Yeni Üyelik
10.
Bölüm

KURT YAVRUSU

@lavinia_x21

YAZAR'DAN

 

 

Tim hep beraber askeriyenin bahçesinde oturuyordu.

Yakında bir göreve çıkacaklardı o yüzden plan hakkında konuşmaları gerekiyordu onun için bir aradaydı hepsi.

 

"VAlla ben şahsen bir daha terörist kıyafeti giymeyeceğim için çok mutluyum" dedi Akgün.

 

"Al benden de o kadar" diye ona katıldı İlay.

 

"Yalnız Alarcın'ın orada olması büyük şoktu, Kutay komutanım nasıl da sinirlendi ama" diye yine kutay'a vurgu yaptı Akgün.

 

Barlas çok geçmeden akgün'e yine vurup,

"İşin gücün dedikodu lan"diye sitem etti.

 

Akgün sinirle ensesini ovarken

"Lan vurup durma beynim akacak artık" diye yükseldi.

 

"Sus lan!" Diye fazla geciktirmedi cevabı Barlas.

 

"Susun artık komutanım geliyor" diye araya girdi Ayberk.

 

Herkesin bakışları kutay'a çevrildi.

 

Tok ve sert adımlar ile time doğru geliyordu.

 

Hepsi ayağı kalkıp kutay'ın işareti ile geri oturdular ama Tim kutay'ın yüzünde bir sıkıntı olduğunu anladı.

Kaşları çatıktı ve çenesi segiririyordu.

 

"Ne oldu komutanım?" Diye sordu Asena.

 

"Albay Demir birazdan burada olacak" dedi pat diye Kutay.

 

Hepsinin aynı anda göz bebekleri büyürken,

hemen korku ile ayağı kalkıp hazır ola geçtiler.

 

Albay demiri daha önce görmemişler di ama kulaktan kulağa yayılmış bir geçmişi vardı.

 

Ve bu onları fazlası ile korkutuyordu.

 

"Oturun lan yerinize!" Diye yükseldi Kutay.

 

Hepsi yine aynı hızda yerlerine oturdular ama sağa sola kaçamak bakışlar atıyorlardı çünkü albay Demir her an bir yerden çıkabilirdi.

 

"Komutanım Alarcın'ın saldırısı için mi buraya geliyor" dedi Berk.

 

"Evet" diye cevap verdi kutay Serhat'ın yanına otururken.

 

"Boku yedik, canımızı okuyacak" diye mırıldandı Barlas.

 

Akgün,"Bismillahirrahmanirrahim" diye yine dua etmeye başladı.

 

Şüphesiz en çok o korkuyordu çünkü bir kez karşılaşmıştı ve hiç iyi şeyler görmemişti.

 

"Adamları bizzat o sorguya çekecek o yüzden Albay selim önceden benim girmeme izin vermedi sorguya" dediğinde Tim hemen askeriyeden kaçmanın bahanelerini düşündü.

 

Kutay bunu anladığı için,

"Hiç boşuna bahane aramayın hepiniz, bende dahil izliyecegiz çünkü albay Demir böyle istemiş" diye kaçma girişimlerinin önüne geçti Kutay.

 

"Allah'ım sana geliyorum" dedi serhat.

 

"Bunu bir daha kaldırmam" dedi Akgün.

 

"Kaan yanımdan ayrılma" diye fısıldadı İlay.

 

Kaan hemen İlay ın elini tuttu.

 

"Akgün birkaç saat sana vurmadan idare edebilecek miyim?" Diye sordu Barlas.

 

Zira eli kolu durmazsa albay elini kolunu götüne sokabilirdi.

 

Ayberk belli etmeden Berke yaklaştı.

 

Berk bir elini diğer elinin içine aldı.

 

En rahatları Asena ise önüne bakıyordu ifadesizce ama Alarcın ile en çok ilgilenmesi gereken kişi o olduğu için ve onun evinde saldırıya uğradığı için tedirğindi.

 

Askeriye ye siyah bir araba girince Kutay ayağı kalktı ve Tim de onunla birlikte.

