Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm "Deniz Gözlü"

@kitap__gezegeni1

Oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayın🦋

Keyifli okumalar

 

 

​​​3.Bölüm "Deniz Gözlü"

Mavi gözlerim denizi andırıyor...

Duyduğum seslerle gözlerimi açıp etrafıma baktım. Odamın kapısı çalınca sesin kapıdan geldiğini anlatıp yataktan kalktım ve esneyerek kapıya ilerleyip açtım. Karşımda Araf komutanı görünce esnemeyi kesip karşısında dik bir şekilde durdum. Baştan aşağıya beni süzdükten sonra yeşil gözleri mavi gözlerimle keşti. "Çocuklar dışarıda bizi bekliyor, hazırlan istersen sen de." deyince bir süre düşündüm. Neye hazırlanacaktım ki ben? Anlamsız bakışlarımı görünce devam etti. "Bizimkilerle birlikte dışarıya çıkacaktık." Anında hatırlayıp başımı salladım.

 

"Unutmuşum, 5 dakikaya hazırlanıp geliyorum." dedim, başını sallayıp arkasını dönünce kapıyı kapattım. Kenara koyduğum balumun yanına gitdip içinden siyah kazak, kot pantolon ve vizon rengi montumu aldım. Onları yatağa bırakıp banyoya girdim. Uykum açılsın diye elimi yüzümü yıkayıp çıktım. Yatağın üstüne bıraktığım kıyafetlerimi giydim ve bavuldan botlarımı alıp onları da ayağıma geçirdim. Hazır olunca komodinin üstüne bıraktığım sim kartını alıp çıktım odamdan. O sırada yan odanın kapısı açılınca bakışlarımı oraya çevirdim. Araf da odasından çıkmıştı.

 

"Hazırsan çıkalım." deyip yanıma geldi. Onunla birlikte dışarıya çıkınca etrafıma baktım, timin hepsi çardakta oturmuş bizi bekliyordu. Ya da donmuş bir şekilde bekliyorda olabilirdi.

 

Bizi gördüklerinde Meriç ayağa kalktı ve söylendi. "Hiç gelmeseydiniz komutanım, biz birazdan buz kalıbına dönerdik." dedi ve park halindeki bir arabanın önüne geçip Araf'a baktı. "Rica etsem kapıyı açar mısınız? Dondum burada." Kendimi tutmayıp güldüm. Bir dakika önce bize kızarken şimdi saygılı bir şekilde konuşması komikti. Bir de üşüdüğü için yerinde duramıyordu, sürekli hareket edip duruyordu.

 

"Komutanım siz buna sivilken resmi konuşmayın demeyecektiniz." dedi Fatih. "Bu cıvkını çıkartır."

 

Araf'ın "Seni de biliyorum ben Fatih." demesiyle Fatih gülümsemeye çalıştı ve konuştu.

 

"Oldu o zaman ben arabama bineyim yavaştan." deyip koşarak arabasına gitti ve adeta kendisini arabanın içine attı.

 

Ben Fatih'in haline kıkırdarken Meriç'i unutmuştum bile. Neyse ki tek unutan ben olmadım ama o konuşarak kendisini hatırlatmayı başardı. "Afedersiniz ama götüm dondu burada, kapıyı açsanız mı artık." Kapının kolunu tutmuş yerinde zıplayıp duruyordu. Bu hali gerçekten görmeye değerdi. Koskoca adam üşüdüğü için yerinde zıplayıp duruyordu. Ama şimdi hakkını yiyemem, hava gerçekten soğuktu.

 

"Oğlum senin araban yok mu? Git kendi arabana bin." diye azarladı Araf.

 

"Var komutanım ama ben sarhoş olurum, malum sarhoş sarhoşta araba kullanılmaz. Kurallara hep uymalıyız." Araf ters ters Meriç'e bakıp cebinden arabanın anahtarını çıkartıp düğmeye bastı. Dügmeye basar basmaz Meriç kapıyı açıp kendini arabanın içine attı.

 

Üzerimde hissettiğim bakışlarla yanımda bekleyen baktım. "Biz de binelim artık yoksa Meriç'ten sonra başka bir geveze konuşmaya başlayacak." Onu onayladım ve arabanın yanına gidip ön koltuğa oturdum. Diğerlerinin yarası da bizim bindiğimiz arabaya geriye kalanlar da Fatih'in arabasına bindi.

 

Yol üstünde bir telefoncuda durup telefon aldık. Tekrardan yola çıkarken ben telefonla ilgilenip birkaç ayarını yaptım. Gideceğiniz yere gelene kadar babama mesaj atıp onunla konuştum. Bi' yarım saat sonra araba durunca etrafıma baktım, uçurum kenarında küçük bir kafeye gelmiştik.

