@kitap__gezegeni1
|
Oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayalım🦋
Keyifli okumalar✨️
27.Bölüm "Beklenmedik Sürpriz"
Kulağımdaki telefonu kapattım ve yatağın üstüne bırakıp tavanı izledim. Neredeyse yarım saat boyunca annemle konuşmuştum, ondan öncede Araf'ın annesiyle biraz sohbet etmiştim.
Elim karnıma giderken yüzümü buruşturdum. Son bir haftadır mideme doğru dürüst bir şey girmiyordu ve bu yüzünden midem ağrıyordu. Ya çok az yiyordum ya da yediğim şeyleri çıkartıyordum. Soner de bana inat gözümün önünde hep alakasız şeyler yiyordu ve bu yüzden sürekli midem bulanıyordu. Küçüklüğümden beri birbirinden zıt yiyecekleri yiyen birini görünce hep böyle midem bulanırdı.
O adının kapısı açılınca bakışlarım oraya kaydı, Araf gelmişti. "Sabahtan beri kulaklarım çınlıyor." diye kendini yatağa attı, başını dizlerime koyarken bir koluylada karnıma sarıldı. "Annemle dedikodumu mu yaptınız?" Güldüm, ellerim saçlarına gitti, parmaklarımı usulca saçlarının arasından geçirdim.
"Aslında hayır ama dedikodu yapmamız yakındır. Birbirimize birazcık daha alıştığımızda arkandan iş bile çeviririz." Güldü ama cevap verdi. Gözlerini kapattı. Araf tam kendini uyku moduna hazırlıyordu ki odanın kapısı çalınmadan gürültülü bir şekilde açıldı.
"Çüş lan! Babanın ahırı gibi girme şu odaya!" diyerek kızdı Araf. Gözleri hâlâ kapalıydı ve kimin girdiğini çok iyi biliyordu. Meriç'ten başkası bu odaya destursuz girmiyordu.
"Çalmama gerek yok ki, bir şey yapacak olsanız herhalde kapıyı kilitleyecek kadar aklınız vardır diye düşünüyorum." Araf'a laf yetiştirirken gelip yanıma oturdu.
"Seninde komutanınla düzgün konuşacak kadar aklın var diye düşünüyorum ama nedense sadece büşünmekle kalıyorum." Sanki Araf ona iltifat etmiş gibi Meriç güldü ve konuştu.
"Teşekkür ederim komutanım." Kıkırdadım, adam açık açık ona laf çarpıyordu ama onun umrunda bile değildi. "Komutanım ya Maya'yı bana ayarlasanıza. Bakın Doktor ve hemşire sevgili oldu ama biz hâlâ olmadık. Bize de bir el atıverin be." Beklentiyle yüzüme bakınca konuşmak için ağzımı açmıştım ki Araf benden önce davranarak söze dahil oldu.
"Yalnız sizin sevgili olmanız için aradan uzun bir zaman geçmesi lazım Fedai. Ozan Yasemin'i bir yıldır seviyor, Yasemin de Ozan'a bir yıldır naz yapıyor ve bir yılın sonunda sevgili oldular. Sizin Maya'yla sevgili olmanız için senin onu bir yıl sevmen onunda sana naz yapması için bir yıl geçmesi gerekiyor. Sevgili olmanız için önünüzde daha çok zaman var." Araf'ın açıklamasıyla Meriç kaşlarını çattı ve bir bana bir de hâlâ dizlerimde yatan ve gözleri kapalı Araf'a baktı.
"Ateş Parçası komutanım size naz yapıp peşinde koşturmadı ki. Biz de sizin gibi hemen sevgili olalım." Çocuk gibi konuşmasıyla gülümsedim.
"Biz sevgililikte seçilmiş kişileriz, bizi örnek alma git Doktor ve hemşireyi örnek al." Araf'ın cevabıyla Meriç elini kulağına götürdü ve kulak memesini çekti, elini kulağından çekip yumruk yaptı ve komodine vurdu.
"Allah korusun, ben onları örnek alırsam ömür boyu Maya'yla kavuşamam."
"Ne güzel işte, Maya senin gibi bir salağa daha geç tahammül etmiş olur." Meriç alınmış bir şekilde Araf'a baktı ama Araf o geldiğinden beri gözleri kapalı bir şekilde yatıyordu. Yani onun bakışlarını görmüyordu, görse bile ciddiye almazdı çünkü Meriç'in oyunculuğu berbattı. Numaradan alınmış gibi yaptığını anında anlardı.
"Alınmıyor, gücenmiyor falan sanıp her ağzınıza geleni söylüyorsunuz ama benimde kalbim var." dedi, sesi acıklı çıkıyordu. Ses tonunu Araf'ta fark etmiş olacak ki usulca gözlerini araladı. Henüz Meriç'e bakmadan Meriç parmağını yalayıp göz altlarını ıslattı. Aklınca duygu sömürüsü yapacaktı. Ağlıyormuş gibi görünüp Araf'a özür diletecekti ama Araf'ın bu numarayı yiyeceğini pek sanmıyordum. Bu tarz şeylerle Araf'ı kandırması imkansızdı. "Kırdınız işte kalbimi." deyip ayağa kalktı ve oldukça ağır adımlarla kapıya ilerledi. Çaktırmamaya çalışarak omzunun üstünden Araf'a baktı ama onunla göz göze geldiği anda hemen önüne döndü. Kapı kolunu tutup bekledi, sanırım Araf'ın dur özür dilerim falan demesini umut ediyordu ama bu sadece umut etmekle kalacak gibiydi.
