Yeni Üyelik
24.
Bölüm

3-PORTAKAL ÇİÇEĞİ

@lavinia_x21

Arkadaşlar öncelikle sağlıklı günler.

Bu bölümü atmam gerekirken atmamışım, ben normalde Wattpad de bölüm atıyordum ama Wattpad de sorun çıkınca okuyamayanlar için buraya da bölüm atmaya başladım.

İlk bölümleri daha önce Wattpad de paylaştığım için ordan direk buraya attim ama maalesef eksik atmışım.

Bu bölüm "GÖREV" bölümünden sonra gelen bölüm.

Bu yanlışlık için affınıza sığınıyorum, iyi günler❤️

 

Yüzüme vuran ışıktan yatakta sırtımı dönerek kurtulmaya çalıştım ama rüya aleminden uyandığım için bir daha dönmem mümkün değil di.

 

Gözlerimi yavaşça açıp birkaç saniye nerede olduğumu anlamaya çalıştım.

Ve yeni evimdeydim.

 

Bugün ilk uyanışımdı bu yatakta.

 

Yavaşça yerimde doğrulup ayağı kalktım.

Sarsak adımlar ile banyoya girip kişisel işlerimi halledip elimi yüzümü yıkadım, son olarak dişlerimi fırçalayarak elimde havlu ile yatak odasına geri döndüm.

 

Hava sıcak olduğu için dolaptan kot bir şort ve beyaz bir crop alıp giydim.

Saçlarımı da tepede topuz yaptıktan sonra rahatlamıştım.

 

Evde yalın ayak dolaşmayı sevdiğim için ve dün yaptığım temizlik için çıplak ayaklar ile yatağımı toplayarak odamdan çıktım.

 

Ama aklıma birden gece olanlar gelince duraksadım.

Dün elektirikler gittiği için Asena'yı arayıp yardım istemiştim ama o değil başkası gelmişti.

 

Ayrıca adamın kafasını da elime ilk geçen vazo ile yarmıştım.

 

Acaba ağrısı varmıydı?

 

İlk müdahaleyi yaptım ama dikkat etmesi gerekiyordu.

 

Allah'tan ölümcül bir yere vurmamıştım.

 

Sadece ağrı yapardı ama ağrı kesici kullanmayı akıl ederdi umarım.

 

Aslında gidip baksamıydım acaba?

 

Yok canım, daha neler saçmalama!

 

Asena'yı arar sorardım bugün ama.

 

Sonuçta benim yüzümden olmuştu.

 

Düşüncelerden uzaklaşıp kahvaltı hazırladım ve demli bir çay eşliğinde afiyetle yedim.

 

Yapacak bir işim yoktu dışarıya çıkıp alışveriş yapacaktım.

 

Bulaşıkları yıkadıktan sonra abim aramış ve kararımın değişip değişmediğini sormuştu.

 

Dönmemi ve orda görev yapmamı istiyordu ama bi kere gelmiştim ve sırf tehlikeli diye burdaki insanları bir korkak gibi bırakıp gidecek değildim.

 

Odama geçip siyah dizlerimin biraz üzerinde biten bir etek, üstüme de askılı beyaz bir crop giydim.

Saçlarımı at kuyruğu yapıp, sade bir makyaj yaptım.

Küçük çantamı ve spor ayakkabılarımı alıp kapıya yöneldim.

Çantamı son birkez konturol edip eşyalarıma bakıp evden çıktım.

Normalde spor tarzı pek giyinmezdim ama bugün sıcak olduğu için rahat giyinmiştim.

 

Asansör ile aşağı indiğimde güneşin yüzüme vuran ısısı ile pişman olmuştum.

Güneş gözlüğümü takıp yürümeye başladım.

 

Abimle konuştuğumda arabamın yolda olduğunu söylemişti, bekleyebilirdim ama markete giderken birkaç mağaza gördüğüm için beklememiştim.

 

Hem biraz etrafı tanımış olurdum, adresi biliyordum kaybolursam taksi bulabilirdim.

 

10 dakika kadar yürüdükten sonra bir dürtü ile dönüp arkama baktım.

Normal bir şekilde insanlar sohbet ederek yürüyordu ama iki kişi hariç.

 

Tanıdık simalar ile önüme döndüm.

 

Düşündüm bu iki adamı görmüşmüydüm?

 

Evet görmüştüm!

 

Bizim binanın girişinde sohbet eden adamlardı bunlar.

 

Ama neden peşimden geliyorlardı?

Sağ taraftan döndüğüm zaman yanılmayı dileyip, biraz daha yürüdüm.

 

Eğer peşimden geliyorlarsa artık Allah ne verdiyse girişecektim!

