@lavinia_x21
|
YAZAR'DAN
Asena evden çıkıp asansörle uğraşmadan merdivenlere yöneldi.
Ama aklı evde bıraktığı kızıl ateşteydi.
Kız saf birine benziyordu ve iyi niyetli gibi diye düşündü. Ama bunca sene öğrendiği şey kimseye güvenmemesi gerektiğiydi.
Aşağı indiğinde kaldığı evin penceresine göz atıp kapının önünde ki sivil askerlere doğru yürüdü.
Onu gören askerler hemen toparlanıp hazır ol da beklediler. Şimdilik 4 kişi kalacaktı evin etrafında ve işlerinde becerikli kişilerdi.
Hangi asker göz göre göre hata yapardı ki zaten?
"Rahat olun" diyerek konuşmaya başladı. Askerler rahat bir duruşa geçtiğinde, "gözünüzü dört açın, kıza en ufak bir tehlike yaklaşmayacak yoksa hepinizi yakarım!" diyerek uyardı.
"Emredersiniz komutanım" diyen askerler ile konuşmaya devam etti.
"En ufak bir hareketlilikte hemen beni arayın, eğer bana ulaşamazsanız kimi arayacağınızı biliyorsunuz" diyerek son sözünü söyleyip hepsini binanın etrafına görülmeyecekleri yerlere yolladı.
Evdeki kızıl ateşin akıllı olduğunu ve en ufak şeyde şüphelenecek biri olduğunu biliyordu.
Kapının önündeki arabasına binerek askeriyeye doğru yola çıktı. Askeriye fazla uzak değildi, yarım saat yolu vardı. Düşünceleri ile birlikte, Arabası askeriyenin önünde durduğunda hemen arabadan inip içeriye girdi.
Timin'in bu saate yemekhane de olduğunu biliyordu.
Arkadaşları fazla midesine düşkündü, komutanları hariç.
Asena'yı gören askerler selam veriyorlardı ama Asena baş selamından ilerisine gitmiyordu.
Kimse onun bu tavrını yanlış anlamıyordu çünkü başından kabul etmişlerdi.
Asena soğuk ve sert tavrıyla bile bütün askeriyenin ve üstlerinin saygı duyduğu bir askerdi.
Yemekhane'nin kapısına geldiğinde yanılmamış olduğunu gördü. Timi kendi masalarının etrafına oturmuş sohpet ediyordu.
ÖKE TİMİ
Ok gibi doğru,ay gibi parlaktılar.
Her görevlerini başarı ile tamamlamış, asla hata yapmayan,akılları ve güçleri ile teröristlerin celladı olan bu tim, saygı gören ve hayranlık duyulan bir timdi.
Hainlerin ve masumların kanına girenlerin cellatlarıydı,
YÜZBAŞI KUTAY KURT
ÜSTEĞMEN ASENA AKYILDIZ
TEĞMEN BARLAS ÇEVİK
ASTSUBAY BAŞÇAVUŞ AKGÜN GÜÇLÜ
ASTSUBAY BAŞÇAVUŞ KAAN GÖKALP
ASTSUBAY KIDEMLİ ÜSTÇAVUŞ İLAY SAĞLAM
ASTSUBAY KIDEMLİ ÜSTÇAVUŞ AYBERK DOĞAN
ASTSUBAY KIDEMLİ ÇAVUŞ BERK GİRDAP
ASTSUBAY ÇAVUŞ SERHAT ŞAH
Özel harekat timi'ydi onlar.
Bordo bereliler'di.
Hainlerin celladı, masumların kalpleriydi.
Asena time doğru yürüdüğünde onu ilk komutanı farketti.
Masaya yaklaştığında ise Tim arkadaşlarının gözleri tek tek onu buldu.
Oturmasını işaret edip"Geldi mi kız?"diye sordu komutan Kutay Kurt.
"Geldi komutanım, eve yerleştirip olası bir durumda bize nasıl ulaşacağını anlattım" diyerek bilgilendirdi Asena otururken.
