Yeni Üyelik
35.
Bölüm

34.Bölüm "Kına Ve Düğün"

@kitap__gezegeni1

Oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayalım🦋

 

Keyifli okumalar✨️

 

 

​34.Bölüm "Kına Ve Düğün"

 

Bir o tarafa koşturmaktan bir bu tarafa koşturmaktan yorulmuştum ve birkaç dakikalığına kendimi koltuğa attım. Akşam kınam vardı, bu yüzden her şeyin mükemmel olması için uğraşıyordum ama illaki bir aksilik çıkıp duruyordu. Artık gına gelmişti. Birazdan yeter diye avazım çıktığı kadar bağırabilirdim.

 

Salona telaşlı bir şekilde annem girince bana bakıp duraksadı. "Ay kızım sen oturuyor musun ya. İki ayağım bir pabuça girdi, bir kalk da yardım et." Kaşlarım çatıldı, sabahtan beri koşturan ben değil miydim ya?

 

Annemin söylenmesi üzerine ayağa kalkıp "Yemin ediyorum iki dakika oturmak haram. Valla yeter diyerek arkama bile bakmadan kaçacağım." dedim. "Hem Araf nerede? Niye her şeye ben koşuyorum."

 

"Araf'lık bir iş yok ki kızım, hem kına sana yapılacak. Araf gelirse sonradan gelecek kınaya." Valla erkek olmak varmış ya. "Üstelik onlar bekarlığa veda yapacakmış bugün." Anında gözlerim kısıldı.

 

"Ne yapacakmış, ne yapacakmış?" dedim anlamayarak.

 

"Bekarlığa veda." Derin bir nefes aldım, sakin ol kızım, alt tarafı bekarlığa veda yapacakmış işte.

 

Niye sakin oluyorum ki? Yapamaz hiçbir şey!

 

"Bekarlığın neyini seviyormuş da veda ediyormuş beyefendi?" dedim dişlerimin arasından. O sırada içeriye Araf'ın annesi girdi. "Benim gibi bir karısı olacağı için bekarlığa veda değil karım olacak diye kırk gün kırk gece dua etmeli." Araf'ın annesine bakıp devam ettim. "Hiç kusura bakma anne biricik oğlun düğünden önce benim elimde kalacak!" Salonun içinde telefonumu ararken söylenmeye devam ettim.

 

"Bu bekarlığa veda niye bana söylenmiyor acaba?" Olduğum yerde durdum, elimi kolumu sinirle oynatarak devam ettim. "Tabii biliyor kızacağımı söylemez. Bir de bana söylemedi diye ayrı kızacağım zaten." Tekrardan salonda dolanmaya devam ettim. "Nerede benim telefonum ya? Onu arayıp rahatsız etmeyeyim diye sakladı mı telefonumu?"

 

"Kız düğün öncesi kafayı yedi." dedi annem. "Kızım az önce oturduğun yerde ya telefonun." Olduğum yerde durup oraya baktım. Haklıydı, oradaydı telefonum.

 

"Görmemişim." dedim sakin bir sesle. Daha sonra aklıma gelen şeyle sinirim yine gün yüzüne çıktı ve devam ettim. "Bekarlığa veda akıl mı bıraktı bende." Duraksadım. "Aman Araf kafa mı bıraktı diyecektim." diye düzelttim lafımı.

 

Telefonumu alıp Araf'ı aradım ama açmadı. Kaşlarım çatılırken annemlere baktım. "Kim düzenlemiş bu bekarlığa vedayı?"

 

"Meriç düzenlemiş, Araf öyle dedi." Araf'ın annesinin cevabıyla içimden Meriç'e sövmeye başladım. Bir gün elimde kalacak bu çocuk benim.

 

"Kızım rahat bırak çocuğu, evleneceksiniz işte." diyen anneme baktım. "Sen de otur, akşama kadar kalkma o koltuktan. Stres sana iyi gelmiyor." diyerek Zehra annemle birlikte odadan çıktılar. Onlar çıkınca söylenmeye devam ettim.

 

"Ah Meriç ah! Öldürmez miydim ben şimdi seni?" Rehberden Meriç'i bulup aradım. Birkaç çalışın ardından telefonu açtı.

 

"Buyurun komutanların en güzeli, dünyanın en güzel gelini. Emrinize amadeyim kraliçem." Nasılda yalakalık yapıyor ya! Tabii suçunu biliyor, kızacağımı da biliyor yalakalığını konuşturuyor.

 

"Meriç umarım kefen paranı biriktirmişsindir." dedim sakin bir şekilde.

 

"Neden?" Yüzümde sinsi bir sırıtış belirdi, hafif boğazımı temizleyip bağırarak cevap verdim.

 

"Çünkü seni bin parçaya bölüp o bin parçana da ayrı mezar kazacağım!" Eminim bu bağırmamdan sonra telefonu kulağından uzaklaştırmıştır.

 

"Ne yaptım komutanım ben ya?" Allah'ım delireceğim ya! Bir de utanmadan soruyor.

 

"Meriçciğim..." dedim sevecen bir sesle. Beni gören de az önce bağırmadığımı sanacak. "Şu anda neredesiniz canım? Araf yanında mı?"

 

"Araf komutanım yanımda. Hepimiz otel odasında oturuyoruz."

 

"Akşam için planlarınız var mı canım?" dedim yine sakin bir sesle.

 

"Aramızda öyle küçük bir eğlence ayarladık." dedi. Sesi hafif gergin çıkmıştı.

 

"Bu küçük eğlenceyi biraz açar mısın Meriçciğim?"

 

"Açmasam." deyince daha fazla sakin kalamadım.

 

"Ne diyorsam onu yap Meriç yoksa seni konuşamayacak hale sokarım."

 

"Komutanım kızmayın ya, küçük bir bekarlığa veda yapacağız sadece."

 

"Dişi var mı o veda da?" dedim. Benim Araf'a olan güvenim tamdı ama maalesef ki hemcinslerime olan güvenim tam değildi.

 

"Adı üstüne bekarlığa veda, dişi olmadan olur mu?" dedi eğlenen bir sesle.

 

"Meriç!" diye bağırdım. "Çabuk kendini yok et ve telefonu Araf'a ver." Birkaç hışırtının sonunda telefonda Araf'ın sesini duydum.

 

"Hayatım." dedim. Onun sesi bile beni yumuşatmaya yetmedi.

