@korelimmoments
|
Hala uykulu olan gözlerimle telefonumun saatini kontrol ettiğimde 06:45’i gösterdiğini zar zor görebilmiştim. Zor bir gece olmuştu. Sabaha kadar ağlamanın verdiği yorgunluk vücudumu gün boyu kırıp geçirecek gibi görünüyordu. Yatağımda yavaş yavaş sağa sola gerinip kendimi gevşetmeye çalışırken odamı dolduran huzur verici kokunun da etkisiyle yorgun yüzümde hafif bir gülümseme belirir gibi olmuştu. Tanıdık ama bir o kadar uzak olan bu kokuyu biliyordum. Bu kokuyu ne zaman alsam kendimi baştan çıkmış, güvende, heyecanlı, evinde hissediyordum. Bu kadar birbirine zıt ve farklı duyguyu bana aynı anda yaşatan tek kişi vardı o da Güney’di. Sabahın bu erken saatlerinde aklıma Güney’le yaşadığımız gerginlikler ve onun yeni büründüğü hayvansı kişiliği değil de onunla geçirdiğimiz güzel günler geliyordu sadece. Kokusu da aklıma mıh gibi kazınmış olsa gerek ki rüyalarıma giriyordu. 30 saniye sonra koku burnumdan gitmeyince bir gariplik olduğunu sonunda hissetmeye başlayan vücudum aniden tepki verdi ve tembel gözlerini açtı. Güney odamda mıydı? Telaşla gözlerim odayı aradı. Kokusu hala burnumun ucundaydı ama kendisi burada yokmuş gibi görünüyordu. Aklımı mı kaçırmıştım? O kadar çok ağlamıştım ki kafayı mı yemiştim? Korkmaya başlıyordum. Yatağımın diğer ucunda duran kılıfsız simsiyah iphoneu nerede olsam tanırdım. Güney, buradaydı! Hemen üstümü başımı kontrol etmeliydim. gece sabaha kadar ağladığım için gözlerim muhakkak ayı gibi şişmiş olmalıydı. En son hatırlatığımda dışardan eve geldiğim kıyafetlerimle uyuyordum ama şu an örtünün altını kontrol ettiğimde ince askılı ve şortlu beyaz saten pijama takımım üzerimdeydi. Bu kıyafet değiştirme işini Kaan yapsa ayrı dert Güney yapsa ayrı dertti. Hangisinin olmasını tercih edeceğimi düşünürken her şeyin yarattığı şaşkınlıkla başbarmağımı dişlerimin arasına almış kemiriyor ve boşluğu izliyordum. Odama yıllar öncesinde olduğu gibi muazzam bir kahve kokusuyla ve beyaz basic tişörtüyle giren Güney’i görünce bir kez daha hüngür hüngür ağlama isteğiyle gözlerim doldu. “Hala gözlerin neden doluyor Miray,” dedi gergin bir sesle. “Gece sanki yeterince uyumadın mı?” “Seni böyle elinde kahveyle odama girerken görünce eski günlerimiz aklıma geldi,” diye itiraf ettim. Zaten rezil olacağım kadar olmuştum herhangi bir şeyi saklamanın ne anlamı vardı sahi. “Ayrıca hala sinirlerim bozuk sanırım ağlamam bitmemiş,” diye ekledim umursamazca. “Ağlamam bitmemiş ne demek? Kotası olan bir şey mi bu,” derken gülümsemesini zor tutuyor gibi bir hali vardı. Her zaman bu kadar ciddi olmak zorunda değilsin Güney demek geldi içimden. Ne olur eski günlerdeki Güney’i bana geri getir… “Hani böyle sinirlerin bozulunca musluklar açılır sürekli ağlarsın ya,” dedim. “Sana hiç olmuyor mu böyle?” diye ekledim. Sabaha kadar yaşadığım duygu boşalmasıyla bir çocuk saflığındaydı düşüncelerim şu anda. Gerçekten böylesine ağlamak arada bilgisayara reset atmak gibi bir etki yaratıyordu bünyede. Bu arınma insanın ruhuna, gözlerine, sesine ve düşüncelerine iyice yansıyordu. Keşke hep böyle saf ve kendimiz gibi olsak diye geçirdim içimden. Ama her gece ağlama seansı yapamazdım. Sürdürülebilir değildi bir kere. “Benim musluklar açılmaz, öyle senin gibi sabaha kadar da ağlamam,” diye kestirip attı. “Neden? Ağlamak ayıp bir şeyi mi?” diye sordum. İnatlaşmak için diretmiyordum. Hala gerçek düşüncelerimdeydim ve merak ettiğim için soruyordum. “Ağlamak ayıp bir şey değil, ama saçma sapan şeyler için kendini üzmeye değmeyeceğini düşünüyorum. Yani aklımla düşünebiliyorum hala Miray,” dedi kinayeli bir şekilde. “Şu