"Kalbimi kırdınız bari ağzınızın içinden dahi olsa özür dileyin!" diye çıkıştı.
"Oyunculuğun biraz daha iyi olsaydı belki dilerdim." deyip tekrardan dizlerime uzandı. "Bu arada göz altlarına tükürüğünü sürmek yerine komodinin üstündeki suyu kullanmayı dene, daha inandırıcı olur."
"Neyse gideyim de Maya'ya beni ağlattığınızı söyleyip kollarında teselli bulayım." Gözlerim şaşkınlıkla açıldı, yapar mı yapardı valla. Meriç'ten her şeyi beklerdim.
Meriç odadan çıkarken Araf ağzının içinden söylendi. "Gerzek herif!"
Dizlerimde yatarken yine kollarını karnıma doladı ve kendine rahat bir pozisyon ayarladı ama odanın kapısı yine açıldı. "Lan bir kapı çalın kapı!" Araf sinirle söylenirken kapının arasından masumca kafasını uzatan Soner kalakaldı.
"Az önce geveze Fedai'nin çıktığını gördüm ve durduk yere bana bağırmanızdan anlıyorum ki sizi sinirlendirmiş."
"Aferin Yarasa. Bu doğruluk payı yüksek olan cümlen için ne istersin benden? Güzel bir dayak seansı mı yoksa gelmişini ve geçmişini içeren yaratıcı küfürlerimi mi? Seç beğen iste benden." Ben alttan alttan gülerken Soner de Araf'ı bu hale getirdiği için ağzının içinden Meriç'e sövmekle meşguldü.
"İkisinide istemem komutanım. "
"Ne istiyorsun o zaman oğlum? Canın sıkıldığı için gelmedin herhalde buraya." Bir türlü uyuyamadığı için sesi sinirli çıkmıştı. Hâlbuki uyanalı bir saat oluyordu ve yeniden uyumaya çalışıyordu.
"Ailenizin ve timinizin yemek sevdalısı bendeniz Soner mükellef bir sofra hazırladım. Bu yüzden aç kalmayın diye buraya geldim ama gelmez olaydım." Tıpkı Meriç gibi o da duygu sömürüsü yaptı ve kapıyı çarparak kapattı.
"Amına koduğumun evinde bir tane akıllı adam olmaz mı? Hepsi birbirinden deli, birbirinden manyak! Kime tahammül edeceğimi şaşırıyorum."
"Söylenmede kalk hadi. Yemek yiyelim." dedim. Söylene söylene doğruldu, ben de üstümü düzeltip ayağa kalktım. Odadan çıkıp salona geldik. Herkes buradaydı ve Meriç, Maya'ya sırnaşma peşindeydi. Dediği gibi kendisini acındırıyordu kıza.
"Ya kızım niye inanmıyorsun, ağlattı işte adam beni." Başımı iki yana salladım, bunlar ne zaman akıllanacaktı acaba?
"Hatırlatırım Meriç sen bir askersin, hatta bordo berelisin." Maya'nın cevabından sonra sandalyeye oturup onları dinlemeye başladım.
"Ne var yani, askeriz ama içimizde sakladığımız çocuk duygusal işte. Ne kadar duygusuz gibi görünsek de hepimiz duygulu çocuklarız." Kaşlarım çatıldı, duygulu çocuk mu?
"Duygulu çocuk ne lan?" Araf önündeki yemekten başını kaldırarak sordu.
"Ben sizinle konuşmuyorum." deyip kollarını gögsünün altında bağladı. "Bak Maya bu adama baktıkça gözlerim doluyor benim." Alt dudağımı ısırdım, ne güzelde yalan söylüyordu.
"Benim üstümden kıza sırnaşma!" diye uyardı Araf ama tabii ki Meriç onu hiç takmadı.
"Sesini duymak bile kalbimi kırıyor." dedi, bakışları Maya'ya kaydı ve yanağını uzattı. "Bir kere öp de üzüntümü unutayım." Her fırsatı değerlendirmek diye buna deniyordu sanırım.
Bakışlarım Maya'ya kaydı, dudaklarında bir tebessüm belirmişti. Bunu Meriç de fark etmiş olacak ki onun da dudakları iki yana kıvrıldı. Meriç Maya'nın kendisini öpeceğini beklerken hiç ummadığı, hatta bizim bile beklemediğimiz şeyi söyledi Maya. "Kalbini ben kırmadığım için benim öpmem doğru olmaz. Kalbini kıran kişi Araf komutan olduğuna göre onun öpmesi daha doğru olur." Araf ve Meriç hariç hepimiz kahkaha atmaya başladık. Kesinlikle böyle bir cümleyi hiçbirimiz beklemiyorduk.
