@kitap__gezegeni1
|
Oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayalım🦋
Keyifli okumalar✨
7.Bölüm "Alay Konusu"
Bu hayatta başımıza her şey gelebilirdi. Tabii yine bu hayatta çok sık da utanç duyduğumuz anlar olabilirdi. Ama bu... İşte bu olmamalaıydı, en azından olsa bile bu kadar kalabalıkta olmamalıydı.
Komutanımın üstüne düşmüştüm ve bu da yetmemiş gibi herkesin içinde dudaklarımız birbirine değmişti. Benim gibi utangaç biri için bu fazla değil miydi? Yer yarılsa da içine girsem bu utanç duygusu benden asla gitmezdi. Üstüne bir de bizimkilerin şaşkınlıkları vardı. İşte o daha çok utandırıyordu beni.
"Lan biri beni cimciklesin sanırım hayal göremeye başladım." diyen Meriç'in sesini işitti ama sanki kal gelmiş gibi ne ben ne de Araf hareket edemiyorduk.
"Sanırım Fedai'yle aynı hayali ben de görüyorum." Bu sefer de Soner konuştu. "Oğlum Cemre komutanımla Araf komutanım şu anda dudak dudağa mı yoksa ben mi yanlış görüyorum?"
"N'oluyor burada?" Bu kalabalıktaki uğultulu sesleri yarıp geçen Yarbayın sesini duydum. Yarbayın sesini duyduktan sonra sanki rüyadan uyarmış gibi silkelendim. Az önce kal gelmiş gibi Araf'la çok yanlış bir pozisyonda duruyordum ama Erdem Yarbayın sesini duyunca kendime gelebilmiştim. Titreyen bedenimle Araf'ın üstünden kalmaya çalıştım, bir yanda da içimden Yarbayın bizi bu şekilde görmemisi için dua ediyordum. Gerçekten bu durumu ona izah edemezdim.
Elim ayağım birbirine dolandığı için güçlükle Araf'ın üstünden kalkıp dizlerimin üstünde, mindere oturdum. Araf da kısa sürede kendine gelip toparlanınca derin bir nefes aldım ve etrafıma baktım. Yarbayın henüz yanımıza gelmediğini görünce içimden bir oh çekmeden duramadım. Yanımıza yaklaşmıştı ama askerlerden bizi görmesi zordu, zaten ben de askerler kenara çekilince görmüştüm onu.
Yarbay yanımıza gelirken az önce herkesten çıkan şaşkınlıl nidaları kesildi. Herkes çaktırmadan bir bana bir de Araf'a bakarken yanaklarımın kızardığını hissettim. Sanırım bugün olan bütün yakınlaşmalar ve yanlışlıklar beni bulmuştu. Ya tamam böyle bir yanlışlıkta olabilir ama neden herkesin içinde? Araf'tan zaten utanacağım belli buna bir de neredeyse taburdaki diğer askerlerde eklenmişti. Bu olaydan dolayı en az bir hafta herkes bize tuhaf tuhaf bakardı. Sonuçta her gün böyle bir olay görmüyorlar.
Erdem yarbay askerlerin arasından geçip yanımıza gelince ona baktım, o ise Araf'a bakıyordu. "Ben de bu kalabalığı görünce yine seninkiler ortalığı karşırtırdı sanmıştım Üsteğmenim." dedi.
Fatih sessiz bir şekilde "Adımız çıkmış dokuza inmez sekize." diye söylendi ama sanırım pek sessiz olmamıştı çünkü Erdem yarbayda duymuştu.
Erdem Yarbay Fatih'e bakarak konuştu. "Bir şey mi dedin Keskin?"
Fatih duruşunu dikleştirip Yarbaya baktı. "Yok komutanım, bir şey demedim." diye yalan söyledi ve yalan söylediğini Erdem Yarabayda anladı ama bir şey demedi.
Yarbayın bakışları dizlerimin üstünde oturan bana kaydı. Ayağa kalkmak için hareketlenmiştim ki eliyle oturmamı işaret etti. Bu sefer de baktı. "Sanırım Araf timdeki herkes gibi seni de yenmiş." dedi. Aslında yenilmiş sayılmazdım, berabere kalmıştık sanırım. Çünkü ortada ne bir kaybeden vardı ne de kazanan. Ve sanırım time de yemek ısmarlayacaktık. Ama benim şu anda daha önemli bir derdim vardı. Bu utançla Araf'ın yüzüne nasıl bakacaktım? Araf'ı geçtim bu askerlerin yüzüne nasıl bakacaktım? Neredeyse taburdaki askerlerin yarısı görmüştü o olayı.
"Aslında bu sefer Araf komutanım kazanmadı Yarbayım." dedi Ozan. Bir bana bir de Araf'a baktı ve gülmemek için kendini sıktı. "Küçük bir hesap hatasından dolayı berabere kaldılar. Yani Araf komutanım bu sefer kazanma şerefine erişemedi." Kurduğu cümleden dolayı vücudumdaki bütün kanın yanaklarıma toplandığını hissettim.
