Yeni Üyelik
4.
Bölüm

İLK TEMAS

@lavinia_x21

YAZAR'DAN

 

Öke timi hala Kutay ve alarcın'ın onları bıraktığı yerde durum değerlendirmesi yapıyordu.

 

Herkes sakince geçip tekrar yerine oturdu ama Akgün'ün morali baya bozuktu.

 

Akgün bilerek sanki Alarcın' ı beğenmiş gibi yapmıştı çünkü komutanı erkek kurusuna dönmüştü artık.

 

27 yaşında bekar mı olurdu ona göre ?

 

"Kız çok güzeldi" diyen ilay ile herkesin bakışları ona döndü.

 

"Bunlar komutanım ile ne yaşamış ki akşam? ben hala anlamadım" diyen Berk'e bıkkın bir bakış attı Akgün.

 

"Allah aşkına sence ne yaşamış olabilirler? Kız resmen ilk görüşte o kadar vurulmuş ki, "dur ben bu kadar vuruldum bir tane de o yesin" diyerek komutanımın kafasını yarmış" dedi.

 

Ayberk ve Kaan gülünce diğerleri de onlara katıldı.

 

"Yanlız, yakışıyorlar da demi?" Diyen barlas' a sanki komut vermiş gibi herkes başını sallayarak katıldı.

 

Akgün bile!

 

"Ama umarım Albay, komutanımın canını okumaz çünkü Alarcın resmen sanki ona işkence çektiriyorlar mış gibi bağırdı" diyen Asena'ydı.

 

"Harbi, o ses nasıl çıktı o kızdan? Şaşıp kaldım resmen" diyen kaandı.

 

"Sevgilim biz kadınlar işte böyle adamı sudan çıkmış balığa döndürürüz, bunu bilmen gerekirdi" diye cilveli bir şekilde cevap verdi ilay.

 

Evet Kaan ve İlay 3 yıllık aşklarını 6 ay önce nişan ile taçlandırmış ve düğünleri için gün sayıyorlardı.

 

"Çok şükür Kaan ve İlay dışında bir çift daha göreceğiz" diyerek sırıttı Ayberk.

 

İlay ona dil çıkararak cevap verdi.

 

"Yanlız şöyle bir sorun var farkındaysanız" diyen serhat'a herkes ne gibi diye bir bakış attı.

 

"Şimdi Alarcın İzgi bizim görevimiz ve eğer komutanım ile aralarında bir şey olursa ve Alarcın görev için onu yanında tuttuğunu öğrenip onu terk ederse?" Dediğinde herkesi daha yeni aklına gelmiş gibi bir tedirginlik kapladı.

 

"Harbiden, kız zaten fena bir şeye benziyor, eğer bunu öğrenirse korkarım çok geç olacak" diyen Kaan ile bu sefer endişe dört bir yanlarını kapladı çünkü yüzbaşı Kutay Kurt bugüne kadar kimseyi hayatına almamış, hep ülkesi için savaşmıştı.

 

Eğer uğruna savaş verdiği ülkenin yanına Alarcın'ı da koyarsa ve Alarcın onu bu görev bittiğinde terk ederse yüzbaşı Kutay Kurt ilk defa tattığı duyguların altında kalırdı yapayanlız.

 

"Umarım böyle bir şey olmaz" diye üzgünce konuşan İlay'ı teselli etmek için nişanlısı kaan kendine doğru çekti.

 

"Bu konu da komutanımı uyarmak bize düşmez" diyen Asena'nın haklı olduğunu biliyordu herkes.

 

Ama ikisi içinde endişe içlerinde kurt gibi dolaşıyordu.

 

Tim ilk defa Alarcın'ı görmelerine rağmen bir yakınlık hissetti ve bu onların kabullenmek isteyecekleri bir şey değildi.

 

Çünkü onlar için bağlılık bir yerde acıya dönüşebilir ve onları yıkabilirdi.

Kaan ve İlay ise daha liseden beri birbirlerini seviyor ve bir türlü dile getirememişlerdi.

 

Ayrılmamak için her sınava beraber girmiş ve kara harp okulu'nu bile beraber okumuşlardı.

