@kitap__gezegeni1
|
Oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayalım🦋
Keyifli okumalar✨️
26.Bölüm "İçimdeki Korku"
Duyduğum telefon sesiyle yüzümü buruşturup kıpırdandım. Başımı Araf'ın gövdesine bastırıp mırıldandım. "Araf kapat şunu ya, beynimi şişirdi." Gögsünde yattığım için kıpırdandığını hissettim. Ardından birkaç vurma sesi duydum. Sanırım komodinin üstünde telefonu arıyordu. Bulmuş olacak ki telefonun sesi kesildi. Gülümseyip tekrardan uykuya dalmayı beklerken kulağımı delip geçen sesi tekrardan duydum.
"Sabahın köründe ısrarla arayan hangi mal bu!" Araf'ın söylenmesini duydum. Başımı koyduğum gögsü hareketlenince kendimi yastığın üstüne attım ve yüz üstü uzanmaya başladım.
Sanırım telefonu açmıştı çünkü telefonun sesi tekrardan kesilmişti. Araf'ın sinirli sesini işitince telefonu açtığından emin oldum. "Ne var lan! Açmıyorsak uyuyoruz herhalde!"
"Komutanım!" Telefon hoparlörde olmamasına rağmen karşı tarafın sesini duydum. Sanırım Ozan'dı bu.
"Komutanım demek için mi aradın Doktor?" Yan bir şekilde yatıp tek gözümü açtım, Araf burnundan soluyarak karşıya bakıyordu. Ozan burada olsa bir kaşık suda boğardı herhalde.
"Komutanım biz sevgili olduk!" Sevgili mi olmuş?
"Kiminle?" Araf'ın sorusuyla Ozan'ın alaylı sesini duydum.
"Tabii ki İngiltere prensesiyle." Öyle bir bağırarak konuşuyordu ki Araf'ın dibinde olmasam dahi net bir şekilde duyabilirdim sesini. "Ya Allah aşkına bırakın telefonu ve benim biricik Cemre komutanıma verin, heyecanımı yok ediyorsunuz."
"Ulan hem sabahın köründe arıyorsun hem de komutanını azarlıyorsun! Göreve döndüğümüz an bunun hesabını kıçınızın bile donduğu soğukta çok pis soracağım Ozan!"
"Sabahın körü mü?" dedi Ozan onun tehditlerini hiç duymamış gibi yaparak. "Komutanım saat öğlen bir." Öğlen bir mi? Araf da şaşırmış olacak ki elindeki telefonu kulağından uzaklaştırdı ve saate baktı. Ozan'ın dediği gibi saat öğleni geçmiş olacak ki ağzının içinden küfür savurdu.
"Neyse komutanım ben kapatayım. Akşam pek uyuyamadınız herhalde. Ben müjdeli haberi sonra biricik Cemre komutanıma veririm." dedi ve Araf'ın bir şey demesine fırsat vermeden kapattı telefonu.
Araf telefonu kulağından indirip şaşkınca ekrana baktı. Sanırım Ozan'ın telefonu suratına kapatmasına şaşırmıştı. "Hey Allah'ım ya!" deyip bana baktı. Beni yanına çekip gögsüne yatırdı.
"Hiç uyandırılmamış gibi uyumaya devam edelim." diye mırıldandı. "Hatta bugün hiç kalkmayalım yataktan."
Günün yarısını uyuyarak geçirmiştik ama geri kalan yarısını da yine yatakta geçirdik. Akşam olunca ise Araf'ın ailesinin oturduğu mahalleye gitmiştik. Mahallenin ortasına kurulan büyük masada sanırım mahallede oturan bütün insanlar vardı. Kalabalık ve oldukça sıcakkanlı insanlarla yemek yedik ama çok fazla kalamadık çünkü Araf uçak biletlerini daha önceden ayarladığı için uçak saatimize yakın mahalleden çıkıp havaalanına gittik.
Eve gidince ise henüz kimsenin gelmediğini gördük. Biz geldikten bir gün sonra hepsi sırayla eve gelmişti. Ozan eve gelince ise hevesle bize anlatamadığı sevgililik olayını anlattı. Evde de dediği gibi ilk Kars'a gitmiş ve Yasemin'i alıp memlekete götürmüş. Ne olduysa o zaman olmuş ve sevgili olmuşlar. Bizi aramadan öncede herkesi aramış sevgili olmalarını duyurmuş. Eve gelince bile kırk kere aynı şeyi anlatmıştı. Sanırım sağır sultana falan duyurmaya çalışıyordu.
* * *
2 ay sonra
Yüzümde gezen ellerle gözlerimi hafif araladım, Araf'ın yeşil gözleriyle gözlerim kesişince tebessüm ettim. "Sen hep böyle uykucu muydun?" dedi parmaklarını yüzümde gezdirerek. Birkaç mırıltı çıkarıp kollarımı ona doladım, başımı da boynuna koyup ona sokuldum.
"Hep senin yüzünden uykucu oldum ben." dedim, başım boynunda olduğu için sesim boğuk çıkıyordu. "Senin bu kokun beni kendine çekiyor sonra da kendimi huzurlu uykunun kollarına teslim ediyorum." Güldüğünü duyunca başımı geriye atıp ona baktım. "Komik olan ne?"
