@kitap__gezegeni1
|
Oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayalım🦋
Keyifli okumalar✨️
21.Bölüm "İnternet Sitesi"
"Konuşacak mısınız oğlum? Ne işiniz var burada?" Oturma odasında oturmuştuk ve Araf bilmem kaçıncı sorusunu tekrarlıyordu.
"Ateş Parçası komutanım, ne yaptınız siz komutanıma? Kaç defa söyledim, bir türlü anlamıyor ya." Meriç'in dediğine gülmemek için kendimi sıktım. "Kaçtık komutanım, size yardım etmek için kaçıp size geldik." Umarım bu bir şakadır. Ya da rüya olsun. Ben şu anda Araf'ın kollarında uyuyor olayım ve kötü bir rüya görüyor olayım.
"Salak mısınız lan siz!" Araf birden bağırıp ayağa kalkınca ona baktık. "Bizim zaten kıçımız batabildiği kadar boka battı, siz niye başınızı belaya sokuyorsunuz?"
"Komutanım bir sakin olun." dedi Fatih. Göz ucuyla Meriç'e baktı. "Bakmayın siz bu deliye." Araf onu hiç duymamış gibi yaparak konuşmaya devam etti.
"Sizi anladım diyelim ama Maya'nın ne işi var oğlum burada?"
"Komutanım bir oturun da anlatalım." dedi Eren. Araf birkaç defa derin nefes alıp tekrardan yanımdaki yerini aldı. Eren de konuşmasına devam etti. "Normalde zaten gelecektik ama biz biraz sabırsız davranıp erken geldik." Kaşlarım çatıldı, bir şey anlamamıştım.
Araf kafası karışmış bir şekilde "Bir dakika." dedi. "Buraya geldiğinizden Erdem Yarbayın haberi var mı?" Valla bunu ben de çok merak ediyordum. Umarım vardır yoksa bunları güzel bir fırça bekliyor gibiydi.
"Kısmen." diyen Ozan'la kaşlarım iyice çatıldı.
"Baştan anlatın şunu, valla bir bok anlamıyorum." dedi Araf. Kafa karışıklığını çok iyi anlıyordum, çünkü benim de kafam çok karışmıştı.
Soner oturduğu yerde biraz öne kayıp anlatmaya başladı. "Şimdi şöyle komutanım; biz zaten sizin yanınıza gelecektik, çünkü Erdem Yarbayın bir planı vardı. Normalde o plan doğrultusunda sizin yanınıza iki gün sonra gelecektik ama biz daha erken geldik. Neden erken geldik?" deyip diğerlerine baktı. "Bunu biz de bilmiyoruz ama ha iki gün sonra ha şimdi hiç fark etmez, biz de sizin gibi kaçak olacaktık zaten. Bu yüzden erkenden gelip şu olayı bir an önce çözmek istedik."
Araf başını sallayarak konuştu. "Tamam bunu anladım, Maya'nın ne işi var ve Erdem Yarbayın planı ne?"
"Erdem Yarbayın planladığı planlarda Maya da var." dedi Fatih. "Biliyorsunuz ki Maya'nın babasının bir internet sitesi vardı, Maya'da az çok bu işlerden anlıyormuş. Erdem Yarbay da Maya sayesinde internette sizin suçsuz olduğunuza inanan insanları toplayıp sosyal medyada bir kalkınma yapmak istedi. Bu sayede kesin hüküm olarak sizi suçlu değil de bu işin altında başka bir şey var sanacaklar ve detaylı bir inceleme başlayacaktık. Siz bu sürede yine kaçak olacaksınız ama size inanan bir insan topluluğu da olacak. Malum artık devir internet üzerinden yönetiliyor, bir şeyin üstünde çok duruluyorsa o işi detaylı bir incelemeye almak zorundalar yoksa bu işin önüne geçemezler." Şaşkınca Fatih'in anlattıklarını dinledim. Ne yalan söyleyeyim Erdem Yarbay güzel bir plan kurmuştu. Fatih'in de dediği gibi bu devir internet üzerinden ilerliyordu.
