Yeni Üyelik
8.
Bölüm

FIRTINA

@lavinia_x21

Duyduğu cümle başından aşağı kaynar sular dökülmüş gibi irkilmesine sebep oldu.

 

"Ne demek seni" diye sordu kısık bir sesle.

 

"Uzatma Alarcın İzgi, bizimle geliyorsun" diyen adam ile endişe dört bir yanını sardı.

 

Adam dibine girdiğinde elinde tuttuğu gece lambasını tüm gücü ile kafasına geçirdi.

 

Kutay'a giden cam kırılma sesleri ile,

"PORTAKAL ÇİÇEĞİ!" diyerek gürledi.

 

Adam kafasına gelen darbe ile inleyip bayıldı.

 

Diğer adam yanlarına geldiğinde Alarcın'a bir tokat atıp yatağa düşmesini sağladı.

 

Alarcın Tokat'ın şiddeti ile yatağa savruldu.

Sonra saçlarını tutan el ile çığlık attı.

 

Telefondan hala kutay'ın bağıran sesini duyuyordu ama cevap veremiyordu.

 

Zira saç diplerine akın eden acı ile gözleri dolmuştu.

 

Adam onu kendine doğru çevirdiğinde adamın yüzüne sağlam bir yumruk attı sonra da göğüsüne de bir tekme atıp yere düşmesi sağladı.

 

Diğer adam kafasına yediği darbe ile birkaç adım geriye gidip bayılmıştı zaten.

 

Adamın ondan uzaklaşması ile hemen kapıya doğru koştu ama odadan çıkamadan ayak bileğinden tutulup geriye çekildiği için yüz üstü yere düştü.

 

Kafasını sertçe yere vurduğunda,

Kaşından akan ıslaklık ile yaralandığının farkına varmıştı.

 

Adam onu kendine çevirip üstüne oturduğunda

Adamın ağırlığından dolayı hareket etmesi zordu.

 

Boğazına dolanan eller yüzünden Alarcın nefes alamadı.

 

Adam son gücü ile onu boğmaya çalışıyordu.

Çünkü aldığı emir ölü ya da diri getirilmesi olmuştu.

 

Alarcın'ın alnındaki damarlar balon gibi şişmeye başlamıştı ve bembeyaz yüzü mosmor olmuştu.

 

Son gücü ile tırnaklarını adamın yüzüne geçirdiğinde,

Adam inlerken ellerinin hafif gevşemesi ile Alarcın nefes alamaya çalıştı ama kendini hemen toparlayan adam ve daha güçlü bir şekilde ince boynunu tutan eller ile işi daha zor olmuştu.

 

Acıdan ve nefes alamamaktan gözleri dolmuştu.

Burun delikler genişliyor ve dudakları nefes muhtaçlığı ile aralanıyordu.

 

Hâlâ elleri ile adama ulaşmaya çalışıyordu ama gücü tükenmişti.

 

Alarcın'ın gözleri kapanırken

Elleri yavaş yavaş yanına doğru düştü.

 

Ama bilinci gitmeden önce adamın dediği sözleri duymuştu.

"Ne annen ne de şuan yanında olduğun Tim seni kurtaramaz! Sıra annen'e de gelecek!"

 

Adam Alarcın'ın kayıp giden bilinci ile ellerini hemen çözdü.

 

Belinden çıkardığı silahı alnına dayayıp bir eli ile yüzünü kapattı.

 

Aldığı emir ölüm emri olduğu için işini düzgün yapmak zorunda'ydı.

 

Eğer başarısız olursa öleceğini biliyordu.

 

Silahı biraz daha alnına bastırdı ama sıkmaya fırsatı olmadan güçlü eller'in şiddeti ile geriye savruldu.

 

Kutay adamı tuttuğu gibi geriye çekip duvara sertçe vurdu.

 

Gözleri büyük bir vahşilik ile parlıyordu.

Asena ve Akgün hemen Alarcın'ın başının ucunda diz çöktü.

 

Akgün nabzını konturol ederken ,Asena "Alarcın beni duyuyor musun?" Diye sesleniyordu.

 

Ama Alarcın'dan bir tepki yoktu.