 

"Hayatın batsın senin Araf!" dedim sinirli bir sesle.

 

"Güzelim ne oldu?"

 

"Güzelim deme bana!"

 

"Bebeğim ne olduğunu söyleyecek misin? Neye kızdın böyle?" Bir de soruyor ya, valla bunlar beni çileden çıkartacak.

 

"Bebeğim de deme!" dedim. "Bekarlığa veda yapacakmışsınız." dememle telefonun diğer ucundan güldüğünü duydum. "Komik mi?" dedim sinirle.

 

"Buna niye sinirlendin?"

 

"Araf sen niye bekarlığa veda ediyorsun? Bekar hayatının neyine veda ediyorsun?"

 

"Meriç düzenlemiş güzelim. Bekar hayatımda veda edeceğim bir şey yok benim. Bizimkilerle öyle eğleneceğiz sadece."

 

"Sizinkiler?" dedim. "Benim tanıdığım iki tane kadın var. Bunlar Yasemin ve Maya, onlar da benim yanımda olduğuma göre hangi sizin kızlarla veda edeceksiniz Araf Bey?"

 

"Kızları nereden çıkardın hayatım?"

 

"Meriç Bey'e sor, nasıl olsa o organize etti değil mi?" Bir kez daha güldüğünü duydum. "Gülme ya, sinirimi bozuyorsun!"

 

"Sen buna niye bakıyorsun ki? Seni sinir etmeye çalışıyor. Kız falan yok. Bildiğin bizim timle bekarlığa veda yapacağız." Gözlerim kısıldı.

 

"Emin misin?"

 

"Eminim, sen içini ferah tut. Hem kızları getirirse orayı terk ederim ben." Gülümsedim, beklediğim hareket tam olarak bu işte.

 

"Aferin." dedim. "Hem kız getirirse söyle onu Maya'ya şikâyet edeyim. Kırk yıl trip atar Maya ona. O da görür gününü."

 

"Merak etme sen. Hadi kapat, akşama az kaldı. Hazırlanman gerek senin." Telefonu kulağımdan çekip saatte baktım ve haklı olduğunu anladım. Kısa bir veda edip telefonu kapattım.

 

"Kızlar!" diye bağırdım. "Kuaför nerede? Benim bindallım nerede? Maya çabuk buraya gel! Meriç'i sürekli ara ve bekarlığa veda da kız lafı çıkarsa bile bana haber ver! Onu öldüreceğim çünkü!" diye bağırıp yukarıya doğru koştum.

 

Kızlar yanıma gelirken kuaför de yarım saat sonra gelmişti. Saçım ve makyajım hazır olunca bindallımı giydim. Bu süre içinde sürekli Araf'ı aramıştım ve bekarlığa veda da kız olmadığından emin olup rahatlamıştım. Misafirler de yavaş yavaş eve gelirken odada öylece oturuyordum.

 

Akşamın olmasını beklerken telefonda Araf'la mesajlaşıyorduk ama son on beş dakikadır cevap yazmamıştı. Hatta mesajı görmüştü ama geri dönüş yapmamıştı. Merak ettiğim için birkaç defa aramıştım ama onu da açmamıştı.

 

Yanımda telefonlarıyla ilgilenen kızlara baktım. "Sizinkiler ne yapıyor? Konuşuyor musunuz?" dedim. İkisi de başını kaldırıp bana baktı.

 

"Meriç işim var demişti, ondan sonra konuşmadık." dedi Maya. İşi mi var? Ne işi var ki? Umarım sırf beni sinir etmek için bekarlığa vedaya kız falan getirmemiştir. Valla Meriç ve timden her şeyi beklerdim.

 

"Araf cevap vermiyor bana. Onları bir arayın da ağızlarını yoklayın. Onlar kesin beni kızdırmak için oraya dansöz falan getirir." İkisi de birbirine baktı bir süre, daha sonra başlarını iki yana sallardılar.

 

Yasemin kendinden emin bir şekilde "Ona cesaret edemezler." dedi. "Hem Araf izin vermez, izin verse bile bizim elimizden kurtulamayacaklarını bilirler ve yapmazlar." Maya da başını sallayarak onu onayladı.

 

"Hadi Maya neyse de sen onları hepimizden daha fazla tanıyorsun Yasemin. Sence yapmazlar mı öyle bir şey?" Bir süre öylece bana baktı, içinde kendisiyle küçük bir tartışmaya girmiştir kesin. Bir tarafı yok cesaret edemez derken diğer tarafı tam tersini diyordur kesin.

 

Gözleri yavaşça kısıldı ve elindeki telefona baktı. "Eğer ki öyle bir salaklık yap Ozan, o zaman ben seni iki yıl daha süründürmez miyim?" dedi parmaklarını telefonda gezdirerek. Daha sonra kulağına götürüp bekledi. Ozan'ı arıyordu. Biraz bekledikten sonra şaşkınca telefona baktı. "Açmadı."

 

"Dur ben de Meriç'i arayayım, kesin ilk çalışta açar." dedi Maya. Umarım öyle olur çünkü üçününde açmaması beni endişeye düşürmüştü.

 

Maya da Meriç'i aradı ama o da açmadı. İçimdeki merak iyice arttı. Ay umarım bekarlığa vedaya kız getirmek gibi bir ahmaklık yapıp benim sinirlerimi tepeme çıkarmamışlardır.

 

Odanın içinde bindallımla bir sağa bir sola dolanırken camda duyduğum tıkırtı sesleriyle pencereye ilerledim. Kapalı perdeyi açmıştım ki gördüğüm şeyle bir an çığlık atacaktım çünkü camda Araf vardı. Evet ikinci katın camında Araf vardı.

 

Hızla camı açıp "Ne yapıyorsun sen burada?" dedim. Başımı camdan dışarıya sokup buraya nasıl çıktığına baktım ve merdivenin üstünde olduğunu görmem uzun sürmedi. Ben aşağıya bakarken aşağıdaki tim bana el salladı.

 

"Selam komutanım." dedi Fatih. Daha sonra hep bir ağzından "Çok güzel olmuşsunuz." dediler.

 

"Ne işiniz var sizin burada?" Merakla sordum ve sorumu Meriç yanıtladı.

 

"Birileri bize burada bekarlığa veda var dedi ve biz de gelelim dedik. En güzel bekarlığa veda müstakbel eşinin kına gecesidir." Yüzümde bir gülümseme oluştu ve işaret parmağımı ona doğru salladım.

