Karanlığa hapsolmuş gibi gelirdi küçükken yıldızlar. Büyüdükçe yıldızları saymayı bıraktım. Sanki ben de o yıldızlardan biriyim gibi geliyordu bir süre sonra.
Büyürken kendim karanlığa dönüşmüştüm. Artık yıldızları hapseden bendim.
İçimdeki nefret ne zaman biterdi bilmiyordum ama ben o nefreti büyütürken kendimi öldürüyor gibi hissediyordum.
Şimdi ise kendi çizdiğim yolda kaybolmuştum.
- 1 gün önce -
Silahı indirdim. Onu öldürmem bir işime yaramayacaktı. Sadece 'yapabilecek miyim?' Sorusunu sormuştum kendime.
Yapamazmışım.
Ateş Yaman benim ezberlerimi bozuyordu. Çünkü sırlarla doluydu. Belki o da kendince beni bir oyuna çekiyordu, bilmiyordum ama amacıma bir an önce ulaşmak istiyordum.
Odama girip oturdum. Kaç dakika öylece oturdum bilmiyordum. Kapımın tıklatılmasıyla düşüncelerimden sıyrıldım.
Ateş vardı karşımda. Elinde ise büyük bir poşet vardı. Poşeti elime verdi.
"Yarın görevde bunu giy." Dedi sadece ve öylece çekip gitti.
- Bugün -
Üzerimde siyah, dar dizlerimin hemen üstünde biten straplez elbise altımda bileklerimin biraz üstünde biten botlarımla aynanın karşısındaydım.
Bu onun dün verdiği elbiseydi.
Saçlarımı açık bırakmıştım. Elbisemin üstüne siyah deri ceketimi giyip odadan çıktım.
Bu ilk görevim değildi.
Bu onlarla gideceğim ilk görevdi ve bunu mahvetmem gerekiyordu. Bu görevi başarırlarsa çeteler arası saygınlıkları artacaktı, bu da benim işime gelmezdi.
Hayır Hazal, yalan söyleme. Sen ihanet edememekten korkuyorsun. Notu gönderenin haklı olmasından korkuyorsun.
İçimdeki sesin aptal açıksözlülüğünü boşverip şağıya indim. İner inmez ilk karşıma çıkan kişi Ateş olmuştu. Birkaç dakika boyunca ben ona, o bana baktı. Simsiyah giyinmişti o da.
Hayır, şu an gözüme çekici gelmemeliydi.
"Oha, Hazal çok güzel görünüyorsun." Dedi Açelya merdivenlerden inerek.
Açelya muhteşem görünüyordu. Yarım kollu kırmızı mini elbisesi bütün fiziğini gözler önüne seriyordu. Yana ayırdığı düz kızıl saçları ise elbisesiyle çok uyumluydu.
"Senin de aşağı kalır yanın yok." Dedim gülümseyerek. Etrafıma bakındım. "Demir nerede?"
"Yukarıda, Kuzey ile kavga ediyorlardı en son." Dediğinde gözlerimi devirip Ateş'in yanına ilerledim. Elinde telefonu açıktı ama gözleri hala üzerimdeydi.
"Fazla ilgini çektim sanırım." Dedim yanında dikilerek.
"Sanırım." Dürüstlüğü beni şaşırtmıştı. "Güzel görünüyorsun."
Sağol Ateş ya.
"Teşekkür ederim, sen de öyle." Hızlıca ekledim. "Yani sen de öyle derken güzel değil yakışıklı anlamında demek istedim. Güzelsin ama değilsin. Of!"
Ne saçmalıyorsun Hazal?
"Anladım anladım." Dedi gülerek. Ege ben Ateş ve Açelya vardık sadece salonda. Ege de Ateş'e benzer giyinmişti. Ateş'in kravatı özenliydi. Ege ise kravat zahmetine girmemiş, hatta gömleğinin birkaç düğmesi açıktı. Kimseye bakmıyordu bile, özellikle Ateş'e
Demir ve Kuzey de kavga ede ede aşağı indiklerinde tamamlanmıştık. Demir de siyah giymişti. Onun kombini diğerlerine göre daha spordu ama çok tarz görünüyordu.