 

Aralarında baya mesafe vardı ama.kutay gelenin kim olduğunu biliyordu.

 

Kapı açıldığında arabadan o indi.

 

FIRTINA...

 

ALBAY DEMİR İZGİ.

 

üstünde haki yeşili bir gömlek ve altında da aynı renk pantolon vardı.

 

Uzun boyu ve yaşına göre güçlü duran vücudu ile etrafa korku salmaya başladı.

 

Ela gözleri öfke ile parlıyor, sert çehresi ise ürkütücü duruyordu.

Bir kolu yoktu belki ama diğer kaslı kolu ile asla yokluğunu belli etmiyordu.

 

Demirin gözleri direkt onlara değdi.

 

ÖKE TİMİNE.

 

Öfke dolu bakışlarını birkaç saniye hepsinin üzerinde tuttu.

 

Bakışları belki öfke doluydu ama her askere baktığı zaman hissettiği şeyleri hissediyordu.

 

GURUR.

 

Tim aynı anda asker selamı verince ufak bir baş hareketi yapıp arkasını dönerek askeriye ye girdi.

 

Tim onun arkasından korku dolu bir nefes verip kalktıkları yere geri oturdu.

Şimdi ise bekleme zamanıydı zira Albay Demir'in önce nereye gideceğini biliyorlardı.

 

Albay selim'in yanına.

 

Demir koridorda yürürken onu gören askerlerin hepsinin korku dolu gözleri ile verdikleri selamı gördü.

 

İçten içe seviniyordu buna çünkü bu meslekte disiplin çok önemliydi.

Kolay gelmemişti bu günlere.

 

Kapısına geldiği odaya baktı albay Demir.

Zira uzun bir süre önce onun odasıydı burası.

 

Can dostuna feda etmisti hepsini ve hiç pişman değildi.

 

Kapıyı çalınca "gel" komutunu alıp içeriye girdi.

 

Selim başını önünde ki dosyalara gömmüştü.

"Ne oldu?" Diye sordu Selim başını kaldırmadan.

 

Demir izledi sadece sabrını merak ediyordu.

 

"Asker duymadın mı?" Diye sordu sert sesi ile.

 

Demir yine sessiz kaldı.

 

Selim bir hışım öfke ile başını kaldırdı ama karşısında gördüğü kişi ile öfkesi hemen duruldu.

 

Yerine Özlem ile bakan gözler geldi.

 

"Demir" diye fısıldadı.

 

Demirin yüzünde bir tebessüm oluştu ama varla yok arasıydı.

 

Özlemişti dostunu.

 

Selim hemen oturduğu yerden kalkıp Demir'in karşısında durdu ve her görüştükleri de sorduğu soruyu tekrar sordu.

 

"Helal mi fırtına?" Dedi hüzünle.

 

Demirin göz bebeklerinden ufak bir rüzgar geçti belli belirsiz titretti gözlerini.

 

"Herzaman helal selim, kolum bacağım hatta kanımın son damlası bile helal" diye cevap verdi gururla.

 

Selim kollarını can dostuna doladı.

 

Demir ise sadece tek kolunu.

 

Özlemle, hasretle sarıldılar birbirlerine.

Demir ondan ayrılıp tekrar öfkeli gözlerine sığındı.

 

Güçsüzlük ona göre değildi, yeterdi bu kadar.

 

"Anladık hemen Fırtınaya döndün" dedi selim bıkkınlık la.

 

İki dakika sohbet ettirmiyordu.

 

"Neredeler Selim?" Diye sordu demir.

 

Zira Sabrı yoktu, onun kızına dokunmuşlardı.

 

"Sorgu odasındalar" dedi selim uzatmadan.

 

"O halde gidelim" diyerek arkasını dönüp çıktı odadan.

 

Selim ise derin bir nefes almaktan başka bir şey yapmayarak takip etti.

 

Koridorda yürürken yanından geçen bir askere bakıp" Öke Tim'ini çağır sorgu odasına gelsinler" diyerek durmadan devam etti demir.

 

Asker hızla başını sallayıp koşar adımlarla ilerledi.

