@lavinia_x21
|
"Evet Güneş orda olmamı istedi" diye cevap verdim.
"Güzel bende gideceğim beraber gidelim mi?" Diye sordu.
Aslanım ben sana ağır gelirim.
Bana olan yakınlığını farketmiyor değilim.
Kendisi iyi bir beyfendi ve ne yazık ki ilgimi çekmiyor du.
Ama neden olmasın beraber gidebilirdik bunda bir şey yoktu.
"Olur gidelim" diye cevap verdim.
Yüzünde ki tebbesüm daha çok büyüdü. "O halde adresi atarsın bana" dediğinde, "Tamam atarım" dedim.
Kapı ikinci kez tıklatıldı ama gel diyemeden pat diye açılınca kaşlarımı çattım.
Ve gelen kişi ile kaşlarım şaşkınlık ile aynı hızda havaya kalktı.
Kutay.
Ne işi vardı burada?
"Selamün aleyküm" diye giriş yaptı odaya kendisi.
"Aleykümselam" diye karşılık verdim ama şaşkın bir şekilde söyleyişim belli oluyordu.
Neden gelmişti, yaralandı mı yoksa?
Aman banane canım yaralı ise tedavi ederiz. Abartma Alarcın, dizginle kendini.
Gözleri bir an Kaan'a takılınca kapının önünde dikildi, kaşları ise aynı hızla çatıldı.
Ne oldu şimdi bu mağara adamı'na.
Sonra bakışları bana döndü, kaşları ise normale.
Gelip Kaan'ın karşısında oturunca bir an bu anlamsız guruba baktım.
İki doktor ve bir yüzbaşı.
Ne alaka Alarcın şimdi bu üçlü.
Bakışları yine Kaan'a dönünce Kaan'da aynı şekilde ona baktı.
Bir süre sessizlik oldu ama, "Hayırdır ne oldu?" Diye sorunca bu anlamsız bakışma bitti ve bakışları bana döndü.
"Ne ne oldu?" Diye sordu allık bir şekilde. "Hastanedesin şuan" dedim.
Belki yanlışlıkla gelmişti çünkü öyle davranıyordu.
"Haa bir şey yok ya seni görmeye geldim" diye rahat bir şekilde konuşunca Kaan'ın bakışları bana döndü.
Beni derken?
"Beni derken?" Diye dile getirdim iç sesimi.
"Evet seni, arkadaş müsade ederse eğer konuşmak istiyorum" diye bakışlarını Kaan'a döndürdü.
Allah'ın öküzü!
Öyle mi söylenir o şimdi ?
Kaan anlamaz gözler ile ona bakınca saçma bir şekilde güldüm.
"Ha evet hatırladım, pansuman için geldin değil mi?" Diye sordum.
Ama ne pansumanı?
Adamın yanında beni rezil etmesin diye bunu söylemiştim ve yalanımı ortaya çıkaracak gibi bakıyordu.
Kaan'a dönüp, "müsade edersen hasta ile ilgileniyim sonra konuşuruz" diye nazik bir şekilde kovdum kendisini.
Böyle söylemem daha makuldü.
"Tamam sorun değil" diyerek ayağı kalktı Kaan.
Bakışları bir an kutay'a döndü sonra ise tekrar bana.
"O halde yarın seni almaya gelirim" diyip çapkın bir gülüş eşliğinde arkasını dönerek dışarı çıktı.
Kutay'a baktığımda hala kapıya bakıyordu.
"Şşş" diye elimi şıklatınca bana döndü ama ne dönme.
Kaşlarını o kadar çatmış ki Aralık yoktu aralarında.
"Yarın derken?" Diye sordu.
"Evet yarın bir yere davetliyiz bereber gideceğiz" diye cevap verdim.
Ama neden verdim bu cevabı şimdi?
"Nereye?" Diye sordu bu sefer.
"Sanane" diyerek tersledim kendisini. Ona ne canım Allah Allah.
Sahte bir öksürük sesi çıkarıp boğazını temizledi.
"Hayırdır ne konuşacaksın?" Diye sordum.