"Nasıl güzel mi fotoğraftaki gibi" diye sorup sırıttı Akgün.
İlay ona ne saçmalıyorsun yine sen bakışı attığında umursamadan hâlâ bir cevap bekleyerek asena'ya döndü Akgün ama ensesine yediği şaplak ile hayalleri yerle yeksan olmuştu.
Ona bu ağır darbeyi vuran ise herzaman ki gibi Barlas'tı."Ne vuruyorsun lan!" Diyerek parladı ama gözleri komutanına değdiği zaman yutkunup, "Afedersiniz komutanım" diyerek önüne döndü.
Allah şahit ki komutanından fena tırsıyordu.
Ona her baktığında gözlerinin kahvesinde kendine yuva yapmış öldürdüğü leşlerin izleri vardı.
Sesinde ise ölümün ağırlığı.
Komutan Kutay Kurt farklıydı. Herkese 1.97 olan uzun boyu ve vücudunun güçlü görüntüsü ile korku salıyordu. Kahve gözleri, gür kumral saçları ve endam'ı ile birçok kişi ona hayrandı.
Yakışıklı bir komutanları vardı vesselam.
"Şüpelendi mi bir şeyden?" Diyen sert sesini duydu komutanın.
"Kız'ın saf bir görüntüsü var ama gözleri tam tersini söylüyor" dedi Asena tereddüt etmeden.
O kız göründüğü gibi değildi, buna emindi.
"Nasıl yani?" Dedi Ayberk tek kaşını kaldırıp.
Asena bakışlarını komutanına çevirip, "konuşması, hareketleri samimi ama anlamadığım bir şey var, gözlerine bakmasanız eğer onun ekmek almaya bile üşeneceğini düşünürsünüz ama gözlerinde yoğun bir güç var gibi. Herşey ile baş edebilecek ve fazla zeki olduğunu kanıtlar bir şeyler" dedi düşünceli bir sesle.
Asena fazla dikkatli bir kadındı.
Herşeyi gözlemler, emin olmadan bir çıkarım asla yapmazdı.
Timi bunu bildiği için hepsi farklı düşüncelere boğuldu.
"Nasıl biri peki bu kız, bilgilerinden bahset biraz" dedi Kutay.
Herkes ona şaşkın şaşkın baktığında ise, "Sizin gibi meraklı olup kızın dosyasına ve fotoğraflarına bakmadım" dedi ters ters.
Komutan kurt'un merakı hiç yoktu, o sadece görev zamanı geldiğinde sadece bir kez araştırma dosyasına bakar aklına kazırdı bütün bilgileri.
Hafızası fazla güçlüydü, o yüzden bir kere okuması yeterdi.
Bu dosya'ya bakmasına ise vakti olmamıştı.
Görev uzun bir zamandır sahadaydı ama tek başına gittiği görev yüzünden Timi dosya ile araştırma yaparken o yapamamıştı.
Asena'ya dönüp, "bana kısaca anlat kızı" dedi.
Yorgundu ama görev herşeyden önce geliyordu.
Asena derin bir nefes alıp, ellerini masanın üzerine birleştirdi ve onu dinleyen arkadaşları'nın eşliğinde konuşmaya başladı.
"ALARCIN İZGİ, 25 Yaşında ve doktor. Biliyorsunuz ki görev yüzünden Hakkari' ye tahin edildi" dediğinde komutanı başını aşağı yukarı sallayıp konuşmaya devam etmesini istedi.
"Babası DEMİR İZGİ eski albay, 2004 yılında şırnakta yapılan karakol baskınında sol kolunu kaybetmiş, sağ ayağında ise ciddi bir sorun nedeni ile gazi olarak Antalya'ya memleketine dönüş yapmış" dediğinde Timin gözlerinde hem üzüntü hem de gurur yer aldı.
Kanını feda etmiş her asker için gurur duyulurdu.