Araf'ın bana baktığını hissedince utancım iki katına çıktı. Şu anda Yarbayın yüzü hariç kimsenin yüzüne bakamıyordum utancımdan. Erden Yarbay da bizi göremediği için rahattım yoksa ona da bakamazdım.
"O zaman Araf da dişine göre rakibi bulmuş sonunda." dedi Erdem yarbay. Bizim timin gülmemek için kendini sıktığını görünce kaşlarım çatıldı. Sanırım Araf ve ben az önceki kazadan dolayı onların baya bir diline düşecektik.
Erdem yarbay başka bir şey demeyip yanımızdan ayrılırken çevremize toplanan askerlerde bir süre bize bakıp dağıldılar, bizim tim hariç. Onlar yüzlerindeki sırıtışla bize bakıyordu.
Öylece önüme bakarken gözümün önüne bir el uzatılınca başımı kaldırıp elin sahibine baktım. Araf'ın yeşil gözleriyle mavi gözlerim kesişti. Kalkayım diye elini uzatmıştı. Elini tutup ayağa kalkacakken Soner'in sesini işittim. "Komutanım durun siz, ben kalkmasına yardım ederim Cemre komutanımın. Şimdi siz onu kaldırmaya çalışırken maazallah yine yanlışlıkla bir kaza falan olur." dedi alaylı sesiyle. Yanıma gelip o da Araf gibi elini uzattı. Daha şimdi geçtiği dalgadan dolayı kaşlarımı çatarak eline vurdum ve kendim kalktım ayağa.
"Sanırım Araf komutanımın kaldırmasını istedi, ondan elime vurdu herde." dedi gülerek. Bu sefer de kafasına vurmak için elimi kaldırmıştım ki hızla benden uzaklaştı. "Şaka yaptım komutanım."
"Düzgün şaka yap o zaman Yarasa." dedim, ilk defa lakabıyla seslenmiştim. "Sadece küçük bir kazaydı." diye açıkladım kendimi.
"Biz biliyoruz komutanım kaza olduğunu ama bu Soner ve Meriç'in dilinden kurtulamazsınız siz." dedi Eren "Her fırsatta dalga geçer bunlar sizinle."
Meriç bir adım atıp Eren'e yaklaştı ve ensesine bir tane geçirdi. "Sanki siz geçmesiniz amına koyayım." dedi aksi bir sesle.
Fatih hemen söze dahil oldu ve konuştu. "Tabii geçmeyiz oğlum! Biz sizin gibi her bulduğumuz şeyle dalga geçen biri miyiz?" Soner Fatih'e bakıp güldü ve bu sefer de o konuştu.
"Sen bu sözlerinle anca Cemre komutanımı kandırırsın Keskin. O da henüz bizi tanımadığı için inanır." Sanırım tam da tahmin ettiğim gibi onların alay konusu olmuştuk.
Araf daha fazla duramadı ve konuştu. "Tamam yeter bu kadar dalga geçtiğiniz! Yanlışlıkla oldu işte, uzatmayın siz de. Birazdan öğlen olacak gidip üzerimi değiştireceğim, siz de daha fazla uzatmayın bu konuyu." İçimden bir ses hiç de söz dinleyeceklerini söylemiyordu.
Araf üstünü değiştirmek için yanımızdan ayrılırken ben de timin daha fazla alay konusu olmamak için arkasından gittim. Bir duş alıp benimde üzerimi değiştirmem gerekiyordu. Tabura girince ileriden sırıtarak gelen Yasemin'i gördüm. Yüz ifadesinden anladığım kadarıyla o da az önceki olayı görmüştü.
İlerlemeye devam ederken Yasemin'e hitaben konuştum. "Hiç ağzını açıp da beni sinir etme Yasemin. Yanlışlıkla oldu her şey." Bir kişinin daha alay konusu olmayı istemiyordum ama bu istememekle kalacaktı bence. Çünkü hepsi bizimle dalga geçecekti.
"Seni ona ittikten saatler sonra böyle bir şey olacağını bilseydim daha erken iterdim." dedi benim dediklerimi hiç takmadan. "Elimi attığım herkes sevgili oluyor, bence ben bu işi ilerletmeliyim." diye de dalga geçti.
"Sen benimle dalga geçeceğine bence Doktor'un yanına git çünkü sanırım biriyle konuşuyordu ve yanlış anlamadıysam bir kadın ismi söyledi." Tabii ki de yalan söyledim. Belki bu sayede benimle dalga geçmezdi ve Ozan'a karşı olan hisleri kıskançlıkla ortaya çıkardı. Aslında ortaya çıkacak bir his yoktu. O da seviyordu ama naz yapıyordu. Belki onu kıskanıp yanına giderse Ozan'da azıcık mutlu olurdu. Ama tabii ki de bu yaptığım tamamen benimle dalga geçmeyi bıraksın diyeydi.