"Helal kız gelecekteki yengem, yüz verme şu şerefsize." dedi dedi Ozan.
"Sen karışma lan! Bizi de kendin gibi yapmaya çalışıyorsun değil mi? Ama Maya, hemşire gibi değil, süründürmez o beni." Meriç'in konuşmasıyla Fatih gülmesini durdurup araya girdi.
"Belli oluyor kardeşim. Hiç süründürüyor seni."
"O kadar olacak canım." dedi ve Maya'ya baktı. "Beni yıllarca süründürmezsin değil mi?" Korkuyla sordu.
"Yıllarca süründürsem sevmeye devam eder misin?" Tek kaşını kaldırarak sordu Maya. Meriç bir süre düşünüp cevap vermedi. Bana baktı ve konuştu
"Komutanım bu ucu açık bir soru mu yoksa ben yanlış mı anladım?" Dudaklarımı büzüp omuzlarımı bilmiyorum anlamında kaldırıp indirdim.
"Kişiden kişiye değişen bir soru desem daha doğru olabilir ama eminde değilim." Cevabımla tekrardan Maya'ya baktı. Derin bir nefes alıp bir süre düşündü ve kafasında kurduğu cümleyi dile getirdi.
"Tabii ki de severim ama sen beni o kadar süründürme. Ben senden vazgeçmem ama bilirsin, klasik bir söz var; fazla naz aşık usandırır."
"Usanıyorsa hiç sevmemiş demek." diyerek önündeki yemeğe döndü Maya. Ben alttan alttan kıkırdarken Meriç Maya'ya yaranma peşindeydi.
"Çok haklısın Mayacığım. Usanıyorsa sevmemiş demek ama ben hayatta usanmam, hep severim." Kıza nasıl yürüyeceğini iyi biliyordu. Ağzı da iyi laf yapıyordu.
"İleride birine aşık olursam ilk işim Meriç'ten yürüme dersleri almak olacak. Ben böyle yürüyen, pardon uçan birini görmedim." Eren'in dediğine hak verdim. Kesinlikle kızı nasıl etkileyeceğini iyi biliyordu ama Maya da hiç oralı değilmiş gibi görünüyordu. Tabii benim gözümden az önce tebessüm ettiği kaçmamıştı. Çaktırmadan gülmüştü ve daha sonra hiç umrunda değilmiş gibi davranmıştı. Sanki yavaş yavaş o da Meriç'ten hoşlanıyor gibiydi.
Sanırım Yasemin iki yolunda emin adımlarla ilerliyordu Maya. Çünkü Meriç'e çektirecekmiş gibi hissettim.
Meriç'e şimdiden acıdım.
Soner'e bakmamaya çalışarak bende yemeğimi yemeye başladım. Özellikle ona bakmıyordum çünkü yine alakasız yiyecekleri yiyip duruyordu ve benim ona baktıkça yine midem bulanıyordu. Son zamanlardaki mide buşantılarım canımı çok sıkmaya başlamıştı.
Birkaç lokma anca yedikten sonra arkama yaslandım. Masaya oturmadan önce açtım ama birkaç lokmayla doymuş gibi hissettim kendimi.
"Yesene güzelim." Bakışlarım Araf'a kaydı ve başımı iki yana sallayarak reddettim.
"Doydum." Kaşları çatıldı ve önümdeki tabağa baktı. Benimde bakışlarım tabağıma kaydı, yemeğim neredeyse aynı şekilde duruyordu.
"Hiçbir şey yememişsin." Omuz silktim, doymuştum.
"Kesin yine Yarasa, komutanımın midesini bulandırdı." dedi Eren. Göz ucuyla Soner'e baktım, tavuk sotenin yanında fındık ezmesi yiyordu. Midemin bulamadığını hissederken bakışlarımı anında çektim.
"Ben ne yaptım ya? Sesimi bile çıkarmadan yemeğimi yiyorum." Soner savunmaya geçerken hiç bakışlarımı ona değdirmedim, eğer bir kez daha bakarsam midemde ne varsa çıkartırdım.
Fatih yüzünü buruşturarak konuştu. "Oğlum sana bakınca benim bile midem bulandı, bir de ne yaptım diyorsun. Şu yediklerin bile benim iştahımı kapattı."
"Muhattap olmayın benimle ya. Sizinle konuşacağım diye karnımı doyuramıyorum."
"Lan daha ne kadar doyuracaksın? Ne varsa silip süpürdün zaten." Ozan'ın gülerek söylediklerine hak verdim. Hepimiz aynı anda yemeğe başlamış olsak dahi Soner hepimizden daha çok yemişti. Sanki çiğnemeden yutuyordu çocuk.
Bir anlığına yine Soner'e baktım ve anında midemin bulantısı arttı. Birkaç kez yutkup ayağa kalktım. "Odadayım ben." diyerek hızlı adımlarla oradan ayrıldım ve kendimi odaya attım. Odadaki lavaboya girip az önce yediğim birkaç lokma şeyide çıkardım. Son birkaç gündür iştahım iyice kapanmıştı. İlk bulanan mide bulantımdan sonra aradan bir hafta geçmişti ve ben bu sürede çok az şey yemeye başladım ama en fazla birkaç saat sonra yediklerimi çıkarmak zorunda kaldım. Son bir hafta benim için zor geçiyordu.