"Ne konuşacam?" Diye başka bir soru sordu.
Sanırım biraz şeydi. Neyse.
"Konuşacaz dedin ya hani adamı kovarak" diye bir hatırlatma yaptım.
"Haaa" diyerek abartılı bir tepki verdi.
"Bir şey yok ya adamı sevmedim onadan gitsin diye" dediğinde Sinirli bakışlarıma maruz kaldı kendisi.
"Ne saçmalıyorsun? Sevmediysen geldiğin gibi gitseydin" diye tersledim.
"O dururken niye ben gidiyorum" diye tek kaşını kaldırıp konuştu.
"Adam burada çalışıyor çünkü Yüzbaşı" diye bir açıklama yaptım.
"Olabilir" diye rahat bir karşılık verdi.
Derin bir nefes alıp sövme istegimi zorla bastırdım. Bu adam beni deli edecekti.
"Evet ne için geldin peki?" Diye konuya döndüm.
"Geçerken uğradım, nasılsın diye?" Dedi.
Merak mı etmişti?
Oğlum zaten içim sizinle ilgili rahat değil beni daha çok şüphe ettirmeyin lan!
"İyiyim bir sorun yok" diye karşılık verdim.
Kendimi tutacaktım. Birşey bilmeden onları suçlamam doğru değil di.
"Pekâlâ" diyerek ayağı kalkınca bende onunla beraber kalktım.
Tam kapıya yaklaşmıştı ki, "portakal çiçeği" diyerek arkasını döndü.
"Efendim"
"Normalde birinin başına bu tür bir olay gelse günlerce evden çıkmaz veya arkasını bile kollayacak kadar tedirgin olur" diye söze başlayıp bana doğru yürüdü.
Tam karşımda durduğunda boynumu geriye atmak zorunda kaldım tabiki. Adam direk gibi.
"Yani?" Diye sordum ifadesiz bir sesle.
Gözleri yüzümün her yerinde yavaş yavaş oyalandı.
Sonra gözlerime bakıp bir adım daha attı.
"Peki sen neden tepkisizsin bu kadar?" Diye sorunca gerildim ama belli etmeden ona bakmaya devam ettim.
"Beni kimlerle kıyaslıyorsun yüzbaşı? Benim babam Albay'dı. Benim kanımda korku yok, sence iki tane serserinin saldırısı ile korkacak gibi miyim?" Diye sordum alay edercesine.
Belki hareketlerim korkusuz gibi duruyordu ama bakmayı bilen biri gözlerimin arkasında ki korkuyu görürdü.
Ve ben ne zaman korksam biri gözlerimin ardını görmesin diye bakışlarımı kaçırırdım.
Yine aynı şeyi yapıp arkamı döndüm. Benim korkum bana Özeldi.
Kimse ile paylaşmaya niyetim yoktu bunu.
"Öyle olsun" sesi ile adım sesleri duydum.
Sonra ise kapının kapanma sesi.
Derin bir nefes alıp arkamı dönüp kapıya baktım. Gitmişti.
Sandaleye oturunca gözlerim doldu. Genzim sızladı.
Bugün her adım attigimda kulağımda aynı sesi, boynumda aynı elleri hissettiğimi belli etmemek için hep başım yerde dolaşmıştım.
Benim gözyaşlarım da korkum gibi bana özeldi.
Bugüne kadar ne gözyaşlarımı ne de korkumu kimse görmedi çünkü buna izin vermedim.
Annem gittikten sonra bir kapının arkasına geçer elim ağzımda sessiz sessiz ağlarken alıştım buna.
En son annemin bizi bırakıp gittiği gün babamın ağladığını gördüğümde Gerçe'yi uyuturken yanında ağlamıştım.
O günden sonra kimsenin yanında ağlamadım.
Hep kollarımı kendime sarar ağlardım. Bundan son ra da hep öyle olacak.
Hiç kimse ne benim korkumu ne de gözyaşlarımı görecek.
Alarcın ailesinin yanında yalnız olmaya devam edecek.
OY VERMEYİ VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN LÜTFEN 🔥
|
0% |