 

Hep birlikte arabadan indip kafeye doğru ilerledik. İceruye girene kadar etrafımı inceledim. Dışarıda tahtadan masalar, etrafında da bazılarında iki bazılarında üçer tane tabure vardı. İçeriye girince etrafımı incelemeye devam ettim. Burada da dışarıya kıyasla büyük masalar vardı. İçerisi kalabalık değildi, birkaç masa doluydu sadece. Bazıları rakı içerken bazılarıda yemek yiyordu.

 

Etraımi incelmeye devan ederken gozüm bir seye takildım Bir tane adamın belinde silah vardı. Araf'a bakıp soracakken o anlamış gibi ben sormadan yanıtladı. "Buraya genelde askerler, polisler veya jandarmalar gelir." Az önce baktım adama baktı ve ekledi. "O ve onun yanındakilerde jandarma ekipleri." deyince başımı salladım ve bizimkilerin oturduğu masaya gidip oturdum. Biz masaya oturunca bir tane çocuk yanımıza geldi.

 

"Hoş geldiniz komutanım." Çocuk yirmi yaşında falandı sanırım. "Her zamankinden değil mi?" Araf'a bakarak sordu.

 

Araf bakışlarını bana çevirince o sormadan cevap verdim. "Fark etmez benim için, siz ne yerseniz yerim ben." Benden aldığı cevapla tekrardan çocuğa baktı.

 

"Her zamankinden getir aslanım." Çocuk aldığı cevapla arkasını dönüp gitti.

 

"Cemre komutanım?" Eren'in sesini duyunca ona baktım. "Bundan önceki görev yeriniz neresiydi?" Sordu.

 

"Sivilken komutanım demenize gerek yok, istediğiniz gibi hitap edebilirsiniz yani. Bundan önceki görev yerimde Ankara'ydı."

 

"Soğuk havaya alışıksınız yani." dedi Meriç.

 

Güldüm, başımı sallayıp onayladım. "Alışığım ama bu kadarına da değil." dedim. Burası gerçekten inanılmaz soğuktu.

 

"Ah ah bunlar daha iyi günlerimiz komutanım. Taburda eğitim yaparken bile donuyoruz, normalde hareket ediyoruz diye ısınmamız lazım ama o kadar soğuk oluyor ki ısınmak mümkün bile değil." dedi Fatih. Tahmin edebiliyordum, sonuçta Türkiye'nin en soğuk illerinden biri Kars'tı.

 

"Valla ya, soğukta sümüğümün bile donduğunu hatırlıyorum ben." diyen Soner'e ilk şaşırdım sonra da güldüm.

 

Biz sohbet ederken yemekler çoktan geldi. Sohbet etmeye devam ederken yemeklerimizi de yemeye başladık. Yemekler gelir gelmez mağarada olduğu gibi yine yemek kavgası yapmaya başladılar. Kendi önlerindeki yemek dururken hepsi birbirinin yemeğini yiyip sonrada kavga ediyorlardı.

 

Onlara gülerek bakışlarımı Araf'a çevirdim. Ona bakınca o da bakışlarını bana çevirdi. "Hep böyleler mi?" Merakla sordum.

 

Bakışlarını benden çekip time baktı. "Daha beterler aslında, en ufak şeyden kavga çıkarıyorlar kendilerine." deyip tekrardan bana baktı. "Ne kadar kavga etselerde birbirlerini de seviyorlar ama kavga etmeden de duramıyorlardı."

 

Fatih bizi duymuş olacak ki yediği yemekten başını kaldırıp bize baktı. "Komutanım niye yalan söylüyorsunuz? Ben bu itlerin hiç birini sevmiyorum. Hepsi aç köpeğin teki yemin ediyorum, ne zaman bir şey yesem hemen başıma toplanıyorlar. Nasıl seveyim şimdi ben bunları? Onlar yüzünden her gün aç kalıyorum." diye ajitasyon yaptı. Sanki kendisi aynısını onlara yapmıyor.

 

"Komutanım, dedim ben size gelmesin bu diye ama yine beni dinlemediniz. Sürekli ajitasyon yaparak kendini acımdırıyor mal!" diyen Meriç'e baktım. Cümlesi biter bitmez Fatih kafasına bir tane geçirdi.

 

"Lan oğlum kaç defa söyleyeceğim ben sana? Komutanınım ben senin! Benimle düzgün konuş sabaha kadar seni dışarıda bekletirim bak!" Onlar kavga ederken Araf'a baktım ve konuştum.

