@korelimmoments
|
Güney'in hafif gülümsemesi beni şaşırtmıştı. Bu kadar gergin bir ortamda bile gülümseyebilmesi tuhaftı. Masasını karıştırmaya devam ettim ve en alt çekmecede bir kutu ağrı kesici buldum. Kutuyu Güney'e uzatarak, "Al," dedim. "Umarım bu işe yarar." Güney kutuyu elimden aldı ve gözlerini açarak bana baktı. Kasıtlı bir şekilde soğuk davrandığını ima eden bir ses tonuyla "teşekkür ederim," dedi. Bakışları altında bir an duraksadım. Gözlerinde samimiyet davranışlarında ise öfke vardı. Belki de migreni onu normalden daha savunmasız hale getirmişti. Bu hali kafamı karıştırıyordu. "Sorun değil," dedim. "Herkesin başına gelir." Ağrı kesiciyi aldı ve yuttu. Onu bu kadar geren şeyin ne olduğunu merak ediyor ama yakaladığımız küçük samimiyet kırıntısını bozmamak adına ne olduğunu sormaktan çekiniyordum. "Daha iyi hissediyorum," dedi. Beni odasından nazikçe kovmaya çalıştığı vücut dilinden belli oluyordu. Bu sefer hem kırılgan hem öfkeli hisseden bendim. Güney’le ilk tanıştığım günden bu yana hep çelişkili duygular yaşatmıştı bana. Aynı anda bana birbirinden çok farklı iki duygu hissettirebilen tek kişi olma ödülü onundu. Bu durumun bende yarattığı kafa karışıklığını saklamak için sürekli tetikte olmam gerekiyordu. Ben düşüncelerimde kaybolurken hala bana baktığını fark ettim. Gözlerinde bir şey vardı, beni merak ettiren bir şey. "Bir şey mi oldu?" diye sordum. Daha ötesine gitmemek için özen gösteriyordum. Başını iki yana salladı. "Hayır," dedi. “Bir daha izinsiz bir şekilde odama girmeni istemiyorum. Bana yardım etmiş olman bu sınırları ihlal edebileceğimiz anlamına gelmemeli.” Konuşurken hala baş ağrısından gözleri kapalı, başını çalışma koltuğunun arkasına yaslamış duruyordu. Bu kadar derdinin arasında hala beni uzaklaştırmaya çalışması, bu inadı beni sinir ediyordu. Kendimi vermeye çalıştığım sinir bozucu cevaba hazırlarken, Gonca ofise girdi. Bizi birlikte görünce şaşırdı. "Bir şey mi oldu?" diye sordu. "Hayır," dedim. "Güney'in migreni tutmuştu, ona yardım ettim." Ben de soğukkanlı ve umursamaz davranmaya çalışıyordum. kenarına yaslandığım koltukla aramda bir bağ oluşmadan yavaştan bu odadan çıkmam gerektiğini hissediyordum. Gonca onaylarcasına başını salladı. "Güney bey geç kaldığım için özür dilerim. Miray Hanım burada olduğu için çok şanslıyız. her zamanki gibi migren kriziniz mi tuttu. Kendimi nasıl affettirebileceğimi bilmiyorum, gerçekten çok üzgünüm." Güney sonunda gözlerini açıp bir Gonca’ya bir bana baktı ve "gerçekten amma şanslıyım dimi," derken ikimiz de küçümsemesinden nasibimizi almıştık. Utanç duydum. Karşısında kendimi yetersiz küçük bir kız çocuğu gibi hissediyordum. Hiçbir şey söylemeden yavaştan odasından çıkmak üzere hareketlendim. Bu kadar aşağılanma yeterdi. Güney, onun için endişelenmemi hak etmiyordu. Neler olup bittiğini bir an önce öğrenmezsem zaman geçtikçe daha da ezilecek, onun karşısında daha da güçsüzleşecektim. Yıllar önce Güney’e veda ederken ondan hoşlandığımı ima ettiğim güne lanet ediyordum. Benden bu kadar nefret etmesinin sebebi aramızdaki ilişkiyi bu hoşlantıyla bozmammış gibi hissediyordum ve bu beni çok rahatsız ediyordu. Bu suçluluk duygusu artık benim için dayanılmayacak noktaya gelmişti. Güney’in ofisinin kapısını çarparak koşar adımlarla yanlarından ayrıldım. Ofisten çıkmak zorundaydım. Aklıma gelen ilk şeyi yapıp telefonu elime aldım ve yalnız kalmamak adına bana destek olmakla görevlendirilmiş