıkta yoktu. Onun görünmemesi iyiydi, arada onunda kaynamasını istemiyordum. Buradan kurtulunca yanımda onuda götürecektim ve bir daha buralara gelmesini engelleyecektim.
Kulağımın yanından geçen kurşunla kendime gelip düşünmemeye çalıştım. Zamanı gelince bunları bir bir uygulayacaktım nasıl olsa.
Elimdeki tüfeği sıkıca kavrayıp etrafıma baktım. Her yerde teröristler vardı, yarısı silah kullanmasını bile bilmiyordu ve rastgele ateş ediyordu. Bir tane adamın bana nişan aldığını görünce eline ateş ettim. Elinden silahını düşürüp elini tutarken bu seferde bacağına ateş edip yere düşmesini sağladım.
Arkamda hissettiğim hareketlilikle topuğumun üstüne basıp döndüm ve arkamdaki kişiye elimdeki tüfeği geçirdim. Acıyla bağırıp yere düşerken yüzüne sert bir tekme geçirip oradan uzaklaştım.
"Doktor, Eren'in yarasına bak, çok kan kaybetti!" diye bağırdı Araf. En son olan kargaşada yaralandığından beri kan durmamıştı ve bir de üstüne onu zincirleyip hedef haline getirmişlerdi. "Biz sizi koruyacağız. Onun yanına git ve güvenli bir yere geçin!" diye ekledi. Bu silah seslerinin içinde sesi zor ayırt ediliyordu.
Onları korumak için koruma ateşi acacakken yine arkamda bir hareketlilik hissettim ama ben daha ne olduğunu anlayamadan arkamdaki kişi üstüme kapandı ve ikimiz birlikte yere düştük. Tam o sırada az ileriye el bombası atıldı ve büyük bir gürültüyle patladı.
Patlama bana yakın olduğu için kulağım çınlamaya başladı. Bütün patlamalarda benim dibimde oluyordu. Sağır olmasam bari.
Kulağımı es geçerek üzerimdeki kişiyi tutup doğruldum, Yusuf'la göz göze gelince kaşlarım çatıldı. "Ne işin var senin burada?" Sordum ama o beni umursamadan ayağa kalkıp elimden tuttu.
"Sorunu sonraya sakla komutan. Açık hedefsin ve her an bir kurşun yiyebilirsin." deyip beni çekiştirmeye başladı. Ona zorluk çıkarmadan ayağa kalkıp bir kayanın arkasına gittim onunla birlikte. "Sana söylemem gereken çok önemli bir şey var." Kaşlarım çatıldı, şu anda bir çatışmanın içindeydik ve onun söylemesi gereken önemli bir şeyi vardı. Bence şu anki durumumuzdan daha önemli olamazdı.
"Ne söyleyeceksen sonra söyle Yusuf. Bu adamları halletmem lazım." deyip doğruldum. Az ilerideki adama nişan alıp ateş ettim ve sırtımı tekrardan kayaya yasladım.
"Ama çok önemli." Desede umursamadım onu.
"Yusuf farkında mısın bilmiyorum ama bir çatışmanın içindeyiz. Şimdi seninle oturup konuşmam hem seni, hem beni, hem de diğer askerleri tehlikeye atar." dedim ve yine doğrulup bir adamı vurdum.
"Ya önemli olmasa niye ısrar edeyim? Ben şu anda bir askere yardım ettim ve eminim ki beni gören olmuştur, sence bunu göze alabilir miydim?" Bir kez daha kaşlarım çatıldı, haklıydı. Eğer biz şu anda bu adamlara yakalanırsak Yusuf tehlikeye girecekti çünkü bana yardım etmişti. O bir teröristti ve bir askere yardım etmişti. "Bu kadar önemli olmasa böyle bir riski göze almazdım zaten." diye ekledi. Silah seslerinden dolayı ikimizde bağırarak konuşuyorduk ve az ileride bir kayanın arkasında ateş eden Ozan da bizim konuşmalarımızı duyuyordu. Bunu ara ara bize bakmasından anlıyordum.
"Komutanım konuşun siz, ben sizi koruyacağım!" diye bağırdı bize. Derin bir nefes alıp Yusuf'a baktım. Çok endişeli görünüyordu. Sanırım ciddi bir mesele vardı ve ertelenecek bir konu değildi.
"Tamam anlat ama acele et, ikimizde tehlikedeyiz şu anda." deyip etrafımı kontrol ettim.
"Hepiniz büyük bir oyunun içindesiniz. Özellikle sen ve o yeşil gözlü asker." diye konuya girince kaşlarım çatıldı.