 

"Dediğiniz kadar var sanırım komutanım."

 

"Sivilken resmi konuşmana gerek yok, Araf demen yeterli." deyip diğerlerine baktı ve dudağının bir tarafı kıvrıldı. "Gördüğün gibi kırk yıllık dostmuşuz gibi konuşuyorlar benimle, yani rahat olabilirsin." Onu onaylayıp yemeğimi yemeye devam ettim.

 

Timin kavgalarını dinleyerek yemek yedikten sonra az önceki çocuk gelip masayı topladı. Hemen ardından masaya mezeleri ve rakıları getirdi. "İstersen sana farklı bir şeyler söyleyelim." Bunu diyen Araf'a baktım ve başımı iki yana salladım.

 

"Hayır, gerek yok." Arada bir benim de içmişliğim vardı. Alışıktım yani.

 

Benden aldığı cevapla time hitaben konuşmaya başladı. "Bana bakın bu sefer sarhoş olmak yok! Her seferinde sarhoş oluyorsunuz bari bu sefer adam akıllı içinde sarhoş olmayın."

 

"Ne sarhoşluğu komutanım ya? Biz adam akıllı içiyoruz, hayatta sarhoş olmayız. En son Yarbay bizi sarhoş olduk diye soğukta dışarıda bırakınca akıllandık biz, kesinlikle sarhoş olmayız." dedi Eren, diğerleri de başını sallayıp Eren'i onayladılar. Bu sözlerden sonra onları ciddiye almıştım aslında ama yarım saat sonra ciddiye almamam gerektiğini çok net bir şekilde anladım. Çünkü hepsi zilzurna sarhoş olmuştu.

 

Bakışlarımı yanımda oturan Araf'a çevirdim, şaşırmamıştı. Sanki böyle olacağını biliyormuş gibi onlara bakıyordu. Yanımıza doğru gelen ayak seslerini duyunca sesin geldiği yere baktım. İçeriye ilk girdiğimde silahını gördüğüm adamdı bu. "Seninkiler yine sarhoş olmuş Üsteğmenim." dedi Araf'a bakarak. "Bunların ne zaman akıllanacağını çok merak ediyorum." diye de eklemeyi ihmal etmedi.

 

"İnanır mısın ben de çok merak ediyorum." dedi Araf gülerek. "Her sarhoş olduklarında yarbaydan ceza yiyorlar ama bir türlü akıllanmıyorlar."

 

Onlar kendi arasında konuşurken bakışlarımı time çevirdim, sarhoşken bile kavga ediyorlardı. Sanırım bunlar nasıl yemek ve suyu ihtiyaç olarak görüyorsa birbirleriyle kavga etmeyi de öyle görüyordu.

 

"Bunun içinden neden rakı gelmiyor ya?" Merçi'in sorusuyla bakışlarımı ona çevirdim. Boş rakı bardağını ters çevirmiş içinden rakı gelmesini bekliyordu. Gülmemek için alt dudağımı ısırdım. Gerçekten sarhoş olmuşlardı.

 

Merçi'in sorusundan sonra Eren de bardağını ters çevirdi ve içindeki rakı üstüne döküldü. "Eee benim bardağımdan geldi." dedi, bakışlarını Meriç'e çevirdi. "Sizin bardağınız bozuk galiba komutanım." deyince daha fazla kendimi tutamayıp sessizce onların haline güldüm. Bozuk bardak nedir ya? Bardak kırık dese anlardım.

 

Fatih bir elini Meriç'in kafasına bir elini de Eren'in kafasına koyup birbirine yavaşça vurdu ve söylendi. "Yemin ediyorum hepsi mal! Bunlar yüzünden kendi beynimden şüphe etmeye başladım."

 

Ben onlara gülmeye devam ederken üzerimde hissettiğim bakışlarla yanımda oturan Araf'a baktım. Bana bakıyordu ve az önceki adam gitmişti yanından. Bir şey demeden gözlerime bakmaya başladı. "Bir şey mi oldu?" Öylece bana bakınca sorma gereği hissettim.

 

Başını iki yana sakladı ve mırıldandı. "Mavi gözlerin denizi andırıyor." Şaşırdım. Bunu demesini beklemiyordum. O da şaşırdığımı görünce toparlamaya çalıştı. "Yani gülünce gözlerin biraz koyulaştı, mavi gözlerine bakınca aklıma ilk deniz geldi." Diyecek bir şey bulmadım ve sadece gülümseyip önüme döndüm. Bir süre daha üzerimde bakışlarını hissetsem de sonra göz ucuyla bakışlarını benden çektiğini gördüm.

