Yeni Üyelik
17.
Bölüm

17. Bölüm

@korelimmoments

İlerleyen günler sakin geçmişti demeyi çok isterdim.

Ancak öyle olmadı.

Biz canımızın derdindeyken Elif’le Berk flörtleşmeye başladı. Tabi ki arkadaşım adına seviniyordum ve onun mutluluğu beni mutlu ediyordu ama zamanlaması biraz ironikti işte. Belki de zor zamanlar insanları birbirine daha da çok yaklaştırıyordu. Ayrıca onların neşesi ve enerjisi ortamın kasvetini dağıttığı için bir yanım memnundu.

Berk kıvırcık saçlarının uçları güneşten sararmış ve teninde zengin bronzluğu olan orta boylu ama kaslı bir çocuktu. Sportif ve ortamın neşesi bir tipi vardı. Kendisiyle barışık biri olduğu yüz metreden anlaşılıyordu ancak konu Onurcan, Güney ve ben olunca birden realist ve katı birisi olacağı tutuyordu. Yani benim duygularımı düşünerek planlarımıza dahil olmuyordu.

Arkadaşım Elif ise kısa boylu ve kumraldı ve saçlarına düzenli olarak yaptırdığı ombreden dolayı aynı zamanda sarışın ve havalı da görünüyordu. Ortamımızın en girişkeni ve en içinden geldiği gibi hareket edeni oydu. Dolayısıyla iyi bir eşleşme olmuş gibi görünüyordu. Berk hakkında kuşkularım olsa da bir süre daha havayı koklamaya devam etmeye karar verdim.

Beste konusuna gelince, tabi ki onu göz ardı etmek ya da zihnimde arkalarda bir yere atıp daha sonra ilgilenmek çok zordu. Çünkü kendisini gözüme sokmayı iyi başarıyordu. Geceleri Güney’in odasına gittiğine yani birlikte uyuduklarına dair ufak bir şüphemiz vardı ama henüz bunu ispatlayamamıştık. Benim iyiliğimi düşünmekten başını kaldıramıyormuş gibi davranan Güney’in böylesine işine geldiği gibi davranması canımı çok sıkıyordu ama eğer Beste onun sevgilisiyle medeni bir insan gibi bunu normalleştirmem doğru olurdu.

“Sevgili olup olmadıklarından hala emin değil miyiz yani?” diye sordu Sinem kahvesini yudumlarken. Sabahları diğerlerinden biraz daha erken kalkıp bahçede dedikodu yapacak fırsatı buluyorduk.

“Şşşt Sinem, sesini alçalt biraz valla rüzgar alır sesini götürür Volkan’ın odasına,” derken en yakınımızdaki pencereyi eliyle çaktırmadan işaret ediyordu Elif.

“Tamam tamam amma panik yaptın sanki anlamıyorlar merak ettiğimizi,” dedi Sinem.

Onlar aralarında kaynatırken ben ise uzaklara dalmış dün gece gelen ikinci tehdit mesajımı düşünüyordum. Bu sefer panik atak ya da anksiyete krizi geçirmemiştim ama mesaj yüzünden sabaha kadar uyuyamamıştım da.

“Hayatına kara bulut gibi çökeceğim, tercih etmen gerekenin ben olduğumu anlayacaksın.”

Onurcandan gelen bu mesaj artık ne yapmam gerektiğine karar vermemi hatırlatıyordu. Evet bizi bu evde bulamazdı ama bana ya da Güney’e zarar vermek için yanımızda olması gerekmiyordu.

Bir önceki gün Güney’in okulundan aldığımız habere göre ders seçme sistemine girip Güney’in bu dönem aldığı derslerin hepsinden vazgeçmişti ve hemen ardından son tarih geldiği için sistem kapanmıştı. Yani Onurcan hacker tutmuştu ve Güney’in eğitim hayatından bir dönem çalmıştı. Şimdi potansiyel tehlikeyi daha iyi anlayabiliyordum. Onurcan bize fiziksel zarar vermek zorunda değildi. Kafayı taktığı insana hayatı zehir ediyor onu dışardan yavaş yavaş tüketerek boğmaya çalışıyordu.

Her gün belirli saatlerde konu hakkında konuşuyorduk ve belirli planlarımız vardı. Öncelikle Güney’in öğrenci işleri sorununu çözmesi için Berk babasını araya sokmuştu. Öğrendiğimize göre Berk’in babasının rektörle arası iyiydi ve durumu anlatan resmi bir dilekçe rektörlüğe sunularak Güney’in yeniden ders seçme ihtimali vardı. Ama bu halen bir ihtimaldi ve hayatımızı sürekli Onurcan’ın verdiği tahribatı tamir etmeye çalışarak geçiremezdik.

Onurcan’ı iyileştirmek de bizim başarabileceğimiz bir şey değildi. Karşımızdaki normal bir insan olsa ve ortada bir yanlış anlaşılma olsa oturur konuşur fikrini değiştirmeye ve kalbini yumuşatmaya çalışırdık ama durum böyle değildi.

İki seçenek olduğunu düşünüyordum

-Onurcan’ın işlediği suçları herhangi bir şekilde kayıt altına alıp hapse girmesini sağlayabilirdik ancak akıl sağlığı raporuyla bu işten sıyrılma ihtimali çok yüksekti.

