Yeni Üyelik
38.
Bölüm

37.Bölüm "Şah Ve Mat"

@kitap__gezegeni1

Oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayalım🦋

 

Keyifli okumalar✨️

 

 

​37.Bölüm "Şah Ve Mat"

 

Devran döndü...

 

Üstümdeki bütün silahların mermilerini kontrol ettim. Hepsinin dolu olduğundan emin olup bekledim. Şu anda saat gece yarısını çoktan geçmişti. Buraya geleli bir saat oluyordu ama henüz bir harekette bulunmamıştık. Alessi'nin ve sürekli yanında dolaşan adamın bu kampta olduğundan emin olduk. Şimdi de hepsinin yatmasını bekliyorduk ama bize inat gibi birçok kişi hâlâ ayaktaydı. Özellikle birçok kişi bir çadırın önünde nöbet tutuyordu. Orada Alessi'nin olduğundan emindim, emindik.

 

"Meriç." Araf'ın Meriç'e seslenmesiyle onlara baktım. Meriç birkaç büyük adımda Araf'ın yanındaki yerini aldı. "İçlerine sız ve ne konuştuklarını dinle." dedi.

 

"Emredersiniz komutanım." deyip Meriç gidecekken Araf onu tekrardan durdurdu.

 

"Gevezelik yapma, sesin çıkmasın. Sessizce git, dinle ve gel." diye uyardı. Meriç küçümseyen bir bakış kondurdu yüzüne.

 

"Ben hiç ses yapar mıyım komutanım?" Meriç'i tanımayan biri bile bu dediğine inanmazdı. İki dakika ona bakmamız yetiyordu onu tanımak için. Çocuk dünyaya sırf konuşmak için gelmiş olmalıydı.

 

"Ben malımı bildiğim için uyarımı yapıyorum zaten Fedai." Meriç Araf'tan aldığı yanıtla başını salladı.

 

"Bana laf çarptığınız için mi yoksa bana mal muamelesi yaptığınız için mi üzülsem bilemedim." dedi. "En iyisi ben düşünmeden gideyim. Yoksa saatlerce düşünürüm." deyip yanımızdan ayrıldı. Meriç gidince Soner yanımıza geldi.

 

"Fedai yerine beni gönderseydiniz keşke komutanım. Gevezeliğini geçtim bu mal karanlıkta önünü göremeyip düşer kesin." dedi. Meriç istihbarat uzmanı olduğu için onu göndermişti Araf. Soner de karanlıkta daha iyi yönünü bulduğu için gitmek istemişti. Tabii biraz da Meriç'e laf sokmak için.

 

"Arkamdan konuşma lan! Yanına geldiğimde o dilini kesip eline veririm." Birden kulaklıkta Meriç'in sesini duyunca irkildim. Bir anlığına kulaklıkların açık olduğunu unutmuştum.

 

Araf sabır çekip "Gevezelik yapma Fedai. İşine odaklan." dedi.

 

"Ben iki işi yapabilirim komutanım." Her şeyde de kendisini övmeyi biliyordu.

 

"Tabii yaparsın ama biri senin kendi kendine komutanım dediğini duyarsa o zaman da üç işi birden yapıp o kişiyi kimseye haber vermeden etkisiz hale getirmen gerekecek."

 

"Onu da hallederiz komutanım. Ben yetenekli bir askerim sonuçta." Gülerek başımı iki yana salladım. Azıcık ciddi olsa ölecek çocuk ya.

 

"Canımı sıkma Başçavuş! Sesiz ol." Araf daha fazla dayanamayarak rütbesiyle seslenmişti. Anca o zaman susardı Meriç.

 

"Emredersiniz komutanım." dedi ve bir daha sesi çıkmadı. Bizimkiler onun bu haliyle dalga geçti. Bir insan neden rütbesiyle seslenilince korkar ki? Meriç'in kendisi gibi huyları da hiç normal değildi. Bir şeyi normal olsa şaşırır kalırdım herhalde.

 

Meriç gittikten yarım saat sonra geri geldi. Üzerinde teröristlerin giydiği kıyafet vardı. Yüzünü örten bez parçasını çıkartıp derin bir nefes aldı. "Dünya varmış ya, ölecektim az kalsın." diyerek soluklandı. Daha sonra Araf'a bakıp konuştu.

 

"Alessi henüz tedavi edilmemiş komutanım. Kurşunu içeriden çıkarmışlar ama kanaması durmamış." Bakışları bana kaydı. "Sanırım Ateş Parçası komutanım beddu ederek attı ki bedduası tutmuş." Güldüm. "Neyse, bir doktor bulmuşlar. Birazdan o gelecekmiş." Araf düşünceli bir şekilde çenesini kaşıdı, bir süre düşündü. Aklına bir şey gelmiş olacak ki konuştu.

 

"Doktorun yerine geçeceğiz. Eğer doktor kadınsa Cemre, erkek ise bizlerden biri doktorun kılığına girecek. Doktorun yerine geçen içeriye girecek, içeridekileri halledecek. Geri kalanlar ise dışarıyı halledecek." dedi. "Hiç kimsenin ruhu bile duymayacak, sessizce halledeceğiz."

 

Araf'ın planından yarım saat sonra iki kişiyle birlikte bir kadın doktor geldi. Kampa girmeden üçünü de yakalayıp etkisiz hale getirdik. Doktor kadın olduğu için onun yerine ben geçtim. Kıdının kıyafetlerini giydikten sonra çantasından beyaz bir maske buldum, tanınmamak için onu taktım. Bir tek gözlerim görünüyordu bu sayede.

