@kitap__gezegeni1
|
Oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayalım🦋
Keyifli okumalar✨️
23.Bölüm "Bilinmeyen Evlilik"
Koltukta oturmuş odanın içinde volta atan Araf'a bakmaya devam ettim. İnternet sitesine koyulan evlilik cüzdanından sonra bir sürü Tweet'ler atılmıştı. Ama bizim aleyhimize atılan Tweet'lerdi bunlar.
Alessi'nin neden bunu yaptığını şimdi çok daha iyi anlıyordum. Bu şekilde yaparak bizim kurduğumuz planın elimizde patlamasını istemişti ve sanırım öyle olmuştu. Bizi destekleyenler birden bizim suçlu olduğumuzu söylemeye başlamıştı. Karşımdaki tevizyonda geçen alt başlıkları okudum.
Hepsi bizimle ilgiliydi.
Sunulan haber bittikten sonra sıra yeni habere geçti. Spiker sözü devralırken bizim adımızı söylediğini duydum. Hemen ardından bizim evlilik cüzdanımızın fotoğrafı göründü ekranda. Vatan haini oldukları yetmemiş gibi bir de rahat bir şekilde evlendiler diyordu. Evet bizi destekleyen onlarca insanın aklında bir şüphe oluşmuştu artık.
Suçsuzluklarını ispatlamadan neden evlendiler? Evet akıldaki tek soru buydu.
Bakışlarım önümdeki bilgisayara kaydı. Evlilik cüzdanı fotoğrafının altına atılan yorumları okumaya başladım.
Kesin sahtedir bu.
Neresi sahte ya? Evlenmişler işte, demek ki suçlu olup olmamaları o kadar da önemli değilmiş onlar için.
Ben bu fotoğrafa inanmıyorum ve Araf'la Cemre'nin suçsuz olduğunu düşünüyorum. Vatan haini olarak üzerine suç atan, sahte video düzenleyen kişinin sahte evlilik de düzenlediğini düşünüyorum.
Haberler evliliğin sahte olmadığını söylüyor.
Evlilik gerçekmiş ve bu evliliği yapan nikah memuru ortalıkta yokmuş.
Ya abi mantıklı düşünsenize biraz. Bunların videoları tüm Türkiye'ye yayıldı, bunlar suçsuzluklarını ispatlamak için kaçtılar ve kaçmalarının planlı olduğunu sanmıyorum. Kaçan bir insan yanına para falan alamaz. Nikah memuruna nasıl para verip de kaçak olan kendilerinin evlenmelerini sağlayıp bunu kimseye söyleme demiş olabilirler?
Baştan beri suçlu oldukları belliydi, suçlu olmayan bir insan kaçmaz.
Evliliğin gerçek olduğunu söylüyor bütün haber kanalları ama hâlâ bunları destekleyenler var ya...
Bunlara benzer birçok yorum daha vardı. Bize inanan ve bize inanmayanlar sanal bir savaşa girmiş gibiydi. Bize inanmayanları anlıyordum, sonuçta olayın iç yüzünü bilmiyorlardı ve gördükleri görüntülere göre hareket ediyorlardı. O evlilik cüzdanı görüntüsü de onlara o düşünceleri yüklüyordu.
"Bu nasıl olur?" dedim. "Böyle bir şey gerçekten olabilir mi? Biz gerçekten evlenmedik değil mi?" Bakışlarımı herkeste tek tek gezdirerek sordum ve Eren sorumu anında yanıtladı.
"Evrakta sahtecilik yapmak çok kolay komutanım. Sizin kimlik numaranızı bulmuştur, bir de imzanızın birebir aynısını taklit ettiğinde her şeyi yapabilir. Alessi'nin sahte işlerle uğraşacağını pek sanmıyorum Bu yüzden siz bu saatten sonra evlisiniz bence." Sıkıntıyla alnımı kaşıdım. Aslında benim için sorun bu değildi, asıl sorun bize inanan kişilerin azalmasıydı ve ailemdi.
"Birkaç sene önce bir haber görmüştüm bununla ilgili." dedi Soner. "İki kişi buluyorlar ve onlar da sizlerin adına evleniyorlarmış, tabii imzaları da birebir taklit ediyorlar. İş bitince evlilik cüzdanına da asıl evlenen kişilerin fotoğrafını koyuyorlar ve iş bitiyor. Ama bence bunun asıl olayı içeride sağlam bir adamının olması. Sonuçta tanıdığın biri varsa ve o kişinin cebine biraz para sıkıştırınca her şeyi yapmak kolay olur." Haklıydı aslında, maalesef ki bu devirde para her kapıyı kolayca açıyordu. Alessi de bunu kullanmış olmalıydı.
