Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5.Bölüm "Azar İşitmek"

@kitap__gezegeni1

Oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayın🦋

 

Keyifli okumalar✨️

 

 

 

​​​​5.Bölüm "Azar İşitmek"

 

Tanımadığım bir çocuk için ilk defa emre itaatsizlik yapıyordum ve ben daha bu çocuğun iyi mi kötü mü olduğunu bile bilmiyordum. Sadece hislerime güvenip iyi olduğunu düşünüyordum ve ilk defa askerlik hayatım boyunca komutanımı dinlemeyip emrine uymuyordum. Umarım bir gün bundan çok pişman olmam. İnşallah bir gün iyi ki yapmıştım bunu dedirtirsin Yusuf.

 

Yusuf düştüğü yerden ayağa kalkıp bana baktı. Vakit kaybetmeden omzundaki tüfeğini alıp ayağımın yanına eteş etti. Aklınca bana gözdağı vermeye çalışıyordu, ya da buraya birilerinin gelip kendisini kurtarması için işaret veriyordu. İkiside olabilirdi. Onu hiç umursamadan ona doğru ilerlemeye başladım.

 

Geriye doğru bir adım atıp benim arkama baktı. Bir süre oraya baktıktan sonra bana baktı. Sanırım benim dikkatimi dağıtmaya çalışıyordu. Elimdeki silahımı kaldırıp Yusuf'a doğrulttum, ona doğru ilerlemeye devam ettim. Arkamda herhangi bir ses duymadığım için oraya bakma gereği duymadım. Sanırım dikkatimi dağıtamayacağını anlayıp "Ne istiyorsun benden?" diye sordu.

 

Ona iyice yaklaşmıştım ki arkamda duyduğum sesle hızla arkama dönüp silahımı oraya doğru tuttum. Buraya doğru koşarak gelen Araf'ı görmemle aynı zaman diliminde arkamda bir hareketlilik oluştu. Hemen arkama dönmemle duraksadım ve gördüğüm bir seyle küfür savurdum. Daha doğrusu görmediğim şeyle. Daha şimdi birkaç adım önümde duran Yusuf kaşla göz arasında gitmişti. Hayır anlamadığım şu bu çocuk nasıl saniyeler içinde kaybolabiliyordu? Benim kamptan kaçmama yardım ettiğinde de bir anda kaybolmuştu ve şimdi de kaşla göz arasında yok olmuştu çocuk. "Sen kimsin Yusuf?" Kendi kendime mırıldandım.

 

"Cemre!" Araf'ın sesini duyunca tekrardan arkamı dönüp ona baktım. Nefes nefese yanıma geldi ve baştan ayağa beni süzdü. "İyi misin? Yaralandın mı?" Nefes nefese sorularını sıraladı. Sanırım silah sesini duymuştu ve benim yaranlandığımı düşünmüştü.

 

"İyiyim komutanım, kurşun bana gelmedi." dedim ama beni incelemeye devam etti. Baştan ayağa bana baktı ve iyi olduğumdan emin olunca derin nefes aldı. Bakışlarını yüzüme çıkardı, yeşil gözleriyle mavi gözlerim bir kez daha kesişti. Bir süre yüzüme baktıktan sonra kaşları ağır ağır çatılmaya başladı. Sanırım ağır bir fırça beni bekliyordu. Haklıydı da yani. Ne diyebilirdim ki? Adam emrediyordu ve ben çömez bir asker gibi emrine uymuyordum. Ne yaparsa hakkıydı valla.

 

"Emre itaatsizliğini tabura gidince konuşacağız!" dedi dişlerinin arasından. İki dakika içinde duygu değiştirmesine şaşırdım ama belli etmedim. O da normaldi aslında. Askerinin yaralandığını düşünüp endişelenmişti, iyi olduğumu görünce ise sinirli haline dönüp kızması normaldi. "Tim bizi bekliyor, hadi." deyip ilerlemeye başladı.

 

Ben de peşine düştüm ve çekinerek konuştum. "Adam kaçtı mı?" Büyük ihtimalle, hatta büyük ihtimalle değil benim yüzümden adamı kesin kaçırmışlardı. Görev yerimden uzaklaşınca kulaklıktan hepsinin sesini duymuştum, yani hepsi benim için endişelenmişti ve görevini bırakmak zorunda kalmışlardı. Böyle bir hata yapmamam gerekiyordu ama yapmıştım bir kere, geri dönüp hatamı düzeltme şansımda yoktu.

 

"Kaçtı." dedi sadece.

