Yeni Üyelik
46.
Bölüm

44.Bölüm "Piknik"

@kitap__gezegeni1

Oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayalım🦋

 

Keyifli okumalar✨️

 

 

​​​44.Bölüm "Piknik"

 

Araf'ı sarhoş etme operasyonu...

 

"Komutanım!" Meriç mağazanın içinde bana bağırıp koştur koştur yanıma geldi. Elindeki iki renkli zıbınları gösterdi. Biri kız biri de erkek içindi. "Bakın ikizlere ne buldum." Ben henüz ona cevap vermemiştim ki Soner de onun arkasından geldi ve aynı Meriç'in elindeki zıbınları gösterdi. Tek fark renkleriydi. Farklı renkleriyle karşımda durup bana gösterdi.

 

"Onu boş verin komutanım. Bu daha güzel." Tabii ki ona da cevap veremedim. Bu sefer de Fatih elindeki iki zıbınla geldi. Onun elinde de aynı zıbının farklı renkleri vardı.

 

"İçlerinden en güzeli benimki değil mi komutanım?" dedi o da.

 

Ve ondan sonra gelen Eren oldu. Göz ucuyla diğerlerine bakıp yüzünü ekşitti. "Zevksizler." deyip bana baktı. "İkizlere en çok bunlar yakışacak komutanım." Tabii ki onda da aynı zıbın ama farklı renkleri vardı.

 

En sona kalan Ozan da yanımıza geldi ve diğerlerinden farklı renkteki zıbınları bana doğru tuttu. "Benim yeğenlerime en çok bu zıbınlar yakışır ama."

 

Sesli bir nefes alıp tek tek zıbınlarda göz gezdirdim. "Çok güzeller." dedim. "Bir an önce evlenin ve sizler de çocuk yaparak bunları çocuklarınıza giydirin." deyip hızlı bir şekilde yanlarından uzaklaştım.

 

Bebeklerin cinsiyetini öğrendikten sonra herkese haber vermiştik ve alışveriş yapmak için bir mağazaya gelmiştik. Tabii bizim kuyruğumuz olan tim de bizi yalnız bırakmayıp yanımıza gelmişlerdi ve sabahtan beri yanıma gelip aynı kıyafetin farklı renklerini bana gösterip duruyordu. Sırf birbirlerine inat yapmıyorlarsa ben de bir şey bilmiyordum.

 

"Araf bunlar beni deli..." diyordum ki gördüğüm şeyle duraksadım. Şaşkınlıkla gözüm irileşti. "Yuh Araf!" demeden edemedim çünkü neredeyse mağazanın hepsini almış gibiydi. Kucağı dolmuştu ve hâlâ bir şeyler alacağım diye uğraşıyordu.

 

"Araf bu kadar şeyi ne yağacağız biz?"

 

Bana bakma tenezzülünde bile bulunmadı. "Bebeklerimize giydireceğiz." dedi umursamaz bir şekilde ve hâlâ bir şeyler almaya devam etti.

 

"Yalnız bu bebekler çok hızlı büyüyecek. Biz bunların yarısını bile giydiremeden bebeklerimiz büyümüş olacak."

 

Elindeki biberonu incelerken cevap verdi bana. "Bebeklerimiz hızlı büyüyecek diye almayayım ben bunları?" dedi. "İçimde mi kalsın hepsi?" Son sorusuyla sesli bir nefes aldım.

 

"Ben sizinle baş edemeyeceğim." deyip onun yanından da uzaklaştım. Biz buraya bir dünya para vermeden ayrılamayacak gibiydik. Keşke kızları yanıma çağırsaydım çümkü bu kadar erkek beni deli edecekti.

 

Mağazanın içindeki taburelerden birine oturdum. Tam o sırada karşımdaki reyonda gördüğüm şeyle oturmam ve kalkmam bir oldu. Burada sadece bebek kıyafetleri ve ürünleri yoktu. Erkek ve kadın kıyafetleri de vardı. Tam karşımda da çift pijamaları vardı. Bir tanesini elime alıp inceledim.

 

İki renkliydi. Gri ve füme renkleri vardı. Pijamanın karın kısmında cep vardı ve cebin üstünde de bir tavşan vardı. Kulaklarını dikmedikleri için kulakları hareket ediyordu. Aynı şekilde pijamanın şapkasında da tavşan kulakları vardı.

 

Normalde böyle şeyler hiç giymezdim ama birden hoşuma gitmişti. Çok güzel görünmüştü gözüme.

 

Karnımdan dolayı kendim için büyük bir benden seçtim. Araf'ın da bedenini bulup aldım ve Araf'ın yanına gittim. Yanına gelince bir an duraksamadan edemedim çünkü az öncekine göre daha fazla şey almıştı. Mağazadaki her üründen birer tane alacak gibi bir hali vardı. Umarım diğerleri kavga etmekten alışveriş yapmaya fırsat bulamamıştır.

 

"Araf." Ona seslenerek yanına gittim. Elimdekileri havaya kaldırıp gösterdim. "Bunlardan alalım. Birlikte giyer uyuruz." Elindeki emzikleri incelemeyi kesip bana baktı, elimdekileri görünce gözleri şaşkınlıkla açıldı.

 

Yüzünü buruşturup elimdeki pijamanın karın kısmındaki tavşanın kulağına dokundu ve kendisine doğru çekti. "Bunu mu?" dedi tiksintiyle. "Ben hayatta bunu giymem." deyip bana arkasını döndü.