Kuzey ise üstüne beyaz bir tişört giymiş üstüne mavi bir gömlek geçirmişti. Altında ise siyah pantolonu vardı. Çok alakasız ama tatlı bir kombini vardı, tam ona göreydi; farklı ama tatlı.
"Son kez tekrar edelim. Açelya, kumarhanedeki bütün kameraları kapattıktan sonra oyuna dahil olacaksın. Biz senden önce masaya girmiş olacağız. Hazal'daki kart bizim son hamlemiz olacak. Ve ne olursa olsun kimsenin verdiği bir şeyi içmeyin."
"Okeyto bebito." Dedi Kuzey arkadan.
"Kuzey, dikkatli ol bu sefer. Zehirlenmemeye çalış." Dedi Ateş keyifle aynadan göz kırparak.
"O bir kere olur Ateş kafa. Kız güzelliği ile beni cezbetmişti."
"Seni zehirleyen erkekti ama sen bilirsin."
Kuzey Ateş'in pot kırmasına söylenip küserken Açelya kafasını cama yaslamıştı. Arkada karşılıklı üç kişilik iki koltuk vardı. Birinde Demir ve Açelya birinde Ege ve Kuzey yan yana oturuyordu.
Arka dörtlü kadar gerici bir şey varsa o da Ateş ile sürekli göz göze gelmekti.
Arabayı kumarhanenin biraz gerisinde durdurdu Ateş. Açelya önden indi ve arka tarafa doğru ilerledi. Ardından arka koltuktakiler inerken Ateş inmem için kapımı açtı.
Beşimiz de içeriye girdik. Kumarhaneyi biliyordum, üstü restorandı. Gizli alt katında genelde kumar oynanırdı. Aşağı inerken Ateş bir adama kolundaki bir işareti gösterdi. Kuzey ve Ege de aynını yaptığında kimse Demir ve benden bunu beklememişti.
Kuzey'in biraz yanına yaklaşıp fısıldadım.
"O kolunuzdakiler ne?"
"Kumarhaneye girerken bunları gösteriyoruz, örgütler arası amblem gibi düşün. Örgütteki herkeste var. Size de yapalım eve gidince."
Kafami sallayıp ilerlediğimde artık gelmiştik. Yuvarlak bir çok masa vardı. Ateş, kendinden emin duruşu, kısılmış gözleri ile bir masaya doğru ilerledi. Korkutucu bir gülümseme düşmüştü yüzüne.
Masaya oturmadan önce bir adamın elini sıktı. Adam masanın baş köşesindeydi. Ateş Demir ve Kuzey ile tokalaştı. Ege'ye uzattığında ise Ege ifadesizce suratına bile bakmadan masadaki yerini aldı.
Adam bir süre beni süzdü.
"Escort getirmek yasak demiştik sanki Ateşciğim." Dedi gülerek. "Açelya yeterince eğlendiriyordu bizi."
İsmini duyduğunu anda kafasını kaldırıp adama kilitlendi Ege.
"Girdiği her oyunu kazandığı gibi." Ateş lafı koymuştu. "Ayrıca sevgilim hakkında bir daha o kelimeyi kullanırsan konuşamayacak hale geleceğini biliyorsundur umarım Eray. O da bu gece bizimle oynayacak."
Eray Yılmaz. Bu adamı hatırlıyordum. İğrenç bir insandı. Babamın ortaklarından biriydi.
Bir dakika. Ateş bana sevgilim mi demişti?
Sevgilim?
Sevgilisi?
Ben?
Oyunu bozmamak adına hafifçe gülümseyip Ateş'in yanındaki sandalyeyi çekip oturdum.
Kartlar dağıtılırken kimsenin sesi çıkmıyordu. Ortam çok gergindi.
Zemine çarpan topuklu seslerini duyar duymaz kafamı kapının olduğu tarafa çevirdim. Açelya gülümseyerek yanımıza geliyordu. Eray kalkıp onu da selamladı.
"Hoşgeldin Açelya." Dedi elininin üstünü öperek. "Gün geçtikçe güzelleşiyorsun."