 

"Sen var ya sen. Valla elimde kalacaktın ama ucuz yırttın." Ellerini havalı bir şekilde saçlarından geçirince gülüp geri çekildim ve Araf'a baktım. Omuz silkip konuştu.

 

"Valla benim de haberin yoktu. Zaten kınaya gelecektik ama bizimki biraz erken oldu." Kınanın ortasına doğru geleceklerdi ama işte bizimkilerin işi. Sanırım bu zamana kafar yaptıkları en güzel şeydi bu.

 

Benim odam evin arka tarafına baktığı için annemler ve eve gelenler bizi görmüyordu. O yüzden oldukça rahattım.

 

Ben Araf'la pencerede konuşurken kızlar da odamın diğer penceresine geçip sevgilileriyle konuşuyordu.

 

"İyi ki erken geldin çünkü biraz daha sana ulaşmasaydım kınamı terk edip seni aramaya, daha doğrusu sizi basmaya gelecektim." Güldü ve çenemden tutup yanağıma dudaklarını bastırdı.

 

"Seni yormadan ben geldim ve ben baskın yaptım." dedi, geri çekilip beni inceledi. "Bu arada çok güzel olmuşsun." Gülümseyip ona cevap verecekken alt kattan annemin sesini duydum. Beni çağırıyordu.

 

Dudaklarımı sarkıtarak Araf'a baktım. "Üzgünüm ama kısa bir süreliğine sana veda etmeliyim." dedim. Yanağına bir öpücük kondurup ondan uzaklaştım ve kapıya doğru ilerledim.

 

Arkamdan "Seni seviyorum!" diye bağırdığını duydum. Gülümseyip odamdan çıktım. Kınanın başlamasına çok az kalmıştı.

 

Kına başladığında ise başıma duvağımı örtüler ve dışarıya çıktım. Araf'ların geldiğini annemler bildiği için gitmelerine izin vermediler. Araf'ı da yanıma oturttular. O da kınaya katılacaktı. Zaten kınanın ortasına doğru gelecekti ama baştan katılmasında da bir sorun yoktu.

 

Kınalarda çalan o klasik şarkı çalarken bir grup kalabalık etrafımızda dönmeye başladı.

 

Birden başımdaki kırmızı duvak açılınca irkilip başını eğmiş bana bakan Yasemin'e baktım. "Kız ağlasan biraz." Omuz silktim.

 

"Gurbete gitmiyorum ki, alt tarafı evleniyorum." dedim.

 

"Olsun, meraklı gibi davranma." dedi. Duvağımın altından Araf'a baktım.

 

Gülümseyerek konuştum. "Valla çok meraklıyım Yasemin." Başını iki yan sallayarak duvağımı indirdi ve etrafımızda dönmeye devam etti.

 

Şarkı sonunda bitince biri kınayı yakmak için önümde diz çöktü. Eline biraz kına alınca elimi açtım, tam o esnada Meriç koşarak geldi ve konuştu. "Gelin elini açmıyor." Göz devirdim. Bunlar niye sürekli araya giriyor ya. "Kaynana Hanım pamuk elleri cebe alalım." Gülmeden edemedim. Kaynana Hanım mı? Hem de pamuk eller cebe? Tam Meriç'lik bir cümle.

 

"Ben de olmasam bunlar adetlerimizi yerine getirmeyecek ya." diye söylenen Meriç'i duydum. Bunlar da olmasa kimse masraf yapmayacak ama bunlar olduğu için insanlar batacak.

 

Araf'ın annesi gelip avucuma altını koydu. İki elime de kınalar yakıldıktan sonra Araf'a da kına yaktılar. Kına bitince ise Araf'la karşılıklı oynamaya başladık. O gün hiç de beklediğim gibi sıkıcı bir kına olmamıştı. En çok da bizimkilerin küçük sürprizini beğenmiştim.

 

*

*

*

 

Düğünün yapılacağı yerde çalışanları kontrol ederken beğenmediğim şeyleri söyleyip değiştirmelerini istiyordum. Tam bir masanın önünden geçerken gördüğüm şeyle duraksadım. Beyaz masa örtüsü kirlenmişti, üstüne bir şey dökülmüştü ve bir tane kirli bardak vardı. Biri bir şey içmiş, yetmemiş masaya dökmüş, bu da yetmemiş ve bardağını burada bırakmıştı.

 

"Kim burada bir şeyler içti!" Etrafımda dönerek sordum. "Sakın bana Soner'in içtiğini söylemeyin!" diye de uyardım çünkü sabahtan beri onun kirlettiği yerleri temizlemekle geçti günüm.

 

Kimse cevap vermeyince Soner'in yaptığını anladım. "Hemen atın onu buradan! İstemiyorum düğünümde onu!"

 

"Aşk olsun komutanım." Arkamda duyduğum sesle oraya döndüm. Soner alıngan bir yüz ifadesiyle bana bakıyordu. "Alt tarafı bir kola içtim ya." Yanıma gelip masadan bardağını aldı. "Birazcık da dökmüşüm sadece."

 

"Sonerciğim içmene, yemene karışmıyorum ama sabahtan beri senin batırdığın yerleri temizliyorum ya. Bir çocuk bile senin kadar pasaklı değil herhalde."

 

"Biraz abartıyor olabilir misin komutanım?"

 

"Abartıyorum?" dedim. Kollarımı gögsümün altında birleştirip yaptıklarını tek tek saymaya başladım. "Az önce sipariş ettiğin lahmacunu yerken masalara süs olsun diye koyduğumuz çiçeklerin saksılarını kırdın, çiçekleri yere düşürdüğün yetmemiş gibi yanlışlıkla ezdin. İçeceğini içerken önüne bakmadığın için süslere takıldın ve elindeki bardakla birlikte yere düştün. Kırılan bardak, dökülen içecek ve kirlenen senin üstüne değinmiyorum. Elindeki çikolatayı yerken sandalyenin üstünde duran ayakkabı kutuma oturdun ve neredeyse ayakkabımın topuğunu kırıyordun..." deyip duraksadım. "Daha sayayım mı, çünkü sabahtan beri beni sinir krizlerine soktuğun yetmemiş gibi sakarlığın da bitmemişti."

 

"Tamam abartmıyormuşsunuz ama ne yapayım. Burası çok kalabalık. İnsanlar bana çarpınca bir yerleri kirletiyorum ama suç bende değil. Bana çarpan insanlarda." Göz devirdim, hiç onda suç olur mu ya? Asla olmaz!