 

Burnumdan keskin bir nefes alıp omzuna vurdum. Anında bana döndü. "Neden ya? Güzel değil mi?"

 

"Güzel hayatım ama bu bana yakışmaz. Sen al, sana daha çok yakışır."

 

Dudaklarımı sarkıtıp "Ama çift şeysi bu." dedim.

 

"Cemre ben bunu giysem bizim manyakların dilinden kurtulabilir miyim sence?"

 

"Ya Araf bahane üretme. Sen uyurken seni ben göreceğim. Onlar nasıl görsün ki? Sanki gece onlarla uyuyorsun."

 

"Valla giyemem ben bunu." dedi net bir şekilde.

 

Daha fazla ısrar etmedim. "İyi." deyip arkamı döndüm ve yanından uzaklaştım. Arkamdan bana seslensede umursamadım. Kasaya gidip bu ikisini aldım. Ne kadar giymeyeceğim dese de ben bunu allem edip kullem edip giydirirdim. Hiç olmadı onu sarhoş eder yine giydirirdim. O da artık benimle inatlaşmaması gerektiğini anlardı.

 

Saatler sonra mağazadan iki beşik, ikiz bebekler için bebek arabası, birçok kıyafet ve bebeklere lazım olacak emzik, biberon gibi birçok şeyle ayrıldık. Araf gibi diğerleri de ne varsa almıştı. Hayır anlamadığım şu. Bunlar cimriydi, paraları kıymetliydi ama bebek haberini aldıktan sonra hiçbiri parasını düşünmüyordu. İlk başta bu iyiyken şimdi sanki kötü oldu gibi. Aldıkları onca kıyafetin yarısı giyilmeden bebekler kocaman olup çıkacaktı.

 

Eve gelince yorgunlukla kendimi yatağa attım. Hamileliğim ilerledikçe çok çabuk yorulmaya başlamıştım. Dokuzuncu aya kadar herhalde kılımı kımıldatacak halim kalmazdı.

 

Araf da yanıma gelip bana sarılarak uzandı. Aklıma pijamalar gelince uzandığım yerden yerdeki poşete uzandım ve içinden çıkardım. "Bak ben ne aldım." dedim elimdekileri göstererek. Bana sarılmaya devam ederken başını hafif oynatıp elimdekilere baktı. Uzun uzun baktı ve bana döndü.

 

"Ben bunu hayatta giymem." Yine ve yine giymeyeceğini dile getirdi.

 

"Hamile hamile beni üzecek misin?" diye duygu sömürüsü yaptım.

 

"Bak ne istersen yaparım ama..." deyip elimdeki pijamaya baktı. "...Bunu asla giymem."

 

"Asla asla deme."

 

"Dedim bile."

 

Elimdekileri yere bırakıp "Peki." dedim.

 

"Trip mi atıyorsun?"

 

Omuz silktim. "Hayır."

 

"Emin misin?"Gözlerimi açıp kapatarak onayladım.

 

Bana inanmamış olacak ki çenemden tutup ona bakmamı sağladı. Yüzümü inceleyip ayağa kalktı. Benim de elimden tutup kaldırdı. "Sana yemek hazırlayayım da alayım gönlünü." deyince ters ters ona baktım.

 

"Yemekle mi alacaksın gönlümü?"

 

"Evet." deyip elini karnıma koydu. "Acıkmadı mı benim oğlumla kızım?"

 

"Allah'tan hamileyim Araf. Eğer hamile olmasaydım bir yemekle asla gönlümü alamazdın." deyip önden mutfağa ilerledim. Araf da peşimden gülerek geldi.

 

*

*

*

 

Önümdeki salata malzemelerini tek tek doğrarken arada bir de yemeyi ihmal etmiyordum. Domatesi ortadan ikiye kesip bir parçasını doğrarken diğer parçasını da ağzıma attım.

 

"Cemre, salata hazır mı?" Yasemin'in sesini duyunca azğımdakini hızla yutup elindeki domatesi doğramaya devam ettim. O da saniyeler içinde yanıma geldi ve salataya baktı. "Bu ne Cemre?" Alt dudağımı ısırıp ona baktım. Gözlerini şaşkınca açmış salataya bakıyordu.

 

"Salata." dedim umursamaz görünmeye çalışarak.

 

"Salata malzemeleri bitmiş ama burada çok az salata var."

 

Omuz silktim. "Bu kadar çıktı."

 

Gözlerini kısarak beni inceledi. "Yedin değil mi?"

 

Yüzümü buruşturup cıkcıkladım. "Çok ayıp. Niye yiyeyim ki ben?"

 

"Karnında iki tane ac canavar olduğu için olabilir mi?"

 

"Çocuklarıma canavar deyip durmayın. Valla sinirleneceğim ya." deyip yanından uzaklaştım. Anında sinirli halim yok oldu ve sessizce güldüm. Ucuz yırtmıştım valla.

 

Hep birlikte pikniğe gelmiştik ve mangal yakacaktık ama ben etler pişene kadar sürekli bir şeyler yediğim için herkes bana kızıyordu. Neyse ki bu sefer azar işitmeden sıyrılmıştım işin içinden.

 

Mangalı yelleyen Araf'ın yanına gittim. Mangalı yellemeyi kesip bana baktı, elini dudağımın kenarına götürdü ve sildi. "Doyurdun mu karnını?" dedi gülerek.