 

Birkaç büyük adımda yanına ulaşıp onunla yan yana yürümeye başladım. "Özür dilerim komutanım, görevimi bırakmamam gerekiyordu." diyebildim sadece. Herhangi bir bahanem yoktu. Olsa bile kendimce bir bahanem olurdu ve o bahanemi kâbul etmeyebilirdi. Zaten bu tür olaylarda hiçbir bahane sunulmazdı.

 

"Bunları taburda konuşacağız Üsteğmenim." deyince alt dudağımı ısırdım. Onlarla ilk karşılaştığımda Meriç, Araf ne zaman bana rütbemle seslense azarlıyor demişti, bu sanırım sadece onun için değil herkes için geçerliydi. Ben düşüncelere dalmışken kulaklıktan Meriç'in sesini duydum.

 

"Cemre komutanım." dedi, derin bir nefes alıp devam etti. "Şimdiden size geçmiş olsun diyorum." deyip gülmeye başladı. Sanırım az önceki düşüncelerimde haklıydım. "Araf komutanımdan büyük bir azar işiteceksiniz." deyince göz ucuyla Araf'a baktım, önüne bakarak ilerliyordu.

 

"Bu time gelende mi sorun var yoksa bu timde mi bir sorun var ben hâlâ çözebilmiş değilim doğrusu." dedi Fatih. "Bu timdeki herkes bir hafta olmadan bir güzel azar işitip oturuyordu." Gülmemek için alt dudağımı ısırdım. Eğitim sırasında yanımıza gelen Yüzbaşının dedikleri aklıma geldi. Gökbörü timi çok şanslı insanlardır, şans hiç onların yakasını bırakmaz demişti. Sanırım çok haklıydı. Herkes ilk haftadan azar işittiğine göre ve ben de bir haftamı doldurmadan birkaç saat içinde azar işiteceğime göre hoş geldim Gökbörü timine.

 

Kendi düşüncelerime sessizce güldüm. Araf'ın bana baktığını hissedince yüzümdeki gülümsemeyi silip önüme döndüm. "O zaman hoş geldim ben de Gökbörü timine." dedim, timdekiler benim dediğime gülerken Araf'ın bakışlarının hâlâ ben de olduğunu hissedip ona baktım. Gözlerini kısmış bana bakıyordu.

 

"Cemre komutanımda aynı benim gibi, azar işitmeye çok meraklı." diyen Meriç'in sesiyle kendimi tutamayarak bir kez daha güldüm. Tek sorun şu anda Araf'a bakıyor olmamdı. Adamın yüzüne bakarak gülmekte olmadı şimdi. Sen gel görevi mahvet üstüne bir de adamın yüzüne bakarak gül. Hemen gülmemi kesip önüme döndüm, ilerlemeye devam ettim.

 

"Çevremde neden bir tane akıllı yok acaba?" Araf'ın söylenmesini duyunca göz ucuyla ona baktım, önüne dönmüş söylene söylene ilerliyordu.

 

"Gençler Araf komutanım söylenmeye başladığına göre sussak iyi olacak yoksa Cemre komutanımdan sonra azarlama seansı bize de gelir." dedi Soner.

 

"Korkmalı mıyım?" İlerlemeye devam ederken sordum. Bir yandan da göz ucuyla Araf'a bakıyordum. Sorduğum sorudan sonra dudakları yana kıvrılmıştı. Bu gülümseme hiç ama hiç hoşuma gitmedi. Şu anda buradan buhar olup gitme şansım yok muydu?

 

"Yok komutanım ya hiç korkayın siz. En fazla azar işitmekten kulaklarınız iflas edebilir. Onda da size kulak nakli yaparlar sorun ortadan kalkar." dedi Eren. Bir süre durup devam etti. "Kulak nakli yapılıyor muydu lan?" diye ciddi ciddi sordu.

 

"Oğlum ne kadar cahilsiniz lan!" dedi Fatih kınayıcı bir sesle. Şu anda yüzlerini göremiyorum ama eminim ki ses tonuna uygun bir yüz ifadesi takınmıştı kendisine.

 

"Bize diyene bak! Sen biliyor musun kulak nakli yapılıyor mu diye?" dedi Meriç.

 

Araf'la birlikte ilerlemeye devam ederken bir yandan da kulaklıktan onları dinliyordum. Fatih aksi bir sesle "Ne bileyim ben ya!" dedi. "Doktor olan Ozan, ona sorun." diye de ekledi.

 

"Benim bildiğim serum takmak iğne yapmak." dedi Ozan. "Ha bir de kıçınıza başınıza kurşun girince onu çıkarmak. Nereden bileyim kulak naklini, bilmem ne naklini." dedi o da aksi bir sesle. "Ayrıca ne boş konuşuyorsunuz siz ya? Nereden çıktı kulak nakli amına koyayım?"