Sifonu çekip lavaboda elimi yüzümü yıkadım. Yorgun bir şekilde kendimi yatağa attım. Bütün gün evde otursamda günün neredeyse hepsinde kendimi günlerce operasyona çıkmışım gibi yorgun hissediyordum. Bu yorgunluk bir hafta içinde fazlasıyla artmıştı. Bir yandan mide buşantılarım bir yanda da halsizlik ve yorgunluk gerçekten çok kötüydü. Yatağa girip günlerce yatasım vardı.
Yatakta yatmaya devam ederken odanın kapısı çalınıp açıldı. Başımı hafif kaldırınca Maya'yla göz göze geldim. Yanıma gelip oturdu ve yüzünde anlamlandıramadığım bir ifadeyle bana bakmaya başladı.
"N'oldu?" Merakla sordum.
"Bir şey demek istiyorum ama tepki vermeden korkuyorum." Çekinerek kurduğu cümleyle doğrulup ona baktım.
"Çekinme, istediğini söyle." Bir süre kararsızca yüzüme baksada kendini daha fazla tutmadan konuştu.
"Acaba hamile olabilir misin?" Kaşlarım istemsizce çatıldı, hamile mi?
"Sanmam." dedim emin bir sesle.
"Niye?" dedi, cevap vermemi beklemeden devam etti. "Bir hafta önce Soner'in her şeyi karıştırarak yediği şeylerden kustun ve ondan sonra doğru dürüst bir şeyler yememeye başladım, yesende anında ne varsa çıkardın. Bunların hepsi hamilelik belirtisi." Yüzü buruştu. "Tabii ciddi bir rahatsızlığında olabilir ama ben öyle olduğunu düşünmüyorum." Yüzündeki gülümsemeyle bana bakıp büyük bir mutlulukla konuştu. "Ay Cemre sen hamilesin kesin!"
"Daha neler." dedim gülerek.
"Niye ki?" Derin bir nefes alıp ona baktım, cevap vermeme kalmadan devam etti. "Aaa, ilişkiye mi girmediniz? Ben mide bulantılarından hamilesin falan sandım." Başımı iki yana sallayıp konuştum.
"Hayır ondan değil, ilişkiden sonra hap kullandım. Yani hamile olmam imkansız." Doğruydu, Araf'ta hap kullandığımı biliyordu.
"Hapların koruyuculuk oranlarının yüzde yüz olmadığını biliyorsun değil mi?" Kaşlarım havalandı. Yok canım, o düşük ihtimal beni mi bulmuştu?
"Yok ya, değilimdir. Benim mide bulantılarım Soner'in midesizliklerinden kaynaklı." Hamile olmam imkansızdı. Araf korunmadı ama ben korunmuştum ve bunu Araf'ta biliyordu. Hatta hapları Araf'tan istemiştim ve değişik birkaç marka getirmişti.
"İlk ilişkiden hamile kalmak zor ama imkansız değil. Eğer ilk defa ilişkiye girdiyseniz ve bu yüzden hamile olmayacağını düşünüyorsan düşünme çünkü ilkinden hamile kalan birçok kadın var."
"Hayır, ondan değil ama korundum. Araf'la olan bütün ilişkimizde korundum ben." dedim, hamile olmadığımdan emindim. Mide bulantım Soner yüzündendi, halsizliğim ise uzun süredir evde yatmaktandı bence. Çünkü ben operasyonlara çıkmaya alışıktım, bütün gün yatmak beni tembelleştirmişti.
"Cemre?" Bakışlarım Maya'nın yüzüne çıktı. "Hamile kalmaktan mı korkuyorsun sen? Ya da hamile kalmak mı istemiyorsun?" Sanırım benim bu kadar emin konuşmam onu bu düşünceye itmiş olmalıydı.
"Hayır tabii ki de. Hamile kalmayı, sevdiğim adamla ikimizden bir parçayı taşımak isterim ama böyle saçma bir oyunun içindeylen değil. Alessi'nin ne yapacağı belli olmazken hamile kalıp da bebeğimi böyle tehlikeli bir zamanda açık hedef etmek istemiyorum. Bu yüzden korundum ve Araf'ta bunu biliyor." Evet o Gece'den sonra iki kere daha ilişkiye girmiştik ve hepsinde de korunmuştum. Araf'a da böyle bir zamanda hamile kalmak istemediğimi açıklayınca o da anlayışla karşılamıştı ve bana hak vermişti çünkü o da böyle bir zamanda benim hamile kalmamı istememişti. Bu durum çok riskli olurdu. İlk önce Alessi belasından kurtulmamız lazımdı.
"Anlıyorum ama dediğim gibi o hapların koruyuculuk oranları yüzde yüze yakındır ama yüzde yüz değildir." Alt dudağımı ısırdım, olabilir mi? Son zamanlardaki duygusallıklarım hamile olabilmemden kaynaklı mı yoksa birine zarar gelecek korkusundan dolayı mı? Alessi'den ses çıkmadıkça ben birine zarar gelecek diye durduk yere korkuya kapılıyordum ve bu durum ister istemez duygu karmaşasına itiyordu beni.