 

Kaşlarımı hayır anlamında kaldırarak cıkladım. "Valla hâlâ açız biz." dedim karnımı ovarak. Gözüm telde pişen etlere takıldı. "Oldularsa bana bir tane verse. Valla canım çok çekti. Azıcık bir şey yiyeceğim sadece."

 

"Beni ikna etmene gerek yok. Canım çekti desen yeter." diyerek maşayla pişen etlerden birini aldı ve peçetenin üstüne koyarak bana verdi. "Ye sen bunu yine veririm ben sana." deyince yanağına sesli bir öpücük kondurdum.

 

"İnsanın kocası gibi yok valla. Bunlar yedim diye beni dövecek yakında." diyerek etten bir ısırık alacakken gözüm Soner'e takıldı. Etlerin üzerine eğilmiş etlerden birini almaya çalışıyordu.

 

Hızla eline bir tane geçirdim. Anında elini çekti. "Ne yapıyorsun sen?" diye azarladım onu.

 

Bir parmağını gösterip "Bir tane et alacaktım sadece." dedi.

 

"Olmaz." deyip elimdeki eti ısırdım. "Herkesle birlikte yiyeceğiz." dedim dolu ağzımla.

 

Bir elimdeki ete bir de bana baktı. "Siz niye yiyorsunuz o zaman?" Bu soruyu benden önce Araf cevapladı.

 

"Üç canlı olduğu için olabilir mi?"

 

"Olamaz." dedi çocuk gibi. "Hep bunun arkasına sığınıp yiyorsunuz ve ben hiç yiyemiyorum. Ya bir yerlerim şişerse?" Bir ona bir de telin üstünde pişen etlere baktım. O sırada Araf tekrardan konuştu.

 

"Karıma duygu sömürüsü yapma lan! Hamile olduğu için hemen kanıyor senin numarana."

 

Araf'ın dediğini duysamda vicdanım el vermedi ve yemesine izin verdim. "İyi bari, bir tane ye." dedim. Soner yüzündeki kocaman gülümseyle Araf'a baktı ve bir tane et alarak Meltem'in yanına gitti. Herkes kız arkadaşıyla gelmişti. Bir sap Fatih'ti. Ama duyduğuma göre Ozan onu Yasemin'in kuzeniyle konuşturuyormuş. Yakında onlar da sevgili olur diyordu.

 

"Şunların numarasına kanma. Hep hamileliğinden faydalanıp duygu sömürüsü yapıyorlar sana."

 

Omuz silktim, cevap vermedim. Elimdeki eti yemeye devam ettim. Etler pişince kızlarla birlikte masayı hazırlamaya başladık. Masayı hazırlarken Yasemin ve Ozan dikkatimi çekti. Ozan gayet mutlu görünürken Yasemin arada ona bakıp somurtuyordu.

 

Omzumla onu dürtüp "N'oldu sana?" dedim. Ozan'a bakmayı kesip bana döndü.

 

"Ozan sana bir şey dedi mi hiç?" Kaşlarım çatıldı. Bir şey mi olmuştu ki?

 

"Ne gibi?"

 

"Ne bileyim." dedi Ozan'a döndü. "Ozan eskisi gibi değil."

 

"Nasıl değil?" dedim anlamayarak.

 

"Eskisi gibi işte. Bana artık evlenelim diye tutturmuyor. Eskiden gün aşırı yanıma gelir evlenelim ve bir sürü doktorcuklar ve hemşirecikler yapalım der dururdu ama son birkaç aydır hiç bu konulara değinmiyor bile." Alt dudağımı ısırdım. Aklım aylar öncesine, babamların Meriç ve Ozan'a verdi taktiğe gitti.

 

"Meriç de tuhaf. O da evlenelim derdi ama artık demiyor." dedi Maya da.

 

Gülmemek için kendimi sıktım. "Sanırım artık pes ettiler." dememle ikiside bana baktı.

 

"Nasıl yani?" dediler aynı anda.

 

Yüzümü buruşturdum ve düşünüyormuş gibi yaptım. "Klasik bir söz var ya hani, fazla naz aşık usandırır diye. Herhalde sizin nazınız çocukları usandırdı."

 

"Ozan benden usanmaz ki." dedi Yasemin.

 

"Meriç de benden usanmaz." dedi Maya. Sonra bir an duraksadı. "Yani, bırakmaz herhalde."

 

Ben tam ona cevap verecekken Elif benden önce konuştu. "Oho, siz baştan kaybetmişsiniz ki. Böyle düşünürseniz ve ipleri kendi elinize almazsanız bırakır mı bırakmaz mı bunu bizzat yaşayarak öğrenirsiniz." Elif'e bakıp göz kırptım. O da gülümseyerek karşılık verdi bana. Bu kızın bu bilmiş laflarına bayılıyordum.

 

"Valla küçücük kız bile sizden daha mantıklı konuşuyor." dedi Meltem hayretler içinde Elif'i dinleyerek. Elif'i tanısa şaşırmazdım aslında. Onun boyundan büyük lafları vardı hep.

 

"Benden tavsiye." dedim. "Nazı bırakın yoksa bu çocuklar elinizden kaçıp gider. Bakın bana." deyip elimi karnıma koydum. "Hiç naz yaptım mı? Kocamla iki kere evlendim ve iki tane de çocuk yaptım." Bahar bana kıkır kıkır gülerken Yasemin göz devirdi.