 

Soner'in söylenmesi ilişti kulağıma. "Yasemin'e gelince küçük küçük doktorcuklarımız olur diyor piç herif, bize gelince nereden bileyim ben diyor!" Şimdi hakkını yiyemem çocuk biraz haklıydı.

 

Onların yanına yaklaştıkça seslerini duymaya başladım. Seslerini duyduğun için kulaklığımı kapattım. "Gevezeliğiniz bitti sanırım." dedi Araf yanlarına gelince. "Doktor koordinatları tabura gönder helikopteri göndersinler." dedi Ozan'a bakarak.

 

Ozan "Emredersiniz komutanım." deyip telsizden tabura bağlandı. O telsizle konuşurken time baktım, hepsi sessizce oturuyordu. Az önceki hallerinden eser kalmamıştı. Göz ucuyla Araf'a baktım, bir taşın üstüne oturmuş önüne bakıyordu. Ben de timin yanına oturup onlara yaklaştım.

 

"Niye konuşmuyorsunuz siz?" Sessizce sordum.

 

Hepsinin bakışları bana döndü. "Canımıza susamazdık komutanım biz." dedi Meriç.

 

"Korkmalı mıyım?" Göz ucuyla Araf'a bakarak sordum. Hepsinin sessizce güldüğünü işittim, tekrardan onlara baktım. O sırada Ozan da yanımıza gelmişti.

 

"Bakmayın siz buna komutanım, alt tarafı birazcık azarlayacak o kadar." dedi Ozan. "Ha bir de emre itaatsizlik gerekcenizi uygun görmezse rapor eder." diye de ekledi. Bunu ben de biliyordum ama hepsi bir anda susunca ister istemez tırsmıştım. Bir de ilk karşılaştığımızda Meriç, Araf birini azarlayacağı zaman rütbesiyle seslenir demişti. Daha beni azarlamaya başlamadan rütbemle seslendiği için ister istemez tırsmama neden olmuştu.

 

Meriç'in konuşmasıyla düşüncelerimden sıyrılıp ona kulak verdim. "Asıl siz buna bakmayın komutanım, bu mal sizi rahatlatmaya çalışıyor. Siz Araf komutanımdan büyük bir azar işiteceksiniz." Araf'a göz ucuyla baktı ve bana doğru yaklaştı. "Benden duymuş olmayın ama Araf komutanım operasyonların başarısız olmasından nefret eder ve üstünde ayrı bir agresiflik dolaşır." deyip uzaklaştı benden. "Bunları sizi korkutmak için söylemiyorum sadece önleminizi alın diye söylüyorum." Keşke bunu en başından söyleseydin de korkmasaydım Meriç.

 

"Ne yalan söyleyeyim Meriç haklı komutanım." dedi Eren. "Ama sadece Araf komutanın operasyonların başarısız olmasından nefret eder dediği ve agresif olur dediği yer doğru." deyip Meriç'in kafasına bir tane geçirdi. "Bu mal sizi biraz da korkutamaya çalışıyor!"

 

Meriç'e bakmamla şirince gülümsemeye çalıştığını gördüm. "Şaka mahiyetinde şey ettim ben komutanım." dedi üste çıkmaya çalışarak.

 

Anladım der gibi başımı salladım ve ona doğru eğildim. "Bak şimdi Meriç ben de şaka mahiyetinde sana bir şey yapacağım." dedim, merakla bana bakarken kafasına bir tane geçirdim. Herkes bu hareketime kahkaha atarken aynı Meriç gibi şirince gülümsedim. "Şaka mahiyetinde şey yaptım Meriç." dedim onun gibi. Diğerleri karnını tutarak gülerken Meriç alınmış bir şekilde bana baktı.

 

"Vallahi kalbim kırıldı komutanım." deyip kollarını gögsünde bağladı, tripli bir şekilde başını başka tarafa çevirdi.

 

Bu hareketine gülümsedim ve etrafıma baktım, o sırada Araf'la göz göze geldim. Bana bakıyordu. Yutkunup gülmemi kestim ve anında önüme döndüm. Operasyonu batırmıştım ve iki seferdir de adamın yüzüne bakarak gülüyordüm. Umarım yanlış anlamıyordur.

 

Helikopterin sesini duyunca bakışlarımı gökyüzüne çevirdim, bizim biraz ilerimize inişe geçmişti. Hepimiz ayağa kalkıp helikopterin yanına gittik ve sırayla içine binip yerlerimize oturduk.

 

Helikopter tekrardan havalanırken yanımda oturan Meriç'e baktım, hâlâ tripli bir şekilde kollarını gögsünde bağlamış başka tarafa bakıyordu. Omzumla onu dürtmemle çocuk gibi omuz silkti ve benden biraz uzaklaştı. "Küs müyüz Fedai?" Ona yaklaşarak sordum. Yine omuz silkti, bana bakmadan konuşmaya başladı.

