@lavinia_x21
|
Üzgünüm, yanlış attığım için. Gerçekten en çok üzüldüğüm ve düşündüğüm bölümleri nasıl atlarım anlamadım. Sonradan okuyanlardan çok özür dilerim.
KARACA' DAN
İnsan hayatında tek olduğu zaman hiç birşeye bağlanıp kendini kısıtlamak ve kimseyi düşünmek istemez.
Ama bazılarımız için bu kaçınılmaz gerçektir.
Bir gün birileri hayatına girer ve merkeze otururlar. Artık onları düşünmekten kendini düşünemez olursun, herşeyini onlara bağlar ona göre yaşarsın.
Bazı acı gerçekler, onları birden elinizden alıp götürür.
İyilikleri için kendi acınızı onlara anlatmaz, kendi içinizde çözmeye çalışırsınız.
Ama bilmediğiniz şu ki hiçbir gerçek saklı kalmaz ve ileri zamanda ayağınıza dolanıp hayatınızı tepetaklak eder.
Mesela bende bilemezdim.
Hayatımın acılarını saklarken ayaklarıma dolanıp beni çaresiz bırakacağını.
Şuan arkamda ateşler içinde yanan fabrikanın önünde çaresiz bir şekilde oturuyordum.
Karşımda sevdiğim adam vardı ama ona mutlulukla değil acı ile bakıyordum.
Onunda gözlerinde farklı bir duygu yoktu.
Elimdeki telefondan kahkaha sesi gelince dişlerimi sıkıp, gözlerimi kapattım.
Şu bir kaç ayda büyük hamleler yapıp ortadan kayboluyordu ama bir sonraki hamlesi diğerinden daha ağır oluyordu.
2 aydır ortada yoktu.
Şimdi ise ailemi kaçırıp bir yanan fabrikada olduğunu söylüyordu bana.
Ama bunu söylerken nasıl iki canı birden fazladan yaktığı umrunda değildi.
Utanıyordum hemde çok.
Belki ben hayatına girmeseydim bunlar başına gelmezdi.
"Kızımm ordamısın?" Diyen dalga ile söylenmiş cümle yüzünden gözlerimi açıp telefona baktım.
"Bana bunu yapmadığını söyle" dedim.
"Neyi senin ve sevgilinin ailesini öldürmediğimi mi?" Dedi eğlenen bir sesle.
"Senden daha ne kadar nefret edip, utanabilirim söyle bana" dedim.
"Ama gerçekten ayıp oluyor karaca, ben kardeşlerinizi değil sadece seni istiyorum" dedi.
Kafamı kaldırıp mir'e baktım.
Gözlerinde tehlikeli pırıltılar geçip bana doğru uzandı ve elimi tutup beni kendine çekti.
Korkuyordu bende ondan giderim diye.
"Onlar ölmedi değil mi?" Diye sordum umutla.
"Hayır kızım onlar seni bana getirecek değersiz şeyler, elimdeki bu fırsatı kaçırırmıyım" dedi kahkaha atarak.
Güldüm evet bildiğin kahkaha atarak güldüm.
Hayır onun yanına gideceğimi ve ölüme adım atacağımı istediği için değil.
Benim Ailem ve mir' in ailesi yaşıyordu.
Beni güldüren buydu.
Mir beni kendine çekip sarıldı.
Hayır beni ona göndermeyecek ti ama onun da içine umut dolmuştu.
"Nerdeler bana yerinizi söyleyin geleceğim" dedim hemen ayağı kalkarken.
Mir benimle birlikte ayağı kalkıp elimi tuttu.
"Elbette geleceksin kızım, ama tek başına" dediğinde mir ile göz göze geldik.
Mir başını sağa sola sallayıp karşı çıktı hemen.
Gideceğimi biliyordu ama şuan sanki elinden pat diye kaybolacağım gibi sıkı sıkı tutuyordu beni.
"Yerini söyle, onu sana tek göndermeyeceğimi biliyorsun" dedi.
Telefona konuşuyordu ama gözleri benim gözlerimdeydi.