 

"Komutanım benim bardağım bozulmuş, söyleyin de yenisini getirsinler bana." diyen Meriç'e baktım. Bunlar hâlâ bozulmuş bardak olayında mıydı ya?

 

Yanımda oturan Araf'ın sabır çektiğini duydum. Haklıydı valla. Kim bilir kaç defa onların bu olayına şahit olmuştu. "Yeter bu kadar içtiğiniz, kalkın gidiyoruz. Zaten yeterince sarhoş oldunuz daha fazla uğraşamam sizin sarhoşluğunuzla." deyip ayağa kalktı ve yanımızdan uzaklaştı. Sanırım yediklerimizin parasını ödemeye gidiyordu.

 

Birkaç dakika içinde tekrardan yanımıza geldi ve bana baktı. "Araba sürmesini biliyor musun?" Başımı sallayıp onayladım. "Fatih'in arabasını sen kullan o zaman, bu halde hiç biri araba kullanamaz." dedi

Yine başımı sallayıp onayladım onu.

 

Bizi duyan Fatih aninda itiraz etmeye başladım "Komutanım ben sarhoş değilim, sürerim ben araba." Oturduğu sandalyeyi kenara ittirip birkaç adım attı ama yürüyemedi çünkü tökezledi. Neyse ki yanında Araf vardı da düşmemek için ona tutundu.

 

"Tamam aslanım, sarhoş değilsin sen ama Cemre'nin canı araba kullanmak istemiş. Ver de hevesi kırılmasın." dedi çocuk avutur gibi. Birkaç saat önce beni kurtaran adamların geldiği hale bak. Hepsi sarhoş olmuştu ve biri de çocuk avutur gibi onları avutuyordu.

 

"Ha öyle mi?" deyip elini cebine attı Fatih. Arabanın anahtarını çıkarıp bana uzattı. "İstediğiniz gibi kullanın komutanım. Ne zaman canınız araba kullanmak isterse gelin bana ben veririm size arabamı." Anahtarı aldım ve ben de onlara ayak uydurup onayladım onu.

 

Meriç oturduğu yerden başını geriye uzattı ve bana baktı. "Komutanım benim de arabam var, ben de size veririm arabamı." Fatih'i onayladığım gibi onu da onayladım.

 

Hepsi zorlukla ayağa kalkınca mekandan çıkmaya çalıştık ama bu bir hayli zor olmuştu. Hepsi sarhoş olduğu için yürümekte zorluk çekiyorlar ve sanki kendileri ayakta durabiliyor gibi bir de birbirlerinden destek alıyorlardı.

 

Sonunda dışarıya çıkınca yarısı Fatih'in arabasına yarısıda Araf'ın arabasına bindi. Ben de Fatih'in arabasına binip arabayı çalıştırdım. Gelirken yola bakmadığım için taburun yerini bilmiyordum, onun için önde ilerleyen Araf'ın arabasını takip etmeye başladım.

 

Yarım saat içinde tabura gelince arabaları dışarıya park ettik. Hep birlikte aşağıya inip taburun büyük demir kapısına doğru ilerlemeye başladık. Tabii timdekiler yine birbirine tutunarak ilerlemeye başladılar. Kapının ağzında nöbet tutan askerin yanına gelince timdekiler dikkatimi çekti. Sallana sallana kapıya giderken bir anda hepsi dik durdu, sanki sarhoş değilmiş gibi ilerlemeye başladılar. Şaşkın bakışlarımı yanımdaki Araf'a çevirdim, dudakları iki yana kıvrılmış benim şaskın yüzüme bakıyordu. "Bunlar sarhoş değil miydi? Numara mı yaptılar?" Merakla sordum. Az önceki hallerini görmesem kesinlikle şu anda sarhoş değiller derdim.

 

"Evet numara yaptılar ama sarhoş numarası değil." deyip bakışlarını benden çekti ve time baktı. "Şu anda hepsi sarhoş ama sorhoş değillermiş gibi numara yapıyorlar." Kaşlarım çatıldı, o nasıl oluyordu ya? Sarhoş numarası yapmanı gördüm ama sarhoşken ayık numarası yapanı da görmedim demezdim artık.

 

İcımdeki merak dürtusüyle tekrardan time baktım. Dışarıda nöbet tutan askerin yanına çoktan gitmişlerdi. "Neden peki?" dedim timi izlerken. Böyle bir şey yapma gereğini neden durmuşlar merak ediyordum.