"Normalde romantik romantik konuşan bendim ama son zamanlarda sen de romantik konuşmaya başladım." Gülerek başımı tekrardan boynuna koydum. "Ben sana bir şey söyleyince diyecek bir şey bulamayıp şapşal şapşal bana bakıyordum." Gülmem daha da arttı.
"Üzüm üzüme baka baka kararıyor Araf Bey. Beni kendine benzettin ben de romantik olmaya başladım." Kolları belimi buldu, sıkıca belimden tutup beni üstüne çekti. Kendisi de sırt üstü yatağa uzandı. Başını boynuma koyup derin nefesler almaya başladı.
Yanağıma küçük küçük öpücükler kondururken kapının ardından Ozan'ın sesini duydum. "Ya bebeğim ne yapayım şimdi ben? Hepsine tek tek mesaj mı atayım?" Kaşlarım çatılırken Araf'tan ayrıldım. Ozan'ın sesini tekrardan duydum. "Yasemin..." diyordu ki sesi birden kesildi. Merakıma yenik düşüp ayağa kalktım. Üzerimdeki kıyafetlerden kurtulup dolaptan çıkardığım kıyafetlerimi geçirdim üzerime. Araf ise yerinden kımıldamadan hâlâ yatıyordu ve beni izliyordu.
"Kalksana sen de, herkes uyanmış yine en son biz kalmışız." dedim ama oralı bile olmadı.
"Boş ver, gel sen yanıma biz biraz daha uyuyalım. Hatta sen uyu ben de seni izleyip seveyim." Bu sözleriyle gülümserken bir kapıya bir de ona baktım. Kararsız kalmıştım. "Gel işte bebeğim, boş ver onları. Yine kavga ediyorlardır kesin." Dudaklarımı büzerek yanına gittim ve dizimin birini yatağa koyup ona doğru eğildim, dudağına küçük bir buse kondurıp geri çekildim.
"Bu kadar yatmak yeter, sen de kalk artık." dedim ve odadan dışarıya çıktım. Karşıma ilk çıkan kişi ise Ozan oldu, telefona bakıp söyleniyordu. "N'oldu?" Yanına giderek sordum. Bir anlığına bakışları bana kaysada tekrardan telefona baktı ve cevap verdi.
"Yasemin'in kıskançlığı tutu yine." Güldüm. En son olayların üstünden iki ay geçmişti ve bu sürede biz hâlâ elektronik kelepçeyle takip altındaydık. İki aydır Alessi'den hiç ses seda yoktu ve bu beni biraz olsun korkutmuyor değildi. Ne yapacağı hiç belli olmazdı. Hele o parktaki kadının dedikleri ve Alessi'nin beni kaçırdıktan sonra yanımda çalışmazsan başınıza gelecek şeylerden sen sorumlusun demesi açıkcası beni korkutuyordu. İki aydır sesinin hiç çıkmaması ise korkumu giderek arttırıyordu.
Onun ortaya çıkmaması içimdeki korkuyu giderek büyütüyordu.
Bu iki ayda değişen bir diğer konu ise Ozan ve Yasemin'di. Sevgili olmuşlardı ama bize açılan hayran sayfaları yüzünden çok sık kavga ediyorlardı. Yasemin sandığımdan daha kıskanç biriydi ve Ozan için açılan hayran sayfalarını görmek onu deli ediyordu. Aslında bir yandan da haklıydı, biz bu tür şeylere alışık değildik ve sayfaların adminleri bizimle ilgili video falan paylaşıp aşkım, bebeğim gibi, hatta daha fazla şeyler yazıyorlardı. Hele yorumlar... Çoşuyor demem yeridir. Kim sevdiği kadına veya erkeğe başkasının aşkım, bebeğim demesini kâbul ederdi ki? Bazen Araf ve ben bile kavga ediyorduk. Sonuçta biz askerdik ve bu tür şeylere alışık olmadığımız için biraz tuhaf geliyordu. Biz bir fenomen olmadığımız için hâlâ bu tür şeylere alışamamıştık.
Normalde bu sayfaları kapattırırdık ama henüz bizim olayımız çözülmemişti. Onun için bu sayfalar işimize yarar diye sesimizi çıkartmıyorduk ama şu olaylar bir çözülsün ilk işimiz bu sayfaların kapatılmasıydı. Bizim için gizlilik ön plamdaydı, şu yaşıma kadar fenomen bir asker hiç görmemiştim. Bordo bereliler gizli kalırdı, hele istihbarat uzmanları tanınmamaları lazımdı ve Meriç bir istihbarat uzmanıydı. Gizli bir görev olduğunda bu sayfalar yüzünden teröristler onu tanırdı ve bu hayran sayfaları bu yüzden hiç iyi değildi.
"Merak etme, iki saat olmadan merak eder seni arar." dedim Ozan'a. Dudakları iki yana kıvrıldı ama hemen eski halini geri aldı.
"Olmaz, o kadar süre onunla konuşmadan duramam ben." Kıkırdadım, sanki yıllarca sevgili olmamış, Yasemin onu süründürmemiş gibi konuşuyordu.
Arkamdaki kapı açılınca Araf'ın çıktığını anladım ve omzumun üstünden oraya baktım. Kaşlarını çatmış bir şekilde Ozan'a bakıyordu. "Kavga edecek bizim kapımızın önünü mü buldun oğlum? Git başka yerde kavga et." Sanırım onunla uyumaya devam etmediğim için kızmıştı ve hıncını Ozan'dan çıkartıyordu.