Tim hep beraber otururken onlara doğru koşan askerin neden geldiğini biliyordu hepsi.

 

Asker tam karşılarında duruken nefes nefese kalmıştı.

 

"Komutanım...Albay Demir sizi çağırıyor" dedi zar zor.

 

Kutay ayağı kalktığında Tim de onunla beraber kalktı.

 

Hepsi yavaş adımlar ile askeriyeye doğru ilerlediler.

 

Akgün avuçlarını açıp dua etmeye başladı.

 

Demir artık resmi bir şekilde Albay değildi ama.bu kendi isteğiyle oldu.

 

Çünkü üstleri askeriyede kalmasını ve görevini görevlere çıkmadan yapması için çok ısrarcı olmuşlardı ama o kabul etmemişti.

 

Aksayan ayağı ve olmayan kolu ile başarısız olmaktan çekinmişti.

İşte Demir'in hayatında ilk çekincesi bu olmuştu.

 

Artık resmi bir albay olmayabilirdi ama yine de ona hala o gözle bakılırdı ve bugün bir göreve çıkmak istese kimse ona mani olupta gitme diyemezdi.

 

Öyle bir mazisi vardı fırtına'nın.

 

Tim sorgu odasının olduğu birlesik görüntü odasına girdiklerinde albay selim ve Albay Demiri gördüler.

 

Selim, demire bakarken, demir ölümcül bir şekilde içerde ki adamlara bakıyordu.

Timin geldiğini gören Demir onlara doğru döndü.

 

Gözleri öfke ile kararmıştı.

 

Selim onun arkasında olduğu için Demir onu görmüyordu ama Tim Selim'in gözlerinden geçenleri görmüştü.

 

Selim direkt onlara bakıp,

"Allah yardımcınız olsun" diyerek bakıyordu.

 

Tim bir adım geri gitme isteğine zorla hakim oldu.

 

"Öke Tim'i, birazdan olacakları iyi izleyin zira benim kızımın başına bir daha bir şey gelirse bu sorgu odasında siz olursunuz" diyerek içeriye girmek için kapıya doğru yürüdü.

 

Tim yutkunurken iki yana açılıp gelen Fırtınadan kendini korumaya çalıştılar.

 

Demir odadan çıktığında hepsi rahat bir nefes aldı.

 

Ama Kutay hayranlıkla baktı arkasından Demirin.

 

İçinden, "benim babam yaşasaydı oda böyle korkusuz ve gözü kara olurdu" diye geçirdi.

 

Tim camın önüne dizilip içeriye baktılar.

Demir adamların yanına kimsenin girmesine izin vermediği için ikisi de sağlam duruyordu.

Sadece Alarcın'ın vurduğu adamın yarasından akan kan kurumuş bir şekilde başından yüzüne akmış duruyordu.

Bir de diğer adamda olan izler yani kutay'ın onda bıraktığı izler.

 

Sorgu odasının kapısı açılınca ikilinin bakışları oraya döndü.

 

Gelen kişiyi tanımıyorlar di ama bakışları buz tutmalarına sebep oldu.

 

Önce aksayan bacağına sonra da olmayan koluna baktılar.

En son ise yine buz gibi olan gözlere.

 

Demir yavaşça kelepçeli oldukları masaya yaklaşıp karşılarında durdu.

 

Tim merakla bekliyordu neler olacağını.

"Beyler, size bir hikaye anlatmak için buradayım" diyen Demir ile Tim'dekiler birbirine baktılar.

 

Selim'in ise dudakları yukarıya doğru kıvrıldı.

 

Adamlar sessizce Demire bakıyorlardı.

 

"Bir gün bir kurt ormanda kara ve soğuğa rağmen ailesi için ava çıkmış, evinde bekleyen üç yavrusu varmış. Üşüyormuş ama herşeye rağmen gezinmiş ormanda, zira onu sıcak yuvasında bekleyen bir ailesi vardı, kurt çıktığı avdan 3 tane tavşan bularak dönmüş ama biliyordu ki onlar 4 kişilik bir aile'ydi, olsun demiş ben yemesem de olur zira kendisi artık yaşlanmış ve onun yolunda büyüyecek 3 yavrusu vardı o yüzden, ben zaten öleceğim yaşlandım ama onlar daha küçük ve büyümeleri gerektiği için beslenmeleri gerekiyor" diye anlatmaya başladı.