Fatih'in tekrardan söze girmesiyle ona odaklandım. "Birazdan Maya internet sitesini kuracak. O site tamamen sizin masum olduğunuza dayanılarak yapılacak ve bu siteyi dakikalar içinde herkes görecek. İlk başta tabii ki de bir kitle oluşturamayacağız kendimize ama en geç birkaç gün içinde büyük bi kitle oluşturup ortalığı ayağa kaldıracağız." Fatih anlatmaya devam ederken aklıma gelen şeyle sırıttım. Bence o internet sitesini kurduğumuz anda büyük bir kitle oluşturabilirdik.
"Bence dakikalar içinde bize inanan binlerce insan topluluğuna sahip olabiliriz." dedim. Herkesin bana merakla baktığını görünce devam ettim. "Biz az önce Alessi'nin düzenlediği bir davete katıldık, normalde Alessi tanınan biri ama kapıda tek bir gazeteci yoktu. Bu da o davetin gizli düzenlendiğini gösteriyor bize. Davete gittikten on dakika sonrada bizi bir odaya götürdüler, kumar oynanan bir oda. Ve eminim ki Alessi'nin davet ettiği o kadar insan tanınan kişiler, aynı zamanda da terör örgütünün birer üyeleri." Herkesin merakı giderek artarken ben yerimde dikleşip anlatmaya devam ettim.
"Alessi'nin derdi bizi vatan haini olarak göstermek ve herkes tarafından aranırken bizi dağa çıkarıp onların adamlarına eğitim vermemizi istemekmiş." Hepsi şaşkınca birbirine bakarken gülerek devam ettim. "Bence bu işin altında bunun yanı sıra başka bir şey de var ama neyse. İşte derdini öğrenmeden önce işime yarar diye orada kumar oynayan insanların fotoğrafını çektim. Aynı zamanda davete davet edilen kişilerin isimlerinin yazdığı kağıtların fotoğrafını çektim. O kişilerin hem fotoğrafı hem de isimleri elimde var."
"Burasını anladık da bizim kuracağımız internet sitesiyle bunun ne ilgisi var komutanım?" Meriç'in sorusuyla ona bakıp güldüm. Orta sehpanın üstündeki kağıt ve kalemi elime alıp bir şeyler yazdım. Yazdığım şeyi masanın üstüne bıraktım, onlar ne yazdığıma bakarken ben sesli bir şekilde okudum.
"O insanların olduğu isim ve fotoğrafı Araf ve benim için düzenlediğiniz siteye koyacağız, altına da; bu seçkin insanlar aslında kim? Yazacağız. Sizce de bizim için düzenlenen bir İnternet sitesine bunları koyup yazmak tuhaf değil mi?"
Hepsi bir süre şaşkınca bana baktı. Yanımdaki Araf'a bakışlarım kaydı, gülümseyerek bana bakıyordu. Gözlerindeki hayranlığı görmemek elde değildi. Onun o bakışları beni gülümsetti. Kim sevdiği adam tarafından hayran bir şekilde izlenmek istemezdi ki? İşte şu anda sevdiğim adam hayran bir şekilde beni izleyip dinliyordu.
"Diyorum ben size, bu kadın zeka küpü." Meriç'in konuşmasıyla ona baktım.
"Ne zaman dedin lan? Ben niye bilmiyorum?" Soner'in sorusuyla da bu sefer ona baktım.
"Sen yemek yerken beynini arada bir unuttuğun için bilmen imkansız!" Güldüm, valla ben de hiç duymamıştım ama neyse.
Araf oturduğu yerde öne doğru eğildi ve dirseklerini dizlerine yaslayıp ellerini birbirine sürttü. "Evet plan hazır, bize inanacak insanları nasıl toplayacağımız da hazır, o zaman geriye bir tek internet sitesi kalıyor." Bakışları sesi çıkmayan Maya'ya kaydı. "Ne kadar sürede halledersin internet sitesini."
"Çok zamanımı almaz ama Alessi'nin bu siteyi görünce kapatma ihtimaline karşı bir takım güvenlik duvarları oluşturmak lazım. Bunun için bana en fazla bir saat verseniz her şeyi hallederim." Araf onun cevabı üzerine başını sallayıp konuştu.