Ozan telefondan başını kaldırıp ona baktı. "Cemre komutanım sizi bırakıp gelmiş suçlusu benmişim gibi bana kızıyorsunuz ya."
"Tabii sensin! Senin sesini duymasaydı kollarımda uyumaya devam ediyordu."
"Merak etmeyin akşama şunun şurasında ne kadar kaldı, yine kollarınızda uyur." deyip arkasını döndü. "Ben ise liseliler gibi akşam telefonda sevgilimle konuşurum anca! Amına koyayım köpek gibi bir tasma taktılar nereye gitsek haberleri oluyor." Son dediğine gülüdüm. Elektronik kelepçeler hâlâ duruyordu ve dört tane adam bizleri hâlâ takip ediyordu. Şehir değiştirmemizde bir sorun yoktu ama kelepçeden ve peşimizdeki adamlar tarafından izleniyorduk sürekli ve bu cidden rahatsız ediciydi.
Belime dolanan kollarla düşüncelerimden sıyrıldım ve başımı Araf'ın gögsüne yasladım. Başını boynuma koyup derin bir nefes aldı. "Hadi bebeğim biz uyumaya gidelim." dedi boynumdan öperek.
"Öğlen oldu Araf, bu kadar uyumak yeter. Ben kahvaltı hazırlayayım sonra da yemek yiyelim." dememle kulağıma homurtuları gelmeye başladı.
"Bırak kahvaltıyı ya, bugün aç kalalım." Başımı iki yana sallayarak güldüm. Sakallarını boynuma bastırınca gülmem daha da arttı. Tam o sırada bir öksürük sesi duyduk.
"Ayıp oluyor ama ya, sürekli sizi birbirinize sırnaşırken görüyorum." dedi Eren. Başımı kaldırıp ona baktım, yanında Fatih ve elinde bir tabak dolusu yiyecekle Soner vardı. Tabağın içinde ne varsa artık ağzını doldurana kadar tıkıyordu.
"Kıskandın demi lan. Onları gördükçe saplığım gözüme gözüme sokuluyor ve depresyona giriyorum." diyerek dalga geçti Fatih.
"Valla ben yemeklerimle aşk yaşıyorum zaten, bir başkasına ihtiyacım yok ama her seferinde sizin vıcık vıcık aşkınızı gördükçe yemek yiyesim bile gelmiyor. Bir kusma isteğiyle doluyorum." Soner'in dediğiyle kaşlarım çatıldı, neresi vıcık vıcıkmış bizim ilişkimizin?
Araf omzumun üstünden onlara baktı, hâlâ kolları belimde duruyordu. "O zaman sen yavaştan ikile Soner." dedi, belimdeki elleriyle beni kendine döndürdü. "Çünkü şimdi karımı öpeceğim ve senin miden bulandığı için gözümüzün önünde kusarsan canına okurum." Sessizce güldüm, tabii ki de böyle bir şey yapmayacaktı. Tamam sürekli onlara basılıyor olabiliriz ama gözlerinin önlerinde öpecek değildi.
"Iy!" diye bir ses duydum Soner'den. "İştahım kapandı yemin ediyorum ya. Ömrümün geri kalanını aç ve bir kadın olmadan geçirmeye karar verdim." Gülmem daha da artarken Araf'ın beni izlediğini gördüm. Önümde duruyordu ve beni izliyordu. "Valla öpecek bu adam şimdi gözümün önünde."
"Kapat o zaman gözlerini geri zekalı!" dedi Fatih.
"Gözlerim benden bağımsız bakıyor ben ne yapayım." diye savunmaya geçti hemen. "Televizyonda öpüşen çift görünce gözlerinizi kapatıyor musunuz? Kapatmıyorsunuz. Bu da o hesap işte."
"Ulan! Siktirin gidin şuradan!" dedi Araf gülerken. Sanırım öpeceğini düşündüklerini sanınca giderler sanmıştı ama onlar hiç utanmadan izliyordu ve onunda sinirleri bozulmuştu.
"Valla bu evde biz de yaşıyoruz, sizin odanız dışında her yerde istediğimiz gibi kalırız komutanım. Bir şey yapacaksanız gidin odanızda yapın. Zaten herkesin içinde öpmek de ne? Kuduruk musunuz siz?" Son dediği şeyle başımı geriye atıp kahkaha attım. Kuduruk mu? Ben bununla dalga geçerdim kesin.
"Ulan!" diyerek benden ayrıldı Araf. "Canınıza okurum sizin, canımı sıkmayın!" Soner küçümser gibi ona baktı ve elindeki tabaktan bir şeyler yemeyen başladı.
"Pardon ama hangi sıfatla canımıza okuyacaksınız Araf Bey?" Gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Bugün fazla mı cesur bunlar? İleride pişman olacakları şeyler yapıyorlardı.
Soner'in dediğini Eren açıklama ihtiyacı duymuş gibi konuştu. "Yarasa demek istiyor ki rütbe işiniz burda işlemiyor. Yani herkes aynı konumda olduğu için hiçbir şey yapamazsınız diyor."
"Öyle mi?" dedi Araf. Bunu öyle sinir bozucu bir yavaşlıkta söyledi ki ben bile gerildim. Sanırım Fatih de gerilmiş olacak ki bir adım geri gitti ve kısık sesle konuştu.