 

"Bir kere sizin sevgili olmanızda benim parmağım var. İlk defa ben yakınlaştırdım sizi. Seni onun üstüne iterek aranızda etkileşim kurmanıza yardımcı oldum."

 

Omuz silktim. "Keşke kendi ilişkine de bir parmak atsan da küçük küçük doktorcuklar hayali hayal olarak kalmasa."

 

Yasemin cevap vermezken Bahar anlamamış bir şekilde "Küçük küçük doktorcuklar olayı ne?" dedi.

 

Ben kıkırdarken herkesi aynınlatmak için cevapladım. "Ben bu time ilk geldim zamanlarda bunlar sarhoş olmuştu. Ozan da Yasemin'in kapısına dayanıp küçük küçük doktorcuklar ve hemşirecikler yapalım demişti. Ozan'ın lakabı da Doktor. Yasemin de hemşire olunca çıkacak çocukların ya doktorcuk ya da hemşirecikler olmasını planlamış bizim Ozan."

 

"Şimdi ise o Ozan'dan eser kalmadı." diye söylendi Yasemin. "Hayalleri bir anda yok oldu herhalde." Bir yanım gerçeği söyle derken diğer yanım evliliğe adım atmaları için söyleme diyordu. Sanırım söylemeyecektim. Ozan'a da yazıktı çünkü.

 

Bahar buna kahkaha atarken gülüşünü yüzünde solduracak o cümleyi kurdum. "Eren'le senin çocuklarında küçük küçük askercikler olur. Sonuçta ikinizde askersiniz." Bahar'ın gülüşü yüzünde solarken öksürmeye başladı. Onun haline gülmeden edemedim.

 

"O zaman bizim çocuklarımız da doktorcuk ve askercikler mi olacak?" Meltem'in sorusuyla gözlerim irice açıldı. Çevremde o kadar naz yapan kadın vardı ki bu cümle beni bir an şaşırtmıştı.

 

"Bu olmadı ya." dedim. "Senin naz yapman gerekiyordu. Bir an şok oldum."

 

"Yazık ya." dedi, Soner'e baktı. "Kıyamam ben ona." Bünyem bu kadar hevesli birini kaldırabilecek gibi değildi. Ama iyi olmuştu. En azından biri naz yapmayacaktı. Hepsi zaten bu naz olayından muzdaripti.

 

"Neyse, ben diğerlerini çağırayım da yemek yiyelim artık." deyip kızların yanından uzaklaştım. Karnımı tutarak koşmaya çalıştım ve bağırdım. "Ozan!" Ozan anında oturduğu yerden sıçrayarak kalktı.

 

"Komutanım! Yoksa çıkıyor mu çocuklar? Doğuruyor musunuz?" Göz devirmeden edemedim.

 

"Doğuracak olsam niye bağırarak sana geleyim ki?"

 

Kafasını kaşıdı ve usul usul başını salladı. "O da doğru."

 

"Neyse bırak şimdi doğurmayı. Sana bomba bir haberim var."

 

"Yoksa erkek bebeğinizin adını Ozan mı koymaya karar verdiniz. Yemin ediyorum en doğru karar olur." deyip bana sarıldı. "Bu vereceğiniz güzel isim için sizi canıgönülden tebrik ediyorum." Daha fazla sakin kalamayıp kafasına bir tane vurdum. Anında benden ayrıldı.

 

"Hayır tabii ki de, öyle bir şey yok." Anında yüzü asıldı ama birazdan vereceğim haberden sonra asılan yüzü tekrardan gülecekti. "Babamların verdiği taktik işe yaramış. Yasemin sendeki değişimleri fark etmiş."

 

"Gerçekten mi?" deyince başımı salladım. "Evlenecek mi şimdi benimle?" Bilmiyorum anlamında dudaklarımı büzdüm.

 

"Orasını bilmiyorum ama ben onu gaza getirdim. Fazla naz aşık usandırır, çocuk elinden kaçıverir dedim. Seni bırakmak istemiyorsa bu sefer de evlenelim diye o tutturur herhalde. Bebeklerim de doğmadan ben sizi evlendiririm artık."

 

"Allah be!" diyerek bana sarıldı. Beni havaya kaldıracağını anlayınca omzuna vurdum.

 

"Dur lan! İçeride çocuklarım neye uğradığını şaşırdı. Senin yüzünden çıkıverecekler karnımdan."

 

Geri çekilip bana baktı. "Valla çocuklarınıza benim adımı verseniz bu kadar mutlu olmazdım. Valla nikâh şahidim siz olacaksınız."

 

"Siz evlenin de kim oluyorsa olsun." deyip arkamı döndüm. "Yeter bu kadar mutluluk. Aç karnına mutlu olamıyorum ben. Karnımı doyurmam lazım." diyerek banklara doğru ilerledim. O sırada Meriç de yanıma geldi.

 

"Maya bir şey demedi mi komutanım?"

 

"O da fark etmiş sendeki değişimi ama sizin ilişki daha erken. Biraz sabret." Dudaklarını sarkıttı ama bir şey demedi. Onayladı beni.

 

Hep birlikte masaya oturduk ve kimseyi beklemeden ben anında yemeye başladım. Diğerleri de başlarken Fatih'e itafen konuştum. "Duyduğuma göre artık saplık işini bırakmışsın." Göz ucuyla bana bakıp yemeğini yemeye devam etti. Bir yandan da bana cevap verdi.

 

"Ozan'ın işleri işte. Yasemin'in kuzenine vermiş benim numarayı. Kız da mesaj atınca konuşmaya başladık mecbur."

