Yeni Üyelik
22.
Bölüm

22. Bölüm

@korelimmoments

Sabah uyandığımda dün gece neler olduğunu hatırlamayan zihnimi bilinçaltımdan gelen “kendine gel ve hemen hatırlamaya çalış” diyen bir ses uyarmaya çalışıyordu. Böylesine kötü duygularla uyandığıma göre uyanıp gece neler olduğunu iyice hatırlama vaktim geldi diye düşünürken yavaşça yataktan doğrulmaya çalıştım. Beyaz saten pijamalarımla yatağımdaydım ama açıkçası bu pijamayı giydiğimi hatırlamıyordum bile. O sarhoşlukla olsa olsa iç çamaşırlarımla uyuyabilirdim.

Aynanın karşısında zar zor ayakta durup kendimi görmeye çalışırken başımın zonklamasıyla zınk diye yere çökmek zorunda kaldım. Bu kadar çok içtiğimi gerçekten hatırlamıyordum. Her bir cin toniğin arasına tekila sıkıştırmak için bir fikir değildi ve bir sonraki partiler için not almak gerekiyordu. Ancak zihnim şu anda 2 ile 2’yi bile çarpamayacak kadar beceriksizdi.

Derken hatırlamaya başladım. O kirli sakalları, o geniş omuzları ve o kokuyu… Ve dehşete bürünmem iki saniye bile sürmedi. Pijamalarımı o mu giydirmişti! Bu taciz sayılmaz mıydı şimdi! Onu bulup ağzının payını vermem lazımdı ama bu sefer de zihnim kendine gelmesine rağmen ayaklarım çalışmıyordu. Çöktüğüm yerden kalkmadan öylece boşluğa gözlerimi dikip beklemeye başladım ki bela kendi ayaklarıyla yanıma gelsin ve ben yine de ağzının payını vereyim. O zamana kadar başımın zonklaması da geçerdi hem.

Ama bir yandan… Berbat gördündüğümü kabul etmem lazımdı. Kendimi en azından hızlı bir duşa girmeye hazırlamak için ayağa kalkmaya çalışırken tüm umursamazlığıyla Güney içeri girmişti işte.

“Alkol eşiğin bu kadar düşükse içkiyi abartmaman daha mantıklı olur,” diye bilmiş bilmiş çıkıştı. Kollarını birbirine bağlamış, tek omzunu odamın kapısına yaslamış gıcık gıcık bana bakıyordu. Henüz onunla laf dalaşına girecek kadar kendimde olup olmadığımdan emin değildim.

“Kıyafetlerimi sen mi değiştirdin yoksa Lily çoktan gelmiş miydi?” dedim gözlerimi bile açmadan. Yerde oturduğum yerde dizlerimi kendime çekmiş alnımı da dizlerime dayamış başımın ağrısının geçmesi için bir mucize bekliyordum.

“Ben değiştirdim,” dedi başka bir açıklamaya gerek duymadan.

“Bir daha böyle bir şey yapmazsan sevinirim,” dedim.

“Üstün başın sigara kokuyordu o kıyafetlerle uyusaydın başın daha çok ağrıyacaktı,” dedi.

“Ne yani şimdi birden beni düşünmeye mi başladın? Ruh haline yetişemiyorum,” dedim.

“Tecrübelerimden yararlanmak hoşuna gider diye düşündüm,” derken dudağının yarısıyla gülümsüyordu.

“Sen kimsin ve tanıdığım Güney’e ne yaptın?” derken yavaşça yerden destek alarak ayağa kalkmaya çalışıyordum.

Hızlı adımlarla yanıma gelerek komidinin üzerinde duran sürahiden bir bardak su doldurdu ve cebinden ağrı kesicileri çıkarıp ağzıma sıkıştırdı.

“Miray. Ne kadar hızlı kendine gelirsen o kadar hızlı Türkiye’ye döneriz ben de işlerime kaldığım yerden devam ederim. O yüzden şimdi… Sen mi duşa girmek istersin yoksa ben mi seni yıkayayım?” derken tüm vücudumu süzmeye başlamıştı. Bakışları beni her ne kadar sinirlendirse de arzuyla titrememe de sebep oluyordu. Yaşadığımız bu gariplik beni çileden çıkarmak üzereydi ve sinirli adımlarla duşa girip banyonun kapısını sertçe çarptım. Kendimi sıcacık suyun akışına teslim ettim ve az önceki Güney’in hem rahatsız edici hem titrememe sebep olan bakışlarını unutmaya çalıştım.