 

"Susar mısınız komutanım konsantrasyonumu bozuyorsunuz." Acaba neye konsantre olmuştuda ben onu bozuyordum?

 

"Neye konsantre oldun Meriç?" Eren'in sorusuyla ben de merakla Meriç'in vereceği cevabı bekledim.

 

Hepimize tek tek baktı Meriç, hepimizin merakla ona baktığını görünce dudakları iki yana kıvrıldı. "Biraz daha merakla bakın belki söylerim." deyip önüne döndü. Göz devirdim, ben de bir şey diyecek diye bekliyordum.

 

"İt herif! Ben de merakla bekliyorum ne diyecek diye." dedi Fatih. Hepsi Fatih'i başıyla onayladı.

 

Tabura gelene kadar Meriç'in tripli hallerini çektik. Ben onun kafasına vurdum diye, diğerlerine ose kendisine güldüğü için trip atmıştı ve atmaya da devam ediyordu.

 

Tabura gelince sırayla helikopterden inip ön tarafa doğru ilerledik. Girişte Erdem Yarbay bizi bekliyordu. Hepimiz karşısına geçip sıraya dizildik. "Görev başarısız oldu komutanım." dedi Araf.

 

Erdem Yarbay hepimize tek tek bakarken gözlerimi kaçırmamak için kendimi sıktım. Beni nasıl bir ceza bekliyordu acaba?

 

"Odama geç görev raporu ver Üsteğmenim." dedi Araf'a bakarak.

 

Araf baş selamı verip "Emredersiniz komutanım." dedi, onlar içeriye girerken biz de peşlerinden gittik. Araf Erdem yarbayın odasına ilerlerken biz de üstümüzü değiştirmek için kendi odalarımıza dağıldık.

 

Odama gelince ilk işim elimi yüzümü yıkamak oldu. Üstümü değiştirip odadan çıktım. Revire gidip koluma pansuman yaptıracaktım. Revire gelince içeriye girdim, Yasemin hemşireden başka kimse yoktu içeride. "Dönmüşsünüz ü

Üsteğmenim." dedi gülümseyerek.

 

Gülümsemesine aynı şekilde karşılık verip sedyeye oturdu. "Evet döndük." deyip yaralı kolumu açtım.

 

Yasemin eline eldivenlerini giyerken konuşmaya başladı. "Görevden döndüğünüzü genelde Ozan'dan öğreniyorum, elini yüzünü bile yıkamadan revirin kapısına dayanıyordu. Sizi görünce biraz şaşırdım bu yüzünden." dedi.

 

"Hepimiz Meriç'ten trip yedik gelirken, herhalde yanına gelmeyi unuttu ama bu iki günde anladığım kadarıyla eli kulağındadır, her an kapına dayanır." dedim.

 

Koluma pansuman yaparken gülümsedi. "Ona hiç şüphem yok zaten." dedi ve kapının arkasından Ozan'ın sesini duyduk.

 

"Hemşire Hanım, hayallerinin erkeği geldi. Kapıda karşılamak yok mu ya?" Yasemin'le birlikte kahkaha attık. Bu kadar çabuk beklemiyordum. Keşke sözlerimin ardından bir iki dakika geçseydi.

 

"Aaa Cemre komutanım buradaymış!" diye bağırdı, sanırım gülünce benim sesimi de duymuştu. "Komutanım müsait misiniz? Kapıyı açayım mı?" diye sordu.

 

"Aç Ozan, müsaitim." dedim.

 

Kapı açılınca ilk Ozan sonra da diğerleri girdi. Yasemin koluma pansuman yaptıktan sonra oturduğum sedyeden ayağa kalktım ve bana bakan time baktım. "N'oldu? Niye hepiniz geldiniz?" Merakla sordum.

 

"Son kez sizinle vedalaşalım dedik komutanım." diyen Meriç'le anında kaşlarım çatıldı. Bir yere mi gidiyordum ben? "Araf komutanım sizi çağırıyor." deyince niye böyle dediğini anlamış oldum. "Sizin için gittim size tripli olmama rağmen ayaklarına kapandım komutanım ama yok, illa ki ben Cemre'yi azarlayacağım dedi. Azarlamazsam gözüme uyku girmez dedi. Yani anlayacağınız Nuh dedi peygamber demedi." Yanıma yaklaşıp sessizce konuşmaya devam ettim. "Çok inatçıdır kendisi. Dediğim dedik birisi ama ben elimden geleni yaptım belki benim hatrıma sizi daha az azarlar."

