Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@korelimmoments

Ayağa kalkmaya çalışan Deniz’i gözlerim görmesine rağmen beynim onu algılamakta güçlük çekiyordu. Bu sahneyi tüm yaz boyunca hayal etmiştim ama şu an gerçekten yaşayınca o kadar da haz vermemişti. Hayatın bu kaypaklığını sevmiyordum. Aylarca, her gece uyurken bir şeyin hayaline tutunuyordunuz ama yaşarken asla hayallerdeki gibi olmuyordu. Tüm kış boyunca burna gelen çilek kokusunun özleminden sonra yılın ilk çileğinin ‘eh işte’ hissiyatı yaratması gibi bir şeydi bu.

Sanki zaman yavaşlamış gibiydi, hafif rüzgarda uçuşan saçlarım, Deniz’in burnundan akan kanı durdurmaya çalışması, Güney’in beden dilinin tepkisizliği ama gözlerinde yanan ateş… Hepsi aynı anda zihnimde yankılanıyordu. Böyle durumlarda ne yapılırdı? Gözlerimin önünden asla gitmeyen o sevişme sahnesini unutmama sebep olacak mıydı bu kavga? Öfkemi dindirecek miydi? Yaşadığım aşağılanmayı bana unutturacak mıydı? Ne hissetmem gerektiğini bilmiyordum. Zaten bu hayata hiç birimiz kullanım kılavuzu ile gelmiyorduk, sadece ne yaptığını biliyormuş gibi davrananların daha cool durduğu bir Dünyaydı bu.

“Deniz burada ne işin var!” diye istemsizce haykırıkla hıçkırık arasında bir şey çıktı boğazımdan. Gösterdiğim öfkenin gerçekliğinin Güney’in sinirlerini daha da bozduğunu fark edebiliyordum çünkü benim haykırışımdan sonra dişlerini daha da gıcırdatmaya ve yerinde daha da duramamaya başladığını hissediyordum.

“Seni özledim, konuşmamız gerek Miray lütfen beni dinler misin.” diye gevelemeye başladı Deniz. Bir açıklamasının olduğunu duymaya ihtiyacım olan günleri geride bırakmıştım. Yani onca zaman uzun uzadıya düşündükten sonra yatağımda İrem’le olmaktan duyduğu hazzı gözlerimle bile görmüştüm değil mi? Gözlerimin gördüğü gerçeği hangi açıklama değiştirebilirdi ki…

“Deniz lütfen, sana artık kızgın değilim. Olan her neyse hepimiz unutabiliriz. Yani ben, şey ben ge-ge-gerçekten unutmak istiyorum. Şu anda kendimi iyi hissetmiyorum. Seninle konuşmak bana iyi gelmeyecek lütfen gider misin?” diye miyavladım. Evet tam olarak miyavlamaktı bu. Her ne kadar güçlü durmaya ve mantıklı konuşmaya çalışsam da sesimin inliyormuş ya da yalvarıyormuş gibi çıkmasını engelleyememiştim. Aslında sahiden Deniz’in gitmesi için içimden yalvarıyordum. “Gerçekten” derken kekelemiştim. Lisede İngilizce konuşmamla dalga geçen bir arkadaşın ne kadar çok “really?” diyorsun demesi üzerine en yakın arkadaşımın o Türkçe’de de sürekli “gerçekten mi” der diye beni savunması aklıma gelmişti. Strese verdiğim klasik bir tepki olarak beynim sanırım yine beni uzaklara götürüyordu. Toparlan Miray toparlan…

Gür ve tok bir sesin “Delikanlı senin sıkıntın nedir?” demesiyle tekrar günümüze döndüm. Güney’in daha fazla belaya karışmasını istemiyordum çünkü Deniz’in ailesinde saygın avukatlar vardı ve eğer darptan dolayı dava açarlarsa… ım şey Güney de geride kalmazdı ama sıkıntı yaşardık işte.

“Sen kimsin be, kendi işine bak. Bu hareketinin hesabını daha sonra ödeteceğim sana oğlum. Şimdi işim Miray’la. O delikanlı melikanlı laflarını da bi tarafına sokmıym” dedi kendini bilmez Deniz. Bu çocukla sevgili olduğuma inanamıyordum. Genç olmak sahiden insana aptalca şeyler yaptırabiliyor sanırım diye düşündüm. Halbuki onunla tanıştığımda çok centilmendi. Bana kendimi çok güzel ve zeki hissettirmişti. Sanki kimsenin görmediği bir yerden görüyordu beni. Yanında kendimi rahat ve mutlu hissediyordum. Şimdi ise halime bak… Stresten ellerimi yumruk yapmış tırnaklarımı kendime geçiriyordum.