an seninle uğraşacak halim yok Güney,” dedim acıyan gözlerimi kapatıp başımı doğrulmaya çalıştığım yatakta geriye atarak. “Üzerimi kim değiştirdi?” diye sordum bir elimle gözlerimi nazikçe ovuşturmaya başlayarak. “Tabi ki ben değiştirdim,” diye sordu inanamayan ve hatta biraz da sinirlenmiş bir ses tonuyla. “Gayet normal bir soru sordum Güney bu tepkiler ne gerçekten ya,” dedim. Sabrımın sınırlarını gerçekten zorluyordu. Bana pek çok açıklama borçluyken ve psikolojimi bu kadar bozmuşken hala üste çıkacak güveninin olmasını hazmedemiyordum. “Üzerini Kaan’ın değiştireceğini düşünmene sinirlendim tabi ki Miray,” dedi. “Kaan’a verilen talimatlar çok net. Ne olursa olsun onun dışına çıkamaz,” diye buyurdu resmen. “Ne saçmalıyorsun ya Kaan’ın sözleşmesinde beni çıplak görmemek yazıyor olamaz herhalde,” dedim. Söylediğim şeyin saçmalığı beni bile acı acı güldürmüştü. Kısa bir sessizlik oldu. Gergin bir sessizlik. Sorumu yanıtlayan saçma sapan bir sessizlik. “Saçmalıyorsun Güney!” dedim sinirle gözlerimi açıp sol tarafımdaki yastığı Güney’in kafasına geçirmiştim. “Hayatıma bu kadar müdahale etme yetkisini sana babam vermiş olamaz di mi?” diye sordum. Şaşkındım, şaşkınlıktan öte dehşete kapılmıştım. Güney beni bir kuklaya çevirmişti ve benimle adeta oyun oynuyordu. Kafasına yastık yemenin şokuyla bir süre öyle afallayıp kalan Güney yaklaşık on saniye düşündükten sonra yatakta yüzünü yüzüme iyice yaklaştırıp beni kollarımdan kendine doğru çekmişti. Bu ani hareketin yarattığı şokla vücudumdan gergin bir tireyiş geçmişti. Gözleri hiç gözlerime bu kadar yakın olmamıştı ve ağzından çıkan usul nefes dudaklarıma değecek gibi oldukça kalbim göğsümden çıkacak gibi oluyordu. belki 3 belki 4 saniyelik o kısacık süre içinde fazlasıyla duyguyu aynı anda tüm hücrelerimde hisseder olmuştum. Ama yine de gözlerimi onun gözbebeklerinden asla ayırmıyordum. Sabaha kadar ağlamak bana aynı zamanda cesaret de vermişti. Kaybedecek neyim vardı ki. Usulca dokunmak için yanıp tutuştuğum dudaklarını araladı ve bir aptala anlatıyormuş gibi tane tane konuşmaya başladı: “Kaan’ın sözleşmesinde seni çıplak görmemek yazıyor,” dedi. Kısa bir süre susup yüzümü incelemeye devam etmişti. Sanki yüzümde bir cevap arıyor gibiydi. Hareket etmekten çok korkuyordum çünkü herhangi bir hareketimde kendine gelip bu anın büyüsünü bozarak benden uzaklaşması fikri beni çıldırtıyordu. Ben kendi buhranımda boğulurken devam etti: “Kaan’ın sözleşmesinde başına herhangi bir şey gelmesi durumunda bana haber vermek yazıyor, gece beni o yüzden aradı. Ağlamayı durduramadığını anladığımda panik atak geçirdiğini idrak etmek zor olmadı” dedi. Ve üstünü vurgulaya vurgulaya devam etti “Kaan’ın sözleşmesinde seni çıplak görmek yazmıyor olsa dahi, kıyafetlerini başka birisi değiştiremezdi Miray, buna izin vermeyeceğimi ne kadar kısa sürede anlarsan senin için o kadar iyi olur,” dedi ve kollarımı yavaşça bırakıp yüzünü geri çekti. “Bu konunun hala peşimizde olan ve tam hatlarıyla bilmediğim tehlikelerle alakası mı var. Yani beni korumak için mi böyle diyorsun,” dedim. İçten bir soruydu. Gerçekten merak ettiğim için sormuştum konuyu gereksiz yere uzatmak için değil. Güney’in bana karşı neden bu kadar sahiplenici olduğunu anlamak istiyordum. Bana inanamayan bir yüz ifadesiyle baktı ve acı acı gülerek kafasını çevirdi. Konuşmayı kestirip atmaya çalışmasına izin vermeden devam etmem gerekiyordu. Yumruğumu sıkıp kendimi zorlayarak devam ettim: “Ben Kanada’dayken beni kimin soyup giydirdiğinin bir önemi yoktu ama senin bölgene girince mi sorun oldu şimdi bu?” diye sordum tek nefeste. Yürek