 

"Çok haklısın Soner. Hiç suç sende olur mu? Olmaz. Mesela benim ayakkabı kutum kesin senin kıçının altına kendisi gelmiştir ve kendisini kendi ezdirmiştir, değil mi?" Bir süre düşünüp başını iki yana salladı.

 

"Yok ya, o kadar da değildir." deyince yukarıya bakıp sabır çektim. Sinirle yanında ayrılıp içeriye girdim. O sırada belime dolanan bir çift kolla durmak zorunda kaldım. Burnuma o ferah deniz kokusu doldu, istemsizce gözlerimi kapattım.

 

"Her şey yolunda. Sen de artık biraz otursan mı?" dedi Araf.

 

"Hiçbir şey yolunda değil. Hep bir aksilik çıkıyor. Kesin düğün esnasında yağmur yağar ve hepimiz sırılsıklam oluruz." Kır düğünü istediğim için açık alanda olacaktı düğün.

 

"Yaz ayındayız güzelim."

 

Omuz silktim. "Yaz yağmuru yağar o zaman."

 

Beni döndürüp kendisine bakmamı sağladı. "Sen biraz gergin misin?" Başımı sallayıp onayladım.

 

"Evet, her şeyin kusursuz olmasını istiyorum ama hep bir aksilik çıkıyor."

 

"Tamam burası bende, sen şimdi git ve hazırlan. Bak düğünümüze hazırlanamadan katılmak sorunda kalacaksın." Gülümseyip başımı salladım. Biraz olsun şu ortamdan uzaklaşsam iyi olacak yoksa birisi elimde kalacaktı, özellikle Soner elimde kalacaktı.

 

Araf'ın yanından ayrılıp gelin odasına çıktım. Zaten kuaför beni orada bekliyordu. Kendimi kuaför ve makyözün eline bırakıp, saçım ve makyajımın yapılmasını bekledim. Saçım ve makyajım yapıldıktan sonra üzerimde seçtiğim gelinliğimle öylece gelin odasında tek başıma oturuyordum. Benim ve Araf'ın ailesi davetlileri karşılıyordu, kızlar ya sevgililerinin yanındaydı ya da annemlere yardım ediyordu ve geri kalan erkekler ise büyük ihtimalle Araf'ın yanındaydı.

 

Daha fazla burada tek başıma kalmaya dayanamadığım için kapıya ilerleyip hafif açtım, başımı uzatıp dışarıya baktım. Kızlar gitmeden önce kesinlikle Araf'a görünme demişlerdi ama daha fazla dayanamayacaktım. Hem hâlâ gelinliğimi görmemişti, onun fikrini de merak ediyordum. Tabii bu saatten sonra beğenmezse de değiştiremezdim ama merak ediyordum. Ki kimseye görünmeden iki dakikada Araf'ın yanına gidip gelebilirdim bence.

 

Kapıyı sonuna kadar açıp dışarıya çıktım. Karşı koridordaki damat odasına doğru ilerledim. Kır düğünü yapıyorduk ama şu anda bulunduğumuz bu yer kır düğününe aitti. Davetlilerin hazırlanması, gelin ve damadın hazırlanması içindi.

 

Tam damat odasının önüne gelmiştim ki gözüm koridorun sağ tarafına kaydı. Birkaç tane takım elbiseli adam vardı. Odaları kontrol ediyorlardı. Kaşlarım çatılırken adamlara dikkat kesildim. Kimdi ki bunlar?

 

Adamların bazıları koridoru dönerken geriye kalan iki tanesi hâlâ odaları kontrol ediyordu. Kim olduklarını sormak için yanlarına doğru ilerledim, o sırada adamların birinin belinde silah gördüm. Olduğum yerde dururken kaşlarım iyice çatıldı. Hem silahlı hem de odaları kontrol ediyorlar...

 

Alessi'nin adamları olabilir mi?

 

Adamların yanına doğru ilerledim. Ayağımdaki topuklu ayakkabının çıkardığı sesten ikisi de bana döndü. Tam yanlarına gelip onlara baktım. "Kimsiniz siz?" Sordum, ikisi de birbirine bakınca bu işte bir iş olduğunu anlamam uzun sürmedi. Adamlar birbirine bakarken bir tanesine doğru uzanıp belinden silahını aldım ve onlara doğru tuttum. "Kaldırın ellerinizi!"

 

"Komutanım sakin olun." dedi silahını aldığım kişi. Komutanım mı? Ne oluyor burada?

 

"Ne?" dedim şaşkın bir şekilde. "Kimsin sen? Ne komutanından söz ediyorsun?" Temkinli bir şekilde bir elini indirip cebine soktu. Cebinden çıkarttığı cüzdanından bir kart çıkartıp bana uzattı. Elinde tuttuğu kartı almadan baktım.

 

Askeri personel kimliğiydi.

 

"Araf komutanım getirdi bizi. Güvenliği sağlıyoruz." Neyin güvenliği?

 

"Bir sorun mu var? Neyin güvenliği bu?" dedim silahı indirerek.

 

"Bir sorun yok. Kırmızı listede aranan terörist Alessi isimli şahıs henüz yakalanmadığı için Araf komutanım bizi görevlendirdi. Aşağıda da sivil polisler devriye atıyor." Sesli bir nefes alıp silahı uzattım. Silahı alırken mahçupca gülümsedim.

 

"Kusura bakmayın, Araf bana bununla ilgili bir şey söylemediği için bilmiyordum." Gülümseyerek başını sallayıp silahını beline yerleştirdi.

 

"Sorun değil komutanım." Onların yanından ayrılıp direkt damat odasına ilerledim. Kapının önüne gelince sert bir şekilde açıp kendimi içeriye attım. Arkamı döner dönmez bana doğrultulan silahlarla kaşlarım çatıldı.

 

Düğünde miyim operasyonda mıyım belli değil arkadaş!

 

"Silahları indirmeniz için neyi bekliyorsunuz beyler?" dedim. Bana silah doğrultan bizim timdi. Kapıyı hızlı ve sert açmamdan dolayı yapmışlardı. Kesin hepsini tetikte olsunlar diye Araf tembihlemişti.

 

"İnsan kapıyı nazik bir şekilde açar komutanım. Hanımefendi gibi açarsanız bizim için de iyi olur." dedi Meriç kalktığı yere geri oturarak.