 

Bir kaç dakika sonra dönüp yine baktığımda, evet yine peşimdeydiler.

 

Ama sorun şu ki aramızda olan uzun mesafeye rağmen sağ tarafta olanın belinde gördüğüm metal şeydi.

 

Silah!

 

Allah aşkına neler gelecekti başıma.

 

Teröristler tarafından kaçırılarak mıydım?

 

Mafya mıydı yoksa bunlar?

 

Allahım böbreklerimi mi alacaklardı?

 

Kafam yine duman olduğunda adımlarımı hızlandırdım.

 

Biraz daha uzaklaştığımda tenha bir köşeye geçip duvarın arkasına saklandım.

 

Etrafıma baktım ama kendimi savunacak bir şey bulamadım.

 

Hemen çantamı açıp biber gazını çıkardım.

 

Bu fena can yakıyordu, babam tarafından verilmişti.

Sanırım askerlerin ceplerinde bulunuyordu.

 

Biber gazını sıkı sıkıya tutarken adım sesleri duydum ama pek belli değildi.

Ara sokaktaydim ve caddeden gelen araba sesleri duyuluyordu.

 

Bir adım sola doğru kaydığımda ayağıma takılan taş ile yalpaladım ama hemen taşı alıp diğer elimde tuttum.

 

Ne olur ne olmaz ama dimi?

 

Allahım sen beni bu genç yaşımda mafyanın eline düşürme, beni ve böbreklerimi koru amin.

 

Adamların ikisi de beni bir adım geçtiğinde ıslık çalarak yerimi belli ettim.

Sonra da sanki çok normalmiş gibi, "beyler beni mi arıyorsunuz?" Dedim.

 

Evet bunu demiştim!

 

İkisi de şaşkınlıkla aynı anda bana dönünce sağ elimdeki biber gazını sağ taraftakine sıkıp sol elimdeki taşı da sol taraftaki adamın kaşının üstüne vurdum.

 

İkisi de inleyip ikişer adım gerilediler.

 

Ama sanırım biber gazı sıktığım adam daha zor durumdaydı çünkü ağzına ve burnuna da adrenalin yüzünden fazla kaçırmışım ve adam boğulmak üzereydi.

 

"Ne yapıyorsun deli kadın!" Diyerek bağırdı kaşını tutan.

 

Oda arkadaşının zor durumda olduğunu görünce elinde tuttup yere düşürdüğü su şişesini alarak arkadaşına müdahale etmeye başladı.

 

Peki ben mi ne yapıyorum? tam da şunu yapıyorum.

 

"İMDAT, ADAM KAÇIRIYORLAR!" diye bağırmaya başladım.

 

Ben çığlık çığlığa bağırınca sesimi duyan herkes bize doğru koştu.

 

Beni Alarcın'ı kaçırmak kolay mıydı be?

 

"Kes sesini! Kimsenin seni kaçırdığı yok" diyerek bana doğru gelen adam ile kasıklarına bir tekme atıp eğilmesini fırsat bilerek yüzüne sağlam bir yumruk attım.

 

Adam inleyip bükülü ve yere düştü.

 

Etraftakiler hemen polisi aradılar ve ben başıma gelemeyen kalmamış, sanki böbreğimi orada feda etmiş gibi acı içinde olanı biteni anlatmaya başladım beni dinleyenlere.

 

Bazı teyzeler ağızlarını kapatıp ağlamıştı bile halime.

 

Ben olsam bende ağlardım, resmen böbrekler gidiyordu!

 

Amcalar ise o iki adamı tutuyorlardı.

Adamlar asker falan birşeyler demeye çalışıyordu ama amcalar baya sıkı tuttuğu için hareket edemiyorlardı.

 

Ah benim yurdumun güzel insanları!

 

Masumun halinden anlıyorlardı.

 

Yaklaşık yarım saat sonra iki araba polis ekibi gelince sadece beni apar topar karakola götürdüklerinde vay benim başıma gelenler diye dert yandım.

 

Çünkü adamları serbest bırakmış ve kendi arabaları ile gelmelerine izin vermişlerdi.

 

Karakoldan içeri girdiğimizde elimde kelepçe vardı resmen.

"Memur bey, masum olan benim neden bana kelepçe takıyorsunuz ama " diyerek gelene kadar kendimi anlatmaya çalışmış ve hiçbir cevap alamamıştım.

 

Ve şuanda demir parmaklıklar ardında evi yanmışlar gibi oturuyordum.

 

Artık bir sonuç alamamaktan ayağı kalkıp demirlere yapıştım ve bağırmaya başladım.

 

"Çıkarın beni burdan, ben birşey yapmadım" dedim.