 

Bu sırada oturan adamların etrafında çember şeklinde yürüyordu.

Tim kafaları karışmış bir şekilde ve merakla dinlemeye devam ettiler.

 

"Kurt evine döndüğünde sıcak yuvasının darmadağın olduğunu görmüş, sadece iki tane yavrusu duruyormuş o bozulan yuvanın içinde, ikisi de soğuktan titreyerek dururken önce onları güvenli bir yere yerleştirmiş ve yemeklerini bırakmış önlerine ama üçüncü tavşana dokunmayarak ayrı bir yere bırakıp koşmaya başlamış ama hiçbir iz yokmuş, yine de vazgeçmemiş ve devam etmiş koşmaya zira bir evladı olmadan yaşaması mümkün değildi." Diyerek tam karşılarında durdu.

 

Adamlar önce birbirlerine bakıp sonra tekrar Demire döndüler.

 

"En son tam umudu tükenmek üzereyken ortanca olan yavrusunun haykırışını duymuş, sonra durmadan devam etmiş koşmaya, seslere yaklaştıkça umut içinde tekrar filizlenmiş, son kez ağaçların içine daldığında onu görmüş yavrusunu, en kıymetlisini. İki tane çakal ortalarına almış yavrusunu itip zarar vermeye çalışıyormuş, babası durmamış son hız onlara doğru koşmuş. Koşarken yavrusunun gözlerini görmüş, asla korkarak değil aksine güçlü bir şekilde bakarken dişlerini de çıkararak kendini savunmaya çalışıyormuş, gurur duydu babası herzaman ki gibi onunla, yavrusu ona çekmişti, ehh zaten kurdun yavrusu kurt olur öyle değilmi... Güçlü ve korkusuz olur" diyerek son bir tur daha döndü etraflarında Demir.

 

"Neyse devam edeyim... Yavru kurt babasını görünce dişlerini daha çok göstermiş ve ulumaya başlamış, kurt onların yanına vardığında çakallar işlerinin bittigini anlamış çünkü gelen onlar gibi bir çakal değilmiş kurtmuş. Korku ile geri adım atmışlar ama kurt ikisine de acımamış ve yavrusunu onların elinden söküp almış" dediğinde ellerinde ki kelepçeleri söküyordu Demir.

 

Kutay onun için endişelenip Selime döndü ama Selim önüne bakması gerektiğini gözleri ile belli edince el mecbur önüne dönmüştü.

 

"Demek ki neymiş asla bir kurdun ailesine dokunmamak gerekirmiş hele ki yavrusuna" dediğinde birininin elini tutarak masaya bastırdı .

 

Adam acı ile inlerken elini çekmeye çalıştı ama Demir izin vermedi.

 

"Peki bana cevap verin siz kimin yavrusuna dokunduğunuzu biliyor musunuz?" Diye sordu.

 

Adamlar yüzüne boş boş bakınca elini tuttuğu adam farkına bile varmadan hızla elini elinin üstünden çekip cebinden çıkardığı bıçağı eline sapladı.

Bunu o kadar hızlı yapmıştı ki kimse ne olduğunu anlamadı.

 

Adam acı ile bağırdığında, onun sesi yeri göğü inletir gibi çıkmıştı.

 

"BİR KURT YAVRUSUNA!" diye gürledi.

 

Tim korku ile irkilirken selim ve Kutay gurur ile bakıyordu bu manzaraya.

 

Adam acı ile masayla birleşik elini tutarak bağırmaya devam ederken, Demir diğer adama doğru yürüdü.

 

Adam korku ile sandayeden kalkıp kendini savunmak için dimdik durmaya çalıştı ama Demirin gözlerine bakarken çok zordu.

 

Demir dimdik durdu karşısında.

