@kupakizii
|
Bir tokat indirdi suratıma. Bağırmadım. Bağırırsam daha çok döverdi. Burnuma üzerine sinmiş içki kokusu dolarken yüzümü buruşturdum. Ellerimin üstüne düşersem canım çok yanmıyordu. "Senden nefret ediyorum." Dedi bağırarak. Bunu zaten biliyordum. Tekrar etmesine gerek mi vardı? "Sen.." dedi yayık ağzıyla. "Sen olmasaydın, annen yaşıyor olurdu. Ne bok vardı da doğdun sanki, bir de doğum günüm diyor. Bugün hayatımın en kötü günü. " Doğru, bugün doğum günümdü. Hoşgeldin 10 yaşım. Ne olur gelme 10 yaşım. "Sen sadece bir hatadan ibaretsin Hazal, sen benim en büyük hatamsın." Hareket etmediğimi anlayınca vurmayı bıraktı. Elindeki içki şişesinden son yudumu aldı ve sertçe duvara fırlattığında camlar yüzüme geldi, kıpırdamadım. Ne bekliyordum? Doğum günü kutlaması mı? Ben bile nefret ediyordum doğum günümden. keşke annem yaşasaydı, ben ölseydim. - Günümüz - Örgüte ait bir bahçedeydik. Karşımda Ateş duruyordu. İki yana açtığı avuçlarına vurarak yumruk çalışıyordum. 1 saattir çalışıyorduk. "Ateş." Dedim nefes nefese. "Çok yoruldum, yalvarırım yeter. Ringe çıkmayacağım sadece kendimi savunmayı öğretecektin." "Olmaz, devam." Bir de kendine vicdansız dersin Hazal. Bütün sinirim tepeme toplanmıştı. Yumruğumu sertçe avucuna doğru götürürken anlık gafletle tam suratına çaktım. Eyvah.. "Ateş! Ateş iyi misin? Vallahi elimden kaçtı." Burnunu tutarak gerilediğinde canını gerçekten yakmış olabileceğimi düşündüm. Oh olsundu. Ona doğru bir hamle yapıp burnuna bakmak istediğim sırada ayağıma çelme takması sonucu sırtım yerle buluştu. "Karşındakine ne olursa olsun acıma. Merhamet en büyük zayıflıktır." "Madem merhamet zayıflık" dedim ayağa kalkarak. "Bana neden yardım ediyorsun?" "Çınar dosyasını tamamen çözmek için, seninle bir ilgisi yok." "Ya yardım ettiğin onca çocuk? Merhamet yok mu bunda da?" "Bu karşılıklı çıkarlarla yapılan yardımlar." Uzattığı suyu içtim. "Biz onlara yardım ediyoruz, onlar da kaybolan adaleti sağlamak için uğraşıyor. Bu işler böyle." "Ya sana ihanet ederlerse?" "Çok soru soruyorsun Hazal." "Sana ihanet eden birine ne yaparsın?" "Bana kimse ihanet etmez." Dedi net bir şekilde. "Ya ederlerse?" "Edemezler." "Of!" Dedim göz devirerek. "Her neyse, yetmez mi sence bugünlük?" "Yarın akşam bizimle göreve geleceksiniz." "Ne?" Dedim şaşkınlıkla. "Biz örgütten değiliz yalnız." "Çınar olayı yayılmadığı için örgüttenmiş gibi gözükeceksiniz ve masada eksiğimiz var. Demir ve sen de oyuna katılacaksınız." "Ne oyunu?" "Kumar." Dedi kısaca. "Detayları konuşuruz. Eve gidelim." ----------------- "Durduk yere kim sana not göndermeye başlasın ki?" Dedi Demir yattığı yerden doğrularak. Sadece ona bahsetmiştim dünkü olaydan. "Bilmiyorum ama hiçbir şey anlamadım. Yalan söylediğimi açıkça bilen biri.." "Çınar hortlayıp da yalan söylediğini anlayamayacağına göre kim olabilir?" "Bilmiyorum. Belki de Çınar ile alâkası yoktur." "Daha da garibi yatağına kadar gelmiş olması. Demek ki bu evden biri de işin içinde." "Aferin sana Sherlock." Dedim gülerek. "Gün geçtikçe zekileşiyorsun Sayın Savcım." "Ya dalga geçmesene kızım." Yanındaki yastığı fırlattı bana. "Ciddi bir mesele konuşuyoruz şurada." "İkinciyi göndermesini bekleyeceğiz mecbur. Ee sen ne yaptın?" "Açelya ile bomba kurmaya çalışmak ve Kuzey ile kılıç savaşları yapmak dışında soruyorsan hiçbir şey." Ufak bir kahkaha attım. "Ondan bahsetmediğimi biliyorsun Demir." Demir küçük yaşta sokağa atılmıştı. Ailesi ile ilgili tek bildiği kendisi sokağa atılırken yatılı yurda verilen erkek kardeşi olduğuydu. Bu