 

Fatih yanımıza gelip kedi gibi Meriç'in ensesinden tuttu. "Oğlum sus bir ya! İnanmıyor senin dediklerine işte Cemre komutanım ama sen hâlâ zevzeklik yapmaya devam ediyorsun." diye onu azarladı. İnanmıyordum ama tırsmıyor da değildim yani.

 

Meriç Fatih'in elinden kurtulup yanıma geldi ve koluma girip beni revirden çıkarmaya başladı. "Siz bunları dinlemeyin komutanım, hepsi siz korkmayın diye yalan söylüyor ama sizin en iyi dostunuz benim." dedi. Beni Araf'ın odasına götürürken konuşmasına devam etti. "Ne de olsa dost acı söyler değil mi?" Diğerleri arkamızdan söylenerek gelirken Meriç'in dediklerine güldüm. Dost acı söyler ama bunun yaptığı o değildi. Bu çocuk anca beni korkutmaya çalışıyordu. Ne yalan söyleyeyim başaramıyor diyemezdim. Valla bütün vücudumu bir korku sarmıştı.

 

Araf'ın odasına gelince Meriç yine konuşmaya başladı. "Bir hakkım varsa sonuna kadar helal olsun komutanım. Merak etmeyin sizi hiç unutmayacağım ben." Meriç'in dediklerini duyanda ölüme gidiyorum sanacaktı. İnşallah ölüme falan gitmiyorumdur.

 

"Hay senin çeneni ya!" deyip Meriç'in kolundan tutup benden uzaklaştırdı Soner.

 

"Siz bunu dinlemeyin komutanım ya. Daha fazla Araf komutanı bunun yüzünden bekletmeyin yoksa bu sabaha kadar hiç susmadan konuşur." dedi Eren. Haklıydı, Meriç'te öyle bir potansiyel görmüştüm.

 

Onlar Meriç'le kavga ederken ben önünde durduğum kapıya yaklaştım. Derin bir nefes alıp sağ elimi kaldırdım ve yavaşça kapıyı çaldım. Saniyler içinde Araf'ın gir dediğini duyunca istemsizce tekrardan derin bir nefes alıp kapıyı açtım. İçeriye girip masanın başında oturan Araf'ın yanına adımladım. "Beni çağırmışsınız komutanım." dedim içime kaçmış sesimle.

 

Eliyle küçük masanın karşımdaki sandalyeyi gösterdi. "Otur Üsteğmenim." Yine rütbemle seslenince Meriç'in dedikleri aklıma gelmeye başladı. Fazla düşünmemeye çalışarak sandalyeyi çekip oturdum.

 

Araf elindeki kalemi döndürürken bana bakmaya başladı. "Emre itaatsizliğini rapor etmem gerekiyor biliyorsun değil mi?" dedi gözlerimin içine bakarak.

 

Başımı salladım. "Biliyorum komutanım." diyebildim sadece.

 

"Ondan önce görevini bırakıp üstüne emre itaatsizlik yapmanın geçerli bir nedeni varmı diye seni dinlemek istiyorum." Arkasına yaslanıp devam etti. "Geçerli bir sebebin var mı?"

 

"Var ama sizin için geçerli olur mu bilmiyorum."

 

Dirseklerini masaya koyup dikleşti. "Seni dinliyorum." Derin bir nefes aldım. Yusuf'un masum olduğuna inanır mıydı acaba? Daha ben bile onun masum olduğunu bilmiyorken inanması çok düşüktü bence.

 

"Peşinden gittiğim çocuğun bir terörist olduğuna inanmıyorum komutanım." dedim. Tek kaşı kaldı, merakla bana bakmaya devam etti. "Yani onun o terör örgütünde zorla tutulduğuna inanıyorum. Bu sadece benim düşüncem elimde herhangi bir kanıt yok."

 

"Peki bunu sana düşündüren tam olarak ne? Durduk yere birinin terör örgütüne çalışmadığını düşünmezsin herhalde." deyince başımı sallayıp onayladım.

 

"Haklısınız durduk yere düşünmedim zaten." Kısa bir an duraksayıp devam ettim. "Kars'a ilk geldiğimde teröristler tarafından kaçırılıp dağa çıkarıldığımda o çocuk, yani Yusuf sayesinde o kamptan kurtulabilmiştim. Terör örgütüne çalışan biri bir askere yardım etmezdi herhalde."

 

"Onun sayesinde kurtulduğuna emin misin peki?" Sorusuyla başımı sallayıp bir kez daha onladım onu.

 

"Evet kendi gelip söyledi, adamların hepsini yanımdan uzaklaştırdı. Kaptan çıkınca da gideceğim yolu gösterdi."

 

Derin bir nefes alıp bir süre düşündü ve konuştu. "Tamam, dediğin gibi olmuş olabilir ama biz seni bulduğumuzda mayına basmıştın Cemre, bu bir şaşırtmaca da olabilir." deyince onun gibi derin bir nefes aldım.