 

O iki teröristin yerine de Meriç ve Soner geçmişti. Eren yaralı olduğu için gözcülük yaparken Ozan, Fatih ve Araf ise biz çadırdayken dışarısıyla ilgilenecekti.

 

Hepimiz hazır olunca hareketlendik, ben önden gidecekken Araf kolumdan tutup durdurdu beni. "Dikkali ol." dedi. Gözlerimi açıp kapatarak onayladım onu. "Sinirlerine de hâkim ol, Alessi'yi sağ ele geçirmemiz lazım."

 

"Biliyorum Araf, anlatmana gerek yok." Omuz silkti, konuşmaya devam etti.

 

"Olsun ben komutan olarak uyarımı yapayım da." Yüzümde bir gülümseme oluşurken karşısında dik durdum ve baş selamı verip konuştum.

 

"Emredersiniz komutanım." Güldü, maskenin açıkta bıraktığı yanağıma dudaklarını bastırdı. Neyse ki bu sefer araya kimse girmedi. O yanağımdan öptükten sonra Soner ve Meriç'le ilerledik. Çadıra yaklaşırken Meriç kolumdan tuttu. Çadırda nöbet tutan teröristler bizi görünce çadırı açtı. İçeriye girince burada Alessi ve sürekli yanından ayrılmayan, hatta Kars'a ilk adımımı attığımda beni kaçıran adam vardı. Bir tane de yanlarında biri vardı, o kişiye sürekli emir verip duruyorlardı.

 

"Nerede kaldınız!" Alessi bizi görünce sinirli bir şekilde konuştu. "Acele et doktor, şu yarayı bir an önce hallet. Burada daha fazla kalamam. Acil gitmem gerek." Sanırım yerinin tespit edilmesinden korkuyordu. Geç kalmıştı maalesef. Yüzümdeki maskeden dolayı beni tanıyamadığı için kaçmayı planlıyordu.

 

Hiç sesimi çıkarmadan Alessi'nin yanına ilerledim. Yere bir bez serilmişti ve onun üstünde uzanıyordu. Dizlerimin üstünde yere oturdum. Doktorun çantasından gazlı bez aldım. Alessi'nin omzundaki yarasını açıp baktım. Kanaması hâlâ devam ediyordu. Üstünde komple kan olmuş bir bez vardı. Bezi alıp attım. Elimdeki gazlı bezi yarasına bastırdım. Sanırım fazla sert bastırmış olacağım ki acıyla inledi. Gülmemek için kendimi sıktım. Bilerek sert bastırmıştım ama sandığımdan daha sert olmuştu anlaşılan.

 

"Dikkat etsene!" Dişlerinin arasından kurduğu cümleye başımı sallamakla yetindim. Doktorun çantasını kurcaladım. Ne yapmam gerektiğine dair hiçbir fikrim yoktu, zaten benim amacında onu iyileştirmek değildi. Sadece dışarıdakilere vakit kazandırmaktı. Biraz da Alessi'nin acı çekmesini istiyor olabilirdim. Aslında bile bile yapmıyordum. Elim biraz sertti sanırım. Farkında olmadan canını yakıyordum.

 

Çantada bulduğum tentürdiyotu pamuğa döktüm. Gazlı bezi alıp pamuktaki tentürdiyotu hiç acımadan yarasına sertçe bastırdım. Acıyla çığlık attı. O sırada kulaklıktan Araf'ın sesini duydum.

 

"Umarım kadın yere falan düşmüştür de ondan çığlık atıyordur Cemre." Göz ucuyla içeridekileri kontrol ederek başımı yana yatırdım. İçeridekiler Alessi'yle ilgilendiği için dikkatleri ondaydı. Alessi de bağırmakla meşguldü zaten.

 

"Lafı ağzımdan aldın Araf, kadın birden yere tökezleyerek düştü." dedim fısıltı bir sesle. "Yazık canı çok yandı zavallıcığın." Son cümlemi de kurup kendimi toparladım. Önüme dönüp Alessi'ye baktım. Çığlığı durmuştu ama hâlâ acı çektiği anlaşılıyordu.

 

"Dikkat et de daha fazla düşmesin. Sağ lazım o bize." dedi Araf kulaklıktan. Gözüm gibi bakıyordum ben ona, hiç bir şey olmasına izin verir miydim?

 

Göz ucuyla Soner ve Meriç'i kontrol ettim. Yüzlerinde teröristlerin kullandığı bez paraları vardı, bu yüzden yüzleri görünmüyordu ama kısılan gözlerinden güldüklerini anlayabiliyordum.

 

"Canıma kastın mı var senin! Seni son kez uyarıyorum dikkat et!" Alessi'nin bir kez daha bağırmasına karşı yine başımı salladım. "Dik şu yarayı." demesiyle bakışlarım Soner ve Meriç'e kaydı. Gözlerimi açıp kapattım. Ne demek istediğimi ikisi de anladığı için ellerini bellerine götürdüler. Ben de elimi doktorun çantasına sokup içindeki tabancayı kavradım. Silahımı aldığım gibi Alessi'ye doğrulttum. Soner ve Meriç ise içerideki diğer iki kişiye doğrultmuştu silahı. Alessi ve diğerleri ne olduğunu anlamazken yüzümdeki beyaz maskeyi çıkartıp attım. Bakışlarım yavaşça Alessi'ye dönerken şaşkınca bana baktığını gördüm.

