@korelimmoments
|
“Kaan sen benim için mi çalışıyorsun yoksa Güney için mi?” diye sordum dalgın bir ses tonuyla. Arabanın arka koltuğunda bitmek bitmeyen yolu izlemeye devam ediyordum. Yol beni mayıştırmış, daha da sakinleştirmişti. Bu sefer mantıklı sorular sorabilmeyi akıl eder hale gelmiştim. “Neden böyle bir soru sordunuz Miray Hanım,” dedi ürkek olmasını beklediğim ama hala kendinden emin bir sesle. Kaan gerçekten güvenilecek bir adamdı. “Çünkü etrafımızı saran tehlike her ne ise onun detaylarını bana anlatıp anlatmayacağını merak ediyorum,” dedim. “Anlatmamakla yükümlüyüm,” dedi üzgün bir halde. Kaan bana saygı duyuyor gibiydi ve beni üzmekten rahatsız olduğunu hissedebiliyordum. “Anlıyorum…” dedim diretmeyerek. Malesef bana olan biteni anlatacak kimse yoktu. Arkadaşlarım Elif ve Sinem telefonlarımı açmıyordu. Volkan telefonda kısacık konuşup sonra neredeyse suratıma kapatmıştı. Güney’in diğer arkadaşı Berk zaten hiç bir zaman benle çok iletişim kuran biri olmamıştı. Güney ise… Benden nefret ediyor gibi davranıyordu. Hatta daha da fazlası, benden nefret ediyordu. “Sadece ben gittikten sonra neler olduğunu merak ediyorum Kaan,” dedim. Sesim fısıldar gibi ve son derece umutsuz çıkmıştı. Kaan ondan bir şey beklemediğimi artık anlamıştı. Sadece çaresiz ve yalnızdım. “Siz gittikten sonra Güney Bey bu Onurcan denen adamla yıllarca uğraşmak zorunda kalmış Miray Hanım, zaten yakında oradan buradan öğreneceğinizi düşündüğüm için bu kadarını paylaşmamda sıkıntı olmadığını varsayıyorum,” dedi. “Bu yüzden kovulacaksam da kovulayım,” diye ekledi cesurca. “Teşekkür ederim Kaan,” dedim. “İlk defa birisi bana ucundan da olsa neler olduğunu anlatıyor. Bir iki cümle için böylesine kıvranacağım hiç aklıma gelmezdi. Keşke araştırmaya nereden başlamam gerektiğini bilsem,” dedim. Hala ağzını aramaya çalışıyormuşum gibi görünse de gerçekten sadece fikir paylaşımında bulunmaya çalışıyordum. “Yakın zamanda ben işleri tamamen öğrenince yalnızca bana bağlı ve benim çalışanım olacaksın, o zaman geldiğinde özgürce düşüncelerini söyleyebilecek ve kimseden korkmayacaksın,” dedim. “Sadece biraz zamana ihtiyacım var…” diye ekledim. “Tüm bu süre boyunca sizinle kalacağıma emin olabilirsiniz Miray Hanım, dört gözle bekliyorum,” dedi. Araç evin bahçesine doğru yanaşmaya başladığında Kaan bana son sözlerini söylemek üzere nefesini toplamıştı. Yol boyunca bu cümleleri tasarlıyor ve hata yapmaktan çekiniyor gibi bir hali vardı: “Miray Hanım sosyal medyayla aranız iyidir diye tahmin ediyorum. Burada olmadığınız üç yıla dair yerel ve sosyal medyadan bulabileceğiniz şeylerle başlamaya çalışın,” dedi. Daha önce aklıma gelmemesi büyük bir saçmalık olan bu tavsiyeye kulak vermek üzere temkinli bir şekilde evime girdim. Daha önce aklıma gelmemişti çünkü Güney beni Türkiye’ye geldiğimden beri meşgul tutuyordu. Beni toplantıdan toplantıya eğitimden eğitime sürükleyerek kasıtlı bir şekilde yorduklarını şimdi anlayabiliyordum. Türkiye’ye alışacak ve neler olup bittiğini anlayacak vaktim ya da enerjim kalmasın diye çabalanıyordu sanki. Artık Güney ile karşılıklı olmayan yeni villama girerken aydınlanmanın da verdiği enerjiyle bambaşka birisi gibiydim. Eve girer girmez kendime bir bira açıp günün yorgunluğunu atmaya çalışırken hızlıca eşofmanlarımı giydim ve iki bilgisayar ve bir telefonla işte işimin başındaydım. Gittiğim güne geri dönmem ve her şeyi stalklamam gerekiyordu. Elif ve Sinem beni engellemişlerdi. Ama Berk’in sosyal medya hesapları açık hesaptı ve belli ki beni engelleyecek kadar umursamıyordu. Berk’ten başladım. Araştırmalarıma başlayalım iki saat geçmişti ve Berk’in sosyal medya hesaplarında hiçbir şey bulamamıştım. Elif’le hala birlikte olup olmadıklarını bile bilmiyordum. fotoğraflarda parmağında yüzük de yoktu. Yani elimde hiçbir şey yoktu. Saat neredeyse gece yarısına varmak üzereyken yerel bir gazetenin dikkat çekmeyen sayfalarından birinde yayınlanan kısa bir haber gördüm: “Ünlü işadamı Cevdet Zaher’in iflasının üstünden iki yıl geçti. İzmir’de Güzelbahçede yürüyüş yaparken görüntülenen Cevdet Zaher’in değişmiş tarzı dikkatlerden kaçmadı. Oğlu Onurcan Zaher’in sağlık nedeniyle güncel ekonomide ayakta kalmakta güçlük çeken iş insanı