"Ne demeye çalışıyorsun Yusuf? Şu anda bir çatışmanın içindeyiz ve tehlikede olduğumuzu biliyorum ama neden sadece ben ve Araf?" Kafam karışmış bir şekilde sordum. Ne anlatmaya çalışıyordu hiç anlamıyordum.
"Öyle değil siz buradan kurtulsanız bile tehlikede olacaksınız. O mayın tarlasından geçmen, o askerin diğer askeri vurmaya çalışması hepsi oyun. Sizi büyük bir oyunun içine attılar ve bir piyon gibi hareket ettirdiler. Eğer buradan kurtulup giderseniz bu plan devreye girecek ve hayatınız tamamen değişecek." Her cümlesinde kaşlarım biraz daha çatılırken kafam iyice karışmıştı. "Yemin ediyorum bu planı sonradan öğrendim. Öğrendiğimde de yardım etmeye çalıştım ama olmadı, elimden bir şey gelmedi." dedi çaresiz bir sesle. Ben hiçbir şey anlamadan onu dinlerken o da anlatmaya devam etti.
"Alessi çok tehlikeli biri. Bütün planı o yaptı. Zaten onun yanındaki adamdan böyle bir plan çıkmaz. Salağın teki ama Alessi'yi sakın hafife almayın. Neredeyse ülkeyi ayağa kaldıracak bir planla sizi bitirecek."
"Tamam anladım ama bu plan ne Yusuf? Alessi planladı, tehlikeli biri ama biz hangi oyunun piyonuyuz? Hangi planın kurbanı olacağız?" Sabırsız bir şekilde sordum.
Etrafını kontrol edip konuştu. "Anlatacağım ama önce bilmeniz gerekenler var. Eğer buradan kurtulursanız onu da bulun ve kurtarın. Benim size yardım ettiğimi öğrendiler, kesin yaşatmazlar beni ve onu tehlikeye atamam." dedi ve bir kez daha etrafını kontrol etti. "Alessi size yardım edip bilgi veren kadın değil abla." Kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. Bunu biliyordum, buna şaşırmamıştım zaten. Bana ilk defa abla demişti. Hep komutan diye seslenirdi ve bu beni bir hayli şaşırttı.
"Şu anda bir yerde saklanıyor. Yakalanmamak için sık sık yerini değiştirdiği için nerede bilmiyorum ama gizli kullandığı bir telefonu var." deyip cebinden bir kağıt çıkarıp bana uzattı. kağıtta bir numara yazıyordu. "Onu arayın ve kurtarın, o iyi biri. Size hep doğru bilgi verdi ama en son bilgiyi verirken yakalandı, sonrada kaçtı. Bu yüzden buradasınız siz. O sizi ele vermedi, sadece size doğru bilgi verirken yakalandı. O adamlar onu bulmadan bulup kurtarın." Sıkıntıyla alnımı kaşıdım. Şu anda arkamızda bir savaş çıkıyordu ve biz burada çok daha farklı, çok önemli bir şeyler konuşuyorduk ve benim kafam giderek karışmaya başlamıştı.
"Tamam bak bunu da anladım. Zaten Alessi'nin o kadın olmadığını anladım. Bize yardım ederken kadının bunlara yakalandığını falan tahmin ettim ve o kadını bulacağım ama plan ne Yusuf? Anlat artık şu planı! Kafam giderek karışmaya başladı benim." Daha Yusuf konuşamadan Araf'ın o gür sesini işittim.
"Cemre dikkat et el bombası atıyorlar!" Duyduğum cümleyle hiç düşünmeden Yusuf'u kendime çekip üzerine kapandım. Ona bir şey olmasına izin veremezdim.
Bizim oldukça yakınımıza düşen el bombasıyla yüzümü buruşturdum. Yakında biri yakınıma değil tam üstüme düşecekti!
El bombası patladıktan sonra yavaşça Yusuf'un üstünden kalkıp onu kontrol ettim. "İyisin değil mi?" Onu incelerken sordum. Başını sallamakla yetindi.
"Cemre iyi misiniz?" Silah seslerinin arasından tekrardan Araf'ın sesini duydum.
"İyiyiz!" deyip Yusuf'a baktım. "Anlat şu planı, ne dönüyormuş arkamızdan öğrenelim." dedim.
"Senin mayın tarlasından geçmen ve o askerin diğer askere silah doğrultması bu planın bir parçasıydı. Aslında diğerleri içinde tek tek plan hazırladılar ama siz buradan kurtulursanız bu plan sadece sana ve o askere etki edecek..." diyordu ki bu silah seslerini yarıp geçen gür bir ses duydum.
"HEY! BAKIN BURAYA HEMEN!" Bu Alessi'nin sesiydi.
