@korelimmoments
|
Kafamda herhangi bir plan yapmadan ana yola varmıştım bile. Yürüyordum. Herhangi bir arabayı alarak konumumu ifşa etme riskine giremezdim. Ekiple geçirdiğim vakitten çok keyif aldığımı kendime inkar edemiyordum. Bundan sonra kendine dürüst olma zamanıydı zaten. Arkadaşlarımın yanımızda olmasından ve evden çıkmama günlerinde olsak bile eğlenceli bir ekiple olmaktan çok mutluydum. Beste’nin varlığı bile beni oyalamıştı. Kendime itiraf etmem gereken son bir şey daha vardı ve yola çıkma cesaretini gösteren bir Miray bunu da inkar etmemeliydi. Güney’den hoşlanıyordum. Onu görünce vücudum hem ısınıyor hem buz kesiyordu. Güney hayal gibi biriydi. Koyu kumral dağınık saçlarından ellerimi geçirmemek ve yapılı omuzlarının arasına kıvrılıp uyumamak için kendimi çok zor tutmuştum. Yanımdan her geçişinde kokusu tüm hücrelerimi hipnotize etmişti. Onun hakkında daha fazla şey bilmek istemiştim. Ama olmadı. Yaşadığım ani farkındalığın etkisiyle gözlerim doldu ama elimin tersiyle nemlenen gözlerimi siliverdim. Artık yola çıkmıştım, düşünmenin alemi yoktu. Hem bunu zaten bir yandan da Güney’in iyiliği için yapıyordum. Ben hayatından çıkarsam Onurcan ona kafayı daha az takardı. Benim konumum da belli olmayacağı için Onurcan benim için daha az risk oluştururdu. Gitmek benim için sorun değildi. Zaten kök salmaya hazır olmadığımı biliyordum. Aklımın bir köşesinde hep imkanım ve vaktim varken gitmek vardı. Zaten üniversiteyi neden Türkiye’de okuyordum ki… Telaşımın zirvesinde o evden uzaklaşmaya çalışırken telefonum titredi. Arayan Güney’di. ”Miray, Neredesin? Seni hiçbir yerde bulamıyorum.” “Gidiyorum Güney.” “Ne demek gidiyorum, ne saçmalıyorsun Miray? Olduğun yeri söyle hemen seni almaya geliyorum.” “Hayır! Artık benim kurallarım geçerli. Bana kendi kurallarını dayatmaya çalışma Güney. Gidiyorum! Buradan uzaklaşmam lazım. Senden, Onurcan’dan ve tüm bu sorunlardan uzaklaşmam lazım!” “Miray, lütfen beni dinle. Birlikte bir çözüm bulacağız. Nereye gideceksin Allah aşkına olduğun yeri söyler misin bana?” “Güney! Lütfen beni dinler misin? Onurcan sorununu şimdi çözsek bile hayatlarımız zehir olacak. Özellikle senin hayatın daha da mahvolacak. Bunu hak etmiyorsun. Bana gelince… Onurcan sorunu çözülse de beni burada bekleyen hiç bir şey yok. Lütfen, beni artık arama. Bırak yoluma gideyim ve kendime yeniden bir hayat inşa edeyim.” Son cümlelerimden sonra telefonun ucunda gergin bir sessizlik oldu. Güney sinirlenmişti. Her şeyi kontrol etmeye ve isteklerini dayatmaya alışkın bir alfa erkeği gibi davranmasının önündeki tek engel bendim. Sinirlenmesi tabii ki normaldi. “Her şeyi düzeltecektim. Sen mutlu olana kadar, senin gülümsemeni görene kadar çabalayacaktım.” dedi yılmış bir ses tonuyla. “Güney, neden bu kadar umursuyorsun ki? Kendini abim gibi falan gördüğünün farkındayım ama ben seni öyle görmüyorum. Artık vazgeç bu kontrol manyaklığından. Ben kendi başımın çaresine bakabilirim.” dedim. “Miray, sen hiç bir şeyin farkında değilsin. Eğer