Onların kanı sayesinde Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş ve yerini hainlere bırakmamıştı.
"Babası daha döneli 1 sene olmuşken anneleri Selma İzgi kocasını ve 3 çocuğunu terk edip kayıplara karışmış" diyerek devam etti.
Burda sözü İlay devraldı, "Annesi gittikten sonra bütün sorumluk ona ve abisi Ateşe kalmış. Abisi Ateş 3 senedir Türk hava kuvvetleri'nde pilot. Kız kardeşleri ise üniversite hukuk bölümünde okuyor" diyerek devam etti.
Kutay şaşırdı çünkü ailenin her bir ferdi devlet için çalışıyordu.
Babası, abisi, kendisi ve kız kardeşi büyük mesleklerde yer edinmişti.
Kutay içten içe gurur duydu bu aile ile.
Böyle güçlü aileler her zaman içini ısıtırdı ve gururlandırırdı onu.
"Kızın güçlü olması için birçok neden varmış" diye mırıldandı Kutay.
"Vay anasını aileye bak, kız tabi güçlü olur" diyerek yine söze atladı Akgün.
"İlginç peki neden bu kız görev olarak ortada" diyerek arkadaşları'nın içinde kurt gibi dolaşan bu soruyu dile getirdi serhat.
Bu soruyu herkes merak ediyordu.
ALARCIN İZGİ büyük bir görev olarak bildirilmişti sadece onlara. Onu tehlikeden uzak tutup, gözlemleme görevi,
ÖKE timine düşmüştü.
O yüzden Asena ayrı bir eve çıkmış, devlet'in verdiği lüks bir evde ev arkadaşı arayan biri haline gelmişti.
Asena Alarcın'ı yakından takibe alacaktı. O yüzden bütün tedbirler alınmış, alarcın'ın yanına görev için girmiş devletin gözü kulağı olacaktı.
Ortamdaki düşünce havasını asena'nın çalan telefonu bozdu. Komutan'ından müsade isteyip telefonunu çıkarınca Alarcın'ın etrafındaki askerlerden biri olduğunu gördü.
"Tehlikeye karşı bina'nın etrafında olan Askerlerden biri"diyerek açıklama yaptı.
"Hoparlöre ver" diyen komutanı ile telefonu açıp hoparlöre vererek masanın üstüne bıraktı.
"Ne oldu?" Diyerek konuşmayı başlattı.
"Komutanım, ALARCIN İZGİ binadan uzaklaşıyor" diyen asker ile Kutay yerinde dikleşti.
"Takip edin" dedi Asena telefonu kapatırken.
Büyük ihtimalle alışveriş diye düşündü. Çünkü evde yiyecek bir şey yoktu. 25 dakika sonra telefon çaldığında ve alışveriş olduğunu söylediklerinde rahatladı çünkü en büyük iş ona düşmüştü.
"Peki fotoğraftaki gibi mi komutanım" diyen serhat ile tekrar konuşma başlamıştı.
"Farklı" diyen Asena meraklı bakışlarla maruz kaldığı için konuşmaya başladı tekrar.
"Saçları fotoğrafta soluk duruyor ama ateş gibi canlı bir kızıl. Gözleri daha büyük ve daha belli olan bir yeşil, yüzünde ki kızıl çilleri daha yoğun ve spor yaptığını düşünüyorum çünkü kızın vücudu ona göre fazla güçlü görünüyor" dedi.
"Ateş ha " diye sırıtan Akgün tekrar bir şaplak yediğinde aklını kaybetmekten korktu çünkü vicdansız barlas'ın eli kürek gibiydi ve tuttuğu silahın sayesinde oluşan nasırlar fazla sertti.
"Oğlum vurup durma lan!" Diyerek yine parladı ama," bütün askeriyeyi yıkamak mı istiyorsun Akgün" diyen komutanı ile suskunluk yemini etmişçesine sessizliğe büründü.
Tim'in neşesi Akgün'dü ama bazen pat diye daldığı laf araları pek müsait olmuyordu.