"Tamam, o halde sen hallet. Biz de Cemre'nin bulduğu bellek ve sim kartını inceleyelim." Bizimkiler merakla Araf'a bakatken ben sim kartıyla beleği almak için ayaklandım. Yatak odasından onları alıp tekrardan yanlarına gittim. O sırada Maya'nın önündeki bilgisayarla ilgilendiğini gördüm. Sanırım hazırlıklı gelmişlerdi. Araf'ın telefonla uğraştığını görünce yanına oturup ona baktım.
"Ne yapıyorsun?"
"Erdem Yarbayı arayacağım. Bu delileri merak etmiştir kesin." Tek kullanımlık sim kartları kullandığımız için Erdem Yarbayın bizi araması imkansızdı, biz ayrıyorduk sürekli.
Parmaklarını telefon ekranında gezdirip telefonu hoperlöre aldı. Sanki Erdem Yarbay telefonun başında bekliyormuş gibi telefonu ilk çalışta açtı ve kızgın bir şekilde konuştu. "Araf bana o delilerin sizin yanınızda olduğunu söyle." Alt dudağımı ısırıp bizimkilere baktım. Hepsi tedirgin bir şekilde Araf'ın elindeki telefona bakıyordu. Maya bir anlığına başını bilgisayardan kaldırıp onlara baktı ve kıkırdadı, sanırım kaçarken oldukça cesurlardı ama şimdi bu şekilde tedirgin olmaları komiğine gitmişti.
"Lan suçu Meriç'in üstüne mi atsak?" Soner'in sorusuyla Meriç ona ters ters baktı ve konuştu.
"Her şeyi de bana yükleyin zaten amına koyayım! Benim bir suçum yokken bütün suçu bana yüklerseniz ecdadınızı sikerim sizin!" Onun küfür etmesiyle Araf sinirle ona baktı ama o görmedi. Sanırım benim yanımda küfür etmesine sinirlenmişti.
"Buradalar komutanım." dedi Araf bizimkilere bakarak. "Hırsız gibi eve girmişlerdi, şimdi de karşımda süt dökmüş kedi gibi oturuyorlar."
"Ne bok yemek için erkenden oraya gelmiş o deliler? İki gün daha sabredememişler mi?" Erdem Yarbay sordu ama Araf'ın cevap vermesini beklemeden tekrardan konuştu. "Dur sen, telefonu Meriç'e ver. Yalan söylemeden anlatır bana." Biz gülerken Maya olayı anlamadığı için başını kaldırıp baktı. Doğru, o Meriç'in yalan söyleyemediğini bilmiyordu.
"Ulan şu huyum yüzünden hep arada ben kalıyorum ya!" Meriç söylenirken Araf keyifli bir şekilde konuştu.
"Sizi duyuyor komutanım, istediğinizi sorun."
"Niye erkenden oraya gidiyorsunuz oğlum siz? İki gün daha sabredemediniz mi?" Meriç, Erdem Yarbayın sorusuyla time baktı ama onlar hiç oralı olmadan bakışlarını oturma odasında gezdirdiler.
"Valla komutanım ne desem bilemedim ki." İlk defa ne diyeceğini bilmiyordu, şaşırtıcı. "Biz sadece bir an önce gidip komutanlarımızın suçsuz olduğunu ispatlamak istedik. Ne kadar geç gidersek bir iş çıkacak gibi hissettik. Size söylesek belirlediğiniz güne kadar gitmemize izin vermezsiniz."
"Vermem tabii! Umarım uçakla falan gitmek gibi aptalca bir şey yapmamışsınızdır."
"Yok ya, salak mıyız biz? Yapmadık tabii. O kadar saat yolu tıkış tepiş içinde Fatih'in arabasıyla geldik." Gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Neredeyse on altı saat falan ediyordu arabayla. Bir de o kadar kişi bir arabaya binmişti, valla o kadar yol asla çekilmezdi.
"İyi, en azından bunu aklı edebilmişsiniz." dedi Erdem Yarbay. "Araf siz ne yaptınız davet de? Alessi'nin amacını öğrenebildiniz mi?"
"Öğrendik komutanım." dei Araf, olup biten her şeyi tek tek anlattı. Az önce benim anlattığım planı da anlattı, ona ek olarak elimizdeki sim kartıyla belleği de söyledi. Erdem Yarbay benim planıma karşı çıkmadığı için bu plan üzerinden internet sitesini Maya kurmaya devam etti.