 

"Şah ve mat Alessi." dedim sakin bir sesle. Ayağa kalkıp tam karşısında durdum. "Oyun burada bitti. Devran döndü. Senin Piyon olarak adlandırdığın bizler oyunu kazandık." dedim aylar öncesinde bizi kaçırıp söylediği sözlere gönderme yaparak. "Demek ki neymiş piyon deyip geçmemek lazımmış. O küçük taşlar bile seni alt etmeyi başardı." Burnundan derin soluklar almaya başladı. "Kaldır ellerini." Cebimden plastik kelepçeyi çıkartırken bağırdığını duydum.

 

"Yardım edin! Askerler var burada!" Bağırmasını umursamadan plastik kelepçeyi çıkardım, ona doğru ilerlerken dışarıdan silah sesleri gelmeye başladı.

 

Gülerek "Yardımına geldiler." dedim. "Ya da bir hiç uğruna öldüler mi demeliyim." Gülmelerimin eşliğinde Alessi'nin elini tutup önden kelepçeledim. Tam o sırada çadırda bir silah sesi duydum. Başımı yana çevirince Meriç'in içerideki teröriste ateş ettiğini gördüm. Teröristin elinde de silah vardı. Göz ucuyla ilk buraya geldiğimde beni kaçıran adama baktım. Ellerini aldırmış tir tir titriyordu.

 

"Yakalanmana en çok Yusuf sevinecek." dedim. Ayağa kalkıp ona doğru ilerledim. "Tabii onun hayali kafana bir kurşun sıkmaktı ama dua et o senin gibi kanı bozuk bir şerefsiz değil." Elinden tutup onu da kelepçeledim.

 

"Cemre!" Kulaklıktan Araf'ın sesini duyunca adamdan biraz uzaklaştım. "Burası sandığımızdan daha kalabalık. Alessi'yi de alıp çıkın buradan. Biz de kampı imha edip geleceğiz."

 

"Soner ve Meriç götürsün onları, ben de yardıma geleyim." dedim ama kesin bir dille reddetti.

 

"Hayır siz gidin. Meriç biliyordur buraları. Sığınacak bir yer bulun, sonra da bize koordinatları gönderin." Ne kadar kalıp yardım etmek için ısrar etsem de kalmama izin vermeyeceği için mecbur kabul ettim. Alessi'yi ve o adamı alıp çadırdan çıktık. Diğeri çoktan ölmüştü. Soner adamı tutarken ben de Alessi'yi tutuyordum. Meriç ise bize yolu gösteriyordu. Kamptan çıkıp yarım saat yürüdük. Yarım saatin sonunda ise bir mağaraya geldik. Biz mağaranın dışında kalırken onları mağaranın içine bıraktık. Mağaranın içinden Alessi yarasına bakılması için bağırıyordu. Ozan burada olmadığı için kimse yarasıyla ilgilenmedi. Yaralarla ilgilenen Ozan'dı.

 

Meriç cebinden sigarasını çıkartıp yakarken paketi Soner'e uzattı. Soner de içinden bir dal alıp yakarken ben de sırtımı taşa yaşayarak yere oturdum. Kulaklıktan Araf'ların da kapmı imha ettiğini ve gönderdiğimiz koordinatlara doğru gelmeye başladıklarını öğrenmiştik.

 

"Vay be sarı yılan devri de kapandı ha." dedi Meriç sigarasını içerken.

 

Soner sigarasından derin bir nefes alıp "Dikkat et de tıslayarak çıkıp seni sokarak Fedai devrini kapatmasın." diye dalga geçti.

 

Meriç yüzünü buruşturdu. "Biz de kafasını ezeriz kardeşim. Sonsuza kadar kapanır o devir."

 

Onlar konuşurken çantamdan suyumu çıkarıp içmeye başladım. Suyu içerken Soner'in koluyla beni dürttüğünü gördüm. Ne var anlamında başımı iki yana salladığımda gözleriyle bir noktayı gösterdi. Bakışlarını takip ettim, mağaradan çıkan Alessi'yi ve adamı gördüm. Yukarıya bakıp sabır diledim. Kelepçeli elleriyle nereye kaçacaklar acaba?

 

Hiç sesimi çıkarmadan onları izledim. İkiside mağaradan çıktı ve farklı noktalara koşmaya başladı. "Sıkacaksın ikisinin de kafasına görecekler günlerini ya!" Meriç söylenerek ayağa kalktı ve adamın gittiği yere baktı. İkisinin de elleri kelepçeli olduğu için çok yavaş koşuyorlardı.

 

"Adamı hallet Meriç." dedim. Elimi kulaklığıma götürüp konuştum. "Araf neredesiniz?" Çok gecikmeden cevap geldi.

 

"Geliyoruz, bir şey mi oldu?"

 

Alessi'nin gittiği yere bakıp konuştum. "Alessi kaçmaya çalışıyor. Güney'e doğru kaçtı. O taraftan geliyorsanız onu da getirin." Kulaklıktan güldüğünü duydum.

 

"Tamam hallederiz biz." Onların o taraftan geleceğini bildiğim için yerimden kımıldamamıştım. Yoksa Alessi'nin kaçmasına göz yumacak biri değildim. Bakışlarım Meriç'e kaydı, bir kayanın üstüne çıkmış oturuyordu. Bakışları tam karşıdaydı.