Yasemin kaşlarını çatmış düşünceli bir şekilde duruyordu. Sandığımdan daha çok kıskanmıştı sanırım. "Emin misin?" Gülmemek için kendimi sıktım ve ağır ağır başımı sallayıp sorusunu yanıtladım.
"Ben öyle duydum, sen bir git bak istersen. Malum fazla naz âşık usandırır diye boşuna dememişler. Belki de senin değiminle bir yıllık naz yapman çocuğu usandırmıştır." Daha fazla konuşursam yalanımın ortaya çıkacağını düşündüğüm için yanından yavaşça uzaklaştım. Ondan yeterince uzaklaşınca sessizce güldüm. Acaba ne yapacaktı?
Odama ilerlerken omzunun üstünden Yasemin'e baktım. Dışarıya ilerlediğini görünce önüme dönüp odama girdim. Dolabımdan kıyafetlerimi çıkarıp kendimi duşa attım. Kısa bir duş alıp üzerimi giyindikten sonra hızlı bir şekilde saçlarımı kurutup banyodan çıktım. Öğlen olmuştu ama hiç dışarıya çıkıp askerlerin o tuhaf bakışlarına, özellikle de timin dalga geçmelerine maruz kalmak istemiyordum. Dalga geçmelerinde bir şey yoktu ama utanıyordum. Bir de o kadar askerin içinde yanlışlıkla da olsa Araf'la bildiğin dudak dudağa ve çok yanlış bir pozisyonda kalmıştım. Hem adamın üstüne düşmüştüm hem de dudaklarımız az da olsa birbirine değmişti ve bu utanmam için geçerli bir sebepti.
Öğlen yemeğine gitmeden vaktimi odamda geçirdim. Vakit bulmuşken annem ve babamı arayıp onlarla sohbet ettim. Daha sonra can sıkıntısından küçücük odada volta atıp durdum. Ta ki odamın kapısı çalana kadar. Yavaş adımlarla kapıya ilerleyip açmamla karşımda Araf'ı görmem bir oldu.
"Bir şey mi oldu komutanım?" Merakla sordum.
Başını hayır anlamında iki yana salladı. "Yemeğe gelmeyince merak ettim, iyi misin?" Gülümseyip bakışlarımı kaçırdım. Gözlerine baktıkça o temas aklıma gelip duruyordu.
"İyiyim, aç değildim ondan gelmedim." diye bir bahane uydurdum. Tekrardan ona bakınca kaşlarını çattığını gördüm.
"Sabahta bir şey yemedin ve öğlene kadar acıkmadın?" dedi soru barındıran sesiyle. Sabah Meriç'in beni kaldırıp Eren ve Fatih'e kıyafet getirmemi söylediği için yemek yemeye fırsatım olmamıştı. Öğlen de utançtan yemek yemeye gitmemiştim. Haliyle adam şaşırmıştı.
"Öyle oldu, acıkırsam bir şeyler atıştırırım artık." diye bir şeyler geveledim. Eminim ki söylediğim bahanelere inanmamıştı. Utandığım için gelmediğimi biliyordu.
Bir süre yüzüme baktı ama bir şey demedi. Aramızda başka bir konuşma geçmezken Araf fazla sorgulamadan odamdan ayrıldı, ben de tekrardan can sıkıntısından odada dolanmaya devam ettim. Yaklaşık 5 dakika boyunca boş boş dolandım. Yine kapım çalana kadar odamın içinde dönüp durdum. Bir kez daha kapım çalınca merakla kapıya ilerleyip açtım, karşımda yine Araf'ı görünce kaşlarım bu sefer şaşkınlıkla havalandı. Daha ben konuşamadan söze girdi.
"Bizimkiler yüzünden aç kalma, onlar birkaç gün dalgasını geçip unuturlar o olayı. Kendilerine eğlence çıkardıkları için kimse susturamaz onları ama birkaç güne hepsinin aklından silinip gider ve kendilerine dalga geçecek başka bir konu bulurlar." Sözleri biter bitmez elindeki ekmek arasını uzattı. Tam da tahmin ettiğim gibi az önce söylediğim bahaneye inanmamıştı ve beni düşünüp bir şeyler getirmişti.
"Teşekkür ederim, gerek yoktu." deyip elinden ekmeği aldım.
"Hepimiz çardakta oturuyoruz. Bizimkilere yemek ısmarlayacağımız için kendilerine restorant seçiyorlar. Sen de gel istersen."
"Birazdan gelirim." dedim, başka bir şey konuşmazken Araf yöne yanımdan ayrıldı. Araf gidince getirdiği ekmek arasını yedim. Ona aç değilim falan demiştim ama baya bir acıkmıştım. O ekmeği getirmeseydi akşama kadar bu odada aç aç kalırdım kesin.