 

Araf'a bakmiyordum ama elini kaldırdığını gordüm. Timi işaret edip "İzle." dedi. Daha dikkatli bir şekilde onları izlemeye başladım.

 

"Oğlum açsana kapıyı dondum burada." dedi Ozan gayet düzgün bir şekilde. Hâlbuki daha yarım saat önce saçmalıyordu.

 

Nöbet tutan asker konuşmaya başlayınca onları dinlemeye devam ettim. "Üzgünüm komutanım Yarbayımdan kesin emir aldım, Gökbörü timi sarhoş gelirse içeriye alma dedi."

 

"Lan benim nerem sarhoş?" dedi Soner kaşlarını çatarak.

 

"Üzgünüm komutanım açamam." dedi asker tekrardan.

 

Hepsi aynı anda bize döndü ve Araf'a baktılar. "Komutanım siz söyler misiniz sarhoş olmadığımızı? İnanmıyor bize." dedi Eren.

 

"İnanmamakta haklı gibi Bombacı." deyip bakışlarını Meriç'e çevirdi Araf. "Sence Meriç?"

 

Meriç sıkıntıyla etrafına baktı. "Ben susma hakkımı kullanıyorum komutanım." deyip timden birkaç adım uzaklaştı. Herkes Meriç'e gülerken anlamsız bakışlarımı onlarda dolaştırdım. Neye gülmüşlerdi ki? Bir şey mi kaçırdım acaba ben?

 

"Komutanım burnumdaki sümük bile dondu, akmıyor artık. Söyleyin de açsın." dedi Fatih.

 

"Ceza yerseniz ben karışmam yalnız." deyip kapıdaki askere baktı. "Aç kapıyı aslanım, Erdem Yarbayım bir şey derse benim izin verdiğimi söylersin."

 

Asker baş selamı verdi ve "Emredersiniz komutanım." deeyip kapıyı açtı. Kapının açılmasıyla hepsi hiç vakit kaybetmeden içeriye koşmaya başladı. Tam içeriye girmişlerdi ki önde koşan Meriç bir anda durunca arkadakinler ona çarptı ve bowling lobutları gibi sırayla hepsi yere serildi. Kendimi tutamayıp bu görüntüye kahkaha attım. Çok bile dayanmışlardı.

 

Araf'la birlikte yanlarına doğru ilerlemeye başladık. Biz yanlarına giderken yine kulağıma kavga sesleri geliyordu. "Lan üstümdeki kimse hemen kalksın! Tam kolumun üstüne düştü it!" diye söylendi Soner. O sırada biz de yanlarına ulaşmıştık.

 

"Lan hangi itin ayağı benim kulağıma giriyor! Çeksin hemen ayağını!" Eren'in dedikleriyle gülmemek için kendimi sıktım. Şu anda çok değişik bir şekilde birbirlerinin üstündelerdi. Kimisi kolunun açısında kimisi ise bacağının acısının derdindeydi ama en kötüsü Meriç'ti çünkü kendisi en alttaydı ve hepsi onun üstüne düşmüştü.

 

Fatih esneyerek "Benim uykum geldi lan." dedi.

 

"Sakın uyuma oğlum! İlk önce üstümden kalk sonra ne bok yersen ye!" dedi Ozan.

 

"Düzgün konuş lan benimle! Komutanının ben senin!" deyip elini kaldırdı Fatih, rastgele birinin kafasına vurdu. Alt dudağımı dişledim çünkü Meriç'e vurmuştu.

 

"Hangi şerefsiz vurdu oğlum benim kafama?" Sinirle sordu Meriç. "Altınızda ezildiğim yetmiyormuş gibi bir de dayak yiyorum amına koyayım ya!" deyip ayağını kaldırdı ve burine vurabilmek için ayağını sallamaya başladı. Tam o sırada salladığı ayağı Soner'in ağzına girdi. Kendimi daha fazla tutamayıp bu görüntüye kahkaha attım. Yanımda duran Araf'ın da sessizce güldüğünü işittim. Bu görüntü gerçekten görmeye değerdi ve asla yaşamak istemeyeceğim bir şeydi.

 

Soner zorla elini kaldırıp ağzındaki Meriçi'in ayağını çekti. "Hangi piçin ayağı lan bu? İt herif tam ağzıma soktu ayağını!" Söylendi ve yere tükürdü.

 

Araf daha fazla onların kavgasını dinlemeden yanlarına gidip en üstteki Eren'i kaldırdı. Sırayla hepsini ayağa kaldırınca yine kavga ederek içeriye girmeye başladılar. Biz de peşlerinden ilerlerken Araf'a baktım. "Sarhoş gelince ceza mı yiyorlar hep?"