 

"Sıksana lan bacağına!" dedi Soner.

 

Meriç göz ucuyla bize bakıp omuz silkti. "Dur lan iki dakika. Adam heves etmiş kaçıyor. Hevesini alsın halledeceğim ben." İstemsizce güldüm.

 

"Adam elimizden kaçsın da ben sana heves etmeyi göstereceğim." Meriç burun kıvırarak Soner'e baktı. Hava karanlıktı ama bize yakın olduğu için yüz ifadesini görebiliyordum.

 

"Benim elimden kaçacak adam daha anasının karnından çıkmadı." dedi ve silahını kaldırdı, adama nişan alıp ayağından vurdu. Adam acıyla bağırıp sürünmeye çalışırken Meriç sallana sallana gidip adamı aldı ve geldi. Onların hemen ardından Alessi'nin sesini duydum. Bağırıyordu. Araf yakalamıştı. Birkaç dakikanın sonunda onlar da geldi.

 

"Bırak beni!" diye bağırdı. Araf'ın elinden kurtulmak için debeleniyordu. "Ağzımdan asla laf alamazsınız! Tek kelime bile etmeyeceğim!"

 

Araf onu umursamadan yere oturttu, kendisi de yanımıza doğru ilerledi. "Tabura haber vereceğim." deyip bizden uzaklaştı. Alessi'ye göz kulak olsun diye Eren'i görevlendirdim ve Araf'ın yanına ilerledim, taburla bağlantıya geçmeden önce yanına ulaşıp konuştum.

 

"Tabura mı döneceğiz?" Bakışlara bana kaydı.

 

"Alessi'yi sağ ele geçirdik, başka bir işimiz kalmadı."

 

"Maya'nın babası?" dedim. "O adamın yaşadığından eminim Araf ve bunu Alessi'yle bu adam biliyor. Buraya kadar gelmişken yerini öğrenelim." Bakışları Alessi'ye kaydı. Bir süre düşündü.

 

"Erdem Yarbaya haber vereyim. İzin verirse konuşturur yerini öğrenmeye çalışırız." Gülümsedim, başımı sallayarak onayladım onu. Bir süre Erdem Yarbayla konuştu. Daha sonra bana bakıp gülümsedi. İstediğim olmuştu. Maya'nın babasını bulacaktım.

 

Belki bu kadın bana acı çektirmişti ama yine bu kadın sayesinde birini mutlu edecektim. Yaşadığından emindim ve Alessi'den bunu öğrenecektim. Bir hayat borçluydu o bana. Şimdi o adamın yerini söyleyerek o borcu ödeyecekti. Ya zorla ya da değil ama o borcu bana ödemek zorundaydı.

 

Arkamı dönüp Alessi'ye doğru ilerledim. Araf onu getirdiğinde beri bağırıp duruyordu. Bakışları kısa süreliğine bana değince sustu, yutkundu. Bakışlarımı ondan ayırmadan ilerledim. Tam karşısında durup yukarıdan ona baktım. Benimle göz teması kurabilmek için başını kaldırdı. Az önce korktuğunu gördüm ama şimdi korkusuz görünmeye çalışıyordu. Zorlukla ayağa kalkıp o da benim karşımda durdu.

 

"Maya'nın babasını nerede tutuyorsunuz?" Gözleri kısıldı, düşünüyormuş gibi yaptı.

 

"Dur bir düşüneyim." dedi. "Sanırım o çoktan öteki tarafa gitti." Ellerim yumruk olurken sakin olmaya çalıştım. "Hem sen ne yapacaksın ki onu? Aylar öncesinde ben senin bebeğini öldürmedim mi? Ben senin yerinde olsam sıkarım karşımdakinin kafasına alırım intikamımı." Bunu istiyordu, bunu yapmamı ve o dört duvar arasına benim girmemi istiyordu. Kendisinin de bu şekilde kurtulacağını sanıyordu. Dört duvar arasına girmektense ölmeyi yeğliyordu.

 

Ama istediğini vermeyecektim. Maya'nın babasının yerini bulacak ve Alessi'yi de ait olduğu yere, dört duvar arasına tıkacaktım.

 

Bir adım atıp ona doğru yaklaştım. "Biliyor musun?" dedim. "Çok haklısın aslında. Ben neden sıkmıyorum ki kafana?" Başımı küçük bir açıyla çevirip bizimkilere baktım. "Neden yapmıyorum ben?" Hepsi oturmuş beni izliyordu.

 

Meriç çocuk gibi parmağını kaldırarak konuştu. "Çünkü siz şerefsiz değilsiniz komutanım." Sırıttım, Alessi'ye döndüm.

 

"Doğru söylüyor. Ben sen olmadığım, yani şerefsiz olmadığım için böyle bir şey yapmam." Göz devirdi. Sinirlendiğini görebiliyordum. Amacına ulaşamamak onu bir hayli sinirlendirmişti. Öyle ki yarasını bile unutmuştu.

 

"Şerefsiz olmanıza gerek yok!" dedi. "Sizler aşağılık insanlarsınız! Masumlara zarar vermeyiz diyorsunuz ama zarar veriyorsunuz! Sözünüzde durmayan aşağılık insanlarsınız! Sadece göz boyuyorsunuz!" deyip dizime bir tekme attı. Yüzüm acıyla buruşurken yanımdan geçti ama fazla ilerleyemeden saçından tuttum onun, daha fazla gitmesine izin vermedim. Saçından tuttuğum için acıyla bağırdı.

