Yeni Üyelik
39.
Bölüm

1~KAYBEDİLEN ZAMAN

@lavinia_x21

2 SENE SONRA

 

YAZARDAN

 

"Şüphen olmasın, senden başka birini sevecek kalbim yok"

 

 

 

Karaca son 2 senedir olduğu gibi yine karşısına bakıyordu.

 

Kolunda serum varken bakışları baygın bir şekilde karşısında ki tabloda'ydı.

Ne zaman bu serumu taksa kendinden geçiyor ve parmağını bile kıbırdatamayacak hale geliyordu.

 

Gözleri 2 senedir olduğu gibi yine tabloya bakarken gözyaşlarını serbest bıraktı.

 

Zira o tabloda 2 senedir hasretinden onu kavuran gözler vardı.

 

Gri gözler...

 

"Bu gece son Mir" diye fısıldadı dermansız bir şekilde.

 

"Bu geceden sonra kurtuluyorum buradan" diye devam etti.

 

Evet Karaca'nın son gecesiydi kaldığı yerde, saat 00.00 da mahkûmiyeti bitiyordu.

Son 2 senedir bir klinikte tek başına kalıyordu...

 

Onu ayakta tutan şey ise şu kolunda ki ve içinde onlarca ilaç bulunan serumdu.

 

"Beni hissediyor musun?" Diye sordu tablonun tamamını kaplayan gri gözlere.

 

"Ben seni hissediyorum" dedi sesi gittikçe kısılırken.

 

Evet onu hissediyordu, zaten hayatta olmasının sebebi tamamen buydu.

 

"Sen gittikten sonra kimse beni sevmedi" dediğinde yıllardır yine sadece gri gözlere içini dökmeye başladı.

 

Aklına ailesi tarafından yaşadıkları gelince içi kan ağladıkça ağzına geldi kırmızı olan sıvı.

Elinin tersiyle ağzını zorla sildiginde kan yanağına kadar bulaşmıştı.

 

"Gördün mü? Ailem beni nasıl tek başıma bırakıp, bu odaya kapattı" dedi ağlayarak.

 

"Meğer beni tek seven kişi senmişsin, senden sonra tek başıma kaldım ve bu dünyada ki en boktan şey bu" diye devam etti.

 

"Abim bile bana acımadı" diye fısıldadı.

Gözleri gri gözlerin her bir zerresinde dolaştı ama neredeydi ona Aşkla bakan gözler.

 

Bu gözler bile artık ona yabancı gelmeye başlıyordu.

 

"Ya Bana geri dön ya da seni bulmama izin ver" dediğinde derin bir nefes alıp gözlerini kapattı.

 

Anılar yine onu önce derin bir karanlığa çekti, sonra aralarında hapsedip boğmaya başladı.

 

Karaca, zaman algısını bile kaybetmeye başlamıştı.

Mir gittikten sonra toparlanamamış ve berbat bir halde bu yere düşmüştü.

 

Canını yakan şey buraya düşecek kadar delirmesi değil di, canını yakan şey o istemeden ailesinin onu buraya yerleştirmesiydi.

 

Mir gittikten sonra 4 ay boyunca onu her yerde aramıştı ama hiç bir iz bulamamıştı.

 

4 ayın sonunda bir video eline verildi.

Ne olduğunu bilmeden, belki Mirden gelmistir diye açmıştı ailesi ile beraber ama video Mir den değil, onu elinde tutan kişilerden gelmişti.

 

Videoda gördükleri ise sadece kan, vahşet ve acıydı.

 

Şüphesiz hepsi Mir üzerinde deneniyordu.

 

Karaca ilk aldığı videoda aklını kaybetmenin eşiğine gelmişti zira gelinmeyecek gibi değildi.

Sevdiği adamın işkence videoları vardı içinde.

 

Kafasına bağladıkları kablolar ve verilen elektrik, vücudunu kesen bıçaklar, pense ile sökülen tırnaklar, kırbaç izleri ile dolu olan sırtı ve kalın bir iple boğmaya çalıştıkları boynu.

 

Mir'in çektiği acılar ve ızdırap içinde kıvranışları her saniye gözünün önüne geldikçe aklını kaybetmiş ve delirmişti.