Bu nedenle ya ensesine şaplak yiyordu ya da askeriyeyi yıkıyordu.
"Zaten abisi tarafından dövüş sanatlarına gittiği yazıyordu diye hatırlıyorum Asena" diyen Kaan'la başını aşağı yukarı sallayıp onayladı onu.
Biraz daha Alarcın hakkında konuştuktan sonra herkes görevin sebebini anlamaya çalıştı ama bulamadılar.
Yarın izin günleri'ydi.
Herkes evine gidecekti ama Alarcın'ın gelişi ile görev için toplantı yapmak zorunda kalmışlardı.
Bugün askeriye'de kalacaklardı.
Sabah 4' de kadar konuşup 2 gün sonra çıkacakları görev ile ilgili plan yaptılar. Küçük Bir köyün etrafını çeviren ve orada ki halka kabusu yaşatan teröristlere cellat olmaya gideceklerdi.
Onlara kalsa şimdi çıkıp giderlerdi ama tam da o gün gelen ele başları olan adamı kaçırmak istemedikleri için 2 gün sonraya ertelenmişti görev.
Onların görevi ele başı olan Abdullah Gül'ü ya ölü ya da diri getirmekti. Her türlü pisliği yapıyordu.
Kadın ticareti, bomba ve silah sevkiyatı, çocukları uyuşturucu'ya bağlayıp zehirlemek.
Yemini vardı bu Tim'in.
Masumlara uzanan eli kökünden kopartacak, her bir masumun kanı için kandan göl yapıp başında sigara içip keyif yapacaklardı.
Onları yok etmek mümkün değildi.
Her bir şehidin yerine binlerce intikam yemini eden asker geliyordu. Ölmek onlar için korkuyu değil, sevinci, mutluluğu, huzuru temsil ediyordu.
Biliyorlardı ki onların kanı yerde kalmazdı.
O kan kurumadan, ailesinden ve sevdiklerinden ayrılan şehitler için binlerce yemin edilir ve intikam alınırdı.
Bu yüzden gözleri açık kalmaz ve huzurla gözlerini kapatıp şahadet'e varırlardı.
Şüphesiz onların yeri teröristler'in ateşler içinde yandığı cehennem değil baldan ırmakları olan cennet'ti.
Ama sağ oldukları müddetçe teröristlerin öbür dünya da değil tam da bu fani dünya da ateşler içinde yanmalarına en büyük sebep olacaklardı. Türkiye Cumhuriyeti her zaman masum ve adaletli olarak kalacaktı.
"Şimdi dağılın ve dinlenin biraz, yarın izin günü." Diyerek ayağı kalkan Kutay ile Tim'dekiler de ayağa kalkıp toparlandılar.
Ama Asena'nın çalan telefonu ile herkes duraksadı. Asena telefonu alıp baktığında gözlerinde oluşan şaşkınlık herkesi meraklandırmıştı.
"Neden şaşırdın?" Diyen İlay ile Asena gözlerini telefondan çekip Time baktı ve, "Alarcın" diyerek cevap verdi.
Herkes şaşkın bir şekilde sabahın 4'ünde neden aradığını sorguladı.
"Aç şu telefonu artık" diyen komutanı ile Asena telefonu açıp hemen hoparlöre verdi.
"Alarcın, sorun ne?" Diyerek konuştu hafif endişeli bir sesle.
Biliyordu ki bu kızın başına bir şey gelirse başı dertte demekti.
"Asena" diyen titrek ses ile Kutay dikkat kesildi.
Sesi melodi gibi diye geçirdi içinden.
"Evet, bir şey mi oldu?" Dedi Asena.
"Şey, elektrikler gitti ama ben ışık için bir şeyler bulamıyorum" dediğinde herkes derin bir nefes aldı.
Kutay hariç.
Neden bu saatte uyanık ve neden karanlık onu bu kadar tedirgin ediyor diye düşündü.
