Yeni Üyelik
20.
Bölüm

20. Bölüm

@korelimmoments

Mezuniyetimi takip eden son yazı da Kanada’da geçirmem isabet olmuştu. Kanada’nın kışını o kadar çektikten sonra son yazımı geçirmeden gitmek anlamsız olurdu.

Her günümün tadını çıkarmaya yemin etmiş gibiydim. 3 yıldır okul, ev ve sosyal hayat arasında kurmaya çalıştığım denge beraberinde çeşitli yükleri ve sorumlulukları getirmişti ama artık bunların hepsi geride kaldığına göre salıverme zamanıydı. Sağlıklı yaşamaya, ders çalışmaya, tez yazmaya, araştırma yapmaya, akşam yemeği için kaygılanmaya ve spora biraz ara vermiştim. Beraberinde paramı idareli kullanmaya da ara verebileceğimi düşünüp hepsini birlikte koyverdim.

Her ne kadar şimdiye kadar kendimi hiç bir şeyden mahrum bırakmadan yaşadıysam da yine de belirli bir disiplin rutini içindeydim ve kafam kitaplara bedenim de bir noktada kütüphaneye gömülüydü. Yurt dışından gelen birisi olarak Kanada’nın, Amerika’nın yerlileriyle yarışmak, aynı derslerden geçmeye çalışmak ve kendine bir yer edinmek hiç de kolay olmamıştı. Yıllarda özel okullarda ve yurtdışı seyahatlerimde öğrendiğim İngilizcemin ve üstüne son derece yetersiz Fransızcamın gelişmesi için biraz canımın yanması da gerekiyordu ve aynen öyle oldu.

Türkiye’den geldiğimden bu yana çok fazla kilo vermiştim ve dış görünüşüm de beraberinde değişmişti. Artık daha kadınsı ve daha ince hatlara sahip olduğumun farkındaydım. Tek sıkıntı buna uygun giyinmiyor ve yine eşofman ve converse ile yaşıyor olmamdı.

“Bu akşam seni ben giydiriyorum. Yeter be!” diye cırladı Tom.

“Kaç yıl oldu saymadım kızım. Artık seni spor ayakkabı içinde görmeye tahammül edemiyorum. Ülkene dönmeden önce kıçını toplasan iyi olur!!!” diye eklemeyi ihmal etmedi.

Elimde rimel, gözlerim ayrılmış, omzum kendimi koruma moduna almış ve ağzım açık Lily ve Tom’un bunca yıldır içlerinde biriktirdikleri her şeyi yüzüme püskürmelerini izliyordum.

“Yeter Miray yeter. Tom gerçekten haklı. Hayatının en güzel yıllarını, en güzel yaşlarını emekli asker gibi yaşadın. Artık bu evde bizim kurallarımız geçerli. İpince siyah çorabın üstüne mini etek giyene kadar seni bu evden dışarı göndermiyorum,” diye Tom’a arka çıktı Lily. Kendi hali benden beterdi gerçi ama birazdan duşa girip saçlarını şekillendirecek ve her zamanki gibi harika bir makyaj yapıp harika görünecekti o yüzden onu böyle vuramazdım. Gözlerim hırslı bir şekilde gardrobumu karıştıran Tom’a döndü. Çileden çıkmış gibi görünüyordu. Hem korkuyordum hem de gülmemek için dudaklarımı ısırıyordum. Hala bir şey söylemeye izinli olduğumu düşünmediğimden sözlerimi kendime sakladım. Konuşmaya izinli olsam bu dırdırın ne zaman biteceğini sorabilirdim ama dediğim gibi… yeri ve zamanı değildi.

“Zaten modadan yeterince yoksun bir dolabın var onu anlıyorum. En azından klasik bir şeyler kombinleyelim de içindeki kadını biraz uyandırabilelim,” derken hem yüzüyle hem elleriyle mimik yaparak olayın dozunu bir şekilde artırmayı başarıyordu Tom.

“Tamam,” dedi Lily. “Al bak bu hafif pileli uçuş uçuşmuş gibi olan mini siyah eteği giyiyorsun,”

“Hı-Hııı,” diye onaylıyordu Tom.

“Altına 15 den falan yani incecik siyah çorap giyiyorsun.”

Tom son derece gıcık bir şekilde dudaklarını büzmüş gözleriyle Lily’i onaylayarak bir yandan da beni kınamaya devam ediyordu.

“Son olarak üstüne de bu hafif transparan siyah büstiyer cropu giyiyorsun,” diyerek minicik, hafif pırıltılı, göbeğimi açıkta bırakacağı gibi vücudumun üst kısmını da sararak utanmama sebep olacak büstiyeri ağzıma doğru tutuyordu.

“Evet işte budur!” diye haykıran Tom’a inat “Hayır o kadar da değildir,” diye çemkirdim.

“Tabi ki üstüne şöyle uzun siyah havalı bir şeyler alacaksın ve mekanda birkaç içkiden sonra çıkaracaksın kızım,” diye aptala anlatır gibi anlatmaya çalışıyordu Tom.

Saçıma ve makyajıma yapılan müdahaleden sonra son olarak yıllardır giymeye bile tenezzül etmediğim topuklu ayakkabımı giydiğimde ben bile aynadaki görüntümden hoşlanmıştım. Görmeyeli kahverengi saçlarım uzamıştı. Lily’nin verdiği dalgalarla mükemmel görünüyordu. Aynı zamanda makyajım kahverengi gözlerimi ortaya çıkarmıştı. Dudağıma gloss bile sürülmüştü bu akşam.

