@lavinia_x21
|
"Bu kulübenin içinde birşeyler buldum ben, ama neden burada birçok insanın yaşadığı yerde tutulduğunu bulamadım" dediğinde Kutay uzatmadan,
"ne buldun?" Diye sordu.
"Bomba ve silahlar" dediğinde herkes afalladı.
"Ne işi var lan o bombaların köyde?" Diye sordu Kaan.
Kutay elbette yanlarında silah veya bomba olduğunu biliyordu ama bir kulübe dolusu olduğunu tahmin etmemişti.
"Akgün, bana bombaların saatli olmadığını söyle" diyerek ayağı kalktı.
"Bı dakika komutanım" dedi Akgün. Aklına bir seçenek geliyordu ama yanılmak istiyordu.
"Komutanım bombalar belirli bir zamana göre ayarlanmış" dediğini duyduğunda,
"Siktir" diye tısladı.
"Ne oldu komutanım" dedi Asena.
Diğerleri de merakla ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı.
"Ne kadar zaman Akgün?" Diye sordu Kutay.
"72 saat komutanım" dedi Akgün. Sıkıntılı bir nefes verip, "Akgün uzaklaş oradan ve yerine geç" dedi Kutay.
Akgün hemen kulübeden çıkıp Barlas'ın yanına gitti.
"Öke Tim'i beni dinle! Plan iptal." Diyen Kutay ile herkes şoka girip birbirine baktı.
Yanlarında başka adamlar da olduğu için sessiz kaldılar ama Kutay gilin yanında kimse olmadığı için konuşmaya devam etti.
"Erken harekete geçeceğiz, herkes haber beklesin ve gözünü dört açsın" diyip düşünmeye başladı.
Bu kansızların planı başkaydı.
O halde o da bir plan yapmak zorundaydı.
~~~~
"Beni dinleyin" diyerek konuya girdi Kutay.
Saat 3.30 tu.
Kutay Abdullah Gül'ün uyuduğu dan emin olunca Time haber verip evden ayrılmış ve ilk geldikleri yere büyük dağın arkasında buluşmuşlardı.
Görev dağılımı olduğu için Timin ayrıldığını fark etmemişlerdi.
Ama Kutay, Ayberk ve Asena'nın çıkması zor olmuştu hatta bir leş bırakmışlardı arkalarında.
Odadaki pencereden çıkarken bir it konturol amaçlı onların odasına girmiş ve çıkmak üzere olduklarını görünce silah doğrultmuştu ama Ayberk çevik bir hareketle yaklaşıp adamı ensesinden tuttuğu gibi duvara vurmuştu kafasını.
Sonra onu da yanlarına alarak çıkmışlardı pencereden ve buraya gelmişlerdi.
Tabi o leşi kurda yem etmek niyeti ile tenha bir yere atmak akgün'e düşmüştü.
Geri dönmeleri gerekiyordu fark edilmeden o yüzden Kutay uzatmadan karşısında duran Tim'ine bakarak söze girdi.
"Yanlarında elbette korunmak amacı ile silah vs almalarını bekliyorduk ama bu kadar bombanın bir arada olması başka bir iş olduğunu açıklıyor" diyen kutay'ı herkes dikkatle dinliyordu.
" Geleceğimize dair haber almış olabilirler mi komutanım?" Diye sordu Berk.
"Hayır, zaten geleceğimizi biliyorlardı ama tuzak amaçlı geçeceğimiz yollara yerleştirilecekti bence" dedi serhat.
"Siz ne düşünüyorsunuz komutanım? Sizce neden o kadar malzeme var?" Diye sordu İlay.
"Tahminleriniz de olabilirdi ama ne zaman geleceğimizi tahmin etmeleri mümkün değil" dedi Kutay elini çenesine atıp sıvazlarken.
"Peki ya neden?" Diye sordu Barlas.
"Katliam" dedi Asena tereddüt etmeden.