Tam 3 sene önce İlay göğüsüne yediği bir kurşun, Kaan'ın nefesinin kesilmesine sebep olmuş ve ilk itirafın Kaan'dan gelmesine neden olmuştu.

 

Halbuki İlay çelik yelek sayesinde ufak bir baygınlık geçirmek dışında bir şey yaşamamıştı.

Ve bunun sayesinde sonunda birbirlerine olan aşklarını ilan etmiş, sıkı sıkıya birbirlerine tutunmuşlardı.

Onların mazisi derindi ve bunu bozmak mümkün değildi.

 

Şimdi ise herkes kara kara ileride ne olacağını düşünüyorlardı.

 

"Belki de sevmezler birbirlerini?" Diyen Berk'e herkes umutsuz bir bakış attı çünkü Ateş ve Barut yanyana sakin kalmazdı ve büyük bir patlamaya sebep olurdu.

 

Biri Ateş'ken, Diğeri baruttu.

Ve yakında tutuşacaklarını anlamamak mümkün değildi.

 

Ve zaten haklılardı, Alarcın'ın yardım istemek için döndüğü ve karşılığında aldığı öpücük ile ilk andan kalplerine ufak bir kıvılcım düşmüştü bile.

 

Ve bunun yakında büyük bir patlamaya sebep olması muhtemeldi.

 

Alarcın ve Kutay hala şok olmuş bir şekilde birbirlerine bakıyorlardı ama farketmedikleri şey ise gözleri gibi dudaklarının hâlâ ayrılmadığıydı.

 

Kendini ilk çeken Alarcın oldu.

Kutay da bu durum yüzünden şok olmuştu ama Alarcın tenini teninden ayırdığında yarım kalmış gibi hissetti.

 

İçinde bir huzursuzluk oldu.

Sanki Alarcın'ın teni ona yapışık olmalıymış gibi hissetti.

 

Alarcın ise kendisine binde bir uğrayan utangaçlık ile ne yapacağını şaşırmıştı.

"Sen beni öptün mü?" Diye sordu şaşkın çıkan sesi ile.

 

Kutay hemen kendini geri çekip,

"Asıl sen beni öptün!" Dedi.

 

"Hayır, ben öpmedim, sen bana yaklaşmıştın ve ben birden dönünce oldu" dedi Alarcın kendini açıklamak ister gibi.

 

Kutay onun bu telaşlı ve utangaç haline tebessüm etmek istedi ama oldukları durum buna izin vermiyordu.

 

"Sonuç olarak senin yüzünden" diyerek biraz daha eğlenmek istedi.

"Sanki namusunu kirletmişim gibi konuşma" diyerek emniyet kemerini birden çekince rahatlamıştı Alarcın çünkü kemer açılmış ve eve gidip hüngür hüngür ağlaması için bir sebep kalmamıştı.

 

"Bir nevi öyle oldu" diyerek uğraşmaya devam etti Kutay.

 

"Bana bak" diyerek alarcın kaşlarını çatmış bir şekilde ona döndü.

 

"Bakıyorum zaten" dedi Kutay.

 

"Ne o minareye çıkıp bu kız beni öptü, töremize göre evlenip namusumu temizlemesi gerekiyor diyerek bağıracak gibisin" dedi Alarcın alaylı bir şekilde.

 

"Tam da onu yapacağım, sonuçta namus bu öyle değil mi? Adım mi çıksın yani portakal çiçeği?" diyen ve gerçekten de sanki ırzına geçmiş gibi konuşan kutay'a şaşkınlıkla baktı Alarcın.

 

"Ne- ne saçmalıyorsun sen?" Dedi hayretle.

 

"Duydun, evlenmen lazım benimle, bu iş boyle olmaz" dedi Kutay önüne dönerken.

 

Alarcın'ın şaşkın haline gülmemek için kendini sıkıyordu.

 

"Bana bak asker bozuntusu" diye sinirle konuşan Alarcın'a döndü bakışları.

 

İki kaşını havaya kaldırıp konuşması için bekledi.

 

"Seninle evlenecek falan değilim unut bunu!" Dedi siniri gittikçe yükselirken.