 

Sorduğum soruyla bakışlarını bana çevirdi ve başını sallayıp onayladı. "Evet, hatta en son sarhoş olduklarında yarbay hepsini gece dışarıda bırakmıştı. Sabah olunca hepsi tir tir titriyordu ama ona rağmen hâlâ sarhoş oluyorlar." Demek huylu huyundan vazgeçmiyor. Ya da henüz akıllanamadılar.

 

Tabura girince kendi odalarımıza dağılıyorduk ki Soner'in konuşmaya başlamasıyla bakışlarımı ona çevirdim. "Nereye gidiyorsun oğlum? Bizim kaldığımız oda bu tarafta." dedi Ozan'a bakarak.

 

"Nereye olacak Yasemin'in yanına gidiyordur." dedi Fatih.

 

Şaşkınca bakışlarımı Ozan'a çevirdim, bir odanın önüne gidip kapıyı çalmaya başladı. "Hemşire Hanım." deyip kapıyı çalmaya devam etti. "Uyudun mu kız?" Bir kez daha vurdu kapıya.

 

Ozan kapıya vurmaya devam ederken birden kapı açıldı. Ozan kapıya tıklatmak için kaldırdığı eli Yasemin'in yüzüne geldi. "N'oluyor gece gece ya!" Uykulu bir şekilde söylendi Yasemin. Ozan hemen elini indirip karşısındaki Yasemin'e baktıp gülümsedi. Ozan'ın aksine Yasemin karşısında Ozan'ı görünce göz devirdi. "Yine mi sarhoş oldun sen?" Sinirle sordu.

 

"Kız bak ben doktor sen hemşire dünyaya minik minik hepşireler ve doktorlar gelir bizim sayemizde." dedi omzunu kapı pervazına yaslayarak. Yasemin sanki sürekli bu sözleri duyuyormuş gibi normal karşıladı. "Bir düşün be kızım, minik minik hemşirecikler ve doktorcuklar olur yanımızda." Elini kaldırıp Yasemin'in gözünün önüne gelen saçı kulağının arasına sıkıştırdı. "Biliyorum sen de beni seviyorsun ama itiraf edemiyorsun." dedi keni beğenmiş bir edayla. Yasemin bıkmadan usanmadan bir kez daha göz devirdi.

 

"Yalnız senin lakabın Doktor askersin sen." dedi.

 

Omuz silkti Ozan. "Tamam o zaman minik hemşirecikler ve askerciklerimiz olur." Aşka giden her yol mübahtır diyor Ozan. Her fırsatı değerlendirmek tam olarak bu oluyordu sanırım.

 

Yanımda duran Araf'a yaklaştım ve fısıldadım. "Yasemin'den mi hoşlanıyor?"

 

Başını sallayıp onayladı. "Taburda olduğumuz sürece gidip sürekli bunları söylüyor kıza. Artık alıştı o da garipsemiyor." Ozan'a fazla tepki vermemesine de anlamış oldum. Kızın bünyesi artık bunlara oldukça alışmıştı.

 

"Ya bak her seferinde içip içip geliyorsun..." deyip durakasadı Yasemin. "Sorun sarhoşlukta değil aslında sen ayıkken de böylesin."

 

"Bak seni sevdiğim buradan anlaşılır işte. He de kız işte." dedi gülerek sonra da kaşlarinı çatıp sitem etti. "Ulan herkes anladı seni sevdiğimi bir sen anlamadın!"

 

"Komutanım belki naz yapıyordur." diyen Eren'e baktım. Yere oturmuş, sırtını da duvara yaslamış Ozan'a bakıyordu.

 

Soner Eren'e hak verip "Doğru söylüyor, kesin naz yapıyor bak." dedi.

 

Ozan'ın yüzünde bir gülümseme oluştu. "Değil mi? Kesin naz yapıyor." dedi gülerek.

 

Yasemin bu konuşmalara daha fazla dayanamayarak "Gece gece uğraşamayacağım sizinle!" dedi ve kapıyı adeta Ozan'ın suratına kapattı.

 

"Kesin utandı yoksa yüzüme kapı çarpmazdı." deyip kapıya vurmaya başladı Ozan. "Hemşire Hanım kapıyı açar mısınız? Ne güzel sohbet ediyorduk, olmadı bak bu."

 

"Ozan git başımdan uyuyacağım!" Kapının arkasından bağırdı Yasemin.