Başımı hafif kaldırıp sesin geldiği yere baktım. Onun sesi duyulunca silah sesleri kesilmişti, etraf garip bir sessizliğe bürünmüştü. Zaten bu kamptaki çoğu adamı hallettiğimiz için etrafta birkaç terörist vardı.
Gördüğüm görüntüyle kaşlarım çatıldı ve sinirlendim. Alessi'nin elinde en fazla üç yaşında bir çocuk vardı ve başına silah dayanmıştı. Çocuk ise etrafını inceliyordu. "Silahlarınızı atın ve geçin karşıma, yoksa..." deyip elindeki silahı biraz daha çocuğun başına dayadı. Silahın temasından rahatsız olan çocuk biraz kıpırdanıp etrafına bakmaya devam etti.
"Ha bu arada şu Yusuf'u da bir yanımıza gönderin. Umarım size ötmemiştir küçük şeytan." dedi. Yutkunup Yusuf'a baktım. Olacakları biliyormuş gibi olup biteni izliyordu. Alessi'nin son dediği şeyden sonra ayağa kalkıp gidecekti ki kolundan tutup gitmesine engel oldum.
"Eninde sonunda yanına gitmeliyim abla, bırak da gideyim. Sana bütün planı bir şekilde anlatmaya çalışacağım ben." dedi ve yine ayağa kalkmaya çalıştı ama izin vermedim.
"Arkamda kal Yusuf, onların yanına gitmeyeceksin." dedim. Sıkıca kolunu tutup onunla birlikte doğruldum ve bizimkilerin yanına gitmeye başladım. Onların yanına gelince Araf da benim kolumdan tutup hafif arkasına aldı beni.
"Yusuf gel buraya." dedi adam. Yusuf gitmesin diye de kolundan sıkıca tutup arkama iyice çektim. Onların eline asla vermeyecektim onu.
"Maviş çocuğu sal da gelsin." dedi Alessi. Elindeki silahın varlığını hatırlatmak ister gibi gülerek havaya kaldırdı ve tekrardan kucağındaki çocuğun başına dayadı silahı. "Uyarıda bulunmama gerek yok diye düşünüyorum." diye ekledi.
Küçük çocuk birden "Anne..." dedi. "Sıkıldım ben, indir beni." Henüz tam konuşamıyordu ve bazı harfleri yutuyordu. "Oyun oynamak istiyorum." deyince bakışlarım Alessi'ye kaydı. Anladığım kadarıyla çocuk onundu ve kendi çocuğuna silah çekiyordu. Onun gibi bir insandan da anca böyle bir şey beklenirdi zaten!
"Senin gibi birinden de ancak bu beklenirdi. Kendi çocuğuna silah çekmek anca sizin gibi şerefsizlere yakışır." dedi Araf tükürürcesine.
"Aynen komutan ancak bize yakışır, şimdi ya Yusuf'u gönderin ya da bu ufaklık sonsuz bir yolculuğa merhaba desin." Gülerek ve alayla konuşmasına iyice sinirlendim.
"Bırak beni de gideyim abla. Bu kadın her şeyi yapar, boş konuşmuyor." dedi Yusuf arkamdan. Bakışlarım Araf'a kaydı, o da bana baktı. Gözlerinde benim gibi kararsızlık vardı, ne yapacağını bilmiyordu.
"Komutanım silahlar hâlâ elimizde, bir şey yapacak olurlarsa sıkarız kafalarına ama şimdi o ufaklığı tehlikeye atmayız." dedi Soner.
Hemen konuştum. "Ama Yusuf'u da tehlikeye atmayız. Bunlara hiç güvenmiyorum."
"Bana bir şey yapmazlar." diyerek araya girdi Yusuf. "Ben bir şekilde ellerinden kurtulmasını başarırım ama bu çocuk başaramaz." İçime derin bir nefes çektim ve Araf'a bakmaya devam ettim. İsteksiz bir şekilde başını sallayınca mecbur Yusuf'un kolunu bıraktım.
Bunu yaptığıma inanamıyorum! Eğer ona bir şey olursa asla kendimi affetmem!
Yusuf ağır adımlarla arkamdan çıkıp onların yanına ilerlemeye başladı. "Sen de çocuğu bırak gitsin Alessi. Biz dediğini yaptık." dedi Araf. Yusuf birazcık daha onların yanına yaklaşınca küçük kız çocuğunu kucağından indirdi. Çocuk koşarak gidince derin bir nefes aldım. Şimdilik güvendeydi ama böyle bir annesi varken her dakika tehlikede olacaktı.
Yusuf onların yanına varınca omzunun üstünden bize baktı. Güven vermek amaçlı gülümsedim. Yusuf bana bakarken adam konuştum "Ben sana tek yanlışında kardeşini ölmekten beter ederim demedim mi Yusuf?"