 

"Neden, ben evlenilecek bir adam değil miyim sence?" Diye sordu Kutay alayla ama içten içe merak ediyordu bu sorunun cevabını.

 

Alarcın ağzını açıp," hayır değilsin" demek istedi ama Allah'ın onu taşa çevirmesini istemediği için bir hışım arabanın kapısını açıp indi.

 

Ve kırarcasına yüzüne kapattı kutay'ın.

Kutay sinir oldu çünkü cevap vermemişti.

 

"Demek ki değilsin oğlum" diye konuştu kendi içinden.

 

Alarcın'ın öfke ile arkasını dönüp gidişini izledi.

 

Alarcın hızlı yürüdüğü için bir ara az kalsın takılıp düşecekti, Kutay hemen inmek için elini kapıya attı ama Alarcın'ın kızarmış bir şekilde ona dönen yüzünü gördüğünde elini çekti.

 

Alarcın binaya girdiğinde ise kendi içinde zorla tuttuğu kahkaha' yı arabanın içinde patlattı.

 

Gülüşü zorla durulduğunda ise sessiz bir şekilde, " Sanırım seninle daha çok uğraşacak gibiyim" diye mırıldanıp arabayı çalıştırarak askeriye' ye doğru sürdü.

 

Alarcın hemen binaya girip asansöre yöneldi.

 

İçinde utangaçlık kol geziyordu.

Evet ilk defa biri ile bu kadar yakın olmuştu.

 

Sevgilisi olmuştu elbet ama hiçbirine yakınlık duymamış ve arzulamamıştı.

Zaten uzun ilişkisi olmazdı, abisi mutlaka öğrenirdi.

Abisine kalsa dişlerini söke söke kız kardeşinden ayrılmaları konusunda çok güzel uyarırdı ama mesleği ve babası buna izin vermiyordu.

 

O yüzden alarcın'ın sevgililerinin gittikleri kafelere Alarcın'la ele ele girip ayrılmalarına sebep oluyordu.

 

Bide adamlar yanlarına gittiğinde ise sanki aldatılmış konumunda kendisi varmış gibi ilk o terk ederdi ortamı.

 

Kız kardeşinin güvenliğini gözetlemek şartıyla tabi.

 

Sonra Alarcın onun canını okuyordu ama yine de değerdi onun için diyip kardeşinin gönlünü alıyordu.

 

Kardeşi ona aitti.

 

Eğer kardeşi bir gün elinden giderse o kaldıkları sıcak yuva, buz gibi bir enkaza dönüştürdü biliyordu.

 

Ailesini kaybedemezdi.

 

Alarcın asansör durduğunda vakit kaybetmeden eve girdi.

Ayakkabılarını bir köşeye atıp mutfağa yöneldi.

 

Dolabı açtığı gibi bardağı umursamadan buz gibi sürahide ki suyu kafasına dikip içinde ki ateş sönene kadar içmeye çalıştı ama nafileydi.

 

Karnı şişmiş ve tuvaleti gelmişti ama içi sönmemiş ti.

Sürahi yi bırakıp odasına yönelerek kendini banyoya attı.

 

Hemen üstünü çıkararak soğuk suyun altına girdi.

Ne yaparsa yapsın kutay'ın kendi dudaklarının üzerindeki dudaklarını hala orda hissediyordu.

 

O sıcaklık gidecek gibi değildi.

 

Hiç üstünü bile giymeden banyodan çıkar çıkmaz bornozu ile birlikte kendini yatağa yüz üstü attığı gibi gözlerini kapattı.

 

Bugün karakol, askeriye derken yorulmuştu ama onu en çok yoran dudaklarının uzerindeki dudaklardı.

 

O his ve sicaklık aklını ve kalbini bir anlığına durdurmuştu.

O yüzden düşünmeden direkt uykuya dalmıştı.

Onun için uyku saati yoktu.

Her an her yerde uyurdu.

 

Kutay ise askeriye' nın içinde yürürken tuhaf bakışlara maruz kalmasına anlam veremediği için sinirleniyordu.

