Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. Bölüm

@kupakizii

Kötülük bazen ekilen bir tohumdur, bazen de ekilmiş bir tohumun sulandıktan sonra ortaya çıkardığı ağaçtır.

Kötülük; bazen kendi tercihimiz bazen de zorla sokulduğumuz o yoldur.

Ne kadar da güzel bahane ederiz değil mi? Beni kötü yaptılar, suçlusu onlar diye. Hayır, herkes suçludur. Herkes bir yerde bir yol seçmek zorunda kalır.

Ben de öyle yapmıştım. Ben kötü biriydim, hem de çok kötü.

Videoya girdim.

Video benim Hasan'ı, kardeşimi öldürdüğüm videoydu. Bu video, benim kaderimle oynayandı; en büyük vicdan azabımdı.

Telefon ellerimin arasından kayıp düştüğünde titreyerek yeniden elime aldım ve aceleyle mesaja cevap verdim.

Siz: Kimsin? bu videonun sende ne işi var?

cevap gecikmedi.

05** *** ** ** : kim olduğumun bi önemi yok. Bence soruma cevap ver. Başka şansın olmayabilir.

siz: bu seni ilgilendirmez.

05** *** ** ** : Annen peki?

Yutkundum. Acı bir yutkunuştu bu. Belki de korkuydu.

Siz: Annem yok, boşa palavra sıkma derim.

bir fotoğraf gönderdi.

Bu sefer gerçekten korkuyu iliklerime kadar hissettim. Benim zaaflarım yoktu, olamazdı. Olmamalıydı. Annem yaşamıyordu, yaşamıyordu.

Bu fotoğraf.. annemin fotoğrafı.

Siz: Ne istiyorsun?

05** *** ** ** : Küçük bir oyun oynayacağız, beklemede kal.

mesaja görüldü atıp telefonu sinirle yatağa fırlattım.

Asıl oyunu başlatan bendim, kimse benimle oynayamazdı.

Annemin görüntüsü aklımdan çıkmıyordu. Geçmişim sadece öfke getiriyordu bana fakat birkaç dakika önce öfkenin beraberinde gelen çaresizliğe de kucak açmıştım.

İki seçeneğim vardı; ya şah olup kendi oyunuma devam edecektim ya da sadece piyon olup belki de başka bir oyuna dahil olacaktım.

Şah olmak bencillikti, kendi planımdan; intikamımdan gidip babamı yok etmekti. Hazal Vural'a böylesi yakışırdı. Sadece kendini düşünmek.

Piyon olmak, annemi kurtarmaktı. Düzenimi alt üst edip birinin elinin altında çalışmaktı. Ne oynayacağını bile bilmiyordum. Piyon olmak kendimden, senelerdir arayıp yeni bulduğum benliğimden vazgeçmekti.

Hangisi beni kazandırırdı? Hangisini istiyordum içten içe?

Anne özlemi mi?

İntikam hırsı mı?

Telefonu alıp odadan çıktım. Demir'i bulmam gerekiyordu.

Merdivenlerden inecekken yukarı doğru gelen Ege'ye rastladım.

Görmezden gelip aşağı inmek istedim ama kolumdan yakaladı.

"İyi misin?" Bu sefer sert değildi tutuşu. "Rengin solmuş. Elindeki de ne? Sana verilen telefona benzemiyor."

Yavaşça kolumu çektim.

"İyiyim, telefon da eski telefonum. Bozuk zaten, o yüzden vermedim."

"Yalan söylemeyi beceremiyorsun."

Sen öyle san.

"Belki de yalan olmadığı içindir."

"Diyorsun." Kulağıma doğru yaklaşıp fısıldadı. "Bir şeye ihtiyacın olursa bana gel, örgütle pek alakam yok. Yardım ederim."

Yutkundum. Bana karşılıksız yardım etmeyeceğini haykırıyordu sesi.

"Teşekkürler." Dedim hafifçe gülümseyerek. Ardından yoluma devam ettim.

Demir bir koltukta uyuyakalmıştı. Kuzey de oturmuş kitap okuyordu. Yanına gittim.

"Ne zaman uyudu Demir?"

"Yarası var hala ilaçlar uyutuyor onu. On dakika falan anca olmuştur." Of hayatta uyanmazdı.

"Ne okuyorsun?"

Kitabı gösterdi. Harry Potter okuyordu.

"Bunu okuma yaşını geçmedin mi?" Dedim hafifçe gülerek.

"Ben küçükken yurttan bir çocuk okumuştu ilk kitabını." Her zamankinin aksine gülmüyordu. "Okuma yazmayı biraz geç öğrendim. Öğrendiğim gibi elime aldığım ilk kitaptı. 20. Okuyuşum falan." Bu sefer gülümsedi ama acı dolu olduğunu hissettim. "Abimin en sevdiği kitapmış, yurt müdürü öyle söylüyordu yani. Demir adamla onun hakkında konuşuyorduk."

Boğazıma bir yumru takıldı.

"Örgütteki herkesin intikam almak istediği birileri var." Diye sordum. "Sen peki? Abinden mi intikam istiyorsun?"