“Deniz, konuşacak hiçbir şeyimiz yok. Lütfen zaten zor dönemlerden geçiyoruz hayatı daha da çekilmez bir hale getirme ve hayatımdan uzaklaş yoksa yasal yollara başvurmak zorunda kalacağım.” diyebildim konuşmaya dair son hevesimle.

“Miray!” diye haykırdı cevap olarak. “Yaptığım şey hataydı, lütfen beni affet. İrem ile artık iletişim kurmayacağım. Bugün seni gördüğüm andan beri yerimde duramıyorum. Çok büyük hata yaptım. Konuşarak aşabiliriz, anlaşabiliriz.” diye ekledi.

Sabrımın sınırları zorlanmıştı artık. Her prensesin içinden canavar çıkabilen o ana gelmiştik. Artık ikna edici herhangi bir cümle kurmak da istemiyordum. Avcumun bileğime yakın alt kısmını daha da sert bir etki bıraksın diye dışa doğru büktüm ve hiç beklemediği bir anda çenesinin altından yukarı doğru Deniz’in kafasına geçirdim.

Hiç beklemediği için ayakları yerden kesilen ve düşmekten son anda kendisini kurtaran Deniz canı çok yanmışçasına inliyordu.

“Boş yere inleme, benim canım bundan çok daha fazla yandı. Birbirimizi tanımamış gibi davranalım lütfen.” dedim ve arkamı dönüp Güney’in evine doğru yürümeye başladım. Güney de olayı büyütmek istemeyeceği için arkamdan geleceğine emindim.

Eve girer girmez Güney beni omzumdan tutup hafifçe sarstı. Neler oluyordu böyle?

“Miray, hayatımda böyle sorunlar istemiyorum anladın mı? Beni kendi kaosuna bulaştıramazsın.” dediği an başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Utanmıştım. Sahiden Güney’i bu denli rahatsız etmeye hakkım olduğunu bana düşündüren neydi ki? Polis çağırmalıydım ya da başka bir yol bulmalıydım.

“Ö-özür dilerim Güney, gerçekten o kadar haklısın ki. Çok utandım şu anda ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Eşyalarımı toplayıp kendi evime geçeceğim. Lütfen beni affet.” derken ellerim titreyerek orada burada bulunan eşyalarımı toplamaya çalışıyordu. Anksiyete atağı gelmeye başlıyordu, çenemin titremesinden hissediyordum. Çok ama çok utanmıştım.

“Saçmalama.” derken kocaman eli bileğimden yakalamış beni durdurmayı başarmıştı. Elleri o kadar büyüktü ki bileğim ellerinin arasında çok çaresiz duruyordu. Canımı acıttığını farketmesi için bileğimi kendime doğru çektiğim an hemen tüm gücünü ellerinden uzaklaştırarak beni bıraktı ve geri çekildi.

Ben ezik bir kız gibi davranıyordum, o kıro bir çocuk gibi davranıyordu. İkimiz de ne yaptığımızı anlamak için biraz soluklandık.

“Ayı gibi davrandığım için özür dilerim. Lütfen bende kalma planıyla devam edelim olur mu? Zaten korkmuşken seni daha fazla korkutmam hoş olmadı.” diye kısaca ekledi ve sanki konuyu da orada net bir şekilde kapattı Güney.

Biz böyle ilkel yetiştirilmemiştik. Ailelerimiz dosttu, hemen hemen aynı kültürden geliyorduk. Bizler medeni insanlardık ve iyi insanlar tarafından büyütülmüştük. Ne ben ezik bir kız gibi davranabilirdim ne Güney centilmenlikten uzaklaşan bir erkek olabilirdi.

“Bir kahve yaparsan seni affedebilirim.” dedim ve tatlı bir şekilde gülümsedim Güney’e. Gereğinden uzun bir süre donup kalmıştı ve sadece yüzüme bakmıştı, ardından ona gözlerimle yolladığım kaygı dolu soru işaretlerini görmüş olsa gerek ki tabii diyerek mutfağa yöneldi. Beden dilinden artık konuşmak istemediğini okuyabiliyordum. Bu evde kalacağım süre boyunca sürekli Güney’in beden dilini okumam gerektiğini daha ilk günden anlayacak kadar sinyal vermişti bana.

Dışa dönük birisi değildi ama özgüvenliydi, konuşkan değildi, kişisel alanına girilmesinden hoşlanmıyordu ama beni evine kabul edecek kadar da kendisini zorlamayı başarmıştı. Ayrıca son olarak sanırım oldukça kaliteli kahve tüketiyordu çünkü evin her yerini saran sıcacık bir kokuyla sanki bir sonraki sayfaya geçmiştik.

Loading...
0%