Bir süre daha odamda oyalanıp mecbur dışarıya çıktım. Eninde sonunda çıkacaktım ve onların o dalga geçmelerine maruz kalacaktım. Bu olaydan en fazla nereye kadar kaçabilirdim ki? Bir kere o yanlış anlaşılma olmuştu. Sonucuna katlanacaktım artık.
Timin oturduğu çardağa doğru ilerlerken bana doğru gelen Yasemin'i gördüm. Birkaç saat önce ona söyledim yalan aklıma geldi ve istemsizce güldüm. Sinirli sinirli yanıma gelirken tıpkı onun gibi "Hayati tehlikem var mı hemşire hanım?" dedim. "Ona göre kaçma girişimide bulanacağım da." Birkaç saat önce beni Araf'a ittikten sonra yanına gittiğimde bana dediği şeyleri söylemiştim ona da.
"Vallahi söz veremeyeceğim Üsteğmenim, sağım solum belli olmayabilir." O da bana ayak uydurmuştu, benim dediklerimin aynısı demişti.
"Duruma göre kaçarım artık." dedim ben de.
Tam yanıma gelip karşımda durdu, daha şimdi gülerek konuşurken birden kaşlarını çattı. "Ya Cemre niye yalan söyledin? Hem Doktor'a hem de diğerlerine rezil oldum." dedi sinirle.
"İyilik yaptım ben iyilik. İlişkinize bir adım atmanız gerekiyordu ama senin nazın yüzünden o adımı atamıyordunuz, ben de aranızda küçük bir aracı olayım dedim ve minicik bir yalan söyledim." diye açıkladım kendimi. "Hem sen benimle dalga gelmeseydin böyle bir yalan söylemeyecektim."
Konuşmak için ağzını açmıştı ki devam ettim. "Hem fena mı oldu küçük küçük doktorcuklarınız olsun diye vesile oldum ben."
Omuzuma hafifçe vurdu. "Sen de başlama Cemre ya! Ozan sürekli diyor zaten."
"Bir şeyi kırk kere söylersen olurmuş Yasemin, dikkat et de yakında doktorcuklarınız olmasın." deyip hızla uzaklaştım yanından. Arkamdan onun söylenmelerini duysamda ilerlemeye devam ettim. Eğer yanında kalırsam dayak yiyecekmişim gibi hissediyordum. Kim bilir bizimkilere nasıl rezil olmuştu ve doğal olarak hıncını da benden çıkarmak istiyordu.
Çardağa gelince boş bir yere oturdum. Bizimkiler öyle bir konuşmaya dalmışlar ki geldiğimden bihaberlerdi. Hepsi bir ağızdan konuştukları için ne dediklerini anlamıyordum. Karşımdaki Araf'a yaklaştım ve konuştu. "Ne konuşuyorlar?" Sorduğum sorudan sonra bakışları bana döndü.
"Gideceğimiz restorantı ayarladılar. Şimdi de hangi yemeği söyleyeceklerine karar veriyorlar." Kısa bir an duraksayıp devam etti. "Daha doğrusı hangi pahalı yemeği söyleyeceklerini tartışıyorlar." Güldüm, konuşmak için ağzımı açmıştım ki Meriç'in sesini duydum.
"Aman komutanlarım ne yapıyorsunuz siz? Hemen uzaklaşın, maazallah benim bu mükemmel gözlerim bir yanlış anlaşılmayı daha kaldıramaz." dedi gülerek. Birbirimizi duyabilmek için biraz yaklaşmıştık ve o da fırsatını bulup dalga geçiyordu işte.
Araf dişlerinin arasından "Biraz daha konuşursan ben şimdi senin o mükemmel gözlerini alıp yerinden çıkaracağım Meriç!" dedi.
Meriç anında susarken bu sefer Fatih konuştu. "Neyse ki sizin bu yanlış anlaşılmadan dolayı bizim giydiğimiz kıyafetler arada kaynayıp gitti." Güldü ve devan etti. "Siz yanlışlıkla öpüşmeseydiniz şu anda biz bu itlerin alay konusu olacaktık." diye bitirdi cümlesini. Cümlenin içinde dediği öpüşme kelimesine takıldığım için kaçlarım çatıldı. Öpüşmemiştik ki sadece dudaklarımız birbirine değmişti.
"Yalnız biz öpüşmedik, sadece dudaklarımız hafif birbirine değdi." diye olaya açıklık getirdim. Hepsinin bakışları bana dönünce omuz silktim. "Olaya açıklık getirmek istedim."
"Ha öpüşmüşsünüz ha dudaklarınız değişmiş ne fark eder ki?" dedi Soner.