 

Aylarca bu videolar Karaca'ya gönderilmiş ve istedikleri gibi onu delirtmişlerdi.

 

7 ay boyunca videolar gelmeye devam etti.

 

Ailesi artık ümidini kesmişti ve Mir'in öldüğünü söylemişlerdi ama karaca inanmıyordu.

 

Gün geçtikçe üzüntüsü önce aklını sonra kalbini elinden almıştı.

 

Kim gelirse gelsin bir kişiyi bile yanına almıyordu, ne sonradan bulduğu abisini ne de yıllardır kardeş bildiği kişileri.

Çünkü onların Mir ile ilgili umutları tükenmişti.

 

                             ⌛

 

Karaca sabah gözlerini açtığında daha güçlü hissetmesini ardından hemen kalkıp hazırlanmaya başlamıştı.

 

Onun mahkumiyeti bitmişti ve tekrar sevdiğini arama vaktiydi.

Elinde tuttuğu sırt çantasına acele ile eşyalarını yerleştirip aynanın karşısına geçti.

 

Neredeydi eski Karaca?

Mesela canlı olan zifiri gözleri neredeydi ya da kalçalarında olan saçları neredeydi.

 

Gittikçe zayıflamış ve hayattan kopmuş görünüyordu.

 

Saçları artık omuzlarına geliyordu, göz altlarını mor ve dudakları sigara yüzünden morarmıştı.

 

Kaldığı yerde onun deyimi ile "Tımarhane" de sigara içmek yasaktı ama Karaca için olmayacak bir şey değildi.

 

Zira sigaranın dumanı da griydi ve o gri gözleri ona hatırlatmak için her şeyi kullanabilirdi.

 

Kapısı açıldığında içeriye Sevgi girdi, yani 2 senedir onunla ilgilenen genç kadın.

 

"Bakıyorum da benden çabuk sıkılmışsın" dedi dudaklarını büzüp ve kırgın bakışlarının hedefine Karaca'yı aldı.

 

"Alınma, ben herşeyden sıkılmış durumdayım" diye soğuk bir cevap verdi.

 

"Yine siyahlar içindesin" diyerek üstünü süzdü bu sefer.

 

Karşısında mi kadin hep simsiyahtan ibaretti.

"Beni anlatan tek renk bu çünkü" dediğinde sırt çantasını tek kolundan geçirip Sevgiye baktı.

 

Tatlı ve iyi niyetli bir kızdı ama Karaca için kimse güvenilir değildi artık.

 

"Sağol her şey için" deyip kapıya yönelerek dışarıya çıktı.

 

Koridorda yürümeye başladığında 2 senedir ilk defa burada olan insanlara baktı.

 

Kimi kendi kendine konuşurken kimisi sadece boşluğa dalmıştı.

Yadırgamadı çünkü 2 senedir onun da yaptığı sadece buydu.

 

Yaşamayan bilmezdi.

 

Adımları onu yavaş yavaş ilerletirken dışarıya çıktığı gibi bir sigara yakıp dudakları arasına yerleştirdi ve derin bir nefes çekip zehiri içine hapsetti.

 

Dumanı yavaşça dışarıya bıraktığında yine gri gözler dumanın griliğinde belirdi ve yüzünde küçük bir tebessüm oluştu.

 

Üst üste sigaradan nefesler çekti içine ve yürümeye devam etti ama birden gördüğü kişiler ile adımları durdu.

 

Bir zamanlar Aile dediği kişiler karşısında ona gülümseyerek ve özlemle bakıyordu.

 

Uraz, Beren, Karan, Alper, Mert ve Duru.

İki kişi tek eksikti içlerinde, İlayda ve Mir.

 

Yani iki kardeş.

 

Biri öldüğü için diğeri ise abisinin yası için terk etmişti bu şehri.

 

İlayda ellerine geçen son videodan sonra İstanbul'u ve Karani terk ederek memleketine yani Rize'ye Baba annesinin yanına yerleşmişti zira bu şehir ona abisini ve acısını hatırlatmaktan başka bir şey yapmıyordu.

 

Karaca hepsine tek tek baktı, içi buz tutmuşken hiç bir şey hissetmedi.