Araf telefonu kapatırken Alessi'nin evinde bulduğumuz sim kartını da telefona taktı. Bakalım içinde neler varmış.
Araf'ın "Pin kodu istiyor?" demesiyle ofladım, zaten şifre olmasa şaşırırdım. "Maya sen biliyor musun şifreyi nasıl kıracağını?" Maya başını bilgisayardan kaldırdı ve başını iki yana salladı.
"O kadar bilgili değilim bu işlerde ama tanıdığım var, babamın bir arkadaşının oğlu hacker." Meriç'in birden oturduğu yerden kalkıp Maya'nın yanına gitmesiyle bütün bakışlar ona kaydı.
"Oğlu mu?" dedi. "Umarım oğlu evlidir veya sevgilisi falan vardır." Maya onun kıskançlığına gülüp başını yine iki yana salladı.
"Sevgilisi yok, evli de değil." Meriç başını başka tarafa çevirip ağzının içinde homurdandı. Tekrardan Maya'ya bakıp konuştu.
"Umarım gevşek bir tipi yoktur. Yoksa o gevşeklikte onu boğarım." Onun kıskanç sözleriyle Maya gülmemek için kendini sıktı ve tek kaşını kaldırdı.
"Gevşek olup olmaması seni ilgilendirmez, bence sen kıskançlığı bırak ve komutanlarının aklanmasına yardım et. Malum onlar aklanamazsa siz de suçlu olacaksınız çünkü kimseye haber vermeden buraya geldiniz."
"Sen merak etme beni. Ben komutanlarımı aklarım" dedi ayağa kalkıp yerine otururken ağzının içinden konuştu. "Aynı zamanda sevdiğim kadını da başkasına kaptırmam." Güldüm, baya baya abayı yakmıştı bu. Sanırım Maya onun ağzının içinden dediği şeyleri duymuştu çünkü gülerek tekrardan bilgisayar ekranına bakmıştı.
Ozan önündeki bilgisayara bakarak "Komutanım bu bellekte birçok dosya var ama hepsi şifreli." dedi. Evet buraya tam teçhizatlı gelmişlerdi. Tablet, bilgisayar ve telefon, her şey vardı yanlarında.
"O halde yarın Maya'nın bahsettiği çocuğun yanına gidip bunları veriyoruz." dedi Araf, bakışları Maya'ya kaydı. "Çocuk güvenilir değil mi?" Maya başını salladı ve Araf'ın sorusunu cevapladı.
"Merak etme, güvenilir." Bu konuşmalardan sonra Maya'nın internet sitesini kurmasını ve fotoğrafları yüklenmesini bekledik. İşimiz bitince ise uyumak için dağıldık. Zaten eve geldiğimizde saat epey geç olmuştu, neredeyse sabah olmak üzereydi.
Ev küçük olduğu için oturma odası dışında üç oda vardı. Birinde Araf'la ikimiz kalıyorduk, diğerine Maya yerleşmişti. Salon ve geriye kalan bir odaya da timin geri kalanı dağılmıştı.
Öğlene doğru hepimiz kalkmıştık ve kalkar kalkmaz Maya'yla birlikte hacker arkadaşının yanına gittik. Çocuk sim kartıyla belleği incelerken ben de oturduğum koltukta Meriç'i izliyordum. Kaşlarını çatarak çocuğa bakıyordu. Buraya gelir gelmez çocuk Maya'yı gördüğü için sarılmıştı ve o da haliyle kıskanmıştı. Şimdi ise bakışlarıyla çocuğu yok etmeye çalışıyordu. Birazdan çocuğu yok ederse hiç de şaşırmazdım doğrusu.
"Pişt." dedim. "Çocuk işimizi halletsin sonra yok et." Bakışları bana kaydı, çocuk gibi omuz silkip tekrardan bilgisayar başındaki çocuğa odaklandı.
"Ters bir hareketini gördüğüm anda balkondan aşağıya sallandırırım."
"Kıskanç bir Meriç de hiç çekilmiyor arkadaş." dedi Ozan.
Çocuk bilgisayarın başından kalkınca Maya hemen konuştu. Diğerleri de susmuştu, ben ise omuzlarımı dikleştirip merakla çocuğa odaklanmıştım. "Hallettin mi? Şifre kırıldı değil mi?" Çocuk başını iki yana sallayınca omuzlarım düştü, olmamıştı.