Asena'nın elleri kaşında açılan yaraya gitti.

Fazla derin değildi ama can yakardı.

 

Kutay hala adamı döverken, "komutanım hastaneye gitmemiz lazım" diyen Akgün ile bilmem kaçıncı atacağı yumruk havada kaldı.

 

Yarı baygın adamı Ayberk'e itip Alarcın'a ilerledi.

 

Kaşından akan kanı görünce kaşları çatıldı ama,

Alarcın'ı tuttuğu gibi kucağına alarak hızla kapıya ilerledi.

 

Giderken, "ikisini de paketleyin ve ben gelene kadar elinizi sürmeyin" demeyi ihmal etmemişti.

 

4 kişi gelmişlerdi.

Diğerleri evinde'ydi ama haberi alır almaz yola çıkmışlardı.

 

Akgün ve Ayberk iki adamı alırken, Asena ve Kutay hızla merdivenlerden inmeye başladılar.

 

Kutay'ın bakışları kucağında tuttuğu kadına değdi.

 

Ondan uzak duracağını hep kendine tembih ederken bir şekilde ya kucağında ya da dibinde oluyordu.

 

Zaten onu yakından takip etmesi gerekiyordu ama bu kadar temas etmesi onun açısından iyi değildi.

 

Dışarı çıktıklarında Asena koşarak arabaya ilerledi.

Kapıyı açarak arka koltuğa oturup Alarcın'ın başını dizlerine yasladı.

 

Kutay ise sürücü koltuğuna oturup hızlı bir manevra ile arabayı döndürüp hızını arttırdı ve hastaneye doğru götürdü.

 

Ayberk ve Akgün destek isteyip Albay Selim'e durumu bildirmişlerdi.

Karşılığında aldıkları sağlam bir azar olmuştu.

 

Albay Selim'in de haber vereceği biri vardı elbet ama eli telefona gitmekte zorluk çekti.

 

Söz vermişti.

 

Söz verdiği kişi yıllardır can dostu bildiği Gazi Demir İzgi.

 

Kızını koruyacağına dair söz vermiş, canı üstüne yemin etmişti.

 

Dostuna olan can borcuna karşılık kızının canını koruyacaktı.

 

Zira Albay Demir İzgi, yakın dostu Selim Karlı'nın canı için gazi olmuştu.

 

Aşık olduğu Meslekten Can dostu için ayrılmıştı.

 

Albay Demir İzgi'nin yüreğinde taşıdığı iki sevda vardı.

 

Biri vatan'a olan sevdası diğeri ise karısı'na olan sevdası.

 

Hayat ona acımasız davranmıştı.

İkisini de kaybetmişti.

 

Allah biliyor ya hala ikisine de sevdalı'ydı.

 

Ama ikisi de artık ondan uzaktı.

Selim'in eli zor da olsa telefona gitmişti.

 

Can dostunu arayıp açmasını bekledi.

 

Tembihlemişti dosttu.

"Ne olursa olsun, tırnağı dahi kırılsa saat kaç olursa olsun arayacaksın beni."

"Benim kızımı koruyacaksın Albay Selim!" demişti.

 

Telefon fazla sürmeden açılmıştı.

Sürekli konuşuyorlar dı ama bu saate araması içini huzursuz etmişti Demir'in.

 

"Selim" diye açtı telefonu.

Selim dostunun sesinde ki huzursuzluğu anlamıştı hemen.

 

"Demir" diye sesini duyurdu.

 

"Ne oldu? Alarcın iyi mi?" Diye sordu Demir.

 

"Demir sakin ol" diye uyardı dostunu zira biliyordu Alarcın'a olan düşkünlüğünü.

 

Uğruna herşeyi yakacak kadar düşkündü kızına.

 

"Kızım iyimi diye sordum sana!" Diye sesini yükselten Demir ile derin bir nefes aldı Selim.

 

"Durumu iyi ama saldırıya uğradı" diyerek kıssadan özet geçti Selim.

 

Demir'in bir an kalbi sıkıştı.

 

Kızı zarar mı görmüştü?

 

Onun evini ayakta tutan kızını yıkmaya mı çalışmışlardı.