“Artık hazır mıyız, gidelim mi?” derken keyifle eteğimi bir sağa bir sola sallıyordum.

Yarattıkları manzaradan hoşnut arkadaşlarım iki koluma girip beni mekana doğru sürüklediler.

Gece mükemmel geçiyordu. Eğleniyordum. Uzun zamandır kendimi bu kadar özgür hissetmemiştim. Yıllar önce yaşanan olaylar, kötü ayrılıklar, berbat arkadaşlıklar, akıl hastası bir tanıdık, Güney… Hepsi çok uzaktaymış gibi geliyordu sonunda. Güney… Hala hatırlayınca kalbim cız ediyor olsa da onu aştığımı düşünmeye başlamıştım. Hiç bir zaman benim olmayacaktı. Hiçbir zaman onun dudaklarına dokunamayacaktım. O konusunu hiç bir za….

“Miraaaay gel hemen! Konser başlıyor önlere geçelim biraz,” diye kolumdan tutup sürükleyen Lily sayesinde hayallerimden kopabilmiştim.

Mekanın kalabalıklığı, hafif terlemiş bedenima yapışan saçlarım, alkolün etkisiyle hoş olmaya başlayan kafamla birlikte iki üç saat daha dans etmeye, zıplamaya ve boş vermeye devam ettik.

Hayatımın en güzel yazı olmuştu. Türkiye’ye dönünce beni ne beklediğini merak ediyor ama umursamamaya çalışıyordum.

Kısa bir süre sonra Tom bölümden arkadaşlarıyla karşılaşıp bara doğru dedikodu yapmaya gitmişti. Lily ise bir süredir flörtleştiği çocukla karşılaştığı için ortadan kaybolmuştu. Yalnızdım ama eğlenmeye devam ediyordum.

“Dans edelim mi,” diye kulağımın dibinde biten sesle irkilmem bir oldu. Fazlaca yakına girdiği için irkilerek kendimi toparladım ve bir adım uzaklaştım.

“Böyle iyiyim teşekkürler,” dedim güler yüzle ve başka yöne bakmaya devam ettim. Burası Kanada’ydı ve insanlar genel olarak nazikti. Uyum sağlamaya çalışmak geldiğim günden beri yaptığım bir şeydi.

“Ama çok güzel görünüyorsun ve sana karşı koyamıyorum,” derken ısrarla yanıma gelmeye devam ediyordu. Kolundan tutup onu yine belirli bir mesafede kendimden uzak tutmaya çalıştım. Aşırı derecede büyük, sarışın ve terli bir adamdı. Her türlü gecemi mahvediyordu. Gözlerine bakında göz bebeklerinin kocaman olduğunu fark ettim. Madde etkisi altında olduğu barizdi. Bir şekilde uzaklaşmam gerekiyordu. kalp atışlarım hızlanmaya başlamıştı. Gözlerim tanıdık birilerini arıyordu.

Derken arkamdan gelip bedenini bedenime yaslayarak iyice taciz etmeye başladı. Çığlık attım ama kimse beni duyacakmış gibi değildi.

“Lütfen durur musun rahatsız ediyorsun,” derken kalçalarımın iki yanını saran rahatsız edici ellerinden uzaklaşmaya çalışıyordum.

“Sakin ol, güzel bir akşam geçirebiliriz. Sadece kendini akışa bırak,” dedi.

Sinirden gözlerim dolmaya başlamıştı. İki elimle kollarını tırnaklayıp ayakkabımın topuğuyla bacağına tekme atmak üzereydim ki aniden adam benden uzağa doğru çekilmeye başladı. Tam arkasından bir şey onu uzağa götürüyor gibiydi. Rahatlamayla karışık bir merakla arkama dönüp ne olup bittiğini anlamaya çalışıyorken adam yumruk yedi ve yere yığıldı.

Yumruğu kimin attığını anlamaya çalışırken kim olduğunu anlamaya çalıştığım kişi kollarımdan tutup beni sürüklemeye başladı. Bir tacizden kurtulmuşken diğer tacize mi bulaşıyordum şu an?

Mekanın dışına doğru yaklaşmamızla birlikte serin temiz havayı ve daha dayanılabilir ses oranını hissetmeye başlamıştım. Siyah deri ceketi ve kot pantolonundan başka bir tek ensesini görebildiğim bu adama kızgın mıydım yoksa minnettar mıydım karar verebilmek için yüzünü görmem gerekiyordu.

Ve o anda bana döndü.

Oydu. 

Kahverengi saçları, beyaz teni ve tenimi delip geçen bakışlarıyla oydu. Dudakları sinirden birbirine kenetlenmişti. Sinekkaydı traşıyla artık bambaşka bir yetişkin gibi duruyordu. Geniş omuzlarına deli gibi yakışan deri ceketi belki biraz kokusunu kamufle ettiği için onu tanıyamamıştım.

Bu Güney’di.

“Miray, bu mekanda tek başına ne işin var,” diye hırlarken sıkıca kavradığı bileğimi acıtmaya başladığının bile farkında değildi.

Bu Güney’di. Yanımdaydı. Bileğimden tutuyordu ve gözlerimin içine bakıyordu.

Güney Kanada’ya gelmişti.

Loading...
0%