Ailem ne düşünüyordu acaba? Herkes gibi bizim gerçekten evlendiğimizi mi düşünüyorlardı yoksa? Ah bundan önce düşünmem gereken şey; ailem bizim vatan haini olmadığımızdan emin miydi acaba?
Ben onların kızıydım, aynı zamanda Araf da kendi ailesinin çocuğuydu ve onlar büyütmüştü bizleri. Bizi bizden daha iyi tanıyorlardır, belki haberlere vatan haini diye videolarımız çıktığında inanmamışlardı ama bu evlilik cüzdanını gördüklerinde ne düşüneceklerdi? İçlerinde illaki bir şüphe olur ve bu olay çözüldğünde ailemin benden şüphe etmesini istemiyordum.
Ben oturmuş ailemi düşünürken aklıma sim kartıyla bellek geldi. Henüz ona bakmamıştık.
"Meriç sim kartıyla belleği versene. İçinde ne varmış bakalım." dedim. Öteki konuyu artık kapatmak istiyordum. Zaten üstünde dursam ne olacaktı ki? Hiçbir şey. Bu yüzden kapatmak en iyisiydi.
Meriç sim kartını çıkarıp telefonuna takarken flash belleği de Maya'ya verdi. Maya da belleği bilgisayara takmak için koltuğa oturup onunla ilgilenmeye başladı.
"Komutanım bu sim kartı boş." dedi Meriç. Büyük ihtimalle biz alana kadar çocuk hepsini temizlemişti. Umarım flash bellek boş değildir.
"Hat kullanıma açık mı ona bak Meriç." dedi Araf.
Yerimde oturup Maya'nın dosyaları açmasını bekledim. Açmış olacak ki hemen konuşmaya başladı. "Dosyalar açıldı, içinde videolar var." Ayağa kalkıp yanına gittim, diğerleri de hemen arkamdan geldi zaten. Maya'nın yanına toplanınca dosyaların içindeki bir videoyu başlattı.
Videonun içinde elleri tavana bağlanmış bir adam vardı, yüzü çok kötü görünüyordu. Uzun süre işkence edilmiş gibiydi. Kim bilir kim onların kuyruğuna basmıştı da adamı bu hâle getirmişti. Eminim ki adamcağızın suçu bile yoktur, bu tür insanlar masumlara bulaşmayı sever. Özellikle o adamların başında Alessi varsa.
"Kim acaba bu ada..." Eren cümlesini tamamlayamadan Maya titreyen sesiyle konuştu.
"Baba..." Kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. Babası mı? "Babam!"
"Ne?" dedik Meriç'le aynı anda.
"Babam, babam bu." dedi gözlerinden yaşlar akarken. Yanına oturup sırtını sıvazladım ve sessizce yanında oturdum. Şu anda ne dersem diyeyim onu rahatlatamazdım, o yüzden ağlayıp içini dökmesi en iyisiydi.
Bir süre ağladı, ağlaması durmazken titreyen eliyle videoyu başlattı. Video birkaç saniye oynayıp kapandı. Videonun birçoğunu silmişlerdi. Sadece birkaç saniyesi kalmıştı. Zaten o birkaç saniyede de Maya'nın babasının nefes alışverişlerini duymuştuk.
"Babama işkence etmişler." dedi hıçkırıklarının arasından. Bu durum onun için zordu, aslında onun yerinde olan herkes için zordu. Kim ailesinden birinin işkence edildiğini görse böyle kötü olurdu. Biz bile bu durumlara alışıkken birinin bu duruma düşmesine üzülüyoruz ve kötü etkileniyoruz ama diğer insanlara göre soğukkanlı davranıyoruz. Şu anda Maya'nın ne durumda olduğunu az çok tahmin edebiliyorum. İçten içe canı çok yanıyor, nefes alamıyormuş gibi hissediyordur. Kimsenin yaşamak, görmek istemeyeceği bir durumdu bu.
"Meriç sen Maya'yı al, götür. Sakinleşsin." dedi Araf. Şu anda Maya'ya ne dersek diyelim onun acısını dindiremezdik, bu tür durumlarda yalnız kalması ve içini dökmesi en iyisiydi.
Meriç Maya'yı kolundan tuttup kaldırdı ve birlikte odadan çıktılar. Onlar çıkınca bizimkilere bakatım. "Sizce yaşıyor mudur yoksa video daha öncesinden mi çekildi?" diye sordum.
"Bunu bende sorguluyorum ama emin de değilim." dedi Fatih.