"Hım tahmin ettiğimden de çok seviyorsun onu anlaşılan" dedi gülerek.
"Hemde çok" dedi mir bir saniye bile beklemeden.
"Pekala o halde bir taşla iki kuş vururum bende" dedi.
"Adresi veriyorum hemen gelin yoksa-" diye konuşmaya devam ettiği sırada arkadan büyük bir çığlık koptu. Bu duru'nun sesiydi.
Sonra "BIRAK LAN ONU" diye gürleyen Alperin sesi.
Ağlama sesleri de geliyordu eş zamanlı olarak.
Duru'nun çığlığı ile ağlayıp hemen, "TAMAM ALLAH'IN BELASI, YERİNİ SÖYLE HEMEN GELECEĞİZ" diye bağırdım.
"Şimdi atıyorum adresi, zaten yakınsınız" diyip telefonu kapattı.
Ben hemen arabaya doğru gideceğim zaman sendeleyince mir kolumdan tutup bana sarıldı.
hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladığımda mir saçlarımı okşuyordu.
"Mir nolur onlara bir şey olmasın, ben yaşayamam" dedim ağlarken.
"Olmayacak güzelim söz veriyorum onları bulup evimize döneceğiz" dedi.
Yanımızda şuan hiç adamımız yoktu.
Bunu dile getirip, "adamların bir kaç tanesi dışında hepsi öldü, ne yapacağız?" Diye sordum.
Ne olacağını bilmiyorduk.
"Merak etme, bir çok adam biz yola çıktığımızda yola çıkmış olacak, hem birinden daha yardım istedim" dedi.
"Kimden?" Diye sordum merakla.
"Binlerce düşmanımdan biri" dediğinde kollarından çıkıp kaşlarımı çattım.
"Ne yani ailemizi düşmanına mı emanet ediyorsun" dedim hayretle.
"Öyle değil karaca, düşmanım ama en adaletli dövüşen ve aile konu olunca gözleri hiçbir şeyi görmeyen bir düşman" dediğinde yüzünde hafif bir tebessüm oluştu.
Anlaşılan bu düşmana güveniyordu. "Eminmisin yardım edeceğine" dedim tereddüt ile.
"Ona ailemin başı belada dediğimde "bana adresi at yeter zemheri" dedi sadece ve ben düşmanlarım arasında bir onun gücüne inanırım" dedi.
"Pekâlâ öyle olsun, umarım bizi yanıltmaz bu gizemli düşman görünümlü dostun" dedim ima ile.
Evet sanki eski dostu gibi anlatıyordu onu.
Dostun dediğimde kaşlarını çattı ama konuşmasına fırsat vermeyen telefonuma gelen bildirim di.
Açıp baktığımda oda ekrana baktı.
Konum gelmişti berenden.
"Gidelim" dediğimde elimden tutup arabaya yöneldi.
Arabaya binip mesafeyi öğrendiğimiz de, yarım saatlik bir mesafe olması hem tedirgin hemde mutlu etti bizi.
Ya buda bir tuzaksa, ayrıca adamlar gelene kadar uzun sürecektir.
"Beni dinle" dediğinde başımı camdan çekip ona baktım.
"Ne olursa olsun sabret, ve kendini de düşün öyle hareket et karaca. Evet belki tek amacın kardeşlerini kurtarmak ama beni sensiz bırakacak hiçbir şey yapma duydun mu?" Dedi gözlerini yoldan çekip bana bakarken.
Elimi elinin üstüne katıp, "merak etme, dikkatli olacağım ve seni de düşüneceğim" dedim tebessüm ederken.
Elimi tutup avucumun içinden öptüğünde içimdeki korku tamamıyla kayboldu.
Bir süre sonra, Araba durduğu zaman mir ile birbirimize baktık.
Gözlerimizden sesiz bir anlaşma geçti.
Evet birbirimize dikkat edip, ailemizi alıp eve dönecektik.
Telefonunu cebinden çıkarıp birini aradı. Sesi hoparlöre vermişti.
"Zemheri" dedi kalın ve sert bir ses.