"Çok güçlü şifre koymuşlar. Sim kartında iki şifre var, birini az önce kırmayı başardım ama ikinciyi kıramadım. Bana biraz zaman verin hem bellekteki hem de sim kartındaki şifreleri halledeyim." Bakışlarım Araf'a kaydı, onun ne karar vereceğini bekledik ama Meriç anında araya girerek konuştu.
"Başka birini bulalım komutanım, beceriksiz çıktı bu çocuk." Göz devirdim, kıskandığından böyle söylemiyorsa ben de bir şey bilmiyorum.
"Herkes bizi tanırken başka birine gidemeyiz Meriç." dedi Araf ve çocuğa döndü. "Sen hallettiğinde Maya'yı arayıp söyle aslanım. Ama mümkün olduğunca acele et, onların içindekiler işimize yarayabilir."
"Merak etme abi, en geç iki güne hallederim. O kadar bile sürmeyebilir." Çocuğun sözlerinden sonra evinden çıktık ve kaldığımız ev buraya yakın olduğu için yürüyerek eve gitmeye başladık. Zaten, o kadar kişi Fatih'in arabasına sığamazdık.
Eve doğru yürümeye devam ederken Maya telefonuna bakıp güldü. "İnanmayacaksınız ama daha yirmi dört saat bile olmadan sizi destekleyen bir milyon kişiye ulaştık." Şaşkınlıkla kaşlarım havalanırken gözlerim irice açıldı. Bu kadar kısa sürede bunu beklemiyordum işte. "Hatta Araf ve Cemre suçsuzdur Tweet'leri havada uçuyor."
"Alessi? Onunla ilgili bir şeyler var mı?" Merakla sordum.
"Olmaz mı?" dedi, telefonuna bakarak konuştu. "Ne teoriler dönüyor bir bilseniz. Kesin bunu Alessi planlanmıştır, yoksa onlar için düzenlenen sitede neden onlarla ilgili fotoğraflar olsun, kimse göründüğü gibi değildir, bunların altından kesin bir şey çıkacak, her yardımsever görünen insan iyi değildir. Ve buna benzer daha bir sürü yorum ve Tweet'le dolu sosyal medya." Bakışları bize döndü. "İnanmayacaksınız ama sizinle ilgili bir sürü hayran sayfaları açılmış. Bizim sitemiz dışında sizin suçsuz olduğunuzu öne süren bir sürü siteler açılmış. Birkaç saat içinde hem ünlü oldunuz hem de sizin suçsuz olduğunuza inan birçok kişi ortaya çıktı." Bu kadarını bekliyordum desem yalan olur, valla beklemiyordum. Hatta bu siteye karşı onlar suçludur, bir an önce yakalansın diye karşı bir site açılır falan diyordum ama Maya'nın şimdi dediklerini kesinlikle beklemiyordum.
"Aslında onlar zaten ünlüydü, o videolarla ünlü olmuşlardı ama suçlu bir ünlü olmuşlardı." dedi Eren. "Şimdi ise suçsuz ünlü olma yolunda ilerliyorlar." Bakışları Maya'ya kaydı. "Bu siteye karşı onlar suçludur diye bir site açılmadı mı?" Bunu ben de merak ettiğim için tekrardan Maya'ya baktım.
"Tabii ki de açıldı, sonuçta her şeye karşı çıkan insanlar oluyor ve bu durum sosyal medyada çok fazla var ama biz olayın iyi tarafından bakalım. Hem bu sizin suçsuz olduğunuza inan takipçi sayıları giderek artıyor. Üstelik suçsuz oluşunuza dair atılan Tweet'ler de bir hayli artıyor."
"Ya onu geçin de Alessi ne yaptı acaba?" dedi Fatih. "Sosyal medyadaki bu kalkınmayı görünce, ondan şüphelenen insanları görünce oluşan yüz ifadesini izlemek isterdim. Kesin sinirden kudurmuştur sarı şeytan!" Güldüm, kesinlikle delirmiştir. Bizimle uğraşmaya devam ettiği sürece daha çok delirecekti.