 

"Ne demek saldırıya uğradı Selim! Ben kızım saldırıya uğrasın diye mi sana emanet ettim!" Diye bağırdı Demir.

 

"Sakin ol Demir! Durumu ciddi değil, eve girmişler gizlice tam vaktinde uyanıp zaten direk bize ulaştı Alarcın" diye kendini anlatmaya çalıştı ama şuan Demir'in onu dinlemediğini biliyordu.

 

"Geleceğim Selim! Benim evimin duvarına taş atanların evini Başına yıkacağım!" Diye bağırıp telefonu yüzüne kapattı Demir.

 

"İnadını sikiyim senin!" Diye homurdandı Selim telefonu masaya fırlatıp.

 

Her türlü geleceğini biliyordu Demir'in.

Onu ikna etmek için kendini parçalamış ve Alarcın ile birlikte gelmemesi için zor ikna etmişti.

 

Sonra Demir'in ona söylediği cümle aklına geldi.

 

"Selim kızımı gönderiyorum ama saçının teline rüzgar değerse, ona zarar verenlerin başında fırtına çıkarırım! O benim kızım, o benim evim, evimi sağlam tut. Aksi takdirde kimse beni tutamaz! Onun için dünyayı yakar geçerim!" Demişti dostu ona.

 

Onun için haber vermek istememişti ama eğer öğrenirse başına neler getireceğini bildiğinden cesaret edememişti.

 

Umuyor ki bir delilik yapmasın.

 

Kutay ve Asena ise Alarcın'ı hastaneye getirmiş ve müdahale odasında bütün konturollerin yapılmasını bekliyorlardı.

İkisi de endişeliydi ama ifadesiz duruyorlardı.

 

Çıkan doktor ile Kutay yerinde dikleştip ona doğru yürüdü.

"Durum ne?" Diye sordu soğuk bir şekilde.

 

"Ciddi bir şey yok, kaşına darbe almış sadece ama derin bir şey değil. Dinlenmesi için serum taktık birazdan kendine gelecektir sonra taburcu olabilirsiniz" diyen doktor ile ikisi de rahatladı.

 

"Albay bizi mahvedecek, kapının önünde ki askerler de yaralanmış komutanım. İki kişi olmaları mümkün değil. Planlı bir şey var ortada" diyen Asena ile Kutay başını aşağı yukarı sallayıp onayladı onu.

 

"Albay ile konuşup geleceğim, Alarcın'ın yanında bekle" diyip arkasını döndü Kutay.

 

Biraz uzaklaştıktan sonra Albay Selim'i aradı.

 

"Yüzbaşı" diye açtı telefonu Selim ama sinirli olduğunu hemen anladı Kutay.

 

"Komutanım, Alarcın İzgi'nin durumu iyi onun için aradım" diyerek konuya girdi.

 

"Bir de iyi olmasaydı yüzbaşı! Sana verdiğim görevi böyle mi yerine getiriyorsun!" Diye gürleyen albay ile yutkundu Kutay.

 

"Komutanım bu saate yanında olamazdım zaten. Asena ise yine sizin verdiğiniz görev için evde değildi. Kapının önünde ki askerler yaralı planlı bir saldırı bu" diye anlatmaya başladı Kutay.

 

"Kalacağı ev güvenli değil yüzbaşı! Açık yeni bir ev bul ve oraya yerleştir! Güvenliği daha fazla arttır. Albay Demir İzgi durumdan haberdar ve yakında kızının yanına geleceğini söyledi. Bundan sonra tek bir hata istemiyorum!" Diyerek telefonu yüzüne kapattı kutay'ın.

 

Kutay kapanan telefon ile bir süre bakıştı.

 

Sonra derin bir nefes aldı.

"Albay Demir İzgi geliyorsa, sıçtık demektir" diye homurdandı ve alarcın'ın kaldığı odaya doğru yürüdü.

 

Duymuştu Fırtına'nın mazisini.

İlk askeriye'ye geldiğinde görmüştü de.

 

Bütün askeriye, yanından geçemez di Albay Demir'in.

Zira lakabı gibi fırtına'ydı.

 

Yanından geçenleri öfke ile sarıp sarmalardı.

Herkesin aklında mutlaka Demir İzgi'nin bir hatırası vardı.