 

Dudakları arasına yerleştirdiği sigarayı eline alarak avucunun içine kıvırdı ve ateşini elinde söndürdü.

 

Onlara olan sevgisini de özlemini de bir kapının ardına kilitlemis ve üst üste kilit vurmuştu.

 

Kapalı kapının arkasında ki sevgi ve özlem çığlık çığlığa bağırınca yutkundu.

 

"Onlar bizi terk etti" "Onlar bizi umursamadı" diye defalarca içinden geçirip sesleri susturmaya çalıştı.

 

Uraz ona doğru bir adım attığında bakışları saçlarına değdi sonra da avucunda söndürdüğü şeye ve adımları durdu.

 

Yüzünde ki gülüş yavaş yavaş solarken buz kesti.

Kardeşinin saçları neredeydi? Ve kardeşi sigara mı içiyordu?

 

İçi Özlem ile kavrulurken bir adım bile atamadı, diğerleri de aynı durumdaydi.

Karşılarında gördükleri kadın da kimdi?

Duru hiç bir şeyi aldırmadan sevinçle ona doğru koştu.

 

Tam karşısında durduğunda gözleri doldu, genzi yanmaya başladığında özlemle ve hasretle kardeşine kollarını sardı.

 

"Seni çok özledim" diye fısıldadı ve ağlamaya başladı.

 

Karaca'nın icinde ki hisler haykırmaya başlayınca beynine ağır bir darbe yedi.

"Hayır, karşılık verme" diye telkin etti kendini, zorla tuttu kendini.

 

Kabul etmese de özlemişti.

 

Karan ve Beren ağlayarak onların yanına vardıklarında Duru ona karşılık vermeyen kollar yüzünden geriye çekilip Karaca'ya baktı.

 

Karan ve Beren aynı anda ağlayarak "Abla!" Dediler ve sımsıkı sarıldılar hasret kaldıkları vücuda.

 

İkisi de Karaca'nın soğuk vücudu ile buz tuttu.

 

Karaca "Büyümüşler" diye geçirdi içinden.

 

Karan kocaman adam gibi dururken Beren tam bir kadın gibi duruyordu.

Zaman karaca gibi onları da değiştirmişti.

 

Uraz yavaş yavaş Alper ile onlara doğru yürürken içi içine sığmıyordu.

Kardeşini ansızın bulup, birden kaybetmişti.

 

İçi ateş gibi yanarken yanlarına varmıştı.

Karan ve Beren karaca'dan ayrılıp Duru'nun yanına geçtiler.

 

Sonra Alper karaca'ya sarıldı ve " seni çok özledik" dedi ama diğerleri gibi bir karşılık alamadı.

 

En son sıra Uraz'a gelince tam karşısında durdu.

"Saye" dediğinde genzi sızladı ve Karaca'ya doğru bir adım attı ama Karaca da bir adım atıp geriye gidince durdu.

 

"Sahte sevinciniz bittiyse, çekilin önümden" diyen ses ile hepsi kaskatı kesildi.

 

Uraz bu tepkiyi bekliyordu o yüzden,

"Saçlarına ne oldu?" Diye içini kemiren soruyu sordu.

 

"Kestim" diye bir cevap alınca,

"Sebep" diye sordu bu sefer.

 

Kardeşi ona en çok yakışan şeylere neden kıymıştı?

 

"Seni ilgilendirmez" diyen Karaca yana kayarak bir adim atmıştı ki Uraz önüne geçip kolunu tutarak kaşlarını çattı.

"Ne demek seni ilgilendirmez, ben senin abinim!" Diye bastırdı.

 

Karaca bir hışım kolunu çekerek "Abi mi?" Diye sordu.

 

"Sen abi dışında her şey oldun bana!" Diye sesini yükselten Karaca ile Uraz kaskatı kesildi.

 

"Saye" dedi Uraz ama,

"Beni dinle Uraz Yıldırım!" Diyen Karaca ile susmak zorunda kaldı.

 

Kardeşinin öfkesini görüyordu ama onun iyiliği için ne yapması gerekiyorsa onu yapmıştı.

 

Pişman da değildi, birazdan yiyeceği sözlere rağmen.