 

Geldiğinden beri askerlerin gözleri yüzünden ayrılmıyordu.

Komik bir şey vardı ortada bunu anlamıştı ama korktukları için gülemiyorlardı.

 

Timin olduğu yere geldiğinde adımları durmuştu.

Çünkü gördüğü kadarıyla kendi aralarında ciddi bir mesele konuşuyorlardı.

 

Hala aynı yer aynı masaydı.

 

Bu yemekhane ye tıkılıp kalmalarını sevmiyordu.

 

"Temiz hava nedir bilmezler" diye homurdandı ve yürümeye devam etti.

 

Masaya yaklaştığında hepsi kalkmak için hareketlendi ama Kutay eliyle oturun isareti yapınca oturup komutanlarına baktı.

 

Birkaç saniye herkes birbirine baktı.

Kutay geçip baş köşede oturunca bu sessizliğe anlam veremedi.

 

İlk tepki tabi ki akgün'den geldi.

"YUH! ama ya" diyerek bilmeden sesini yükseltti.

 

Serhat eliyle ağzını kapatarak ben demiştim bakışı attı hepsine.

 

Kaan ve İlay birbirine baktı.

 

Asena yutkundu.

 

Barlas sanki evi yanmış gibi başını sert avuçlarının içine hapsetti.

 

Ayberk ve Berk ise aynı anda öksürük krizine girdi.

 

Kutay en son patladı.

"Ne oluyor lan! Niye herkes tuhaf tuhaf bana bakıyor!" Diye sert bir şekilde sordu.

 

Tekrar Tim arasında bir bakışma oldu.

Kim bunu söyleyeceki.

 

Herkes birbirine sen söyle diyerek bakıyordu.

 

"Yani komutanım, bir şey yaptınız bari arkada delil bırakmayın değil mi?" Diye Akgün daldı ortaya.

 

"Ne diyorsun lan!" Dedi Kutay ona ters ters bakarken.

 

"Diyorum ki dudaklarınız pembe bir şekilde parlarken nasıl bakmayız" diye kinayeli bir şekilde konuştu Akgün.

 

Kutay afallayıp birden ayağı kalktı.

Akgün'ü yakalarından tuttuğu gibi yer ile bağlantısını kesti.

 

Tim hepsi birden ayaklanınca hepsi endişe ile akgün'e bakıyordu çünkü bir gün bu dili ona bela olacaktı biliyorlardı.

"Ne diyorsun ulan sen!" Diyerek tehlikeli bir şekilde konuştu Kutay.

 

Akgün bu sessizce konuşmanın bile kaç aslan kükreyişi olduğunu iliklerine kadar hissetti.

 

Yutkunup, " bir şey demedik komutanım. Şey dudaklarınız çatladığı için elbette nemlendirici sürebilirsiniz. Ben mesela hergun düzenli maske yapıyorum cildim kurumasın diye" diyerek daha çok saçmalamaya devam etti korkudan.

 

Kutay onu yere indirdiğinde Akgün sanki cennete ona köşk ayırmışlar gibi sevindi.

 

"Akılı ol Akgün, gözüme fazla batmaya başladın!"diyip masadakileri bırakıp bu saçmalığa daha fazla katlanmamak için ve elinden bir kaza cikmaması için ayrıldı oradan Kutay.

 

Neler olduğunu anlamıyordu ve bu canını fazlası ile sıkıyordu.

 

Herkes derin bir nefes aldığında,

"Az kalsın Allah'ıma kavuşuyordum" dedi Akgün kendini sandalyeye bırakırken.

 

Barlas yanına oturup ensesine bir tane geçirdi ve," oğlum şu diline sahip çık, bak başına kötü şeyler gelecek" diyerek uyarmayı ihmal etmedi.

 

"Zaten sonunda olacağı o" diyerek Asena ters bakışlarını yolladı akgün'e.

 

Akgün bu sefer sesini etmedi, yediği şaplağı da, ona gönderiler ters bakışları da yuttu.

 

Herkes ne olacağını düşünürken,

"Artık yapacak bir şey yok, neler olacağını bize zaman göstersin" diye öneride bulundu İlay.

 

Herkes kafasını sallayarak onayladı.