 

"Kusura bakma Fedai, az önce askeri personeller odaları tek tek geziyorlar diye şüphelenip silah doğrulttum için ve daha sonradan o kişileri biraz sonra evleneceğim adam devriye atsınlar diye görevlendirdiğini öğrendiğim için pek hanımefendi gibi açamadım."

 

"Öğrendiniz mi?" dedi Fatih." Araf komutanım haberi olmasın demişti. Kafasına bunu takmasın demişti aslında." Bir şey demeden yanlarına doğru ilerledim. Bakışlarım etrafta gezindi.

 

"Nerede Araf?" Hepsinin bakışları odanın içindeki kapıya dönünce içeride olduğunu anladım.

 

"Hazırlanıyor." dedi Eren.

 

Yanlarına gidip oturacakken Soner kolumdan tutup oturmama izin vermedi. "Olmaz komutanım, gidin siz?" Tek kaşım kalktı.

 

"Sebep?"

 

"Yasemin dedi ki; eğer Cemre buraya gelirse sakın Araf onu gelinlikli görmesin. Uğurduzlık getirir dedi." Bıkkınca nefes verdi. Hepi topu yarım saat sonra zaten görecekti. "Ha bu arada..." deyip baştan ayağa beni süzdü. "Çok güzel olmuşsunuz komutanım." Yüzümde bir gülümseme oluştu.

 

"En fazla yarım saat sonra görecek zaten. Ayrıca teşekkür ederim, sen de çok şık olmuşsun." Diğerlerine baktım. "Siz bana iltifat etmeyin zaten ama neyse, siz de çok şıksınız."

 

Eren yanıma gelerek "Bu nefes kesen güzelliğiniz karşısında dilim tutuldu komutanım." dedi. "O yüzden iltifat edemedim." Yalakalık yaptığını anladım ama yine de gülümsedim.

 

Fatih, Eren'nin omzuna çarparak yanıma geldi. "Bu yalakalık yapıyor komutanım size." deyip elini cebine attı. "İltifata geç kaldım çünkü gözlüğümü arıyordum." Elini cebinden çıkarınca güneş gözlüğünü gördüm. Gözlüğü gözlerine takıp sözlerine devam etti. "Çünkü güzelliğiniz karşısında gözlerim kamaştı. Güzelliğiniz az kalsın beni kör ediyordu." Onun da yalakalık yaptığını biliyordum ama aşırı derece mutlu etmişti ikiside beni.

 

"Sanki kendisi yalakalık etmedi!" diyerek Ozan yanımıza ilerledi. Ellerini uzanıp "İzninizle komutanım." dedi. Elinde tuttuğu kırmızı çiçeği saçımın yan tarafına taktı. "İltifat edemedim çünkü penceredeki saksıdan bu çiçeği araklamakla meşguldüm." Kıkırdadım. "Sizin yanınızda sönük kalıyor ama bu güzelliğiniz karşısında her şey sönük kalıyor."

 

Tam ona da gülümsememi bahşedecekken Meriç gelip onun ensesinden tutup geriye çekti. "Hepsi yalaka ya!" deyip ellerimi tuttu. Biraz geriye çekilip baştan ayağa beni süzdü. "Ne yalan söyleyeyim muhteşem olmuşsunuz komutanım ama..." diyerek duraksadı. Hepimiz onun cümlesinin devamını merakla beklerken o alt dudağını sarılıp bana bakmaya devam etti. "Sanki bu gelinlik Maya'ya daha çok yakışırdı ya. Siz bence bunu çıkartın Maya giysin." Hepsi şaşkınca Meriç'e bakarken ben gür bir kahkaha patlattım.

 

"Tam da Meriç'lik bir iltifat." dedi Soner. Haklı, ondan süslü laflar beklemiyordum zaten.

 

Dolu gözlerimle hepsine baktım. Birden duygulanmıştım. "Sakın!" Birden Meriç'in bağırmasıyla irkilip ona baktım. Gözlerime bakıyordu. "Ağlamayın, sonra gözleriniz makyajdan dolayı kapkara kalır. Valla çirkin bir şey olursunuz, Araf komutanım tanıyamaz sizi." Herkes gibi ben de ona şaşkınca baktım. Az önce duygulanıp teşekkür edecektim ama onun dediği şeyden sonra duygusallık falan kalmamıştı.

 

Meriç şaşkanca kendisine bakan bize tek tek bakıp omuz silkti. "Niye öyle bakıyorsunuz oğlum ya. Kadının gözlerine kömür gibi kapkara şeyleri sürmüşler. Ağlasa gözyaşı yerine kömür akacak ve her yerine bulaşacak." Kömür mü? Bari kalem falan deseydin Meriç ya.

 

"Cahil, kömür değil o." dedi Fatih. "Rimel."

 

Soner başını iki yan sallayarak "Rimel kirpiğe sürülür. Sizin dediğiniz kalem." dedi. "Şey kalemi..." deyip duraksadı ve düşündü. "Göz, göz kalemi o."

 

Gerçekten bir duygusallıktan nerelere geldik ya.

 

Fatih kendisini savunarak "Kirpikte gözde olduğuna göre doğru demişim. En azından Fedai gibi kömür demedim." dedi. Onlar tartışırken şaşkınca onlara bakıyordum.

 

Bir kapı sesi duyunca odanın içindeki kapıya bakmaya çalıştım ama bizimkiler önümde olduğu için hiçbir şey göremedim. Saniyeler sonra da Araf'ın sesini duydum. "Sabahtan beri kimi övüyorsunuz siz?" Hiçbiri ona cevap vermeden önüme dizildiler, Araf'ı görmem daha da zorlaştı. "Kim var sizin arkanızda?" Araf'ın meraklı sesini duydum. Onu göremiyordum ama eminim ki beni görmeye çalışıyordur.

 

"Bence ilk önce gözlerinize gözlük takın komutanım çünkü bu güzellik karşısında gözleriniz kamaşabilir." diyen Fatih'le kıkırdadım. O sırada yine Araf'ın sesini duydum.

 

"Cemre mi o?" Birden gülmemi kestim, gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Sadece gülmüştüm ve beni tanımıştı.

 

"Oha amına koyayım!" dedi Soner şok olmuş bir sesle. "Adam nasıl aşıksa artık kadının bir gülüşünden tanıdı ya." O da benim gibi şok olmuştu.

