@kitap__gezegeni1
|
Oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayalım🦋
Keyifli okumalar✨️
25.Bölüm "Aile Ziyareti"
Deniz kokulu adamın deniz gözlü kadını...
Ayak bileğimdeki kelepçeye bakıp kaşlarımı çattım. Şimdiden rahatsız olmaya başlamıştım bile. "Çıkabilirsiniz Cemre Hanım." diyen adama bakıp ayağa kalktım. Sorgu odasından çıkıp ilerleyince koridorun başında bizimkilerle karşılaştım. Benim onlara doğru yaklaştığımı gören Başsavcı Araf'a bakarak konuştu. "Askerlerinizi iyi yetiştirmişsiniz Araf Bey. Maşallah hepsi sözleşmiş gibi aynı sorulara aynı cevapları verdi." Beni kastettiğini anladım, çünkü diğerleri çoktan sorguya girmişti ve bende az önce sorguya çekilmiştim.
Araf'ın bakışları bana kayarken gülümsedi. "Üzüm üzüme baka baka kararıyor demek ki Başsavcım." demekle yetindi.
Karakolda işimiz bitince eve geçtik. Erdem Yarbay ise uçak bileti alıp Kars'a geri dönmek için uçuş saatinin gelmesini bekliyordu. Eve gelince ilk işim kendimi duşa atmak oldu. Güzel bir duşun ardından vücuduma havluyu sarıp odaya geçtim. Bakışlarım yatağın üstünde uzanan Araf'a kaydı, telefonuna bakıyordu. Benim çıktığımı görünce kısa bir an bana baktı, baştan ayağa beni süzüp ayaklandı.
"Hadi hazırlan güzelim, gidiyoruz." Kaşlarım havalandı, nereye gidiyorduk?
"Nereye?"
"Aileninin yanına." deyince şaşırdım.
"Elektronik kelepçeyle dahi olsa serbest kaldık ama şehir değiştirebiliyor muyuz?"
"Evet, karakoldan çıkmadan önce sordum. Yolculuk sırasında ekipler yine peşinizde olacağı için bir sıkıntı olmazmış." dedi, gülümsedim, sonunda ailemin yanına gidebilecektim. Bu süreçte beni zorlayan tek şey aileme bir açıklama yapamamaktı.
Üzerimde bedenimin sadece küçük bir kısmını kaplayan havluyu umursamadan kollarımı Araf'a sardım, sıkıca sarıldım ona. O da vakit kaybetmeden kollarını belime doladı ve başını boynuma koyup iç çekerek öptü. "Çok heyecanlıyım Araf. Sanki yıllardır ailemi görüyormuşum da yıllar sonra onları görmeye gidiyormuş gibi bir heyecan kapladı bedenimi." Benim heyecanlı konuşmama gülüp geri çekildi ve büyük ellerini yüzüme çıkardı.
"Daha uçağa bile binmedik. Heyecanını onları görünceye kadar içinde sakla yoksa zaman geçmez." Doğru, daha ailemin yanına gitmek için saatler vardı. "Hadi sen üstünü giyin ben de duşa gireyim. Daha sonra havaalanına gideriz." Onu onaylayıp birbirimizden ayrıldık. O banyoya girerken ben de elbise dolabının önüne geçip kıyafet seçtim kendime.
Altıma siyah bir tayt, üstüme beyaz bir gömlek, onun üstüne de vizon rengi, örgü bir kazak geçirdim. Beyaz gömleğin yakaları, kolları ve etekleri örgü kazağın dışından görünüyordu.
Saçımdaki suyun fazlasını havluyla alıp güzelce taradım, daha sonra ise kuruttum. Ben tüm bunları yaparken Araf da banyodan çıkmıştı. Belindeki havluyla elbise dolabına ilerlerken arkamı dönüp ellerimle saçlarıma şekil vermeye başladım. Ben arkamı dönmemle Araf da üstünü giyinmeye başlamıştı. Bunu çıkan seslerden anlamıştım.
"Araf." dedim olduğum yerde heyanla kıpırdanırken. Hâlâ sırtım ona dönüktü.
"Efendim güzelim."
"Sence aileme haver vereyim mi yoksa sürpriz mi yapayım?" Merakla sordum. Bir yanım sürpriz yap derken diğer yanım o kadar saat bekleme ve ara onları diyordu.
"Sabredebilirsen sürpriz yap bence." Cevabıyla bir süre düşünüp sürpriz yapmaya karar verdim. Biraz daha sabretmem gerekiyordu sadece.
"Bence de sürpriz yapayım." dedim. "Ailemle konuştuktan sonra senin ailenin yanına gidelim. Onlarda seni çok merak etmiştir." Belime dolanan kollarla gülümseyip ona döndüm.
"Gidelim güzelim, biletler hazır zaten." deyip dudaklarıma küçük bir buse kondurdu. Geri çekip ellerini yüzüme çıkardı, gözleriyle yüzümün her yerini taradı. Sanki sıkılmadan saatlerce izleyecekmiş gibi bakmaya devam etti. O beni izledikçe dudaklarımda tatlı bir tebessüm beliriyordu ve ben gülümsedikçe onun bakışları dudaklarıma kayıyordu.
Baş parmağını elmacık kemiğimde usulca gezdirirken "Sana bir şey olacak diye çok korktum." diye fısıldadı. "Gözlerimin önünde kaçırılman, bir anlığına bakışlarımı senden çekip sonra seni görememek hiç olmadığı kadar korkuttu beni." Başımı eğip kirpiklerimin arasından ona baktım. "O kadın yüzünden başına bir şeyin gelme düşüncesi delirtti beni."
"Ben de korktum." deyip iç çektim. "Sizi bir daha göremeyeceğim sandım. Elinizdeki kelepçeleri görünce bir daha dışarıya çıkamayacaksınız diye korktum ama şans bizden yanaydı ki serbest kaldık. Alessi artık her yerde aranıyor. Artık bize öyle kolay kolay bulaşamayacak."
Tam konuşmak için dudaklarını aralamıştı ki içeriden bir bağırma sesi geldi. "Lan benim kazağımı kim aldı?" Bu Fatih'in sesiydi. "Lan Eren yine benim kıyafetlerimi çalıyorsan bu sefer kimse seni benim elimden alamaz!"
"Bunların kavgası hiç bitmiyor." diye söylenerek kapıya ilerledi Araf. Dışarıya çıkınca o da bağırdı.
"Niye bağırıyorsunuz oğlum siz?"
"Fatih'e sorun komutanım, kıçına kene yapışmış gibi bağıran o." dedi Ozan. Ben de Araf'ın arkasından gidip onlara baktım. Ozan rahat bir şekilde koltuğa uzanmıştı, Soner yemek masasında oturmuş her zamanki gibi bir şeyler yiyor ve Eren de sırıtarak telefonuyla oynuyordu.
"Ne işi var lan benim kazağımın senin üstünde?" Arkamdan gelen sesle oraya baktım, Fatih sinirle Eren'e bakıyordu.