 

"Bir de şuçu bana atıyor. Kıza konuşmak istemiyorum deseydin." diye azarladı Ozan.

 

"Ayıp olur diye demedim." Fatih'in cevabına nedense gülesim geldi.

 

"Bu mal ayıp olmasın diye kızla evlenir de." diyen Eren'e güldüm. Bu yüzden Fatih'in cevabına gülesim gelmişti çünkü benim de aklımdan tam olarak bu geçmişti.

 

Ozan, Eren'i onaylayıp "İşte, istemem yan cebime koy diyor mal." dedi. Doğruydu valla. Pikniğe geldiğimizden beri eli sürekli telefondaydı ve mesajlaştığı apaçık belli oluyordu. İstemese kıza geç cevap verirdi ama o anında cevap veriyordu.

 

"Güzel mi bari kız?" dedim.

 

Bilmiyorum anlamında dudağını büzdüm. "Bilmiyorum."

 

"Görmedin mi kızı?"

 

"Yoo."

 

Kaşlarım çatıldı. "Fotoğrafını görmüşsündür ama." dedim. Başını iki yana salladı.

 

"Görmedim valla."

 

"Kız seni gördü mü?" dedim bu sefer de.

 

"Onu bilmiyorum ama ben kızı görmedim."

 

"Boş ver görme. Her şey tip değil. Bakarsın sen de kızı görmeden aşık olursun." dedim.

 

"Sonra bu Ozan kardeşine de yatıp kalkıp dua edersin." dedi Ozan da. Gözüm istemsizce Yasemin'e kaydı. Ozan'ın tam karşısında oturuyordu ve ters ters Ozan'a bakıyordu.

 

"Keşke başkalarının ilişkisi için çabalarken kendi ilişkini görmezden gelmeseydin." Sessizce söylenmesine gülecek gibi oldum ma kendimi sıktım. Bunlar üç vakte kalmaz evlendirdi valla. Babamların taktiğinin işe yarayacağı hiç aklıma gelmezdi.

 

Piknik Yasemin'in Ozan'a laf sokmalarıyla, benim iştahla herkesin önündekileri yememle ve karnımda artık hareketsiz durmak yerine hareket eden ve tekme atan bebeklerimle geçti. Tam yemek yediğim sırada tekme atıyorlardı ve ben de sanki ilk defe atıyorlar gibi heyecanla bunu söylediğim için hepsi başıma toplanıyordu ama bebeklerim inatlarından yapar gibi bizimkiler karnıma dokununca ve konuşunca anında hareketlerini kesiyordu. Şimdiden onları parmaklarında oynatmaya başlamışlardı. Doğunca timin canlarına okurlardı kesin.

 

"Bu iki velet şimdiden bizimle eğleniyor. Kim bilir doğunca bize ne yapar bu iki canavar?" dedi Meriç.

 

"Yok, bence kavga ediyorlar içeride. İkizlerin genel huyudur. Hep kavga ederler." dedi Ozan bilmiş bir edayla.

 

"Nereden biliyorsun?" dedi Fatih. "Daha önce ikiz doğurdun herhalde." Ozan sadece ona bakıp ağız eğmekle yetindi.

 

Eren hepsinde göz gezdirdi ve Yusuf'un omzuna kolunu attı. "Yemin ediyorum şu çocuk bunlardan daha olgun davranıyor." Haklıydı valla. Ben onları tanıyalı bir yılı geçmişti ve hâlâ aynıydılar. Neredeyse hepsinin ilişkisi vardı ama yok, hâlâ çocuk gibi davranmaya devam ediyorlardı.

 

"Biraz yürüyelim mi?" Araf'ın sorusuyla ona döndüm. "Bunlar başımı şişirdi. Hem temiz havanın tadını çıkartırız." Gözlerimi açıp kapatarak onayladım onu. Birlikte bizimkilerin yanından ayrılıp piknik alanında yürümeye başladık. Burası ormanlık bir alandı, ormanda bir de yürüyüş yolları vardı.

 

Yürüyüş yollarında birlikte yürürken elim karnıma indi. "Sanırım Ozan haklı." dedim. "Bebeklerim içeride kavga ediyor."

 

"Nereden çıktı bu?" diyen Araf'a döndüm ve elini tutarak karnıma götürdüm.

 

"Bak." dedim. "Sanki içeride savaş yapıyorlar. Normalde bu kadar çok tekme atmazlardı."

 

"Büyüyorlar artık. Büyüdükçe de tekmeleri fazlalaşıyor."

 

"Onlar büyüyor ama annelerinin canını yakmayı da biliyorlar."

 

"Onlar bir doğsun ben canını yaktıkları için çekerim kulaklarını." dedi. Karnıma doğru eğilip sessizce "Sırf annenizin gönlünü almak için diyorum. Yoksa ben size kıyamam." Fısıldadı. Gülmemek için alt dudağımı ısırırken kızgın görünmeye çalıştım.

 

"Duydum yalnız." Anında bana döndü ve bu sefer elleri yüzümü buldu.

 

"Çocuklarım ağlamasın diye dedim. Yoksa hiç şımartır mıyım ben onları?" Daha fazla sinirli görünemedim ve güldüm.

 

"Araf ya, karnımdaki çocuklar ağlamayı nereden bilsin?"

 

Bilmiyorum der gibi dudaklarını büzdü. "Bilirler belki." deyince daha fazla onunla inatlaşmadım. Yürüyüş yapmaya devam ettik.