 

Araf onu umursamadan "Çekilsenize oğlum. Cemre'yi göreceğim." dedi. Araf'ın bu sözü üzerine hepsi daha da birbirlerine yapıştılar.

 

Eren başını iki yana sallayarak konuştu. "Olmaz, uğursuzluk getirir." Hiç sesimi çıkarmadan öylece bekledim. Nasıl olsa birazdan Araf onları tehdit ederdi ve mecbur çekilirlerdir.

 

Araf dişlerinin arasından "Benim tepemin tasını artırmada çekilin şuradan!" dedi. Hepsi aynı anda başlarını iki yana salladı. "İlla tehdit mi etmem gerekiyor benim sizi?" Birbirine baktılar. O sırada Araf konuşmaya devam ettim. "Üç saniye içinde çekilmezseniz düğün başlayana kadar hepinize şınav çektirtirim." Ve tam da tahmin ttiğim gibi oldu, Araf tehdit etti, onlar ise birbirine çarparak önümüzden çekildi. "Şimdi odayı terk edin!" demesiyle yine birbirlerine çarparak odadan çıktılar. Onlara çaktırmadan gülerken karşımdaki Araf'a baktım.

 

Üzerinde benim seçtiğim takım vardı, yüzü sinekkaydı traş edilmişti, saçları hafif kısaltılmıştı ve özenle taranmıştı. Çok şık olmuştu.

 

Ben onu baştan ayağa süzerken o da beni inceliyordu. Bir süre inceledikten sonra bana doğru adımladı. Bakışları benden bir saniye bile ayrılmamıştı. Yanıma gelince ellerini uzatıp iki yanımda duran ellerimi tuttu ve yine beni inceledi. Hareket eden adem elmasından yutkunduğunu anladım. Dudaklarını birkaç kere açıp kapattı ama bir şey demedi. Bir kez daha yutkunup gözlerini açıp kapattı. "Çok, çok güzel olmuşsun." dedi tuhaf bir tınıyla. "Sanırım sana bir kez daha âşık oldum." Dudaklarımda tatlı bir tebessüm oluştu. Bakışları dudaklarıma kaydı. Ellerimden birini bırakıp belime koydu. Belimi kavrayıp beni iyice kendisine yaklaştırdı. Dudakları yanağıma değerken "Harika görünüyorsun." diye mırıldandı.

 

Yanağımdaki dudakları benim dudaklarıma doğru yaklaştı, tam dudaklarımız birbirine değecekken kapının çaldığını duydum. Hemen ardından da Ozan'ın sesini duydum. "Komutanlarım nikâh memuru gelmiş, aşağıya inmeniz gerekiyor." Araf ağzının içinden söylenirken benden uzaklaştı. Bir kapıya bir de bana baktı ve omuz silkip dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Hiç itiraz etmeden ona karşılık verdim.

 

Kapı bir kez daha çaldı ama hiç oralı olmadık. "Komutanım herkes sizi bekliyor." dedi bu sefer de Eren.

 

Araf geri çekilip "İki dakika rahat yok!" diye söylendi. Ona gülüp ellerimi beline yerleştirdim, alttan ona baktım.

 

"Gören de bugün bizim günümüz değil sanacak." dedim. Bana bakıp omuz silkti.

 

"Bizim günümüz ama iki dakika rahat verip seni öpmeme bile izin vermiyorlar." Çocuksu isyanına gülüdüm ve dudaklarımı çenesine bastırdım. Ve tabii ki yine kapı çaldı.

 

"Komutanım!" Bu seferki Soner'di. "Lan bunlar kaçmış olmasın?" dediğini duydum. Yanındakilere söylüyordu bunu.

 

"Mal mısın Yarasa ya? Biraz sonra evlenecekler niye kaçsınlar?" dedi Meriç mantıklı bir şekilde konuşarak. Genelde pek mantıklı konuşmazdı ama bu sefer konuşmuştu. Şaşırtıcı.

 

Sanırım Fatih de benimle aynı fikirde olacak ki "Meriç'ten beklenmeyecek mantıkta bir cevap." dedi.

 

Soner onları umursamadan konuştu. "Neredeler o zaman?"

 

"Belki cilveleşiyorlardır." diyen Eren'in sözlerine gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Acaba bizim onları duyduğumuzu biliyorlar mı?

 

"Bunu akşamda yapabilirler." dedi Soner. Sesinden anladığım kadarıyla gülüyordu. "Nasıl olsa gece onların gecesi olacak..." Daha fazla devam edemedi çünkü Araf yanımda bildiğin kükredi.

 

"Lan!" diye bağırıp kapıya ilerledi. "Sizin yine çeneniz düştü, anlaşılan güzel bir eğitim istiyorsunuz." deyip elini kapının koluna koydu ama kapıyı açamadı. Kapıyı zorlaken konuştu. "Açın lan şunu!"

 

"Olmaz." diyen Meriç'in sesini duydum. "Para verilmeden gelini göremezsiniz komutanım." Kaşlarım çatıldı, eee ben buradayım ama. Gördü beni.

 

Araf'la birbirimize şaşkınca bakarken kapının ardından bir vurma sesi duydum. Hemen ardından Ozan konuştu. "Salak Fedai! Gelin içeride ya." Anlaşılan vurma sesi Ozan'dan gelmişti, Meriç'e vurmuştu.

 

Meriç'in yüzünü göremesemden de bir aydınlanma yaşadığını ses tonundan anladım. "Doğru ya lan!" Başımı iki yana sallayarak ben de kapıya ilerledim. "O halde para vermeden evlenemezsiniz." diye düzeltti.

 

"Meriç bizim, sizin komutanlarınız olduğumuzu biliyorsun değil mi?" Araf'ın dediği şeyle alt dudağımı ısırdım çünkü tehdit edecekti ama Meriç anlamamış olacak ki konuştu.

 

"Tabii ki de biliyorum komutanım, salak değilim herhalde." Elimi ağzıma götürdüm, gülmemek için kendimi sıktım.

 

"O halde hangi cürretle komutanlarını odaya kilitleyip para isteyebiliyorsun asker!" Eminim ki hepsi şu anda korkuyla yutkunmuştur.

 

"Şey komutanım..." deyip sustu. Sanırım diyecek bir şeyler arıyordu. Aklına bir şey gelmiş olacak ki devam etti. "Üniformanız nerede komutanım? "Cevap vermesini beklemeden devam etti. "Şu anda burada değil, değil mi? En önemlisi üstünüzde değil, o zaman komutanmış emirmiş burada sökmez. Boşuna beni korkutamayın yani." Korkutmayın diyor ama bunu söylerken korktuğundan adım gibi emindim.