ve hatta bunun için para kazanan o kişiyi aradım: “Buyrun Miray Hanım,” dedi genç ve tok sesiyle Kaan. “Kaan, hemen arabamla birlikte kapının önüne gel. Derhal eve gitmek istiyorum,” dedim. Sesimin titremesini engelleyememiştim. “Miray Hanım, öncelikle sakin olmanızı istiyorum. Lütfen derin nefes alıp vermeye çalışın. Çok kısa bir süre içinde sizinle buluşmuş olacağız,” dedi. Söylediklerine inanan ve beni ikna etmek için canla başla uğraşmayı göze almış bir hali vardı. Kaan beni sarsmıştı. “Panik atak geçirmiyorum Kaan, sadece biraz gerginim,” dedim. “Elbette Miray Hanım, 30 saniye sonra asansörün çıkışında sizinleyim,” dedi ve telefonu çat diye suratıma kapattı. Kaan’a birileri hakkımda detay vernişti. Panik atağım olduğunu biliyordu. Olaylara verebileceğim olası tepkiler hakkında bilgilendirilmişti. Bu Güney’in işiydi. Bir kere daha tırnaklarımı avcumun içine geçirerek sinirimi atmaya çalıştım. Güney benim özel hayatımın gizliliğini ihlal ediyordu. Dahası beni yönetmeye çalışıyordu. Hem beni hayatında istemediğini bu kadar belli edip hem de hayatıma burnunu sokması sinirlerimiz bozmuştu. Kısa bir süre sonra Kaan beni sabit bir hızla huzur içinde giden aracımla evime doğru götürüyordu. “Gaza biraz daha basmanda bir sakınca yok Kaan,” dedim. “Kurallar gereği yavaş sürmem gerekiyor Miray Hanım,” diye cevapladı. Kaan her ne kadar sinirimi bozan cümleler sarf etse de o kadar saf ve iyi niyetli bir şekilde açıklama yapıyordu ki onun hiçbir suçu olmadığını anladığımdan asla sesimi çıkaramıyordum. Ama bu onu sorguya çekmeme engel olamazdı. “Kaan, sen bu kadar kesin ve net emirleri ve hakkımda bu kadar bilgiyi nereden aldın? Çalışmaya başlayalın henüz çok kısa süre oldu ya, ondan soruyorum,” dedim. Tahmin ettiğimden de saf ve direkt bir adam olan Kaan hemen cevap verdi: “Güney Bey ile gerçekleştirdiğimiz ilk toplantı çok net ve detaylıydı Miray Hanım,” dedi. Dürüstlüğünü takdir ediyordum. Kaan ona verilen görevi yapmaya çalışan genç ve hevesli bir adamdan başkası değildi. Onun başını yakmadan bu işin aslını öğrenmeye niyetliydim. “Neden benim hakkımda benimle değil de Güney Bey’le konuşman gerektiğini anlamıyorum,” diye mırıldandım camdan dışarıyı seyrederken. Sesime kasıtlı olarak dalgınlık katmıştım ki Kaan güvensiz hissetmeyip bilgi vermeye devam edebilsin. Niyetim kötü değildi. “Güney Bey tedirgin görünüyor Miray Hanım. Sizin hakkınızda o kadar çok şey bilmesi beni de şaşırtmıştı ama görüşmemizin sonuna kadar Güney Bey’den gelen talimatları dinlerken size ne kadar kıymet verdiğini anladım,” dedi. “Bana kıymet vermek zorunda çünkü babama öyle söz verdi,” dedim inanmayarak. “Daha fazla yorum yapmak haddime değil Miray Hanım, ama Güney Bey sizin üzerinize tahmin ettiğinizden daha fazla titriyor,” dedi. Cevap vermedim, düşünüyordum. “Sizin panik atak geçirme olasılığınızı Güney Bey’den öğrendim. Sizi tetikleyebilecek olayları,sesiniz gerginken neler yapmam gerektiğini, nelerden hoşlanıp nelerden hoşlanmayacağınızı, kahvenizi nasıl içtiğinizi bile biliyorum,” dedi gururla. İşine o kadar sadık ve düzgün biriydi ki Kaan’ı asla incitmeden bu işin aslını nasıl öğreneceğim adına kaygılanmaya başlamıştım. Güney hakkımda bu kadar çok şeyi bildiğini iddia edecek kadar narsist birisi olmuş olamazdı. Belki başka adamlar tutup hakkımda bilgi toplatmıştı. Bunlar sorun değildi. Ama hala bu kadar korunmaya muhtaçsam belki de Onurcan sorunu hala bitmiş değildi.
|
0% |