 

"Haklısınız komutanım olabilir ama benim o mayına basmam tamamen kendi hatamdı, söylene söylene ilerlerken doğru düzgün önüme bakmıyordum. Yani tamamen kendi dikkatsizliğim yüzünden o mayına basmıştım." dedim. O aptallığımı hâlâ unutamıyordum. "Ayrıca dediğiniz gibi Yusuf şaşırtmaca yapacak olsa ben o mayına basınca gelip vurabilirlerdi beni ama arkamdan bir tane bile teröriste gelmedi. Saatlerce o mayının üstünde bekledim ben."

 

Elini çenesine götürüp kaşıdı. Bir süre önündeki kağıtlara baktı. Aklıma gelen şeyle tekrardan konuşmaya başladım. "Bugün onun peşinden koşarken beni kolayca vurabilirdi ama o beni uyarıp seni vurmak zorunda kalacağım dedi. Buna rağmen beni vurma girişiminde bile bulunmadı. Sadece beni vurmamak için ayağımın yanına ateş etti. Bence hepsi şaşırtmaca olamayacak kadar gerçek gibi." Bir şey demeden çenesini sıvazlamaya devam etti. Sanırım dediklerimi tartıp haklı olup olmadığımı sorguluyordu içinde. Yusuf'u iki kere görmeme rağmen davranışları, sözleri beni bile baya bir düşündürttü, sorgulattı. Kim bilir Araf'ın kafası nasıl karışmıştır.

 

Yusuf'a bir bakıyorum isteyerek terör örgütüne çalışıyormuş gibi duruyor, sonra bir söz söylüyor bu seferde sanki orada zorla duruyormuş gibi. Gerçekten kafa karıştırıcı bir durum ama içimden bir ses orada durmasının altında bir sebep olduğunu söylüyor ve o sebep yüzünden bizden yardım isteyemiyormuş gibi hissediyordum. Umarım hislerimde yanılmam. Yoksa hayatımın en büyük pişmanlığı olurdu Yusuf.

 

Araf'ın masaya doğru eğilmesiyle ona baktım. "Bu seferlik emre itaatsizliğini rapor etmeyeceğim Cemre ama bir daha böyle bir şey istemiyorum." dedi net bir sesle. "Ayrıca şu bahsettiğin çocuğu da araştırmaya çalışacağım, dediğin gibi zorla tutuluyor olabilir ama benim dediğim gibi de şaşırtmaca da yapıyor olabilir. Bence sen fazla güvenmemeye çalış bu çocuğa, insanoğluna pek güven olmaz. Özellikle bu bir terör örgütüne çalışan biriyse güvenmenin yanından bile geçmez." Haklıydı, onun için başımı sallayıp onayladım.

 

"Haklısınız komutanım." dedim sadece.

 

"Çıkabilirsin." deyince ayağa kalkıp hafif baş selamı verdim, kapıya ilerleyip dışarıya çıktım. Dışarıya çıkar çıkmaz omuzlarımdan biri tutup beni sarsmaya başladı.

 

"Komutanım iyi misiniz? Bir yerinizde bir hasar var mı? Kulaklarınız hâlâ çalışıyor mu? Beyninizde bir sorun var mı? Ben ne zaman azar işitsem beynimde küçük çaplı bir sarsıntı oluyor umarım sizde olmamıştır." Hızlı hızlı konuşan ve beni sarsan Meriç'e şaşkınca bakakaldım. Bizim tim ve çevremizdeki askerler ona gülerken ben şaşkın bir şekilde Meriç'e bakmaya devam ettim. "Vallahi beni duymuyor! Duyuyor olsaydı şimdiye cevap verirdi!" deyip elini omuzlarımdan çekti ve dizlerini dövmeye başladı. "Gitti, vallahi gül gibi komutanımız gitti! Ben dedim o Araf'a yapma dedim, etme dedim benim biricik komutanım Cemreciğim buna alışık değil dedim! Ama beni dinlemedi gitti iki saat kızı azarladı!" Şu anda çevremde Meriç'e gülen askerleri bile duymayıp sadece Meriç'in dediklerini duyuyordum ve şaşkınca ona bakıyordum. "Ah ah benim biricik Cemre komutanım bunu hiç hak etmemişti! Daha onu tam anlamıyla bile tanıyamamıştık oysa ki." dedi ve yalandan göz yaşlarını sildi.