"Ne" dedi Kaan bakışlar Asena'ya dönerken.
"Asena doğruyu söylüyor, katliam yapacaklar" dedi Kutay emin bir şekilde.
"Köy içinde mi?" Diye sordu serhat.
"Bellirli bir saati var. 72 saat yani 3 gün" dedi Akgün düşünürken.
"Büyük ihtimalle 2 gün içinde köy içi ve dışına yerleştirilecek bombalar" dedi Kaan.
"Köyde bir sürü insan var" dedi İlay.
"Bombaları tek tek etkisiz hale getirmemiz zaman alır ve şüphe uyandır" dedi Ayberk.
"Ne yapacağız komutanım?" Diye sordu Berk.
"Köydeki insanları dışarı çıkarmamız da aynı şekilde zaman alır ve herşey açığa çıkar o yüzden daha bombalar dağıtılmadan Abdullah Gül operasyonu bitmek zorunda" dedi Kutay.
"Bomba içinse üstlere haber vermemiz gerekiyor. Onlar bombalar için burda olunca Abdullah Gül'ü alıcaz ve bombalar ile onlar ilgilenip etkisiz hale getireceklerdir. Tek yapmamız gereken bombaların dağılmasını engellemek. Asena hemen haber gönder, onlar için güvenli bir ortam oluşturacağımızı ve acilen bomba imha ekiplerinin gelmesini söyle " diye devam etti.
Asena başını aşağı yukarı sallayıp onayladı ve görüşme yapmak için uzaklaştı yanlarından.
"Öke Tim'i dikkatli ol. Kimsenin cenazesini götürmek istemiyorum. Sizin için en başta siviller geliyor önce onları sonra kendi canınızı koruyun!" Dedi Kutay herkese tek tek bakıp.
"Emredersiniz komutanım"diyen Tim ile derin bir nefes aldı Kutay.
Biraz daha plan üstüne konuştukları da Asena yanlarına geldi.
Kutay Asena'ya baktığında her zamanki ifadesiz yüzünü gördü ama endişeli gözlerini görmek onun alışkın olduğu bir şey değildi.
Kutay yönünü Asena'ya döndürürken, "Sorun ne?" Diye sordu.
"Selim Albay'a ulaşıp haber verdim. En kısa sürede burda olacak ekipler." Dedi Asena.
"Başka?" Diye sordu Kutay.
Tim Asena'ya bakıp sorunun ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Bir sorun vardı bu belliydi.
"Komutanım Alarcın" diyen Asena ile herkes yerinde dikleşti.
"Ne olmuş portakal çiçeğine?" Diye sordu Kutay.
Herkes Kutay'ın bu hitabı ile ona baktı.
Allah bilir yine ne geldi başına diye merak etmişti.
Halbuki biraz sonra öğreneceği şey ile endişesi hızla 2 kat çoğalacaktı.
"Ne olmuş söylesene Asena?" Diye sordu İlay yanına gelirken.
O kızı sevmişti. Deli ve çılgın insanlara bayılırdı İlay. Bu kesinlikle Alarcın'dı.
"O yarın burada olacakmış" diyen Asena ile herkes şoka girdi.
"Ney!" Dedi Akgün.
"Sebep" diye sordu Barlas.
"Ne demek burada olacakmış?" Dedi Kutay kaşları çatılırken.
"Yarın görev öncesi köydeki insanların şikayetlerini dinlemek için hastane bir ekip ayarlamış ve Alarcın daha yeni olduğu için onu da çağırmışlar. Zaten bu kızıl şeytan böyle şeylere meraklı olduğu için etraftaki insanları anlamak için kabul etmiş. Bana mesaj atarak bildirmiş bunu" diye telaşla konuştu Asena.
"Ve o köy bu köy mü?" Diye sordu Kaan.
"Allah aşkına bu kızın şansına tüküreyim ben" dedi Berk.
"Komutanım gelen doktorları da uyarmamız lazım" dedi serhat.