"Her an altıma sıçabilirim amına koyayım. Kendimi korku filminde katille karşı karşıya kalmışım gibi hissettim." Çok haklıydı, şimdi bu üçünün canına okuyacaktı kesin. "Bana bir kamyon dolusu terörist mi yoksa Araf komutanın mı deseler direk teröristleri seçer hepsini öldürürüm ama Araf komutanı seçmem." Bu sözleriyle Araf'ın dudağının bir tarafının kıvrıldığına şahit oldum.
"Üç saniye içinde toz olmazsanız ben sizi toz ederim." dedi. Hepsi bir süre birine baktı ama Araf saymaya başlayınca tedirgin oldular. "Üç!" Bir ve ikiyi saymadan direk üç demesi hepsini korkuttu ve birbirini iterek yanımızdan koşarak gitmeye başladılar. O sırada biri Soner'e çarptığı için tabağındaki yiyeceklerin bir kısmı yere döküldü ve kaçarken onun küfürlü sözleri kulaklarıma ilişti.
"Hangi orospu bana çarptıysa ebesinin amına kadar kaçsın çünkü yiyeceklerimi almaya geri dönemediğim için o piçin ecdadını sikeceğim!" Başımı iki yana sallayarak onlara güldüm. Araf'ın da gülüşleri kulağıma ilişince ona baktım. Baya keyifli bir şekilde onların kaçışını izliyordu.
"Niye korkutuyorsun çocukları?" Bakışları bana kaydı ve omuz silkti.
"Hak ediyor pezevenkler." Hem sövüyor hem de seviyor. "Hadi biz odamıza gidelim." Kaşlarımı hayır anlamında kaldırıp indirdim.
"Kahvaltı yapacağız." diyerek mutfağa doğru ilerliyordim ama az önce yanımızda bir kişinin eksikliğini fark edince yönümü salona çevirdim. Kapalı olan salon kapısını fuhuş baskını yapar gibi gürültülü ve sert bir şekilde açtım. Başımı içeriye doğru uzatınca kapının gürültüsünden hepsi oturduğu yerden ayağa kalktı ve birbirlerinin arkasına saklanmaya başladılar. Kapıda beni görünce derin bir nefes alıp yerlerine geri oturdular.
Uzun bir süre kapının önünde onlara baktığımı gören Eren elini kaldırıp rastgele salladı. "Merak etmeyin komutanım, iyiyiz sadece korkudan öteki tarafa gidip geldik." Gözlerimi kapatıp gülmemek için kendimi sıktım. Hepsi ayrı bir manyak ya!
"Meriç nerede? Görünmüyor ortalıkta." dedim. "Hatta Maya'da görünmüyor."
"Büyük ihtimalle Maya hâlâ uyuyor ve bizim hızlı zamanlarında olan Fedai'de allem edip kullem edip kızın ruhu bile duymadan yanına sokulmuştur." Fatih'in cevabıyla kapıyı kapatıp odadan çıktım. Yönümü tekrardan mutfağa yönelttim. Nasıl olsa Maya uyanırdı ve yine yanında Meriç'i bulurdu. Bizim salak Meriç de kız uyanmadan gideyim demiyordu ve sürekli dayak yiyordu.
Dolaptan kahvaltılıkları çıkartırken Maya'nın çığlığını duydum. Dudağımın bir tarafı kıvrılırken çayı demledim. "Meriç! Ben her seferinde seni yanımda mı bulacağım?" Evet Meriç'in klasik yalanlarını dinlemeye başlıyoruz.
"Ya valla uyur gezerim kızım ben. Uyumadan önce seni düşündüğüm için bilinçaltımın yönlendirmesiyle uyurken yanına geliyorum." Meriç'in yeni bulduğu bahaneye sessizce güldüm ve masaya çatalları koydum.
"Ulan her seferinde farklı bir bahaneyle karşıma çıkıyorsun valla öldüreceğim bir gün seni!"
"Aaa insan sevdiğini öldürür mü Mayacığım." dedi Meriç ve hemen ardından koşturma sesi duydum. Sanırım Maya'dan kaçıyordu.
Yaptığım sucuklu yumurtayı ocaktan almıştım ki içeriye koşturarak biri girdi. "Sucuklu yumurta mı o?" Tabii ki bunu diyen Soner'den başkası değildi.
"Lan biriniz kurtarın beni! Sevdiğim kadın katilim olacak!" Meriç'de koşturarak mutfağa girdi ve benim arkama saklandı. Hemen ardından nefes nefese içeriye Maya girdi. Biri arkamda biri önümde bir sağa bir sola hareket etmeye başladılar.
"Öldüreceğim seni bu sefer!" dedi Maya.
"Senin gibi bir hanımefendiye hiç yakışıyor mu öldürmek falan?" Meriç tatlı dile başvurmuştu anlaşılan.
"Hanımefendi ebendir senin! Gel buraya!" dedi Maya ve Meriç'i yakalamaya çalıştı. Elimdeki tavayı havaya kaldırmış bu ikisinin arasından kurtulmaya çalışıyordum ama maalesef ikisinin arasında sıkışıp kalmıştım.
"Ay! Çekilin be! Yanacağım sizin yüzünüzden." desemde tabii ki beni duymadılar. Biri diğerinden kaçıyor, diğeri öbürünü yakalamaya çalışıyor, Soner ise elimdeki sucuklu yumurta tavasını almaya çalışıyordu. Masum ben ise kaçmanın yolunu arıyordum.