"Yıldırım" diye karşılık verdi mir de. "Durum nedir?" Diye sordu.
"Bize verdiği konum yanlıştı, onun yarım saat daha ilerisinde bir konumdayız. Sana o konumu atacağım ama acele et yıldırım çünkü hiç adamım yok ve içerdeki insanlar ailem" dedi mir.
Arkadan silah sesleri gelince mir yutkunup, "Yıldırım" diye seslendi.
Bir kaç saniye sonra,"o sesindeki endişe miydi lan" diye gülen ses ile mir gözlerini devirince bende kısık bir şekilde güldüm.
Adam deli olabilir miydi?
"Ne endişe edecem lan, banane senden seni bekliyorum diye öyle seslendim" dedi bozuntuya vermeden.
"He tabi tabi" diye dalga geçti karşı ses. "Neydi o sesler, nerdesin sen?" Diye sordu mir belindeki silahı konturol ederken.
"Sizin adam zeki olmalı, 20 dakika da bir silahlı adamlar yolumu kesiyor" dediğinde bu sefer yutkunan ben olmuştum.
Lanet herif!
Nereden öğrenmiş onu çağırdığını!
Mir dönüp bana baktı, oda aynı şeyi düşünüyor olmalı.
"Ne kadar sürede burda olursun?" diye sordu mir cevaptan korkarak.
"Korkma lan, seni o piçe bırakmam merak etme" dedi gülerek.
Mir'in dudakları yukarı doğru kıvrılır gibi oldu ama hemen düzeltti ifadesini.
"Boş yapma da acele et" dedi.
"Tamamdır zemheri beni bekle ve altına etmeden korkusuzca dur" diyip Mir'in küfür etmesine müsade etmeden yüzüne kapattı telefonu.
Mir sinirden kıpkırmızı olunca arabada kahkaham patladı.
Mir dönüp şok olmuş bir şekilde bana bakıyordu.
Ama gözlerinde hayranlık ta vardı.
Hemen gülüşümü bastırıp sustuğumda kaşlarını çattı.
Sanki çok sevdiği bir şeyi elimden almışım gibi.
"İnelim" diyip elimi kapıya attım.
Mir beni kolumdan tutunca yüzümü ona döndüm.
Alnıma derin bir öpücük kondurdu.
"Dikkatli ol" dedi.
Onun şuan adamlar gelene kadar arabada kalmamız gerektiğini söylemesi gerekiyordu ama içerde onun da ailesi olduğu için bir şey demiyordu.
Gözlerimdeki korkuyu görmüş olacak ki, "Korkma, ben varken seni benden alıp zarar veremez. Biz önden giriyoruz çünkü bizi tek istiyor. Kalabalık gidersek içerdekilere zarar verebilir. Ben herşeyi hallettim. Sadece onu oyalamamız gerek yıldırım burda olana kadar." Dediğinde içim rahtadı, bir plan yaptiğını bilmem gerekirdi.
Tebessüm edip yanağımdaki elini tuttum ve ona sarıldım.
Oda başını boynuma sokup oradan güç dilenirmiş gibi soluklandıp derin bir nefes aldı.
Sonra şah damarımın üstüne ufak ama anlamı derin bir öpücük kondurdu.
Kalbim titredi.
Onu seviyordum, beni sevdiği gibi.
Ama bunu şimdi değil güzel bir anda söyliyeceğim.
Arabadan indiğimizde mir gelip elimi sımsıkı tuttu.
Karşımızda patlayan fabrikaya benzer ama daha küçük olan depo gibi bir yer vardı.
Beraber yürümeye başladık.
Deponun etrafını çevreleyen bı sürü adam vardı.
Merak ediyorum bu piç kurusunu arkasına kimi almış ki acaba, bu kadar güç onun için fazlaydı!
Adamlar bize doğru gelip silahlarının hedefine bizi aldılar.
Mir'in elini daha sıkı tuttum.
Beni yakınına çekip ilerlemeye devam etti.
Yüzü ifadesizdi ama gözlerinde endişe kırıntıları vardı.
Kendi için değil ailemiz için.
Bende olduğu gibi.
