Yeni Üyelik
16.
Bölüm

16. Bölüm

@korelimmoments

Güney’i çağırmam gerektiğini biliyordum ama donup kalmıştım. Tacize uğramış gibi, beklenmedik bir anda gereksiz bir dayak yemiş gibi anlamsızca donup kalmıştım. Onurcan gerçekti. Şimdiye kadar hep kafada atıp tutuyorduk ama sanki somutluğa kavuşmamıştı ve kendimi biraz da olsa güvende hissediyordum. Bu mesajla onun gerçek olduğunu gerçekten idrak edebilmiştim. Üzücüydü. Baş etmem gereken yeterince sorunum yokmuş gibi hepsinin toplamından daha ciddi ve daha gerçek bir sorun piramitin en tepesine çıkmış bize el sallıyordu. Hayatımın Deniz’le ilgili homurdanmalarıma ait kısmı pembe dizi gibi kalıyordu. Artık gerçekten özgürlüğüm elimden alınabilirdi ve bunu bilmek bende panik atağa yol açıyordu. Kendimi hiç bu kadar sıkışmış hissetmemiştim.

Odamdan çıkıp merdivenin trabzanlarını bulmaya çalıştım ancak başım dönmeye başlamıştı bile. Nefes alışverişlerimin düzensizliğini hissetmeye başlayan beynim görüş alanımı bulanıklaştırıyordu. Küçük düşecektim. Bunu bilmek paniğimi daha da artırıyor, kalp atışlarımı hızlandırıyordu. Bu kadar basit bir mesaja bu kadar panik olmamalıydım ama işte anksiyeteyle gelen panik atağı kontrol etmeye çalıştıkça daha beter oluyordu.

Neredeydim ben? Neler olmuştu böyle?

Daha önceki hayatımın basit sorunlarını özler hale gelmiştim ve ben zaten Güney’in evine anksiyete atağı geçirmemek için gelmiştim! Şimdi her zamankinden daha şiddetli kalbim çarpıyor, başım dönüyor ve vücudum terliyordu.

“G-güüğneyy,” diye geveledim artık trabzanlara tutunan ellerim beni ayakta tutmaya daha fazla yetmezken.

Kalbim ağzımdan çıkacak gibi delicesine atıyordu. Gözümün önünden Onurcan’ın beni alıkoyduğu ve bırakmadığı çok kötü senaryolar geçiyordu. Ya bir daha eski hayatıma dönemezsem düşünesi artık bir takım senaryolarla birlikte önümdeydi. Demek ki Güney’e güvenmiyordum. Demek ki kendime de güvenmiyordum. Bu hikayede en güçlü bulduğum karakter kötü olandı demek ki…

Artık dayanamayacağımı hissedip vücudumu bıraktığımda gözümün önünden çok anlamsız hayaller geçiyordu. Bir elin beni belimden kavrayıp kendine doğru çektiğini hissettim. Sesi çok uzaktan geliyordu ancak kendisi çok yakınımdaydı. Farklı kokuyordu… Erkeksi bir koku beni sanki gerçek dünyaya geri çağırıyordu.

“Şşş, Miray… Sakin ol güzelim. Bir şey yok. Bunlar olağan şeyler. Sadece nefes al ve kendini bana bırak olur mu?”

Bu ses Güney’e ait değildi. Evde Güney’den başka iki kişi vardı. Düşük kapasiteli odaklanabilen beynim bu sesin kime ait olduğunu bulmaya çalışırken bir yandan da bedenime oksijen sağlamak için hızlı hızlı nefes alıp vermeye ayarlıydı. Sesin sahibi sırtımdan beni pış pışladıkça nefes alış verişim biraz daha yavaşlamayı başardı. bir kaç dakika sonra hala terliyor olsam da kalbim artık ağzımda atmıyor gibiydi. Temkinli bir şekilde gözlerimi açmadan önce sesin sahibinin Güney’in arkadaşı Volkan olduğunu idrak edebilmiştim.

Dokunuşları çok yumuşaktı. Bana kırılmak üzereymişim gibi dokunuyordu ki o anda panik atak geçirdiğim düşünülürse kırılmak üzere olduğumu düşünmüş de olabilirdi.

Siyah saçları toplanacak kadar değil de elleri arasından geçtiğinde parmaklarıyla birlikte şekil alacak kadar uzundu. Beyaz teni ve uzun boyuyla hatta şu garip ama çekici kokan parfümüyle koreli erkekleri andırıyordu. Bu yeni tespitim beni eğlendirmişti. Ona daha önce bu denli dikkatli bakmadığımı fark edip kendi kendime eğlenince artık daha da ayıldım.

“Annem de arada panik atak geçirir,” diye kendisini açıkladı. Gözlerini gözlerimden ayırmıyordu. her saniye bir tehlike gelebilirmiş gibi, kendisini bana siper etmeye hazırmış gibi temkinli bir şekilde bana bakıyordu. Bazen erkeklerin bu korumacı halleri bana komik gelirdi ve böyle aşırı romantik anlarda gülesim gelirdi ya da kıkırdamamı tutamazdım. Ama bu sahiplenicilik ona yakışıyordu. Zayıf anımda elimden tutulduğu için kendimi çok değerli hissetmiştim.

“Teşekkür ederim, telefonumdaki mesajo gördün mü?” dedim. Telefonumun ekranı açık kalmış olmalıydı ve elimde olduğu için kilidin kapanmadığını düşünüyordum.