Off! Kafam çok karışmıştı. Son bir haftadır olan şeyler hamilelik belirtilerinde de vardı ama hamile olmadığımdan emindim.
Elim karnıma gitti, beklenmedik bir sürpriz olur muydu ki?
Elimde hissettiğim ellerle Maya'ya baktım. "Biliyorsun ki ben eczacıyım ve bu tür sorular soran kişilerle karşılaşıyorum. Korundukları halde hamile kalanları da biliyorum. İstersen bir doktora gidip test yaptıralım." Sıkıntıyla bir nefes aldım. Hamile kalmayı çok ama çok isterdim ama böyle bir zamanda umarım hamile kalmamışımdır. "Test çubuğuda alabilirim ama maalesef onlarında yanıltıcılık oranları var. Emin olmak için doktora gitmek en iyisi ama istersen yine de eczaneden test çubuğu alıp gelebilirim."
Sıkıntıyla başımı kaşıdım. Olabilir miydi ki? Ya gerçekten hamileysem? O zaman ne yapacaktım? Onu Alessi'den nasıl korumayı başaracaktım?
Ama eğer gerçekten hamile kaldıysam onu çok sevip tüm kalbimle onu koruyacaktım. Hem Araf'ta vardı, hatta timin geri kalanı bile vardı. Korurduk onu. Araf çok sevinirdi, ben de sevinirdim ama umarım şu anda hamile değilimdir ve mesleğimize geri dönünce, Alessi belasından kurtulduktan sonra bu mutluluğu tadardım. Eğer Alessi'den kurtulamadan hamile kalırsam ve bebeğimi koruyamazsam... Ah! Bunu düşünmek bile istemiyorum.
"Hastaneye gidelim, buraya yakın bir tane vardı." dedim, test çubuklarına güvenmek istemiyordum. Kesin olarak emin olmak için doktora gitmek en iyisiydi.
"Ama şimdi illaki biri bizimle gelir, ne yapacağız onları?" Maya'nın sorusuyla bakışlarım camdan dışarıya kaydı, hava parçalı bulutluydu bugün. Yağmur yağacak gibi duruyordu ama bellide olmazdı. Yağmuru, kışı severdim ama nedense bugün hava kasvetli gelmişti bana.
"Peşimizde bizi takip eden dört adam var. Endişelenmeleri gereken bir durum olmadığı için ikimizin gitmesine izin verirler." dedim. Sonuçta peşimizde iki polis, iki istihbarat ekibi vardı.
Maya hazırlanmak üzere odasına giderken ben de elbise dolabının karşısına geçip birkaç parça kıyafet çıkardım. Üstümdeki kazağı çıkartırken odanın kapısı açıldı, bakışlarım oraya kayarken Araf'ın geldiğini gördüm. Çıkardığım kazağı yatağın üstüne koyarken Dolaptan çıkardığım sweatshirtü üstüme geçirdim. Altımdaki eşofmanı da çıkartırken Araf konuştu.
"Bir yere mi gidiyorsun?" Çıkardığım dizi yırtık pantolonu giyerken cevap verdim.
"Evet, Maya'yla bir dolaşacağız. Fazla gecikmeden geliriz." deyip yatağın üstüne bıraktığım telefonumu aldım.
"Ben de sizinle geleyim." diyen Araf'a baktım.
"Niye? Biz kız kıza dışarıya çıkamayacak mıyız?"
"Çıkarsınız bebeğim ama başımızda bu bela varken olmaz."
"Araf kelepçeyle takip ediliyoruz, peşimizde dört adam var. Bunlar varken başımıza bir şey gelmez herhalde." Şu anda hastaneye gidiyor olmasak ısrar etmem gelmesine izin verirdim ama hamileliğimden emin olmadan ona bir şey söylemek istemiyordum. Elbette o da sevinirdi ama benim gibi endişelenirdi de, çünkü böyle bir zamanda o da şu anlık çocuk istemiyordu. Boşu boşuna onu endişelendirmek istemiyordum.
Tek dileğim şu anda hamile kalmamamdı. Umarım başımızdaki beladan kurtulduktan sonra bu mutluluğu yaşayabilirdik ama eğer hamile kalırsam da buna üzülmek yerine mutlu olurdum. Ha şimdi ha sonra benim ve Araf'ın çocuğu olacaktı, sadece şu kötü zamanda olmasını ikimizde istemiyorduk o kadar.
Araf'ın kararsız bir şekilde baktığını görünce yanına gidip kollarımı boynuna doladım ve parmak uçlarımda yükselip dudağına bir öpücük kondurdum. "Fazla gecikmeden geliriz. Peşimizdeki polisler ve istihbarat ekipleri kuyruğumuz gibi takipte olacaklar zaten." Kollarını belime dolayıp boynuma dudaklarını bastırdı.
"Bir şey olursa anında arıyorsun beni." Gülümseyip başımı salladım ve son kez yanağına bir buse kondurup yanından ayrıldım. Deri ceketimi üstüme geçirip odadan çıktım, holde Maya ve Meriç'in konuştuğunu gördüm.