Adamların bir kısmı etrafımızı sardığında diğer kısmı ise Mir'in kalan son adamları tuttu.
Ve üst üste silah sesleri duydum ama mir arkama geçip adamlara bakmamı engelledi.
Onun adamlarını öldürmüşlerdi!
"Üstünüzde ki silahları yere atın" dedi içlerinden biri.
Mir kendi silahlarını attığında aynı işlemi bende yaptım.
Adamlar üstümüzü de aramak istediler ama bana yaklaşan bir adamın göğüsüne tekme atıp geri savurdu mir.
Bana kimseyi yaklaştırmazdı.
Mir' in zorluk çıkaracağını bildikleri için "Sibel hanımı çağırın gelip üstünü arasın" dedi arkasındaki adama, az önce konuşan adam.
İki kişi de Mir'in üstünü aradılar ama bir şey bulamadılar.
Kapı açıldığında içeriden çıkan kadın yüzünden donup kaldım.
Yeşim abla!
"Yeşim abla" dedim fısıltı ile.
Mir yanıma gelip tekrar elimi tuttu.
"Naber karaca" dedi bana yaklaşırken. "Senin ne işin var burda" diye sordum.
En son kız kardeşi bir trafik kazası geçirdiği için İzmir'e gitmişti.
"Yolun sonu karaca, benim adım yeşim değil Sibel, Sibel kara" dediğinde kaskatı kesildim.
"Sen ne saçmalıyorsun!" Diye sesimi yükseltip ona doğru adım attım ama mir beni sıkı tutup gitmeme izin vermedi.
Zira adamlar da silahını bana doğrultmuştu.
"Evet tatlım, ben senin üvey annenim" dedi şuh bir kahkaha atarken.
Bu kadın yıllarca bizim yanımızda, benim kardeşlerimin yanında mı kaldı!
"Sıkı tutun, bu sürtüğün sağı solu belli olmaz" dediğinde adamlar bize daha çok yaklaştı.
"Senin dilini kopartırım" diye bu sefer mir ileri atıldı ama yeşim yani sibel adamların arkasına geçti.
Mir'e baktığında gözlerinde oluşan korkuyu gördüm.
Bizi iyice kıstırdıklarında bana yaklaşıp üstümü aradı ama tepki vermedim.
Sadece tam uzaklaşmak üzereyken kulağına,
"Yeminim olsun, onunla birlikte seni de cayır cayır yakacağım" dedim
Beni umursamadan "Temiz alın içeri" dedi.
Adamların silahları eşliğinde kapıdan içeriye girdik ama mir elimi asla bırakmadı.
İçeri girdiğimizde ikimizde daha fazla gitmek için bir adım attık ama adamlar izin vermediler.
İlayda, beren, duru, sağ tarafta, karan, Alper, mert ise sol tarafta kalacak şekilde karşı karşıya sandalyeye bağlı oturmuşlardı.
Beren ve İlayda'nın görünürde bir yarası yoktu ama duru' nun kaşı ve dudağı patlamıştı, sağ yanağında da morluk vardı.
Çırpınmış olmalıydı.
Erkeklerin hepsinde ise gözle görülür yaralar vardı.
Hatta karan'ın üstündeki gömlek yırtılmış, kan içindeydi.
"Karan" diye fısıldadım.
Hepsinin gözü bize döndüğünde gözleri ile neden geldiğimizi sorguluyordu.
Beren ve İlayda hemen ağlamaya başladı.
Karan ve duru da çırpımaya.
"Abla neden geldin!" Diye bağırdı karan.
"Karaca!" Dedi duru da.
"İyimisiniz" diye sordum herbirine bakarken.
"Bu kadar aptal olduğuna inanmamak dışında bir sorunum yok" dedi duru.
Kendini değil beni düşünüyordu.
Sibel "onları da bağlayın Ahmet gelir birazdan" dediğinde adamlar bize doğru geldi mir beni sıkı sıkı tutarken bir tanesi silahını başıma dayadığında yutkudu.
Gözlerine korku hücum ettiğinde bana bakıp elimi bıraktı.