"Maya babasının çok önemli bir şeyler bildiğini söyledi." dedi Araf. "Eğer öğrendiği şeyle ilgili elinde bir delil varsa onu öldürmezler. O delilin yerini öğrenip sonra onu öldürürler. Ama şu anda hayatta mı değil mi bilmiyorum." Bakışları salonun kapısına kaydı. "Umarım hayattadır." diye de mırıldandı. O da Maya'nın durumuna üzülmüştü, kim üzülmezdi ki zaten? Maya bu tür şeylere alışık değildi ve birkaç saniye de olsa babasının yaralı yüzünü görmüştü. Sakin kalamaması, kötü etkilenmesi normaldi.
Alessi onun videosunu neden çekmişti acaba? Yine aklından neler geçiyordu bu kadının?
"Fatih başka dosyalara gir, belki başka şeyler buluruz." dedi Araf. Fatih onu onaylayıp bilgisayarın başına geçti ve tek tek dosyalara girdi ama hiçbirinde bir şey yoktu. Hepsini o çocuk silmişti. Son kalan bir dosyaya girince yine karşımıza bir video çıktı, altında hazin son yazıyordu.
"Hazin son mu?" dedim sesli bir şekilde. Fatih videoyu başlatınca videoda üniformalı bir asker göründü. İşkence görmüştü. Yüzü bile zar zor seçiliyordu. Birden ekranda Alessi belirdi. Onunda üstü kan içindeydi ama işkence görmüş gibi değildi. Üzerindeki kanlar ona ait değildi, daha çok üstüne sıçramış gibiydi.
Elindeki silahı karşısındaki üniformalı askere tuttu ve gözünü bile kırpmadan ateşledi. Hatta bütün şarjörü onun üstüne boşalttı. Elindeki silahı yere atıp kameraya döndü ve konuşmak için ağzını açtı ama konuşmadan video bitti. Anlaşılan bu videonunda yarıdan fazlası silinmişti.
Koltukta öne doğru eğilip dirseklerimi dizlerime yasladım, ellerimi de yüzüme koydum. Kameraya bakarak ne konuşacaktı acaba? Niye öldürmüştü o adamı?
"O adam gerçekten asker mi acaba?" dedi Ozan. Bakışlarım ona kaydı, düşünceli görünüyordu.
"Nereden çıktı bu?" Merakla sormamla anında cevapladı beni.
"Adama dikkat ettiniz mi bilmiyorum ama adam korkudan tir tir titriyordu. Bize düşmanın yanında korkusuz görünmemiz öğretildi. Korksak bile belli etmemiz için eğitim aldık ama adam açık bir şekilde zangır zangır titriyordu." Kaşlarım havalandı, adama hiç dikkat kesilmemiştim. Bu yüzden bunlara hiç dikkat etmemiştim.
"Bence ortada bir oyun dönüyor gibi ama emin de dediğim." dedi Araf. Bundan bende şüpheliyim aslında.
"Haklısın bir oyun dönüyor." dedim. "Nedense o oyunun başında da Alessi'nin ailesi var." dememle hepsi bana baktı. "Erdem Yarbay Alessi'nin ailesinin trafik kazasında öldüğünü söyledi ama ondan önce ortadan kaybolmaları da var. Bir süre ortalıkta yoklar ve sonra trafik kazasında ölüyorlar. Tuhaflığı bence herkes fark etti. İçimden bir ses Alessi teröristler tarafından kandırılıyor diyor ama kadın zeki biri, bunu inkâr edemeyiz. Bence kandırılıyorsa teröristlerin elinde sağlam bir kanıt var ki öyle kandırılıyor, ya da Alessi'nin ailesi ölmedi teröristlere çalışıyor ve zorla kızlarını da çalıştırıyor." Dudaklarım büküldü. "Ama Alessi hiç de zorla çalışıyor gibi değil." demeyi de ihmal etmedim ve devam ettim.
"Kızı... Gözlerimizin önünde kızına silah çekti. Belki bizi korkutmak için yaptı ama yine de yaptı, eli bile titremedi bunu yaparken. Zorla çalışan bir insan bir yerde bocalar, bir şeyler yapar ama zorla yapmıyor gibi görünüyor." Gözümün önüne gelen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırıp devan ettim. "Kafam çok karışık ama şundan eminim, ortada bir oyun dönüyor ve maalesef o oyunun kurbanları kesinlikle biziz ama bunu Alessi bile bilmiyor gibi. Çünkü içimden bir ses onun da bir oyunun içinde olduğunu söylüyor ama neyi değiştirir ki, o bir suçlu. Ufakta olsa bunlarla ilgili elimizde bir şeyler var ama daha fazlasına ihtiyacımız var çünkü elimizdekiler bize yetmez. Özellikle bizim masum olduğumuzu kanıtlayacak videonun gerçeği olması lazım elimizde."