oldukça yaşlanmış görüntüsüyle kaygı uyandırdı.” Haberin sağ alt köşesinde Cevdet amcanın kılık kıyafetiyle alay edercesine bir fotoğraf paylaşılmıştı. Başında şapkası, altında eskimiş gri eşofmanı ve sıradan bir baba tişörtüyle Cevdet amca fotoğrafta gerçekten çok bitkin ve çökmüş görünüyordu. Onun bu şekilde haberini yapan kişilerin şikayet edilmesi gerektiğini düşündüm. Keşke burada olsaydım… Kim bilir ben yokken daha neler olmuştu. Açık olan tüm uygulamalarda tüm arama sekmelerine Onurcan Zaher yazmaya devam ettim. Kıyıda köşede mutlaka bir şey bulacaktım. Twitter’da Onurcan’ın ismini arattığımda bazı insanların Güney ve Onurcan hakkında bir şeyler yazdığını gördüm: Onurcan Zaher yine kafayı kırmış. Güney çok yakışıklı kim neden kıyar ki bu adama Bu Onurcan’ı hastaneye kapatmak lazım Onurcan Zaher bu sefer çok ileri gitti Bu ve bunun gibi twitler kesik kesik akmaya ve bilgi vermemeye devam ediyordu. Zaten iki yıl öncesine aittiler ve kimi hesap sahipleri artık ulaşılabilir durumda değildi bile. Acaba ne olmuştu. Twitlerin altındaki yorumlardan bir yerlere varmaya çalışıyordum. -Onurcan Zaher kim, Güney Dağlı kim siz ne anlatıyorsunuz ya? +İzmir’in sosyetesi bunlar sen tanımazsın -Eee tamam da ne olmuş yani olay ne spoiler veren yok mu +Hemen kısaca anlatıyorum. Bu Onurcan denen arkadaş baya psikolojik sorunları olan bi tipmiş bi de birine mi aşıkmış ne neyse Güney’i çok kıskanıyormuş ve yıllarda onu takıntı haline getirmiş. Güney de bu kızla yatmış mı ne sanırım öyle şeyler duymuştum. Onurcan mafyatik kişilere ve ağır uyuşturucuya bulaşmış pis bir eleman. Güney Dağlı’ya yıllardır Dünya’yı dar ettiler elemanlarıyla birlikte. -Ne yaptılar yani +En son kaçırıp zorla maddeye alıştırmaya çalıştığını duymuştum Son okuduğum kitaptan sonra öyle bir irkildim ki bilgisayarımı yere düşürdüm. Başımı ellerimin arasına alıp yere çöktüm ve dehşet içinde o şekilde bir süre kaldım. Güney ben yokken kaçırılmıştı. Onurcan Güney’in benle birlikte olduğunu sanıyordu. Güney uyuşturucuya maruz bırakılmıştı ve kim bilir ne çeşit fiziksel şiddetlere maruz kalmıştı. Olanlar çok açıktı, Onurcan Güney’in de kendisi gibi sorunlu, bağımlı ve mafyatik bir tip olmasını istiyordu. Kendi çektiği acıları Güney’e de çektirmek istediği çok belliydi. Güney sen nelerle mücadele etmek zorunda kaldın… Olan biten bu kadar olamazdı. Bu kadar ileriye gittiyse Onurcan diğerlerine de bulaşmış olmalıydı. Dehşetimle başa çıkamayacak kadar tetiklenmiştim. ben Kanada’da kendime güzel bir hayat kurmuşken burada nasıl bir kaos hakimdi inanmak gerçekten çok zordu. Ben gidince tüm sorunların çözüleceğini düşünmüştüm ve inanılmaz suçluluk duyuyordum. Herkes benden nefret ediyordu ve etmeye devam edecekti. Bu olanları haketmiştim. Titreyen ellerimle telefonumu alıp Güney’e mesaj attım: “+Seni görmek istiyorum” Attığım mesajın üstünden dakikalar geçmişti ve ben öylece boşluğa dalmış Güney’in bana cevap vermesini bekliyordum. Telefonumun titremesiyle sıçrayarak kendime geldim. “-Yarın ofiste görürsün” Kısa ve soğuk. Ruhtan yoksun. Güney’in ruhunu sökerek almış olmalılardı. Onunla nasıl konuşmam gerektiğini bilemiyordum. “+Başına neler geldiğini biliyorum, konuşmak istiyorum,” diye direttim. Uzun bir süre cevap gelmedi yine ve ben boşluk izlemeye devam ettim. Kısa bir süre sonra telefonumun ekranında içimi acıyla titreten o cümle belirmişti: “-Bir sikim bilmiyorsun.” O kadar kaba ve o kadar acımasızdı ki. Ve ben o kadar yalnızdım ki. Etrafımdaki herkes o kadar ulaşılmazdı ki… Sabaha kadar hüngür hüngür ağladım. 2-3 saatte bir Kaan eve girerek beni kontrol edip tekrar çıkıyordu o kadar. Bu işin ilerisi neydi? Tüm bu olanlarda benim payım neydi? Güney bana küfür edecek kadar benden nasıl nefret ederdi? Bunları kafaya takmamaya çalışarak işi gücü toparlamam nasıl mümkün olacaktı? Sabaha kadar susmadan, titreye titreye ağlamaya devam ettim. Hayatımda kendimi daha çaresiz hissettiğim çok az an olmuştu. Sabaha doğru yine beni kontrole gelen Kaan bu sefer ateşimi de kontrol etmişti. Etrafımda olup biteni algılayamayacak kadar ağlamıştım ve pilim bitmişti. Ateşimin olup olmadığını bile idrak edemiyordum. En son yatağımda kıvrılıp acılar içinde uyuyakalmıştım. |
0% |