 

Ama ne gelen vardı ne de giden.

 

Allah böyle şansın belasını versin ama, dakika bir gol bir resmen.

 

Hatta son şansımı kullanarak kendimi acındırmaya başladım.

"Kendimi korumak zorundaydım, arkadaşlar orada yalnızdım" diyerek malum repliği bile dile getirmiştim.

 

Kimse beni bir yerine takmıyordu ama.

Yurdum insanı dedik bağrımıza bastık, şu olanlara bak!

 

Yerime geçip sessizce oturdum yine ve yeniden.

15 dakika sonra kapı açıldığında gelene bakmak için başımı kaldırdım ve şoka girdim yine.

 

Şuan karşımda gözleri öfke ile parlayan bir Asena vardı.

Ve sivildi.

 

"Sen ne halt ettiğini sanıyorsun!" Diyerek sesini yükseltince yutkundum.

 

Ama belli etmeden, "Ne yapmışım! Beni kaçıracaklardı!" Dedim aynı ses tonu ile.

 

"Kimsenin seni kaçırmaya çalıştığı yok" diyerek arkasındaki polise bir işaret verince polis gelip kapıyı açarak dışarı çıkmamı istedi.

 

Hemen ayağı kalkıp dışarı çıktım.

"Asena beni takip ediyorlardı" dedim.

 

"Biliyorum" diyerek cevap verdiğinde,

"Biliyorum derken" dedim kaşlarımı çatarak.

 

"Evde konuşacağız" diyerek beni yürümeye zorladı.

 

Bu konuyu sonraya saklayıp peşinden ilerledim ve kapıda "BAŞKOMİSER SELİM VAROL" yazan kapıdan içeriye girdik.

 

Kırklı yaşlarda ama vücudu fit olan bir adam masada oturmuş karşısında oturan ve beni kaçırmaya çalışan o iki adam ile oturuyordu.

 

Biber gazı sıktığım daha iyi gibiydi ama diğerinin kaşında bandaj vardı ve dudağı patlamıştı.

 

Beni gören adamlar hemen ayağı kalktı tabi.

 

Şaka şaka,

 

Asena'yı görünce ayağı kalktılar çünkü bana bakmıyorlardı bile.

 

"Komutanım buyrun" diyen başkomiser ile geçip çiftli koltuğa oturduk.

 

"Komserim, bir yanlış anlaşılma olmuş arkadaşlar da şikayetçi değil zaten" konuşan Asena ile komiser başını aşağı yukarı sallayıp onayladı onu.

 

"Evet büyük bir yanlış anlaşılma var ve şikayet yok ortada" dedi.

 

"Hayır efendim ben şikayetçiyim, bu ikisi beni kaçırmaya çalıştı" diyerek ayağı kalktım.

 

Adamlar sabır dolu bir nefes aldılar ve,

Asena kolumdan tutarak zorla oturttu beni.

 

"Kes sesini" diyerek uyardı ama ben naptım tabiki de dinlemedim.

 

"Duydunuz ben bu mafya kılıklı adamlardan şikayetçiyim!" diyerek sesimi yükselttim.

 

"Hanımefendi, mafya dediğiniz adamlar özel kuvvetlerde asker" diyen polis ile neye uğradığımı şaşırdım.

 

"Af buyurun ,neler" dedim ağzım açık bir şekilde.

 

"Asker" dediğinde,

"Ne işleri var peşimde o zaman, neden takip ediyorlar dı beni" dedim.

 

Dedim çünkü böyle bir hata yapıp, daha başlamadığım mesleğimin elimden gitmemesi gerekiyordu.

 

"Ya sabır, kızım bı sus konuşacaz sonra" diyen Asena ile bu sefer susmuştum.

 

Adamlar beni inandırmak için mi yoksa artık susmam için mi bilmem kimliklerini çıkardığında Allah seni kahretmesin Alarcın diyerek kendime saydırmaya başladım.

 

Ben kesin bittim bu sefer.

 

Adamlara bakıp masum masum gülünce ikisi de kafasını çevirip beni görmeyi reddetti.

 

Birkaç işlemden sonra bu olayın sicilime işlememesi için kendimi yine masum masum acındırdıktan sonra ikna olup karakoldan ayrılmıştık.

 

Asena araba ile gelmişti o yüzden arabaya geçerek yola çıktık ama Asena fazla Sinirli gibiydi ve daha fazla dayanamayarak,

"Neden böyle bir şey yaptın" diye sordu.

 

"Ben bir şey yapmadım" dedim masumca.

 

"Yalan söyleme, birinin kaşını ve dudağını yarmış, diğerinin ise az kalsın zehirlenerek boğulmasına sebep olacakmışsın" dedi.