"Araf! Kurtar beni! Arada kaynayacağım şimdi!" Son çare olarak Araf'a seslendim ve saniyeler içinde diğerleriyle birlikte mutfağa girdi ve beni bu üçünün arasında sıkışmış bir halde bulunca kaşları çatılarak yanıma geldi. Kolumdan tuttuğu gibi beni yanına çekti.
"Lan ne bok yiyecekseniz gidin başka yerde yiyin, benim karımı niye kavganıza karıştırıyorsunuz?"
"Bununda görmemişsin karısı olmuş." dedi Soner ve elimdeki tavayı aldı. "Her seferinde karım da karım deyip duruyor."
"Sen de her seferinde yemek de yemek diyorsun ama bizim sesimiz çıkıyor mu?" dedim.
"Çıkamaz zaten, yemek bizi dinç tutar ama aşk sadece zaman kaybı."
"Umarım bir gün aşık olursun ve aşık olduğun kişi seni süründürür." diye beddua etti Meriç. Soner elini kulağına götürdü ve kulak memesini çekti, daha sonra elini yumruk yapıp masaya vurdu
"Allah korusun, benim tek aşklarım yemekler. Başka aşkmış meşkmiş istemem." Bir ara bende böyle diyordum ve şimdi yanımda çok sevdiğim bir adam vardı. Bir gün Soner de bu büyük laflarını yutardı elbet.
"Ben böyle büyük laflar eden daha sonra laflarını yutan birini tanıyorum." diyen Araf'a baktım. Henüz sevgili olmadan timle ilgili söylediği şeylerde büyük laflar edip daha sonra ise dediğimin tam tersini yapmamdan söz ediyordu.
"Karıştırma o konuyu." deyip masaya oturdum. Diğerleri de sırayla yerlerine otururken Kahvaltımızı yapmaya başladık. Meriç ve Maya'nın kavgası da en fazla bu kadar sürüyordu işte. Nerdeyse her sabah bunu rutin haline getirmişlerdi.
Yine atışmalarla ve bol kavgalarla geçen kahvaltının sonunda kendimizi salonda bulmuştuk. Herkes kendi arasında sohbet ederken düşünceli bir şekilde kapalı televizyonu izlemeye koyuldum. Bizimkilerin konuşmalarını duyuyordum ama ne konuştuklarını anlamayacak kadar kafam başka yerdeydi.
"Heyecanlı mı Cemre komutanım?" Bana seslenilmesiyle baygın bakışlarım salonda gezindi.
"Ne?"
"Açık olmayan televizyondaki şeyler heyecanlı mı diyoruz." dedi Ozan. Göz ucuyla kapalı televizyona bakıp arkama yaslandım.
"Neyin var?" Araf'ın sorusuyla ona baktım.
"Alessi'yi düşünüyordum." dedim dürüst olarak. "En son beni kaçırdı sonra ses seda çıkmadı. Polisler her yerde onu arıyor olsada bir şekilde karışımıza çıkar sanmıştım ama çıkmadı. Onun sessizliği bana parktaki yaşlı kadının dediklerini hatırlatıyor ve ister istemez bedenimi bir korku kaplıyor." Son birkaç gündür hep bu şekilde düşünceli olduğum için diğerlerine de içimdeki korkuyu anlatmıştım ve onlara buraya gelmeden önce parkta karşılaştığımız ve tüyler ürperten şeyler söyleyen kadını da anlattığım için herkes biliyordu.
"Farklı planlar peşindendir kesin. Yakında saklandığı delikten başını çıkartır." dedi Maya.
"Ona şüphem yok ama saklandığı yerden çıkınca yapacağı şeyler beni korkutuyor. Az çok tanıdık onu, ne kadar ileriye gideceği belli değil. Kendi kızına bile silah doğrultan biri bu kadın." dedim düşünceli bir sesle. "Sahi o kız gerçekten onun kızı mı? Sen bir süre onlara çalıştın, belki bir şeyler duymuşsunuzdur." dedim Maya'ya.
"Sanırım kızı çünkü herkes onun kızı olduğunu söylüyor. Aksini iddia eden birini veya bir söz hiç duyumadım." Kendi kızının başına silah dayayacak kadar mı önemliydi bizim hayatımızı mahvetmek? "Ama babası kim bilmiyorum, kimse bununla ilgili konuşmuyor."
"Kim olacak kesin teröristlerden biridir." dedi Meriç tiksintiyle. "O kadar piç kursunun arasından da çocuğunun babasını bilmemesi gayet doğal." Haklı olabilirdi ama bu durumu kimse sorgulamıyordu. Herkes tarafından tanınan bir kadının çocuğunun babasını kimse merak etmiyordu.
Araf kolunu omzuma atınca ona baktım, beni yanına çekip şakağıma bir öpücük kondurdu. "Endişelenme, o parktaki kadının dediklerini de unut. Büyük ihtimalle saçmaladı." Umarım, umarım saçmalamıştır çünkü aksini düşünmek bile istemiyordum.
Kollarımı Araf'ın vücuduna dolarken bakışlarım Soner'e kaydı. Önünde bir tabak doldusu karpuz, yanında her çeşit dondurma ve bir bardak dolusu kola vardı. Ve biz şu anda kış ayındaydık. İşin ilginç yanı ise bir ondan bir ötekinden yiyip üstüne kola içiyordu. Yüzümü buruşturup onu izlemeye devam ettim. İzlendiğini hissetmiş gibi bana baktı ve ne var anlamında başını iki sana salladı. "N'oldu komutanım?"
