@korelimmoments
|
Güney’le kahvemizi karşılıklı içerken olanlar hakkında sohbet edip dertleşebileceğimizi düşünmüştüm ama o kahvemi elime tutuşturduktan sonra tek kelime etmeden kendi kahvesini de alıp bodruma inmeyi tercih ederek beni şaşırttı. Güney benim her konuda dertleşebileceğim yakın bir kız arkadaşım değildi, bünyem bunu kabullenmeye çalışıyordu sanırım. Söylediğim şeyin komikliğiyle kendi kendime kıkırdadım. Evet Miray Güney sen ojeni sürerken karşında oturup manikürünü yapmayacak bunu ne kadar erken kabullenirsen o kadar iyi olur diye kendime komik hatırlatmalar geçtim. Her ortama kolaylıkla uyum sağlayan cana yakın biriydim. Duvarları olan kişilerin bile duvarlarını kolaylıkla aşacak tatlı bir dile sahiptim ama bu konuda Güney’i iteklemek istemiyordum. Uzun zamandır görüşmemiştik, hayatına bir anda dahil olup bu kadar düzenini bozmak ona saygısızlık etmekmiş gibi geliyordu. Her neyse, biraz sakinleşmeye ve kafa dinlemeye ihtiyacımız varsa bunu kabullenebilirdim. Kafada kurmaya ve gerginliğimi sürdürmeye son verip Netflix açtım ve rastgele bir şeyler izlemeye karar verdim. Moralim bozukken izlediğim ve beni hayata döndürmeyi başaran muhteşem kore dizisi Goblin’e yeniden başlamak için Güney’de kalmaya başladığım ilk gün güzel bir başlangıç olabilirdi. Bu diziyle gerçek aşkı içimde yeniden hissetmek hoşuma gidecekti. Bazen izlediğim bir film ya da dizi, dinlediğim rastgele bir müzik ya da hatta bir insanın sıradan bir gülümsemesi bile beni hayata bağlamaya yetebiliyordu. Sanırım öyle bir an yakalamak için uzunca zamandır sıramı bekliyordum. En azından Goblin’i izleyerek dizinin aşk kokan müzikleri ve yüreğe dokunan senaryosunda ilham bulmamın kolaylaşacağını düşünmüştüm. İşte bu kadar şifalanmaya ihtiyacım vardı. Yüreğim öfke ve korku doluydu ama ben böyle bir insan olmak istemiyordum. Bu aralar yaşadığım bu zorluklar sürekli kendim hakkında düşünmeme ve gittikçe daha bencil biri olmama sebebiyet veriyordu. Gerçekten mutlu ve huzurlu bir insan başkalarına faydalı olabilirdi, ailem bana küçüklüğümden bu yana bunu aşılamıştı. Ama Deniz, üniversite hayatının getirdiği zorluklar, sahte arkadaşlıklar ve pandemi… Yani özetle büyümek, beraberinde çeşitli sancıları da beraberinde getiriyordu. Yine sorgulamaya başlamıştım işte... Güney’in kanepesinde yavas yavas daha fazla yüz seksen derecelik konuma doğru giderken gözlerimin ağırlaşmaya başladığını hissetmeye başladım. Belki endişelenmeye ve sorgulamaya kısa bir mola verebilirim diye düşünürken Güney’in kanepeye yapışmış birinci kalite parfümünün kokusunu yavaş yavaş içime çekerek huzur bulmaya başladım. Belki ona gün geçtikçe daha çok alışırdım… Uyandığımda gece yarısı olmuştu ve ben normalden fazla terlemiştim. Kafamın içi zamansız uyumaktan mercimek çorbası gibi olmuş bir şekilde yavaşça gözlerimi aralayıp söylenen bir suratla doğrulmaya çalıştım. Saçım başım birbirine karışmış üstümde ne var ne yoksa yamulmuştu. Böyle bir uyuma olamaz diye düşünürken birden çaprazımda ayak ayak üstüne atmış son derece sıradan bir gündeymişizçesine dizi izleyen Güney’i gördüm. Benim varlığıma öğleden sonradan daha çok alışmışa benziyordu. Uyandığımı fark edene kadar geçecek olan kısa sürede onu birazcık izlemeyi umarak olduğu tarafa gözlerimi kilitledim. Gri eşofmanı, uzun beyaz çorapları ve başka bir oversize tişörtünün üzerinden fırlayan gümüş boyun zinciriyle dekorasyon gibi duruyordu. Burnu yandan nasıl bu kadar düzgün durabilir? Erkek burnu böyle de olmaz pek diye içimde atıp tutarken kafasını asla benim olduğum tarafa çevirmemesine rağmen “uykunda hafiften sayıklıyorsun galiba” diye düşüncelerimle arama girmişti. Yine utanmıştım işte. “Rahatsızlık verdiğim için özür dilerim, ben yavaştan odama çıkayım derken bir yandan nazik davranmaya çalışarak geriniyordum. Her yerim kaskatı kesilmişti. Bana bakarken hafiften gülümseyen Güney’le karşılaştım ve noldu anlamında kafamı salladım. “Odanı çabuk benimsemen komik geldi.” diyerek beni double utandırdı. Derhal ayağa kalkıp yukarıya doğru yönelmeye çalıştım ancak her zamanki netliğiyle beni durdurdu. “Uykun olmadığını biliyorum, bugün hiçbir şey yemedin. Mutfağa git ve hazırladığım sandviçi ye.” diye buyurdu. Hala rüya mı görüyordum yoksa Güney sarhoş falan mı olmuştu acaba. 