yemiş olmalıydım. Yeni kaba Güney’in buna nasıl cevap vereceği bana da yeni sınırlarımı göstermede rehber olacaktı. Hızlıca başını bana çevirip gözlerini gözlerime diktiğinde gözlerinden geçen sinir bulutlarını gördüğüme yemin edebilirdim ama ispatlayamazdım. Resmen gözlerinden sinirle oluşmuş gri bulutlar fırlayıp geri içine girmişti. Neye bu kadar sinirlenmişti ki şimdi? “Sadece basit bir gerçeği dile getirdim,” dedim masumca. Olabildiğince tansiyonu düşürmeye yönelik adımlar atmaya çalışıyordum. Gözlerini kapatıp işaret ve baş parmağıyla alnını ovuşturmaya başlaması Güney’in sinirlerini zapt edememeye başladığını gösteriyor olmalıydı. Korkudan içim titriyordu. Bu çocuğa ne olmuştu böyle? “Kanada’da attığın her adımdan haberim vardı Miray,” dedi. Konuşurken ne kadar detay verip vermeyeceğinden emin değilmişçesine kendini ölçüp tartarak devam ediyordu. Duyduklarım karşısında şoka girmiştim ve daha şaşıracağım belliydi ama kaygılı ve bekleyen gözlerle yüzünü araştırmaktan başka hiç bir şey yapmadım. Devamını paylaşmasını bekliyordum. Bu kadarını bana borçluydu. “Orada ne kadar güzel bir hayat yaşadığını biliyorum. Kendine ve ailene yakışır kalitede güzel bir üniversite hayatı yaşadın. Ama güvenliğinden emin olunması gerekiyordu dolayısıyla düzenli olarak raporlanıyordun bana,” dedi. “Nasıl raporlar bunlar,” diye sordum. Hiçbir zaman peşime takılmış birilerini hatırlamıyordum. Zihnimi zorlasam da böyle şüphelendiğim bir anı aklıma gelmiyordu. “İşte foroğrafların falan çekiliyordu benimle nerede olduğun vesaire paylaşılıyordu,” derken kalkmaya yöneldi. Konuyu kestirip atmaya çalışıyordu. Gitmesine izin vermeden sağ bileğinden tutup onu hızlıca yatağa oturtmaya çalıştım ama vücudu o kadar ağırdı ki ben gücümü ona göre ayarlayamayıp o da hayvan olunca resmen yatakta üstüme düşmüştü. “Böyle kestirip atamazsın, bana neler olduğunu anlat hemen!” dedim. Burnumdan soluyordum ve onu iki bileğinden yakalamış aynı zamanda yatakta resmen kendime yapıştırmıştım. Gıcık bir şekilde gülmeye başladı. “Senden tek hamlede kurtulabileceğimin farkındasın değil mi,” dedi. “Ama kurtulmuyorsun, neden?” diye sordum iddialaşırcasına. “Kötü bir gece geçirdin ve seni daha fazla kırmak için uygun bir gün değil,” dedi. “Beni kırmaya başka günlerde devam edeceksin yani, hah,” derken sinirim tepeme çıkmıştı. Yavaşça doğrulup zahmetsizce kendisini benden kurtarırken burnunun saçlarımın arasından geçtiğini ve o anda derin bir nefes aldığını hisseder gibi oldum. Güney’e neler oluyordu böyle? Yoksa ben gece sabaha kadar ağladığım için kötü mü kokuyordum? O gittikten sonra saçlarımı koklayacaktım. Sesine yerleştirmeye çalıştığı ciddiyet ve sabırla yine ruhumu delip geçen gözlerini gözlerime dikti ve konuşmaya başladı: “Onurcan yakamızı asla bırakmadı Miray, senin izini kaybettirmek bu yüzden çok önemliydi. Sana bir şey olsaydı ben asla yaşayamazdım. Onurcan Kanada’da olduğunu bilmiyordu. Öğrendiğinde de çoktan mezun olmuştun ve o seni bulmadan gelip benim seni almam gerekmişti. Baban ile görüşüp şirkete gelmen için anlaşma yaptık. Ama yanlış anlama, babanın şirkette sana gerçekten ihtiyacı vardı. Sadece hayatını yaşamanı istediği için sana bunu söyleyemiyordu. Yani sana kıyamıyordu,” derken dertli dertli yeri izliyordu. “Onurcan sana neler yaptı Güney,” dedim usulca. Yanaklarımdan ılık gözyaşları aşağı inmeye başlamıştı. Gece açtığım musluklar belli ki hala kapanmamıştı. “Önemli olan Onurcan’ın bana neler yaptığı değil Miray, seni ondan sakınmış olmamız,” dedi ve eğilip yanağıma bir öpücük kondurdu. İşte benim tanıdığım Güney buydu. |
0% |