"Albay'a ulaş ve gelmelerini engelle" dedi kutay.
Tekrar Asena uzaklaşıp herşeyi Albay selime anlattı. Albay selim kesin bir dille engeleyeceğini ve oraya gelmemeleri konusu ile ilgileneceğini söyleyince herkes gönül rahatlığı ile yerlerine geçti.
Asena komutanının emri üzerine yatağa geçtiğinde Ayberk ve Kutay sandalyelere yerleşti. Ama kimsenin uyuyacağı yoktu. Düşünceleri vardı, sabaha kadar oyalardı onları.
Ayberk, güneşi'ni ve burçe'sini düşündü.
Kutay, portakal çiçeğini, annesini ve babasını düşündü.
Kaan ve İlay düğünlerini düşündü.
Serhat Annesi ve kız kardeşini düşündü.
Berk, Asena'yı düşündü.
Asena, Berk'i ve ölen bebeğini düşündü.
Akgün ileride yaşayacağı çılgın Aşkı düşündü.
Barlas ise evlatlık edindiği yiğit'i düşündü.
Hepsinin farklı hikayesi vardı.
Hepsinin hayatında acı vardı.
Asena ve Berk birbirini ölesiye sevmelerine rağmen aralarına giren ölen bebekleri yüzünden bir araya gelmeleri ne büyük acıydı mesela.
Birbirleri ile konuşmazlardı. Yüzlerine diğeri başka yere bakarken bakarlardı sadece.
Kimsenin bilmediği sırları vardı.
Tim bilmezdi onların eskiden güzel bir evlilikleri olduğunu.
Herkes o ikisini birbirine yabancı sanardı ama asıl gerçek olan 10 senelik büyük bir AŞKTI.
Onlar aynı şehirde doğup büyümüş, küçük bir mahalle'nin iki farklı çocuğuydu.
Onlar daha 5 yaşındayken o mahallede birbirlerine arkadaş olmuşlardı.
18'lerinde ise sırdaş, yoldaş ve Aşk olmuşlardı.
Şimdi ise 28 yaşındaydı ikisi de.
Yaşları büyüdükçe birbirlerine olan duyguları da büyüdü.
Küçücük kalplerinde oluşan sevgi şimdi koca yüreklerinde sevdaya dönüşmüştü.
Küçükken Berk asker olacağım dediğinde Asena da inat edip bende olacağım demişti.
Sırf berk'ten ayrılmamak için vermişti bu kararı ama onları ayıran başka bir meslek seçimi değil aynı meslekteyken ikisinden olan bir candı.
Birbirlerini sevmişlerdi ve ayrılmamışlardı.
Aynı yerde Diyarbakır'da görev yapıyorlardı.
23 yaşlarında Evlenmişler di.
1. Senelerinde Asena'nın 2. aylık hamile olduğunu bir görevde bayılınca öğrenmişlerdi.
Berk kesin bir dille izine ayrılmasını ve kendisine aynı zamanda bebeğe dikkat etmesini söylemişti.
Ama Asena erken olduğu için izine ayrılmak istemediğini, onu canı pahasına koruyacağını söyleyerek reddetmişti.
Bu konu aralarında büyük kavgalara sebep olmuştu ama Asena vazgeçmemişti.
Ama gittiği görevde karnına aldığı kurşun yüzünden bebeğini kaybettiğinde pişman olmuştu.
Berk hiçbir zaman onun yüzüne bunu vurmamıştı, önemli olanın o olduğunu ve gerekirse tekrar bir çocuklarının olacağını söylemişti ama Asena kendini suçlu bulduğunu ve onu dinlemesi gerektiğini söyleyerek boşanmak istemişti.
Ona tutunup iyileşmek değil bir daha anne olamayacağını, bebeği ile birlikte yumurtalıklarını da kaybettiğini ve bir daha onu baba yapamayacağını söyleyemeyerek Berk'in yalvarmalarına rağmen onu boşamıştı.