"İstediği kadar kudursun. Dün bize hiç utanmadan teröristlere çalışacaksınız, onlara eğitim vereceksiniz dediğine saysın orospu!" dedim. Son kullandığım kelimeyi beklemedikleri için hepsi bir affallasa da sonra gülmeye başladılar. Araf da kolunu uzatıp beni yanına çekti, nefesi kulağıma çarparken fısıldadı.
"O ağzına hiç küfür yakışmıyor." Omuz silkerek başımı kaldırıp gözlerine baktım.
"Küfür ettirenler utansın." dememle kısık sesli bir kahkaha patlattı. Anlımdan öpüp benimle birlikte ilerlemeye devam etti.
Evin olduğu sokağa girince oldukça pahalı bir arabanın bizim oturduğumuz evin önünde durduğunu gördüm. Az çok kimin olduğunu tahmin ediyordum doğrusu. Bizimkiler de tahmin ediyor olacak ki hiç durmadan eve doğru ilerlemeye devam ettiler. Evin önüne gelince kapının açık olduğunu gördük ama garipsemeden içeriye girdik. Oturma odasına girince etrafın oldukça dağıldığını ve Alessi'nin salonun ortasında sinirle telefonla konuştuğunu gördüm.
Ev böyle dağıldığına göre internette olan şeyleri sorgulamaya değil sim kartıyla belleği aramaya gelmişti. Eğer bizim kurduğumuz internet sitesiyle ilgili gelseydi evi böyle dağıtmazdı. Aradığı bir şeyler olduğu belliydi ve aradığı şey kesinlikle sim kartıyla bellekti. Onlar dışında bizde ona ait bir şey yoktu ama o ikisinin bizde olduğundanda emin olmadığı için biz evde yokken gelmişti.
"Ne yapıyorsun sen burada?" Araf sakin bir şekilde sordu. Alessi elindeki telefonu giydiği mavi pantolonunun arka cebine sıkıştırıp tek tek bize baktı. Araf ve benim dışımda timi, hatta Maya'yı görmek onu biraz şaşırttı ama şaşkınlığını üzerinden çabuk atıp alayla konuştu.
"Burası kalabalıklaşmış sanırım. Ne o kambersiz düğün olmaz deyip hepiniz kaçak mı olmaya karar verdiniz? Yoksa hepiniz bize mi çalışmak istiyorsunuz?" Bizim onlara çalışmayacağımızdan emin olması gerekiyordu aslında. İşte umut fakirin ekmeğidir hesabı umut ediyor olmalıydı.
Soner kulak memesini çekti ve elini yumruk yapıp tahta kapıya vurdu. "Allah korusun, öyle bir hataya düşmem için yemek yemekden soğumam falan gerekiyor." dedi.
Alessi onu umursamadan bakışlarını Maya'ya çevirdi. "Bir gün senin bizi satacağından emindim ama yanımızdaki salaklar bu dediğime hiç inanmadı."
"Dediğin gibi salak oldukları için inanmamışlardır ama senin de onlardan bir farkın yok bence. Sizi satacağımdan emindin ama beni takip ettirmedin." dedi Maya.
"Bizimle çalışmayı baban için kâbul ettin değil mi?" Alessi'nin sorusuyla Maya'nın gözlerinde bir hüzün belirdiğini gördüm. Babasını çok özlüyor olmalı.
"Başka ne için kâbul edecektim ki? Aklı olan biri zaten sizinle çalışmaz." Maya'nın cevabından sonra Alessi'nin bakışları bize kaydı.
"Siz ne zaman bizimle çalışmaya başlıyorsunuz?" Dudaklarım iki yana kıvrıldı, çalışacağımızdan niye bu kadar emindi? Hâlbuki asla onlara çalışmazdık. Çalışsak bile tek bir amacımız olurdu, o da onların içine sızıp bilgi toplamak.
"Bence sen bunu bırak, burada ne aradığına gel." dedim konuyu değiştirerek. Tabii ki de aradığı şeyleri söylemeyecekti, söylerse o şeylerin peşine düşeceğimizi bilmeliydi.
"Hiç." dedi uzatarak. "Bir bakayım şöyle dedim. Malum kendinize bir internet sitesi açıp bu şekilde suçsuzluğunuzu kanıtlamaya çalıştığınıza göre elinizde bir şeyler vardır diye tahmin ettim." Tam da tahmin ettiğim gibi aradığı şeyi açıkça söylemedi.