"Cidden bunu mu tartışacağız şimdi?" Hepsine hitaben sordum. Benim sorduğum sorudan sonra Ozan hemen konuşmaya başladı.
"Cemre komutanım doğru söylüyor, kapatın bu konuyu." dedim. Ona bakınca o da bana döndü. "Allah sizden razı olsun komutanım, sizin sayenizde Yasemin beni olmayan bir kadından kıskandı." Güldüm, demek Yasemin söylemişti Ozan'a benim yalan söylediğimi.
"Benimle dalga geçiyordu ben de ortaya böyle bir yalan attım. Hem onun alay konusu olmaktan kurtuldum hem de bu sayede seni kısakanmış oldu." diye açıkladım.
Eren hemen araya girip "Ama ne kıskanmak komutanım." dedi. "Yasemin bunun arkasından bir geldi, ensenine öyle bir vurdu ki o ses yemin ediyorum hâlâ kulaklarımda çınlıyor." Bu kadar kıskanacağını tahmin bile etmemiştim. "Bir de olmayan kadın için bağırıp durdu, zavallı Doktor da yok öyle biri diyor ama inanmıyor kız. Artık kızı nasıl dolduruşa getirip Ozan'ın üstüne saldıysanız kıza kıskandığı kadının olmadığına zor ikna ettik hepimiz." Kahkaha attım, kıskanmasını bekliyordum ama bu kadarını değil. Demek ki az önce ondan öyle konuşuyordu.
"Aslında hiç dolduruşa da getirmedim, sadece biriyle konuştuğunu duydum ve bir de konuşurken bir kadın ismi söyledi dedim. Onun kıskançlığı zaten varmış ama gün yüzüne çıkmak için küçük bir kıvılcım bekliyormuş." dedim gülerek.
"Beni kıskansın da her gün ondan dayak yemeye razıyım ben." Hayretler içinde bunu diyen Ozan'a baktım. bu nasıl bir aşktı ya?
Fatih ellerini açtı ve dua etmeye başladı. "Allah'ım kimi kınarsak o kınadığımız şey bizim başımıza gelir ama böyle bir aşk nasip etme lütfen." Sanırım ben de böyle bir dua edecektim.
Ozan elini uzatıp Fatih'in kafasına bir tane geçirdi. "Kıskanmayın oğlum."
"Neyini kıslanacağız lan? Hem ortada kıskanılacak bir şey bile yok." dedi Meriç. Onlar yine kavga etmeye başlarken bakışlarımı hiç sesi çıkmaya Araf'a çevirdim. Bana baktığını görünce istemsizce bakışlarımı kaçırıp önüme baktım.
Parmaklarımla oynamaya başlarken sesi çıkmayan Araf'ın sesini duydum. "Evet gençler bu birkaç gün baya bir eğlendiniz. Eğlencenize çomak sokmak gibi olacak ama yarından itibaren güzel bir eğitim yapıp bu üzerinizdeki pası alalım değil mi?" Başımı kaldırıp ona baktım. Tek tek time bakıyordu. Bakışları kısa süreliğine bana değildi. "Hem Üsteğmenimin de kolundaki yara iyileşmek üzere. Uzun bir aradan sonra güzel bir eğitim yaparız.
"Nedense canımıza okuyacakmışsınız gibi hissediyorum komutanım." dedi Eren.
Araf'ın dudağının bir tarafı yana kıvrıldı. "Eh bu geçtiğiniz dalgaların acısını çıkarmak lazım değil mi Bombacı?" Araf'ın alayla söylediği şeyden sonra Meriç araya girdi.
"Boşuna dememişler bugün yediğin hurmalar yarın..." Meriç'in yanında oturan Soner elini Meriç'in ağzına koyunca cümlesi yarım kaldı. Sanırım ben varım diye devam etmesine izin vermemişti.
Araf güldü ve keyifli bir şekilde konuştu. "Aynen öyle Fedai, bugün istediğiniz kadar dalga geçin nasıl olsa yarın ben hepinizden acısını bir güzel çıkartırım."
"İlk kim dalga geçti lan?" Meriç kaşlarını çatarak sordu. Meriç'in sorusundan sonra bütün bakışlar Soner'e kaydı. Meriç'in bakışları da anında Soner'e kaydı ve söylendi. "Ulan aç Yarasa hep senin yüzünden geliyor bizim başıma ne geliyorsa!"
"İt herifler ilk ben dalga geçmiş olabilirim ama benim hemen arkamdan sizin çenenizde hiç durmadı. Benim gibi dalga geçeceğinize sustursaymışsınız o zaman beni." dedi Soner hemen sovunmaya geçerek. Onlar tekrardan bir kavgaya tutuşurken ben sadece onları gülerek izledim. Sonunda o olay kapanmıştı. En azından şimdilik kapanmıştı.