 

"Sana son kez söylüyorum." dedim, dişlerimi sıkıp devam ettim. "Hiçbir Türk askeri masuma zarar vermez!" Yine ailemi askerler öldürdü diye zırvalayacağı için söylemiştim bunu. Beni kaçırdığı zaman ailemi askerler öldürdü demişti ve hâlâ bu saçmalığa inanıyordu.

 

Kelepçeli eliyle saçını elimden kurtardı, karşıma geçip büyük bir öfkeyle bana baktı. "Hiçbir günahı olmayan ailemi siz öldürdünüz!" Daha fazla sakin kalamadığım için elimi boğazına götürdüm, boğazına sıkarak sırtını arkasındaki büyük kayaya çarptım. Hissettiği acıdan dolayı yüzü buruştu. Bu şekilde yarası da acımış olmalıydı.

 

"Anlama kıtlığın mı var kızım senin! Elinde bir kanıt yokken ailenin askerlerin öldürdüğüne kendini ne kadar çabuk inandırmışsın." Acıdan dolayı kapanan gözleri açıldı. "Her duyuduğuna inanmaman gerektiğini bu yaşına kadar öğrenemedin mi?" Burnundan sesli nefesler almaya başladı.

 

"Kanıtla o zaman!" dedi. "Ailemi kimin öldürdüğünü kanıtla ve ben de sana istediğini vereyim!" Kaşlarım çatıldı, ben bunu nasıl kanıtlayacaktım acaba!

 

"Yıllar önce trafik kazası ölümü diye kayıtlara geçen ailenin ölümünü ben sana nasıl kanıtlayayım? Aradan kaç yıl geçmiş, kimlerle ne derdi vardı, birileri mi öldürdü bilmiyorum. O zamanlar başkalarına inanmak yerine ölümlerini araştırsaydın da salak saçma işlere bulaşmasaydın." dedim, elim hala boğazında olduğu için nefes almakta güçlük çekiyordu. Bunu fark edince elimi boğazından çektim. Derin bir nefes aldı.

 

"Ben orasını bilmem asker! Maden askerlerin öldürmediğinden eminsin o zaman bana kanıtla ve ben de Maya'nın babasının yerini sana söyleyeyim." Kaşlarım bir kez daha çatıldı, ona arkamı döndüm, bizimkilere baktım. Ne yapacağız anlamında başımı salladım. Hiçbiri ne yapacağımızı bilmiyordu, bunu bakışlarından anlamıştım. Tam Araf'ın yanına gidecekken bir ağaça sırtını yaslamış adama baktım. Alessi'yle sağ ele geçirdiğimiz ve Alessi'nin yanından hiç ayrılmayan o adama baktım. Eli bacağındaydı. Meriç vurmuştu ve geri getirmişti.

 

Gözlerim kısıldı, adama bakmaya devam ettim. Benim kendisine baktığımı görünce bakışlarını kaçırdı. Yavaş adımlarla adama ilerledim. Bu adam bir şeyler biliyordu. Bundan adım kadar emindim.

 

Adamın tam karşısına geçip önünde durdum. Bakışları asla bana değmiyordu. Sanki ne soracağımı biliyormuş gibi bakışlarını kaçırıyordu.

 

"Bence Alessi'nin istediği kanıt sende gibi." dedim. "Yanılıyor muyum?" Bakışları ağır ağır bana kaydı, gözlerinde bir korku sezdim. Bu korku bacağındaki acının bile önüne geçmişti.

 

"Ne saçmalıyorsun?" diye bağırdı. Korkusunu gizlemek için bağırıyordu. "Ben bir şey bilmiyorum!"

 

"Emin misin?" Yere eğilip ona bakmaya devam ettim. "Sanki bir şeyler saklıyormuşsun gibi hissettim." Bakışlarını benden çekti, arkamda kalan time kaydı.

 

"Alın şu kadını başımdan! Saçmalayıp duruyor." Bakışlarımı adamdan çekmedim. Adamın konuşmasının ardından Ozan'ın dediği şeyi duydum.

 

"Valla bizim komutanımıza sözümüz geçmez." Sırıttım, adama bakmaya devam ettim. Göz ucuyla bana baktıktan sonra yine arkama baktı. Bu sefer Araf konuştu.

 

"Bizde erkeğin değil kadının sözü geçer. Biz ne dersek diyelim o konuşur. İstediğini ver kurtul yoksa istediğini elde etmeden susmaz." Gülümsemem genişledi.

 

Adam tekrardan bana döndü. "Susma hakkımı kullanıyorum! Avukatım olmadan tek kelim etmem." dedi net bir şekilde.

 

Meriç "Bu amına koduğumun piçleri de öğrendi bu lafı sürekli..." dedi ve sustu, ağzını eğerek devam etti. "Avukatım olmadan konuşmam!" Gülmemek için kendimi sıktım. Çok komik söylemişti. "Alacaksın bunları, kafalarını duvara vura vura konuşturacaksın. O zaman görecek piç herifler avukatı!"

 

"Susma hakkını kullanmaya devam mı edeceksin?" Sordum, başını sallayarak onayladı beni. Omuz silktim, ayağa kalktım. Elim bacağımdaki beylik tabancasına giderken konuşmaya devam ettim. "Madem öyle ben de seni vurma hakkımı kullanacağım." dedim ve silahımı elime aldım. Bir adım geri gidip silahımı ona doğrulttum. Korkuyla gözleri irice açıldı.