Benim korkum ona herşeyi yaptırırmış gibiydi.
Onu Alperin yanına götürüp bağladılar beni de beren ve İlayda'nın ortasına bağladılar.
Mir önce İlaydaya sonra da Alper ve mert' e bakıp iyi olup olmadıklarını sordu bende aynısını bizimkilere sordum.
Hepsi iyiydi ama buraya gelmemiz konusunda kızgınlardı.
Umarım şu deli yıldırım çabuk gelirdi.
Benim anlamadığım şuan neden hepimizin görebileceği bir yerde yine devasa bir ekran olduğuydu!
Birşey izletmek konusuna takıntılı olmalı ama ne izletecekti ki?
"Eee karaca nasıl gidiyor görüşmeyeli?" Diye dalgalı bir sesle konuştu arkamdan önüme geçen Sibel.
Cevap vermedim, sadece mir'e bakıyordum şuan.
Gözleriyle bana herşeyin düzeleceğini anlatıyordu ve ona güveniyordum.
"Ne o konuşmuyor muyuz?" Diyip kahkaha attı tam karşımda dururken.
"Onu rahat bırak!" Diye bağırdı yanımdaki beren.
Kafamı çevirip ona baktım, yüzü kızarmıştı.
"Beren bana bak" dedim.
Gözlerini gözlerime kenetledi.
Bu narin kızı bile bu halde görmek benim en büyük vicdan azaplarımdan biriydi.
"Sakin ol ablacım sorun yok, söz veriyorum burdan çıkıp evimize gideceğiz ve sana en sevdiğin makarnadan yapacağım" dedim gülerek.
Gözleri gülüşüme değdi.
"Söz ama unutma" Dedi oda tebessüm ederek.
"Sana verdiğim hangi sözü tutmadım kızıl cadı" dedim yalancı bir kızgınlıkla. "Haklısın, sen hep sözünü tutarsın" dedi.
"Evet" diye karşılık verip yüzümü karana çevirdim.
Yüzünde masum bir gülüş ile bize bakıyordu.
"Karan" dedim.
"Bitanem, güzel ablam" diye karşılık verdi oda.
"İyi olacağız" dedim yemin eder gibi.
"Sen varsan biz her koşulda iyiyiz abla" dedi.
Kafamı aşağı yukarı sallayıp onayladım onu.
Diğerlerine baktığımda hepsinde ufak bir tebessüm vardı.
"Özür dilerim sizlerden benim yüzümden burdasınız ve canınız yandı" dedim başımı hafif eğerek.
Özür dilemekten asla gocunmazdım. Kabahat benimdi, benim yüzümden bu haldelerdi.
"Başını eğme karaca abla" diyen ses ile kafamı eğdigim yerden kaldırıp sese doğru baktım.
Konuşan Alperin kardeşi mertti.
"Senin ne suçun var ki, insanlar bu hayatta sadece ailesini seçemez, seni anlıyoruz" dedi.
Ona samimi bir tebessüm gönderdim.
Alper de onun dediğini onaylıyor gibi yanında duran kardeşinin saçlarına öpücük kondurdu, sonra dönüp bana tebessüm ederek başını aşağı yukarı sallayıp onayladı.
"Bak sen şuna, karaca sen ne ara böyle arkadaşlar edindin ha?" Diye sordu Sibel yalancı bir şaşkınlıkla.
"Çünkü genelde hep yanlız olursun, kardeşlerin bile senin derdini görmezler" diye devam etti.
"En azından yalnızlığımla mutluydum, senin gibi katil ve şerefsiz bir adamın altına girip, ona yaranmak için insanları kaçırıp, para, şan, şöhret için masumların canını yakmadan yaşıyordum" dedim alayla.
Yüzü morarırken bana yaklaşıp sert bir tokat attı.
Bir çok sandalye hareketi duydum.
"SENİN ONA VURAN ELLERİNİ KIRARIM!" diye bağıran Mir'di.
"SÜRTÜK SENİ!" Diyen duru.
"NANKÖR!" diyen beren ve karan "AHLAKSIZ KADIN"diyen de canım görümcemdi.