 

Evet doğruydu ama yine de,

"Napim öyle gizli gizli takip edilince mafya sandım" dediğimde bakışlarını yoldan çekip ne saçmalıyorsun bakışı atıp önüne döndü.

 

"Ayrıca biliyorum dedin, nerden biliyorsun ve o askerler neden beni takip ediyorlar" dedim.

 

Evet buna takılmıştım.

Neden beni takip ediyorlardı.

 

"Onlar benim kaldığım civarı gözlemliyorlardı seninle alakasi yok, kaldığımız bölge de bir suçlu olduğu haberini alınca seni de takip etmelerini ve güvende tutmalarını istedim sadece" dediğinde çok mahcup olmuştum.

 

Resmen güvende olmamı sağlayan adamlar benim yanımda güvende değillerdi.

 

Şaka gibi!

 

"Ben özür dilerim bilmiyordum" dedim kısık bir sesle.

 

"Bir daha böyle birşey olduğunda beni aramalısın, buralar güvenli değil kendi başına halletmeye çalışma ve direkt bana ulaş" dediğinde uzatmadan, "tamam" dedim.

 

Kadının benimle alakası yoktu ama beni de korumak istemişti.

Ona karşı içimde bir sıcaklık oluştu.

 

Ona tam, "neden ev arkadaşı arıyorsun" diye soracaktım ki arabada yayılan telefon sesi ile susmak zorunda kaldım.

 

Asena telefonu vakit kaybetmeden açıp,

"Emredin komutanım" dedi.

Karşı tarafı dinledikten sonra, "komutanım Alarcın yanımda onu eve bırakıp gelsem" dedi.

 

Sanırım komutanı beni tanıyordu.

Elbette tanır, kesin kafasını yardığım adamdı.

 

"Peki komutanım" diyip telefonu kapattı.

Bana doğru dönüp, "şimdi askeriye ye uğramam gerekiyor, sen beni arabada beklersin dimi bi süre, işimi halledip seni eve bırakırım" dedi.

 

"Gerek yok ben taksi ile giderim" diyecekken dilimi ısırdım ve "olur" dedim.

 

Şu Yüzbaşı kutay'ı görsem iyi olacaktı gitmişken.

 

45 dakika sonra büyük bir askeriyenin önünde durduğumuz da Asena arabadan inince bende indim.

 

Bana dönüp, "sen nereye?" Diye sordu.

"Şey dün gelen komutan ile görüşmek istiyorum" dediğimde gözlerinde belli olan bir şaşkınlık oluştu ama anlam veremedim.

 

Sanki komutan'ın ırzına geçecem demişim gibi bakıyordu.

 

"Neden?" Diye sordu şüphe ile.

 

"Dün aramızda biraz aksilik oldu da onu düzeltmek istiyorum" dedim.

 

"Gelme desem de geleceksin değil mi?" Dedi yılgın bir sesle.

 

Kadını iki günde bıktırmıştım.

 

Tatlı tatlı gülümseyip, "hıhı" dedim.

Bir "offf" çekti ve uyaran bir sesle, "yanımdan ayrılma" deyince hemen peşine takılıp askeriye ye girdim.

 

Asena olmasaydı nah alırlardı beni ama bunu ona söyleyerek egosunu tatmin etmeyecektim.

 

Askeriyeden içeri girdiğimizde etrafımıza pek asker yoktu, o yüzden "neden bu kadar az asker var?" diye sordum.

 

"Yemekhanedeler" diyerek cevap verdi.

 

Asena'yı gören askerler selam veriyordu, Asena ise başını sallayarak karşılık veriyordu.

 

Buz kütlesi!

 

Yemekhane'nin girişine geldiğimizde Asena durunca bende durdum, sakince bana dönüp,

"Sakın bi delilik yapıp benim başımı belaya sokma" dediğinde hayretle ona baktım.

 

"Görende her gün birşey yapıyorum sanar" diye homurdandım sinirle.

"Bu gün birinci gündü" dedi iğneleyici bir tavırla.

 

Ona cevap vermediğinden olsa gerek içeriye girdiğinde derin bir nefes alarak onu takip ettim ve bütün askerlerin gerçekten de burda olduğunu gördüm.

 

Bütün gözler bize döndüğünde rahatsızca Asena'ya yaklaştım.

 

Ne? ilk defa mı kızıl kafa görüyorlar.

Sanırım giydiğim etek yüzünden di.

Burdaki kadınlar hep askeri pantolon giymişti doğal olarak.

 

Ve ben dizlerimin üstünde bir etek giymiş, ayrıca askılı bir cropla dolanıyorum.

