@korelimmoments
|
Volkan, Berk, Sinem, Elif ve Beste… Fotoğraflarda gördüğüm o ünlülere yakışır güzellikteki kız. Beyaz teni, uzun siyah dalgalı saçları ve kusursuz yüzüyle fotoğraflardakinden daha güzel olan Beste… Güney’in çağrısından sonra benimkiler ve Güney’inkiler hemen yanımıza damlamışlardı. Güney’in arkadaşları zaten ondan ayrılamaz gibi görünüyorlardı o yüzden gelmeleri hiç sorun olmadı. Sinem ve Elif de zaten karantinadan ve aynı dramalardan sıkıldıkları için sıcak yaklaşmışlardı. Artık daha kalabalıktık. Eğlenebilirdik, sohbet edebilirdik, Güney ben hayatında değilken neler yapıyorsa onları yapmaya devam edebilirdi ve hatta hep birlikte Onurcan konusuna çözüm bulabilirdik. Beste gelir gelmez Güney’in kollarına atlayıp boynuna bir öpücük kondurmuştu. Bu esnada şüpheli gözlerle beni süzmeye başlamıştı bile. Beni tehdit olarak görmesine hiç gerek yoktu ve bu mesajı eninde sonunda almasını sağlayacaktım. Ben Güneylerin aile dostunun kızıydım ve Güney’in bana ilgisi yoktu. Besbelli ki Beste’yle birliktelerdi ve bu kızla yarışmam biraz…şey imkansızdı. Bulunduğu her ortamda herkesi kendisine hayran bırakacak bir enerjisi vardı. O kadar kendinden emindi ki belki de ondan öğrenmemiz gereken çok şey vardı. “Bu hayatta öğrendiğim bir şey varsa o da önemli o da önemsiz her işe verdiğin emek bir gün karşılığını buluyor,” dedi Elif düşünceli bir şekilde. Bir süredir Elif’in yeni hobisi instagram influencerı olmak üzerine konuşuyorduk. “Saçma bir girişim olduğunun farkındayım ama birincisi: ya tutarsa, ikincisi: yapacak daha iyi bir işim var mı sanki,” diye devam ederken bir yandan düşünceli bir şekilde çayını karıştırıyordu. Bahçede yere bir şeyler açıp üzerine piknik yaparcasına oturmuştuk. Bunu Covidden önce İzmir’de deniz kenarında ya da parkta yapardık ve çok hoşumuza giderdi. Tabi o zamanlar daha kalabalıktık. “Bence kaybedecek bir şeyin yok, hiç bir şeyin seni vazgeçirmesine izin verme ve aynen paylaşım yapmaya devam et. En çok neyin izlendiğini ya da beğeni aldığını çözene kadar devam edersin sonra da yolunu bulursun işte,” diye onu destekledi Sinem. Akıl küpü bir kızdı o. Çoğu zaman kafamız karışık olduğunda fikir almak için ona danışırdık. Yeri geldiğinde çocuksu bir şekilde eğlenmeyi de bilirdi ama genel anlamda olgunluğu ile hepimizden daha akıllıydı. Çocukken yaşadığı zorlukların onu bu hale getirdiğini tartışmaya gerek bile yoktu. Üniversiteye başladığım ilk gün tanışmıştım Sinem’le. Güzel desen değil çirkin desen asla değil kendine has bir karizması vardı kesinlikle ve herkesin dikkatini çekmeyi başarıyordu. İlk dönem üç dersimiz ortaktı ve bir şekilde hep yan yana denk geliyorduk. Asla çekinmesi olmadığı için bir gün elinde online bir alışveriş sitesinden bir ayakkabı fotoğrafıyla bana dönüp “sence güzel mi bir saattir karar veremiyorum da” demesiyle tanışmıştık. Ben onun kadar girişken biri asla olamadığım için özgüvenine hayran kalmıştım. İzmir’deki ilk arkadaşımla bir ayakkabı seçiminde böylece tanışmıştık. Asla müsait miyim diye sormaz beni kolumdan tutup parti, sosyal aktive, öğrenci kulüpleri ve diğer pek çok ortamlara bir anda