 

"Vuramazsın!" Yine umursamazca omuz silktim.

 

"Seni neden sağ ele geçirdik sanıyorsun? Senden bilgi alabilmek için. Madem senden bilgi alamayacağız yaşaman içinde bir sebep kalmamış oluyor."

 

"Yalan söylüyorsun!"

 

"Valla hiç ülkemdeki insanlara tehdit unsuru olan birini besleyip sağ kalmasını istemem. Ölüp gebermen bu ülke uğruna kanını döken ve geride gözü yaşlı kalan insanlar için içlerine bir nebze de su serpmek olur. Yani benim işime yaramayacaksan yaşamanın da bir anlamı." Yüzümü buruşturarak onu süzdüm. "Pek de yaşayacağını isteyeceğim biri değilsin. Emir olmasaydı eğer kafana bir kurşun sıkar gebertirim zaten seni ama şimdi buna engel hiçbir şey yok." Gözlerindeki korkuyu net bir şekilde görebiliyordum.

 

"Beni öldürürsen hapise girersin." Yanağımın içini ısırdım, gerçekten öldüreceğime inanmıştı.

 

Alt dudağımı sarkıttım, düşündüm. "Kim bilecek ki? Sıcak temas halindeyken öldü derim." Gözlerindeki korku giderek arttı, bakışları arkamdaki time kaydı.

 

"Burada onlar da var." Gülmemek için kendimi sıktım. Bizimkilerden ümit bekliyordu. Acınası bir durumdaydı.

 

Arkamı dönüp bizimkilere baktım. "Beyler." dedim, elimdeki silahı kaldırıp devam ettim. "Ben yanlışlıkla bu tetiğe bassam..." deyip bu sefer de arkamdaki adamı gösterdim. "Şans iste ya, yanlışlıkla da bunu öldürsem siz görür müsünüz?" Soner konserve emeğini yerken bana bakmadan konuştu.

 

"Ben yemek yiyorum komutanım. Yemek yerken gözüm hiçbir şey görmüyor." Alt dudağımı ısırıp diğerlerine baktım.

 

"Valla ben de Alessi'ye göz kulak oluyorum." dedi Eren. "Gözümü bir saniye bile ondan ayırmadığım için ben de bir şey görmem."

 

Ozan ayağa kalkıp Alessi'ye doğru ilerledi, o sırada konuştu. "Ben de şu sarı yılanın yarasına bakacağım. Dört gözle yarayla ilgelnemem lazım o yüzden ben de bir şey görmem."

 

Fatih silahını omzuna takıp ayaklandı. "Benim gözcülük yapmam gerek. Hiçbir şey görmem ben."

 

"Ben geveze biriyim." dedi Meriç. "Ağzımda asla bakla ıslanmaz. Ama inanmayacaksız tam şu an şu dakika geveze olmayaya karar verdim." Güldü, saçlarını dağıttı. "Bazen değişiklik iyidir. Gevezelik beni yoruyor. Bugünlük gevezelik yapmamayı düşünüyorum." Bakışlarım adama kaydı, hepsinden ümidi kesmişti. Anlamıştı kimseden hayır gelmeyeceğini. Son kez Araf'a baktı.

 

Araf derin bir nefes alarak arkasındaki kayaya yaslandı. "Bir kerelik de olsa askerimin hatasını görmezden gelebilirim. İnsanoğlu hata yapa yapa öğrenir. Bazen görmezden gelmek sorun olmaz. Üç maymunu oynarız, küçük bir yalan söyleriz, olay kapanır."

 

Elimdeki silahı tekrardan kaldırarak adama doğrulttum. Yine korkusuz görünmeye çalışıyordu. "Blöf yapıyorsun! Sizler emirsiz bir şey yapmazsınız."

 

Başımı salladım. "Haklısın." dedim. "Emirsiz bir şey yapmayız ama intikam alırız." Elim karnıma gitti. "Bebeğimi öldürmenizin intikamını alabilirim." dedim ve ayağımla bacağıbdaki yaraya baskı uyguladım. Acıyla bağırdı.

 

"Ben öldürmedim onu!" dedi zorlukla.

 

"Biliyorum." dedim umursamaz bir sesle, ayağımı bacağından çektim. "Ama Alessi bize lazım. Birini de öldürmem gerek. O yüzden seni seçtim. Kurbanım sen olacaksın."

 

Bir süre durdu, ne diyeceğini bilememişti. Korkuyordu ama korkusunu gizlemeye çalışıyordu. Yeniden "Blöf yapıyorsun!" dedi.

 

Bakışlarım gökyüzüne kaydı. Sonbahar ayına girmiştik ama havalar yine sıcaktı. Daha soğumaya başlamamıştı. Bugün de hava açıktı, tek bir bulut bile yoktu gökyüzünde. Şehirde olmadığımız için yıldızlar net bir şekilde görünüyordu. Başımı eğip "Yağmur yağdığında bütün kuşlar sığınacak yer ararken kartallar fırtınaya meydan okur gibi bulutların üstüne çıkar. Bizim yapacağımızın haddi hesabı olmaz yani. Ayağını denk al!" dedim. Silahın emniyetini açtım. "Söylemek istediğin son bir şey var mı?" Bir şey demedi, titreyerek bana baktı. Ona nişan aldım ve tetiğe bastım. Korkuyla bağırdı. Onun bağırması devam ederken ben güldüm. Arkamdan da diğerlerinin güldüğünü duydum.