"Aaa bu senin mi?" dedi Eren yapmacık bir şaşırmayla. Bilerek o kazağı giymediyse ben de bir şey bilmiyorum. "Benim kıyafetlerimin arasında bulunca benim sandım."
"Lan her seferinde aynı bahane, bari düzgün bir yalan at ben de inanmış gibi yapmayım!" Fatih söylenirken salondan çıktım. En son Maya'nın babasının videosunu görmüştük ve o biraz sakinleştikten sonra onunla konuşacaktım ama onun üstüne başımıza gelen şeylerden dolayı konuşamamıştık. Eve gelincede kendimi direkt duşa atmıştım.
Onun odasının önüne gelince kapıyı çalıp içeriye girdim, yatağında tek başına otururken görünce şaşırdım. Meriç de ortalıkta yoktu, ben kesin buradadır diye tahmin ediyordum ama sanırım o da kendi odasındaydı.
Maya'nın yanına gidip oturdum. "Nasılsın?" Sorumla içten bir şekilde gülümsedi.
"Daha iyiyim. Artık polisler de babamı arıyor." Videoyu polislere gösterince bununla ilgili soruşturma başlatıldı ve babası her yerde aranıyordu. Hatta dağda gizli görevde olan istihbarat askerlerine bile babasının fotoğrafları yolladındı. Eğer hayattaysa bulunma olasılığı yüksekti. "Sen nasılsın?" Bu sefer ben gülümsedim.
"İyi olmana sevdim, ayrıca bende gayet iyiyim." dedim, o sırada odanın kapısı hızla açıldı ve Meriç içeriye girdi.
"Aaa, Ateş Parçası komutanım da buradaymış." dedi beni görünce.
"Aaa, geveze askerim de buradaymış." dedim bende onun gibi.
"İltifatınız için teşekkürler." diyerek Maya'nın yanına geldi. "Hadi Maya hazırlan." Ben ve Maya şaşırdık, yine neyin peşindeydi acaba?
"Niye?"
"Hepimiz ailelerimizin yanına gidiyoruz, seni burada tek bırakmam. Sen de benimle memleketime gel. Hem ailemle tanışırsın, onlarda ilerideki gelinlerini görmüş ve tanımış olur." Ben kıkırdarken Maya'nın utandığını fark ettim.
"Kendi kendine gelin güvey olmak hoşuna gidiyor sanırım." dedi utancını bir kenara atarak.
"Hı hı, çok hoşuma gidiyor. Hadi hazırlan birazdan yola çıkacağız." dedi ve kızın bir cevap vermesini bile beklemeden odadan çıktı. Maya kaşlarını çatarak kapalı kapıya bakarken ben daha çok güldüm.
"Hep böyle mi bu?" Sorusuyla dudaklarımı büktüm.
"Yani Meriç'in birçok huyunu gördüm, şaşırdım ama aşık Meriç'i ilk defa ben de seninle görüp tanıyorum." dedim. Aklıma gelen şeyle bir sır verirmiş gibi ona yaklaştım ve fısıldadım. "Sana küçük de bir sır vereyim, Meriç asla yalan söyleyemez." Kaşları şaşkınlıkla havalanırken ben gülüp ayağa kalktım. "Belki bu huyu bir gün lazım olur sana." Arkamı dönüp kapıya ilerledim ve odadan çıktım. Araf'la kaldığımız odaya gidip bir tane çanta çıkardım, hem kendimin hem de Araf'ın birkaç kıyafetini çantaya koyup odadan çıktım.
Ailelerimizin yanında çok kalmayacaktık, ilk benim daha sonra da Araf'ın ailesinin yanına gidecektik. Daha sonra ise buraya geri döncektik, çünkü bu başımızdaki beladan henüz kurtulamamıştık ve elektronik kelepçeyle dahi olsa serbest kalmıştık ama tamamen özgür değildik. Peşimizde bizim her adımımızı takip eden polisler vardı, mesleğimize geri dönememiştik. Bu yüzden boş boş oturamazdık. Hem bir suça karışmadığımız taktirde poşimizdeki polisler bize karışmayacaktı. Bu yüzden rahat rahat masumluğumuzu kanıtlamak için bir şeyler yapabilirdik.
Salona gelip elimdeki çantayı kapının kenarına bıraktım. Araf'ın yanına oturunca beni kolunun altına aldı. Bakışlarım salonda gezinirken gözüme Ozan takıldı. Kaşlarını çatarak bize bakıyordu.
"Niye bizi dövecekmişsin gibi bakıyorsun?" dedim.
"Çünkü saplık canına tak etti ve birazdan sevgili olan herkesi dövecek." dedi Soner gülerek. "Neyse ki tek aşklarım yemekler olduğu için böyle şeylere takılmıyorum." demeyi de ihmal etmedi.
"Ne kaçırdım ki ben?" dedim merakla.
"Ben Maya'yı benim memlekete götürüyorum ya ondan böyle oldu." dedi Meriç. Ozan kaşlarını çatarak konuşmaya başladı.
"Ulan ben daha Yasemin'e bir kere sarılıp uyuyamadım adam geçenlerde uyudu, şimdi ise daha sevgili bile olamadan ailesiyle tanıştıracak. Ulan bir benim sevdiğim kadın mı kadar naz yapıyor arkadaş!" Söylenmesiyle kıkırdadım ama bakışları bana dönünce anında sustum. "Bir de siz varsınız tabii. İlk taburun ortasında dövüşmek ayağına öpüşün, daha sonra taburun arkasında gerçekten öpüşün, daha sonra da biz sevgiliyiz diye geçin karşımıza. Ulan ben ne zamandır Yasemin'i seviyorum doğru düzgün bir konuşmamız yok ki. Hayır nasıl bir taktik uyguluyorsunuz söyleyin ben de uygulayayım yoksa Yasemin'i kaçırıp bana aşık olana kadar bir evde tutacağım."
"Ulan bir ayağı çukurda, kendinden otuz yaş küçük, genç, çıtır kızlar isteyen dayılar gibi olacaksın yakında. Tek fark onlar genç kız isterken sen de Yasemin'i verin bana diye tutturacaksın." Fatih'in dediğine kıkırdadım. Benim gülmemle Araf beni biraz daha yanına çekip şakağıma dudaklarını bastırdı.
"Lan başlayacağım dayısına da şeyine de!" dedi Ozan bize bakarak. "Adam nisbet yapar gibi karşıma geçmiş sevgilisini öpüyor ben hâlâ Yasemin diye sayıklıyorum." Herkes ona gülerken Araf bu sefer de dudaklarını yanağıma bastırdı. Az önce nisbet yapmıyordu ama şimdi kesinlikle yapmıştı.
"Aha şimdi nisbet yaptı." dedi Meriç. "Maya! Kız gel, ben de bu kuduruk Ozan gibi olacağım diye korkuyorum. Bir kere öpeyim yanağından!" Ozan ona ters ters bakıp ayaklandı.