 

"Sen benim abim falan değilsin, sana iki sene önce ölümden döndüğümde annemin soylediklerini söylemiştim hatırlıyor musun?" Diye sordu.

 

Sesinin güçlü çıkması için zorladı ama acı her tonundan belli oluyordu.

 

"Eğer benim oğlumsa senin yanında olacak ama babasının oğlu ise bırak gitsin!" Diye bir hatırlatma yaptı.

 

Uraz ne diyeceğini anladığı için "Saye" diye fısıldadı ama Karaca ona doğru bir adım atıp işaret parmağını kalbinin üstüne yerleştirdi.

 

"Sen babanın oğlusun Uraz Yıldırım" dedi acımasızca.

 

Uraz kalbine binlerce ağırlık oturmuş gibi sarsıldı.

"Ben senin abinim" diye inkar etti.

 

Karaca ona baktığında sarsılışını gördü ama durmadı.

 

Gözlerini tek tek ona şaşkınca bakan herkeste gezdirdi ve "Siz benim hiç bir şeyim değilsiniz!" Diye bağırdı yüzlerine karşı.

 

Karan ve Beren acı ile ağlamaya başladıklarında bu sözler kalplerine hançer sokuyordu adeta.

 

Ablaları neredeydi?

 

"Karaca" diyen Duru korku ile ona bir adım atınca elini kaldırıp durdurdu onu.

 

"Saçlarımı neden mi kestim?" Diye sordu.

 

"Çünkü ben bu hayatta saçlarımı seven iki kişiyi de kaybettim!" Diye haykırdı acı ile.

 

"Annem öldü! Ama sevdiğim adam yaşıyor ve ben saçlarımın tekrar uzaması için onu bulacağım!" Dedi kesin bir dille.

"Benim saçlarım bir tek onunla uzar!" Dediğinde geriye doğru bir adım atıp perişan olan kişilere baktı.

 

"Ve siz, asla bir daha karşıma çıkmayacaksınız!' dedikten sonra hepsine tek tek baktıktan sonra hızla yanlarından uzaklaşmaya başladı.

 

"O öldü!" Diye bağıran Uraz ile Karaca'nın adımları durdu.

 

Ağzına mekanik bir tat gelince kan olduğunu biliyordu ama bunu yutarak geri gönderdi.

 

Arkasını dönerek "O yaşıyor" diye inkar etti.

 

"Saye, güzelim alışman lazım buna. O öldü" dedi Uraz gözlerinden bir damla yaş akarken.

 

"Ben üzülmedim mi sanıyorsun? Ben ağlamadım mi sanıyorsun" dedi ona doğru bir adım atıp.

 

"Üzüldüm ve günlerce hatta aylarca ağladım!" Diye bağırdı Uraz.

 

"Ben onu senden önce, ben onu çocukluğumdan beri tanıyorum!" Diye bağırdı şiddetle.

 

Aylardır içinde iki yangın vardı ve sinesini cayır cayır yakıyordu.

Biri kız kardeşi için yanarken, diğeri ölen kardeşi için yanıyordu.

 

Kardeşi onun yaralanmadığını saniyorsa büyük yanılıyordu.

 

"Sen buraya yattığından beri onu aradım! Ümidim tükendi evet ama senin için yine aradım ama yok!" Diye gürledi.

 

Bir kardeşini kaybetmişti, diğerini de kaybedemez di.

 

"Anla artık Saye, onu öldürdüler gördüm!" Diye bağırdığında etrafı ölüm sessizliği kapladı.

 

Karaca duyduklarını algılayamadı bir an, ne demişti gördüm mü?

 

"Sadece öldüğünü düşünüyorsunuz, öldüğüne dair video gelmedi" dedi cevap olarak.

 

"Geldi" diyen Uraz ile adımları ondan bağımsız ona doğru ilerledi.

 

Tam karşısında durduğunda "Ne zaman?" Diye sordu.

 

"Sen buraya gelmeden 2 gün önce" dedi Uraz gözlerini kaçırarak.

 

Gözlerinin önüne kardeşinin buraya yatmamak için çırpınışı gelince acı ile yutkundu.

 

"Videoyu bana ver" dedi Karaca.

 

Görmeliydi.