"Hiç, midenin şu anda ne halde olduğunu düşünüyorum." dedim. Benim bile midem bulanmıştı bu bunların hepsini aynı anda nasıl yiyordu?
"Merak etmeyin midem çok iyi." deyip orta sehpanın üstündeki cips paketini aldı ve onlarıda yemeye başladı.
Onu izledikçe midemin daha da bulandığını hissettim. Elim ağzıma giderken Araf'ın kollarından sıyrıldım ve koşarak salondan çıktım. "Cemre!" Arkamdan Araf'ın sesini duydum ama durmadan kendimi lavaboya attım. Klozetin önüne diz çöküp az önce gördüğüm görüntüden dolayı bulanan midemde ne varsa çıkardım. Bu tür şeylere midem hep bulanırdı. Alakasız yiyecekleri aynı anda yiyen insanları göreyim kendimi direkt lavaboda buluyordum. Onların değil ama benim midem feci halde bulanıyordu. Sanki ben yemişim gibi kötü oluyordum.
Birden yüzüme düşen saçlar çekildi, burnuma tanıdık bir koku geldi. Araf gelmişti.
Kusmanın etkisiyle gözümden düşen birkaç damla yaşla elimi uzatıp sifonu çektim. Belime dolanan kollarla doğruldum ve lavabonun önüne geçtim. Benim suyu açmama kalmadan Araf açıp tek eliyle yüzümü yıkadı. Kağıt havluyu alıp yüzümü kuruladı. Ellerini yüzüme koyup beyazladığına emin olduğum yüzümü yeşil gözleriyle izledi. "İyi misin hayatım?" Yorgun bir şekilde gözlerimi açıp kapattım.
"İyiyim, Soner'in bütün yiyecekleri karıştırarak yemesinden midem bulandı." Kollarımı bedenine doladım. "Bu tür şeyler görünce hep bulanıyor, endişelenmene gerek yok."
"Gel biraz dinlen." deyip benimle birlikte tuvaletten çıktı. Salona gelince hepsinin endişeli bir şekilde beni izlediğini gördüm.
"Soner, ya adam akıllı, insan gibi şunları karıştırmadan ye ya da git başka yerde ye." dedi Araf benimle birlikte koltuğa otururken.
"Siz yemek yemekten ne anlarsınız." diyerek önündekileri orta sehpaya koydu. "Zaten midemizde hepsi karışıyor, aynı anda yememizle midemizde karışması aynı şey." Soner'in açıklamasıyla midemin yine bulanmaya başladığını hissettim.
"Allah aşkına sus valla bu sefer üstüne kusarım." dedim yüzümü buruşturarak.
"Valla şimdi sizin yüzünüzden benim de midem bulandı." deyip yüzünü buruşturdu. "Hayatta sizin yanınızda bir şey yemem ben, sizin yüzünüzden yemeklerden soğumak istemiyorum." demesiyle Meriç gülerek konuştu.
"Niye öyle diyorsun Yarasacığım, ha kusmuk ha yemek, ikiside aynı şey." Yüzümü buruşturdum, bunlar yüzünden birazdan kusacaktım. "Senin de az önce dediğin gibi midemizde karışıyor ve karışan o şeyleri görmek niye mideni bulanadırsın ki?"
"Susun." dedim zorlukla, midem yine bulanmaya başlamıştı. "Gidin başka şey konuşun. Konuşacak konu kalmamış gibi konuştuğunuz şeye bakın!"
"Aaa niye öyle diyorsunuz komutanım..." diyen Meriç'e kötü kötü bakınca anında sustu. Midemin bulantısı giderek artarken yine koşarak salondan çıktım. Arkamdan Araf'ın onlara güzel bir şekilde saydırdığını duydum. Az önce kustuğum için midemde bir şey kalmamıştı, bu yüzden sadece öğürdüm. Yine Araf yanıma geldi ve yüzümü yıkadı. Tekrardan salona gelince yorgun bir şekilde başımı omzuna yasladım.
Günün yarısında uyandığımız için kahvaltıyı öğlen yapmıştık, geri kalan günümüzü de kavga ederek geçirdik diyebilirim. Ben kendimi anca akşama topraladığım için akşam sekize doğru evden çıktık. Neredeyse her gün yaptığımız gibi Alessi'nin gittiği mekanlara gidiyorduk, yani kendi ayağamızla kurdun inine gidiyorduk ama kurt ortada görünmüyordu. Bu kadar rahat olmamızın iki sebebi vardı aslında. Birincisi; Alessi'nin artık karşımıza çıkmasıydı, diğeri ise peşimizdeki dört adamın bizi izlemesi ve kelepçeyle izlenmemizdi. Başımıza bir şey gelse polisler ve istihbarat ekipleri müdahale ederdi, hiç olmadı kelepçeden takip ediliyorduk ve bir şey olursa anında ekipler bizim bulunduğumuz konuma gelecekti.
Yolda ilerlerken omzumun üstünden arkama baktım, adamlar yine bizi takip ediyordu.
Gürleyen gökle bakışlarım gökyüzüne döndü. Her an yağmur yağacak gibi gökyüzünü kara kara bulutlar kaplamıştı.