 

"Ben komutanın da emirin de söküğü yerde bunların hesabını soracağım Başçavuş!" Son dediği kelimeyle gülmeden edemedim. Meriç komutanlarının ona rütbesiyle seslenmesinden korkuyordu.

 

"Başçavuş dedi lan!" dediğini duydum. "Düğünden sonra bana bir mezar kazalım kardeşlerim. Kefen paramı da siz halledin çünkü bende para yok." Hâlâ zevzeklik peşinde ya.

 

"Zevzekliği bırak da kapıyı aç, vereceğim parayı." dedi Araf elini cebine atarak.

 

Kilit sesi duyduktan sonra Meriç'in heyecanlı sesini de duydum. "Mor ve mavi istiyoruz komutanım." Yüzlük ve iki yüzlük istiyordu. Dünden beri adamın bütün paralarını almışlardı. Hâlâ da alıyorlardı.

 

"Eğitimde ben sizi maviden mora çevireceğim. Şimdilik tadını çıkartın bakalım." diyerek biraz yüzlük para çıkarttı ve aralık kapıdan uzattı. Bir el hızla parayı çekti ve aldı. Kapıda hepsi beklediği için kapıyı açmaya çalışmadık, asla açmamıza izin vermezler, aksine parayı alana kadar bizi burada tutarlardı.

 

"Açın lan artık! Verdim işte." dedi Araf sabırsız bir sesle.

 

Parayı beğenmemiş olacaklar ki Soner konuştu. "Siz bir de bunun mor olanından verin komutanım." Alt dudağımı ısırıp Araf'a baktım. Yukarıya bakıp sabır diliyordu. Elindeki paralardan iki yüzükleri alıp bu sefer de onları uzattı. O parayı verirken de sinirle konuşmayı ihmal etmedi.

 

"Daha fazlasını isterseniz hepinizi buradan aşağıya atarım haberiniz olsun." Birkaç saniyenin sonunda kapı yavaşça açıldı. Hepsi aynı anda geriye doğru kaçtı çünkü Araf'ı bir hayli sinirlendirdikleri için korkuyorlardı.

 

Meriç Eren'in arkasına saklanara "Sırf nikâha geç kalmayın diye açtık, yoksa korktuğumuzdan değil." dedi. Bunu Eren'in arkasına saklanarak demeseydi bir ihtimal inanabilirdim.

 

Araf bir şey demeden onlara bakınca daha da tedirgin oldular ve koşarak aşağıya inmeye başladılar. Üzerlerinde takım elbise, gayet olgun duran bir grup insanlar ama çocuk gibi davranıyorlar. Ne zaman bir işi ciddiye alacaklar merak etmiyor değilim.

 

Belimde bir dokunuş hissedince bakışlarım yanımdaki Araf'a kaydı. Az önceki sinirinin aksine gülümseyerek bana bakıyordu. Kolunu uzatınca gülümseyip koluna girdim. Derin bir nefes alarak Araf'la birlikte ilerlemeye başladım. Merdivenleri inince bahçeye çıktık, biz çıkar çıkmaz büyük bir alkış tufanı koptu. Çok kalabalıktı, en çokta silah arkadaşlarımız vardı. Erdem Yarbay ve askeriyede yüzünü birkaç kez gördüğüm birçok asker vardı. İzin alan bütün askerler gelmişti. Onların haricinde ailelerimiz ve akrabalarımız da vardı.

 

Alkışlar eşliğinde nikâh masasına ilerledik, masanın arkasına geçip ayakta durduk. Sağ tarafımızda nikâh memuru sol tarafımızda ise şahitlerimiz vardı. Benim şahidim Yasemin'di çünkü ilk defa Araf'la yakınlaşmamızı o sağlamıştı. Aslında bir yakınlaşma sayılmasa da bana bilerek çarparak Araf'la daha da yakınlaşmamızı sağlamıştı. Bu yüzden şahidim o olsun istemiştim.

 

Araf'ın şahidi ise Meriç'ti. Neden Meriç? Çünkü yalvardı.

 

Yok ben şahit olmazsam hepinize trip atarım, kırk gün kırk gece benim tribimi çekersiniz dedi. Bu da yetmedi Araf'ın takım elbisesini aldı ve vermemekle tehdit etti. Hatta bir ara benim gelinliğimi kesmekle bile tehdit etti. Aslında bu kadar tantanaya gerek yoktu, ben olabilir miyim dese Araf'ın hayır diyecek hali yoktu. İşte bu Meriç, bunu akıl edememişti.

 

Alkışlar kesildikten sonra nikâh memurunun hoş geldiniz sözleriyle nikâh başladı. İlk önce klasik olan o sözlerini söyledi, daha sonra bana bakıp "Sayın Cemre Gürsoy, hiç kimsenin etkisi ve baskısı altında kalmadan, kendi hür iradenizle Araf Öztürk'ü eşiniz olarak kâbul ediyor musunuz?" diye sordu.

 

Nikâh memuru mikrofonu bana doğru uzatırken yavaşça Araf'a döndüm. Bakışlarımı yeşil gözlerinden ayırmadan "Evet!" diye bağırdım. Yine etrafta alkışlar yükseldi.

 

"Siz Araf Öztürk, hiç kimsenin etkisi ve baskısı altında kalmadan, kendi hür iradenizle Cemre Gürsoy'u eşiniz olarak kâbul ediyor musunuz?" Nikâh memurunun sorusuyla yine Araf'la göz göze geldik. Bu sefer o bakışlarını benim mavi gözlerimden ayırmadan cevap verdi.

 

"Evet!" Etraftaki kalabalıktan yine alkışlar yükselirken gülümseyerek etrafıma baktım.

 

"Sizler de şahitlik ediyor musunuz?" Nikâh memuru bu sefer de Yasemin ve Meriç'e sordu. Onlardan da evet yanıtını alındıktan sonra nikâh memuru yine klasik sözlerini söylemeye devam etti. O sırada gözüme Maya takıldı, dudaklarını oynatarak bana bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Daha dikkatli bakınca Araf'ın ayağına bas dediğini anladım.