"Mutfakta mum olması lazım" dedi Asena.
"Baktım ama bulamıyorum ve telefonumun şarjı bitmek üzere" diyen ses ile ne yapacağını şaşırdı Asena.
"Neden uyumayı denemiyorsun Alarcın" dedi.
"Ben karanlıkta uyuyamam Asena! Bir şey söyle karanlık beni krize sürükler" diye sesini yükselttiğinde hemen pişman olup derin bir nefes aldı Alarcın.
Su içmek için kalktığında her yerin karanlık olduğunu görünce beyninden vurulmuşa dönmüş, eli ayağı titremişti.
Karanlık onun en büyük fobi'siydi. Onun nefesini keser, krize girmesine sebep olurdu.
Antalya'da ailesi bunu bildiği için hep elektiriği konturol altında tutardı.
"Bak özür dilerim ama karanlıkta yapamam. Biliyorum göreve diye gittin ve saçma bir sebep için seni aradım ama zor durumdayım şuan da" diyerek devam etti titreyen sesi ile.
Asena, Alarcın'ın titreyen sesini duyduğunda ona sesini yükseltmesini önemsemedi bile.
"Tamam sakin ol ve beni bekle" diyen Asena ile derin bir nefes aldı Alarcın.
"Tamam" diyerek telefonu kapatan Alarcın'la Tim bir süre bakıştı. Ve yine, "Komutanım isterseniz ben giderim, zaten pek uykum yok" diyen Akgün ile herkesin ters bakışları ona dönmüştü.
"Gerek yok ben giderim!" Diyen Kutay ile herkes afallayıp ona döndü.
"Eve gideceğim zaten yol üstü uğrar hallederim" diyerek konuştu.
Bu konuda açıklama yaptı çünkü Tim'in ağzına düşeceğine kaynar sulara düşmeyi yeğlerdi.
"Komutanım kapının önünde bekleyen askerlere söyleyebilirim" diyen Asena ile, "Durduk yere korkutmayalım ben gideceğim, sizde gidip dinlenin" diyerek Asena'dan aldığı anahtarla yemekhaneden çıktı.
Tim bı süre arkasından bakıp durdular. Bugüne kadar komutanlarının yanında dişi bir varlığa rastlamamışlardı.
Sadece İlay ve Asena yanındaydı ama oda Tim'den oldukları içindi. Kutay onları hep kardeşleri gibi koruyup öyle yaklaşmıştı.
Tim'dekiler onun gözünde görev için bir araya geldikleri meslektaşları değildi. Hepsi yoldaşı, dostuydu.
"Buraya yazıyorum, komutanımın yanında bundan sonra bir dişi varlık göreceğiz hemde kızıl bir varlık" diyen Akgün ile hepsi sabır dolu bir nefes aldı.
Tam Barlas'ın eli ensesine varacaktı ki ileriye doğru gidip darbeden kurtuldu.
Aklında dönüp, "noldu vuramadın sanki" diyerek dalga geçmek vardı ama arkadan kalçasına gelen tekme ile ileriye doğru sendeleyip şansına ağız dolusu küfür etti.
Onlar arasında üst sınıfları yoktu. Birbirine üstten bakmaz, yeri gelir aynı kaşıktan yemek yer, yeri gelir aynı bardaktan su içerlerdi.
Birbirleri ile o benim üsttüm diyerek laflarını esirgemez, şakalalar yapmaktan geri durmazlardı.
Akgün'e gelen darbe ile herkes kahkaha tufanına tutulunca, "Gülmeyin komşunuza gelir başınıza" diyerek olduğu konumu değişmeyi denedi ama ne konumunu değiştirdi bu ne de kahkahalar'ının kesilmesini.
Ağzının içinde homurdanarak somurtup çıktı yemekhaneden. "Lan o bize tirip mi attı" diyen Barlas'ın şaşkın sesi ile herkes tekrar gülüştü.