istediğin gitmekse tamam o zaman git. Seni rahat bırakacağım. Sadece şunu bilmeni istiyorum, benim için çok özelsin. Her zaman öyleydin.” “Biliyorum Güney… Sen de benim için çok özelsin ama sanırım aynı şeyden bahsetmiyoruz. Ben… Sana karşı hissetmemem gereken şeyler hissediyorum ve bu durum beni daha çok utandırıyor ve daha çok korkutuyor.” “Miray, lütfe…” Söyleyeceklerinin devamını dinlemeden telefonumu tamamen kapattım. Yeterince utanmıştım. Hoşlandığım adamın bana biraz daha abilik taslamasına dayanamayacaktım. Yeterince küçük düşmüştüm. Güney, benim için ulaşılmaz birisiydi. Bu duygularımdan kurtulana kadar gidecektim. Daha uzağa, ve daha uzun bir araya ihtiyacım vardı. 3 YIL SONRA Tom’un melek gibi sesiyle uykumdan uyanmıştım. “Miray, hadi kızım hızlı bir kahvaltı yapalım ve çıkalım.” Gözlerimi ovuşturarak kendimi yatağımdan yere atmaya çalıştım. Bir gece önce ne kadar çok içtiğimiz aklıma gelince başımın zonklamasına anlam verebilmeye başlamıştım. Üniversiteden mezun olmuştuk. Eğlenmek bizim en büyük hakkımızdı. “Kahve hazır bebeğim. Hadi kendine gel de sabah koşumuza çıkalım.” Tom’un bu sabah enerjisine 3 yıldır alışamamıştım. Kanada’ya geldiğimden beri yaşam enerjim olmuştu Tom. Buradaki en yakın arkadaşımdı. Kanada’ya dair en güzel anılarım, en dolu kahkahalarım onla paylaşılmıştı. Okulun daha ilk günü onla tanıştığım için çok şanslıydım. “Lily nerde Tom,” dedim gözlerimi hala ovuştururken. “Immm dün mekanda tanıştığı yakışıklıyla ilk buluşmasına gitti desem bana inanır mısın?” dedi kıkırdayarak. Gözlerim yuvalarından fırlamıştı. “Şaka yapıyorsun, aman tanrım Tom inanamıyorum! Çok tatlı bir çocuktu bu kadar hızlı buluşmalarına inanamıyorum,” dedim. Lily, Tom’la evimi paylaştığım diğer ev arkadaşımdı. 3 yıl önce İzmir’den ani bir kararla Kanada’ya taşınıp okula başladıktan sonra Lily ve Tom’la eve çıkmıştım. İkisi de farklı bölümlerde okuyordu ancak yaratıcı drama atölyesinde tanışıp hızlıca kaynaşmıştık. O sırada ben çoktan eve taşınmıştım. Yalnız kalmaktan hoşlanmadığım bir dönem olduğu için yurtta kalan Lily ve Tom’u da zamanla eve alıştırarak yanıma taşınmalarını sağlamıştım. Bu sayede mükemmel bir üniversite hayatı geçirmiştik. Tom gözünün ucuyla pencereden karşı villayı göstererek “Seninki de uyandı sanırım, hadi hızlıca hazırlan da sabah koşusunda karşılaşalım işte,” derken kolumu dürtüklüyordu. “Saçmalama Tom, benimki diye bir şey yok,” diyerek gözümü devirdim. Karşı villamızda bizden maksimum birkaç yaş büyük biri yaşıyordu. Son 6 aydır Tom’un radarındaydı. Çünkü belli ki adam gerçekten çok yakışıklı ve havalıydı. “Karşı komşu dramalarından pek de hoşlanmadığımı biliyorsun,” dedim gözlerimle ne anlatmak istediğimi biliyorsun dercesine. “Miray, 3 yıl geçti hala gerçekten atlatamamış olamazsın. Şu güzelliğine bir bak! Sonsuza kadar kimseyle çıkmadan yaşayamazsın! Ne zaman dışarı çıksan adam tatlı tatlı seni kesiyor kızım. Daha ne istiyorsun bu hayattan Allah aşkına,” dedi. “İtiraf etmeliyim ki adam gerçekten yakışıklı ve