"Siktirin gidin ya! İşiniz gücünüz alay etmek." deyip salondan çıktı ama iki saniye sonra geri gelip bize baktı. "Lan Kars'a gidip Yasemin'i aldıktan sonra mı memlekete gitsem? Gelmezse bayıltır öyle götürürüm. Sonra da bir dini nikâh kıyarız."
"Sonra da gerdek gecesi." dedi Eren, ellerini kaldırıp alkışlamaya başladı. "Hoş geldin küçük doktorcuklar ve hemşirecikler!" Büyük bir çoşkuyla söylediği şeyle gülmemiz daha da arttı.
"Gerzek herifler!" deyip ben ve Araf'a baktı. "Sözüm meclisten dışarı diyeceğimi bekliyorsanız çok beklerisiniz. Hepiniz aynısınız." dedi ve çıktı gitti. Yasemin yakında bununla sevgili olmazsa canına tak eder valla. Gerçekten kaçırıp dini nikâh kıyarsa hiç şaşırmazdım
Ozan odadan çıkınca Fatih hemen konuştu. "Merak etmeyin komutanım, ben aklıma bir bir bunları yazıyorum. Mesleğe geri döndüğümüzde hatırlatırım. Sizde Kars'ın buz gibi havasında ona eğitim yaptırırken ben de keyifle yemeğimi yerim." Hepsi birbirini satardı ama birbirine zarar gelmesin diye de canlarını ortaya koyardı. Bunlarda böyle seviyordu işte.
* * *
Havaalanından çıkınca derin bir nefes alıp yürümeye başladım. En fazla bir saat sonra ailemin yanında olacaktım. Ailem Ankara'da yaşıyordu. Araf'ın ailesi de Çanakkale'de yaşıyormuş. Birkaç saat burada kalıp sonra oraya gidecektik. Aslında şu anda rahattık, bu yüzden uzun süre ailemin yanında kalmak istiyordum ama Araf benimle birlikte gelmişti buraya. Ailemle tanıştırdıktan sonra hadi sen de kendi ailenin yanına git demek olmazdı. Adam ilk kendi ailesini görmek yerine ben ailemi özledim ve şu başımıza gelen olaylar yüzünden onları merak ettim diye benimle birlikte ilk benim aileme gelmişti. Bu yüzden ailemin yanında en fazla birkaç saat kalıp gidecektik. Onunda ailesi onu merak ediyordur, benim yüzümden onları daha fazla bekletmesini istemiyordum.
Az ilerideki taksileri görünce yönümüzü o taraf doğru çevirdik. Taksilerin yanına yaklaşmıştık ki az ileride buraya doğru gelen kişiyi görünce olduğum yerde durdum. Gözlerimi kısarak daha dikkatli baktım.
"Gece?" dedim yanıma yaklaşan kadına bakarak. Etrafta gezdirdiği gözleri beni buldu ve şaşırdı.
"Cemre." Koşarak yanıma geldi ve kollarını boynuma doladı. Araf ona sarılmam için ellerimizi bırakınca kollarımı Gece'nin beline doladım ve sarılmasına karşılık verdim.
"Ne yapıyorsunuz burada?" dedi benden ayrılırken. Araf'a bakıp hafif bir baş selamı verdi. Araf da aynı şekilde karşılık verince bana döndü. Gece'yle aynı harp okulundan mezunduk, onun ailesi de Ankara'da oturuyordu. Araf ve bizimkilerle de daha önceden Ankara'ya geldiğimizde tanışmıştı. Tabii biz de onun timiyle tanışmıştık.
"Ailemi ziyarete geldik." deyip etrafıma baktım. "Sen ne yapıyorsun burada? Hâlâ dönmedin mi görev yerine?"
"Bugün dönüyorum." deyip omzunun üstünden bir yere baktı. "Hep birlikte Bitlis'e gidiyoruz." Baktığı yere bakınca önde Pars olmak üzere timindeki askerlerin hepsinin buraya doğru geldiğini gördüm.
"Bu arada..." dedi tekrardan bana bakarak. "Haberlerde gördüğümüz videolar ne? Sana ulaşamadığım için dışarıdaki insanlar ne biliyorsa ben de onu biliyorum." Sıkıntıyla bir nefes aldım, duymayan ve görmeyen kalmamıştı o videoları. "Ah bir de son birkaç gündür sosyal medyada sanal bir savaş başladı. Size inanan ve inanmayanlar yorumlarda kavga ediyor. Bir ara meydanda toplanıp bu sanal savaşı icraata dökecekler falan sandım." Kendimi tutamadan güldüm. Evet, o evlilik cüzdanından sonra sanal bir savaş başlamıştı.
"Çok uzun hikaye, anlatırsam uçağı kaçırırsınız." dedim, o sırada diğerleride Gece'nin yanına gelmişti. "Hem biliyorsunuz görev gizliliğinden her şeyi anlatamayız ama üstümüze atılan bir iftira, bir şantaj diyebiliriz." Araf, Pars ve diğerleriyle tokalaşırken biz de Gece'yle konuşuyorduk ama diğerlerininde kulağının bende olduğununun farkındayım çünkü hepsi haberleri görmüştü ve merakla beni dinliyordu.
"Onu anladım canım." dedi bana güvenini belli ederek. "Ama anlamadığım şu..." deyip omzumun üstünden arkama baktı. "Peşinizdeki ve sizi izleyen şu adamlar." Omzumun üstünden arkama bakınca sivil iki polisin ve iki de istihbarat ekibinin biraz ilerimizde bize baktıklarını gördüm. Uçağa da bizimle birlikte binmişlerdi. Şu anda bir görevde oldukları için ve bizi takip ettikleri için biletsiz rahat bir şekilde uçağa binmişlerdi.
Sağ ayağımı kaldırdım. "Serbestiz ama kelepçeyle." dedim. Altımdaki tayttan dolayı kelepçe göründüğü için ayağıma bot giymiştim, bu yüzden şu anda görünmüyordu. Araf'ın da üstündeki pantolondan dolayı görünmüyordu.
"Çok heyecanlı." diyen sese döndüm, Görkem'di bu. "Son zamanlarda hayatım çok sakin geçiyor." dedi, bakışları Gece'ye döndü. "Komutanım Bitlis'e döner dönmez aksiyon yaşamamız lazım. Damarlarım adrenalin istiyor." Kıkırdadım, bu da aynı Meriç gibiydi.
Gece ona gülüp bana döndü. "Anladım, neyse biz gidelim artık yoksa uçağı kaçıracağız." deyince hepsiyle vedalaşıp ayrıldık. Onlar havaalanına giderken biz de taksiye bindik. Taksiciye adresi verip akıp giden yolu izledim.
Heyecanlıydım, bir yandan da stresli. İçimde bir korku vardı. Ya ailem benim suçsuz olduğuma inanmazsa? Erdem Yarbay onlara bir şey diyememişti ama iyi olduğumuzu falan söylemişti. Bize de kötü bir şey dememişti, ya dikkatimiz dağılmasın diye ya da ailemiz bizim masum olduğumuza inanıyordu. Bu iki seçenekten biriydi ama ben ailemin bana inanmamasından korkuyordum. Diğer insanlar gibi vatan haini olduğumuzu düşünmelerinden deli gibi korkuyordum.