"Abi vurup durma şu adama, sonra hıncını benden çıkarıyor" diyen Serhat'ın omuzuna kolunu koyarak ilerlerdi Barlas.
"Merak etme, sen benim yanıma gel ben seni Akgün'ün gazabından korurum" diyerek teselli etmeye çalıştı yürürken.
Onlar da yemekhane'den çıktıktan sonra önce Kaan ve İlay sonra diğerleri tek tek dağıldılar.
Onlar bu gece kafalarını huzurla yastığa koyacaklardı ama komutanları bir süre baş ağrısı ile yastık ile buluşacağını düşünemeyecekti.
Kutay'ın arabası 17 katlı binanın önünde durduğunda arabadan inip kapıları kilitledi.
Askerler ona doğru gelince elini kaldırıp hepsini durdurarak işlerine dönmelerini sağladı.
Yavaş ve sakin adımlar ile binaya girip merdivenlere yöneldi çünkü elektrik yoktu ve asansör çalışmıyor du.
"Bu yorgunluk ile bi de 7 kat çıkacağım" diyerek homurdandı. Ayakları su toplamıştı geldiği görev yüzünden.
Dinlenmeye fırsatı bile olmadan hemen askeriye'ye gelmek durumunda kaldı. Yaklaşık 2 hafta dağlarda teröristler'in arasındaydı.
Onu çaylak sandıkları için bütün işi ona yaptırıp gece gündüz nöbet işlerini ona kilitliyorlardı.
Görev yüzünden sesini bile çıkarmamıştı, tabi 6 kişiyi acı vere vere öldürüp yüksek tepelerden yuvarlamak dışında.
Diğerlerinin onu komutan Kutay Kurt olduğunu öğrendiği zaman yüzlerinde oluşan dehşet ifadesi ile fazlası ile tatmin olmuş ve bütün ağrıları uçup gitmişti.
Daha büyük acılar da çekmişti elbet, bu yorgunluk ve ağrılar onun için hiçbir şeydi ama nazlanacağı kimse olmadığı için kendi içinde kendine nazlanıyordu sadece.
Asena'nın kaldığı dairenin önüne geldiğinde telefonunu çıkarıp fenerini açarak kilit yerini bulmaya çalıştı. Anahtarı alarak birkaç deneme yaptı ama başaramadı.
Anahtarlıkta 5 tane anahtar asılıydı nerden bilsin hangisi olduğunu?
En son denediği anahtar olunca şükür getirip kapıyı açtı.
Kapıyı aralayıp içeriye doğru adımladı. Etraf gerçekten fazla karanlık diye düşündü. Evi bilmediği için önce oturma odasına girdi.
Seslenirsem eğer tanımadığı için korkar diye düşünerek etrafına bakındı.
Aklında sessiz bir şekilde korkutmadan onu bulmak vardı ama başına yediği darbe ile hayalleri sekteye uğramış ağzından da beklenmedik darbe ile bir inilti kaçmıştı.
"Siktir!" Diyerek sesini yükseltti başının arka tarafını tutarak.
Elindeki telefon yere düşüp etrafı hafif bir açı ile aydınlatınca arkasını döndü. Tam yüzüne okkalı bir yumruk yiyecekti ki ona gelen darbeyden ince bileği tutarak kurtulmuştu.
Ve yerde çarpan cam sesleri. Elinde sımsıkı tuttuğu yarısı kırılmış vazo düşmüştü.
"İMDAT,EVİME HIRSIZ BİR SAPIK GİRDİ!" Diye bağıran alarcın ile neye uğradığını şaşırdı.
Ensesine değen sıcaklık ile kafasının yarıldığını anlamış bulunmaktaydı.
Bakışlarını ona korku ile bakan kızıl saçlı ve yeşil gözlü kadından ayırmadı.
Saçları ve yeşil büyük gözleri ufacık ışıkta bile parlıyordu.