Sonra da Diyarbakır'ı ve Berk'i arkasında bırakarak tahinini Hakkari'ye alarak kalbinde biri bebeğine diğeri de sevdiğine ait 2 mezarla terketmişti.
Ama kader di ki Asena gittikten 4 ay sonra Berk istememesine rağmen aynı yere tahini çıkmış ve aynı Timin içinde bulmuşlardı birbirlerini.
Asena onun fikri olduğu düşüncesi ile kaldığı eve gidip bağırıp çağırmıştı.
Berk sadece izlemişti çünkü özlemişti sevdiğini.
Ama belli etmemişti.
Sesini de çıkarmamıştı çünkü korkmuştu yine gitmesinden.
O yüzden biraz daha sesini duymak için sessiz kalarak kabul etmişti suçlamasını.
Nasıl yanmıştı yüreği onun yokluğunda.
Nasıl aramıştı teni tenini.
Burnu kokusunu.
Elleri ellerini nasıl aramıştı.
Bilirdi Berk hasret rüzgarını, sevdiği sayesinde.
Herşeyi içine atmış, içinden büyütmüştü aşkını.
Belli etmemişti kaç senedir hala onu sevdigini.
Çünkü sanıyordu ki Asena onu artık sevmiyordu.
Nasıl havalara uçardı hala onu sevdiğini duysa.
Hasreti dibine kadar yaşıyordu ikisi ama aralarında uçurumlar vardı. Herkesin acısı kendine büyüktü.
Her hayatta farklı acılar ve hayal kırıklığı vardı.
Tim kendi hayatlarında ki acıları düşünerek geceyi sabah etmiştiler.
Asena, Kutay ve Ayberk, Abdullah Gül'ün çağırması ile yanına gitmişlerdi. Yer sofrası ile kahvaltıya buyur etmişti Abdullah Gül ama kesin bir dille aç olmadıklarını belirtip oturmamışlardı.
Onların verdiği ekmeği yemek vatana, onca kanı dökülen şehitlere ve masumlara ihanetti.
Şimdi karşı karşıya otururken Abdullah Gül söze girdi.
"Esma kaç tane kadın var elinde" diye sordu sırıtarak.
Asena içinden küfürler ederek, "sana kaç tane lazım onu söyle" dedi.
Sorduğu kadın sayısı değil vücudunda açacağı delik sayısıydı.
"Kaç tane varsa istiyorum. Özel yerlere gidecekler" dedi Abdullah.
"Piç kurusu" diye geçirdi içinden Asena.
Kutay ve Ayberk ise daha yaratıcı küfürler ediyorlardı.
"En kısa sürede yola çıkacaklar" dedi Asena.
"İyi iyi" dedi Abdullah ellerini birbirine keyifle vururken.
"Sende kızlar gelince gidersin, zaten 2 güne burda olmaları gerekiyor Esma kızların" dedi Abdullah devam ederken.
"Neden 2 gün?" diye sordu Asena bildiği cevabın sorusunu sorarken.
"Sıkıldım bu köyden" dedi Abdullah sıkkın bir nefes verirken.
"Yani?" Diye sordu Asena Abdullah'ı dikkatle izleyip.
"Kan dökecem Esma hemde çok kan. Burda yaşayanların çoğu Türk ama içlerinde Kürtler de var. İkisinin bir arada olması canımı sıkıyor bende canımı sıkmalarına karşılık canlarını alacağım" dedi keyifle.
Üçü aynı anda kaşlarını çattı.
Böyle şerefsizler in canı cehenneme'ydi.
Türk ve Kürt'ü birbirine düşürmeye çalışmak sadece basit bir oyundu.
Her iki tarafta aynı bayrağın altında doğup ölüyordu.
Kardeşti bu insanlar.
Kardeşi kardeşe kırdırmak büyük alçaklıktı.
Aralarında belki birbirini sevmeyen vardı ama iki tarafta bu vatan uğruna canını vermiş birçok insanı temsil ediyordu.