Elimde hissettiğim sıcak ellerle yanımda oturan Araf'a baktım, sıcak bir gülümsemeyle bana bakıyordu. "Bu kadar kasma kendini. Ailen seni senden daha iyi tanıyordur, bu yüzden strese girme." Sanki aklımdan geçenleri duymuş gibi konuştu.
"Elimde değil." diye mırıldandım. İster istemez bana inanmadıklarını düşünürken buluyordum kendimi.
Sessiz geçen bir yolculuğun ardından eve ulaştık. Taksiciye ücreti ödeyip inince karşımdaki bahçeli, iki katlı müstakil eve baktım. Derin bir nefes alıp bahçe kapısını açıp bahçeye girdim, arkamdan da sessizce Araf geliyordu. Kapının önüne gelince zili çalıp heyecanla yerimde kıpırdandım. Araf arkamdan bana sarılıp kulağıma fısıldadı. "Sakin ol." Kapı birden açılınca ellerini belimden çekip benden uzaklaştı. Annem bitkin bir şekilde kapının önünde belirince buruk bir şekilde gülümsedim.
Perişan olmuştu kadın.
"Cemre!" dedi şaşkınca, beni görmeyi kesinlikle beklemiyordu.
"Annem." deyip kollarımı boynuna doladım. Bir süre ona sarılı bir şekilde bekledim ama o bana sarılmayınca yüzüm düştü. Kollarımı ondan çözüp uzaklaşacakken ellerini belimde hissettim, sıkıca bana sarıldı. Düşen yüzüm yine mutlulukla dolarken başımı boynuna koyup özlediğim kokusunu içime çektim.
Bir süre sarıldıktan sonra ayrıldık. Belimdeki elleri bu seferde yüzümü buldu, dolu gözleriyle beni inceledi. "O haberler ne öyle yavrum? Seni arıyoruz ulaşamıyoruz, komutanın arıyor onlar iyi diyor ama seni sorunca ağzını bıçak açmıyor. Kaç gündür öldük meraktan." Onun sözleriyle dudaklarım büküldü. Erdem Yarbayda hiçbir şey söyleyememişti, söyleyemezdide zaten. Hem görev gizliliği hem de polisler ailemizi yakın takipte tutuyordu.
"Anlatacağım anne." dedim. Bakışlarım aralık kapıdan hole kaydı. "Babam yok mu?"
"İçeride." dedi ve bakışları arkamdaki Araf'a kaydı. "Geçin hadi içeriye, baban da merak ediyor seni." Gülümseyip içeriye girdim. Ayağımdaki ayakkabıları çıkartırken annemin sorusuyla ona baktım. "Bahçenin önündeki adamlar kim?" Bakışlarım bahçe kapısının orada bekleyen adamlara kaydı.
"Sivil polis anne." dememle iç çekti. Soru sormayınca içeriye doğru ilerledim, Araf'ta arkamdan geliyordu. Merdivenleri çıkıp salona gelince babamı koltukta otururken buldum. Elindeki kumandayla kanalları değiştirip duruyordu. Sanırım bizimle ilgili haber var mı diye bakıyordu. O da annem gibi bitkin duruyordu.
"Baba." dedim bakışları bana dönsün diye. Sesimi duyunca kumanda tutan eli öylece kaldı. Bakışları ağır ağır salon kapısına kaydı ve benim gibi mavi gözleri beni buldu. Beni görünce gözlerinin titrediğine şahit oldum. Ayağa kalktığını görünce koşarak yanına gidip sıkıca ona sarıldım. Anında kolları belime dolanırken ona iyice sokuldum.
Boynuma bir öpücük kondurarak "Kızım." dedi. Ona daha çok sokuldum. Alessi yüzünden ikiside perişan olmuştu. Bir de benden haber alamamaları onları yıpratmıştı.
Bir süre de babamla sarılıp ayrıldık. Annem ve babam üçlü koltuğa otururken ben ve Araf da yan yana olan tekli koltuklara oturduk. Araf'la ailemi tanıştırmadığımı hatırlayınca konuştum. "Babam Hasan annem Arzu." dedim, annem ve babama baktım. "Erkek arkadaşım Araf." dememle babam anında konuştu.
"Kocam demek istedin sanırım." Alt dudağımı ısırıp Araf'a bakatım.
"Düşündüğünüz gibi değil efendim..." dedi Araf ama babam elini kaldırınca susmak zorunda kaldı.
"Resimi konuşulmasından ve efendim denilmesinden hoşlanmam, rahat olabilirsin." deyince derin bir nefes aldım. Bir an kızacak falan sanmıştım.
"Peki." dedi Araf. Derin bir nefes aldı ve devam etti. "Nasıl evlendiğimizi bizlerde tüm Türkiye'nin öğrediği gibi internetten öğrendik. Elimizde evlilik cüzdanı bile yok."
"Nasıl oluyor bu?" Annemin sorusuyla dudak büzdüm ve histerik bir şekilde güldüm.
"Ah be annem bir bilsem ben de anlayacağım ama bilmiyorum. Dolandırıcılık işlerinde çığır açmışlar, insanların haberi olmadan bile evlendirmeye başlıyorlar."
"Evlilik geçerli mi sayılıyor yoksa evrakta sahtecilikten geçersiz mi sayılıyor?" Babamın soruyla Araf büyük bir mutluluk cevap verdi.
"Geçerli sayılıyor efendim." Kendimi tutamadan güldüm. "Yani geçerli sayılıyor." Sanırım benim, efendim dediği için güldüğümü sanmıştı ama ben ona değil onun mutlu bir şekilde cevap vermesine ve babamın kaşlarını çatmasına gülmüştüm.
"Siz de pek şikâyetçi gibi duruyorsunuz zaten!" diye homurdanan babamla gülmemi kestim ve ciddi olmaya çalıştım. Göz ucuyla Araf'a bakınca babamdan bakışlarını kaçırdığını gördüm.
Araf babamın gözlerine bakmaktan kaçınarak "Dediğiniz gibi..." diyordu ki yine resmi konuştuğunu fark edip duraksadı. "Yani dediğin gibi şikâyetçi değiliz çünkü birbirimizi seviyoruz. Bilmeden evlenmemiz bizi üzmez ama sizin için sorunsa başımızdaki olaylardan kurtulur kurtulmaz Cemre'yi istemeye gelir sonrada bir düğün yaparız." Hevesli bir şekilde konuşmasıyla bir kez daha güldüm, bu sefer benimle birlikte annemde güldü. Anneme bakınca bakışlarından Araf'ı sevdiğini anladım.
"Milletin kızı sevgilisini getirir ben bu çocuğu seviyorum der. Birkaç ay veya birkaç yıl sonra bir nişan olur, sonra düğün olur ama bizde ilk önce evlilik sonra isteme ve düğün oluyor!" Babamın haklı homurtusuyla alt dudağımı ısırdım. Biz biraz ileriden ilerliyorduk sanki.