Kafasını başka yere çevirip tokadı görmek istemeyenler ise mert ve Alper.
Kafamı kaldırıp şaşkınca burda olan insanlara bakan Sibel'e baktım.
"Ne o zoruna mı gitti?" diye sordum onun gibi kahkaha atıp.
"Onu kışkırtma!" Dedi mir sert bir sesle.
"Ben ölüme gülen biriyim mir, sence bu zavallı dan korkar mıyım?" Diye sordum yalancı bir şaşkınlıkla
"Bence yakışıklı sevgilini dinlemelisin, yoksa senin ölümünü ona izletmek zorunda kalırız ama merak etme onu kendi ellerim ile teselli edebilirim senin için" dedi.
Beni kışkırtmak istiyordu mir üzerinden.
"Senin onu teselli etmeyi düşünen beynini dağıtırım" diyerek hemen kışkırtmasına karsilik verdim tabi.
𝗔𝗵 𝗸𝗮𝗿𝗮𝗰𝗮!
Konu bu adam olunca içimden çıkan bu kadın kim bilmiyorum üstüme gelme!
Sibel bir kahkaha atıp mir'e doğru adımladı.
Gözlerime perde indi.
Bağlı ellerimi zorlayıp açmaya çalıştım. Sibel Mir'in arkasına geçip sol elini onun boynunda gezdirdi.
Mir gözlerime baktığında hemen boynunu yana doğru eğip kurutulmaya çalıştı ama Sibel diğer elini de kullanıp iyice Mir'in boynunu kavradı.
Dişlerimi sıktım, ellerimi daha çok zorladım.
Bu tür şeylerden eğitim aldığım için uzun sürmeyecekti.
"Abi burdan çıktığımızda seni özel olarak çamaşır suyuna batırmam gerekecek" dedi İlayda yüzünü buruşturup.
Canım görümcem!
Tam kollarımı açmıştım ki kapının açılma sesi ile durdum.
Sibel de hemen mir den uzaklaşıp, "Kocamm" diye şakıdı.
Sibel 49 yaşında yaptığı estetiklerle ve dinç vücudu ile kendine göre güzel bir kadın dı. Ahmet'te 55 yaşındaydı.
"Hayatım"dedi midemin bulandığı ses. "Ooo misafirlerimiz varmış" diye kahkaha atıp devam etti.
Sibel gözlerini bana çevirip sinsice sırıttı. "Evet kızımız ve müstakbel damadımız gelmiş" Dedi gülerek.
"Ne senin gibi bir hainin ne de yanındaki serefsizin kızıyım" dedim dişlerimi sıkarak.
Sibelin yanına gidip elini avucuna hapsetti, sonra da gözlerime bakarak dudaklarına götürüp öptü.
İçim acıdı, annemi hiç böyle öpmemişti.
"Kızım, çok ayıp cici annen ile böyle mi konuşuyorsun, gerçi nerden bileceksin sen kendi annenle bile doğru dürüst konuşamazdın" dediğinde kalbimin derinlerinde olan acı gün yüzüne çıkıp, bütün vücudumu ele geçirdi.
Yutkundum.
"Sen annemin adını ağzına ne cürettle alırsın!" Diye bağırdım.
"Senin annen di ama benim de karımdı" dediğinde Sibel burnunu kırıştırdı sanki iğrenç bir şeyden bahseder gibi.
"Annem hakkında konuştuğu zaman buruşturduğun O yüzünü paramparça edeceğim" dedim gözlerine bakarak.
Diğer herkes susmuş bir şekilde bize bakıyorlardı.
Canım yanıyordu bunu görüyor, benimle acıyorlardı,
Çünkü hepsini gözünde acı vardı.
Sadece mir, onun gözleri gri den siyaha dönmüş ölüm kokan gözlerle ikisine bakıyordu.
Diğer herkese bakıp yine bana döndü.
"Onları nasıl buraya getirdiğimi biliyormusun?"diye sordu.