"Haklısın." dedi Araf. "O zaman Alessi'nin de bir oyunun içinde olup olmadığını öğrenelim." deyince kaşlarım çatıldı.
Eren benden önce "Nasıl olacak komutanım?" dedi.
"Video kısa da olsa elimizde şu anda. Erdem Yarbaya gönderirsek yüz analizi çıkartabilir ve asker mi değil mi öğreniriz." Neden benim aklıma gelmedi ki? Ah doğru, bir yanda Maya'nın babasının videosu bir yanda sosyal medyada bize inanmayan insanların artışı ve annemle babamın şu evlilik olayını görmesi aklımda dolanıp durduğu için aklıma gelmemesi doğaldı. En çokta annemlerin şu anda ne yaptığını merak ediyordum. Kim bilir ne düşünüyorlardır.
"Hem bu videoyu göndereyim hem de şu evlilik olayını anlatayım Yarbaya. Eminim telefon başında bizim onu aramamızı bekliyordur." dedi Araf ve salonun kapısına doğru ilerledi. O salondan çıkarken ben de ayaklanıp peşinden gittim, yanına yaklaşınca bana baktı. "Bir şey mi oldu?" Başımı iki yana sallayıp konuştum.
"Hayır, olmadı. Biraz dışarıya çıkıp hava alacağım." dedim.
"Aileni düşünüyorsun değil mi?" Hafif bir şekilde başımı salladım. Sürekli aklımdaydı onlar ama şu evlilik olayından sonra daha çok aklıma düşmeye başlamışlardı.
"Erdem Yarbaya onları da sorsana." dedim, beni onaylayıp aramızdaki bir adımlık mesafeyi kapattı. Elini yüzüme çıkardı ve hafifçe yanağımı okşadı. Hafif bir şekilde gülümseyip ona baktım.
"Eminim ki ailen iyidir. Ayrıca seni senden daha iyi tanıyorlardır ve gördükleri o haberlere ve evlilik olayına inanmamışlardır." Beni rahatlatmak için kurdu bu cümleleri. Adım kadar eminim ki onun da aklında ailesi vardı ama sürekli beni düşünüyordu. Bu beni mutlu etsede onunda aklındakileri bana anlatmasını isterdim. Tabii şu olaylar üst üste geldiği için ikimizde doğru düzgün bir şey anlatamıyorduk ki birbirimize. Biri bitiyordu diğeri başlıyordu ve aklımızı kurcalayan sorunlar gitgide artıyordu.
"İnşallah." demekle yetindim.
"Fazla uzaklaşma, ben de Erdem Yarbayla konuşup yanına geleceğim." Onu onaylayıp holde ilerledim. O sırada gözüm önünden geçtiğim Maya'nın odasına takıldı. Hıçkırık sesleri geliyordu. Bir adım geri gidip aralık kapıdan içeriye baktım, Meriç'in dizine yatmış ağlıyordu. Meriç de sesini çıkarmadan, usulca onun saçını okşuyordu. Gidip Maya'yla konuşmak istedim ama şu anda yalnız kalmaya ihtiyacı vardı. Bu yüzden onunla konuşmayı eve döndüğümde yapmaya karar verdim. Hem o zamana kadar biraz olsun rahatlardı. Ayrıca Meriç onu yalnız bırakmayacağı için konuşmayı geri döndüğümde yapmak en iyisiydi.
Evden çıkıp evin yakınındaki parka gittim. Hava soğuk olduğu için park çok kalabalık değildi. Ceketimin kapüşonunu başıma geçirip gözden uzaktaki bir banka oturdum. Kollarımı gögsümün altında birleştirip parktaki çocukları izledim.
Ben çocukların kahkahalarla oyun oynamalarına dalmışken arkamdan bana yaklaşan adım sesleriyle daldığım yerden çıktım. Başımı çevirip arkamdaki kişiye baktım ve gördüğüm kişiyle kaşlarım çatıldı.
"Senin ne işin var burada?" Ayağa kalkmadan sordum. Biz o bizim yerimizi bilmesin diye evi değiştirmiştik ama yine bulmuştu. Azrail gibiydi yemin ediyorum, nereden çıkacağı asla belli olmuyordu.
"Bir kuzunun sürüden ayrıldığını görünce bir bakayım dedim." Alay ederek yanıma geldi ve oturdu. Kuzuymuş!