 

Silahı indirip hâlâ bağıran adama baktım. Tam kulağına ateş etmiştim. Kurşun kulağını sıyırıp geçmişti. Vurulmadığını anladığında sustu, korkuyla kapanan gözleri açıldı. Eli vücuda gezdi ve vurulmadığından emin oldu. Daha sonra kulağına dokundu. Eline bulaşan kandan kurşunun sıyırdığını anladı. "Ayağını denek al demiştim. Şimdi son kez soruyorum. İstediğim bilgileri verecek misin yoksa ben ikincide ıskalamamak için bu silahı ağzına sokup ateş mi edeyim?" Sordum, bana baktı ama konuşmadı. Bir süre konuşsun diye bekledim ama konuşmadı.

 

Omuz silktim, uyarımı yapmıştım sonuçta. Yere diz çöküp çenesinden tuttum. Silahı sıkıca kavrayıp çenesine baskı uyguladım. Açılan ağzına silahın namlusunu soktum. "Günah benden gitti." deyip işaret parmağımı tetiğe değdirdim. Sanırım gerçekten onu vuracağıma bu sefer inanmıştı çünkü başını iki yana sallayıp bir şeyler demeye çalışıyordu.

 

Meriç'in koşarak yanıma geldiğini gördüm. "Komutanım durun." dedi nefes nefese. "Bence rus ruleti oynayalım." Benim bir şey dememe kalmadan mühimmat çantasından SR 38 silahını çıkardı. Silahın bütün mermilerini de çıkardı, daha sonra bir tane mermi kattı ve mermi giriş yerini döndürerek silaha yerleştirdi. "Bir sarı yılana bir de bu şerefsize sıkalım. Hangisinde patlarsa bir şerefsizden kurtulmuş oluruz." Yine dediğine cevap vermedim çünkü Alessi dişlerinin arasından konularak araya girdi.

 

"Dikkat et de o yılan seni sokup öldürmesin." Meriç histerik bir şekilde güldü ve başını küçük bir açıyla ona çevirdi.

 

"Biz de ezeriz o yılanın başını." Gülerek dudaklarımı birbirine bastırdım. "Çıngıraklı yılan seni!" deyince sesli bir şekilde güldüm.

 

"Lan!" Soner'in birden bağırmasıyla ona baktım. Elindeki yemeği bırakmış bu karanlık havada bir yere bakıyordu. Ayağa kalkıp baktığı yere ilerledi. Yere eğilip bir şey aldı, daha dikkatli bakınca bunun en fazla yetmiş, seksen santimlik bir yılan olduğunu anladım. "Alessi'nin akrabasını buldum." deyip koştur koştur Alessi'nin yanına gitti. "Sen yılanca bilirsin sarı şeytan konuş akrabanla." Sesli bir şekilde kahkaha attım. Elimde silah, silahın namlusu bir adamın ağzında ve ben karnımı tutarak kahkaha atıyordum.

 

Yılan birden tıslayınca Soner "Anını sikeyim!" diyerek yılanı fırlattı. Yılan Alessi'nin üstüne gelince Alessi çığlık atarak oturduğu yerden kalktı. "Aynı Alessi gibi yemin diyorum. Kaşla göz arasında sokuverecekti beni." dedi Soner korkmuş bir şekilde. "Sarı engerek yılanının akrabasından ne beklersin ki."

 

"Alın şu yılanı üstümden!" diye çığlık attı Allessi. Yılan onun bacağına dolanarak yukarıya çıkıyordu.

 

Kimse yılanı almak için hareketlenmeyince gözcülük yapan Fatih konuştu. "Alsana oğlum yılanı." dedi Soner'e hitaben. Soner omuz silerek uzaklaştı.

 

"Tısladı o yılan bana. Beni düşman belledi. Valla sokar bir yerlerimi. Hem Alessi yılanı yılanca biliyor. İki tıslasında indirsin akrabasını üstünden." Histerik bir şekilde güldüm. "Eren daha yakın zaten o alsın yılanı." diyerek topu Eren'e attı.

 

Eren de omuz silkti. "Ben mi getirdim yılanı? Kim getirdiyse o alsın."

 

Alessi daha fazla dayanamayarak çığlık attı. "Alın şu lanet yılanı üstümden! Sokacak şimdi beni!" Gözlerinin dolduğunu bu karanlık havada bile görebilmiştim.

 

Soner daha fazla onun çığlığına katlanamamış olacak ki yanına gitti ve yılanı tuttu. Yılan onun koluna dolanırken konuştu. "Çok zırladın ya." Yüzünde bir sırıtış peydah oldu. Kolundaki yılanın kuyruğundan tutarak salladınırdı. "Tısss!" diyerek yılanı Alessi'ye doğru sallandırdı. Alessi çığlık atarak geriye gitmeye çalıştı ama Eren gitmesine izin vermedi. Soner onun haline kahkaha atarak yılanın yine koluna dolanmasını sağladı. "Şaka ettim kız korkma. Hem zehirli yılan değil bu. Yılan seni soksa sen de değil de zavallı yılan zehirlenir." Gülerek başımı iki yana salladım. Daha fazla vakit kaybetmemek için tekrardan adama döndüm.