 

Herkes ona gülmeye devam ederken arkamdaki Araf'ın odasının kapısı açıldı. Herkes anında susup arkama bakmaya başladı. "N'olyor Meriç? Ne bu tantana? Yine ne saçmalıyorsun sen?" Arkamdan Araf'ın sorularını duyunca bir dakika önceki Meriç'in sözleri geldi aklıma. Hepsi beynimin içinde yankılandı ve kendimi tutamayarak kahkaha atmaya başladım. Üzerimden daha yeni şaskınlığımı atabilmiştim.

 

"Aha şimdide delirdi." diyen Meriç'i duyunca mümkünmüş gibi daha çok gülmeye başladım. Benim gülmemi fırsat bilerek herkes tekrardan kahkaha atmaya başladı.

 

"N'OLUYOR BURADA?" Erdem Yarbayın bağırmasıyla sanki anlaşmışız gibi aynı anda sustuk. Erdem Yarbay askerlerin arasından çıkıp ortaya geldi ve herkese tek tek bakmaya başladı. "Ne bu gürültü?" Sorusuyla herkes Meriç'e bakmaya başladı. Herkesin Meriç'e baktığını gören Yarbay da Meriç'e döndü. "Meriç?" Soru barındıran sesiyle konuştu.

 

"Efendim Yarbayım?" dedi Meriç. Onun da az önceki halinden eser kalmamıştı.

 

"Ne oluyor burada? Ne bu gürültü?" Sorularını bu sefer Meriç'e sordu.

 

"Cemre komutanım Araf komutanımın gazabına uğrayıp sağır oldu, bir de üstüne delirince bizim nankör insanoğlu da benim biricik Cemre komutanımla dalga geçmeye başladı Yarbayım." demesiyle arkamda duran Araf'ın söylenmesi bir oldu. "Gürültünün kaynağı da bu ayıların anırmasından dolayıydı komutanım." dedi Erdem yarbaya bakarak.

 

"Ne anlatıyorsun Meriç sen?" dedi Yarbay kaşlarını çatarak.

 

Meriç eliyle beni gösterdi. "Cemre komutanım." dedi, bu sefer eliyle arkamdaki Araf'ı gösterdi. "Araf komutanımdan azar işitti ve delirdi." çevremize toplanan askerleri gösterdi. "Bu dağ ayıları da... Yani asker kardeşlerim de Cemre komutanım delirdi diye gülmeye başladılar." Herkes Meriç'in anlatım tarzına gülmemek için kendiyle büyük bir savaşa girdi. Bu açıkca ortadaydı.

 

Erdem Yarbayın kaşları çatıldı. "Anladık lan onu! Deliye anlatır gibi niye anlatıyorsun?" diye azarladı Meriç'i. "Niye deli danalar gibi bağırıyorsunuz? Dingonun ahırı mı burası?"

 

Meriç suspus olmuş beklerken timin konuşmaları kulağıma geldi. "Bu mal şimdi ceza almazsa ben de kadın kıyafeti giyip bu taburda gezmezsem en adi şerefsizim." dedi.

 

"Al benden de o kadar." dedi Eren de. Yalnız Meriç gerçekten ceza almazsa bu tabura iyi bir eğlence çıkacaktı anlaşılan.

 

"Arkadaşlar ben bu fırsatı asla kaçırmam." dedi Soner. Yavaş yavaş Meriç'in yanına yaklaşmaya başladı. "Oğlum yarbayın yanına gidip siz yanlış anladınız falan desene, yoksa bize eğlence çıkmayacak." dedi Yarbayın duyamayacağı bir sesle.

 

Ozan Soner'e destek olarak "Valla bu aç Soner doğru söylüyor. Sen git öyle bir şey demedim de biz de arkanda dururuz, ceza almamanı sağlarız." dedi.

 

Meriç ensesini kaşıyarak "Siz bana mı iyilik yapıyorsunuz yoksa kendi eğlencenizi mi düşünüyorsunuz pek anlayamadım ben." dedi. Bakışlarını bana çevirdi. "Sizce ne yapmaya çalışıyor bunlar komutanım? Benim biraz kafam karıştı da." dedi.

 

Konuşmak için ağzımı açtım ki benim komuşmama izin vermeden devam etti. "Pardon siz duymuyordunuz değil mi? Unutmuşum bir anda." deyip arkamdaki Araf'a baktı. "Vallahi yazık ettiniz biricik Cemre komutancığıma komutanım." dedi kınayıcı bir sesle.

 

"Akıllısı beni bulsa ben delireceğim bu sefer." Araf'ın söylenmesini duyunca omzumun üstünden ona baktım, ters ters Meriç'e bakıyordu.

 

Meriç onu umursamadan Yarbayın yanına gitti, hiç vakit kaybetmeden konuşmaya başladı. "Komutanım vallahi siz beni yanlış anladınız. Ben niye deliye anlatır gibi anlatayım ki? Üstelik sizin gibi birine niye böyle bir imada bulunayım ben? Canıma henüz susmadım Allah'a şükür ama siz ne derseniz haklısınız. Ben hatalıyımdır kesin." dedi. "Bu taburda tek bir deli var o da benim. Benden başka bir deli olamaz zaten."