"Ha bu arada." deyip bize doğru bir adım attı. "O siteyi silin, yoksa olacaklardan ben sorumlu olmam."
Bizimkiler sanki komik bir şey demiş gibi gülmeye başladılar, Ozan da "Ne yapabilirsin ki?" dedi. "Daha yirmi dört saat bile olmadan onlara inanan bir sürü kişi çıktı. Ve tabii ki seni suçlayan bir sürü kişi de çıktı." Birden Alessi'nin kaşları çatıldı, telefonunu çıkarıp bir şeyler yaptı. Sanırım son durumdan bir haberi yoktu.
Ekrana bir süre baktıktan sonra giderek sinirlendiğini gördüm. Başını telefondan kaldırıp tek tek bize baktı. "Eğer bu siteyi silmezseniz başınıza gelebilecek hiçbir şeyden sorumlu olmam! Kendi sonunuzu kendi ayağınıza getirirsiniz." Aklıma parkta bir şeyler söyleyen kadın geldi. Kötülük çok yakın diyordu. Birini kaybeceksiniz ve bu sizi derinden sarsacak diyordu. Acaba biz siteyi silmezsek kadının anlatmaya çalıştığı şey o zaman mı gerçekleşecekti yoksa şimdi Alessi'nin dediği şeyler bi' tesadüf müydü?
Ah, kadının dediği şeye ne çabuk inandım ben de! Umarım dediği şeyler olmazdı.
"Ne o, bakıyorum da bir sinirlendin sen?" dedi Eren. "Daha oyun yeni başlıyordu, bu kadar kısa sürede sinirlenmen hiç olmadı şimdi."
"Siz..." dedi ve sustu. Bir süre etrafına baktıktan sonra tekrardan bize döndü. Bu sefer az önceki sinirine göre gayet mutlu görünüyordu. "Ben sizi benimle oyun oynamamanız için uyarmıştım. Madem hamlenizi yaptınız sıra benim hamlemde." diyerek yanımızdan geçti, arkasını dönmeden devam etti. "Bekleyin ve görün." Alessi evden çıkarken birbirimize baktık.
"Komutanım bu deli ihbar etmese sizi?" dedi Meriç.
"Yalnız artık bizler de birer kaçağız." dedi Fatih telefonuna bakarak. "Haberlere çıkmışısız. Zaten biz buraya kaçarak gelsek de gelmesek de bu olacaktı ama bu kadar kısa sürede olacağını tahmin etmemiştim."
"Merak etmeyin, ihbar edemez bizi. Edecek olsa bu kadar uğraşa gitmezdi." dedim. "Ama bizim yerimizi bilmese iyi olurdu. Hiç de belli olmaz ona."
"Aslında babamla Doğu'ya gelmeden önce İstanbul'da kalıyorduk. Yani burada bir evimiz var. Hem buradan oldukça büyük ve hepimiz rahat bir şekilde sığarız." diyen Maya'ya baktım. Aslında çok iyi olurdu. Nedense Alessi'nin bizi ihbar etmeyeceğinden emindim ama bir yandan da ne olur ne olmaz diye önlem almak istiyordum. Sağı solu hiç belli olmazdı o kadının.
"Tamam o halde, yarın senin evine gidelim. Önlem almaktan bir şey kaybetmeyiz." dedi Araf.
* * *
Yatakta uzanıp tavanı izlerken kapının açıldığını duydum. En son konuşmamızdan sonra herkes odalarına dağılmıştı, yarın da Maya'nın bahsettiği eve gidecektik. Başımı kaldırıp kimin geldiğine baktım, Araf kapıyı kapatıp yanıma doğru geliyordu. Yatağın köşesine oturup dudaklarını alnıma bastırdı. Elini belimin altına koyunca doğrulmamı istediğini anladım ve yataktan destek alarak doğruldum. "Sana bir hediyem var." deyince hem şaşırdım hem de gülümsedim.
"Nereden çıktı hediye?" O kadar derdin arasında hediye almak nasıl aklına gelmişti acaba? Ayrıca hangi ara almıştı?