 

Nice öldürdüğü leşler ve nice kazandığı ünvanlar.

Kısa sürede bütün komutanların gözbebeği haline gelmiş, başarısı ve öfkesi ile ona fırtına demişlerdi.

 

Emindi Kutay eğer gazi olmasaydı hala vatanı için savaşıyor olurdu.

 

Kutay odaya girdiğinde Alarcın'ın daha yeni yeni gözlerini açtığını gördü.

 

Asena yanında ki sandalye de oturuyorken gelen komutanı ile ayağı kalktı.

 

~~~~

 

ALARCIN'DAN

 

Gözlerimi üstünde ki ağırlık ile açmam zordu. Sanki üstümden tır geçmiş gibi yorgun hissediyorum.

Bilincim açıktı ama gözlerimi açmadım hemen.

 

Son olanları düşündüm.

Sesler ile uyanmıştım sonra Asena'yı aramıştım ama açmamıştı.

 

Sonra Kutay ile konuşmamı ve kapımı açarak odaya giren adamlar...

 

Kaçırıldım mı lan ben!

 

Yanımda birisi vardı ama kokusuna bakılırsa Asena'ydı.

 

Onun kokusu gül gibi'ydi.

Barutla karışık gül kokusu.

 

Gözlerimi yavaş yavaş açmaya başladım ama aydınlık bir yerde duruyor olmalıyım ki iğne gibi batıyordu gözlerime ışık.

 

İlk dikkatimi çeken bembeyaz tavan oldu.

Sonra kapının açılma sesini duydum.

 

Başımı hafif çevirdiğimde gerçekten de Asena'ydı.

 

Sonra gelen kişi ise Kutay.

 

Asena kutay'ın gelişi ile ayağı kalktı hemen.

Ama bakışları beni bulduğunda yanıma ilerledi.

 

"Alarcın nasıl hissediyorsun?" Diye sordu.

 

Sesinde endişe mi vardı onun?

Yok kızım alarcın bu buz kütlesi ne anlar endişeden kolumda ki ağırlığa bakılırsa serum vardı kolumda ondan dolayı yanlış duyuyordum.

 

Ayrıca ne ara hastaneye gelmiştik?

 

"İyiyim" diye fısıldadım.

Kutay gelip karşımda durdu ama bana bir şey söylemedi.

 

Sadece beni izliyordu.

 

"Neler oldu?" Diye sordum.

 

Neler olduğunu hatırlıyorum ama neden olduğunu hatırlamıyorum ya da bilmiyorum.

 

"Saldırıya uğradın ama iyisin merak etme" diye cevap verdi Asena.

Yüzümde bir yer sızlıyordu ama neresi olduğunu bilmeyecek kadar uyuşmuştum şuan.

 

Elimi yavaşça kaldırıp yüzüme dokundum ve ne olduğunu hatırladım.

Yere düşerken kaşıma darbe almıştım.

 

"Kimdi onlar?" Diye sordum bu sefer.

 

"Hırsız" diye Kutay ilk defa söze karıştı.

 

Tabi canım hırsız, ne hikmetse para değil beni kaçırmak istemişlerdi!

 

Beni aptal mı sanıyor bu adam!

 

Yalan söylüyordu, hırsız değildi!

 

Bunlar bir iş çeviriyordu ama ne?

 

"Eminmisin?" Diye sordum ona bakarken.

 

Kısa bir an Asena'ya bakıp tekrar bana döndü.

 

"Evet" diye cevap verince uzatmadan başımı sallayarak onayladım onu.

 

Kulağımda bir ses çınlayınca gözlerim doldu ama başımı pencereye çevirip sakladım onlardan.

 

"Ne annen ne de şuan yanında olduğun Tim seni kurtaramaz! Sıra annen'e de gelecek!" Diyen ses kafamın içinde tekrar tekrar duyuldu.

 

Annemle ne ilgisi vardı bu konunun?

 

Çok mantıksız dı, ben annemi yıllardır görmüyordum.

 

Ayrıca görsem bile neden annem ile ilgili bir saldırıya uğrayayım?

 

Yada Tim ve benim alakam neydi?

 

Onları da tanımıyordum ben.

 

Sadece Asena benim ev arkadaşım dı.

 

Bundan ilerisi yoktu.

 

Ama adamlar annemi ve Timi nereden biliyordu?

 

Uyuşmayan çok şey vardı.

 