"Neyse bu konuları sonra konuşuruz." dedi, bakışlarını bir bende bir de Araf'ta dolaştırdı. "İnternete yayılan bu videolar ne?" Yerimde dikleşip babama baktım.
"Baba videolar gerçek değil." dedim. "Yani gerçek ama videoların birçok yeriyle oynanmış. Biz teröristlere çalışmıyoruz, masum..." Babam elini kaldırıp beni susuturunca yüzüm düştü. Bir süre düşen yüzüme bakıp annemle ortasındaki boş yere vurdu. Oturduğum yerden kalkıp koşarak yanına gittim ve oturdum. Anında kollarını bana dolayınca gülümsedim.
"Masum olduğunuzu biliyorum. Sen benim kızımsın, ben seni senden bile daha iyi tanıyorum." deyip bakışlarını Araf'a çevirdi. "Bu aşkından kör ettiğin çocuğu tanımıyorum ama onunda masum olduğuna inanıyorum. O üniformayı teröristlere çalışmak için giymediniz siz." İstemsizce kıkırdadım. Aşkımdan kör etmek mi? Sanırım Araf'ın çekinmeden beni sevdiğinden ve haberimiz olmadan evlenmemizden şikâyetçi olmadığını söylemesinden dolayı böyle söylemişti.
"Peşinizdeki polislere bakılırsa henüz olay çözülmedi." diyen anneme bakıp başımı salladım. Taytımdan belli olan kelepçeyi gösterdim.
"Nereye gidersek gidelim elektronik kelepçe sayesinde takip ediliyoruz ama tüm Türkiye'ye göre hâlâ vatan haini sayılıyoruz. Bu yüzden kelepçeye rağmen peşimize polis ve istihbarat ekiplerini taktılar." diye açıkladım.
"Ne zaman çözülecek peki? Videoların orijinali bulununca mı?" Başımı sallayark babamın sorusunu yanıtladım.
"Maalesef öyle olacak, başka türlü o videoları yalanlayacak bir şeyimiz yok elimizde. Ya başımıza bunca belayı açan kişi kendi ağzıyla itiraf edecek ya da videoların aslı bulunacak." Konuşmamdan sonra etrafa derin bir sessizlik çöktü. Bize bizden daha çok inanıyorlardı. Benim üniforma aşkımı, meslek aşkımı çok iyi biliyorlardı. Az çok Araf'ın ve diğerlerinin de meslek aşkını tahmin ediyorlardı ve bizim kadar onlarda üzülüyordu.
"Acıkmışsınızdır siz, ben yemek hazırlayayım." diyerek annem sessizliği böldü. Annem salondan çıkarken bir babama bir de Araf'a bakatım.
"Baba çocuğun üstüne gitme sakın." diyerek bende ayakladım.
"Cani değilim kızım ben." diyen homurtusunu duydum. Onu umursamadan Araf'a bakıp gülümsedim ve anneme yardım etmek için bende salondan çıkıp mutfağa ilerledim.
"Anne!" diye sessizce bağırıp arkadan ona sarıldım. "Sevdin mi Araf'ı?" Merakla sordum. Bakışlarından sevdiğini anladım ama düşüncelerini de merak ediyordum.
"Sevmez miyim? Çok efendi ve en önemlisi kızımı çok seviyor." Kıkırdadım, en fazla yarım saat oturup konuşmuşlardı, ki o da bizim başımıza gelen olaylarla ilgili konuşmaydı ama Araf'ın bakışlarından ve bizim evliliğimizle ilgili konuşmasından anında beni sevdiğini anlamıştı.
"Ben silahlarınla falan evlenirsin diye düşünürken böyle biriyle evlenmen ve ikinizinde birbirinizi sevmesi şaşırtmadı değil hani." Asla evlilik hayali kuran biri olmamıştım. Lisedeyken arkadaşlarımla dışarıya çıkardık ve mağzaların önünden geçerken gelinlik mağzalarının önünde arkadaşlarımız durup evlilik ve gelinlik hayali kurardı ama ben ve Gece asla böyle bir hayal kurmamıştık. Gece'yle çok farklı olsak da bu konuda aynıydık. O deli dolu biriydi be ise ona göre daha sakindim ama yanında dura dura ben de ona benzemeye başlamıştım ama onun kadar da deli dolu değildim.
Çok farklı iki karakter olsak da ikimizde vatan aşkı ve üniforma diyorduk o zamanlar. Şimdi ise çok sevdiğim biri vardı yanımda. Araf hayatıma girmeseydi anneminde dediği gibi silahlarımla mutlu bir şekilde yaşayıp giderdim.
Annemle birlikte yemekleri hazırlayıp sofrayı kurduk. İşimiz bitince salona babam ve Araf'ı çağırmak için girmiştim ki gördüğüm manzarayla kapının önünde durdum. İkisi salondaki yemek masasına geçmiş tavla oynuyordu. Bu görüntüye gülümseyip yanlarına ilerledim. Yanlarına gidince ellerimi babamın omzuna koydum. "Damadın dişine göre bir rakip mi baba?" dedim. Başını kaldırıp bana baktı.
"Öyle ama o benim damadım değil." Kaşlarım çatıldı, kıskançlık mı yapıyordu?
"Ya baba ne demek damadın değil? Kıskançlık yapma." dedim huysuz küçük çocuklar gibi.
"Kıskançlık yapmıyorum." diyerek Araf'a baktı. "Evlenmiş olabilirsiniz ama kızımı gelip benden istemediği taktirde damadım olarak görmeyeceğim." Babamın sözleriyle Araf hemen konuştu.
"İsterim tabii. Hatta şimdi bile isterim." Babam onun bu haline güldü. "Ya da ailemle birlikte gelip isteyeyim, böyle olmaz." diye düzeltti lafını. "Buradan ayrıldıktan sonra Cemre'yle ailemin yanına gideceğiz, tanışmış olurlar. Daha sonrada müsait olduğunuz bir zamanda isteriz." Babama bakınca kaşlarının çatıldığını gördüm, Araf'ta görmüş olacak ki konuşmasına devam etti. "Yani sizinde onayınız olursa birkaç saat sonra Cemre'yi de alıp ailemin yanına götürmek istiyorum. Hem tanışırlar hem de başımıza gelen olayları anlatırız." Şimdiki konuşmasıyla babamın kaşları düzeldi.
"Olur." demekle yetindi sadece.
"Baba." dedim başımı eğerek. "İsteme şart mı? Evlendik zaten biz. Tamam haberimiz olmadan evlendik ama biz şikâyetçi değiliz sonuçta. Evlendikten sonra isteme olmaz."
"Sen düğün istemediğime dua et." deyince gülümseyip sustum.
"İsterseniz düğünde yaparız, Cemre hiçbir şeyden eksik kalmasın." diyen Araf'a baktım, istemsizce gülümsedim.