 

Biz yürüyüş yaparken kızlar bankta toplanmış çekirdek çitlerken erkekler de piknik alanındaki çocuklarla futbol oynuyordu. Ben de kızların arasına katılırken Araf da diğerlerinin yanına gidip maç yaptı.

 

Pikniğimiz bu şekilde geçerken akşam eve gelmiştik. Araf duş almak için banyoya giderken ben de sırf ona o pijamaları giydirmek için onu sarhoş edecektim. Neyse ki bu akşam bizimkiler buraya gelmemişti. Bu yüzden daha rahat olup onu kolayca sarhoş edebilirdim. Bir kere inat itmiştim. O pijamalarla giyilecekti. İster isteyerek ister ise şimdiki gibi zorla.

 

Sabah uyandığındaki yüz ifadesini deli merak ediyordum. Küçük çaplı bir şok geçirecekti.

 

Elimi karnıma koyup okşadım. "Bu sizinle ilk defa çıkacağım bir operasyon olacak bebeklerim. Araf'ı sarhoş etme operasyonu." dedim sessizce. "Çok heyecanlı olacak." Karnıma attıkları tekmeyle kıkırdadım. Sanki beni anlamış gibiydiler.

 

"Sizde heycanlısınız biliyorum ama bu heyecanımızı babanızı sarhoş ettikten sonra doya doya yaşayalım. Babanız banyodan çıkmadan masayı hazırlayalım biz. Sonra gelsin eğlence." dedim.

 

Orta sehpanın üstüne mezeleri ve rakı bardağını dizdim. Araf için rakı kendim içinde iki çeşit meyve suyu koydum. Meyve suyunun yanında yemek için de cips ve kuruyemiş koydum.

 

Araf banyodan çıkana kadar masayı hazırladım. İzlemek içinde bir film seçip Araf'ın gelmesini bekledim.

 

Birkaç dakika sonra ıslak saçlarıyla Araf geldi ve orta sehpanın üstüne hazırladığım şeylere baktı. "Bunlar ne böyle?" dedi yanıma gelerek.

 

"Film izlerken yeriz diye düşündüm."

 

"Rakı?" deyince omuz silktim.

 

"Ben hamile olduktan hiç içmedin. Bizimkiler birkaç defa daha gitti içmeye ama sen beni yalnız bırakmamak için gitmedin. Belki içmek istersin diye düşündüm." Aslında bu doğruydu, aylardır hiç ağzına sürmemişti rakıyı.

 

"Ben içmemekten şikayetçi değilim. Ayrıca elimde olsa yedi yirmi dört yanında olurum." Son cümlesi için ona gülümsedim ama bu gülümsemem kısa sürdü. Elimi rakı şişesine götürüp konuştum.

 

"Kaldırayım o zaman ben." Anında elimi tutup engel oldu. Bunu yapacağını çok iyi biliyordum.

 

"Hazırlamışsın o kadar. Kalsın. İçerim birkaç duble." Bunu diyeceğini biliyordum çünkü sevmediği bir şey dahi olsa sırf ben hazırladım diye bunu yerdi. Şimdi de bu masayı hazırladığım için kaldırmama izin vermez içerdi. Bu yüzden emrivaki yapar gibi rakıyı buraya koymuştum. Birkaç duble dese de ben onu kaldırıp sarhoş olana kadar içirirdim ve sonra isteğim şeyi kolayca yapar o pijamayı giydirebilirdim. Bir kere giydiğinde de diğerlerinde itiraz etmezdi herhalde.

 

"Peki madem, doldurayım o zaman ben." deyip rakıyı doldurdum ve onun önüne uzattım. Kendime de meyve suyu doldurdum. Getirdiğim kâseye de cips paketini açıp doldurdum. Elimden geldiğince hamileliğimde abur cubur tüketmemeye özen gösteriyordum ama arada bir canım çekiyordu işte.

 

Ağzıma bir tane cips atıp Araf'ın rakı bardağına baktım. Boşaldığını görünce hiçbir şey demeden doldurup seçtiğim filmi açtım televizyondan. Dakikalar bu şekilde geçerken ben Araf'a kaç bardak rakı içirdim bilmiyorum. Neyse ki doldurduğum zaman içmeyeceğim falan demiyordu.

 

Gözüm bir anlığına televizyona kaydı. Aksiyon filmi açmıştım ve filmin heyecanlı bir yerde olduğunu anlayınca ağzıma cips atarak televizyona odaklandım. Daha yeni televizyona bakmıştım ki boynumda hissettiğim nefesle irkildim. Daha sonra burnuma Araf'ın kokusu doldu.

 

Dudaklarını boynuma bastırıp "Cemre..." diye mırıldandı. Konuşmasını duyunca bir an gülecek gibi oldum çünkü sarhoş olmaya başlamıştı. Dili dolanarak konuşuyordu.

 

"Doldurayım mı?" dedim.

 

Boynuma öpücükler konduruken "Olur." dedi. Ben ona rakı doldururken o beni öpmeye devam etti. Onu hafif itmeye çalıştım ama beni bırakacak gibi değildi.

 

"Çok özledim seni." diye mırıldandı.

 

"Hep yanındayım ya. Nasıl özlemeyi başardın?"