"Alarcın iyimisin?" Diye koluma dokunan Asena ile düşüncelerimden çıkıp ona baktım.

 

"Eve gitmek istiyorum" dedim.

 

"Serum bitince gideceğiz" diye cevap verdiğinde bir daha birşey söylemedim.

 

Yarım saat sonra bir hemşire serumu çıkardığında ve beni taburcu ettiğinde de konuşmadım.

Yol boyunca ve eve gelince de.

 

Kutay ve Asena sürekli bir şey söylüyorlardı ama cevap vermedim hiçbirine.

 

Eve geldiğimde direk odama girdim.

Asena arkamdan gelip cam parçalarını toplamış ve çıkmıştı.

 

Bende yatağa girmiş onu görmemezlikten gelmiştim.

 

Asena yarın dinlenmem gerektiğini söylemişti ama sesimi etmemiştim yine.

 

Yarın işime geri gidecektim.

Bir ufak olay için evde durup depresyona girecek değilim.

 

Sabaha kadar yine düşündüm ama hiçbir şey bulamadım.

Ama bulacaktım, içime sinmeyen birşeyler vardı.

 

Asena ve Kutay bana bir şey diyip demediklerini sormuştu ama yine onalara birşey söylememiştim.

 

Eğer ortada birşey varsa kimseye birşey söylemeden kendim bulacaktım.

 

Eğer bana dediği şeyi söylersem sanki kötü bir şey olacak gibi hissetmiştim.

Bir şey vardı ama ne?

 

Sabah olduğunda hazırlanıp hemen evden çıkmıştım.

 

Üstelik boynumda ağırlık vardı, sanırım sürdüğüm fondoten yüzündendi.

 

Çünkü boynum baya bir morarmış durumdaydı.

 

Asena'ya haber vermediğim için beni aramış ve 1 saat azarlamıştı.

 

Sanırım endişelenmişti.

 

Ve yine aklıma bir soru daha eklemişti.

 

Neden üstüme bu kadar düşüyordu?

 

Neden endişe ediyordu?

 

Bu konuyu sonraya saklayıp hastaneye girdim.

 

Önce odama uğrayıp giyinmiş, sonra hasta var mı diye bakmıştım ama erken olduğu için kimse yoktu.

 

Bende kantine inip kahve içmek istemiştim.

Kantine girdiğimde Sevda ve Güneş beraber oturmuş birşey hakkında sohpet ediyorlardı.

 

Beni ilk gören Sevda olmuştu eli ile "gel" işareti yaptığında bende bir dakika işareti yapıp önce kahve aldım.

 

Sonra yanlarına giderek oturdum.

Ama ikisi de bana bakıp kaşlarını çattıllar.

 

"Ne oldu?" Diye sordum.

 

"Kaşına ne oldu senin?" Diye daha makul bir soru sordu Güneş.

 

İkisi de dikkatle yüzüme bakıyorlardı.

Allah'tan boynumu iyi kapatmıştım.

 

Bakışlarımı kaçırıp, "ufak bir kaza, iyiyim" dedim.

 

"Ne kazası bu dün bir şey yoktu?" Diye bir soru da Sevda sordu.

 

"Kapıya vurdum" diye malum bahaneyi uydurdum.

 

"Bakalım mi bı?" Diye yerinden ayaklanan Güneşi, "bende doktorum güneş, sabah pansuman yaptım bir kaç güne iyileşir" diyerek durdurdum.

 

Belki izi iyileşirdi ama ne için oldugu hep aklımda kalacaktı.

 

"Peki" diye yerine geri oturan güneşe tebessüm edince oda aynı şekilde karşılık verdi.

 

"Bak ne diyeceğim Alarcın" diyerek söze giren Güneşe çevirdim bakışlarımı.

 

"Yarın Burçe'nin doğum günü hep beraber kutluyacağız sende gelirmisin?" Diye sordu.

 

Burçe, güneşin altın kızı.

Allah bağışlasın çok tatlı ve bıcır bıcır duruyor.

 

Güneş bana fotoğrafını gösterdiğinde az kalsın telefondan ısırmaya çalışacaktım onu.

 

Tabi ki deli olduğumu düşünmesin diye yapmadım öyle birşey.

 

"Olur tabi ki gelirim" diye cevap verdim.

 