Babamın "Cemre düğün istemez." demesiyle Araf'ın bakışları bana kaydı. "Düğünlerden nefret eder. Hiçbir zaman evlilik, düğün hayali kurmadı. Hatta akrabalarımızın düğününe de zorla götürürdük onu. Onun tek hayâli üniforma giymek ve asker olmaktı." Babam beni benden daha iyi tanıyordu gerçekten. "Hatta, ben asla evlenmeyeceğim bile derdi ama bir delilik yapıp evlenirsem eğer düğün falan yapmam, sadece bir nikâh kıyarım diyordu." Babamın bakışları bana kaydı. "Tabii fikrini değiştirdiyse bilemem." Başımı hızla iki yana salladım. Hâlâ aynıydım, düğün hayâlim yoktu, gelinlik hayalim hiç yoktu.
"Hayır, düğün falan istemem ama Araf ve ailesi isterse birkaç saatliğine sanırım katlanabilirim."
"Benim için hiç sorun değil, sen yanımda ol yeter." Yeşil gözlerini gözlerime sabitleyerek kurduğu cümleyle hafif öksürüp gözlerimle babamı gösterdim. Başını iki yana sallayıp kendine geldi. "Ailemde bu tür şeylere takılmaz, kararımıza saygı duyar." Başımızdaki onca derdi halletmiş gibi konuştuğumuz konulara bak ya. Ama babamada hak veriyordum, en azından bir isteme olması ve kendisinden beni istemelerini istiyordu. Artık bu olayları çözdüğümüzde bu işi halledecektik.
Aramızda başka bir konuşma geçmezken mutfağa geçip masaya oturduk. Sohbet ederek yemek yedikten sonra birkaç saat daha ailemle kalıp uçağa binmek için evden ayrıldık. Araf bilet işini İstanbul'dayken halletmişti zaten. Peşimizdeki polislerle havaalanına geri geldik ve uçağın kalkış saatini beklemeye başladık.
* * *
Taksiden inerken geldiğimiz yere baktım. Bir mahlleydi, etrafta koşturan çocuklar vardı, birkaç tanede el ele tutuşan çift vardı. Güzel bir yere benziyordu. Küçük ve şirin bir mahalleydi.
"Araf?" Biri Araf'a seslenince bakışlarım sesin geldiği yere kaydı, ortalama benim yaşlarımda bir kadın balkondan buraya bakıyordu. "O haberle ne? Ailen perişan oldu." dedi balkon demirlerine yaslanarak.
"Sorma Songül sorma, kıçım beladan kurtumuyor." deyip etrafına baktı Araf. "Sen niye ailenin evindesin? Kaç yıldır evlenemedin mi?"
"Araf Bey biz sizin kadar hızlı değiliz." dedi bana bakarak. Utandığımı hissederken bakışlarımı yere eğdim. Araf benim halime güldü ve yanağıma öpücük kondurdu.
"Karımı utandırma Songül ve git Alp'le bir an önce evlen!" Ona kızarken alttan alttan beni de utandırmayı ihmal etmiyordu tabii.
"Hadi hadi bana laf yetiştireceğine eve gir, ailen merak etti seni. Ayrıca hemen ayrılmayında mahalleye masa kurup topluca yemek yiyelim." Araf ona elini sallayıp bahçeli bir eve girdi.
"Ayarla sen, yemek hazır olunca çağır bizi." Kıza emir vermesiyle omzuna vurdum.
"Kız senin emir erin değil Araf." Omuz silkip bir şey demedi ve kapıya ilerleyip zile bastı. Yanında durup kapının açılmasını bekledim. Çok geçmeden bir kadın tarafından açıldı zaten. Annem yaşlarında bir kadındı. Omuzlarına gelen kahverengi saçları vardı, zayıf ve benden bir iki santim uzun bir kadındı. Araf'ı görünce şaşırdı. Bir süre şaşkınca ona baktıktan sonra bir adımla aradaki mesafeyi kapatıp boynuna sarıldı. Araf da ona sarılsın diye ellerimizi ayırdım.
"Oğlum." dedi kadın. Bu görüntü bana çok tanıdık gelmişti. Birkaç saat önce annem ve ben gibiydi sanki.
Onlar birbirlerine sarılırken kapıda bir adam belirdi, Araf'ı andırıyordu. Babası olmalıydı. Adam Araf'ı görünce ilk önce şaşırdı, Araf onunla göz göze gelince annesinden ayrılıp ona sarıldı. Bir süre kapıda hasret girdiler. Daha sonra ise içeriye girip kısaca onlara da başımıza gelen şeyleri anlattık. Tabii ayrıntıya girmeden. Şimdi ise Metin amcanın yanında oturmuş Araf'ın küçükken yaptığı yaramazlıkları dinliyordum. Tabii Araf anlatmasın diye babasına bir süre dil döktü ama Metin amca onu hiç umursamadı. Araf en son çare olarak beni alıp götürecekti ama Metin amca beni yanına oturtup Araf'tan uzaklaştırdı.
"Bir keresinde hasta olmuştu." dedi Metin amaca yeni bir anıyı anlatırken. "Yaz ayında hasta olmayı başaran sayılı çocuklardan biriydi benim oğlum." Kıkırdadım, bir keresinde bende yazın hasta olmuştum ve gerçekten çok zordu. "Boğazı şişmişti, bu yüzden soğuk şeyler yemesini de içmesini de yasaklamıştık. Araf'ta dondurmaya bayılır, kışın bile yerdi. Yemesin ve daha fazla hasta olmasın diye mahallenin bakkalıyla konuştum, Araf gelirse dondurma vermeyecekti. Araf bizden gizli çıkıp bakkala dondurma almaya gitmiş ama ben adamı tembihlediğim için alamamış ve sinirle bakkalın camına taş atıp bütün camları indirmiş." Kendimi tutamadan kahkaha attım. Dondurma uğruna cam indirmek mi?
Bakışlarım Araf'a kaydı, kaşlarını çatarak bir bana bir de babasına bakıyordu.
"Ay dur ben sana sünnet anısını anlatayım." dedi Zehra teyze. Araf duyduğu şeyle kaşlarını çatmayı kesti ve korkuyla annesine baktı.
"Anne lütfen, sen bari yapma." dedi. "Her şeyi anlat ama sünnet ne ya? Anlatma sakın!"
"Niye öyle diyorsun Araf? Merak ettim, hem annende hevesli. Anlatsın işte. Gülüyoruz ne güzel." Gözlerini kısarak bana bakınca şirince sırıttım. Soracağım ben sana bunun hesabını der gibi başını salladı, omuz silkip Zehra teyzeye baktım.
"Araf'ın canı çok tatlıydı o zamanlar." diye söze giriş yaptı. İstemsizce Araf'a baktım, o zamanlar canı tatlı olan adam şimdi bir bordo bereli olmuştu, hatta timinin komutanı olmuştu ve asla kendi canını umursamıyordu. Bu canı tatlı adam yıllar sonra canını hiçe bile saymaya başlamıştı.