 

"Hayır" diyen Uraz ile "Onu bana ver!" Diye bağırdı.

 

"Uraz gidersem beni bir daha bulamazsın, yemin ederim öldürüm kendimi" diyerek tehtid etti.

 

"Görürsen de öldürürsün" diye fısıldadı Uraz yorgun bakışları ile.

 

"Öyle olsun" diyen Karaca hızla arkasını dönerek koşmaya başladı.

 

"Saye!" Diye bağıran Uraz da arkasından koşunca diğerleri de geri durmadı.

 

"Abla!" Diye şiddetle bağırdı Karan.

 

"Karaca bekle!" Diyen Duru da Karaca'nın direk bir taksiye atlayıp hızla uzaklaşmasını engelleyemedi.

 

Karaca arabaya bindiğinde arkasını dönerek peşinden koşan kişilere baktı.

Hepsi perişan halde koşarken Uraz'ın düştüğünü gördü.

 

Gözlerinden birer damla süzüldü.

"Abi onu bulmam lazım" diye fısıldadı.

 

Mir ölseydi, onu hala hissetmezdi.

Sevdiği adam onu bekliyordu, bunu biliyordu.

 

Taksiye adresi verip 2 sene önce görüştüğü kişinin yanına gitmeyi hedefledi.

 

Miri o kişi ile beraber bulacaktı...

Sevdiği adama söz vermişti, "SENİ BULACAĞIM!" diye haykırmıştı.

 

Ve bulmak için 2 senedir sabrediyordu.

Sabrı tükenmişti.

 

Yaklaşık 2 saatin sonunda bir sokakta taksiden indi.

Başına şapkasını ve üstüne de kapşonlu ceketin şapkasını çekerek yürümeye başladı.

 

Her adımında içki kokusu burnuna doldu, midesi bulandı.

Cebinden sigarasını çıkararak dudaklarının arasına yerleştirdi.

 

Gri duman yavaş yavaş süzülürken adımlarını hızlandırdı.

 

Tekrar ağzına gelen mekanik tat ile ağırca yutkundu zira durumu iyi değildi ve Miri bulmadan ölmek istemiyordu.

 

Karaca'ya tam 1 sene önce bir teşhis konmuştu ve kimsenin haberi yoktu çünkü yanında kimse yoktu.

 

Bakıcısı bayılmasının sonucunda bir doktor çağırıp nesi olduğuna baktırmıştı ve Karaca'ya o gün BEYİN TÜMÖRÜ teşhisi konulmuştu.

 

Karaca tümör'ün ikinci evresindeydi artık.

 

Hiçbir şekilde tedaviyi kabul etmemiş ve kimseye haber vermemişti.

 

Aylardır kusma, baş ağrısı, baygınlık, çift görme hatta bazen işitmeme durumuna gelmişti ama hiç bir şey onu tedaviye itmiyordu.

 

Üzüldüğü tek şey bazı şeyleri artık unutmaya başlıyordu ve vücudunun çoğu yerini hissetmemeye başlamıştı.

 

Hissetmek önemli değildi ama Mir'in bir tek anısını unutur diye ödü kopuyordu, zaten o tablo onu unutmasın diye baş ucunda duruyordu.

 

Tablo kağıttan yapılmıştı o yüzden şuan çantasında duruyordu.

Etrafında ki çerçeveleri sökerek yanına almıştı.

 

İlk öğrendiğinde boş boş bakmıştı ve bir şey hissetmemişti ama doktorlar gittikten sonra araştırma yapmış ve nedenlerine bakmıştı.

 

Hiçbir neden onun içini bile sızlatmazken unutkanlık yapacağını öğrenince hüngür hüngür ve omuzları sarsıla sarsıla ağlamıştı.

 

Korkmuştu o yüzden vakit kaybetmeden tek unutmaması gereken şeyi ağlayarak çizmişti.

 

Gri gözleri...

 

Çizim bittiğinde o gece haykırarak "Sen olsaydın benim için korkar ve bir çare arardın!" Diye ağlamıştı.

 

"Bak kimse yok yanımda, sen yoksun yanımda!"diye Yüreğini dağlamıştı.

 

Sonrası kriz ve kan kusarak baygınlık geçirmesiydi.