yola kardeşini bulmak için çıkmıştı. Bu hayattaki tek umudu ona kavuşmaktı. "Hiçbir şey bulamadım bugün de." Yüzü düştüğünde ona sarıldım. "Asma o suratını, bulacağız." "Beraber." "Her zaman." O da gülümsemişti. Aşağıdan gelen bağırış sesleri ile ikimiz de ayaklandık. Neler oluyordu? "Burada kal." Dedi Demir aşağı inerken. "Hayır tabii ki de." Ben de peşinde takıldım. "At ulan beni siktiğimin örgütünden." Diyordu Ege bağırarak. "Atamayacağını ikimiz de biliyoruz oğlum, senin adamlığın anca lafta." "Ege, yeter." Dedi Açelya Ateş'in önüne geçerek. "Sakinleş, öyle gel. Kendini kaybediyorsun yine." "Sayende kaybedebileceğim sadece kendim kaldım çünkü." İkisi de birkaç dakika boyunca birbirlerine baktıklarında Ege yere odaklandı. Kendini sakinleştirmeye çalışıyordu. İkisinin arasında neler yaşandığını deli gibi merak ediyordum. "Şu yalancıdan." Dedi Ateş'e bakarak. İşaret parmağı Açelya'yı gösteriyordu. "Bir farkın olmadığını gösterdin ya. Tebrikler Ateş." "Harbiden yeter ama artık." Kuzey onu omzundan tutup geri çekti. "Siktir git sakinleşiyor musun kafa mı buluyorsun ne yaparsan yap. Biz senin anırmanı çekmek zorunda mıyız lan? Evde yabancılar varken yapma bunu. Sakinleş, öyle gel." Ege sinirle Kuzey'e baktı. Ardından sertçe kapıyı çarpıp evden çıktı. Salona tamamen girdiğimizde ortalığı gördüm. Bir vazo kırılmıştı. Ateş yerde oturuyordu, dudağının kenarı patlamıştı. Kuzey ve Açelya salondan çıkarlarken Demir de onların arkasından gitti. Koca ve darmadağın salonda Ateş ve ben kalmıştık. Yanına oturduğumda yokmuşum gibi durmaya devam etti. Cebimden peçete çıkarıp dudağından çenesine akan kanı temizledim. "Anlatmak ister misin?" Dedim, bulduğum ilk yardım çantasıyla yarasını temizlemeye devam ederken. "Ailesiyle ilgili bir gerçeği senelerdir üzülmesin diye saklıyordum." Düzeltti. "Saklıyorduk. Üçümüz de. Nasıl bilmiyorum ama onu öğrenmiş. İlk suçladığı da ben oldum." Saatimden ses kaydediciyi açtım o farketmeden. "Nasıl bir gerçek olabilir onu bu kadar sinirlendiren?" "Babası hala yaşıyor. Ama Ege'nin varlığından haberi bile yok. Bu bilgi hayatına hiçbir şey katmazdı ama şu an muhtemelen babasını araştırıp öldürmeye gitti." "Sinirlenmesi normal ama verdiği tepkiler çok fevrice." "Boşver." Dedi ayağa kalkarak. "Teşekkür ederim." "Rica ederim." Yere dağılan camları toplamak için eğildik ikimiz de. "Sen git ben toplarım." Dedi "Olsun yardım edeyim." Elime aldığım gibi kesti küçük cam parçası. O kadar artistlik taslayıp bu mu yani Hazal? Farkettiği gibi elimi tuttu hemen. "Of Hazal." Dedi beni mutfağa götürüp elimi suya tutarken. "Bir kere de söz dinle." "Abartmasan mı? Sadece cam kesti." Sadece cam kesti ama canımı yakıyor demeyi tercih etmem.. "Odana çık. Ben hallederim" Dedi bant yapıştırıp. Nefesi nefesime değiyordu neredeyse. Bu yakınlık sinirimi bozmuştu. Karşı gelmedim. Kafamı sallayıp odama girdim. Bir not daha. "Çünkü bilirsin ki aşk zaafların en kötüsüdür. Bazen zaaflarından vazgeçmek kendini kazanmaktır. Acımasızlığını kazanmaktır. Bazen kendini kazanmak için zaaflarını kaybetmek gerekir. ama görüyorum ki sen kendini çoktan kaybetmişsin." bu seferki not diğerinden farklıydı. Onu diğerinden farklı kılan yanındaki silahtı. Bu silah ile ne yapacaktım? Silâhı elime alıp koridora çıktığımda hava kararmıştı çoktan. Oradaydı, Ateş hala salondaydı. Silâhı ona doğrulttum. Tetiğe bas Hazal. 10 saniye bekle, nefes alıp verene kadar geçen süre içinde bas o tetiğe. Aşk tetikti, ihanet kurşundu artık. Ben ise bu hikayenin katiliydim.
|
0% |