Akşama kadar vaktimizi bu şekilde geçirdik. Saat yedi olunca hazırlanmak için herkes odalarına dağıldı. Öğlen duş aldığım için duşa girme gereği duymadan dolabıma gidip kıyafetlerimi çıkardım. Altıma dizi yırtık, koyu mavi bir jeans, üzerime de siyah bir kazak geçirdim. Siyah şişme montumu ve küçük siyah çantamı da aldım. Ayağıma siyah botlarımı giyip odadan çıktım. Saçlarımı salık bırakmıştım, daha doğrusu yapmaya üşenmiştim.
Herkes hazır olunca arabalara bindik. Ben ve Soner Araf'ın arabasına binmiştik. İlginç bir şekilde yol boyunca kimse konuşmamıştı, özellikle de Soner. Onun yol boyu hiç susmadan konuşacağını düşünmüştüm ama hiç sesini çıkarmamıştı. Sanırım yarın Araf canlarına daha fazla okumasın diye susmaya karar vermişti. Ya da yanında konuşacak birini bulamadığı için susmak zorunda kalmıştı.
Timin seçtiği restoranta gelince arabalardan indik ve restornta girdik. Çok işlek bir yer değildi burası, küçük ve renkli bir yerdi. Her yer rengarenkti. İçeriye girince Fatih'in birkaç saat önceden arayıp bize ayarirttığı masaya geçtik.
Biz masaya oturunca genç bir çocuk gelip elindeki menüleri bize vermişti ve sonra da bizimkilere selam vermişti. Sanırım buraya da sık sık geliyorlardı. Araf ve ben hariç geri kalan hepsi, hatta özellikle Soner yiyemeyecekleri kadar yemek söylediler. Belkide yerler bilemiyorum. Sonuçta onları daha tam anlamıyla tanımıyorum ama bence hepsini yiyeceklerinden şüpheliyim doğrusu.
Sipariş ettiğimiz yemekler kısa süre içinde gelince şaşırtıcı bir şekilde sessizce yemeklerinizi yemeye başladık. Hiçbirinden ses çıkmazken bu durumu garipsedim ama sonra yarınki eğitim aklıma gelince normal karşıladım. Büyük ihtimalle konuşup da yarın Araf daha fazla canlarına okusun istemiyordu hiçbiri. Ve şaşırdığım bir diğer konu ise hepsi ne söylediyse hepsini yemiştim. Üstüne bir daha sipariş vermişlerdi. Bir söyledikleri yemeğe bir de hepsinin bedenine bakıyordum ama sanki biraz fazla gibiydi yedikleri.
"Siz bunları nerenize yiyorsunuz ya?" Kendimi tutmayarak sordum. Hepsi benim sorduğum soruya gülmeye başladı, hatta Araf bile.
"Yediklerinin parası kendi ceplerinden cıkmayacağı için bu kadar yiyorlar." diyen Araf'la bir aydınlanma yaşadım. Tahmin etmeliydim aslında.
Onlar tekrardan sipariş ettiği yemeklerini yerken biz de Araf'la onların karnını doyurmalarını bekliyorduk.
Tim kendi arasında sohbet ederek yemeklerini yerken ben de camdan duvardan dışarıya baktım. Dışarıda gördüğüm kız çocuğuyla kaşlarım çatıldı. Hava kararmıştı ve neredeyse dokuza geliyordu saat. Bu saatte küçük bir kız çocuğunun sokta, hele ki tek başına ne işi vardı ki?
Bakışlarımı yanımda oturan Araf'a çevirdim. "Benim küçük bir işim var, birkaç dakikaya gelirim." dedim ve cevap vermesini beklemeden kalkıp dışarıya çıktım. Daha şimdi gördüğüm kıza bakındım ama ortalıkta görünmüyordu. Caddede ilerlerken az ilerideki sokağa girdiğini görünce adımlarımı hızlandırıp ona yetişmeye çalıştım.
Kısa süre içinde kıza yaklaşınca sesimi biraz yükseltip konuştum. "Hey! Beklesene bir dakika." Kız benim sesimi duyunca arkasına baktı ve hızlı adımlarla ona yaklaştığımı görünce telaşa kapılıp önüne döndü. Sanırım onu kormutmuştum. "Korkma sana bir şey yapmayacağım." dedim ama beni umursamadan koşmaya başladı. "Askerim ben, sana zarar vermem." dedim son çare olarak. Kızın peşinden daha fazla korkutmamak için koşamıyordum şu anda.
Asker olduğumu duyunca yavaşladı. Onu kokrutmamak için aramızda mesafe kalacak şekilde durdum. "Bu saatte ne işin var sokaklarda, üstelik tek başına?" diye sordum. "Ailen nerede, onlara götüreyim seni. Tek başına bu sokaklarda başına bir şey gelebilir." dedim, bir adım atıp ona yaklaştım ama korktuğu için hemen uzaklaştı benden.