"N'olur ben de geleyim, valla hiç sesimi çıkarmadan yanınızda dururum." dedi Meriç. Maya ona cevap vermeden yanlarına gidip kafasına bir tane geçirdim. "Bu kafamın çektiği ne arkadalmş ya!" O söylenirken görüş açısına girdim.
"Otur oturduğun yere. Biz kız kıza biraz dolaşıp geleceğiz." dedim ve Maya'nın kolundan tuttuğum gibi kapıya doğru ilerledim.
"Ne var ben de gelsem?" diyen Meriç'i umursamadan ayakkabılarımı giydim.
"Meriç git diğerlerine sataş biraz ve bizi rahat bırak. Kız kıza biraz hava alıp geleceğiz." dedi Maya. Meriç bir süre homurdansada sesini çıkarmadı ve biz de evden çıktık.
Peşimizdeki dört adamla birlikte kaldırımda ilerlemeye başladık. Daha doğrusu iki adamla çünkü hepimiz evden ayrılmadığımız için ikisi bizimle geliyordu diğer ikisi ise evde bizimkilerin başında bekliyordu.
Benim düşünceli halimi gören Maya koluma girip konuştu. "Düşünme bu kadar. Size hak veriyorum, Alessi gibi bir bela varken çocuk sahibi olmak istemiyorsunuz ama ya şimdi hamileysen ne olacak?"
"Hamileysem tabii ki mutlu olacağım ama içimde de hep bir korku olacak. Onu koruyamazsam kendimi asla affetmem." dedim kendimden emin bir sesle. Evet bizler askeriz ve bela bizden hiç eksik olmuyor ama Alessi'nin gözünü karartığını da görebiliyordum. Ondan her şeyi beklerdim ve bu yüzden ondan kurtulmadan çocuk sahibi olmak istemiyordum.
"Olumsuz düşünme lütfen. Eğer Hamileysem bu senin ilk gebeliğin olacak ve biraz tadını çıkar. İleride keşke böyle düşünmeseydim dersin." Buruk bir şekilde gülümseyip başımı salladım. Haklıydı, düşününce zaten elime bir şey geçmiyordu. En azından kısa bir anlığına Alessi belasını unutup buna konsantre olabilirim.
"Haklısın sanırım."
"Eee şimdi hamileysen ben bu miniğim neyi olacağım?" dedi hevesle. "Bence teyzesi olmalıyım, sonuçta kağıtlarla olsa dahi ilk seninle iletişime geçtim." Kıkırdadım, o zamanları özlemişim. Tek derdimiz gizemli kadını öğrenmekti.
"Ya acaba kız mı olacak erkek mi?" Sorusuyla kendimi tutamadan güldüm.
"Daha hamile miyim değil miyim belli değil ve sen şimdiden cinsiyeti ne olacak diye düşünüyorsun."
"Ne yapayım bebekleri çok seviyorum." dedi. "Bence Araf ve sana erkek bebek yakışır, ay bir de o da asker oluyormuş ne güzel olur. Daha sonra ona bir kız kardeş, tabii abisi biraz kıskanç olacak ki sürekli kavga etsinler." Gülmem daha da artarken kısa bir an hayal ettim. Çok güzel olurdu. Elim istemsizce karnıma giderken yüzümde bir tebessüm belirdi.
"Bak işte azıcık mutlu ol ve şu mutluğuna gölge düşürenleri düşünme." dedi benim yüzümdeki tebessüme bakarak.
"Sen bebekleri bu kadar çok seviyorsan seni seven adama he de o zaten evlenmeye dünden razı. Hemen ardından bir de çocuk yaparsınız." diye konuyu anında değiştirdim.
Utanarak bakışlarını kaçırınca gülmem daha da arttı. Çok yakında olur bunlar kesin.
Hastanenin önüne gelince içeriye girip danışmadan kadın doğum doktorlarının kaçınca katta olduğunu öğrenip sıra aldık ve beklemeye başladık. Aradan geçen on dakikanın ardından sıra bize gelince içeriye geçtik. Doktor ilk önce kan vermemizi söyledi ve kan verip bekledik. Kan sonuçları çıkınca ise doktor tekrardan bizi odasına çağırmıştı.
Doktor masasında kan sonuçlarını incelerken ben bir an önce konuşmasını bekliyordum.
Bir süre elindeki sonuca baktıktan sonra gülümseyerek konuştu. "Tebrik ederim Cemre Hanım. Test sonucuna göre hamilesiniz." Şaşkınca doktora bakarken doktor eliyle sedyeyi gösterdi. "Dilerseniz muaye edelim sizi." Üzerimdeki şaşkınlığı atıp yavaşça ayağa kalktım ve gösterdiği sedyeye uzandım. Sedeyede uzanıp doktorun karnıma jel sürmesini izledim. Doktor soğuk cihazı karnımda gezdirmeye başlarken hamile olduğumu gerçeğini idrak etmeye çalışıyordum.