İkisinin kardeşliği uzun yıllara dayalıydı. Sadece bazıları aralarına ittifak sokarak düşman etmeye çalışıyorlar.
Nice türk'te, nice Kürt'te ay yıldızlı bayrağımızın altında can verip, o bayrak yere düşmesin diye kendi sıcak yuvasını buz gibi yapmıştı ailesinden vazgeçip vatanın yuvası için.
Türkiye onların asıl evi'ydi. Onların arası ne yapılırsa yapılsın bozulmazdı.
Belki sarsılırdı ama bozulmazdı.
"Köydeki insanları öldürecekmisin?" Diye sordu Asena.
"Hepsi ölecek!" Diye karşılık verdi Abdullah.
Kutay bu vatanı ikiye bölmeye çalışan şerefsizi öldürmek için silahına davranmayı bir an bile tereddüt etmeden yaptı.
Ama odaya dalan adam yüzünden durmak zorunda kaldı.
Köyde olan Türk ve Kürt aileler için.
"Ne oldu?" Diye sordu Abdullah.
"Köy girişinde yabancı var" dedi adam nefes nefese.
"Kim?" Diye sordu şüphe ile Abdullah. Asena ayağı kalktığında Kutay ve Ayberk ile göz göze geldi.
Eğer ekipler gelseydi haberleri olurdu.
"Bir kadın Doktor olduğunu söylüyor" diyen adam ile üçü de kaskatı kesildi.
Kulaklıktan gelen akgün'ün sesi ile de "siktir" diye fısıldadılar aynı anda.
"Komutanım iyi haber yakında portakal çiçeği kokusunu alacağınız, kötü haber ise evet o doktor Alarcın İzgi!" Dedi Akgün telaşla.
"Getirin!" Diyen Abdullah ile Kutay arkadaşlarına bakıp kafasını aşağı yukarı sallayıp en ufak terslikte harekete geçmelerini belirtti.
Zira Asena çoktan elinde tuttuğu ACİL DURUM düğmesine basarak tim arkadaşlarına ve yolda olan ekiplere haber göndermişti bile.
Tim hemen evden uzak oldukları bölgeyi terk ederek eve yaklaşmaya başladılar.
Yoldaki ekipler ise hızlarını arttırdılar.
1 saat önce Ayberk'in yanlarından ayrılıp konuştuğu Albay Selim yola çıkıldığını bildirmişti ama yol 2.30 saat sürüyordu.
Yaklaşık 15 dakika sonra elinde tutulan silahlar ile zorla Alarcın girdi odaya.
Karşısında silahlı adamları görünce neye uğradığını şaşırmıştı.
İki kişiyi dövse bile ellerinden kaçamayarak rutubet kokulu eve getirmişlerdi onu.
Ama karşısında gördüğü kişiler ile donup kalmıştı.
Bir adet "senin burda ne işin var?" Bakışı atan Sinirli Kutay.
Bir adet "başımın belası" diyen bıkkın Asena ve Bir adet "bacım ben senin şansına sıçayım" diyip acıma bakışı ile Ayberk vardı.
Bide kulaklıktan Timin duyduğu Akgün'ün eğlenen ve aynı şekilde endişeli se si vardı.
Alarcın hariç herkes duymuştu onu.
"İŞTE DOKTOR ALARCIN İZGİ VE YÜZBAŞI KUTAY KURT'UN ÇILGIN VE ENTERESAN KARŞILAŞMASI. OY VERMEYİ VE BEĞENMEYİ UNUTMAYIN LÜTFEN." diyerek nokta koymuştu ama yanında olan Barlas'ta ensesine bir tane şamar koymuştu.
AKGÜN SENİ SEVİYORUM dbnsndnndnd. AKGÜN'ÜN DEDİĞİ GİBİ OY VERMEYİ VE BEĞENMEYİ UNUTMAYIN LÜTFEN 🔥
|
0% |