Saçlardan bahsetmiyorum bile çünkü yeterince bir sebep gibi parlıyorlardı

 

Asena en köşedeki masaya yaklaştığında onu takip ettim.

Sadece Onlar bize bakmıyordu.

 

En başta Kutay Kurt vardı ve bir kadın olmak üzere 8 kişi oturuyorlardı.

Sanırım Tim Asena ile birlikte 9 kişiydi.

Asena ile masaya vardığımızda hepsinin gözleri bizi buldu.

 

Birkaç saniye derin bir sessizlik oldu.

 

Sesizliği bozan gördüğüm en güzel sarışın erkekti.

 

"Bismillahirrahmanirrahim, şehit mi olduk lan!"diyerek birden ayağı fırladığında irkilerek Asena'ya yapıştım.

 

Kız olan onun haline kıkırdadığında sarışının yanında oturan esmer ve heybetli adam kolundan tutup yerine yapıştırdı onu.

 

"Korkuttun lan kızı!" Diyerek dirseği ile karnına vurdu.

 

"Olum bende ne ara öldüm diye korktum! Ne var" dedi ve bana dönüp çapkın bir şekilde gülümsedi.

 

Ona hayırdır kardeş bakışı attığımda bir an bozulur gibi oldu ama hemen ifadesini topladı.

 

"Alarcın dimi?" diyerek tanımadığım kadın ayağı kalkıp bana doğru yaklaştı.

Kendisi ela gözlü ve hafif sarışına çalan saçları ile çok güzeldi.

 

"Evet Alarcın" dedim tebessüm ederken.

Gelip bana sarıldığında şaşıp kaldım.

 

"Bende kıdemli Üstçavuş İlay Sağlam" dedi benden ayrılırken.

"Memnun oldum" dedim.

 

Sarışın olan ayağı kalkıp bana boş bir sandalye vererek, "bende Astsubay başçavuş Akgün Güçlü" dediğinde ona da, "memnun oldum" dedim.

 

"O memnuniyet bana ait" dediğinde kendimi tutamayarak güldüm.

 

Verdiği sandalyeye oturulduğumda hepsi ile tek tek tanıştım.

 

İçimden sürekli isimlerini tekrarlıyorum çünkü lanet olsun B12 eksikliği.

Nasıl doktor oldum bende bilmiyorum.

 

Kaan,

 

Akgün,

 

İlay,

 

Ayberk,

 

Barlas,

 

Serhat veBerk

 

Zaten Kutay ve Asena'yı tanıyordum.

 

Herkes kendi arasında bir konu konuşurken, bakışlarım geldiğimden beri gözlerini üstümden çekmeyen kutay'a değdi.

 

Evet geldiğimden beri bana bakıyordu ama ağzını açıp birşey söylememişti.

Sanırım dünkü olaydan sonra konuşmayı ilk ben başlatmalıydım.

 

"Aslında ben buraya sizi görmeye geldim" dediğimde herkes anında bana döndü.

 

"Beni mi?" Diyen akgün'e tebessüm edip,

"Seni hayal kırıklığına uğratmak istemezdim ama hayır" dedim.

 

"Eee benden başka görmek istediğiniz biri olamaz ki burda" dedi burnu havada bir şekilde.

 

Sanırım baya çapkındı Akgün.

 

Gözlerimi Kutay'a çevirip,

"Başınızı merak ettim, dün ki olaydan dolayı" dediğimde Akgün içtiği çayı püskürterek karşısında olan Serhat'ın yüzüne fırlattı.

 

Diğerleri de şok olmuş bir şekilde bana bakıyordu.

 

Allah seni kahretmesin Alarcın, başınızı merak ettim ne yani şimdi!

 

"Şey yani dün ben sizin kafanızı yarınca-" diye devam edecekken, Akgün bu sefer öksürük krizinde olmasına rağmen, "NE!" diye çığlık attı resmen.

 

Ama izin vermiyordu konuşmama!

 

"Şey dün karanlıktı o yüzden ben hırsız sanıp yanlışlıkla başına vurdum, sonra yarasını sardım"dedim telaşla.

 

Komutanlarına vurdum diye beni kurşun yağmuruna tutmazlar umarım.

 

"Daha fazla açıklama yapma çünkü beceremiyorsun" dedi yanımda oturan Asena kısık bir sesle.

 

Baya telaş yapmıştım.

 

"Önemli değil" diyen kutay'a döndü bakışlarım.

Ellerim terlediğinde avuçlarıma eteğimi alıp sıktım.

 

"Tekrar kusura bakmayın" dedim kısık bir sesle.

 

Başını aşağı yukarı sallayıp onayladı beni.