Elini ceketinin cebine atarken konuştu. "Çok önce vermek istiyordum. Bu olaylar başlamadan önce almıştım ama bütün olaylar üst üste gelince fırsat bulup veremedim." Elini cebinden çıkarınca elindeki küçük kutuyu gördüm. Kutuyu bana verince gülümseyerek açtım ve gördüğüm kolyeyle bir süre bakıştım.
Gümüş renginde bir yarım ay vardı ve onun hemen içinde de güneş vardı. Çok güzel bir kolyeydi.
"Bu çok güzel." dedim kolyeye bakarak. Bir süre kolyeye baktıktan sonra birden elimdeki kolyeyi onun eline bırakıp arkamı döndüm ve saçlarımı ellerimle topladım. "Takar mısın?"
Elleri boynumu buldu, hemen ardından kolyenin soğukluğunu boynumda hissettim. Kolyeyi boynuma taktıktan sonra dudaklarını omzumda hissettim. Öptü ama geri çekilmedi. "Bu kolye bizi temsil ediyor bence." deyince merakla onu dilemeye başladım. "Ay geceyi temsil ediyor çünkü ay gece ortaya çıkar, güneş de yıldızları çünkü güneş en büyük yıldızlar arasındadır. Sen bir gece yarısı yıldızların altında karşıma çıktın ve bir ateş gibi yüreğime düştün." Gülümsedim, bunlar çok güzeldi. Şimdi bu kolyeyi daha çok sevmiştim çünkü bizi temsil ediyordu.
"Ben ay'ım sen ise güneş, benim karanlığıma ışık tutan bir güşen." Kulağıma fısıldadığı şeyle gülümsemem genişledi. Elim boynumdaki kolyeyi buldu, avucumun içine aldım. Bu kolyeyi hangi ara almıştı bilmiyorum ama hoşuma gitmişti.
Önüme dönüp ona baktım. Ellerimi yüzüne çıkardım ve baş parmağım sakallı yanağını usulca okşarken konuştum. "Bu kolyeyi ömür boyu boynumdan çıkarmayacağım. Hele bizi temsil ettiğini duyduktan sonra bu kolyeye şimdiden bağladım diyebilirim." O da gülümsedi, burnunu burnuma hafifçe sürttü ve gözlerini kapattı. "Hangi ara bunu düşünüp bir kolye aldın?" Sorumla gözlerini açıp bana baktı.
"Seni ilk kez öptükten sonra ailelerimizin yanına gittiğimizde görmüştüm ve aklıma direkt sen gelince aldım." dedi. Başını geriye atıp boynuma baktı. "Kesinlikle senden başkasında bu kadar güzel duramazdı bu kolye." Yanağıma bir öpücük kondurdu ve yatağa uzandı, beni de kendisine çekti. Başımı gögsüne yasladım. Elim yine boynumdaki kolyeye gitti. Nedense sanki yıllardır boynumda taşıyormuşum gibi hissettim. Şimdiden bizi temsil eden bu kolyeye alışmıştım ve kesinlikle boynumdan asla çıkarmayacaktım.
Saçımda gezen ellerle gözlerim huzurla kapandı. Bu olaylı günlerimizde, her gün farklı bir sorunla uğraştığımız zamanda bile beni düşünmesi beni çok mutlu ediyordu.
"Araf." dedim ve başımı kaldırıp yeşil gözlerine baktım. Devam etmem için gözlerimin içine baktığını görünce konuşmaya devam ettim. "İyi ki hayatımdasın." Dudakları iki yana kıvrılırken çenemden tuttu ve baş parmağı dudağımı buldu. Usulca alt dudağımda parmağını gezdirmeye başladı.
"İyi ki beni sevmişsin Ateş Parçam." Dudağımda ki parmağını çekti ve dudaklarını bastırdı. Kısa bir öpücük kondurup geri çekildi. "İyikilerimin başındaki güzel kadın." İçimin huzurla dolduğunu hissederken başımı boynuna koyup kollarımı bedenine doladım.
Gözlerim onun kokusuyla kapanırken mırıldandım. "Seni seviyorum deniz kokulu adam." Uykuya dalmadan önce onun da kulağıma fısıldadığı şeyi duydum.
"Seni seviyorum deniz gözlü kadın."
Selam nasılsınız?
Bölüm nasıldı?
En sevdiğiniz sahne?
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, kendinize iyi bakın🤍
|
0% |