"Okula başlamadan sünnet ettirmiştik, iki gün boyunca yas tutmuştu." Alt dudağımı ısırıp gülmemi engelledim ama Metin amca ve Zehra teyze gülmeye başlayınca bende güldüm. Araf huysuz çocuklar gibi bize baktı.
"Niye gülüyorsunuz ya! Her erkek çocuğu gibi bende şeyime önem veriyordum ve yas tutmam da gayet normaldi." Kendini savunmasıyla daha çok güldük.
"Senin önem vermen biraz fazlaydı sanki oğlum." dedi Metin amca. Araf omuz silkip arkasına yaslandı. Zehra teyze anlatmaya devam etti.
"İki gün boyunca yas tuttuktan sonra canı tatlı olduğu için altına hiçbir şey giymeden dolaşmaya başladı. Evde olduğumuz için sorun etmedik ama dışarıyada çıplak bir şekilde çıkacağım diye tutturdu." Alt dudağımı ısırdım, çocuk aklıyla bunu demesi normaldi ama bir yandan da komikti.
"Ne yapayım, bir şey giyince acıyordu." Araf yine araya girip kendini savundu.
"Bizim için sorun değil ama sokakta oynayan kız çocukları olduğu için izin vermedik ama Araf'ta çok inatçıydı." deyip oğluna baktı Zehra teyze. "Dondurma olayından anlamışsındır zaten inatçı olduğunu. Bir şekilde dışarıya çıkacağını tahmin ettim ve benim eteklerimden birini ona giydirdim. Bir süre itiraz etse de bir ay boyunca o etkle sokakta gezdi." Gözlerim şaşkınlıkla açıldı, bir ay mı?
"Bir ay uzun değil mi ya? Bir bilemedin iki haftaya bir şeyi kalmaması lazım." dedim.
"Canı tatlı olunca bir ay boyunca naz yaptı. Hatta o eteği zorla çıkartıp kendi kıyafetlerini giydirdik." Zehra teyze konuştukça Araf kaşlarını çatarak ona bakıyordu. Bir ihtimal susar sanıyordu ama Zehra teyze susacak gibi değildi. Bencede susmasın, ben Araf'ın çocukluk anılarını dinlerken gayet eğleniyordum. Hepimiz eğleniyorduk aslında, Araf hariç tabii.
Biz gülmeye devam ederken Araf ayağa kalktı. "Gidiyorum ben." deyince Metin amca söze girdi.
"Nereye oğlum?" Araf'ın bakışları kısa bir an bana kaydı.
"Küçük bir işim var, bir saate gelirim." deyip bizim başka soru sormanıza kalmadan evden çıktı. Bir süre onun arkasından baksamda önüme döndüm. Acaba ne işi vardı da aceleyle çıkmıştı?
Araf'ı düşünmeyi bir kenara bırakıp Metin amca ve Zehra teyzeyi dinlemeye başladım. Eve girmeden önce Araf'ın konuştuğu kız, Songül gelip mahallede yemek düzenleyelim demişti Zehra teyzeye ama bugün değil yarın. Çünkü hava nerdeyse kararmak üzereydi ve yemek yap, masayı hazırla diyene kadar saat epey geç olacaktı. Sabah oldukça erken saatte ailemin evine gitmiştik, birkaç saat kaldıktan sonra uçağa binip buraya gelmiştik ve geldiğimizde hava neredeyse kararmak üzereydi. Bu yüzden saat epey ilerlemişti.
Araf dediği gibi bir saat sonra geri gelmişti. Hep birlikte Zehra teyzenin hazırladığı masaya oturup yemek yedik. Saat epey ilerleyince otele geçmek için evden ayrıldık. Metin amca ve Zehra teyze burada kalmamız için ısrar etselerde Araf oteli ayarladım falan diyerek reddetmişti ve evden ayrılmıştık.
Otele gelince kendimi yorgunlukla yatağa attım. Neredeyse bütün gün oturmuştuk ama şehir değiştirmek beni bir hayli yormuştu. Odanın içi sıcak olduğu için üzerimdeki kazağı çıkardım ve altımdaki gömleğimin iki düğmesini açtım.
Başımı hafif kaldırıp Araf'a baktım, altına bir eşofman giymişti, üstünde hiçbir şey yoktu. "Nereye gittin sen bugün?" Merakla sordum.
"Küçük bir işim vardı." dedi yanıma doğru adımlarken.
"Onu anladım da ne işin vardı onu soruyorum." Yanıma gelince bir dizini yatağa koyup üzerime doğru eğildi. Ellerini başımın iki yanına koyarken başımı yatağa geri koydum. Üzerime eğilip dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Ellerim çıplak omuzlarına çıkarken ona karşılık verdim.
"Sürpriz." dedi dudaklarını dudaklarımdan ayırarak.
"Ne zaman öğreneceğim ben bu sürprizi?" Dudaklarıma küçük bir öpücük kondurup ellerini belime koydu ve beni doğrulttu.
"Şimdi." deyip az önce çıkardığı pantolonunun yanına gitti ve cebinden bir kutu çıkardı. Gördüğüm kutuyla gözlerim şaşkınlıkla açıldı.
Bu... Yüzük kutusuydu.
Ayağa kalkıp yanına doğru ilerledim. Yanına gelince kutuyu açtı. İçinde tektaş bir yüzük ve iki tanede alyans vardı.
"Şu anda evliyiz, babanda kızımı benden istemeden seni damadım olarak kâbul etmem diyor ama o zamana kadar bu parmaklarımızın boş kalmaması lazım bence." dedi ve sol elimi tuttu, benim parmağıma uygun alyansı yüzük parmağıma taktı. Eline tektaşı aldı. "Bunu romantik bir yerde takmak isterdim ama peşimizde bizi takip eden dört adamla bu pek romantik olmazdı, bu yüzden bu şekilde oldu." deyip tektaşı da alyansın yanına taktı.
Yüzümde tatlı bir gülümseme oluşurken parmağıma baktım. Çok güzeldi, özellikle bunları Araf'ın takması daha güzeldi.
Bakışlarım Araf'a kayınca kendi parmağına uygun alyansı parmağına takmak için eline aldığını gördüm. O parmağına takmadan elinden alıp sol elini tuttum, bakışları bana kayarken gülümseyerek alyansı parmağına taktım. "Bana bak Araf bu alyansı çıkardığını gördüğüm an seni bununla boğarım. Yanına yaklaşan dişi sinek gördüğün anda bu elini gösteriyorsun ona ve benim kıskanç yanımı uyandırmuyorsun." dedim hafif sinirli ve hafif eğlenen bir sesle.
"Ama kıskanç yanında ayrı bir güzel oluyor. Arada bir kocanı kıskanman güzel olur." dedi keyifli bir sesle.
"Elbet sende beni kıskanırsın Araf, işte o zaman eğlenen taraf ben olacağım."