Derin bir nefes alıp sanki anlayacakmışım gibi küçük ekranda gözlerimi gezdirdim. Doktor bir süre cihazla karnıma baktıktam sonra gülümseyerek bana baktı. "Bebeğiniz şu anda beş hafta iki günlük Cemre Hanım." deyip parmağıyla ekranda küçük bir noktayı gösterdi. "Şu anda nohut tanesi kadar da olsa bebeğiniz tam olarak burada." Titrek bir nefes alırken dolu gözlerle ekrana baktım. Sadece küçük bir nokta görüyordum ama bana bütün duyguları yaşatan bir noktaydı.
Mutluydum ama aynı zamanda ona bir zarar gelme korkusu kaplamıştı içimi. Ama ne olursa olsun elimden geldiğinden daha fazla onu koruyacaktım. Umarım onu tüm kötülüklerden koruyabilirdim.
Araf'ta mutlu olurdu, zaten bu beladan kurtulalım evleneceğim seninle deyip ardından çok yaparız diyordu. Evlenmiştik ama başımızdaki bela yüzünden çocuk düşünmüyorduk, düşünmüyoruz diye de bebeğimizi kâbul etmeyecek değildik. İçimizde biraz korku olsada onu tüm kalbimizle kâbul edecektik.
Doktor cihazı karnımdan çekip peçete verdi. Peçeteyle karnımdaki jeli silerken doğruldum.
"Şu anlık hamileliğinizde bir sorun görünmüyor Cemre Hanım. Herhangi bir ilaç kullanmadan önce lütfen bana danışın çünkü her kadının bünyesi bir olmadığı için ilaçlar bebeğe olumsuz etki edebilir. Şu anlık düşük tehlikesi görünmüyor ama fazla ağır şeyler kaldırmamaya özen gösterin, artık tek değil iki canlısınız. Atacağınız her adımda karnınızdaki bebeği düşünerek atın. Unutmayın ki şu anda daha çok küçük ve siz kendinizi fazla yorarsanız bu gebeliğinize yansır." diye uzun uzun anlatmaya devam etti doktor. "Şu anlık ilaçlık bir durum görünmüyor ve lütfen stresten uzak durun. Dediğim gibi olumlu veya olumsuz her şey bebeğe yansır. Birkaç ayı sakin ve yorulmadan geçirirseniz gebeliğinizin geri kalan ayları sizin ve bebeğiniz için çok daha iyi olur." Ayağa kalkıp bana bir kağıt uzattı. "Burada numaram var, hiç çekinmeden her şeyi sorabilirsiniz. Kağıdın arkasına bir sonraki kontrol tarihini yazdım. Bir ay sonra görüşmek üzere." Gülümseyip kağıdı aldım.
"Ah bu arada." deyip masanın yanına geri gitti ve uzun bir kağıt getirdi. "Bu da bebeğinizin ultrason görüntüsü." Kağıdı alınca kare şeklinde birkaç tane ultrason görüntüsü olduğunu gördüm.
"Teşekkür ederim, iyi günler." diyerek odadan Maya'yla birlikte çıktım. Kapının önünde bekleyen polislere göz ucuyla bakıp çıkışa doğru ilerledik.
Hastaneden çıkınca derin bir nefes alıp henüz belli olmayan karnıma baktım.
"Ay şuna bak, sanki birkaç saat önce endişeden içini yiyen kendisi değilmiş gibi ağzı kulaklarında gülüyor." Maya'nın hafif alaylı sesini duyana kadar tebessüm ettiğimi fark etmemiştim bile.
"Maya." dememle gözlerimin dolduğunu hissettim. O da fark etmiş olacak ki hemen konuştu.
"Özür dilerim, ben hatırlatmak istememiştim." Sanırım beni yanlış anlamıştı. Alessi'yi hattırladığımı sanmıştı sanırım.
"Hayır, gözlerim ondan dolmadı." dedim. "Ben anne olacağım." dememle gözlerimin mutluluktan dolduğunu anladı.
"Ama ben sana dedim değil mi? Boşuna strese girip kendini üzme diye. Bak, o stresten eser bile kalmadı ve sen mutluluktan ağlayacaksın neredeyse." Haklıydı, buraya gelirken içimde bir korku vardı ama şimdi o korku uçup gitmişti ve yerini tarif bile edemeyeceğim bir mutluluğa bırakmıştı.
Sanırım ben hayatımda mutlu olmadığım kadar çok mutluydum şu anda.
"Bu çok garip bir his." dedim. "Bu hissin bir tarifi var ama anlatamıyorsun. Şu anda deli gibi mutluluktan ağlamak istiyorum ama aynı zamanda bir manyak gibi kahkahalarla gülmek de istiyorum." Ellerimi yüzüme bastırdım. "Sanırım ben kafayı yemek üzereyim." Benim halime kahkaha atıp koluma girdi.
"Şimdilik akıllı dur ve eve gidince Araf'la birlikte bu duygu karmaşasını yaşa. Tek başına tadı çıkmaz şimdi. İkiniz oturun ve şapşal şapşal sırıtıp sonra ağlayın, daha sonra ise bir psikopat gibi kahkaha atın." Dediklerine kıkırdadım.