 

Kutay yüzünü yıkamak için lavaboya gittiğinde ise eline doldurduğu suyu tam yüzüne vuracakken aynada gördüğü görüntü ile 2 dakikadır şok olmuş bir şekilde kendisine bakıyordu.

 

Dudakları pembe bir şekilde parlıyordu.

 

"Siktir" diye fısıldadı.

 

Aklına Alarcın ile birbirlerinin dudaklarının üzerinde zaman geçirdiği an geldi.

 

Şok olmuş bir şekilde beklemişler di öylesine.

 

Ve bu Alarcın'ın rujunun kutay'ın dudaklarında kalmasına ve bunun bütün askeriyenin görmesine sebep olmuştu.

 

İlk temasları'nın kendisine bu kadar pahalıya patlayacağını düşünmemişti.

Resmen rezil olmuştu Tim arkadaşlarına ve onu gören askerlere.

 

Alarcın'ın bunu gördüğünü sanmıyordu çünkü utançtan dudaklarına bakmıyordu bile.

 

Alarcın'ın hali gözlerinin önüne gelince ufak bir gülüşüne engel olamadı.

 

Dili ile dudaklarının üzerinde gezindi.

Sonra bu yaptığı harekete daha çok güldü.

 

"Oğlum kudurdum mu?" Diye sordu kendine.

 

Sonra kafasını sağa sola sallayarak kendine gelmeye çalıştı.

 

Aklını kaçırdığını düşünmeye başlayınca eli ile yüzünü bir 10 kere yıkayınca dudaklarının üzerinde ki rujun gittiğine emin olunca önce lavabodan sonra askeriye' den çıkıp evine gitti ve yarın ki operasyon için dinlenmeye çalıştı.

 

Yarın ki operasyon hata istemezdi.

 

O yüzden çok düşünmüş, plan üstünde çok çalışmıştı.