 

Diğerleri nedendir bilmem, imalı bir şekilde kutay'a bakıyorlardı.

 

Birden ortamda bir şarkı sesi yükselince Tim'dekiler gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı.

 

"ᴏʟᴅᴜ ᴇɴ ꜱᴏɴᴜɴᴅᴀ ᴏʟᴅᴜ ʙɪᴍ ʙᴀᴍ ʙᴏᴍ"

 

Başımı sesin geldiği yere çevirdiğimde telefonunu alttan tutarak şarkı açan kişiyi gördüm.

 

Akgündü.

 

"ʀüʏᴀʟᴀʀıᴍ ɢᴇʀçᴇᴋ ᴏʟᴅᴜ ʙɪᴍ ʙᴀᴍ ʙᴏᴍ"

 

Bakışlarım diğerlerine değdiği zaman başlarını eğerek gülüşlerini saklıyorlardı.

 

Kutay ise imalı bir şekilde bana bakıyordu.

 

Neydi şimdi bu?

 

"ᴅᴜʏᴅᴜᴋ ᴅᴜʏᴍᴀᴅıᴋ ᴅᴇᴍᴇꜱɪɴ ʜɪç ᴋɪᴍꜱᴇ"

 

"ɪ̇şᴛᴇ ɪʟᴀɴ ᴇᴅɪʏᴏʀᴜᴍ ʜᴇʀᴋᴇꜱᴇ"

 

"ᴏʜ ᴏʜ ᴏʜ çᴏᴋ şüᴋüʀ ᴅᴏꜱᴛʟᴀʀ"

 

"Bu ne demek" dedim Asena'ya bakarak.

 

"Akgün işte, seninle komutanımın arasında bir şey olacağını düşünüyor" dediğinde iri gözlerim ile, "NE!" Diye bağırdım.

 

Telefon Akgün'ün elinden düşünce baş parmağını damağına bastırıp yukarıya itti ve şöyle söyledi,

 

"Bismillahirrahmanirrahim".

"Ne oldu Alarcın hanım, neden bağırdınız?" Diye sordu.

 

"Yok yok bir şey," dedim telaşla.

 

Rezil olmuştum, asena'ya bakıp, "ben gitmek istiyorum, bı taksi ile giderim" dedim.

 

Bana dönüp, "sorun ne?" Diyerek sordu.

"İşlerim vardı unuttum" dedim bir an önce gitmek istediğimi belli ederek.

 

"Tamam" diyerek ayağı kalktığında bende kalktım.

 

"Nereye?" Diye soran İlaydı.

 

Diğerleri de merakla neden birden kalktığımı sorguluyordu.

 

"Alarcın'ın acil bı işi varmış, izniniz olursa onu bırakıp geleyim komutanım" dedi kutay'a bakarken.

 

Ben bakamıyorum çünkü utanmıştım.

Böyle düşünmelerine sebep olacak ne yapmıştım?

 

Bir süre sessiz kaldı Kutay, sonra " sen sana verdiğim işin başına geç Asena, onu ben bırakırım" diyen sesini duydum.

 

Gözlerim şaşkınlıkla hemen onu bulunca,

Akgün bir ıslık çaldı ve bu sefer, "işin çabuk bitsin Akgün, bütün askeriye kirlenmiş" diyip ayağı kalktı.

 

"Ama komutanım"diyerek ayağı kalktı Akgün ama kutay'ın ona dönen sert bakışı ile,

"Emredersiniz komutanım" diyerek yerine oturdu hemen.

 

"Gerek yok, ben giderim" dedim.

 

Ne yaptığını anlamıyordum şuan, neden beni bırakmak istiyordu?

 

"Ben bırakacam dedim" diyerek bana döndü sert bakışları bu sefer.

 

"İstemiyorum" diyerek inatlaştığımda Asena yutkundu ve diğerleri de bir bana bir Kutay'a bakıyorlardı.

 

"Neden?" Diye sordu tek kaşını kaldırıp karşımda dururken.

 

"Sizinle gelmek zorunda değilim" dedim.

 

"Sana fikrini sormadım" diye çıkıştı.

 

Sanırım ondan rahatsız olduğumu düşündüğü için kızmıştı.

Aksine ondan değil, kendimden rahatsızım şuan.

 

"Bana emir veremezsiniz, ben sizin emrinizde ki askeriniz değilim!" dedim ayağımı yere vurarak.

 

"Bana bak portakal" diyerek bir adım attı ama,

 

"İMDAT! ADAM ÖLDÜRÜYORLAR!" diye bağırıp sırıtınca afallayıp bana baktı.

 

Ne hakla üstüme yürürdü.

 

Masadaki herkes ayağı panikle kalkınca, yemekhanede ki bütün bakışlar da bizi buldu.