"Ne istiyorsun Alessi?" dedim bıkkın bir sesle. Gerçekten artık olup biten her şeyden bıkmıştım. Özellikle de başımıza bunca derdi açan bu kadından bıkmıştım. Ama o sürekli dibimde bitip duruyordu.
"Mekanıma girmişsiniz." dedi çocukları izlerken. "Bana ait olan sim kartıyla flash belleği almışsınız."
"Öyle." dedim ve önüme döndüm. "Zeki birisin ama adamların senin kadar zeki değil." Göz ucuyla ona bakınca dudağının bir tarafının kıvrıldığını gördüm.
"O ahmak herifler yüzünden mekanımı kapatmak zorunda kaldım." Bakışlarının bana döndüğünü hissettim ama ona bakmadım. "Tabii sizin yüzünüzden de polisler inceleme başlattı. Her yere sessizce girip işinizi hallederken bu sefer inadına gürültü yapıp silah kullanmışsınız gibi hissettim." Güldüm, büyük ihtimalle çevredikler silah seslerinden dolayı polisleri aramıştı ama eminim ki bunun ucu Alessi'ye dokunmazdı. O mekanın ona ait olduğuna dair bir kanıt yoktu.
Cevap vermeyip önümüzdeki parkta oynayan çocuklara dikkat kesildim. Bir süre onları izledim, daha sonra aklıma gelen şeyle yine Alessi'ye baktım. "Bizi evlendirerek amacına ulaştın mı bari?" Bilinmeyen bu evlilik yüzünden aklım sürekli aileme gidiyordu ve onların şu anda nasıl olduğunu bilememek beni sinirlendiriyordu. Sinirlendikçe bu yanımda oturan kadının boğazına yapışıp hem kaçak hayatından hem de bu saçma oyunlardan kurtulmak adına onu öldürmek istiyordum ama ben katil değildim. Emir almadan kimseyi öldüremezdim. Özellikle kaçakken bunu yapmazdım, elimde bir yetki yoktu çünkü. En önemlisi şu anda bir asker değildim.
"Sence ulaştım mı?" Soruma soruyla karşılık vererek bana döndü. "Kitlenizi yavaş yavaş kaybettiğinize göre ulaşmış gibiyim." Rahat bir şekilde arkama yaslandım ve kollarımı gögsümün altında birleştirip yine bakışlarımı ondan çektim.
"Biliyor musun?" dedim, cevap vermesini beklemeden devam ettim. "Seni öldürmeyi hiç istemediğim kadar çok istiyorum. Elime öyle bir fırsat geçse hiç düşünmem yaparım." Göz ucuyla ona baktım. "İşte tek sorun da bu. Elime öyle bir fırsat geçmiyor, geçmediği içinde yapamıyorum."
"Kemerindeki bıçakla veya belindeki silahla bunu yapman çok kolay aslında." Güldüm, sanırım bizleri kendisiyle karıştırıyordu.
"Evet çok kolay." Bakışlarım ona döndü. "Sizler için çok kolay." Dışarıdan bakan biri bizi iki yakın arkadaş olarak görüp sohbet ediyor falan sanardı ama biz iki düşmandan başka bir şey değildik. Zaten dışarıdan bakan her insan farklı görünmez miydi? Buna örnek olarak Alessi'yi verebilirdim. Herkes onu yardımsever, iyi biri olarak bilirken bizim başımıza açtığı onca derdi kimse bilmiyordu. Bu yüzden bir insana bakmak yetmez, onu görmekte gerekir bence.
"Hadi ama Maviş ya, seni duyanda hiç adam öldürmedin sanacak."
"Öldürmedim zaten." dedim gayet ciddi bir şekilde. "Ben it öldürdüm, şerefsiz öldürdüm, orospu çocuğu öldürdüm, döl israfı öldürdüm ama hiç adam öldürmedim." Bakışlarım tekrardan ona döndü. "Laf arasında bu saydıklarıma adam diyor olabiliriz ama bu adam oldukları anlamına gelmiyor." Güldü ve cevap vermedi. Konuşmaması üzerine bir soru sordum.
"Öldürdüğün o kişi gerçekten asker mi?" Bakışları bana döndü, anlamsız bir şekilde bana baktı. "Flash bellekte ki videodan bahsediyorum." dememle kaşları çatıldı.
"Ne gördünüz?" Sanırım videoların silindiğini düşünüyordu. Tabii ona iki video gördüğümüzü ve sadece birkaç saniyesi olduğunu söyleyecek değildim.
"Maya'nın babasına neden işkence ettiniz? Yaşıyor mu şu anda?" dedim, bunu dememle telaş yaptığını fark ettim. Sanırım videoların hiçbirinin silinmediğini düşünüyordu.