Güneş işe başladığımdan beri konuştuğum biriydi ve çok sevecen biriydi.

 

Sarı saçları mavi gözleri ve yumuşak yüz hatları ile baya tatlı bir kadındı.

Kızı da ona benziyordu ama ismini babası koymuş öyle söylemişti.

 

Sevda da aynı şekilde tatlı bir kadındı.

Kendisi açık kumral saçları ve yeşile karışık ela gözleri ile baya seksi biriydi.

 

Güneş evliydi ama Sevda bekardı.

 

"Muhteşem! " Diye sevinçle konuşan Sevdaya baktım.

 

"Nedir muhteşem olan?" Diye sordum tek kaşımı kaldırıp.

 

"Bende geleceğim beraber olacağız" diye cevap verince pek inanmadım ama bir şey de söylemedim.

 

Sanki başka bir şeye muhteşem demişti.

Zira Güneşin ona attığı bakışta başka bir şey olduğunu söylüyordu.

 

Telefonum çalınca cebimden çıkarıp baktım.

 

Babam arıyordu.

 

"Afedersiniz" diyip yanlarından biraz uzaklaşıp cevap verdim.

 

"Babacım" dedim.

 

"Kızım nasılsın?" Diye sorunca tebessüm ettim.

 

"İyiyim baba sen nasılsın?" Diye sordum.

 

Olanları anlatıp canını sıkmak istemiyorum.

 

Asla durmaz, hemen gelirdi buraya.

Hem meselenin içinde annem de vardı.

 

Ona ne söyleyecektim ki zaten?

Annem ile ilgili bir saldırıya uğradım mı.

 

"Bende iyiyim kızım saol" dedi.

 

"Abim ile Gerçe nasıllar baba?" Diye sordum bu sefer.

 

"İkisi de iyi kızım selamları var" diye cevap verdi.

 

Sesi sıkıntılı geliyordu ve sanki bir yere gidiyormuş gibiydi.

 

"Baba sorun mu var?" Diye sordum.

 

"Hayır sorun yok ciğer parem, seni özledim sadece" dediğinde genzim sızladı ama derin bir nefes alarak birkaç saniye sessiz kaldım.

 

"Bende sizi özledim baba" diye mırıldandım.

 

"O yüzden oraya geliyoruz, görevini bizimle kalarakta yapabilirsin öyle değil mi?" Dediğinde şaşkınlık ile gözlerim kocaman açıldı.

 

"Nasıl buraya geliyorsunuz?" Diye sordum.

 

"Evet abin tahinini oraya aldı ama bir süre daha Antalya da kalması gerekiyor, ben ve Gerçe de yoldayız" dediğinde ne diyeceğimi bilemedim.

 

Onları çok özlemiştim, benim için çok iyi olurdu bu ama neden birden böyle bir karar almıştı.

 

"Baba bir şey yok değil mi?" Diye sordum şüphe ile.

 

"Ne o Alarcın yanına gelmemiz sorun mu?" Diye sordu yalancı bir kırgınlık ile.

Asla sorun değildi.

 

"Hayır baba olur mu öyle bir şey? Çok mutlu oldum ama.." diye devam edecektim ki,

 

"Ama sı yok geliyoruz akşam görüşürüz. Yeni evin konumunu atarım sana" diyerek yüzüme kapattı telefonu.

 

Telefonu kulağımdan çekip birkaç saniye boş boş göz kırpıştırdım.

 

Telefonu yüzüme mi kapattı o?

 

Evet takıldığım şey buydu şuan!

 

Ve yeni ev mi dedi o?

 

Allah'ım sana geliyorum.

 

Yine fırtına gibi esip geçmişti.

 

Bu Albay Demir beni bir gün kalpten götürecekti.

 

"Kızım ne yapıyorsun ayakta!" Diye bağıran sevda ile arkamı dönüp onlara doğru yürüdüm.

 

Gidip oturduğunda, "bir sorun mu var Alarcın" diye sordu güneş.

 

"Hayır bir sorun yok babam ve kardeşim buraya geliyorlar. Artık benimle kalacaklarmış" diye cevap verdim.

 

Bu cevabıma ikisi de tebessüm etti.

Kızlarla biraz daha sohpet ettikten sonra herkes görevinin başına geçmişti.

 