 

"Benim kızıma dokunurken aklınızdan ne geçiyordu, benim namı değer Fırtınanın kızına dokunmaya nasıl cesaret ettiniz lan siz!" Diyerek elinin tersi ile attığı tokat adamın yer ile birleşmesine sebep oldu.

 

Aksayan ayağının üzerinde dururken yıkılmaz bir dağ gibiydi.

 

Adam kendini toparlayamadan gelen tekme ile iki büklüm oldu.

 

Adamı tek eli ile yakasından tutup ayağı kaldırdı.

 

"Benim evime taş atmaya mı çalıştınız lan?! Ben evime taş atıp yıkmaya çalışanların dünyasını başına yıkmaz mıyım ha?" Diyerek adamın göğüsüne öyle bir tekme attı ki adam duvara yapıştığın da ağzından kan akıyordu.

 

Tam 45 dakika boyunca Demir sorgu odasında adamlara işkence çektirdi ve tek kolu olmasına rağmen onunla baş edemediler.

 

Tim yarı korku ile yarı da hayranlıkla izledi bu görüntüyü.

 

Demir en son sorgu odasından çıkıp koridorda durdu.

Öfkesi geçmemişti ama öldürmekte istemedi onları.

 

Zira devlet ne yapacağını biliyordu.

Sadece kemiklerini kırmıştı ama ona göre bu da yetmiyordu.

 

Tim ve Selim karşısında durduğunda

"Yüzbaşı" diye seslendi Demir.

 

Kutay hemen karşısında durup,

"Emredin komutanım!" Dedi.

 

"İçeride olanları gördün öyle değil mi?" Diye sordu sakinlik ile.

 

Kutay "gördüm komutanım" diye cevap verdi.

 

"Güzel, zira aynısını yaşamanı istemem" diyerek bir daha kimseye bakmadan arkasını dönüp ayrıldı yanlarından.

 

Birkaç saniye herkes arkasından bakındı.

Açık bir şekilde, "kızıma bir daha birşey olursa hepinizi bu dünyaya gömerim" demişti.

 

Kutay hiç alınganlık yapmadan hayranlıkla izledi gidişini.

 

Çünkü lakabının hakkını fazlası ile veriyordu.

 

Şiddetle esip geçmişti.

 

"Sanırım altıma ettim" dedi Akgün.

 

"O neydi lan" dedi Barlas.

 

"O tokatı sanki yüzüme yedim" dedi Ayberk.

 

"Acilen tuvalete gitmem lazım" dedi serhat.

 

İlay'ın yüzü bembeyaz olmuştu çünkü içeride gördükleri fenaydı, Kaan hemen ilay'ın yanına geçti.

 

Berk ve Asena yutkunmakla yetindi.

 

Selim bu sefer karşılarında durduğunda gülmemek için kendini sıkıyordu.

 

Dostunun hikayelerini de dayaklarını da görmeyi özlemişti.

 

Boğazını temizledikten sonra "Evet Öke timi, umarım konunun ciddiyetine varmışsınızdır" dediğinde Tim hep beraber,

"Fazlası ile komutanım" dedi.

 

"Güzel" diyerek keyifli bir ıslık eşliğinde ayrıldı yanlarından.

 

Demir askeriyeden çıkıp direk yeni aldığı eve gelmişti.

Alarcın'ın gelmesine daha vardı ama o gelmeden evde olmak istemişti.

 

Kapıyı açıp içeri girdiğinde en küçük hazinesini gördü.

 

Gerçe...

 

Televizyon karşısında oturmuş film izliyordu.

Gerçe kapı sesi ile başını çevirdiğinde babasını gördü.

 

"Baba" diyerek ayaklanıp Demir'e doğru yürüdü.

 

Yüzünde gamzelerini gözler önüne serecek bir tebessüm vardı.

 

"Gerçe'mm" dedi demir kızını tek kolu ile sarmalarken.

 

"Hoşgeldin baba" dedi Gerçe sımsıkı sarılırken.

 

"Hoşbuldum kızım" diye cevap verdi Demir başının üstüne bir öpücük kondurup.

 

Gerçe ondan ayrılıp yüzüne baktı babasının.