"Sana ne gördüğünü soruyorum!" Gitgide sinirlenmeye başlıyordu ve bu beni mutlu ediyordu. Onu köşeye sıkıştırmak ve korkutmak güzeldi. Keyif veriyordu.
"Söyledim ya işte, bundan ne anlarsan anla." deyip bakışlarımı ondan çektim.
"Ne zaman bizimle çalışmaya başlıyorsunuz?" Konuyu değiştirmesiyle ona baktım.
"Ne zaman başlamamız istersin?" dedim alayla. "Hemen şimdi başlayalım mı? Herhangi bir belge istiyor musunuz. Veya form doldurmamız gerekiyor mu?" Dalga geçmemle göz devirdi.
"Ben ciddiyim Maviş. Ne zaman yanımızda çalışacaksınız?"
"Hiçbir zaman Alessi! Biz asla size çalışmayacağız."
"Çok yanlış yapıyorsun Maviş." Omuz silktim. Ona göre yanlış bana göre doğru. "Şu anda benimle çalışacağını söyle ben de arkadaşlarının suçsuzluğunu kanıtlayıp onların mesleklerine geri dönmesini sağlayayım." Göz ucuyla ona baktım, oldukça ciddi görünüyordu.
"Sana asla güvenmiyorum."
"Bana bizimle çalışacağını söylediğin anda adamlarımı arayıp gerekli olan her şeyi polis teşkilatına göndermelerini söyleyeceğim. En geç bir saat içinde her yerde onların suçsuz olduğunu görürsün, sonra da bizimle gelirsin." Kaşlarım çatıldı, ciddi görünüyordu.
"Sen daha düne kadar hem Araf'ı hem de beni istiyordun, şimdi neden fikrini değiştirdin de sadece beni istiyorsun?" Şüpheli bir şekilde sordum. Amacım onunla çalışmak falan değildi, hadi çalışacak olsam bile onun bir şekilde bizimkileri de yanına alacağından emindim. Sadece amacını öğrenmeye çalışıyordum.
"Belki sevdiğinin arkasından Araf da gelir." Dalga geçmesiyle göz devirdim. Ayağa kalkıp ona bakmadan konuştum.
"Senin saçmalıklarını dinlemek istemiyorum." Birkaç adım attım ve omzumun üstünden ona baktım. "Umarım bir dahaki karşılaşmamız mahkeme salonunda olur. Senin ellerin kelepçeli bizim ise üstümüzde üniforma olur." Güldü ve ayağa kalkıp yanıma geldi
"Hayal kurmak güzeldir ama insan gerçekleşmeyecek bir hayal kurmamalı." Dudakları büküldü, üzgün bir sesle devam etti. "Sonra çok üzülüyor insanlar."
"Haklısın, gerçekleşmeyecek hayal kurmamalıyız. Bence artık saçma hayallerini geride bırak ki ilerde üzülme sarı şeytan!" Son dediğime şaşırdı ama şaşkınlığı kısa sürdü ve bir kez daha güldü. Sırf beni sinir etmek için sürekli gülüyordu!
"Hım, sarı şeytan demek. Sevdim." dedi. Onu umursamadan bir adım attım ama kolumdan tutmasıyla durmak zorunda kaldım.
"Maviş ben ciddiyim, bizimle çalış." Bıkkın bir şekilde ona baktım. Konuşmak için dudaklarımı aralamıştım ki devam etti. "Eğer şimdi bizimle çalışmayı kâbul etmeyip gidersen..." deyip sustu, devam etmesi için bekledim ama konuşmadı.
"Gidersem ne olur?"
"Bekleyelim ve görelim." deyip arkasını döndü ama gitmedi. "Her an her şey olabilir, arkanızı kollamanızı öneririm. Sağım solum hiç belli olmuyor." dedi ve yanımdan ayrıldı. Bir süre onun arkasından baktım. Birden aklıma birkaç gün önce Araf'la parktan geçerken bir kadının dedikleri geldi aklıma.
Kötülük çok yakın demişti, bir kayıp vereceksiniz demişti.
Yapar mıydı? Birimize zarar verir miydi?
Tabii ki yapardı, kötülük bütün benliğini kaplamıştı onun. Amacı tam olarak neyse o amacına ulaşmadan bizi asla rahat bırakmayacaktı.