“Gördüm,” dedi. Canını sıkma o çocuğun altından girip üstünden çıkar bu sorunu hallederiz,” dedi. Kendisinden çok emin konuşuyordu.

“Güney’le çok yakın arkadaş olmalısınız?” derken bir yandan belimi ondan kurtarıp bir yandan üstümü başımı düzeltiyor ve terimi siliyordum.

“Güney benim kardeşim gibidir. Liseden beri birlikteyiz. Birbirimizin üzerinde çok emeğimiz var,” derken hafiften uzağa dalmıştı. Birlikte badireler atlattıklarını düşündüm.

“Güney’e zarar gelmesine zaten izin vermem ama sana gelen bu mesaj beni ayrı sinirlendirdi. İkiniz de bu işte sapasağlam çıkacaksınız ve ben hep yanınızda olacağım,” diye ekledi. Ona gözlerimle teşekkür ettim. her ne kadar kurduğu cümleler her arkadaşın kurabileceği türden klişe cümleler gibi duyulsa da kalpten geldiği belliydi.

Aşağıdan gelen Güney’in adımlarının sesi bizi kendimize getirmişti.

“Miray? Volkan? Ne oldu, iyi misiniz?” derken hızlıca merdivenlerden çıkıp yanımıza ulaştı ve Volkan ona kendi gözünden olanları anlattı. Ancak yeniden etkilenmemem için çok basit bir şey anlatıyormuş gibi davranmıştı. Güney’in mesajı aldığından emin olacağı kadar bilgi verip gerisini sonra konuşuruz dercesine bırakmıştı.

Mesajı duyduktan sonra Güney’in gerginliği yüzünden değil duruşundan okunacak hale gelmişti. Omuzları dikleşmiş, sırtı gerilmiş her an kavgaya girecek şekilde duruyordu ve açıkçası bana kendini boşa yoruyor gibi görünüyordu.

“Bu kavgayla değil akılla kazanılacak bir oyun Güney, sakin olmalısın,” derken koluna dokunarak onu gevşemeye davet ettim.

“Sana mesaj atması durumun ciddiyetini gösteriyor Miray, seni korkutmak istemiyorum ama bu çocuk manyağın teki ve hayatımıza bu şekilde dahil olmasına derhal son vereceğim,” derken oldukça kararlı görünüyordu.

‘Hayatımız’ demişti. Bugün sürekli biz olarak cümle içinde kullanılmamızın sadece tesadüf olduğunu düşünüp geçecektim çünkü az önce Volkan’ın hareketlerinden gerçek ve sahiplenici bir centilmen nasıl davranır gayet de tecrübe etmiştim. Güney bana ya soğuk davranırdı ya da karmaşık sinyaller verirdi. Muhtemelen kendisini abim gibi falan görüyordu ancak bende böyle bir karşılığının olmadığını bilse iyi olurdu.

Derken Volkan aramızdan ayrıldı çünkü olanları diğerlerine üslubunca anlatmakla ve bir plan hazırlamakla görevlendirilmişti ve bu arada Güney beni basit bir el hareketiyle kendi odama girmeye davet etmişti. Ardımdan kendisi de girdikten sonra kapıyı kilitledi ve beni daha da şaşırtacak bir şekilde yatağa gelip yanıma oturarak ellerimi tuttu.

Az önce anksiyeteden patlamak üzere olan kalbim şu anda heyecandan patlamak üzereydi. Duygularım bir aşağı bir yukarı debelenip duruyordu bugün.

“Miray, Onurcanı alt etmenin çeşitli yolları var,” derken yüzünü iyice yüzüme doğru yaklaştırarak bana hiç de yardımcı olmuyordu.

Cevap vermemiştim çünkü gözleriyle beni hipnotize ediyordu.

“Bu yollardan en basiti seni yem olarak kullanmak ki Berk ve Beste bu konuda oldukça ısrarcıydılar.”

Ahhh yine Beste’yi hatırlamıştım ve bulutların üzerinden yere çakılmıştım işte. Güney tamamen insani duygularla bana yaklaşıyor olmalıydı çünkü bu olayla ilgili bile sevgilisinden fikir alıyorduk!

“Seni asla yem olarak kullanmam. Anlıyor musun? Sen asla riske atılmayacaksın. Bu konuda Volkan ve bana güvenebilirsin. Kaldı ki Berk ve Beste de muhtemelen sadece mantıklı davranmaya ve duygusuz düşünmeye çalışıyorlar,” diye gereksiz bir açıklamaya girdi çünkü gerildiğimi anlamıştı.

“Ben hakkında kararlar alıp kafanıza göre uygulayacağınız bir oyuncak değilim,” diyerek ellerimi ellerinden çektim. Kalbim çok kırıktı. Hem bana değer veriyor gibi davranıyor hem böyle bir konuda beni ve arkadaşlarımı dışlayıp aptal sevgilisinden fikir alacak kadar alçalıyordu.

O alçalırsa ben de alçalırdım.

Yüzümü yüzüne iyice yaklaştırdım ve sinirle gelen deli cesaretimi topladım.

“Bana ve arkadaşlarıma danışmadan kimse hiç bir karar almayacak,” dedim.

Güney kıpkırmızı olmuştu.

Artık hayatımın iplerini ele alma vakti gelmişti.

Loading...
0%