"Önüm, arkam, sağım, solum sobe. Saklanmayan ebe."
hayır gelme gelme.
beni bu sefer bulmasın lütfen.
Amcamın oğluydu. İçeriden gelen kahkahaları duyuyordum. Ben henüz 10 yaşındaydım. Saklambaç oynamak istediğinde çok sevinmiştim, kardeşim dışında kimse benimle oynamazdı çünkü genelde.
ama onun niyeti farklıydı.
beni her bulduğunda zorla dudağımı öpmeye çalışıyordu. 26'sına yeni girmişti. Kocamandı.
Bu sefer çıkaramasın diye pantolon giymiştim. Yatağın altında saklanıyordum.
Yere değen yatağın örtüsü kalktığında iğrenç bakışlarıyla göz göze geldik.
Beni bulmuştu.
Ve ben o gece sabaha kadar kendi yatağımda onun tecavuzüne maruz kalmıştım.
Ve ben o gece 10 yaşımdan bir kez daha nefret etmiştim.
------------------
Gözlerimi açmıştım. Etrafı buğulu görsem de nerede olduğumuzu yavaş yavaş idrak ediyordum. Ellerimi kıpırdatmak istedim. Bağlıydı, ayaklarım da öyle. Ağzıma bir kumaş bağlamışlardı, canımı yakıyordu. Bir duvarın dibine atılmıştım. Depoya benziyordu burası.
Tam karşımda yatan Açelya öksürerek uyandı. Elbisesi yukarı kaymıştı. Saçları dağınıktı. Demir? Demir neredeydi?
Çaprazıma baktığımda onu gördüm. Yarası temizlenmiş gibiydi. Ağır durmuyordu ama neden uyuyordu? Gözlerim yeniden doldu.
Demir benim için değerli olan tek insandı. Dayanırdı, fiziksel acının en kötüsünü göstermişlerdi ona. Hepsine benim için katlanmıştı. Uyanmalıydı.
"Uzun zaman oldu Açelya. Özledik bence birbirimizi?" Dedi o kadın elindeki küçük bıçağı sallayarak yanımıza yaklaştığında.
"Bence o şerefsiz kardeşin de çok özlemiştir seni Liya. Ne dersin bir ziyaretine gönderebilirim seni?"
Liya'nın işaretiyle adamlardan birisi Açelya'nın saçından tutup sertçe, yüzüstü beton zemine çarptı. Burnundan kan akmaya başlamıştı.
"Sadede gelelim o halde." Kadın da ciddileşmişti. "Çınar'ın dosyası nerede?"
"Puştun birinin dosyasını elimizde tutacağımız gibi gerizekalıca bir fikri ancak sen düşünebilirdin zaten."
O dosya ben ve Demir'deydi.
Liya bu sefer sertçe karnına bir tekme attı.
"Bunlar daha başlangıç Açelya. Konuş, kurtul. Daha örgüt evini öteceğin kısma gelmedik. Vakit bol"
Ağzındaki kanı tükürdü Açelya. "Benim vaktim bol, senin vaktin en fazla Çınar'ınki kadar. Ayrıca benim bu iplerden kurtulduğumda neler olacağını biliyorsun. Bu yüzden mi bacakların titriyor, yoksa geberip gitmiş bir pisliğin adını andığım için mi?"
"Bir daha." Liya sertçe saçına daldırdı ellerini. Ardından elindeki bıçakla kafasından yanağına doğru çizik atmaya başladığında Açelya hafifçe inledi. Çığlık atmak istiyordu ama direniyordu. "Onun adını ağzına almayacaksın küçük orospu."
Liya saçlarını bıraktığında Açelya yüzüne gelen saçları üfledi.
Liya'nın bakışları bana döndü. Birkaç adım yaklaştı.
"Hayır." Dedi Açelya zor çıkan sesiyle. "Ateş'e son bulaştığında başına gelenleri hatırla Liya. Ona dokunmaya bile kalkma."
"Demek dedikodular doğruymuş. Ateş Yaman'ın sevgilisi." Tam gözlerinin içine bakıyordum.
"Liya, hayır!" Diye bağırdı Açelya. "Biz seninle ikimiz konuşalım, kızı bırak. Ateş seni mahveder."
"Beni daha ne kadar mahvedebilirsiniz ki Eylem? Daha kaç bıçak saplayabilirsin sırtıma?"
Eylem mi? Açelya'nın adı Eylem miydi? Dosyasında böyle bir şey yazmadığına emindim.
"O bıçağı önce kimin sapladığını hatırla. Kızı bırak, adamı hastaneye götür. Ne istiyorsan söylerim."
Liya onu dinlemedi bile. Bana yaklaştı.
"Ağzını açacağım, örgütle ilgili ne biliyorsan öteceksin."
"Hiç bir şey bilmiyorum." Dedim ağzımdaki bez parçasını indirdiğimde.
"Senin kim olduğunu biliyorum. Çınar'ın sana tecavüz etmediğini de. Ya konuşursun ya da." Dikilen adamlara baktı. "Seçim senin."
Beni dövdürmekle mi tehdit ediyordu? Gülümsedim sadece.
"Çınar bana tecavüz etti." Dedim çenemi hafifçe kaldırarak. "Senin kardeşin piçin teki."
Sinirlenmişti. Gözlerindeki tek duygu öfkeydi.
"Açelya'yı yukarı götürün. Onunla bizzat ben ilgileneceğim." Adamlar Açelya'yı güç bela yukarı sürüklerken yerde yatan Demir'i gösterdi. "Şunu da ortadan kaldırın. Aklıma bambaşka bir fikir geldi. Adama gerek kalmadı."