Cebimden askeri kimliğimi çıkardım. Sanırım benim asker olduğuma inanmamıştı. "Bak askerim ben, sana zarar vermem." dedim kimliği ona doğru uzatarak. Kimliği elimden alıp baktı. Asker olduğumdan emin olunca derin bir nefes alıp rahatladığını duydum. Kimliği geri uzatırken alıp cebime koydum.
Temkinli bir şekilde ona yaklaştım. Onun boyuna gelebilmek için hafif eğildim. "Ailen nerede güzelim? Onların yanına götüreyim seni." dedim. Kız ya ortaokul öğrenciydi ya da ilkokul son falandı. Çok büyük durmuyordu çünkü.
"Ailem yok benim, öldüler. Mendil saterken saatin geç olduğunun farkına varamadım. Ondan bu saatte tek başıma sokaktaydım." dedi kısık bir sesle.
Gülümseyerek saçlarını okşadım. "Peki nerede kalıyorsun?"
"Buraya yakın bir köy var orada kalıyorum." dedi gözlerimin içine bakarak. Bu kıza baktıkça bana birini anımsatıyordu ama çıkartamamıştım bir türlü.
"Tek başına mı kalıyorsun orada?" Bir soru daha sordum. Tek başına kalmak için daha küçüktü. On bilemedin on bir bir yaşında falandı bu kız.
Başını sallayınca sıkıntılı bir nefes aldım. Hem bu yaşta çalışıyordu hem de tek başına kalıyordu. "Seni evine bırakmamı ister misin? Bu saatte tek başına gitme." dedim, aslında sormadan direkt evine götürürdüm ama onu ürkütmek istemiyordum. Hem bu yaşta onun çocuk esirgeme kurumunda olması gerekiyordu, nasıl tek başına yaşıyordu ki?
İtiraz edeceğini anlayınca tekrardan konuşmaya başladım. "Hem benim yanımda başka askerlerde var, seni onlarla tanıştırırım. Hepsi erkek olunca canım sıkıldı benim. Seninle de yolda sohbet ederiz, olur mu?" dedim ikna etmeye çalışarak.
Bir süre düşündü, sonra başını sallayıp onayladı beni. Elini tutup onunla birlikte geldiğim yoldan ilerlemeye başladım. "Adın ne senin?" Sorduğum sorundan sonra başını kaldırıp bana baktı.
"Elif, senin ki ne?" Merakla sorduğu soruya gülümsedim.
"Benim ki de Cemre." dedim. bakışlarım bir anlığına üstünde gezindi. Üstünde ince kıyafetler vardı, eli de buz gibi olmuştu. Olduğum yerde durup elini bıraktım. Üzerimdeki montu çıkarıp eğildim ve Elif'in üzerine geçirdim.
"Ama sen üşüyeceksin." deyince yüzüne baktım, dudaklarını büzmüş benim üstüme bakıyordu. Bu haline tebessüm ettim.
"Merak etme üşümem ben." dedim. Tekrardan elini tutup ilerlemeye devam ettim. Birkaç defa daha üşüyeceğimi düşünüp montu bana geri vermek istesede itiraz edip almadım.
Köşeyi dönünce bakışlarım restorantın önünde, etrafına bakan Araf'a kaydı. Sanırım beni arıyordu. Elif'le birlikte onun yanına ilerlemeye başladık. Ona yaklaşınca görüş açısına girdik. Beni görür görmez yanıma geldi. Bakışları kısa süreliğine elini tuttuğum Elif'e kaysada tekrardan bana baktı. "Neredeydin Cemre?" Gözleri bir bende bir de Elif'te dolanıp duruyordu.
Elif'i göstererek konuşmaya başladım. "Bu Elif, onu evine bırakmamız geriyor." Sorduğu soruyu da es geçmiştim, neyse ki o da sorgulamadı zaten.
"Bırakalım tabii de." dedi sadece. Sanırım Elif'in yanında soru soramıyordu. Kısaca az önceki olanları anlattım Araf'a. Kafasındaki soru işaretleri gidince Elif'e göre hayli büyük olan elini uzattı. "Memnun oldum küçük hanım, ben Araf." diyerek kendini tanıttı.
Elif küçük elini Araf'ın büyük eline yaklaştırıp tuttu ve gülümsedi. Araf'ın bakışları bana kaydı. "Sen bizimkilere mesaj at tabura geçsinler, biz de Elif'i bıraktıktan sonra geçeriz." dedi. Onu onaylayıp cebimden telefonu çıkardım ve Fatih'e mesaj yazmaya başladım. Bir yandan da hep birlikte arabaya doğru ilerliyorduk.
Arabanın yanına gelince yazdığım mesajı Fatih'e yollayıp cebime koydum telefonu. Araf Elif'i arka koltuğa oturturken ben de ön koltuğun kapısını açıp bindim. Kısa sürede Araf da yerini alınca yola çıktık. Elif'in tarifiyle kaldığı köye ilerlemeye başladık.