 

Babası onun sığınağıydı.

 

O olmadan nefes alamazdı, o yüzden hep babasına en yakın olandı.

 

"Baba yorgun görünüyorsun" dedi Gerçe onu kolundan tutup koltuğa oturturken.

 

"Yol yorgunluğu kızım, yaşlandım artık" diye cevap verdi Demir sıkıntı ile.

 

Gerçe babasının bir derdi olduğunu biliyordu ama ona anlatmacağını da biliyordu.

 

Babası hiç bir üzüntünün onlara uğramasına izin vermezdi.

 

Bu kendi üzüntüsü de olsa.

 

"Öyle deme baba, hâlâ fazlası ile dinçsin" diye şakaya vurdu Gerçe.

 

Öyle de düşünüyordu, zira babası fazlası ile güçlü ve dinçti.

 

Demir ufak bir kahkaha atıp kızını tek kolunun altına aldı.

 

"Öyle ya, siz benim yanımda olduğunuz sürece beni hiçbir şey yıkamaz" dedi Demir.

 

Çocukları onun yaşama sebebiydi.

 

Kapı zili çalınca Gerçe,

"Ablam geldi!" Deyip sevinçle babasının kollarından ayrılıp kapıya koştu.

 

Demir de heycanla ayağı kalktı.

 

Şu kısa sürede burnunda tütmüştü kızı.

 

Gerçe kapıyı açtığında yorgunluktan bayılan bir abla gördü karşısında.

Alarcın karşısında küçük kardeşini görünce tebessüm etti.

 

Buraya gelirken çok yorgundu ama şimdi her şey geçmişti.

 

"Gerçe" dedi elinde tuttuğu valizleri bırakırken.

 

Eve gitmiş, eşyalarını toparlamıştı ama Asena evde olmadığı için üzülmüştü.

Evden ayrılırken de üzülmüştü.

Kısa sürmüştü orada kalışı ama hemen alışmıştı oraya ve şimdi ayrılması biraz içini burkmuştu.

Yine de ailesi ile kalacağı için fazla mutluydu.

 

"Abla" diyen Gerçe'nin gözleri hemen dolmuştu.

 

Özlemle ablasına sarıldığında aynı karşılığı hemen aldı.

Ablası da onu çok özlemişti.

 

Bir süre öyle kaldilar kapının önünde.

 

"Hadi artık bende bekliyorum" diyen bir Demir olmasaydı bir süre daha öyle kalabilirler di.

 

"Baba" diyen Alarcın Demir'e doğru yürüdü.

 

O sırada Gerçe valizleri içeriye alıp kalpiyi kapatmıştı.

 

"Güzel kızım, ciğer parem" diyen Demir tek kolunu açıp kızını buyur etti göğüsüne.

 

Alarcın bir saniye bile tereddüt etmeden girdi tek olan ama herşeyden de koruyacak olan o kolun arasına.

 

Babasının göğüs kafesi her yerden güvenliydi.

 

"Nasılsın baba?" Diye sordu Alarcın güvenli olan yere daha çok sinerken.

 

"Seni gördüm daha iyi oldum" diye cevap verdi Demir.

 

Alarcın bir süre sonra babasından ayrılıp yüzüne baktı.

 

Babası yorgundu ve bunu Gerçe gibi anlamıştı.

 

Demir kızının ona dikkatle baktığını görünce hemen arkasını dönüp,

"Hadi bugün baba kız günü yapalım, Gerçe sen mısır patlat, Alarcın sende çay yap kızım" diyerek hemen koltuğa oturup televizyon kumandasını eline aldı.

 

Biliyordu ki Gerçe bir yerden sonra pes ederdi, anlardı anlatmayacağını ama Alarcın peşini bırakmazdı.

 

Alarcın babasının onu anlamaması için bakışlarını kaçırdığını biliyordu ama bu sefer Gerçe var diye üstelemedi.

 

Onun yerine evi inceledi.

Ev büyük ve ferhatı.

Hoşuna gitmişti.

 

Gerçe mısır patlatırken, Alarcın demli bir çay demlemişti.