 

Silah hâlâ ağzındaydı. Bizimkiler Alessi'yle dalga geçmeye başladığından beri kıvranıp duruyordu. "Konuşacak mısın yoksa dağıtayım mı beynini?" Sordum, başını salladı. Sanırım konuşacaktı. Silahı ağzından çekerken Meriç yine konuştu.

 

"Rus ruleti oynayalım komutanım. Gebersin gitsin biri." Elimi kaldırıp omzuna koydum.

 

"Git sen Araf'la oyna. Araf çok sever o oyunu." Dememle Araf'a baktı, başını hızla iki yana salladı.

 

"Valla ilk seferde kafama sıkar o benim." Güldüm, önüme döndüm. Tekrardan adama baktım.

 

"Anlat." dedim silahı ondan çekmeden. Göz ucuyla Alessi'ye bakıp yutkundu.

 

"Ailesi bize çalışıyordu." dedi pes ederek. Ölüm korkusu ağır basmıştı. "Onlar da terör örgütüne yardım ediyordu." Tam konuşmasına devam edecekken Alessi bağırarak araya girdi.

 

"Yalan söyleme! Benim ailem size çalışmıyordu!" Eren'e bakıp gözlerimle Alessi'yi gösterdim. Anladığına dair başını sallayıp Alessi'yi susturdu.

 

"Devam et." dedim adama bakarak.

 

"Her koşulda bize yardım sağlıyorlardı ama bir gün bu işi yapmak istemediklerini söylediler. Gidip teslim olacaklarını söylediler ama biz izin vermedik. Teslim olduklarında bildiklerini anlatacaklardı. Bizimle ilgili her şeyi biliyorlardı, yerimizi ve yüzümüzü. Teslim olmamaları için uyardık ama teslim olmayı kafaya koymuşlardı. Bizde yakalanmayı göze alamadık ve..." deyip sustu. Bir kez daha Alessi'ye baktı ve "Öldürdük onları." dedi.

 

Bakışlarım Alessi'ye kaydı. Duyduklarına inanamıyor gibiydi. Bu insanlara nasıl koşulsuz şartsız inanmıştı ki? İşte bunu anlamıyordum ben. Zekiyim diye geçinip aptal bir yalana inanmak çok saçmaydı.

 

"O kızın babası, eczacı kızın babası da bizi görmüş." Maya'nın babasından söz ediyordu. "Kayıt altına almış bizi. Aylar önce bu konu açılmıştı ve birkaç kişiyle konuşuyorduk. O sırada bütün konuşmalarımızı kayıt altına almış. Onu fark ettik ama yakalayamadık. Elimizden kaçtı. Yakaladığımızda ise kayıtlar elinde değildi. Kayıtlara ulaşmadan da bir şey yapmadık. Yaşıyor şu anda." Biliyordum, onun yaşadığını biliyordum. Artık yaşadığı kanıtlanmıştı.

 

"Geberteceğim seni!" Alessi'nin bağırmasıyla ona baktım. Eren zor tutuyordu. Eren'in elinden kurtulmak için elinden geleni yapıyordu. "Benim ailem size çalışmıyordu. Kendi paçanı kurtarmak için yalan söylüyorsun!"

 

"Yalan söylemiyorum." dedi adam sakin bir sesle. "Ailen masum insanlar değildi. Bizim gibiydi onlar da. Onlar da askerlere silah doğrulttu. Onlar da askerleri öldürdü. Senin gibi onlar da masum değildi!" Bakışları bana kaydı. "Alessi'yi kandırdık. Bizden birini asker gibi gösterip aileni bu öldürdü dedik. Sizlere kin beslenmesini sağladık ve bize sadık olmasını sağladık." Bellekte ki videoyu şimdi anlıyordum. O adamın asker olmadığından emindim. Zaten araştırmıştık ve asker değildi. Her şey tam da tahmin ettiğim gibiydi.

 

Bağırıp çağıran Alessi'ye baktım. Yüzleştiği gerçekleri kaldıramamıştı. Bağırıp duruyordu. Ailesinin masum insanlar olduğuna kendini öyle bir inandırmıştı ki bu gerçekler onu yıkmıştı.

 

"Maya'nın babasını nerede tutuyorsunuz?" Araf'ın sorusuyla arkama baktım. Yanımıza geliyordu. Yanımıza gelip adamı kolundan tuttu, ayağa kaldırdı. "Nerede tuttuğunuzu söyle." Adam başını salladı. Pes etmişti artık. Bütün gerçekleri bir bir anlatıyordu.

 

"Söyleyeceğim." dedi. Tam tekrardan konuşacakken birinin acı inlemesi araya girdi. Bakışlarım sesin geldiği yere gitti. Alessi, Eren'in yarasına vurmuştu ve onun acısından faydalanıp elinden kurulmuştu. Kelepçeli eliyle onun silahını almış ve karşımızdaki adama doğrultmuştu. Biz daha ne olduğunu anlayamadan silahı ateşledi.

 

Selam nasılsınız?

 

Bölüm nasıldı?

 

Sonunda Alessi yakalandı.

 

Maya'nın babasının böyle bir şey bildiğini ve bu yüzden esir tutulduğunu tahmin etmiş miydiniz?

 

​​​​Maya'nın babasının yerini öğrenmeden Alessi adama ateş etti. Bir şey olur mu sizce?

 

En sevdiğiniz sahne?

 

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, kendinize iyi bakın🤍

 

Loading...
0%