Yusuf sırıttı ve adama döndü. "Kardeşime hiçbir şey yapamazsın. Şu anda güvende bir yerde o. İstesende ona ulaşamazsın." Sanırım yanında bizim olmamızdan güç almış gibiydi Yusuf. Bunu konuşmasından bile anlıyordum.
Adam dişlerini iyice sıkarak elini kaldırdı. Yusuf'a bir şey yapmasından dolayı tetikte bekledim. Elini kaldırıp Yusuf'un çenesinden tuttu. "Peki o çok sevgili kardeşin anne ve babasından sonra abisinide kaybederse o güvenli yerinde ne yapar Yusuf?" Öyle sessiz konuşmuştu ki ben bile zor duymuştum sesini. "Yıkılır değil mi?" Elim yumruk olurken kendimi zor tuttum. Diğer elimdeki tüfeği sıkıca kavradım.
"Yazık değil mi kardeşine Yusuf? Kimsesiz kalacak senin küçük bir hatan yüzünden." Yusuf bunların olacağını biliyormuş gibi yenilgiyle omuzlarını düşürdü. Sanırım burada kalma amacı kardeşiydi. Bunu zaten biliyorduk ama biz kardeşini yanımıza aldığımızda bile gelmemişti ve bu da kardeşi içindi aslında. Kendisine bir şey olursa kardeşi yapayalnız kalacaktı. Her şeye bu yüzden katlanıyordu aslında. Şu anda okulunda okuyor, okuyacağı mesleği düşünüyor olması gerekirken onun boyundan büyük kalkıştığı işler hiç de adaletli değildi. Zaten dünya ne zaman adaletli bir yer oldu ki?
Ama ne olursa olsun kardeşiyle onu kavuşturacaktım. O da okuyacaktı, diplomasını eline alıp bir meslek sahibi olacaktı. Bunlar için elimden gelenin fazlasını yapmaya bile razıydım. Bu iki çocuk mutluluğu sonuna kadar hak ediyordu.
"Kardeşim tek başına değil artık. Sen bana bir şey yapsan da o tek kalmayacak!" dedi Yusuf. "Bunların hepsini göze alarak hareket ettim ben. Cemre ablayı ilk kaçırdığın zaman bile ben yardım ettim ona, kurtulmasını ben sağladım. Maya'nın o bilgileri askerlere ulaştırmasını ben sağladım. Siz askerlerle çatışırken ben askerlere sıkmak yerine sizlere sıkıyordum. Hiçbir zaman o kurşunları askerlere sıkmadım. Yani arkandan çok iş çevirdim ve senin ruhun bile duymadı." Gururlu ve kendinden emin bir şekilde konuşması beni gülümsetti ama sadece birkaç saniye sürdü bu çünkü adam Yusuf'un yüzüne sert bir tokat geçirince gülüşüm soldu.
"İyi bir bok yedin! Şimdi seni elimden kim kurtaracak bakalım Yusuf efendi!" dedi dişlerinin arasından. Yusuf ise tokatın etkisiyle yere düşmüştü.
Elimdeki tüfeği sıkıca kavrayıp adamın üstüne doğru gidiyordum ki Yusuf elini kaldırıp durmamı söyledi. "İstediğini yapabilirsin. Artık senden korkmuyorum" diye bağırdı. "Hatta seni öldürmek istiyorum! Tıpkı anne babamı öldürdüğün gibi!" Düştüğü yerden doğruldu ve elini beline atıp bir silah çıkardı. Ne yapacağını bildiğim için anında bağırıp engel olmaya çalıştım.
"Yusuf sakın, sakın yapma böyle bir şey." Şu anda suçsuzdu ama ne kadar karşısındaki bir terörist dahi olsa bu kişiyi öldürdüğü anda şuçlu konumuna düşecekti. Eğer onu birini öldürmeden buradan götürürsek zorla tutulduğundan ve bana, bizlere yardım etmesinden dolayı suçunu hafifletebilirdik. Hatta suçu dahi olmayabilirdi ama eğer bu adamı öldürecek olursa işte onu kurtarmamız imkansız olurdu. Evet daha önce askerlere sıkmak yerine teröristlere sıkıp öldürmüş ama elimizde bir kanıt yoktu. Bunu kimse kanıtlayamazdı. Yani şu anda suçsuz sayılırdı.
Yusuf'a engel olmak için birkaç adım atmıştım ki Yusuf anında bana dönüp konuştu. "Sakın yaklaşma yoksa bütün mermiyi bu adamın üstüne yağdırırım." Bunu yapmasını, içinin soğumasını ne kadar istesemde bu doğru değildi. Bu hâlâ çocuk sayılırdı, okuması gerekiyordu, bir meslek sahibi olması gerekiyordu, en önemlisi de evde onu bekleyen kız kardeşinin yanında olması gerekiyordu. Bir katil olması değil.