Önüme dönüp bizimkilere bakmıştım ki fark ettiğim şeyle kaşlarım çatıldı. Fatih sigara içmek için önüne bakmıyordu ve bir eli çakmağın ateşine siper olurken diğer elindeki çakmakla sigarayı ateşlemeye çalışıyordu. Ve tam sol tarafından son sürat gelen motoru görmüyordu.
"Fatih dikkat et!" Bağırdım ama motor çoktan ona yaklaşmıştı, neyse ki yanında duran Eren son anda onu kendisine doğru çekmişti de motor çarpmadan onun yanından son sürat geçip gitmişti.
Derin bir nefes alıp omzumun üstünden motora baktım. Bizden epey bir uzaklaşmıştı. Sokağı dönmeden önce omzunun üstünden bizden tarafa baktı ve sağ tarafa dönüp gözden kayboldu. Kafasında kask olduğu için yüzünü görememiştim.
Korkudan kalbim yerinden çıkacak gibi atarken Fatih'e baktım. "Niye önüne bakmıyorsun oğlum sen? Koskoca motoru görmüyor musun?" diye azarladım onu. Ona bir şey olacak diye korkmuştum. Zaten şu birkaç gündür hep diken üstündeydim, en ufak bir şeyden korkup onlar için endişeleniyordum.
"Sigarayı yakmaya dalmışım." deyip gözden kaybolan motorun gittiği yere baktı. "Hadi ben görmedim o salak da mı beni görmedi!"
"Bilerek yaptığı aşikâr." dedim.
"Alessi olabilir mi?" Maya'nın sorusuna dudak büzdüm.
"Bilmiyorum ama son birkaç gündür olan şeyler sizce de tuhaf değil mi?" dedim. Son birkaç gündür bu tür şeylerden kılpayı kurtulmuştuk ve bu olaylar giderek artıyordu.
"Ne yani bizler gibi sessiz bir şekilde mi hareket ediyor?" Bakışlarımı Eren'e çevirip başımı salladım.
"Öyle görünüyor gibi." dedim. Araf'a baktım. "Sen ne düşünüyorsun? Alessi olabilir mi?"
"Bilmiyorum ama son zamanlarda başımıza gelenleri göz önünde bulundurursak tek şüpheli de Alessi oluyor. Tabii son zamanlardaki sessizliğini de göz önünde bulundurmak lazım. Bir işler çeviriyor ama ne?" Yüzüm düşerken etrafıma baktım. Birine bir şey olacak diye ödüm kopuyordu ve Alessi karşımıza çıkmadığı sürece bu korkuyu hep yaşayacaktım. Kendime bir şey olacağından değil ama diğerlerine bir şey olacak diye çok korkuyordum.
Belime dolanan ellerle Araf'a baktım, beni rahatlatmak için gülümsedi. "Korkma, bak herkes iyi."
"Şimdilik iyi. Alessi hâlâ peşimizi bırakmış değil ve benim içimdeki korku her geçen gün giderek artıyor. Sanki vücudum kötü olaylar için önceden tepki veriyormuş gibi hissediyorum." Etrafıma baktım. "Hadi gidelim eve, içim hiç rahat değil benim."
"O kadar geldik komutanım, bari bir kafeye falan gidelim. Hiç kendimize vakit ayıramıyoruz." dedi Ozan. "Hem sizin de kafanız dağılmış olur." İstemesemde kâbul ettim. Umarım bugün kimsenin başına bir şey gelmezdi.
Trafiğin olmadığı sokaklarda ilerlemeye devam ederken az ileride bir kafe dikkatimizi çektiği için oraya ilerledik. Biraz burada oturup eve giderdik artık. Kafeye gitmek için karşıya geçiyorduk ki arkamda duyduğum çığlıkla olduğum yerde durup omzumun üstünden oraya bakatım. Gördüğüm görüntüyle gözlerim şaşkınlıkla açıldı.
Önünden geçtiğimiz kuyumcudan maskeli ve eli silahlı bir adam çıkmıştı ve Maya'yı rehin olarak almıştı.
Etraftaki inslar çığlık çığlığa bağırırken Maya korkuyla bize bakıyordu. Biz ise olduğumuz yerde şaşkınca durmaktan başka hiçbir şey yapmıyorduk. Yanımızda silah yoktu, polisler eve baskın düzenlediğinde hepsini almıştı ve geri vermemişti. Henüz mesleğimize geri dönmediğimiz için vermemeleri normaldi.
Bakışlarım peşimizdeki polislere kaydı, dördü de maskeli adama silah doğrultuyordu. "At silahı!" dedi içlerinden biri.
"Açın yolu!" dedi maskeli adam. Silahı Maya'nın başına iyice bastırdı. "Yoksa tetiğe basarım!" Maya titreyerek ağlarken Meriç bağırdı.
"Kızı bırak lan! Onun kılına zarar verirsen ecdadını sikerim senin!" Adam göz ucuyla ona baktı. Kısılan gözlerinden güldüğünü anladım. Siyah maske gözleri dışında her yerini kapatıyordu.
"Birazdan polisler buraya gelecek, o kadar polisin arasından kaçıp gidemezsin. At silahını ve teslim ol!" dedi bizi takip eden polislerden biri.