Önceden Güney aile dostumuzun oğlu pozisyonunda olduğu için, hayatında başka birisi olduğu için, ve kendini abim sandığını düşündüğüm için ondan hoşlanmamaya çalışıyordum. Bu o zamanlarda bile çok zordu. Ama şimdi… O istediği her kadını bir günde baştan çıkarabilecek tehlikede birine dönüşmüştü. Ve ben böyle adamlardan hoşlanmazdım. Güney beni dönüştüğü kişiden dolayı rahatsız ediyor ve eskiden olduğu kişiden dolayı hala etkiliyordu. Bunlar doğruydu evet ama önceden onu gördüğüm zaman karnım karıncalanmıyordu, bacaklarım titremiyordu. 3 yıl daha olgundum ama karşısında kendimi çok yetersiz ve çocuk hissediyordum. Duygularımı kontrol etmem lazımdı. Kendimi okyanus kokan duş jelimin yarattığı ferahlatıcı duyguya kaptırmaya çalışarak sakinleştirdim.

Duştan çıkar çıkmaz saçlarımı kurutup şekillendirdim ve hızlıca basit bir makyaj yaptım. Kot pantolon ve beyaz tişört geçirdim çünkü günün geri kalanında beni nelerin beklediğini bilmiyordum. Hazırlıklı olmakta fayda vardı.

Parlatıcımı sürerken kapının girişinden yine beni izleyen Güney’i gördüm.

“Ne zamandır buradasın Güney… Bu hareketlerin gerçekten hoş değil. Evime gelip böyle kişisel alanımı ihlal edemezsin,” dedim sakin ama kararlı bir ses tonuyla. Her ne kadar ondan hala deliler gibi hoşlandığımdan emin olsam da yeni karakterinden emin değildim ve temkinli olmakta fayda vardı.

“Kapıyı sen açtın, bu da çoktan giyindiğine işaret eder. Ayrıca vaktimiz yok. Bir an önce valizlerini hazırla ki yola koyulalım,” dedi

“Nasıl yani hemen bugün mü?” derken şok halinde ona dönmüştüm. Çileden çıkmak üzereydim.

“Evet hemen bugün, akşam uçağına biletimiz var,”

“Ama Güney bak ben burada 3 yıldır yaşıyorum her şeye bir günde veda etmemi bekleyemezsin.”

“Babandan aldığım yönerge bu şekilde. Böyle söyleyeceğini bildiği için veda etmek için koca bir yazın olduğunu belirtmemi istedi,” dedi ve gardırobumun üzerinde duran valizimi indirip açarak önüme koydu.

Benim güzel sarı valizim… Birlikte hep mutlu seyahatler yapmıştık. Ama görünen o ki bugün onlardan biri olmayacaktı.

“Yeniden buraya gelip eşyalarımın kalanını alabilecek miyim?” dedim yılgın ve fısıldayan bir ses tonuyla. Artık tartışacak halim kalmamıştı. Kabullenmiştim.

“Hayır yeniden buraya gelmeyeceksin ve evet eşyalarının kalanını alabileceksin çünkü buraya yalnız gelmedim. Yardımcım Gonca da burada, yakınlarda bir otelde kalıyor ve sen hazır olduğunda gelip notlarını alacacak ve kalan eşyalarını toparlayacak,” derken umursamaz bir şekilde ellerine bakıyordu. Gerçi… elleri de çok güzeldi. Önceden de şimdi de…

“Keşke sen de Gonca’yla birlikte otelde kalsaymışsın” derken hınçla gözlerimi devirdim.

Keyiften dört köşe olmuş bir kahkaha attı.

“Miray, seni 3 yıldır görmüyorum ama seni hak ettiğin gibi çileden çıkarmam 24 saatten az sürdü. Seninle çok eğleneceğiz,” derken arkasını dönmüş çıkıyordu.

“Hak ettiğim gibi mi…” derken sesim yavaşça kaybolmuştu. Beni duyup duymadığından emin değildim. Ama ben Güney’e ne yapmıştım ki? Ben Güney’e ya da başkasına zarar vermemek için kendimi bu kadar uzağa hapsetmemiş miydim? Benden neden nefret ettiğini anlayamıyordum.

Yaşananların yoğunluğu ve Güney tarafından nefret edilme duygusuyla başa çıkamayıp hüngür hüngür ağlamaya başladım. Orta boy sarı valizimi doldurup spor ayakkabılarımı giydim ve Lily ve Tom’a hak etmedikleri derecede hızlı bir vedayla Güney’in kiralık arabasına bindim.

Yol boyunca onunla konuşmamak için airpodslarımı kulağıma adeta gömdüm ve pencereden dışarıyı son bir kez izlemeye koyuldum.

Hoşçakal Kanada.

Ne yaptığımı bilmiyorum, ne yapacağımı da bilmiyorum. Bana sağladığın kısa mola için teşekkür ederim. Sıcak yürekli insanların için teşekkür ederim.

Hoşçakal.

Loading...
0%