Açelay yüzündeki ifadeyi bozmadı. "Sen de gün geçtikçe şerefsizleşiyorsun."
Gelenin geçenin Eray'a laf sokması boşluğuma gelmişti. Güldüğümü belli etmemek için önüme döndüğümde karşımda oturan Kuzey'in de benimle aynı durumda olduğunu gördüm.
Oyun başlamıştı.
İlk elden itibaren herkes profesyonel oynuyordu. Kumar oynamayı biliyordum. Ama gerçekten oynadığımda Yaralıların kazanma ihtimali artacaktı.
Eray'ın grubunda birkaç adam vardı. Onlar önde gibi görünüyordu. Ateş hafifçe botuma dokunduğunda kartı çıkartmam gerektiğini biliyordum.
Bu kumar Yaralılar'ın itibarının söz konusu olacağı bir kumardı. En az can kadar değerliydi bu. Zaten itibarları riske girerse canları da riske girerdi. Kural buydu.
Yapmadım. Anlamıyormuş gibi davranmaya devam ettim.
"Hazal." Dedi fısıldayarak.
Bakışlarımın ucu ona değdiğinde elbisemin altına bant ile yapıştırdığım kartı işaret etti. Kartı yavaşça çıkarıp avucumun içine aldım.
"Hile yapıyor." Dedi bir adam ayağa kalkıp beni göstererek. Tüm bakışlar bana döndü. "Ateş Yaman'ın sevgilisi hile yapıyor."
"Ne hilesi? Ne saçmalıyorsunuz?"
İki taraf da silahlarına sarıldığında kimsenin beklemediği şeyler bir anda gerçekleşti. Restorandaki insanların çığlıkları duyuldu. Silah sesleri yaklaşıyordu. Kumarhanenin kapısının içinden üzerimize kurşunlar atılmaya başladığında Ateş beni masanın altına çeki.
"Hassiktir!" Dedi Açelya. "Ateş, üst kat insanlarla dolu. Çocuklar var."
"Kuzey." Dedi Ateş kulaklığına basarak. "Örgütten destek iste. Açelya, Hazal ile birlikte yukarı çıkın. Insanların güvenliği sağlansın. Demir sen de kızlarla git. Ege yanımdan ayrılma."
Açelya hızlı adımlarla kurşunlardan uzak kalarak çaprazdaki duvara sindiğinde onu takip ettim. Demir ise karşı duvarda Açelya'dan işaret beklerken olabildiğince onları korumaya çalışıyordum.
Kapının önündeki adamları indirdikten sonra restoran katına çıktık. Kurşunlar camları parçalıyordu. Bir sürü yaralı insan vardı. Açelya kurşunların arasında bir masanın altından adamlara ateş ederken Demir insanları güvenli bir yere taşımaya çalışıyordu.
Herkes ya vuruluyordu ya bir yere saklanıyordu. Gözüme bir çocuk çarptı. Demir insanları mutfak bölümüne ilerletirken çocuğu görmüş olacak ki ona doğru atıldı.
Kurşunların hedefi olmaktan kurtulamadı. Bir kurşun omzuna denk geldiğinde önce çocuğu duvarın arkasına ilerletti. Ardından acı bir inelemeyle dizlerinin üstüne çökerek yere düştü.
"Demir!" Demir'e doğru bir hamle yapmak istedim ancak sahibini tanımadığım bir kol boynuma dolandığında silahım yere düştü, şakağımda bir namlu hissettim.
Aynı el bağırmamı da engellemişti. Görüş açıma Açelya'nın doğrulttuğu silaha karşı ona da silah doğrultan sarı saçlı bir kadın girdi. Açelya tedirgindi. Korkuyor muydu bilmiyordum ama gözlerinden derin duygular geçiyordu.
"İndir silahını küçük Yaman." Dedi kadın sert bir sesle beni göstererek.
Açelya silahını indirdiğinde arkasındaki adam ensesine silahla vurdu. Açelya yere yığıldı. Bana ne oldu bilmiyordum ama son hatırladığım gözüme âdeta bir perde indiğiydi.