Bileğini tutan kadın'ın korku ile çırpındığını görünce ona doğru bir adım atıp, "hayır hırsız değilim sakinl-"diyecekti ki bacak arasına gelen tekme ile "KES ŞUNU HIRSIZ DEĞİLİM" diyerek bağırdı.
Canı acımıştı, sonuçta vurmulmayacak bir yerdi.
Alarcın korku ile gözlerini yumduğunda, sakinleşmek için sabır diledi ve öyle konuşmaya başladı.
"YÜZBAŞI KUTAY KURT" diyerek kendini tanıttı.
Alarcın duyduğu isim ile gözlerini irice açıp karşısındaki adama baktı ve yutkundu.
İşte şimdi bittin kızım alarcın diye geçirdi içinden. Bu sefer abisi uzaktı ve onu kurtaracak gibi değildi.
Tam da o anda elektrik geldiği zaman birbirlerini daha net görmeye başladılar. Alarcın karşısında ki adama bakıp tekrar yutkundu.
Uzun boyu ve asker tişörtünde bile belli olan kaslı vücudu ile güçlü ve yakışıklı duruyordu. Yüzü ise bir erkeğe göre fazla güzel ve kusursuzdu. Uzun kirpikleri, fazlası ile açık olan kahve gözleri, sert çene kasları, dolgun dudakları ile muhteşemdi.
Derin bir sessizlik oldu. "Ne işiniz var burada?" Diye sordu.
"Elektrik için gelmiştim"diyen karşısındaki adama anlamayarak baktı. "Elektrik mi? Komutan olduğunuzu söylediniz" diyen kadın ile derin bir nefes aldı Kutay.
Ne derdin vardı da geldin diye geçirdi içinden.
"Asena bir sorun olduğunu söylediğinde, yolun üstü diye uğradım" diyerek açıkladı daha fazla korkutmamak adına.
"Asena mı?" Dedi alarcın.
Tabi ya diye düşündü.
Asena gelecekti demek ki gelememiş bu adamın gelmesine sebep olmuştu. Farkettiği gerçek ile yanakları kızarmıştı.
Adama zarar vermişti! Onun işi yaralamak değil, iyileştirmekti üstelik!
"Ben çok özür dilerim, öyle kapının açılmaya çalıştığını duyunca panik yaptım" diyerek telaşla konuştu. Kutay'ın şuan sinirden deli olması gerekiyordu ama karşısındaki kadına karşı en ufak sinir hissetmiyordu.
Onu sakinleştiren bir şey vardı, bir koku. Bu haline şaşırmadan edememişti.
Daha fazla kendine şaşırmadan uzaklaşmak adına,"elektrik geldi, artık gerek kalmadı şimdi gidip uyu" diyerek kapıya yöneldi ama kolunu tutan el ile duraksayınca bakışlarını koluna indirip bembeyaz elin varlığını sorguladı.
Ona dokunuyor muydu az önce ona bakarken korkudan titreyen kız.
"Şey kafan kanıyor, ben doktorum izin ver yaranı sarayım" diyen ses ile bakışlarını Alarcın'a doğru kaldırdı.
Gözlerini kaçırarak ve yanaklarının beyaz teninde nasıl kızardığını gördüğü kadına boş boş baktı birkaç saniye. Sonra kolunu elinden çekerek gidip koltuğa oturup beklemeye başladı.
Vücuduna İlk defa yara almamıştı ama ilk defa yarayı aç an birinin pişmanlık ile iyileştirmek istediğini duyup görüyordu. Bu hisse yabancıydı.
Alarcın hemen odaya gidip banyoda gördüğü ilk yardım çantasını alarak kutay'ın yanına koltuğa oturdu.
"Arkanı döner misin?" Diye sordu çantayı karıştırıp gerekli malzemeleri çıkarırken. Kutay arkasını dönüp beklemeye başladı.
Alarcın yavaş yavaş yarayı temizlerken daha yeni burnuna gelen koku ile genzi sızladı.
Barut kokuyordu Kutay.
Bütün askerler gibi.
|
0% |