30lu yaşlarıma geldiğimde botoxumu erkene çekmeme sebebiyet verecek derecede şaşırmış mimiklere sahip yüzümle noluyo ya bakışı attım. “Bu evin bazı kuralları var Miray, sağlığına dikkat etmeni rica ediyorum.” dedi. Konuşması bitmişti. Hiçbir şey rica ettiği yoktu. Bu ne şimdi bana abilik mi taslıyordu? Allah allah vesaire şeklinde kafamda kurarak mutfağa yöneldim ve korkumdan sandviçi bitirdim. Lezzetliydi. Doyduktan sonra mutlu bir göbekle yukarı yöneldiğimde yine beni tok sesiyle durdurdu. “Sen artık tamamen uyumaya geçtiğine göre ben dışarı çıkıyorum, korkma. İki saate gelmiş olurum. İstersen geldiğimde sana haber vermek için mesaj da atarım.” dedi. Hala suratıma bakmıyordu ve her ne yapıyorsa çok önemli bir şeymiş gibi onu yapmaya devam ediyordu. Beni sadece bilgilendirmişti. Nereye gidiyorsun diye sorma hakkım yoktu o yüzden dışarı çıkma yasağını bahane ettim ve çıkmaması gerektiğini ona hatırlatacak bir şeyler mırıldandım. Uzağa gitmeyeceğini ve hemen döneceğini yineledi. Alt dudağımı ısırmış ne yaptığımı bilemez halde sol ayağımı tekdüze bir şekilde yere vuruyordum. Gerilmiştim. Önemli olan Güney’in nereye gideceği değildi. Onun bu umursamaz tavırları da beni üzmüyordu. Sadece gerçekten yalnız kalmak istemiyordum. Akşamüstü onun evde olduğunun bilinciyle rahat bir uyku çekmiştim. Zaten yalnız kalmaktan çekinmesem Güney’in evinde şu an ne işim vardı. Başımı kaşıdım ve “o zaman ben eve geçeyim, belki senin işlerin vardır zaten” diye geveledim. Trip atmak son istediğim şeydi ama eğer o evde olmayacaksa kendi evimdeki konforumdan uzak kalmamın hiçbir anlamı yoktu. “Saçmalama Miray” diye kabaca kestirip attı. Anlamaya çalıştığını sanmıyordum, bu saatte ona kendimi ifade edebileceğimi de ek olarak hiç sanmıyordum. “Sadece iki saat gidip geleceğim, ve geldiğimde sen de burada olacaksın.” dedi ve kapıyı ardından kapatıp öylece gitti. İki saatliğine yakın mesafede nereye gidiyordu ki zaten? Belki bir şey lazım olmuştu. Öyleyse bunu bana neden söylemiyordu… Son günlerde kendimi tanıyamayacak kadar kaygılı ve her şeyi böylesine merak eden saçma sapan biri olmuştum işte. Bananeydi ki. O onun özel hayatı. Belki yoğurt almaya gitmişti ya da belki yakın bir arkadaşında bir eşyası falan kalmıştı. Belki de yakınlarda oturan bir kız arkadaşı vardı ve onu görecekti… Son ihtimal beni biraz yaralamıştı. Benimle daha az ilgilenir ve yalnız kalırım diye miydi? gerçekten bu kadar bencil miydim? Bir senedir karşılıklı oturup da yüzüme bakmadığım adamın bir günde nasıl hayatına bu kadar burnumu sokabiliyordum. Uykum iyice açılmıştı işte. Karantina günlerinin özelliklerinden birisi de buydu. Türlü türlü sebeplerden, yarın zaten dışarı çıkmayacağım diye insan uyku düzenini mahvediyordu. Yaşadığımız günler normal günler değildi ve kimsenin psikolojisinin normal kalabildiğini sanmıyordum. Ancak işin kötü yanı, son zamanlarda o kadar yalnızlaşmıştım ki bu fikirlerimi ve hislerimi konuşacak bir yakın arkadaşım bile kalmamıştı. Yani kimseyle bir şey paylaşmak içimden gelmiyordu. Pandemi yokken yaşanan o ‘dışarıda hayat akıyor ama ben aptal aptal evde oturuyorum’ hissini yaşamıyordum çünkü dışarıda hayat akmıyordu. Bu da bana ekstra bir tembellik ve gereksiz bir konfor alanı yaratıyordu sanırım. Güney’in kitaplığında İngilizce bir klasik bulup nasılsa Türkçesini okumuşumdur, anlamakta da çok zorlanmam diye okumaya başladım. Küçüklüğümden bu yana böyle böyle öğrenmiştim bir şeyleri işte. Konfor alanımdan çıkarak… Bir yandan konfor alanımdan çıkmaya çalışırken bir yandan yenilerini yaratıp kendimi içine hapsedecek kadar da disiplinsizdim işte. Kafamda bunları atıp tutarken ve bir yandan da kitabı anlamaya çalışırken iki saat geçmişti bile. Durmadan telefonumun ekranını açıp saate bakıyordum. gerçekten evet, iki saat geçmişti. Evde birisini uzun zamandır beklemediğim için olsa gerek Güney bir an önce gelsin diye heyecanlanıyordum. Birisini beklemek güzel bir histi… Belki başından beri birlikte yaşamalıydık. Kendime yarattığım bu huzurlu ama bir o kadar saçma sapan düşünce dünyamdan Güney’in anahtar sesiyle çıktım. İçeri girdiğinde saçı başı hafif dağılmıştı. Kıyafetleri de çıktığı zamanki kadar muntazam durmuyordu. Ona gözlerimi dikmenin nezaketsizlik olduğunu fark ederek kitabıma geri yöneldim ama neler olduğunu anlamıştım sanırım. Güney sevişip gelmişti. |
0% |