Omuz silkip elini belime attı ve beni kendisine doğru yaklaştırdı. Ellerim çıplak gövdesinde durdu. "Ben seni her gün kıskanıyorum. Hatta bizim salaklardan bile kıskanıyorum." Kıkırdadım. Başını boynuma koyup derin bir nefes aldı. "Bu kokunu yanlışlıkla dahi soluyan olunca kıskanıyorum." Başını geriye çekip yüzüme baktı. "Bu aşık olduğum yüzüne biri bakınca kıskanıyorum." Şimdi de gözlerime baktı. "Denizi andıran bu gözlerin birine değince kıskanıyorum." Baştan aşağıya beni inceledi. "Birinin sana göz ucuyla dahi bakması beni kıskançlıktan deliye döndürüyor." Konuştukça sesi daha da boğuklaşıyordu. Aramızda bir mesafe olmadığı halde üstüme doğru bir adım atınca geriye gittim. Bir adım daha attı ve bir adım daha geriye gittim. Sırtımın duvara değdiğini hissedince olduğum yerde durdum, o da üstüme doğru gelmekten vazgeçti.
"Ben seni kendimden bile kıskanıyorum deniz gözlü kadın." Dudaklarım iki yana kıvrıldı, ellerimi kaldırıp kollarına tutundum.
"Ben seni kendimden bile daha çok seviyorum deniz kokulu adam." Onunda dudakları iki yana kıvrıldı, başını bana doğru yaklaştırdı, dudaklarım dudaklarına temas ederken konuştu.
"Deniz kokulu bu adam deniz gözlü kadınını çok seviyor." Kurduğu cümleyle iç çektim. Karnımda bir şeylerin hareketlendiğini hissettim. Sanırım gerçekten karnımdaki kelebekler kanat çırpmaya başlamıştı.
"Bu kalbim atmaya devam ettiği sürece seni seveceğim." deyip dudaklarımızı tamamen birleştirdi. Kollarındaki ellerimi kollarına sürterek omzuna çıkardım. Ona temas eden elimden dolayı bedeninin gevşediğine şahit oldum. Ellerimi ensesine çıkarıp öpüşüne karşılık verdim. Belimdeki elleri yavaşça aşağıya doğru indi, kalçama değen elleri birkaç saniye durduktan sonra biraz daha aşağıya indi ve bacaklarımdan tuttu. Ayaklarımın yerle olan teması kesilince boynuna sarılıp bacaklarımı beline doladım. Beni kucağında kendisiyle duvar arasına sıkıştırıp öpüşüne devam etti.
Boynuna sardığım ellerimi gevşetip sırtına indirdim, usulca sırtını okşadım. Araf'ın ellerini gömleğimin düğmesinde hissedince titrek bir nefes aldım. Elleri düğmemin üstünde durdu, dudakları dudaklarımın arasındaki hareketini kesti. Sanırım benim olumlu veya olumsuz tepkime göre hareket edecekti. Dudaklarımın arasındaki dudakları hareketsiz bir şekilde durmaya devam ederken kendi dudaklarımı hareket ettirdim. Benden aldığı onayla dudakları tekrardan hareketine devam etti, gömleğimdeki elleri de gömleğimin bir düğmesini açtı.
Bu işin sonunun nereye gideceğini ikimizde gayet iyi biliyorduk. Ama ikimizde bunu istiyorduk. İkimizde bunu tüm kalbimizle istiyorduk.
Düğmeleri açılan gömleğimi omuzlarımdan aşağıya sıyırmaya başladı. Ona yardımcı olmak adına kollarımı boynundan çektim ve gömleğimin kollarımdan sıyrılmasına izin verdim. Gömlek yere düşerken altımdaki tayt ve sütyenle karşısında kaldım. Kollarımı tekrardan boynuna doladım.
Dudaklarımız kısa bir an ayrıldı, alınlarımız birleşti ve sessizce mırıldandı. "Seni seviyorum Cemre." Elleri sırtımda gezinirken parmaklarının sütyenimin kopçasına değdiğini hissettim. Kalbim haddinden hızlı atarken karnımın heyecandan kasıldığını hissettim.
"Seni seviyorum Araf." dedim onun gibi.
Araf dudaklarımızı tekrardan birleştirirken parmaklarının sütyen kopçamı açmak için hareketlediğini hissettim. Saniyeler içinde gögüslerimi sıkan sütyen gevşedi, askıları omuzlarımdan aşağıya kaydı. Sütyeni kollarımdan çıkartıp odanın bir köşesine atarken elleri belimi buldu ve sırtım soğuk duvardan uzaklaştı. Dudaklarımız hâlâ birbirimizin dudakları arasında durmaya devam ederken Araf ilerledi ve saniyeler sonra sırtım yumuşak yatakla buluştu. Dudaklarımız yarılırken yatağa eğilmiş bir şekilde kaldı. İkimizinde üstü çıplaktı ve benim altımda sadece tayt varken onunda altında eşofman vardı.
Bakışları usulca üzerimde gezinince utandığımı hissettim, o da bunu fark etip dudaklarını dudaklarıma bastırdı. "Utanma benden." dedi, sesi boğuk çıkıyordu. Bakışlarını yüzüme çıkarıp gözlerimin içine baktı. Yeşil gözleri koyulaşmıştı. "Bu saatten sonra benden utanma." İyice üzerime eğildi ve başını boynuma koydu. "Ben sana sen de bana ait olduktan sonra benden utanma." Kalbimin artışlarının daha da hızlandığını hissettim. Ellerim tekrardan sırtına uzandı ve parmaklarımı sırt kaslarında uslca gezdirdim. Onun elleri de karnımda geziniyordu.
Boynuma bir öpücük kondurunca başımı yana yatırdım, hem ona daha çok yer açtım hem de daha fazla öpsün istedim. Yeni yeni çıkmaya başlayan sakalları boynuma değdikçe huylanıyordum ve dudaklarımda tatlı bir tebessüm oluşuyordu.
Boynuma ardı ardına öpücükler kondururken ellerim sırtından karnına indi, parmaklarım belirgin kaslarında gezindi. Hızlı soluk alışverişleri kulağıma doldu. Aynı şekilde benim de nefselerim hızlandı. Kulağımda hissettim nefesiyle yutkundum. "Bundan sonra deniz kokulu adamın deniz gözlü kadınısın." diye mırıldandı. Mümkünmüş gibi nefselerim daha da hızlandı, kalbim yerinden çıkacakmış gibi atmaya başladı. İkimizin de deli gibi atan gögüsleri birbirimizin gögsüne değildi.
"Deniz kokulu adamın deniz gözlü kadını." diye mırıldandı.
Bu gece iki beden bir oldu, aşkla atan kalpler bir oldu. Ben deniz kokulu adamın kadını oldum, deniz kokulu adam ise sadece bana ait oldu. Biz sadece birbirimize ait olduk...
Selam nasılsınız?
Bölüm nasıldı?
Bu bölüm diğer kitabımdaki karakterlere de küçükte olsa yer vermek istedim. Nasıl buldunuz?
En sevdiğiniz sahne?
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, kendinize iyi bakın🤍
|
0% |