 

Bide portakal demişti bana.

 

"YÜZBAŞI KUTAY KURT" diye bağıran kalın ve tok ses ile kutay ile aynı anda yutkunduk hepimiz.

 

Kutay hemen asker selamı verip, "EMREDİN KOMUTANIM" diyerek arkamda ki bir yere bakarak bağırdı.

 

Diğerlerinin gözlerinde gördüğüm şey ile Hapı yutmuştum!

 

Ama neden hep benim başıma geliyordu bunlar!

 

Yavaşça arkamı döndüğümde başımı kaldırmak zorunda kaldım çünkü karşımda kocaman, askeri üniforma ve omuzlarında ki yıldızlar ile parlayan bir adam vardı.

 

Allah benim belamı versin ama!

 

"Neler oluyor burda?" Diye sordu sert sesi ile.

 

Asena beni kolumdan tutarak yanına çektiğinde uslu bir kız gibi geçip yanında durdum.

 

"Bir şey olmuyor komutanım, kendisi deli" diyen Kutay ile bir adım ileri çıktığımda, koca adamın gözleri beni buldu.

 

"Asıl deli o!" Dedim.

 

Herkesin şaşkın bakışları yine beni buldu ama bıkmıştım!

 

"En iyi askerlerimden birinin deli olduğunu mu söylüyorsun?" Dedi sert ses.

 

"Kesinlikle öyle" dedim emin bir şekilde.

"Komutanım kendisi ALARCIN İZGİ, benim ev arkadaşım" diye dişlerinin arasından bana sinirle bakıp konuşan Asena ile büyük komutan'ın iki kaşı birden havalandı.

 

"Öyle mi?" Diye sordu bana doğru bir adım atıp.

 

"Merhaba efendim" diyerek tatlılık yapmaya başladığımda Kutay gözleri ile tek bir şey söylüyordu bana.

 

KIZIL ŞEYTAN!

 

Evet kesinlikle bana bunu söylüyordu.

 

"Memnun oldum kızım" dedi komutan gözlerinde memnuniyet ile.

 

"Bende aynı şekilde" diyediyerek cevap verdim.

 

"Ben ALBAY SELİM KARLI" diyerek kendini tanıttı.

 

"Benim de babam Albay'dı" dedim hayranlıkla.

 

Diğer herkes ne ara bu konuya geldik diye düşünüyordu.

 

Evet resmen adamla ayak üstü tavla yapacaktık.

 

"Öyle mi" dedi ama şaşırmış gibi değildi.

Sadece gözlerinde bariz olan bir üzüntü vardı.

 

"Evet" dedim.

 

Alışmıştım babamdan bahsettiğim de oluşan bu üzgün bakışlara.

 

"Anladım, peki neden bağırıyorsun, adam öldürüyorlar diye" dediğinde ne diyeceğimi bilemedim.

 

"Şey ben bir anlık aptallık ettim özür dilerim" dedim mahcup bir şekilde.

 

Evet aptallık edip bütün askerlerin içinde bağırışım çok yanlıştı.

 

"Bende tam gidiyordum" dedim çantamı alarak.

 

" Peki Hoşçakal kızım" diyerek önümden çekildi ama,

"Seni Kutay bıraksın" dediğinde ikinci bir bağırışı zor tuttum.

 

Kutay'a baktığımda az kalsın sırıtacaktı.

 

Başımı aşağı yukarı sallayıp onayladığımda kutay'a bir bakış atıp gitti.

 

"Portakal çiçeği" diyen Kutay ile titredim.

 

Annem de bana böyle seslendirdi.

 

"Gidelim" diyerek eli ile yolu gösterdiğinde zorluk çıkarmadan Asena'ya bakıp çıktım yemekhaneden.

 

"Bana neden portakal çiçeği dedin?"diye sordum yanımda yürümeye başladığında.

 

Gözleri bir an beni buldu ama sonra hemen önüne döndü.

 

"Çünkü öyle kokuyorsun" dedi sakince.

 

Evet herkes böyle söylüyordu o yüzden,

"Anladım" diye mırıldandım.

 

"Seni bırakmamdan neden bu kadar rahatsız oldun?" Diye sordu.

 

"Rahatsız olmadım, sadece yanlış anlaşılsın istemedim" dedim.

Evet öyleydi.

 

Resmen aramızda bir şey varmış gibi imalı bakıyorlardı.

 

Adamı daha iki gündür tanıyorum.

 

Tabi buna tanımak denirse.

 

"Aramızda bir şey olduğunu bilmeleri bu kadar kötü mü?" Diye sorunca ne diyeceğimi bilemedim.