 

~~~~

 

"Hayatımda hiç bu kadar aşağılanmamıştım!" diyerek sitemde bulununan ilk Akgün'dü tabiki.

 

Karşısında olan Tim ise sıkkın bir nefes verdi.

 

Kimse onun kadar mızmızlanmıyordu.

Herkes neden katlanmak zorundayız diye düşünmüyor değildi.

 

"Oğlum bir sen giymişsin gibi konuşma" diyen kaandı.

 

Şuan etkisiz hale getirdikleri teröristlerin leş kıyafetlerini giymeye çalışıyorlardı.

 

Operasyon içerden yapılacaktı.

Etraftaki insanların güvenliği için bu şarttı.

 

"Oruspu çocuğu, kaç yıldır üstünü değiştirmiyor acaba" diyerek berk te bir sitemde bulundu çünkü giydiği şeyler iğrenç kokuyordu.

 

"Komutanım sanırım 20 defa üst üste yıkanacağım" dedi serhat.

 

Öğürür gibi bir ses cıkardı Ayberk.

 

İlay ve Asena ise ayrı bir kafadaydı.

"Asena bu büyük oldu bana" diye dert yandı İlay.

 

"Ne fark eder İlay, hep üstünde kalmayacak" diye cevap verdi Asena.

 

"Renkleri de iğrenç" dedi İlay üstünü çekiştirip.

 

"Öyle" diye kısa bir cevap verdi Asena.

Herkes giyindikten sonra,

Onlar da erkeklerin yanına gidip Komutanlarını beklemeye başladılar.

 

İlay, Kaan'ın yanına geçip bir tur da orda renk tartışması yapıp dert yandı.

 

Kaan ise aşkla dinledi her dediğini.

 

Tim onlara imrenerek baktı çünkü onlar hayatına zaaf niteliğinde kimseyi almamaya kararlıydılar.

 

Sadece Kaan ve İlay Tim de böyleydi.

 

Tabi bir de Ayberk.

 

Ayberk 8 senedir evliydi ve 7 yaşında bir kızı vardı.

Güneş gibi saçlarını ve mavi gözlerini annesinden, ismini ise babasından almıştı.

Burçe Doğan.Babası onu isminin anlamı gibi büyütüyordu.

 

Kurt yavrusu gibi.Cesur ve korkusuz.

 

Hayrandı hem babasının gücüne, hem de annesinin güzelliğine.Zira babası da annesine hayrandı.Babası ve annesi çok genç yaşta evlenmişlerdi.Babası 19, annesi ise 18 yaşındaydı.

 

Ayberk 20 yaşında baba olmuştu.

Bir kapkaç olayında annesi ile tanışmışlardı.

Daha genç bir delikanlı iken annesini kurtarmıştı.

Ondan sonra hayat onları hiç ayırmamıştı.

 

Ayberk in eşi Güneş de doktordu.

Aynı şehirde çalışıyordu ikisi de.

 

Yeri geldiğinde Ayberk'in görevleri, yeri geldiğinde ise Güneş'in mesaileri yüzünden fazla vakit geçiremeseler de asla şikayetçi değiller di.

 

Onlar için binde bir bile yanyana gelmek yeterdi Kızlarının aksine, burçe annesi ve babası ile daha çok vakit geçirmek istese de onları anlamamazlık yapmıyor ve yaşına göre fazla olgun davranıyordu.

 

O annesi ve babasına hayran olduğu kadar ailesi de onun zekasına ve olgunluğuna hayrandı.Burçe'nin varlığı onlar için büyük sürpriz olmuştu.

Geri kalan 9 ay ise fazla heyecanlı geçmişti.

 

"Tim toplan!" Diyerek Kutay katıldı aralarına.

 

Büyük bir dağın arkasındaydı hepsi.Tim karşı karşıya durunca Kutay söze başladı.

 

"Unutmayın, bir hata istemiyorum. Çevre de bir sürü insan var, onların güvenliği sizin sinirinizden daha önemli. En ufak şeye sinirlenip birinin canını tehlikeye atanı affetmem!" Dediğinde Berke bakarak söylemişti son sözünü.

 

Berk bu konularda fazla sabırsız ve sinirliydi.

En ufak ters bakış yüzünden görev içinde bir çok teröristi hiç uğraşmadan boynunu kırmaktan sakınmıyordu.

 

Kutay'ın onu affetme nedeni ise cesetleri güzel saklıyordu.

Hiç kimse şüphelenmeden ortadan kaldırıp, üstünü örtüyor du.

 

Herkes imalı bir şekilde Berke bakınca, Berk sadece ters bakış atmıştı hepsine.

 

"Planı biliyorsunuz, dikkatli olun ve planın dışına çıkmayın" dedi Kutay silahını konturol edip saklarken.

 

Tim hep bir ağızdan, "Emredersiniz komutanım" dediğinde son bir kez plan üstüne konuşup herkes köy için belirlenmiş yerlerine dağıldılar.

 

Kaan ve İlay, serhat ve Berk, Akgün ve Barlas, iki kişi olmak üzere beraber olacaklardı.

 

Ayberk ve Kutay ise asena'nın bir adım gerisinde olacaklardı.

Asena'nın görevi farklı olduğu için o direkt

 