Köye gelince yine Elif'in tarifiyle evini bulup arabayı durdurdu Araf. Arabadan inip etrafıma baktım. Eski, gecekondu bir evdi, etrafta çok az ev vardı ve o evlerde buraya uzaktı. Küçük bir kız çocuğu burada tek başına korkmuyor muydu?
Bakışlarımı arabadan inen Elif'e çevirdim, yanıma gelip elimi tuttu. "Hemen gidecek misiniz?" Sorusuyla Araf'a baktım. Başını iki yana sallayınca Elif'e döndüm.
"Bizi evine davet edersen biraz daha kalabiliriz sanırım." dememle kocaman gülümsedi. Elimden tutmaya devam ederek ilerledi ve Araf'ın da elini tuttu, bizimle birlikte eve doğru ilerlemeye başladı.
Eve gelince cebinden anahtarı çıkartıp kapıyı açtı. İlk kendisi içeriye girip ayakkabısını çıkardı, biz de içeriye girip onun gibi ayakkabılarımızı çıkardık. Elif ışıkları yakınca etrafıma baktım. Küçük bir evdi, içeride eski bir soba vardı. Elif sobanın yanına ilerlerken bir yandan da konuştu. "İçerisi soğuk ama sobayı yakınca hemen ısınır."
Ona yardım etmek için gidiyordum ki Araf benden önce yanına gidip konuştu. "Ben de yardım edeyim sana." Onlar birlikte sobayı yakarken etrafıma bakındım. O sırada duvarda asılı olan resmi görünce kaşlarım çatıldı. Yavaş adımlarla oraya ilerledim. Yaklaştıkça Elif'le birlikte resim çekinen çocuğun yüzünü daha net görmeye başladım.
Yanımda bir hareketlilik hissedince bakışlarımı fotoğraftan çektim, Elif ve Araf yanıma gelmişti. "Bu çocuk kim?" Elif'e bakarak sordum. Fotoğrafa baktı ve yüzünde bir gülümseme oluştu.
"Abim o." deyince kaşlarım daha çok çatıldı. Araf merakla bana bakarken ben olayı çözmeye çalışıyordum.
"Nerede peki?"
"Bilmiyorum, annem ve babam öldükten sonra gitti ama arada bir beni arıyor, para gönderiyor." dedi fotoğrafa bakarak. Ben de bakışlarımı fotoğrafa çevirdim ve Elif'in yanındaki Yusuf'a baktım.
Yusuf'un sırrını çözmüştüm. Orada büyük ihtimalle kardeşi için kalıyordu ama bundan emin olmak için biraz araştırma yapmam gerekiyordu. Araf hâlâ bana merakla bakarken ona olayı anlatmak için Elif'ten bir bardak su istedim. O yanımızdan ayrılırken kısa ve öz bir şekilde her şeyi anlattım Araf'a. O da benim düşündüğüm gibi düşünüyordu, orada kardeşi için kalıyor olabilirdi.
Artık senin olayını çözmüştüm Yusuf, bakalım bundan sonra benim elimden nasıl kurtulacaksın?
Elif'in yanında bir süre daha kaldıktan sonra Araf Elif'e göz kulak olsun diye taburdan bir askeri arayıp buraya çağırmıştı. O asker gelene kadar Elif'le sohbet ettik. Asker gelince ise yanından ayrıldık. Elif'e de bahsetmiştik bir askerin buralarda olacağından. Şimdi çocuk tanımadığı bir adamı görünce kokarkardı, onun için onunda haberinin olması daha iyiydi. Yarın onu buradan alıp başka bir yere götürecektik, burada tek başına kalması doğru değildi.
Arabada Araf'la, Elif hakkında konuştuktan sonra ağır bir sessizlik oluştu. Bu sessizliğide yine Araf bozdu. "Bizimkilere yemeği biz ısmarlayacaktık ama Elif'i evine getirince yedikleri o kadar şeyin parası yine kendi ceplerinden çıkmış oldu." Doğru ya, ben onu tamamen unutmuştum.
"Yarın verecekleri tepkiyi çok merak ediyorum." dedim. "Bir de kaçar gibi bir anda restoranttan çıkıp gitmiş gibi olduk." diye ekledim.
"Artık başka bir sefere sözümüz olur." diyen Araf'ı başımla onayladım. Ben en çok yarın verecekleri tepkiyi merak ediyordum. Valla Elif'in derdine düşünce tamamen aklımdan çıkmıştı, yoksa ben parayı öder öyle ayrılırdım yanlarından.
Merhabalar, nasılsınız?
Bölüm nasıldı?
Yusuf'un sırrı ortaya çıktı. Sizce bundan sonra ne olacak?
En sevdiğiniz sahne?
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, kendinize iyi bakın🤍
|
0% |