 

"Bu çocuk şimdi paçasını kurtarmaya mı çalıştı yoksa başka bir şey mi yaptı ya?" dedi Fatih sessizce. "Amına koyayım bu mal Meriç yüzünden doğru düzgün cümle bile kuramadım!" diyerek kendisine söylendi.

 

Meriç destek çıksın diye yanındaki askerlerden birini dürtünce çocuk ona destek çıkmaya çalıştı. "Meriç arkadaşım doğru söylüyor Yarbayım, bence siz yanlış anladınız. Neden öyle bir şey ima etmeye çalışsın ki?" Meriç hemen ayağını kaldırıp çocuğun bacağına vurdu.

 

"Arkadaşım ne lan? Sanki ilkokuldayız amına koyayım!" dedi ters ters çocuğa bakarak.

 

Erdem Yarbay hafif boğazını temizleyince Meriç bakışlarını ona çevirdi ve gülümsemeye çalıştı. "Arkadaşım doğru söylüyor komutanım, siz biraz yanlış anlamış olabilirsiniz." deyince alt dudağımı ısırdım. Hem çocuğa kızıyor hem de kendisi arkadaşım diyor. Gerçekten bu çocuk insanda sabır taşı bırakmazdı.

 

"Salak bu çocuk ya!" diye söylendi Fatih.

 

"Sen Meriç'le uğraşacağına bence yarın hangi cici elbiseni giyeceğini düşün." dedi Ozan.

 

"Hadi lan! Erdem Yarbay bu ite kesin bir ceza verecek." dedi kendinden emin bir sesle.

 

"Emin misin kardeşim?" diyen Soner'e baktım. Gülerek bir elini Fatih'ın omzuna diğer elini de Eren'in omzuna attı. "Bir bakın bakayım ceza veriyor mu diye." Böyle söyleyince merakla bakışlarımı Meriç ve Erdem Yarbaya çevirdim. Erdem Yarbay elini Meriç'in omzuna koymuştu ve sıkıyordu. Meriç'in yüz ifadesinden anladığım kadarıyla baya sert sıkıyordu.

 

"Tamam Meriç daha fazla konuşmada beynimi şişirme." deyip arkasını döndü ve gitti. Ceza vermemişti, sadece Meriç'in omzunu sıkıştı ve gitmişti. Gülerek bakışlarımı Fatih ve Eren'e çevirdim, şaşkınca Yarbayın arkasından bakıyordu.

 

"Eee geçenler yarın bir güzel eğleniriz artık. Bugün hepimiz çok güldük, daha fazla gülmeyelim. Yarın doya doya birilerine güleriz artık." dedi Ozan keyifli bir sesle. Bakışları bir yerde durdu. "Aaa kız Yasemin sen de mi buradaydın? Niye söylemiyorsun, yanına gelirdim hemen." deyip kızın yanına doğru ilerlemeye başladı. Yasemin ise yukarıya bakıp sabır diledi.

 

Onlara bakmayı kesip Fatih ve Eren'e döndüm. İkiside birbirine bakıyordu. İkisi de aynı anda birbirinden uzaklaştı ve aynı anda konuştular. "Sikseler kadın elbisesi giymem ben!"

 

Yanıma gelen Araf'a baktım. Gülerek onların arkasından bakıyordu. "Giyecekler değil mi?" Merakla sordum.

 

Başını ağır ağır aşağı yukarı salladı. "Ya isteyerek ya da zorla ama eninde sonunda giyecekler. Yani bizimkiler o elbiseleri giydirmeden onları rahat bırakmaz." dedi.

 

Bu time gelmeden önce hiç gülmediğim kadar çok gülmüştüm ve eğlenmiştim, sanırım bu timde olduğum sürece bu hep böyle olacaktı. Hoş, şikayetçi de değildim. Benim bulunduğum timle birlikte diğer askerler de çok eğlenceliydi. Zaten TSK mensubu herkes yeri geldiğinde eğlenmeyi yeri geldiğinde ise savaşmayı çok iyi biliyordu. Biz şu anda eğleniyorduk ama bir görev çıktığında bu eğlencemizden eser kalmaz canımız pahasına savaşırdık.

 

 

Herkese merhaba, nasılsınız?

 

Bölüm nasıldı?

 

Sizce Fatih ve Eren kadın kıyafeti girip taburda gezer mi?

 

En sevdiğiniz sahne?

 

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, kendinize iyi bakın🤍

 

 

Loading...
0%