"Kardeşlerini senin için sürpriz yapmak üzere alışverişe çıkarken kaçırdım, zaten yanlızlardı. Sevgili arkadaşını onların telefonundan arayarak, buluşacakları yere gelmesi üzere ve bu iki erkek kardeşi bide güzel kızı da dağ evinde tatil yaparken kaçırdık. Ne şanslıyım ki hepsi yanlızdı" dedi herkese gülerek bakarken.
"Ee zaten sizi anlatmama gerek yok" diye devam etti.
"Ben geldim işte, şimdi bırak onları gitsin" dedim.
"Elbette onları bırakacağım ama önce buraya kadar getirmişken memnun etmek gerekir öyle değil mi?" Diye sordu alayla.
"Ne geçiyorsa o aklından vazgeç, tek istediğin bendim" dedim.
"Hayır abla, seni onunla yanlız bırakıp hiç bir yere gitmem" diyen karana hepsi kafasını sallayarak katıldı.
"Beren, duru ve karanı anlıyorum ama size ne oluyor, ölmek mi istiyorsunuz!" Dedim.
"Yoo, bu artık senin meselen tek değil" diyen Alper, mert, İlayda ve en son duruya bakıp,"bu siktiğimin piçi benim sevdiklerime de zarar verdi" dedi dişlerini sıkarak.
Sonra sırıtıp" hem zaten mir bu adamı sağ bırakmaz, bu eğlenceden mahrum mu kalayım ha karaca" diye devam etti.
Hayretle ona baktım.
Ya sabır çekerek kafamı sağa sola salladım.
"Evet, evet sağ kalırsa kesin beni öldürür" dedi Ahmet aynı alaylı ses ile.
"Emin ol sen ölmeden ölmeyeceğim" diye mir dahil oldu konuşmaya.
Ahmet elini havada sallayıp umursamaz davrandı ama unuttuğu bir şey vardı.
Mir Zemheri bunların hiçbirini yanına bırakıp gitmezdi bu dünyadan!
"Neyse bak ne diyeceğim kızım, biraz da acı gerçekleri konuşalım ha?" Diye sordu.
Neyden bahsediyor anlamadım.
"Söylesene anneni özledin mi?" Dediğinde kaskatı kesildim.
"Kes sesini!" Dedim.
"Peki burda ki seni çok seven insanlara çocukluğunu anlattın mı hiç?" Diye devam etti.
"Kes şunu, gönder onları" dedim.
Arkasını dönüp adamlara bir hareket yaparak,
"Açın getirdiğim videoları da hem kızım annesine olan hasretini dindirsin, hem de ailesi onun çocukluğunu görsün biraz" diyip kahkaha atınca donup kaldım.
Hayır!
"Sen ne-" diye devam edecektim ama ortamda birden duyulan ,"SAYE" diyen ses ile hemen gözlerim doldu.
Anne!
"Anne" diye fısıldadım.
Ekrana doğru baktığımda annem onu hep gördüğüm bir koltukta uzun siyah saçlarına zıt olan beyaz teni ve mavi gözleri ile ekrana bakıp, herkesi kıskandıracak kadar güzel bir tebbesum ile bakıyordu.
Burdaki herkes donmuş bir şekilde ekrana bakıyordu.
"Güzel ve asi kızım" dedi annem.
"ANNE!" diye seslendim.
"Biliyorum bana kızgınsın, seni koruyamadığım için ama herşeyi deniyorum annecim, sen şuan tam 7 yaşındasın. Bugün senin doğum günün olduğu için sana bu videoyu çekmek istedim" dedi zarif sesi ile.
Gözlerimden yaşlar boşalırken ekranı görmekte zorluk çekiyordum.
Ne ara ellerimi çözüp ekrana doğru gittiğimi ve adamların gelip beni uzaklaştırmaya çalıştığını anlamadım.
"BIRAKIN BENİ, O BENİM ANNEM!" diye bağırıp kurtulmaya çalıştım ama beceremedim.
Onu çok özlemiştim!
Kitabı yayarsanız çok mutlu olurum. Oy vermeyi ve yorum yapmayı un utmayın lütfen ⌛ 🤍
|
0% |