 

"Özlerim ben." dedi. Geri çekildi ve rakı bardağını alarak tek seferde içti. Gözleri karnıma kaydı. "Bizim bebeklerimiz niye doğmadı hâlâ?" Peltek konuşmasına mı yoksa saçma sorusuna mı gülsem bilemedim.

 

"Dört aylık oldukları için olabilir mi?" dedim. Başını iki yana salladı.

 

"Olamaz. Söyle de doğsunlar bebeklerim." Başımı arkamdaki koltuğa yasayarak güldüm. İkimizde yere oturmuştuk ve sırtımızı arkamızdaki koltuğa yaslamıştık.

 

"Bence daha fazla içme sen. Yeterince sarhoş olmuşsun." deyip ayaklandım. "Hadi biz yatalım artık." deyip onu da kolundan tutarak kaldırmaya çalıştım.

 

Bana zorluk çıkarmadan kalktı ve elini benime attı. "Hemen uyuyacak mıyız?"

 

"Ne yapacağız başka Araf?" demiştim ki yüzündeki o muzip ifadeyi fark edince omzuna bir tane vurdum.

 

"Çok ayıp Araf. Bebeklerimiz duyuyor ama seni." Bakışları karnıma kaydı ve iki eliyle karnımı tuttu. "Siz kapatın çocuklar kulağınızı. Ben annenizle özel bir şeyler konuşacağım." Başımı geriye atarak bir kez daha kahkaha attım. Adamı sarhoş edeyim dedim ama sarhoş haliyle nasıl baş edecektim acaba? Alt tarafı bir pijama giydirecektim ama olaylar benim planlarım dışımda ilerliyordu.

 

"Yürü Araf yürü. Valla deli edeceksin sen beni." Kolunda tutup peşimden çekiştirmeye başladım.

 

"Ben seni deli etmemki." dedi çocuk gibi.

 

"Ne yaparsınız Araf Bey?"

 

"Seni kendime aşık ederim sadece." Ciddi mi diye omzumun üstünden ona baktım. Gayet ciddi bir şekilde söylediğini fark edince bir kez daha güldüm. Ciddiydi ama daha konuşmayı yeni sökmüş bir çocuk gibi konuşuyordu sarhoşluktan dolayı.

 

"Aferin sana. Bak ne güzel beni kendine aşık etmişsin."

 

Yatak odasının kapısına gelince kapıyı açıp içeriye girdim.

 

"Biliyorum güzelim." diye kendisini övdü. Yemin diyorum timin sarhoşluğundan daha beterdi bunun sarhoşluğu.

 

Zor bela onu yatağa oturttum ve üstündeki kazağı çıkardım. "Niye çıkardın kazağımı?" dedi yarı açık gözlerle. "Yoksa bir şeyler mi yapacağız?" Gülmemek için kendimi sıktığım için ağzımdan garip bir ses çıktı.

 

"Evet canım, bir şeyler yapacağız. Ben üstünü çıkartıp pijamalarını giydireceğim ve sonra da birbirimize sarılıp uyuyacağız." dememle yüzü düştü.

 

"Ama niye ki?" Sarhoş hali beni deli etse de çok tatlıydı şu anda. İlk defa onu bu halde görüyordum ve çok değişik gelmişti gözüme.

 

Elimle karnımı göstererek "Bir düşün bakalım." dedim. "Neden olabilir acaba?" Gözleri karnıma kaydı.

 

"Doğru." dedi başını aşağı yukarı sallayark. "Sen bebeklerimizi taşıyorsun." Elimdeki kazağını yere atarak alkışladım onu.

 

"Aferin sana, doğru cevap." diyerek dalga geçtim.

 

"Söyle de doğsunlar artık." Yine aynı konuya gelince arkamı dönecektim ama birden belimden tutarak beni dudurdu. Ellerini belime sarıp karnıma doğru eğildi ve yavaşça öptü. "Hadi oğlum, hadi kızım doğum artık. Bak burada babanız sizi bekliyor." Onun çocuklarımla olan konuşmasını bölmemek için sessizce gülmeye çalıştım.

 

Başını kaldırıp bana baktı. "İkna oldular mı? Doğacaklar mı?" diye sordu.

 

Usul usul başımı salladım. "Oldular." dedim. "Ömür boyu karnımda kalmak yerine dokuz ay on gün sonra doğacağız diye haber yolladılar bana. Babam bize çok yalvardı, onun için ömür boyu kalmaktan vazgeçtik dediler."

 

Sarhoşluğun verdiği sersemlikle gülümsedi ve başını salladı. "Sevindim." diye mırıldanıp gözlerini kapattı. O uyumadan üstünü değiştirmek istediğim için yanından uzaklaştım.

 

Dolaptan dün aldığım pijamayı aldım ve geri yanına gittim. Altındaki eşofmanı da çıkarınca zorlukla elimdeki pijamayı giydirdim. Neyse ki arada bana yardımcı olduğu için kolay giydirmiştim.

 

Onu yatağa uzandırıp üstümü eğiştimek için yanından uzaklaşacakken kolumdan tutarak gitmeme izin vermedi. "Hani sarılıp uyuyacaktık?" dedi gözleri kapalı bir şekilde.

 

"Üstümü değiştireyim uyuyacağız." Mırın kırın etse de mecbur bıraktı kolumu. Ben de dolaptan aldığım pijamamı üstüme geçirip onun yanına uzandım. Pjamasının şapkasını Araf'ın kafasına geçirdim. "Hava soğuk bunu çıkarma tamam mı?" dedim. Gözleri kapalı bir şekilde birkaç mırıltı çıkartarak onayladı beni. Ben de yüzümdeki memnun olmuş o gülümsemeyle gözlerimi kapattım ve ona sarılarak uyumaya başladım.