 

"Hadi bana aşık olduğunu itiraf et öyle uyu." dedi kapıya vurmaya devam ederken. Ozan hem kapıya vurdu hem de konuşmaya devam etti. O sırada taburun içindeki bütün odaların ışıkları tek tek yanmaya başladı. Sanırım gürültüden askerler uyanmıştı.

 

"Siktir! Milleti uyandırdık!" dedi Meriç. "Koşun lan bu sefer bizi görürlerse ana avrat söver bunlar!" deyip koşmaya başladı Meriç. Onun arkasından da diğerleri koştu ve hepsi aynı anda kaldıkları odaya girip kapıyı kapattılar. Eş zamanlı olarak birkaç tane odanın kapısı açıldı ve askerler dışarıya çıkıp etrafına bakmaya başladılar. Sanırım bunu da sürekli yaşadıkları için hemen kaçmışlardı.

 

"Komutanım sizin tim miydi az önceki gürültüyü yapanlar?" Askerlerden biri Araf'a bakarak sordu.

 

Onlar Araf'la konuşurken timin girdiği odaya baktım. Kapıyı hafif aralamışlar buraya bakıyorlardı. Gülmemek için alt dudağımı ısırdım. Hepsi bir diğerinin kafasının üstünden bakıyordu ve çok komik görünüyorlardı.

 

Kapı sesi duyunca time bakmayı kestim ve sesin geldiği yere baktım. Az önce odalarından çıkan askerler geri girmeye başlamıştı odalarına. Araf'a bakınca kapının arasından buraya bakan time baktığını gördüm. "Siz de yatın zıbarın artık! Milleti yeterince rahatız ettiniz." dedi.

 

"Vallahi benim bir suçum yok, hepsi Doktor'un yüzünden oldu." deyip kapının ağzından çekildi Fatih.

 

"Doğru hepsi Doktor yüzünden oldu." diyerek Fatih'e katıldı Meriç.

 

Diğerleri de aynı şeyi söyleyip çekilince Ozan öylece ortada kaldı. "Kendimi üç çocukla sokağa atılmış gibi hissettim amına koyayım ya!" deyip kapıyı kapattı.

 

Üzerimde bakışlar hissedince yanımdaki Araf'a baktım. Ona bakmamla konuştu. "Biz de odalarımıza gidelim artık, yarın benim için sıradan ama senin için eğlenceli bir gün olacak yine." deyince anlamsız bakışlarımla yüzüne bakmaya devam ettim. "Bunların sarhoş halleri henüz bitmedi, daha bunun sabahı var."

 

"Neden? Ne olacak ki?"

 

"Sabah duyduğun seslerden sonra anlarsın. Yakında sen de alışırsın bu durumlara." deyip ilerlemeye başladı. Ben de daha fazla arkasından bakmayıp odama gittim. Sabah ne olacağını çok merak etmeye başlamıştım doğrusu.

 

Odama gelince üzerimi değiştirip yatağa yattım. Yorganı üzerime iyiyce çekip uykuya dalmayı bekledim.

 

*

*

*

 

Yine duyduğum seslerle gözlerimi açıp etrafıma baktım. Gözlerimi ovalayıp sesleri dinlemeye başladım. Seslerin dışarıdan geldiğini anlayınca dün Araf'ın dedikleri aklıma geldi. Hemen yatakta doğruldum ve yatağın önündeki ayakkabılarımı giydim. Yataktan kalkıp bavuldan hırkamı aldım ve dışarıya çıktım. Bakışlarımı etrafımda gezdindiğinde timin kaldığı odanın önünde Yarbayı ve Araf'ı gördüm. Yavaş adımlarla oraya ilerlediğim esnada ayak seslerimden Araf benden tarafa baktı. Yanına ulaşınca ona yaklaşıp fısıldadım. "N'oldu?"

 

"Her görev dönüşünde olan şey oluyor. Gel izle sen de, yakında alışırsın bu durumlara." deyip bakışlarını Yarbaya çevirdi, ben de bakışlarımı oraya çevirdim ve dinlemeye başladım. Yarbay ellerini arkasında birleştirmiş karşısında, ranzalarının önünde sıraya dizilmiş time bakıyordu.

 

"Ben size kaç defa söyleyeceğim tabura sarhoş gelmeyeceksiniz diye?" Sakin bir şekilde sordu. "Tamam gidin için ama içmeninde bir sınırı olur. Siz sürekli o sınırı aşıyorsunuz. Ayyaş mısınız siz?" Sorusuyla dün akşam aklıma geldi. Dün Geceki halleri gerçekten de görmeye değerdi ama burada olası gereken davranışlar değildi. "Bir de kapıdaki askere biz sarhoş değiliz diye diretmişsiniz!"