 

Göz ucuyla Araf'a baktım ve ayağımı kaldırdım, yavaşça ayağına bastım. Bakışları bana dönerken sırıtarak ona baktım. Yavaşça bana eğildi ve kulağıma "Evemizde senin mi sözün geçecek?" dedi. Sanırım ayağına basmamdan dolayı böyle diyordu.

 

Dudaklarımı büzerek omuz silktim. "Bunun ne için yapıldığını bilmiyorum. Bana denileni uyguluyorum." Gülerek geri çekildi. O sırada nikâh memuru nikâh defterini bana uzattı. Defteri alıp havaya kaldırdım.

 

Evlenmiştik, bu sefer kendi isteğimizle evlenmiştik. Çok değişik bir duyguydu. İyi ki tekrardan evlenelim demiştim, bu duyguyu tatmak çok değişik ve güzeldi.

 

Nikâh memuru nikâhımızı kıydığı için giderken Araf elimden tuttu. Beni piste doğru götürürken ilk dansımızı edeceğimizi anladım. Pistin ortasına gelince elimi birden bıraktı, buna bir anlam vermezken kulağıma doğru eğildi ve "Sana bir sürprizimiz var." diyerek benden uzaklaştı. Benden birkaç adım uzaklaştıktan sonra yanına bizimkiler geldi. Merakla sürprizlerini beklerken Zeybek havasının çaldığını duydum. Araf müziği duyunca üzerindeki takımın ceketini çıkardı, kenarda duran birine verip ortaya geçti. Onun sağında ve solunda da tim vardı. Onlar siyah takımların içinde dururken Araf beyaz gömleğiyle duruyordu. Zeybek çalınca hepsi kollarını iki yana açtı ve üzerime doğru gelerek müziğin ritmine göre oynadılar. Tam önümde hepsi diz çöktü ve ellerini yere sürterek ayağa kalktılar.

 

Şaşkınca onları izliyordum çünkü karşımda zeybek oynayacaklarını bilmiyordum. Hangi ara bunu organize ettiler, hangi ara prova yaptılar bilmiyorum ama bana büyük bir sürpriz olduğu kesindi.

 

Hepsi karşımda oynarken hayran olmuş bir şekilde onları izledim. Hiçbiri benden bakışlarını çekmeden bana karşı oynuyordu.

 

Hepsi oynarken Araf hariç diğerleri arkada kaldı ve durdu. Araf bana doğru kollarını açarak geldi ve yine önümde diz çökerek durdu. Elini yerde gezdirip ayağa kalktı ve arkasını döndü, arkasını döner dönemez bizimkiler yine oynamaya başaladı. Bir süre karşıya doğru gittiler ve müziğin hey hey dediği kısımda arkalarını dönüp hızlı adımlarla bana doğru geldi hepsi, yavaş bir şekilde yine diz çöktüler. Araf ayağa kalkarken tim diz çökerek beklemeye devam etti. Araf ise tek başına bana bakarak Zeybek'i oynadı.

 

Araf birkaç saniye oynadıkları sonra bana doğru geldi, tim de o sırada ayağa kalktı. Araf tam yanıma gelince elini hafif bana doğru uzattı. Benimle oynamaya devam edeceğini anlayıp müziğe ayak uydurarak ona doğru ilerledim. O ise bana bakarak geri geri gitti. Tim de geri geri gidip dağıldılar. Pistte sadece ikimiz kaldık. Pistin tam ortasına gelince kollarımı açtım ve Araf'la karşılıklı oynamaya başladım. Pistin ortasında birbirimize bakarak küçük bir daire çizdik. O küçük daireden sonra ben ellerimi açıp beklerken Araf karşımda bana bakarak oynadı. İki kere yere diz çöktükten sonra elini yerde gezdirdi ve bekledi. Bu sefer o bu şekilde yerde beklerken ben onun karşısında oynadım. Birkaç saniye oynadıktan sonra Araf ayağa kalktı ve yine karşılıklı oynamaya devam ettik. Müzik bitene kadar oynadık ve müzik bitince durduk. Etrafımızda alkış sesleri yükselirken gülümseyerek Araf'a baktım. Yanıma gelip bana sarıldı. Ona karşılık verdikten sonra alkış sesleri daha da arttı.

 

Kesinlikle ilk dansımızın bu şekilde olacağını tahmin etmiyordum. Çok, çok güzeldi. Özellikle bana sürpriz olması ayrı güzeldi.

 

Araf boynuma küçük bir öpücük kondurup ayrıldı benden. Alkış sesleri azalırken bu sefer slov bir şarkı çaldı. Ellerini uzatınca tutup ona iyice yaklaştım. Elleri ellerimden belimi buldu, benim ellerimde onun boynunu buldu. Ona biraz daha yaklaştım ve olduğumuz yerde dans etmeye başladık.

 

"Beğendin mi?" deyince başımı kaldırıp ona baktım. Zeybek'ten söz ettiğini anlamıştım.

 

"Bayıldım." dedim içten bir sesle. "İlk dansımızın bu kadar mükemmel olmasını beklemiyordum. Özellikle sizin bu sürprizinizi hiç beklemiyordum. Gerçekten bir sürpriz oldu bana." İçten bir şekilde gülümsedi. "Kimin fikriydi bu?" Merakla sordum.

 

Yüzündeki gülümseme genişledi, göz ucuyla bir yere bakıp bana döndü. "İnanmayacaksın ama Meriç'in fikriydi." Gözlerim şaşkınlıkla açıldı, Meriç mi? "Bir prova yaptık ve ortaya bu çıktı."

 

"Allah'tan bir provayla bu çıkmış kim bilir daha fazla çalışsanız neler çıkardı." diye övdüm. Güldü ve bir şey demedi. Birbirimize bakarak kendimizi şarkının ritmine bıraktık.

 

Bir düğünün beni bu kadar fazla mutlu edeceğini bilseydim ilk baştan boşanır yeniden Araf'la evlenirdim. Bana düğünler hep çok saçma gelmişti ama şu anda fark ediyorum ki hiç de saçma değildi, aksine çok güzel bir duyguydu ve anıydı benim için.

 

Keşke daha önceden boşanıp evlenseydim. Keşke şu anda bebeğimiz de bize eşlik etseydi... Umarım bu saatten sonra her şey çok daha güzel olurdu...

 

Selam nasılsınız?

 

Bölüm nasıldı?

 

Düğün ve kınayı nasıl buldunuz?

 

En sevdiğiniz sahne?

 

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, kendinize iyi bakın🤍

 

Loading...
0%