Bakışları bana döndüğünde ürperdiğimi gizlemeye çalışıyordum. "Kıza ne yapacağınızı biliyorsunuz. Ateş Yaman'a unutamayacağı bir ders verelim." Dedi gülümseyerek.
"Demir'i hastaneye götür!" Dedim bağırarak arkasından. "Ona bir şey olursa seni mahvederim! Liya!"
İlerdeki merdivenlerden yukarı doğru çıktığında başımda 3 adam vardı. Ellerimi çözseler üçüyle de baş edebilirdim ama şu an imkanı yoktu. Sessizce bekledim.
"Adam işini biliyormuş." Dedi içlerinden bir tanesi iğrenç bir şekilde sırıtarak. "Cezayı değiştirsek mi biraz?" Yanıma eğilip parmağıyla saçımla oynadığında geri çekildim. Bu sefer parmağı yanağımı okşamaya başladı.
"Senin o parmaklarını tek tek kırarım." Dedim kendimi ondan uzak tutmaya çalışarak. "Sakın, dokunma bana."
"Kırmak için ellerinin açık olması gerek. Görüyorum ki bu pek mümkün değil güzelim." Gülüşü büyürken iğrenç elleri bacaklarımda gezinmeye başladı.
Hayır, bayılana kadar dayak yiyebilirdim ama bana beş dakika bile dokunmalarına katlanamazdım. Bütün gücüm, kurduğum duvarlarım yerle bir olurdu.
Yine aynı mide bulantısı.
Yine aynı soğukluk.
Yine aynı titreme.
Kalbim sanki yine çıkacaktı göğüs kafesimden.
Bana dokunan adam bu sefer yüzüme daha çok yaklaştığında eli kemerindeydi. Diğerleri de bunu zevkle izliyordu. Elbisemi hafifçe yukarı çektiğinde yüzümü öpmeye çalışıyordu. Bağırdım. Bağırmamam için dudağıma yapıştı bu sefer.
Tıpkı onun gibi.
Ayaklarımı kullanarak onu itmeye çalışıyordum ama bedenlerimiz birbirine değiyordu. Başarısızdım.
"Bırak beni yalvarırım." Dedim zorlukla fısıldayarak. O sırada iğrenç eli elbisemin altındaydı. Kocaman bedeni ise üstümde. Üzerimdeki ceketi çoktan çıkarmıştı.
"Hadi ama, eğleneceğiz sadece."
Benim bağrışlarım ve Açelya'nın çığlıkları birbirine karışmıştı. Ona acaba ne yaşatıyorlardı? Korkunç saniyeler birbirini kovalarken nefesim kesiliyordu.
Hazal Vural bu kadar savunmasız değildi.
Yalan söylüyordum, biri bana yeniden dokunmuştu ve ben yine üstesinden gelememiştim. Üstelik bu seferki kendi yatağımda değildi.
Sadece 20 dakika bu şekilde geçmişti. Bana 20 yıl gibi gelen 20 dakika..
Adam bir anda üzerimden düşüp yanıma yığıldığında önce boğazına saplanan bıçağı ve adamın kanı üzerine sıçramış olan Liya'yı gördüm.
"Benim emirlerime karşı gelmemeniz gerektiği konusunda uyarmıştım." Der demez bu 20 dakikaya şahit olan 2 adamı da öldürdü. Açelya'yı gördüm. Yüzü tam anlamıyla tanınmaz haldeydi. Öyle ki, elbisesiyle aynı renkteydi. Kan rengi. Kafasından burnundan ağzından.. vücudunun belli yerlerinde bıçak izleri vardı. Bayılmamak için zor duruyordu. İlk baktığı ben oldum.
Anlamıştı.
"Özür dilerim." Dedi dudaklarını oynatarak. "Çok özür dilerim."
Algılayamıyordum, tepki veremiyordum. Önemli değil bile diyemedim.
Dönmüştüm yine 10 yaşıma.
10 yaşım benim için sadece yaraydı.
10 sayısından da nefret ederdim zaten.
"Şu herifin kafasına sıktınız mı?" Dedi Liya adamlarına.
Demir'i öldürmüş müydü?
Hayır, hayır, hayır...
Demir ölmezdi ki. Bırakmazdı beni. Ben onsuz kalamazdım, beni hayata döndüren kişiydi o. O ıslah evinden beni kurtaran kişiydi.
"Demir'i." Dedim zorlukla konuşarak. "Öldürdün mü?"
"Kendisi öldü, bir kurşuna dahi dayanamadı." Dedi alayla.
"Hayır, hayır, hayır.." kendi kendime konuşuyordum.
Demir, benim çocukluğumdu.
Benim çocukluğum bir kez daha ölmüştü.
Söylemişti bana Demir. Bu yolun sonunda ölüm var demişti.
Hayır ölüm banaydı.
Ölüm ona değildi. Ölüm bana olmalıydı. O daha kardeşini bulacaktı.
Kardeşimi bulmadan ölmek istemiyorum Hazal, demişti. Çünkü yalnızlığın en dibini yaşamıştı.
O hep beni korumuştu ama ben onu koruyamamıştım.
Annesini diri diri yakmışlardı. Annesinin üstüne benzin dökenlerden biri bizzat babasıydı. Demir bunların hepsini izlemişti. Ölüm korkutmazdı onu, süper kahraman gibiydi.
Demir ölmüş müydü?
Alevler içinde yandığını hissettim vücudumun.
"Affet beni." Dedim gözyaşları içinde kendi kendime. "Gelemedim yanına, affet beni."
Ben, bugün kendimi affetmemek için bir neden daha bulmuştum.
Ben bugün kendimden bir kez daha hiç olmadığı kadar nefret etmiştim.