"Hayır." Dedi hızlıca. "Asla. Ben diğerleri gibi çoğu konuda acımasız biri değilim Hazal. Abimin öldüğünü biliyorum zaten sadece onu öldüren adamdan intikam istiyorum."

"Kim o adam?"

Gülüşü büyüdü. "Bilmiyorum. O yüzden bu örgütün en boşu benim çünkü istediğim intikam imkansız."

"Imkansız değildir belki de." Omuz silktim. "Hem kendine gel, sen koskoca cezaevi müdürünü hapisteyken öldürmüş insansın. İstersen gerçekten acımasız biri olabilirsin."

"Belki de bu yüzden istemiyorumdur." Kitabı kapatıp yanına koydu. Ayağa kalktı. "Örgüt evlerinden birinde kalacağım birkaç gün. Ateş'in haberi var zaten. Açelya'ya söylersen Demir'in pansumanıyla ilgilenir."

"Tamam, görüşürüz." Dedim gülümseyerek.

Aynı şekilde karşılık verip evden çıktı.

Kimsenin oyuncağı olamazdım ben. Ama anlam veremiyordum. Benim annem ölüydü. O halde o fotoğraf neydi? Ve o video sadece babamda vardı. Bana oyun oynayan kişi babam olabilir miydi?

-------------------

Gözlerimi aralarken yavaş yavaş doğruldum. Ne ara uyuyakalmıştım? Önce üzerime örtülü battaniyeyi kaldırdım. Battaniyenin altında yine üzerime bırakılmış bir ceket vardı. Ceket tanıdık geldi, Demir'in ceketiydi. Battaniyeyi de mi o örtmüştü?

Odanın içi karanlıktı. Ayağa kalkıp ışığı yaktım. Saat epey geç olmuştu. Telefonumu alıp odama çıkmayı düşündüm. Elimi koltuğa attığımda ise stres yavaş yavaş vücudumu ele geçiriyordu. Çünkü telefonum yoktu.

Ağzıma gelen bütün küfürleri sıralamaya başladım. Yoktu telefonum. Hiç bir yerde yoktu. Uyuyakalmam imkansızdı. Bir açıklaması olmalıydı.

Koltuğun altına bile baktım. Ancak yoktu. Kaybediyordum, yavaş yavaş dibe çöküyordum. Belki de seçtiğim bu yol yanlıştı.

Bir el ağzıma bastırıldığında bağırmak istedim, çırpındım. Fakat bedenimi çok sıkı tutuyordu. Hareket etmek dahi zordu. Kimdi bu? Kalbim sanki göğüs kafesimden çıkacak gibiydi. Elinde tuttuğu küçük şırınga boğazıma dokunduğunda ise çırpınmayı bıraktım.

"Sesi duyuyor musun Hazal Vural?" diye fısıldadı sessizce o tanıdık ses. Gözlerim buğulanıyor, mideme bir bulantı geliyordu. "Bunlar senin kaybedişinin ayak sesleri. Benim zaferimin ise daha adımlarını dahi görmedin. Her şey daha yeni başlıyor ve artık bir seçim şansın yok. Benim oyunumda her zaman tek bir yol vardır. Benim zaferime giden yol."

Devamını dinleyemedim. Ya da o ses sustu. Veya hiç var olmadı. Eli ağzımdan uzaklaşırken ayaklarım bedenimi taşımayı bıraktı. Gözlerimi daha fazla açık tutamadım. Önce gözlerim kapandı sonra bilincim beni terk etti.

-------------------

- İlahi Bakış Açısı -

Kırmızı, özel plakalı araç o evin önünde durdu. Arabanın kapısını açmadan önce silahının şarjörünü değiştirdi. Ardından dikiz aynasından kendine bakıp siyah şapkayı kafasına geçirdi. Güneş gözlükleri sayesinde tanınmaz haldeydi.

Kapıyı açıp hızlı adımlarla evin kapısına yaklaştı. Çalmadan önce birkaç saniye düşündü.

Kızıl saçları güneşte parlıyordu. İçindeki huzursuzluğu kenara itmek istedi çünkü şu an yapacağı hamlenin hem Yaralılar için, hem kendi için, hatta bütün ülke için bir devrim yaratabileceğinin bile farkındaydı.

Zil tuşuna bastı Açelya Yaman. Çok geçmeden ekranda parola yazısı çıktı. Kısık sesiyle ekrana fısıldadı.

"Ateş Yaman piçin teki." dedi gülerek.

Kapı hafifçe titreşerek açıldı. İçeri girdi.

"Eylem?" dedi o yıllardır tanıdığı, kalın erkek sesi. "Hangi rüzgar attı seni buraya? Seneler sonra."

"Yardımına.." cümlesini tamamlayamadan derin bir nefes aldı. "Yardımına ihtiyacım var."

Artık Yaralılar için hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktı. Yeni bir dönem başlıyordu. Bu dönemi başlatanlardan biri de Açelya Yaman olacaktı. Kendi intikamı için gözünü ne kadar karartabileceğini herkes öğrenecekti.

Kiliti kapılar, saklanan sırlar.. Her şey bu günden sonra gün yüzüne çıkacaktı.

 

 

 

Loading...
0%