Aklımdaki düşünceleri defedip parktan çıktım. Göz ucuyla sağıma ve soluma bakıp ilerledim, tam karşı kaldırıma geçiyordum ki sağ tarafımdan gelen korna sesiyle ve fren sesiyle olduğum yerde durdum. Araba acı bir şekilde fren yapıp tam yanımda durdu. Neredeyse bana değmek üzereydi ama son anda durmayı başarmıştı.
Kalbim çok hızlı atarken yavaş bir şekilde siyah arabanın sürücüsüne baktım ve gördüğüm kişiyle kaşlarım çatıldı. Kalbim bu sefer heyecandan ve korkudan değil sinirden hızlı atıyordu. Ellerim sinirden tir tir titrerken, ben sırıtarak bana bakan adama baktım.
Bu adam Alessi'nin adamlarından biriydi. Benim dövdüğüm ve boğazına bıçak dayadığım adam.
İnsanlar çevremize toplanırken ben yüzümü hafif yere eğdim. Kafamda kapişonlu olduğu için ve saçlarım yüzüme doğru döküldüğü için yüzüm net görünmüyordu.
Adam arabadan inip telaşlı bir şekilde yanıma geldi. "İyi misiniz hanımefendi?" dedi, sanki az önce sırıttığını görmemiştim! Şerefsiz! Bilerek üstüme araba sürmüştü.
Yanıma geldi ve kolumu tuttu. Sessiz bir şekilde "Sanırım az kalsın cansız bedenini sevgiline gönderecektim." dedi. İstemsizce güldüm. Ama sinirli bir gülüştü bu. Aklınca ben onları dövdüğümde Araf'a dediğim şeylerin bir değişik versiyonunu bana söylüyordu. Daha yüksek bir sesle "İsterseniz bir hastaneye gidelim." dedi. Çevredekilerin dikkatini çekmemek için yapıyordu.
Sinirle kolumu elinden kurtardım ve sert bir şekilde "Amacın ne senin?" dedim. Çevredekilerin bakışları umrumda bile değildi. Nasıl olsa yüzümü net göremiyorlardı, sesimi de bilmediklerine göre bir sorun yoktu.
Tıpkı Alessi gibi "Her an her şey olabilir." dedi. "Arkanızı kollayın." Son kez bana bakıp arkasını döndü ve arabasına bindi. Arabayla son hız yanımdan geçip gitti. Neydi şimdi bunların amacı? Korkutmaya mı çalışıyorlardı yoksa ileride olacakları mı anlatmaya çalışıyorlardı? Kafam iyice karışmıştı. Zaten şu evlilik olayından dolayı etrafımda olup bitenleri anlamıyordum ve bir sürede anlayacak gibi değildim.
Etrafımdaki kalabalığı umursamadan yanlarından geçip gittim. Kaldırım kenarında eve doğru ilerlerken Alessi'nin dediklerini düşündüm. Acaba aklından yine neler geçiyordu? Niye sadece beni yanında istemişti? Beni yanına alıp tehditle diğerlerini de yanına almayı mı planlıyordu acaba?
Off! Hiçbir şey anlamıyorum ki! Özellikle Alessi'yi hiç anlamıyorum. Aklı çok başka çalışıyordu ve onun aklından geçenleri anlamam için onun gibi olmam gerekiyordu. Hoş, onun gibi olsam bile yine anlayamazdım, şeytanın yan çarı gibiydi o!
Oturduğumuz sokağa girince yerdeki başımı kaldırdım ve eve baktım ama gördüğüm şeyle öylece yerimde kalakaldım. Yanıp sönen kırmızı mavi ışıklara şaşkınca baktım. Kapının önünde duran polis ekiplerine ve etrafa toplanan meraklı insan sürüsüne baktım. "Aman Allah'ım." dedim kendi kendime. Olduğum yerde durup evin önündeki kalabalığa bakarken bir beden bana çarptı, öne doğru sendelerken birkaç meraklı kadın önümden hızla geçip evin önüne gitti. Önünde durduğum duvara yaklaşıp içeriden çıkan polislere baktım. Yanında bizimkiler yoktu.
Acaba polislerin geldiğini gördüler de kaçtılar mı?
Hızla cebimden telefonumu çıkardım. Araf'ı veya bizimkileri arayamazdım, sabit bir hattımız yoktu. Bu yüzden tek arayacağım kişi Erdem Yarbaydı. Telefonumla birlikte tek kullanımlık hattımı da çıkartıyordum ki evin içinden çıkan polisleri görünce durdum. İlk önce koşarak bir polis çıktı, hemen ardından iki polis çıktı ve ortalarında da kollarından tuttukları ve elleri kelepçeli bir şekilde Araf'ı çıkardılar.