~~~

 

"Alarcın hanım valla çok güzelsiniz" diyen hemşire'ye bakıp tebessüm ettim.

 

Evet güzeldim hiç mütevazı olmayacaktım.

 

"Teşekkür ederim sende öyle" diye karşılık verdim.

 

Çünkü gerçekten güzeldi.

 

Siyah uzun saçları koyu kahve gözleri vardı.

Fiziği ise kum saati misaliydi.

 

"Teşekkür ederim" dedi yanımda yürürken.

 

"Gül buraya bakarmısın?" Diye bağıran ses ile ikimiz de arkamızı döndük.

 

Doktor Kaan.

Bana tebessüm ettiğinde aynı şekilde karşılık verdim.

 

"Ben bı bakayım" diyerek ona doğru gitti gül.

 

Bende ufak bir baş selamı ile odama geçtim.

Sandalyeye oturarak iyice yerime yerleşip telefonumu elime aldım.

 

Valla canım çıkmıştı bütün gün.

Ayrıca Asena'ya da haber vermemiştim daha.

 

Babam yeni evin adresini bana atmıştı.

 

Asena'nın numarasını tıklayarak beklemeye başladım.

 

Onun yanında kalamazdım artık.

Babam aynı şehirde başka evlerde kalmamızı istemezdi.

 

"Evet alarcın?" Diyerek açtı telefonu.

 

"Asena kolay gelsin napiyosun?" ayıp olmasın diye hatırını sordum.

 

"Teşekkür ederim, askeriyedeyim sen napiyosun?" Diye karşılık verdi.

 

"Bende hastanedeyim bir şey söylemek için rahatsız ettim" diye konuya girdim.

 

"Sorun ne?" Diye sordu.

 

"Babam ve kız kardeşim buraya geliyorlar, yani temelli onlarla beraber kalacağım. Akşam eve uğrayıp eşyalarımı alacağım ve bu bir aylık kirayı ödeyeceğim onu haber vermek istedim"

Diye birden anlattım herşeyi.

 

"Öyle mi?" Diye sordu ama şaşırmış gibi değildi.

 

"Evet" diye karşılık verdim.

 

"Peki sen nasıl istersen kirayı dert etme hallettim ben" diye onayladı.

 

"Peki kolay gelsin tekrar görüşürüz" dedim

 

"Görüşürüz" diye karşılık verince telefonu kapattım.

 

Neden şaşırmamıştı?

 

Acaba kuruntu mu yapıyordum.

 

Belki de hayal gördüm.

 

Adam öyle bir şey söylememişti.

 

Olabilir mi?

 

Derin bir of çekip gözlerimi kapattım.

 

O kadar yorgundum ki az kalsın uykuya dalacaktım.

 

Kaç gündür doğru dürüst uyumamıştım düşünmekten.

 

İçimde huzursuzluk vardı.

 

Böyleydim işte bir şey düşündüğüm zaman asla rahat etmiyordum.

 

Kapı tıklatılınca istemsizce irkildim.

 

Gözlerimi açarak yerimde dikleşip, "gel" diye seslendim.

 

Gelen kaan'dı.

Kendisi ile ufak sohpetler etmiştik sadece.

 

Gayet kibar ve centilmen bir adamdı.

 

"Müsait misin?" Diye sorunca,

"Tabi gelsene" diye cevap verdim.

 

Tebessüm ederek gelip karşıma oturdu.

 

"Nasılsın Alarcın, sevda ufak bir kaza geçirdiğini söyledi" dediğinde gözleri kasımın üstünde ki sargıya gitti.

 

"İyiyim teşekkür ederim önemli birşey değil" dedim.

 

"Burçe'nin doğum gününe gelecek misin?" Diye sordu.

 

Loading...
0%