evine girip çıkan bir kadın da görmüyorum. Ama çok işinde gücünde bir tipe benziyor gel adamı rahatsız etmeyelim Tom,” diye sıramı geçiştirmeye çalıştım. Hızlıca koşu kıyafetlerimi giyip geldim ve Tom’la sabah rutinimize başladık. Sabahları yavaş tempoda koşup bir önceki günün dedikodularını yapardık. “Şu senin bölümdeki şirret August var ya,” dedi Tom. “Iyy August, hiç sevmiyorum o kızı. Kendini beğenmiş deli. Ne olmuş ona?” dedim. “Dekanın yanında staj kapmış,” “Hiç şaşırmadım, şimdiye kadar hangi fırsatı kaçırdı ki… hayatta hep onun gibi fırsatçı kişiler öne geçmiyor mu zaten,” dedim “Sen ne yapmayı düşünüyorsun Miray? İçimden bir ses yakında bizi bırakıp gideceksin diyor çünkü mezuniyetten sonrasıyla alakalı Kanada’ya dair bir plan kurduğunu hiç duymadım,” dedi. Tom çok zekiydi. Beni kaybetmekten korkuyor gibi göründüğünü de itiraf etmeliydim. Ama günün birinde Türkiye’ye geri döneceğimi biliyordu. “Endişelenme, bensiz de iyi olacaksın. Çok yeteneklisin Tom! Manhattan’a yerleş ve sanatını göster,” dedim. Tom moda tasarım bitirmişti ve gerçekten ünlülerle çalışacak kadar yetenekli biriydi. Manhattan’da bir kaç yere başvuru göndermişti ve onay almasının an meselesi olduğunu biliyordum. Lily ise ekonomi okumuştu ve o kadar hırslı ve yetenekliydi ki yapacağı şeyin parasına para katmak olduğuna neredeyse emindim. Ama aramızda Kanada’da kalacak tek kişi Lily gibi duruyordu. “Veda zamanı yaklaştı Tom… Bilmelisin ki Türkiye’de her zaman bir evin olacak ve bir araya geldiğimizde her şey kaldığı yerden devam edecek. Üstelik Amerika’yı çok sevdiğimi biliyorsun. her sene black fridayde seninle alışveriş çılgınlığı yaşayacağımıza söz veriyorum,” dedim. “Tamamdır kızım, yalnız Manhattan’da kiralar çok yüksek. gelmeden önce güzel bir otel tuttuğundan emin ol,” diyerek kıkırdadı. Kanada’daki 3 yılım huzur içinde geçmişti. Alabileceğim tüm eğitimleri ve psikoloji diplomamı almıştım. Katılabileceğim tüm konferanslara ve öğrenci topluluklarına katılmıştım. Kafam dağılsın ve düşünecek vaktim kalmasın diye tam bir sosyal kelebek olarak okulu tamamlamıştım. Türkiye’ye hiç dönemiştim. Sadece ailem beni ziyaret etmişti ve bu şekilde Onurcan’dan uzak kalmıştım. Güncel durum hakkında ise hiç bir bilgim yoktu. Buraya gelir gelmez telefon numaramı değiştirip sosyal medya hesaplarımı kapatmıştım ve ailemden kimseye bilgilerimi vermemesini rica etmiştim. Onlara Onurcan konusunu kısaca açıklayıp bir daha konuşmak istemediğim bir konu olduğunu da eklemiştim. Babam bu konuya çok sinirlense de içinde bir yerlerde hep yurt dışında okumamı istediği için sinirini bana hiç yansıtmamıştı. Annemse benim bahanemle sık sık yurt dışına geldiği için gayet mutluydu. 3 yıldır Güney’in adını bile duymamıştım. Ne annemden ne babamdan ne de başka birinden… Tek istediğim Onurcan’ın Güney’e daha fazla zarar vermemiş olmasıydı ki bu konuda babamdan yardım istemiştim. Ancak sonrasında neler olduğuna dair en ufak bir fikrim bile yoktu. Güney’i ise hiç bir zaman unutmamıştım. |
0% |