 

*

*

*

 

Sabah duyduğumuz zil sesiyle uyandık. Araf benden önce ayaklanıp "Uyu sen." dedi. Kendisi de ayağa kalkıp kapıya ilerledi. Bir anlığına onu inceledim ve gülecek gibi oldum. Koskoca Yüzbaşı Araf Öztürk çift pijamsı giymişti, üstelik tavşan kulaklı bir şapkası ve karın bölgesinde de tavşan vardı. Dün akşam pijamanın kapüşonunu taktığım gibi duruyordu kafasında. Çok komik görünüyordu.

 

O odadan çıkarken ben de yatmaktan vazgeçip peşine takıldım. Bu şekilde kapı açacaktır ve kapının ardındaki her kimse ona nasıl tepki verecekti merak ediyordum.

 

Araf dış kapıya ilerlerken ben de holün girişinde durup onu izledim. Uyku sersemiyla kapıyı açtı. Kapının ardında gördüğüm timle alt dudağımı ısırdım. Karşımızda olmaması gereken kişiler vardı şu anda. Yemin ediyorum kırk yıl Araf'la dalga geçerlerdi.

 

Hiçbiri Araf'ı incelemedi ve aynı anda "Günaydın komutanım." diyerek içeriye doğru bir adım attılar ama bir anlığına gözleri Araf'a kayınca aynı anda oldukları yerde durmak zorunda kaldılar. Hepsi şok olmuş bir şekilde Araf'ı süzdü. Daha sonra dudaklarını birbirine bastırarak gülmelerini engellediler.

 

Fatih hafif boğazını temizleyip içeriye doğru bir adım attı. "Üstünüzdeki size çok yakışmış komutanım." diyerek kendisini içeriye attı ve gülmeye başladı.

 

Meriç de Araf'ın kapişonundaki tavşan kulaklarına dokundu. "Kulaklar yakıyor komutanım." O da içeriye girip gülmeye başladı.

 

Diğerleri bir şey diyemezken içeriye girip güldüler. Bir tek Eren kapıda kaldı. Olduğu yerde durdu ve Araf'ı inceledi. "Kusura bakmayın komutanım ama şu anda size olan saygım bir anda azaldı." Hepsi salona geçip kahkaha atarken Araf kafası karışmış bir şekilde kapıyı kapatıp bana döndü.

 

"Ne saçmalıyor bunlar?" diye sordu. Bilmiyorum anlamında dudaklarımı büzdüm. Bana doğru gelirken gözü portmantonun aynasına kaydı ve duraksadı. Uzun uzun aynadan kedisine baktı.

 

"Cemre!" Dişlerinin arasından konuşunca hızla arkamı döndüm ama gidemedim. "Olduğun yerden sakın kımıldama!" diye kızdı. Mecbur kaçamazken olduğum yerde durmak zorunda kaldım. Saniyeler içinde yanıma gelip önümde durdu.

 

"Bu ne?" dedi sinirli bir şekilde.

 

"Ne ne?" Anlamamazlığa vurarak sordum.

 

Dişlerinin arasından "Cemre!" dedi. "Üstümdekini soruyorum. Bu ne?" Sanki yeni görüyormuş gibi yapıp üstünü inceledim.

 

"Ha bu mu?" dedim. "Biz buna pijama diyoruz. Bu arada sana çok yakışmış." deyip karnındaki tavşan kulağına dokundum. "Tavşanlar seni baya bir açmış." Gözlerini kapatıp sakin olmaya çalıştı.

 

"Nasıl giydirdin bunu bana?" Alt dudağımı ısırıp cevap vermedim. Gözlerini açarak bana baktı. "Cemre." diye uyarınca mecbur hain planımı ona anlattım.

 

"Seni sarhoş ettim."

 

"Ben sarhoş olmam." deyince gülecek gibi oldum. Dün akşamki saçmalıkları aklıma geldi. Onlara bizzat şahit olduğum için bu sözü hiç ciddi gelmiyordu bana.

 

"Emin misin?" dedim. "Dün akşamı düşün bir. Bana dediklerini hatırla. Bebeklerimiz doğsun diye kurduğun saçma cümleleri düşün." dememle kaşları çatıldı, düşünmeye başladı.

 

Uzun uzun düşündü. Sanırım dün akşam yaptıkları aklına gelmiş olacak ki yüzü buruşmaya başladı. Tam gülerek onunla dalga geçecekken elini havaya kaldırarak konuşmama engel oldu. "Sakın ağzını açma!" deyip arkasını döndü. "Bu pijama olayı ve benim sarhoşluk olayım bir daha açılmamak üzere ömür boyu kapanmıştır! Bu pijamayı da alıp yakacağım!" diyerek odaya girdi ve sinirle kapıyı kapattı. Kendimi daha fazla tutamayarak kahkaha atmaya başladım.

 

Araf kahkahamı duymuş olacak ki içeriden bağırdı. "İkinci bir emre kadar gülmekte yasak!" Alt dudağımı dişleyip sessizce güldüm. Neyse ki çok sinirlenmemişti.

 

Selam nasılsınız?

 

Bölüm nasıldı?

 

En sevdiğiniz sahne?

 

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, kendinize iyi bakın🤍

 

 

Loading...
0%