Abdullah Gül'ün yanına gidecekti.

Yani tam odak noktasında olacaktı.

Zira Abdullah Gül'ün iş için çağırdığı kadının yerine geçmişti Asena.

 

Yerine geçtiği Esma denen kadın da kadın ticareti yapan pislik bir kadındı.

Onu etkisiz hale getiren de Asena'ydı.

Yaklaşan arabanın yolunu kesip kadını almışlardı daha varmadan.

 

Yanında gelen iki adamı'nın yerine geçenler Ayberk ve kutaydı.

 

Kulaklarında olan kulaklık sayesinde herkesin yerine geçtiğini öğrenmişti Kutay.

 

Tim'ine güveniyordu ama yine de onlar için endişelenmeden yapamıyordu.

 

Kaç senedir bereberlerdi ve istemeseler bile aralarında güçlü bir bağ vardı.

 

Abdullah Gül'ün kaldığı köy ortasında duran en düzgün eve geldiklerinde kapıdaki adamlar yüzünden durdular.

 

"Kimsiniz" dedi aksanlı sesi ile silahını dogrultan adamlardan biri.

 

"Abdullah Gül beni bekliyor, ben Esma" dedi Asena kullandığı aksan ile.

 

Her türlü aksanlı konuşmayı yapmak çok işine yarıyordu.

Adamlardan biri içeri girdiğinde haber vermek için olduğunu biliyorlardı.

 

İçeriye giren adam kısa sürede gelip doğruladığında içeriye geçtiler.

Holde yürüyüp büyük bir odanın ortasında durdular.

 

Boyasız ve rutubet kokulu bir odaydı.

"Güneşimin kokusu varken aldığım kokuya bak" diye içinden konuştu Ayberk.

 

Zira Kutay'ın burnu da direkt portakal çiçeğini aramıştı.

Deri eski ve yırtık bir koltukta oturan orta boylu ve göbeği ondan önce ayağı kalkan Abdullah'ı görünce üçü de yüzünü buruşturma isteğine zorla sahip çıktılar.

 

Zira saçı ve sakalları boynuna uzanan çirkin bir adamdı.

 

"Hoşgelmişsin Esma" dedi karşısında ki koltuğu gösterirken.

 

Asena ona kalsa sadece başını saklamakla yetineceği şeye, "Hoşbulduk Abdullah" diyerek karşılık verdi pislik içinde olan koltuğa otururken.

 

"Nasıl, rahat geldin mi?" Diye sordu.

 

Ama ne sorma, cilve yapıyordu bildiğin.

Asena bu sefer kafasını sallamak dışında bir şey yapmadı.

 

Yarım saat boyunca Abdullah'ın boş sorularını dinlemek zorunda kalmışlardı.

 

Asena ise dinlemek dışında cevap ta vermişti.

 

"Yol yorgunusun, seni odana götürsünler" diyen Abdullah'ı onaylayarak ayağı kalktı Asena.

 

Abdullah, Kutay ve Ayberk'e bakarak"Siz dışarı" dediğinde ise Asena söze girerek,

"Onlar benim yanımda kalacak Abdullah, burda kimseye güvenip uyumam" diyerek sert bir şekilde tavrını ortaya koydu.

 

Abdullah kabul etmeyeceği şeyi para için kabul ederek, "peki" dedi hoşnutsuzlukla.

 

Onları bir odaya getirdiklerinde içeriye girdiler.

Sadece koltuk tarzında bir tahtanın üstüne bir minder ve yastık vardı, bir tahta masa ve sandalye, üstünde de bir demir surahi ve bir demir bardak.

Başka da bir şey yoktu odada.

 

Bu sefer yüzlerini buruşturma isteğine karşı koymadılar, üçü aynı anda yüzlerini buruşturup birbirine baktılar.

 

"Ses 1 2 3 komutanım beni duyuyor musunuz?" diyen Akgün ile bu sefer aynı anda gözlerini yumdular.

 

"Sen harbi malsın" diyen Barlas'tı.

 

"Allah seni kahretmesin" diyen İlay.

 

"Tövbe estağfurullah" diyen serhat.

 

"Şerefsiz herif" diyen Berk.

 

"Puşt" diyen Kaan.

 

"Gerizekalı" diyen Asena.

 

"Allah'ın cezası" diyen Ayberkti.

 

Akgün ise "Komutanım iyimisiniz? Neden bir şey demiyorsunuz" Dediğinde Kutay ağız dolusu küfür etti.

 

Bu çocuğu kazanacak ne tür bir bela aldı diye düşündü.

 

"Ne istiyorsun lan!" Dedi Kutay ciddi ciddi.

 

"Komutanım ben bir şey merak ettim "

Diyen akgün'e ,"Nedir merak ettiğin" diye sordu.

 

"Şimdi ben tuvalete diye ayrilmistim Barlas'ın yanından ve kulübe gibi bir yere geldim" dediğinde Tim dikkat kesilerek onu dinledi.

 

"Ee ne olmuş yani" dedi Barlas.

 

Kutay sandalyeye oturup dinlemeye başladı.

 

"Bu kulübenin içinde birşeyler buldum ben, ama neden burada birçok insanın yaşadığı yerde

Loading...
0%