"Araf..." dedim. Öyle kısık sesle söyledim ki kendim bile zor duydum ama sanki Araf bağırmışım gibi anında bana baktı ve yeşil gözleri mavi gözlerimle kesişti. Tam onlara doğru bir adım atıyordum ki başını hızla iki yana salladım, gözleri korkuyla parladı.
"Git." dedi dudaklarını oynatarak. O da kısık sesle söylemişti ama az önce benim sesim ona ulaştığı gibi onun da sesi bana ulaştı, sesi kulaklarıma doldu. "Kaç." dedi. Başımı iki yana sallarken gözüm yine evin kapısına kaydı. Herkes yakalanmıştı, hepsini kelepçelemişlerdi ve çıkartıyorlardı.
"Amirim bir kişi eksik." diyen sese döndüm. Bir polis memuru başka bir memurun yanına gidip söylemişti bunu. "Cemre Gürsoy hiçbir yerde yok." Bakışlarım tekrardan Araf'a kaydı, bana bakıyordu. Ona baktığımı görünce yine başını iki yana salladı.
"Cemre Gürsoy nerede?" Polislerden biri sorunca ona baktım, bizimkilere bakıyordu ama kimseden ses çıkmıyordu. "Saklamanın bir anlamı yok! Nerede olduğunu söyleyin!" Yine hiçbiri konuşmadı. Polis memuru konuşmayacaklarını anlayınca onları tutan polislere baktı. "Götürün bunları!" Polisler onları arabalara doğru götürürken hepsinin bakışı benim olduğum yere kaydı, hepsi Araf gibi gelmeyeyim diye başlarını iki yana salladılar..
Onları bir şekilde kurtarmalıydım. Göz göre göre yakalanmalarına izin veremezdim.
Elim belime gitti. Silahım ve bıçağım vardı, onca adama silah çekemezdim ama havaya ateş açabilirdim. O sırada bizimkiler kaçabilir miydi? İşte bunu deneyip gördükten sonra anlayacaktım. Eğer bunu yaptıktan sonra kaçamazlarsa ben onlarında dediği gibi kaçabilirdim. Arada mesafe vardı, ara sokaklara girerek kurtulurdum. Ama bunu hiç istemiyordum, onlarla birlikte kurtulmak istiyordum. Bu yüzden elimi çabuk tutmalıydım.
Belimdeki silahı kavrarken Araf'a baktım. Polislerle birlikte araca ilerlerken o da bana baktı, bakışları arkamdaki elime kaydı ve başını hızla iki yana salladı. Tehlikeli olduğu için ve benim yakalanma olasılığım olduğu için bunu yapmamı istemiyordu.
Bakışlarım onun ellerindeki kelepçelere kaydı. Hiç yakışmamıştı o kelepçe ona, onlara. Hiçbirine o kelepçe yakışmamıştı.
Onların elindeki kelepçeye bakarak belimden silahımı çıkardım. Herkes bizimkilere odaklandığı için kimse beni görmüyordu.
Araf'ın ve diğerlerinin arabaya yaklaştığını görünce elimdeki silahı havaya doğru tuttum. Ateş edemeden Araf'ın kalın sesini işittim. "Hayır!" Onun bağırmasının hemen ardından parmağım tetiğe değdi ama eş zamanlı olarak arkamdaki hareketliliğide fark ettim. Ben daha ne olduğunu bile anlayamadan bir kol belime dolandı, bir el de ağzımı kapattı. Dudaklarımda ve burnumda yumuşak bir şey hissederken refleksle nefes aldım. Aldığım kokuyla gözlerim kapanırken elimdeki silahın ateşlendiğini hissettim. Bilincim kapanmadan önce silah sesinden dolayı etraftaki kargaşayı duydum, beni bayıltan kişinin beni sürüklediğini hissettim ve Araf'ın "CEMRE!" diye haykırışını duydum. Daha sonra ne oldu, ne bitti bilmiyorum. Tek bildiğim koca karanlık bir boşluğa doğru çekilmem ve dünyadan soyutlanmam oldu.
Selam nasılsınız?
Bölüm nasıldı?
Cemre'yi bayıltan kim sizce? Alessi mi?
Videoda öldürülen kişi gercekten bir asker mi?
Alessi'nin Cemreye dedikleri hakkında ne düşünüyorsunuz? Adamlarından biri neredeyse Cemre'ye çarpıyordu. Göz mü korkutmaya çalışıyorlar yoksa ileride olacakları mı anlatmaya çalışıyorlar?
Bizimkileri kim ihbar etti sizce? O da mı Alessi'nin planı?
En sevdiğiniz sahne?
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, kendinize iyi bakın🤍
|
0% |