"Yusuf kardeşini düşün, evde seni bekliyor." dedi Araf onu ikna etmeye çalışarak. "Sen katil olup hapise girince kim bakacak ona?"
"Siz bakın, şimdi olduğu gibi bakın ona. Güzel bir hayat verin. Okusun, mesleğini eline alasın, sizi ailesi gibi görsün ve sizinle büyüsün." dedi zorlukla.
"Ben kimseye bakamam Yusuf." dedim. Bakardım, ömrüm yettiği kadar bakardım hem de ama onun bunu bilmesine gerek yoktu. "Bir çocukla uğraşamam ben. Benimde bir hayatım var, mesleğim var. Onu tehlikeye atmam. Gel kardeşine kendin bak!" Başını iki yana salladı, gözleri dolmaya başlamıştı.
"Annem ve babamı aldı bizden bu adam. Sonra beni aldı, tehditle yanında tuttu. Bunun yüzünden kardeşimi bile doğru düzgün göremedim. Kardeşime bu itin verdiği paraları vermek zorunda kaldım. Bu ülkeyi ele geçirmeye çalışan bir pisliğin parasını kardeşime verip boğazından haram lokma geçirdim. Bunları bile bile bu adamın yaşamasına izin veremem abla." dedi çaresiz bir şekilde. "Lütfen Elif'e iyi bak." deyip bakışlarını adama çevirdi. Onun bize arkası dönük olduğu için Araf'la aynı anda onun üstüne doğru yürüdük.
"Komutanım dikkat edin!" Meriç'in bağırmasıyla Yusuf'un yere düşmesi bir oldu. Biz hepimiz Yusuf'a odaklandığımız için Alessi'yi tamamen unutmuştuk. O da fırsattan istifade Yusuf'a tekme atarak onu yere düşürmüştü. Elindeki silahı alıp Yusuf'un karnına sert bir tekme attı.
"Bırak hemen onu!" Bağırarak onların yanına gidiyordum ki Alessi adamlarına emir verdi.
"Tutun şunları hemen!" Üstümüze doğru gelen adamlarla Araf beni arkasına alıp sakladı. Şu anda hızlı bir karar vermem gerekiyordu, ya adamların bizi tutmasına izin verecektim ya da riske girip Yusuf'un yanına gidecektim.
Ya da...
Ya da güçsüz gördükleri piyonun gücünü gösterecektim.
Yusuf ne demişti; siz bir oyunun içindesiniz ve bu oyunun piyonlarısınız. O zaman o güçsüz gördükleri piyonları devreye sokalım ki ne kadar önemli olduğumuzu anlayalım.
Biz bu oyunun piyonlarıydık ve bunlar için önemliydik. Piyonlar önemsiz taşlar gibi görünse de öyle değillerdi aslında. Tıpı biz gibi. İsteseler bize burada birer kurşun sıkabilirlerdi ama onlar bizimle oynamayı seçiyordu. Kim oyun arkadaşı olmadan zevkli bir oyun oynayabilir ki. Hiçbir oyunun tek başına tadı çıkamadığı için onlarda bize sadece acı çektiriyorlardı ve ileri gitmiyorlardı. Çünkü ileri giderlerse oyun arkadaşları yok olurdu ve oyunun bir zevki kalmazdı.
İşte tam da bu yüzden bize sadece acı çektiriyorlardı.
Eğer bir planın içindeysek ve bu planın başrolleri Araf ve bensem o zaman oyunun kurallarına göre oynayalım ki adaletli bir oyun olsun.
Bu oyunu biz piyonlar yönetecektik. Bu oyunun piyonları bizdik ve bu oyunu piyonlar kazanacaktı. Piyonları zayıf taş olarak görmek aptallıktı ve onlarda bir aptallık yapmıştı ama henüz farkında değillerdi. Ta ki piyonlar bu oyunu kazanana kadar.
Yani şimdiye kadar...
Elimdeki tüfeği sıkıca kavrayıp kaldırdım ve namlusunu tam çenemin altına dayayıp işaret parmağımı tetiğe yasladım. "Komutanım ne yapıyorsunuz?" Eren'in şaşkın sesini duysamda umursamadan Araf'tan uzaklaştım. Her an bana engel olabilirdi. Henüz planımı bilmiyordu, aslında birkaç saniye öncesine kadar bende bilmiyordum.
"Cemre!" Araf arkasını dönünce tüfeği çeneme yaslamış bir şekilde gördü beni ve korkuyla adımı söyledi.