 

Tümörde normalde kan kusma belirtisi yoktu ama doktorlar Akciğere atması sonucunda olabileceğini söylemiş ve yine ikna etmeye çalışmışlardı ama karaca test yapmalarına bile izin vermemişti.

 

Bacakları yavaş yavaş uyuşmaya başlayınca gelmesi gereken kapıya gelmişti.

 

Demir kapıya iki kere vurarak beklemeye başladı.

 

Bir kaç dakika sonra "Kimsin?" Sorusu ile,

 

"Gölge" diye cevap verdi.

 

Adam ona "Geleceğin zaman sadece gölge demen yeterli" diyerek çıkıp gitmişti.

 

Kapı arkasında bir kaç saniye sessizlik oldu ve kapı büyük bir hiddetle açıldı.

 

Karaca karşısında gördüğü adama baş selamı vererek içeriye bir adım attı.

 

"Burada mı?" Diye sordu yürürken,

"Seni bekliyor" cevabını alınca

adımlarını hızlandırıp içeriye girdi.

 

Burası sessiz bir konaktı ama sadece buluşma yeri olduğunu biliyordu.

 

Görüşeceği adam fazla zeki ve güçlüydü.

Yürüdüğü yerde hiç bir ses yoktu sadece onun adım sesleri ve nefes alış verişleri vardı.

 

Merdivenleri çıkarak siyah kapıya doğru yürüyüp önünde durdu.

 

Bacakları uyuşmaya başlarken, beynine şiddetli bir ağrı girdi.

 

Derin bir nefes alıp soluklandı bir kaç saniye, sonra kapıyı çalma zahmetine bile girmeden pat diye içeriye girdi.

 

Etrafı sadece mumların aydınlatan oda ürpermesine sebep olurken alnında ufak terler oluşmaya başladı.

 

Bunun sonu nereye gidiyor biliyordu Karaca, bayılacaktı.

 

"Alex" diye seslendi bitkin sesi ile.

 

"Delim gelmiş, hoş gelmiş" diyen eğlenceli ses ile geçip rasgele bir koltuğa oturdu.

 

Alex masada otururken Karaca'yı görme sevinci ile gülmüştü ama kendini yorgunluk ile koltuğa atmasını beklemediği için hemen ayaklanıp yanına gitti.

 

"Hey, sorun ne?" Diye sordu sesini düz tutmaya çalışırken.

 

Karaca baygın bakışları ile ona bakarken cebinden çıkardığı kağıtı ona uzattı.

 

"Ben uyanmadan bu ilaçlar ile bir serum yaptırıp, bana enjekte etsinler" dedi.

 

"Karaca, bu da ne?" Derken şaşkınlık ile elinde ki ilaç listesine bakıyordu.

 

Şaşkın bakışları karaca'ya çıkarken gözlerinin kapalı olduğunu gördü ve her yerini tedirginlik kapladı.

 

"Hey, neler oluyor?" Diye sordu yüzünü avuçlarını arasına alarak.

 

Cevap gelmeyince "CARLOS!" diye bağırdı hiddetle.

 

Carlos hemen içeriye girdiğinde "Buraya gel" diye seslendi.

 

Carlos hızla yanlarına gittiğinde baygın Karaca'yı görmek beklediği bir şey değildi.

"Patron, neler oluyor, o neden baygın?" Diye sordu.

 

"Kapa çeneni! Hemen reçetede ki ilaçları bul ve doktorun yanına git, 1 saat içinde serumu hazır etmez ise onunla beraber kendine de bir mezar kaz!" Dedi sinirle.

 

Karaca'ya ne olduğunu bilmemek onu sinirlendiriyordu.

 

Carlos yutkunduğunda zamanının başladığını biliyordu, o yüzden hızla reçeteyi alarak dışarıya çıktı.

 

Alex hemen Karaca'yı kucağına alarak koltuğa uzandırdı.

 

Üstünde ki ceketi ve başında ki şapkayı çıkardı önce, sonra da ayakkabılarını çıkararak yanına oturdu.

 

"Ne oldu sana böyle?" Diye sordu kısık bir sesle.