götürürdü. Ona hayır demek pek mümkün olmazdı çünkü Sinem genelde zaten haklı çıkanlardandı. Keşke Deniz konusunda da haklı çıksaydı… Oysa Deniz, Sinem’in tek yanılgısı olabilirdi. İlişkimizi en başından bu yana hep desteklemişti. Elif’le ise sualtı topluluğunda tanışmıştım. Babam küçüklüğümden beri beni dalışlara götürürdü ama lisansımı hala alamamıştım. Doğal olarak Ege sualtı topluluğu bunun için muazzam bir fırsat olmuştu. Elif oranın kıdemli üyelerinden birinin kız arkadaşıydı. Dolayısıyla topluluğun her aktivitesinde Elif de ekiple birlikte başı çekiyordu. Kulübe ilk girdiğimde beni aralarına almamalarına Elif’in sıcakkanlılığı engel olmuştu. Ege’nin köklü öğrenci toplulukları biraz kendi içine kapanıktı ve yenileri pek sevmezlerdi ama Elif sayesinde hem onların sosyal ortamlarına girmiş hem de brövemi hızlıca almıştım. Sonra Elif erkek arkadaşıyla ayrıldı ve kulüple bağları da oldukça zayıfladı. Bu esnada Sinem, Elif ben ve bahsini dahi açmak istemediğim İrem epey yakın arkadaş olmuştuk. Genelde benim evde kalırdık çünkü kızlar evlerini başka kişilerle paylaşıyorlardı. Özellikle İrem’in ev arkadaşı çok sıkıntılı bir tipti. Sinem’in ev arkadaşı tıpçıydı ve ders çalışması gerektiği zamanlar ona mani olmak istemediğimizden oraya gitmezdik. Elif’in ev arkadaşıysa şey… Eşyalarımızı çalardı. En son Nars allığımı kıza kaptırıp ayıp olmasın diye ağzımı açamamamdan sonra bir daha oraya gitmemeye karar vermiştik. Şanslıydık ki Elif’in eşyalarını çalmıyor yalnızca misafirlerin mallarına göz dikiyordu. İşte üniversite hayatı böyleydi. Çok büyük hayallerde başlardınız ve sonra aslında hiç de kafada tasarlandığı gibi olmadığı ortaya çıkıverir. Bu hayal kırıklıkları yeni arkadaşlıklar doğurur. Dünyanın binbir türlü insanla dolu olduğunu hatırlatır. Eğer özel üniversite değilse sosyal statüler ve gelirler arasında uçurumlar olan insanlar birlikte takılırlar bu da hayatı özel kılar. Birbirine destek olmayı öğrenirsin. Birlikte gülüp ağlamayı öğrenirsin. Senin paran olsa da arkadaşının yok diye onla aç kalmayı öğrenirsin. Aldatılmayı öğrenirsin… Başlamadan önce bana bunları kimse anlatmamıştı. Zaten insanların birbiriyle asıl önemli olan şeyleri hiç konuşmamasını oldum olası anlamazdım. En yakın olduğun, ailenden bir parça olan insanlar bile seninle günlük konuşmalarını naber, bugün ne yaptın gibi yüzeysel tutarlardı ancak genç kız olmanın zor olabileceğini, üniversitede kazık yiyebileceğini, arkadan bıçaklanabileceğini, Dünya’da yoksulluk olduğunu, eşitsizliklerin garip insanlar doğurduğunu kimse anlatmazdı. O yüzden açık görüşlü ve olduğu gibi olan insanları seviyordum ve Sinem o yüzden favorimdi. Böyle insanlarla birlikte olunca hayatı daha hızlı öğrenebileceğimi çözmüştüm. Güney’in arkadaşlarınıysa tam olarak tanımıyordum. Onları anlamam zaman alacaktı. Sadece tek bildiğim Beste’nin çok havalı olduğuydu. Tüm arkadaşlarımız kaldığımız eve tek arabayla gelmişlerdi ve Beste’nin arabadan içini tam bir film sahnesiydi. Arabanın ön koltuğundan son derece rahatlıkla taşıdığı mini şortu, siyah topuklu botu ve crop top üstüne giydiği kot ceketiyle inmişti. Güzel gözlüğünü son