"Ne yapıyor lan bu manyak?" Adamın sesini de duyunca sırıttım ve onlara döndüm. İkiside şaşkınca bana bakıyordu, hatta yerde acıyla yüzünü buruştumuş Yusuf'un gözlerinde bile şaşkınlık görmüştüm.
Umarım az önce düşündüğüm şeyler doğrudur da ben bunlar için önemliyimdir. Eğer önemli değilsem bütün planım suya düşecekti.
"Yusuf'u bırakın yoksa hiç düşünmeden tetiğe basarım ve kafamı uçururum." dedim gayet ciddi bir şekilde.
"Cemre kendine gel ne yapıyorsun?" dedi Araf, şaşkınlığı hâlâ üzerinden atamamıştı ve benim ne yapmaya çalıştığımı anlamaya çalışıyordu. Anlayamazdı çünkü Yusuf'un bana anlattıklarını bilmiyordu, bilseydi belki anlardı ama şu anda anlaması imkansızdı. Hatta bir şey bilmediği için bana engel bile olmaya çalışabilirdi.
"Bu tehditle Yusuf'u bırakacağımızı mı düşündün cidden?" dedi Alessi. Gür bir kahkaha atıp bana baktı. "İstediğini yap, istersen kendine işkence et bu bizim umurumuzda bile olmaz." deyince sırıttım.
"Peki o halde." dedim. İşaret parmağımla tetiğe hafif bastım ama silahın patlayacağı bir şekilde değil. "Sizin için bir sorun yoksa ben bu tetiğe basayım." dedim ve biraz daha bastım, şu anda gereğinden fazla riske girdiğimin farkındaydım ama umrumda bile değildi. Riske girmeden hiçbir işi başaramazdık zaten, risk güzeldir.
"Cemre bırak hemen şu silahı!" Araf daha fazla sakin kalamadan dişlerinin arasından konuştu. Bana doğru bir adım atınca geriye gidip konuştum.
"Sakın yaklaşma Araf yoksa basarım tetiğe." Aslında hem onun hem de diğerlerinin benim planımı bilmemesi en iyisiydi. En azından inandırıcı oluyordu.
"Lan kadının yanında iki gündür el bombaları ve mayın patlıyor, acaba farkında olmadan beyninde bir sorun mu oluştu?" dedi Meriç.
"Oğlum bir siktir git şuradan ya, kadın kafama sıkacağım diyor sen zevzek zevzek konuşuyorsun!" diye kızdı Fatih.
"Ciddi bir şey söylemiştim ama onu bile zevzekliğe bağladınız ya ne diyeyim ben." Bu durumda bile trip atmasına gülecek gibi oldum ama kendimi sıkıp ciddi görünmeye devam ettim.
"Eee Alessi son kararın ne? Basayım mı tetiğe yoksa Yusuf'u bırakıyor musunuz?" Son kez sordum. İkisi bir süre bakıştılar, kararsız görünüyorlardı. Bu kararsızlıkları bile bana yeterince cevap vermişti. Onların amacı bizi öldürmek değil, oyunlarının bir parçası yapmaktı, piyon olarak kullanmaktı. Bizi bir piyon gibi öne atıp rahatça oynayacaklar.
"Bu sessizliğinizi sık kafana olarak algıladım." dedim onları biraz daha sıkıştımaya çalışarak. İnandırıcı olsun diye de tetiğe biraz daha baskı uyguladım. Yalnız ben böyle biraz biraz diye diye kafamı gerçekten uçuracaktım.
Alessi elini kaldırarak "Dur dur! Tamam, bırakıyoruz Yusuf'u." dedi. Sesi baya endişeli çıkmıştı. Sanırım gerçekten de kafama sıkacağımı düşünmüştü.
Yalnız bizim üstümüzden nasıl bir oyun çeviriyorlarsa bu baya önemli bir oyun olmalıydı.
Bizimkilerin şaşırdığını düşündüğüm için onlara baktım. Tam da tahmin ettiğim gibi hepsi şaşkınca birbirlerine bakıyordu. Hiçbiri Alessi'nin Yusuf'u bırakacağını düşünmemişti. Daha doğrusu kendi üzerimden bıraktıracağımı düşünmemişlerdi ve bu yüzden bir hayli şaşırmışlardı.
Yusuf ayağa kalkıp son kez adama baktı. Gözlerindeki hırsı görebiliyordum ve bu hırs beni korkutuyordu. Yavaş adımlarla bana doğru birkaç adım atmıştı ki arkasında duran adam arkadan ona sert bir tekme atınca yüz üstü yere düştü. "Yusuf!" Bağırarak yanına giderken adam ve Alessi'i kaçmaya başladı. Onun arkasından da kampta sağ kalan birkaç adam kaçtı. "Yusuf iyi misin?" Yere diz çöküp ona baktım. Bizimkiler çoktan adamların peşinden gitmişti bile.