"Siz yolu açın ve gitmeme izin verin!" dedi, baş parmağı silahın emniyetine gidince ağzımın içinden bir küfür savurdum. Adamın bakışları bana kaydı ve silahın namlusunu iyice Maya'ya bastırdı. Peşimizdeki polisler ateş edemiyordu çünkü adam Maya'yı kendine siper etmişti. Etrafta bir keskin nişancı olmadığı için ateş etme riskine girmiyorlardı.
"Hadi ama! Benim boş vaktim yok!" dedi gözlerimin içine bakarak. Niye bana bakıyordu?
Araf da bana baktığını görmüş olacak ki kolumdan tuttuğu gibi arkasına aldı beni. Maske olmasına rağmen nedense adamın alayla güldüğünü hissettim.
Araf'ın kazağını avucumun içine alıp "Araf, Maya'ya zarar gelmesin." dedim. "Kız çok korktu ve polisler gelene kadar bu adamı oyalamamız imkansız, ona bir zarar verebilir." Başını eğip bana baktı.
"Polislerle konuşacağım ama sen burada kal, bizimkilerin yanından ayrılma." deyip yanımdan ayrıldı ve bizim peşimizdeki adamların yanına gidip konuşmaya başladı. Bu sürede Maya'yı rehin alan adam bakışlarını benim üstümden ayrımadı ve hâlâ alaylı bir şekilde bana baktığını hissetmeye devam ettim.
Araf uzun bir süre adamlarla konuştuktan sonra yanıma geri geldi. Araf gelir gelmez az önce konuşan polis memuru konuştu. "Tamam, gitmene izin vereceğiz ama kıza zarar gelmeyecek." Maskeli adam bakışlarını benden ayırmadan başını salladı ve arkasını kontrol etti. Geriye doğru bir adım atarken silah tutan elinden yere bir kağıt attığını gördüm. Kaşlarım çatılırken yere düşen kağıda odaklandım.
Yere bilerek atmıştı.
Bakışlarım adama kaydı, iki apartman arasına gidip durmuştu. Bakışları yine benim üstümdeydi. Kısılan gözlerinden hâlâ güldüğünü anladım. Son kez bana bakıp Maya'yı öne doğru ittirdi ve apartman arasına girerek kaçmaya başladı. Bizim peşimizdeki adamlardan iki tanesi onların peşinden giderken diğer ikisi bizim yanımızda kaldı. Meriç ve diğerleri de Maya'nın yanına koşmuştu.
Yavaş adımlarla kağıdın düştüğü yere gittim ve yere eğilerek buruşmuş kağıdı yerden aldım. Kağıdı elime almamla içimdeki korku giderek artmaya başladı ve yavaşça kağıdı açtım. İçinde bir yazı yazdığını görünce titrek bir nefes aldım. Bakışlarım yazının üstünde gezindi.
Her an her şey olabilir, dikkatli olun... Yazıyordu.
Bu kağıtta yazanlar Alessi'nin adamlarından biri bana neredeyse çarpmak üzereyken kurduğu cümleydi.
"Araf." dedim, anından bakışları bana döndü ve hızla yanıma geldi. "O adam Alessi'nin adamıymış." Kaşları çatılırken elimdeki kağıdı gösterdim. "Bilerek bu kağıdı yere attı. Kağıtta yazanlar ise ben kaçırılmadan önce Alessi'nin adamlarından birinin kurduğu cümleydi."
"Orospu çocuğu! Göz mü korkutmaya çalışıyor!" dedi yanımıza gelen Meriç. Bakışlarım Maya'ya kaydı.
"İyi misin?" Gözlerini açıp kapatıp cevap verdi.
"İyiyim, sadece korktum biraz."
Elimdeki kağıt alınınca bakışlarım Araf'a kaydı, kağıtta yazanları okuyup yanımızdaki adamlara uzattı. "Az önceki adam Alessi'nin adamlarından biriymiş. Bu kağıtta yazan yazıyla Cemre'yi kaçırmadan önce de tehdit etmişler." Adamlar kağıdı aldı ve içlerinden biri telefonunu çıkarıp yanımızdan uzaklaştı. Az önce Alessi'nin peşinden giden adamlarda geri yanımıza geldi. Kuyumcunun sahibi olarak tahmin ettiğim adamlarla konuşmaya başladılar.
"Herhangi bir şey çalmadı. Sadece elindeki silahla bizi korkuttu ve daha sonra dışarıya çıkıp az önceki kadını rehin aldı." Kuyumcunun kurduğu cümleyle kaşlarım çatıldı, bizimkilere baktım. Onlarında kaşları çatılmıştı.
"Göz korkutuyorlar, Alessi çok yakınımızda bir yerde." diye mırıldandım. İçimdeki korku giderek artarken birine zarar verme düşüncesi içimdeki korkuyu giderek büyüttü. Midemin kasıldığını ve ağrımaya başladığını hissettim. Ya o adam Maya'ya zarar verseydi?
İsteseydi bunu çok kolay bir şekilde yapardı ama yapmamıştı. Akıllarında farklı bir şey olmalı. Ama ne?
Gürleyen gökle bir anlığına irkildim. Bakışlarım gökyüzüne dönerken yüzüme yağmur damlaları düşmeye başladı. Keşke içimdeki korku da bu yağmur damlaları gibi akıp gitse.
Lütfen birine zarar gelmesin... Lütfen.
Selam nasılsınız?
Bölüm nasıldı?
Sizce Alessi'nin aklında neler var?
En sevdiğiniz sahne?
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, kendinize iyi bakın🤍
|
0% |