@korelimmoments
|
Mekanın girişinde, ana girişten hemen azıcık uzakta arabamın içinde bekliyordum. İnme zamanı geldiğinde Kaan beni daldığım hayallerimden uzaklaştırmıştı. “Hazır mısınız Miray Hanım?” dedi. “Hazır olmam gerektiğini sen de biliyorsun, ben de biliyorum,” diye uzaktan bir ses tonuyla cevap verdim. Hem Güney’i bir an önce görmek için can atıyor hem de onu gördüğümde kendimi nasıl kontrol etmem gerektiğine dair kendime komutlar verip duruyordum. “Çok güzel bir akşam olsun Miray Hanım,” dedi Kaan cesaretlendirmeye çalışan bir ses tonuyla. İç çekerek “çok zor bir akşam olacak Kaan,” dedim. Kapımı açmasına izin vererek Kaan’ın kolundan destek aldım ve arabadan yavaşça çıktım. Bu topuklularla tek başına hareket etmek zaten zor olurdu. Kaan’ın hayatımdaki yerine gittikçe daha çok alıştığımı fark ettim. “Her zaman mekanın çok yakınında olacağım, ne zaman isterseniz sizi gelip alırım. Belki de almam,” derken muzipçe sırıtıyordu Kaan. “Delirme Kaan, sen de güzel bir akşam geçir ve bir kaç saatliğine benim için endişelenme lütfen,” derken hala Kaan’ın kolundan destek alıyordum. Birkaç saniye içinde hışımla yanımıza gelen Güney’i fark ettim. Daha akşama yeni başlıyorduk ama çoktan atarlanacak bir şeyler bulmuş gibi hızla yanımıza yaklaşıyordu. Kaan’a çok ters bir bakış atarak “buradan sonrasını ben devralırım, arabayı alıp evine git. Miray bu gece benle,” derken kolumu Kaan’ın kolundan hem çok nazik hem de çok sert bir şekilde çekip almıştı. Özür dileyen bakışlarla Kaan’a baktım. Hala yüzünde o muzip gülümsemeyle hiç umurmamamış görünüyordu. Güney’i de beni de durduk yere bu kadar çok sevmesi bana çok garip geliyordu. “Bu kadar kaba davranacak ne var şimdi çocuğa?” diye sitem ettim. “Sana bu kadar yakın davranmak görevleri arasında bulunmuyor,” diyerek dudaklarını birbirine kenetledi. Bir şey daha söylememe izin verecekmiş gibi görünmediğinden susma kararı aldım. Bu hızlı giriş yüzünden yanımda duran ve kolumdan bana destek olan bu adamın ne kadar muhteşem göründüğüne dikkat etme şansım olmamıştı. Ah, bu çok da iyi olmuştu ya sahi. Güney… Nefes kesici görünüyordu. “Etrafımızdan geçen herkes resmen sana bakıyor,” diye fısıldadım Güney’le birlikte mekana giriş yapıyorken. “ Ve sen buna rağmen hala Kaan hakkında mı endişeleniyorsun,” diye ekledim. Topuklularla yürüme konusunda her ne kadar son derece iyi olsam da mekana girene kadarki kısacık yolda rezil olmak istemediğimden yavaş gidiyor, yanımdaki heykel adamı da yavaşlatıyordum. Kim bilir, belki de bu başbaşa zaman geçip bitsin istemiyordum. ‘Kendine gel Miray, toparlan kızım!’ diye küçük bir uyarı geçtim kendime. Şimdi ona olan düşkünlüğümü ya da hayranlığımı bu kadar belli edersem daha çok kalbi kırılacaktı. Taş gibi soğuk olacaktım hani! toparlanmalıydım. Girişi kırmızı halılarla döşenmiş ve içeri girdikçe daha da çok üst düzey bir düğüne girmişiz havası veren salona doğru ilerlerken Güney çok fazla samimi olmadan etrafındaki insanlarla kısa kısa selamlaşıyordu. Bu selamlaşmalara bazen benim de takdim edilmem eklendiğinden içeri girmemiz neredeyse yarım saati bulmuştu. Bu esnada kavalyemin kolunda geçirdiğim zamandan hain bir keyif alıyordum. Duygularımı kontrol etme güdüsüyle sopa gibi dimdik duruyor ve kısa gülümsemelerle etrafımda dönen sohbetlere katılmaya çalışıyordum. “Güney Bey merhabalar! Sizi burada görmek ne kadar güzel… Bu güzel hanım da kim böyle,” diye bize doğru kocaman bir gülümsemeyle yaklaştı babacan tavırlı bir adam. Yeni bir dedikodu yakalamış olma düşüncesi sıkıcı hayatına bir keyif katmış gibi gözlerinin içi gülümsüyordu. Göz devirmemek için kendimi zor tuttuğumu Güney bile fark etmiş olmalıydı ki beni uyaran küçük bir bakış yollayarak adamın muhtemelen iş ilişkimiz olan önemli birisi olduğu mesajını verdi. “Merhaba Savaş Bey, sizi ortağım Miray Hanım ile tanıştırayım.” Akşamımız bu şekilde devam ediyordu. Salona giriş merasimi yavaş yavaş kapanıyor, holde yer