 

"Ama komutanım gerçekten sarhoş değildik, yani sarhoş olsak bilirdik." dedi Fatih. Yanındaki time baktı. "Değil mi arkadaşlar?" diye sordu. Hepsi aynı anda başlarını sallayıp onayladılar.

 

Erdem Yarbay kaşlarını çatarak kızdı. "Bozacının şahidi şıracılar!" Meriç'e baktı ve konuştu. "Sen söyle Başçavuş, sarhoş muydunuz yoksa değil miydiniz?" Sanki herkes olacakları biliyormuş gibi gözünü kapattı. Yanımda duyduğum sesle oraya baktım, Araf sessizce gülüyordu.

 

"Dün sen de Meriç'e sormuştun şimdi de Yarbay soruyor. Neden sadece Meriç?" Gülerek bana baktı ve yanıtladı sorumu.

 

"Çünkü Meriç yalan söyleyemez." Şaşkınca ona baktım, ciddi miydi? "Yani yalan söylemeyi beceremez, söylemeye kalksa bile saçmalar ve yalan söylediği anında anlaşılır. Bu yüzden bir şeyin gerçeğini öğrenmek için ilk önce Meriç'e sorarız, bizi uğraştırmadan gerçekleri bir bir anlatır." Buna gülmeden edemedim. Böyle bir şeyi beklemiyordum işte.

 

Meriç sıkıntıyla bakışlarını etrafında dolaştırdı. "Hakkınızı helal edin dostlarım." deyip karşısındaki Yarbaya baktı. "Sarhoştuk komutanım." Meriç'in cevabıyla hiç kimse sesini çıkarmazken Yarbay arkasını döndü ve konuşmaya başladı.

 

"Yarım saat içinde eğitim alanında olun." deyip odadan çıktı. Araf'la ben baş selamı verdik hemen Yarbaya. Yanımızdan uzaklaşınca bakışlarımı time çevirdim. O sırada kulağımın yanında Araf'ın nefesini hissettim.

 

"İyi izle şimdi eğlenceyi." dedi.

 

Meriç olacakları biliyormuş gibi timden uzaklaşmak için bir adım atmıştı ki Fatih yataktan bir yastık alıp Meriç'in kafasına geçirdi. "Lan oğlum bir durun beynim sarsıldı! Ayılamadım zaten!" deyip onlardan uzaklaşakken bu sefer de Ozan kalçasına tekme attı. "Oğlum vurmayın popoma sonra üstüne oturamıyorum! Yamuk yumuk oturuyorum diye de herkes bana gülüyor."

 

Bu manzarayı izlerken yanımdaki Araf'a hitaben konuştum. "Her sarhoş olduklarında böyle mi oluyor?"

 

Başını ağır ağır sallayıp onayladı beni. "Tam olarak aynı şey oluyor. Yarbay Meriç'e soruyor tabii Meriç yalan söyleyemediği için doğruları söylüyor ve timden de bir güzel dayak yiyor. Üstüne bir de Yarbayın gözetimi altında eğitim yapıyorlar." Tabii bunu bile bile de sarhoş oluyorlar. Neden acaba bu riski göze alıp sarhoş oluyorlar?

 

"Ulan bir daha içersem ne olayım! Her seferinde dayak yiyorum amına koyayım ya!" dedi Meriç. Timin elinden kurtulmak için koşmaya başlamıştı ki daha kapıya gelemeden yerdeki yastığa takılıp yere kapaklandı. Canının acısını hissettiğim için istemsizce yüzüm buruştu.

 

"Bu sözleri de defalarca duydum ama her görev dönüşünde içmeye gidince zil zurna sarhoş olup geri dönüyorlar." dedi Araf. "Yakında sen de alışırsın bunlara, garipsemezsin artık." deyince time bakmaya devam ettim. Hepsi Meriç'in üstüne çıkmış bağırarak kavga ediyorlardı. Valla Meriç'in haline bir anlığına acıdım çünkü her seferinde bu anları yaşıyorlarsa her seferinde dayak yiyor demektir.

 

Dün akşam Araf'la konuşan adamın da dediği gibi bunlar akıllanmayacaktı anlaşılan. Sürekli bu şeyleri yaşayıp yine sarhoş olduklarına göre akıllanmak bunların yanından bile geçmezdi.

 

 

Herkese merhaba, nasılsınız?

 

Bölüm nasıldı?

 

Timin sarhoş halleri?

 

En sevdiğiniz sahne?

 

Diğer bölümde neler olacak sizce?

 

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere kendinize iyi bakın🤍

 

 

Loading...
0%