 

Hayır kötü değildi.

 

"Hayır, yani sonuçta onların komutanısın ve tanımadığın biri yüzünden itham edilmen doğru olmazdı" dedim.

 

"Bunu sorgulamak kimsenin haddine değil, ayrıca durumu kurtaracam diye ikimizi de daha zor bir duruma düşürdün, Albay canımı okuyacak" dedi.

 

Kesinlikle haklıydı ama yine de,

"Bana portakal dedin" dedim.

 

"Bir anlıktı" dedi.

 

"Beni bir portakala benzettin!" Diye bastırdım.

 

Derin bir nefes alıp bakışlarını bana çevirdi,

"Sen portakala değil çiçeğine benziyorsun" dediğinde anlamadığım bir şekilde içim kıpır kıpır oldu, bana iltifat mı etti?

 

"Onun gibi temiz ve narin" dediğinde ise kalbimin atışları hızlandı.

 

Allahım, asker bir manita mı?

 

Sen beni koru, koru ki bu toplara girmeyeyim.

 

Çünkü bende biraz enayilik var biliyorsun, hemen kanarım.

 

"Teşekkür ederim" dedim yüzümde derin bir gülüş oluştuğunda.

 

Gözleri gülüşümde oyalandı bir süre.

Sonra yutkunup önüne döndü.

 

Ama onun da dudaklarında küçük bir tebessüm vardı.

 

Beraber askeriyeden çıkarken bı sürü bakışa maruz kalmıştım.

 

Kutay'a dönüp, "neden bizi gören herkes tuhaf bakıyor?" dedim.

 

Kapıdan çıkarken durup bana baktı,

"Çünkü ilk defa yanımda Asena ve İlay dışında bir kadın görüyorlar" dedi.

 

Evet bu normaldi.

 

Ne yani bu adamın aşk hayatı yokmuydu?

Neden, adam gayet karizmatik ve yakışıklı?

 

Bunu ona sormayacağım çünkü beni ilgilendirmez di.

 

"Anladım" dedim.

 

Sonra beraber arabaya bindiğimiz de yol sessizlik içinde geçti.

 

İkimiz de konuşmadık.

 

Evin önünde durduğumuz da bakışlarımı ona çevirip, "teşekkür ederim, bıraktığın için" dedim.

 

"Önemli değil" dediğinde emniyet kemerimi çıkarmaya çalıştım ama olmadı.

 

Neden olmadı?

 

Yoksa filmlerde ki gibi yada kitaplarda ki gibi bir Kiss sahnesi mi gerçekleşecek?

Aman Allahım!

 

Bu düşünce ile yutkundum.

 

"Sen yerinde dur, ben şimdi çıkarırım" diyerek olası bir durumun önüne geçmeye çalıştım.

 

"Kes şunu! Sen istemeden sana dokunacak değilim" dediğinde hemen ona döndüm.

 

Kaşları çatık bir şekilde bana bakıyordu.

 

"Hayır,hayır ben öyle demek istemedim" dedim acele ile.

 

"Hareketlerinden anlıyorum" dediğinde gerçekten yanlış anlamıştı.

 

Ben onun için değil, bana zorla dokunur, fırsatçılık yapar diye demedim ki onu.

 

İstemeden olabilir di böyle şeyler.

 

"Tamam pekala, hadi yardım et ve çıkar şunu" dedim.

 

"Kendin çıkarabilirsin" dedi önüne dönerken.

 

Şuan asker tiribi mi yiyordum?

 

Şaka gibi!

 

"Olmuyor, sıkışmış" dedim hala çekmeye çalışırken.

 

Cevap vermediği için devam ettim çekiştirmeye.

 

Tam ona doğru döndüğümde amacım yardım istemekti ama kesinlikle dudaklarına yapışmak değildi.

 

Onunla beraber Kaskatı kesildim.

 

Bana yardım etmek için uzanmıştı ama ben ona birden dönünce dudaklarımız birleşti.

 

Kalbim göğüsümde kuş gibi çırpınırken anın şoku ile hareket edemedim.

 

Gözlerim iri iri açılmış bir şekilde ona bakıyordum.

 

Onun da benden bir farkı yoktu.

 

Sudan çıkmış balık gibi hareketsiz ve kaskatı bir şekilde oda bana bakıyordu.

 

Sanırım bayılacaktım çünkü heycandan mı bilmem başım dönüyordu.

 

Allah bundan son

ra ona da bana da yardım etsindi.

 

Bu arada dudakları neden alev gibi yanıyordu?

 

Devam edecek...

 

Beğeni ve yorum yapmak bu kadar zor değil arkadaşlar lütfen...🔥

 

Loading...
0%