alan kanepe barları ve tabakları yavaş yavaş toplanıyordu. Organizasyon sahipleri bizi yavaş yavaş içeri alma sinyalleri yolluyorlardı. “Salona doğru geçme zamanı geldi,” diye boynuma doğru eğilerek fısıldadı Güney. “Geçelim o zaman,” dedim. Akşam başladığından beri ona kısa kısa cevaplar veriyordum. Her seferinde soru işaretleriyle yüzüme yarım saniye daha uzun bakıyordu ama sonra umursamıyormuş gibi davranmak için kendisini zorlayarak görevine devam ediyordu. “Neyin olduğunu bana bu gecenin sonunda açıklamak zorundasın,” diye tıslarken organizasyon çalışanlarından biri tarafından masamıza doğru yönlendiriliyorduk. “Hiç bir şeyin zorunda değilim,” dedim yüzümde kimsenin ne konuştuğumuzu anlamayacağından emin olduğum şirin bir gülümsemeyle. “Eğer bu gecenin sonunda bana öpüşmemizi ve ardından olanları açıklamazsan evini basar tüm eşyalarını dağıtırım,” dedi. Kıkırdamamı tutamamıştım. “Beni tehdit edebileceğin en kötü şeyin bu olduğuna inanmıyorum,” dedim. “Bu seni korkutmadıysa daha kötü şeyler de düşünürüm,” derken hala şüpheyle bana bakıyordu ve bir elini bel boşluğuma koyarak beni sandalyeme doğru yöneltmişti. Vücuduma ufacık bir dokunmasıyla tepeden tırnağa bedenime elektrik dalgası yaymayı başarıyor olması çok tehlikeliydi. Etkilenmemiş gibi sandalyemi çekmesine izin vererek yavaşça yerime oturdum ve Güney’in yanıma oturmasına izin verdim. Salon gümüş ve bordo dizayn edilmişti ve göze aşırı derecede batmayan bir abartısı vardı. Klasik şamdanlar, avizeler ve gümüş rengi suplalar her yeri aydınlatıyordu. “Bu gecenin sonuna kadar…” diye kulağıma yeniden beklentiyle fısıldayarak ellerimin yeniden titremesine sebep oldu Güney ve sunucunun sahneye çıkıp geceyi başlatmasıyla aramızdaki pazarlık sona ermişti. İlerleyen 40 dakika boyunca sabit bir şekilde sahneye bakıyor ve dimdik oturmaya devam ediyordum. Bacak bacak üstüne atmış ve yırtmacımdan bacağımın görünmesine doğal olarak izin vermiştim. Güney olduğum yere bir daha asla bakmamıştı çünkü bu etkinliğin devamı onun için işti ve o işinde çok profesyonel olmaya yemin etmiş gibi çok disiplinliydi. Biraz eğlenmek için tasarlanmış bu geceyle arasına profesyonel bir mesafe koymuştu. Sektörde kaybolmamak için, genç olduğu için çiğnenmemek için taktığı bir maskeydi bu. Gecenin sonunda ne olacağını bilmiyordum. Onunla yakınlaşamazdım. Planlarımın arasına engel girmesine izin veremezdim. Ona bir şey anlatmazsam ne olacağını da bilmiyordum. Bir şeyler uydurmam lazımdı. Yavaşça hareketlendiğimi fark ettiği anda huzursuzlanarak bana dönmüştü. Cevaben “lavaboya gitmem lazım,” dedim. “Sana eşlik edeyim,” derken ayaklanmaya niyetli gibi hareketlenmişti. Koluna dokunarak “Lütfen,” dedim. Kalabalıktan biraz bunaldım hava almaya ihtiyacım var. Suçluluk duygusuyla gözlerime baktı. “Çok fazla insanla sohbet ederek seni birden fazla bunalttım sanırım,” dedi. Sorusunu cevapsız bırakarak ona yumuşak ve anlayışlı bir bakış attım. Yaşanan her şey onun için büyük bir haksızlıktı. Sert görüntüsünün altında çok fazla acı ve merhamet vardı ama onları bana göstermesine hazır değildim. Karşısında paramparça olup dökülmek istemiyordum. Güney’i ait olduğu kalabalıkla bırakıp önce hava almak için mekandan dışarı çıktım ve telefonumu çıkardım. İçeri girerken sessize aldığım telefonumda Yasemin’den gelen cevapsız aramalar vardı. Aramalarına geri dönmek için aceleyle geri ara tuşuna bastım. “Miray Hanım.” “Ne oldu Yasemin hemen dökül” “Olduğunuz yerden hemen ayrılmanız laz…” derken hat kesildi. Dehşete düşmüş bir şekilde ekrana bakıyorken koluma dokunan bir el ile irkildim. Bu Beste’ydi. Derken bir anda jetonum düştü. Geçen gün yanımdan geçen uzun saçlı silüet… O Beste idi. Bu zamandır hem yakınımızda hem uzağımızda olup Onurcan’a hakkımızdaki her şeyi olduğu gibi anlatan oydu. Muhtemelen beni de takip ediyordu. “Hadi bakalım gidiyoruz, Onurcan seni bekliyor,” diyerek kolumdan çekiştirerek beni yönlendirmeye başladı. |
0% |