-Onurcan’ın dikkatini başka birine ya da başka bir yöne çekerek bize olan takıntısını hafifletmeye çalışabilirdik. Ancak bu sefer de başka birisi kurban olacak ve acı çekecekti yani elimizdeki tek seçenek bizi unutmasını beklemek gibi görünüyordu.

Ancak seçeneksiz kalmak benim içime sinmiyordu. Güney’in de içinin rahat olmadığını hissediyordum.

Geceleri herkes uyuduktan sonra masa lambamı açıp not defterimle birlikte araştırmalar yapıyordum. Onurcan’ın rahatsızlığı neydi? Bizi neden takıntı haline getirmişti? Tarihte ona benzeyen kişi ya da vakaları bulmaya çalışıyordum. Not defterime ise tüm olasılıkları yazarak kendime bir yol haritası çıkarmaya çalışıyordum.

Şu ana kadar somut bir çıktı elde edememiştim ama araştırmaya ya da beynimin sınırlarını zorlamaya devam etmekten başka hiçbir çare bulamıyordum.

Kahvaltıdan sonra Güney yanıma geldi. Bahçedeki armut koltuklardan birinin üzerinde yayılmış gökyüzüne bakarak düşünüyordum. Volkan hemen çaprazımda telefonuyla oynuyordu ama sanki arada göz göze geliyorduk. Volkan’ın bana olan muhtemel ilgisi hoşuma gitse de konunun üzerine gidecek vakit bulamıyordum.

“Kahvaltıda yine çok fazla yemedin Miray, bana yerleştiğinden bu yana kilo veriyorsun ve kendimi kötü hissediyorum,” dedi çaresizce. Bu konuyu bir kaç seferdir gündeme getirip bana bir şeyler yedirmeye çalışıyordu ama stres halinde ya daha çok yiyordum ya da pek bir şey yiyemiyordum bu kontrol edebildiğim bir şey değildi.

“Sana muzlu falan shake yaptım al biraz iç öyle giderim,” diye elime bir bardak smoothie tutuşturdu. Umursamaz davranmaya çalışan koca bir bebek gibi görünüyordu. Bu nazik hareketine karşılık onu kırmamak için smoothienin yarısını içmeye çalıştım. O da gözlerini ayırmadan beni izliyordu.

“Beste kıskanmasın, şimdi damlar dikkat et,” dedim gergin bir şekilde. Son günlerde Beste’nin pasif agresyonundan gına gelmişti. Kadın zaten mükemmeldi benden ne istiyor olabilirdi ki.

“Beste’nin varlığı seni rahatsız ediyor olmalı,” derken bir soru soruyor gibi değil de düşünüyor gibiydi.

“Beste’nin agresifliği beni rahatsız ediyor olmalı,” diye onu düzelttim.

“Beste benim sevgilim değil,” dedi aniden.

“Ne,”

“Beste benim sevgilim değil işte, kızlarla bunu merak ettiğinizi biliyorum,”

“Nereden biliyorsun merak ettiğimizi? Yok öyle bir şey, bu bizi ilgilendirmez ki,”

“Elif gelip direkt sorduğu için biliyor olabilir miyim Miray?”

Ahh Elif patavatsız kızım neden böylesin sen ya. Neden…

“Sevgili değilseniz nesiniz o zaman, ne ayak yani?”

“Aramızda bir şeyler olduğunu inkar edemeyeceğim ama ona karşı bir şey hissetmiyorum, o da bunu biliyor,” dedi. O kadar pişkindi ki her ne kadar Beste’den hoşlanmıyor olsam da hemcinsime olan bu davranışı hiç hoşuma gitmemişti.

“İğrençsin o zaman Güney, hiç bir kadına böyle oyuncak muamelesi yapmaya hakkın yok,” dedim hışımla. Suratından kızgınlıkla karışık bir şok ifadesi geçti ve sinirle irkildi.

“İğrenç miyim?”

“Evet iğrençsin.

“Karşılıklı rıza içinde olan bir ilişki biçimi seni neden böyle rahatsız ediyor Miray?” diye sordu.

“Çünkü belli ki Beste sana basbaya takık,” dedim. Bu böylediğime, yani bu saçma açık sözlülüğüme daha sonradan pişman olmamayı umuyordum.

Volkan telefonunu kaydırmaya devam ederken bir yandan kıkırdıyordu. Gülünç göründüğümüzü fark ettiğim an bu aptal tartışmaya bir son vermem gerektiğini kendime hatırlattım.

“Kusura bakma özel hayatın beni ilgilendirmez,” dedim utana sıkıla.

Gözlerini gözlerime kilitledi. Mavi, yarım kollu bir tişört altına basit bir basket şortu giymişti ve gözlerinin rengi daha da canlı bir şekilde ortaya çıkmıştı böylece. Spordan dolayı son derece şişkin kollarını birbirine kavuşturduğunda bedenine sığmıyor gibi görünüyordu.

“Özel hayatımın seni ilgilendirmesini isterdim,” dedi ve yanımdan hızlıca ayrıldı.

Volkan dakikalardır ilk defa gözlerini telefonundan ayırmıştı ve güneş gözlüğünü indirip şok halinde benim olduğum yöne doğru bakıyordu.

Ben de soru işaretleriyle ona bakıyordum, sanki az önce duyduklarımın Türkçe meali ondaymış gibi.

Loading...
0%