saniyeye kadar asla çıkarmaması biraz komik gelse de kız baştan aşağı karizmatikti. Güney’i öptüğü ilk andan bu yana kalbim sızlıyordu ama bırakmak zorundaydım. O Güney’in hayatında bir süredir olan biriydi, muhtemelen Güney’in gece beni evde bırakıp görmeye gittiği kişiydi, bodrum katındaki fotoğraflarda hep Güney’in yanında olan kişiydi ve benim ona imrenmeyi falan acilen bırakmam lazımdı. Kendi iyiliğim için. Benimkiler ve Güney’inklerin gelmesinin şerefine barbekü yapmaya karar vermiştik. Güney arkadaşlarıyla bira içerken sohbet edip bir yandan ateşi yakmaya çalışıyordu. Arkadaşlarının yanında çok neşeli göründüğünü fark ettim. Onu bunca gündür sıkmış olmalıydım. Neticede benim özel pek bir yanım yoktu. Sadece depresyonun eşiğinde bir kızdım. Geçtiğimiz günlerde Güney’i ne kadar sıkmış olabileceğimi düşündükçe kendime kızdım. Düşüncelerimi Elif’in neşe dolu sesi böldü. “Miray, baksana kızım şu instagramdaki hesap Beste değil mi?” Elif’in telefonuna bakakalmıştım. “Amanınn bu kız baya influencermış ya,” diye fısıldadı Sinem. Haklıydı. Beste’nin 350k takipçisi vardı. Sıradan bir üniversite öğrencisine göre fazla iyi olan bu rakam influencer olmak için yeterliydi. Bu kadar cool bir kızın bu rakamı artırıp sosyal medyaya çivi çakacağını öngörmemek aptallık olurdu. “Kız gerçekten biliyor bu işi,” derken Güney’lerin olduğu tarafa çok da çaktırmadan telefonumuzdan Beste’yi stalklamaya başlamıştık. Çok güzel, Beste hayalini kurabileceğim her şeye sahipti. Tüm bunlar hayatın gerisinde kaldığımı hissettiriyordu. Hayatta her zaman siz hayal kurarken onları hayata geçiren deli cesareti olan birileriyle karşılaşırdınız. Mesajı almak ya da suçluluk duygusuyla olduğunuz yerde saymak size kalmıştır. Ben olduğum yerde saymayı tercih etmiştim. “Acaba Güney’le fotoğrafı var mıdır ki?” diye beni dürttü Elif. Kalbim iyice ağrımaya başlamıştı. Instagram’da hızlı hızlı kaydırıp Güney’i aramıştık ama çok şükür ki birlikte fotoğrafları yoktu. Kalbimdeki sıkışmanın biraz rahatladığını söyleyebilirdim. Bu kız Güney’i asla bırakmazdı, Güney’in de onu bırakması için pek bir sebep göremiyordum. Bana doğru kaçamak bakışlar atan Güney paylaştığımız ev sahibi rolünde ona destek atıp barbeküde yardım etmemi bekliyor gibiydi. Canım sıkkın bir şekilde Güney’e yardım etmeye gittim. “Neyin var Miray neden somurtuyorsun,” diye sordu yine yüzüme bakmadan. Sanki sessizliği doldurmak için öylesine bir cümle kuruyormuş gibi umursamaz oluyordu her seferinde. Bu bana kendimi daha da önemsiz hissettirmeyi ve canımı sıkmayı başarıyordu. “Bir şey yok, ben iyiyim. Sizde her şey yolunda mı,” diye çaresizce konuyu değiştirmeye çalıştım. Arkadaşlarımız gelmesine ve artık kalabalık olmamıza rağmen keyifsiz olmamı açıklayacak bir yalan uydurmaya halim kalmamıştı. “Yolunda, yalnızca ben düşünmüştüm ki bizimkilerle biraz daha kaynaşırsınız,” derken sucukları doğramaya başlamıştı bile. Bu sefer umursamaz davranan bendim “olur tabi birkaç saate kaynaşırız canını sıkma,” deyiverdim. Benim arkadaşlarım gayet sıcak kanlıydı. Bize soğuk bakışlar atan kişinin Beste olduğunu umarım yakın zamanda farkederdi. |
0% |