Ellerimi başına koyup hafif kaldırdım onu. Burnu kanıyordu, onun dışında bir şeyi görünmüyordu. "İyisin değil mi?" Sorumla başını sallayıp doğruldu ve koluyla burnundan akan kanı sildi. Yanımda bir şey olmadığı için bir şey yapamıyordum.
"Neden yaptın? Öldürüp annem ve babamın intikamını alacaktım ben!" dedi sinirle.
"Bu işler sandığın gibi yürümüyor Yusuf. Bu ülkenin adaleti var. Her önüne gelen adam öldürse iyi olur mu?" Sinirle gülüp bir kez daha koluyla burnunu sildi.
"Adalet... Hangi adaletten bahsediyorsun abla? Adalet olsa ben burada olur muyum?"
"Ben sana defalarca yardım etmeye çalıştım Yusuf ama sen her seferinde benden kaçtın."
"Mecburdum çünkü. Kardeşimle tehdit etti beni. Sonra sen aldın onu yanına, güvendeydi ama ben yine gelemezdim. Bu seferde beni öldürürdü. Sen beni ne kadar koruyacağını söylesen de o adam bir yerde beni bulurdu. İşte o zaman acımaz ve öldürürdü. Kardeşim zaten annesiz ve babasız kaldı bir de abisiz kalsın istemedim." İç çektim, kendince haklıydı ama ben onları korumak için elimden ne geliyorsa yapardım.
"Sen bana gelseydin, yardım isteseydin ben her koşulda yardım ederdim Yusuf. Güvenliğiniz için elimden ne geliyorsa yapardım ama sen kolay yolu seçtin ve kardeşinden ayrı kaldın. Evet seni anlıyorum, her şeyi kardeşin için yaptın ama bu doğru bir yol değildi."
"Biliyorum ama başka çarem yoktu." dedi üzgün bir şekilde.
"Başka bir çaren vardı." Araf'ın sesini duyunca sesin geldiği yere baktım. Az ileride hepsi eli boş bir şekilde geri dönüyordu. "Çarende bizden yardım istmekti. Biz niye buradayız? Sana, sizlere, yardıma muhtaç insanlara yardım etmek için varız. Bu ülkede rahatça nefes alın diye varız. Biz bu ülke ayakta kalsın diye, sizler rahat edin diye varız ve senin de ilk yapman geren bizlere gelip yardım istemekti." diye açıkladı.
"Hata yaptım biliyorum ve çok pişmanım." dedi. "Şimdi hapise mi gireceğim ben?" Sorusuyla Araf'a baktım.
"Bunları düşünme, ben bir şekilde halledeceğim bu durumu ama senden bir söz istiyorum." dedi Araf.
"Ne sözü?"
"Bir daha eline silah almayacaksın. Alacağın tek silah bir gün asker, polis veya jandarma olmak istersen o silahlar olacak. Birini öldürmek, özellikle de o adamı öldürmek gibi düşünceler aklından yok olup gidecek. Sen cani değilsin, her önüne geleni ölüremezsin. Evet intikam almak istiyorsun ama intikam bu şekilde alınmaz. Özellikle senin yaşındaki biri intikamı bilmemeli." dedi. Birkaç adım atıp yanımıza geldi ve dizlerinin üstünde durup Yusuf'a baktı. "Şimdi söz ver bana bir daha eline silah almayacaksın. O adamı öldürmek gibi planlar kurmayacaksın." Merakla Yusuf'a baktım, bakışlarını kaçırdığını görünce kaşlarım çatıldı.
"Cevap bekliyorum Yusuf." Araf'ın sesini duyunca ona baktı, isteksiz bir şekilde başını salladı.
"Söz." Bunuda isteksiz bir şekilde söyledi. Tek kaşım kalkarken Araf'a baktım.
"Bizimle gelecek misin peki?" Yine başını salladı. "Bir daha buralara, dağlara gelemeyeceksin Yusuf anlaştık mı?" Yusuf yine isteksiz bir şekilde başını sallayıp onayladı onu. İsteksizliği burada kalmak istemesinden değildi aslında, o adamın hayatta olmasından, ondan intikam alamamasındandı.
"Hadi o zaman gidelim." deyip ayağa kalktı Araf.
"Onlara ne oldu? Kaçtılar mı?" Ben de doğrulup sordum.
"Kaçtılar. Toprak bir yolda bir araba gelip onları alıp götürdü, yakalayamadık."