"Ya dalga geçme." deyip gözümden düşen bir damla yaşı sildim. "Senin ilk hamileliğinde ben de yanında olup seninle dalga geçeceğim."
"Yok ben seninle değil kocamla gideceğim." Yüzümde muzip bir gülümseme oluşurken başımı eğip ona baktım.
"Meriç'le yani." Hızla bakışları bana döndü.
"Ben öyle bir şey demedim Cemre komutan!" Bana zarf gönderdiği zamanlar hitap ettiği gibi etti.
Omuz silkerek "Ama ben öyle anladım." dedim.
"Kapat şu konuyu ya. Ultrason görüntüsünü ver de henüz bir şeye bile benzemeyen şu ufaklığa bir bakalım." Konuyu değiştirmesine kıkırdayıp elimdeki kağıdı verdim.
"Umarım sağlıklı bir şekilde şu dokuz ya geçer ve ben de bu minik şeyi severim." Gerçekten çocukları çok seviyordu. Ben de çok seviyordum aslında ve bu Araf ve benim bebeğimin olması ayrı, değişik bir duyguydu benim için.
Ultrason görüntüsü olan kağıdı katlayıp avucumun içinde sıkıca tuttum ve Maya'yla yolda ilerlemeye devam ettim. Peşimizdeki adamlar da bir saniye olsun bizi bırakmadan takip etmeye devam ediyordu.
Maya'yla kol kola girmiş yürürken kaldırımın önünde birkaç esnafın kavga ettiğini gördük. Yalnız öyle böyle bir kavga değildi. Baya baya sokağı inletircesine birbirlerine bağırıp çağırıyorlardı.
"Ne alıp veremedikleri varda bu kadar bağırıyorlar acaba?" dedi Maya. "Şuradan karşıya geçelim de şunlara bulaşmadan eve gidelim." Onu başımla onaylayın karşıya geçecekken kavgayı merak eden birkaç vatandaş kaldırımda herkesi iterek oraya ilerlemeye başladı ve o itilenlerin arasına ben de girdim. Öne doğru sendelerken Maya kolumdan sıkıca tutarak dengemi sağlamama yardımcı oldu.
"Gören de önemli bir şey var sanacak!" Bana çarpan kişinin ardından söylendi. Göz ucuyla kavgaya bakıp önüme döndüm ama ben önüme dönünce etrafı çığlık sesleri kapladı. Kaşlarım çatılırken kavganın olduğu yere baktım.
Oraya toplanan insanlar çığlık çığlığa etrafa kaçışmaya başladı. Kavga eden iki kişi birbirine silah çekmişti çünkü.
Havaya iki el ateş edilmesiyle irkildim ve elim karnıma gitti. Kavgayı ayırsınlar diye peşimizdeki polislere bakmaya çalıştım ama etrafta çığlık çığlığa kaçışan insanlardan polisleri bulmayı bırak burnumun ucunu bile göremedim.
"Cemre gidelim buradan, bu kalabalıkta karnına bir darbe alabilirsin." Maya'nın konuşmasıyla onu onaylayıp kalabalığın içinden sıyrılmaya çalıştık. Milleti ite kaka ilerlerken birden koca caddenin her yerini beyaz dumanlar kapladı. "Cemre!" Maya korkuyla kolumdan tutarken ben dumanın nereden çıktığını anlamaya çalışıyordum.
Sis bombası mıydı bu?
Şehirde kim sis bombası kullanır?
Bir dakika... Hayır. Alessi olamaz değil mi?
Dumandan göz gözü görmezken peşimizdeki adamlara bakmaya çalıştım ama kimseyi göremedim. Etraftaki izdiham ve gürültü artarken Maya'ya seslendim. "Maya! Araf'ı ara, ales..." Karnıma dolanan kolla cümlem yarım kaldı ve çığlığı bastım. Kalbim korkuyla atarken bebeğime zarar gelecek diye deli gibi korkmaya başladım.
"Cemre!" Maya bana seslenirken kolunu karnıma dolayan kişi beni geriye doğru çekmeye başladı. Bebeğime bir şey olma korkusu bütün bedenimi esir alırken arkamdaki kişiye dirseğimi geçirdim ama kolu küçük de olsa gevşemedi. Tekrardan vurmak için kolumu kaldırmıştım ki birden burnuma bir şey bastırdı. Bir yandan bağırdığım bir yanda da hızlı soluklar aldığım için nefesimi tutmaya kalmadan burnuma bastırılan şeyi koklamıştım. Gözlerim kararırken güçsüzce Maya'ya seslendim.
"Maya!"
"Cemre neredesin?" Son hatırladığım ise kulaklarıma dolan Maya'nın endişeli sesiydi. O göz gözü görmeyen dumanda beni ararken ben çoktan bilincimi kaybetmiştim ve arkamdaki adamın beni sürüklemeleriyle kendimi karanlığa teslim etmiştim.
Selam nasılsınız?
Bölüm nasıldı?
Veee Cemre yine kaçırıldı...
Bebek kız mı olur erkek mi?
En sevdiğiniz sahne?
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere kendinize iyi bakın🤍
|
0% |