Babaları ortada otururken kızları yanına oturdular.

 

Aile filmi açmıştı Demir.

 

Gerçe yi tek kolunun altına aldığında Alarcın'ın boşta olduğunu bilmek onu utandırdı.

 

Demir hep Alarcın'dan utanırdı.

 

Alarcın'a düşkünlüğünün sebebi buydu bir yerde.

 

Gerçe'yi tek kolu ile sarardı ama Alarcın'ı saramazdı, ona rağmen Alarcın asla alınganlık yapmaz iki kolu ile babasının beline sarılırdı şuan da yaptığı gibi.

 

Alarcın Demir'in olmayan koluydu.

 

Demir Ateşin peşine düştüğünde aksayan bacağı ile sadece ona yeterdi ama Alarcın yerinde durur babasının ona gelmesini beklerdi.

 

Alarcın, Demir'in aksayan bacağıydı.

 

Demir herzaman ki gibi kızının kulağına eğilip,

"Özür dilerim sana yarım kaldığım için" dedi.

 

Sesinde hüzün vardı.

 

Alarcın bu hüzünlü sesi hemen tanıyıp her zamanki gibi,

"Teşekkür ederim kendinde eksik gördüklerine rağmen hayatımda ki varlığın için" dedi.

 

Demir eğilip alnından öptü Alarcın'ı.

 

Kızı onun tüm eksiklerini tamamlıyordu.

Herzaman olduğu ve olacağı gibi.

 

Alarcın iki kolu ile babasına sımsıkı sarılıp başını omuzuna yasladı.

 

Belki şuan Ateş yanlarında değildi ama o varmış gibi yine filmlerini izleyip sohpet ettiler.

 

Demir kendini zorluyordu kızının boynuna bakmamak için.

 

Ne kadar fondöten ile kapatmaya çalışırsa çalışsın Demir boynunda olan izlerin sanki kendi boynunda da hissetmiş gibi acı çekiyordu.

 

Alarcın'ın boynuna dolanan eller, Demir'in de boynuna dolanmıştı.

 

Anlamıştı nereden zarar gördüğünü.

Çünkü kapatmaya çalışırken boynun köşesinde hafif bir kızarıklığı unutmuştu.

 

Zaten kasında ki yarayı Gerçe sorduğunda aynı bahaneyi uydurup,

"Kapıya vurdum" dedi.

 

Gerçe inandı ama Demir inanmadı.

 

Bu yalanı söylerken gözlerini kaçırmıştı kızı.

 

Kızı ne zaman gözlerinde olan acıyı ve hüzünü gizlemek isterse ya arkasını döner ya da gözlerini kaçırırdı.

 

Demir nefes alamadı, kızının hep tek başına mücadele ettiği için.

 

Kızına eksik kalıyordu, bu Demir için utançtı.

 

Gerçe bir yerden sonra uyuyacağını soyleyip ayrılmıştı yanlarından ama Alarcın babası tek kalmasın diye yorgunluğuna rağmen ayrılmadı yanından.

 

Ama fazla dayanamamış babasının omuzunda gözlerini kapatmıştı.

 

Demir fark etti uyuduğunu çünkü nefes alış verişleri derin bir hal almıştı.

 

Ama başını çeviripte bakamadı kızına.

Gözünden sessiz bir yaş yanağına doğru süzüldü.

 

Eğer kızına bakarsa onu kucağına alıp odasına götürmek isteyecekti ama tek kolu ile yapamazdı.

 

Ve bu onu öldürürdü.

 

Yine kızına yarım kalmaktan korktu.

O yüzden kızı ile beraber omuz omuza uyudular.

 

Yine rüyasında Alarcın'ı gördü.

 

Karlar içinde uyuyordu kızı.

 

Üstünde yattığı beyaz kar, kırmızı rengine boyanmıştı.

 

Koştu kızına doğru, her adımında, "ALARCIN" diye haykırdı.

 

Yanına vardığında kızı gözlerini açtı ama nefes alamıyordu.

 

Diz çöktü kızının başının ucunda.

 

 

Loading...
0%