 

Saçları gittikçe kısalırken göz altları ve dudakları morarmıştı.

 

"Her şey iyi olacak karaca, seni sevdiğin adama, dostumu da sevdiği kadına kavuşturacağım. Söz veriyorum" dedi yemin edercesine.

 

Ayağı kalkıp Karaca'nın karsisinda ki masaya geçip yerine oturdu.

 

Gözleri dalgın bir şekilde ona bakarken, Sadece Mir'in yaşıyor olmasını ümit etti.

 

"Onu sevdiğine emin değildi, hayatında ki en büyük yanılgı bu olabilir" diye mırıldandı.

 

Karşısında ki kadın, sevmeyen bir kadın değildi.

Aksine uğruna delirecek kadar aşkına bağlı bir kadındı.

 

"Yaşıyor ol dostum, yoksa ne onu buna ikna edebilirim ne de kendimi" diye fısıldayıp derin bir sessizliğe büründü.

 

Kolunda ki saate baktığında Carlos ve doktorun 15 dakikası kaldığını gördü.

 

"Mir" diye inleyen Karaca ile genzi sızladı da yuttu.

 

Ayağı kalkıp dışarıya çıktı hızla, derin bir nefes aldığında karşıdan koşarak gelen doktor ve Carlosu gördü.

 

Ölüm her şeyin en büyük korkusuydu.

 

"Abi getirdim" diyen Carlosa gözlerini devirdi.

 

"Gördük Ahmak, acele edin!" Diyerek arkasını dönüp tekrar Karaca'nın kaldığı odaya yürüdü.

 

"Doktor, elinde ki serumun içinde ki ilaçlar hangi hastalık için kullanılıyor" dedi merakla hala yürürken.

 

"Efendim malesef bu ilaçların bir arada olmasına hala anlam veremiyorum" diyen doktor ile dönüp ona baktı.

 

"Bu da ne demek?" Diye sordu kaşları çatılırken.

 

Doktor ecel terleri dökerken genç adamın gözlerine bakmaya korkuyordu.

 

"Efendim, verdiğiniz reçetede hem psikolojik ilaçlar vardı hem de..." Deyip yutkundu.

 

Alex ona doğru öfke dolu bir adım atıp,

"Hem de " dedi devam etmesi için.

 

"Timör efendim... Reçete yi hastane de çalışan bir doktor arkadaşıma gönderdim ve bana bir kişiye Timör teşhisi konulursa bu ilaçlar verilir dedi" diyerek korku ile anlattı.

 

Alex duyduğu şeyler ile kaskatı kesildi.

 

"Timör mü?" Diye sordu dehşet ile.

 

"Evet, hemde ikinci evresinde" diye mırıldandı doktor.

 

"Bütün raporlarına baktım, Timörün ikinci evresine geçiş yapmış ve hiç bir tedaviyi kabul etmemiş. Üstelik kan kusması sonucunda akciğerine bile atmış olabileceğini belirtmeleri ne rağmen yine de tedaviyi reddetmiş. Korkarım ki fazla zamanı yok. Kimseye söylememelerini kesin bir dille belirtmiş " diyen doktor ile Alex yutkundu.

 

İçeride yatan kadın kan kusup, ölum ile mi savaşıyordu?

 

Üstelik kimseye söylemeden ve tek başına?

 

"İçeriye girip serumu tak hemen!" Dedi Alex içinde ki öfke ile.

 

Doktor ve Carlos hızla içeriye girerken o gözlerini yumdu.

 

Şimdi ne yapacaktı?

 

Karaca sevdiği adamın öldüğüne inanmadan onu aramak istiyordu.

 

Peki eğer haklı çıkarsa ve Mir yaşıyorsa bu sefer o mu ölüm diye anılacaktı?

 

Hangisinin ölümü gerçekti ve ya gerçekleşecekti?

 

Mir öldü mü yoksa yaşıyor mu?

 

Karaca ölecek mi yoksa yaşayacak mı?

 

 

 

 

Merhaba...

1.Seri satışa çıktığında ilk bölümü atacağım sözü vermiştim ve tutuyorum.

kitabı instegram profilinde ki linkten alabilirsiniz...

 

Hoşçakalın❤️

 

 

Loading...
0%