"Çocuk peki, ona ne oldu?"
"Onu da kaçarken yanına aldı Alessi." deyince ofladım. O çocuk onun yanında olduğu sürece tehlikedeydi. Sırf Yusuf'u alabilmek için bile kendi çocuğunun başına silah dayayan biri o çocuğa her kötülüğü yapardı.
Araf elini uzatıp yerde oturmaya devam eden Yusuf'u kaldırdı ve hep birlikte ilerlemeye başladık. Daha birkaç adım atmıştık ki bir vurma sesi duydum. Hemen ardından Araf'ın kollarına doğru yığılan Yusuf'a takıldı bakışlarım. Şaşkın bir şekilde Araf'a baktım. "Araf ne yaptın sen?" Şaşkınca sordum.
"Bayılttım." Rahat bir şekilde verdiği cevaba göz devirdim ve rahatlamış bir şekilde nefes verdim.
"Ha tamam ya, ben öldürdün sandım da." dedim, kaşlarım anında çatılırken omuzuna bir tane geçirdim. "Salak! Onu görüyorum, niye bayılttın çocuğu?" Şaşkın bir şekilde bir bana bir de az önce vurduğum omuzuna baktı.
"Güzelim bir sakin ol, Yusuf'a güvenmediğim için bayılttım sadece. Eminim ki o adamı bulmak için elimizden kaçmaya kalkışırdı. Bu riski göze almak istemedim." dedi.
"Yaa Araf bayıltmak zorunda mıydın çocuğu? Hepimizin gözü üstünde olurdu ve kaçamazdı. Ya şimdi bir şey olursa?" Endişeli bir şekilde konuşmama gülümsedi. Bir baş hareketi yaparak Ozan'a baktı, Ozan anlamış gibi gelip Araf'ın kollarına yığınlan Yusuf'u aldı. Araf da boşalan kollarını kaldırıp omzularıma koydu ve beni kendine çekip sarıldı. Elindeki kan kurumuştu, artık akmıyordu.
"Sakin ol. Birkaç saate uyanacak, hiçbir şey olamayacak." dedi yumuşak bir ses tonuyla. Omuz silkip Yusuf'a baktım.
"Ama yinede bayıltman şart değildi." dedim. Güldüğünü işittim. "Gülme! Ciddiyim ben, canı acımıştır şimdi çocuğun." Kollarının arasında durmaya devam ederken kızdım ona.
Ben Araf'a kızarken Meriç araya girdi. "Komutanlarım yalnız bırakalım mı? Hasret giderirsiniz belki." Ne yalan söyleyeyim onun bu şekilde konuşmasını bile özlemişim. Bu birkaç günde olan şeyler iyice sinirimi bozmuştu zaten.
"Bırakın Meriç, sevgilimi sizin yüzünüzden öpemiyorum." Duyduğum cümleyle gözlerim şaşkınca irileşti. Bizimkilerden de ilkokul çocuğu gibi ooo nidaları yükselmeye başladı.
"Emriniz olur komutanım, hemen kaçıyoruz biz." dedi Soner Meriç'e uyarak.
"Bekliyorum Soner, acele edin." dedi Araf. Daha fazla konuşmasını duyup da utanmak istemediğim için hızla kollarının arasından çıktım ve az önce yaptığım gibi omzuna bir tane geçirip aramıza mesafe koydum.
"Size acele edin demiştim, şimdi öpücüğü rüyamda anca görürüm." diye söylendi Araf. Kaşlarımı çatarak ona baktım.
"Bence onu bile zor görürsünüz komutanım." dedi Eren. Bakışlarım ona kaydı, sen de mi der gibi ona baktım. Bakışlarım bir anlığına yaralı omzuna kayınca sarılmış olduğunu gördüm. Ozan kaşla göz arasında halletmişti anlaşılan yarayı.
"Kucaklayın Yusuf'u gidiyoruz. Sizin konuşmalarınızı daha fazla dinlemek istemiyorum." dedim ve önden ilerlemeye başladım, arkamdakiler ise bana gülüyordu.
Bu eğlenceli ortamı özlemiştim, hatta onlara sinir olmayı bile özlemiştim. Bu birkaç gün hepimiz için zor geçmişti. Cehennemi yaşamış gibiydik sanki ama henüz bitmemişti hiçbir şey. Yusuf'un dediğine göre ortada bir oyun vardı ve bizlerin hayatını tamamen değiştirecek bir oyunun içindeydik.
İçimden bir ses hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını söylüyordu...
Selam nasılsınız?
Bölüm nasıldı?
Yusuf!un anlatmaya çalıştığı plan ne sizce?
En sevdiğiniz sahne?
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, kendinize iyi bakın🤍
|
0% |