@lavinia_x21
|
KARACA'DAN
Ne yapmam gerekiyor? gerçeklerden ve herşeyden uzak durmak için arkama bile bakmadan koşarak burdan uzaklaşmam mı?
Yoksa, arkamı dönüp canımdan hangi parçamın çığlık atarak yandığını görmem mi?
Korku!
Hayatım hep bu duygu ile geçiyordu.
Bu duygu doğum lekesi gibi vücudumda ve hayatımda yer edinmiş, beni terk etmiyordu.
Doğduğum günden beri her duygu gelip geçti hayatımdan ama tek bir duygu her saniye kara bulut gibi üzerimde dolaşıyor ve asla hayatımdan çıkmıyordu.
Bu duygu şüphesiz korkuydu!
"KARACA!" diye gürleyen Mir'in sesi ile irkildim.
Koşuşturma sesleri geliyordu arkamdan ama kımıldayamıyordum.
Ayak seslerine çığlık sesleri karışmıştı ve kime ait olduğunu ayıramıyordum.
Mir hemen karşıma geçip endişeli gözleri ile, "Karaca, karaca iyimisin?" Diyerek eli ile sırtıma baskı yaparak beni kolları ile sımsıkı sardı.
Hareket etmeyince benden uzaklaşarak elleri ile yüzümü avuçlarının arasına aldı.
"Bir şey söyle karaca! İyimisin yaralandın mı?" Diyerek sarstı beni.
"Mir" diye fısıldayınca, "Söyle güzelim, bana iyi olduğunu söyle" dedi.
Ama ben iyi olduğumu soyleyemeyecek kadar korkuyordum.
"AMBULANS ÇAĞIRIN!" diye bağıran ses ile gözlerimden yaşlar akıp yanaklarımı ıslatmaya başladı.
Bu karan' ın ağlayan sesiydi.
"Kim?" Dedim fısıltı ile Mir'in yüzüne bakarken.
Göz bebekleri titrediğinde, "Karaca"diye fısıldadı.
"Bana senin ailen değil de" diye konuştum yalvaran sesimle.
Başım omuzuma düşerken benim çaresizliğim onu da çaresiz bırakıyor gibi gözlerini yumdu.
"Duru" diyen belirsiz sesini duyduğumda dizlerim büküldü.
Mir gözlerini açıp belimden tutarak beni kendine yasladı.
Tekrar Çığlık sesleri geldi kulağıma.
Beren ve İlayda ya aitti.
"DURU!" diyen Alperin sesi ile, "HAYIR!" diyerek haykırdım.
Mir'in kolları arasında çıkmak için çırpındım, gidip kardeşimi kurtarmam ve onun acısını almam gerekiyordu ama mir beni bırakmıyordu.
"BIRAK BENİ, DURU!" diyerek bağırdım.
"Karaca sakin ol!" Diyerek başımı göğüsüne yasladı.
"ABLA YARDIM ET, DURU ABLA ÖLÜYOR!" diye bağıran berenin sesi ile vâr gücümü toplayarak Mir'i göğüsünden iterek çıktım kollarından.
Arkamı döndüğümde ölmek istedim.
Başı Alper'in dizi üstünde, karnından kanlar akarak yatan duru beni ne denli yaktığını bilseydi öyle hareketsiz yatar mıydı?
Sağ elini karan' ın , sol elini beren' in tutup ağlayarak başında durduğunu bilseydi gözleri kapalı olur muydu?
"Duru!" Diye bağırıp yanına doğru koşup hemen başının önünde diz çöktüm.
Yüzünü avuçlarımın arasına alarak, "kardeşim, aç hadi gözlerini" diyerek sarstım yüzünü ama ne gözlerini açtı ne de beni duydu.
Uraz tam karşımda, karanın yanında vurulduğu yere tampon yapıyordu.
Alper ise saçlarını okşayarak "duru, aç gözlerini" diyerek sesleniyordu.
Mert ve İlayda ise ayakta durmuştu. İlayda ağlıyor, mert ise onu tutarak destek oluyordu yine.
Ben, karan, beren, Uraz ve Alper yerde duru'nun başındaydık.
Mir de yanımıza gelerek adamlarına, "ARABAYI GETİRİN HEMEN" diyerek bağırdı.
"DURU BANA BAK, BAK OLMAZ BENİ BIRAKMA OLMAZ" Diyerek bağırdım.
Beyaz gömleği kırmızı ya boyanmıştı. Kan kırmızısı.
"Abla bir şey yap, o ölüyor" diye ağlayan berene çevirdim gözlerimi.
"Kes şunu! O ölmeyecek" dedim sert bir şekilde.
Ama bende en az onlar kadar korkuyor ve ağlıyordum.
Duru'nun yanağına bir öpücük kondurduğumda yüzünün soğukluğa ile içim buz tuttu.
Kardeşim ölüyordu.
Benim canımın yarısı ölüyordu!
"Başımı çevirip etrafa baktığımda Mir'in adamları etrafımızda etten duvar olmuşlardı ve etrafı gözlüyorlardı.
Aradaki boşluklardan etrafta duran insanlar olduğunu da gördüm. Silah sesi ile restorandan ve çevreden gelmiş olmalılar.
Mir'in adamı arabayı hemen yanımızda durdurduğunda, Alper ayağa kalkarak duru yu kucaklayıp arka tarafta yeleştirdi.
Ben hemen duru'nun yanına geçerek başını göğüsüme yasladım ve uraz'ın üzerinden çıkarıp elime verdiği temiz gömleği yaraya bastırarak tampon yapmaya devam ettim.
Mir sürücü koltuğuna Alper de yanına oturmuştu.
Camdan gördüğüm kadarıyla da diğerleri de gelen arabalara yerleştiler. Mir hemen sert bir dönüş ile restorandan uzaklaştı.
Başımı eğip duruya baktım. "Duru aç gözlerini, bak hastaneye gidiyoruz" dedim kısık bir ses ile.
Boşta olan elimi yanağına yerleştirdim. Bundan birkaç ay önce yine göğüsümde yaralı bir şekilde mir yatıyor du.
Benim kaderim her seferinde kanlar içinde olan sevdiklerimi göğüsümde hastaneye kadar yarasına bastırıp hayatta tutmaya çalışarak mı geçecekti.
Neydi bu, kaderin acı cilvesi mi?
Neden bunları yaşamak zorundaydım ben?
Benim varlığım hep sevdiklerimi kanatacakmıydı?
Onların yarasından akan kanı bana mı bulaştıracaktı?
"Kara-ca" diyen ses ile gözlerimi duru'nun yarasından çekip yüzüne baktım.
Gözleri yarı açık bir şekilde bana bakıyordu.
"Kardeşim" dedim.
"Ne ol-du?" Diye sordu kısık bir sesle.
Alper de sesini duyup hemen arkasını dönerek, "Duru yorma kendini, az kaldı hastaneye gelmek üzereyiz" dedi elini tutarak.
Gözlerinde kırmızı damarlar belirginleşmişti.
Gözleri endişeden rengini gizlemişti.
"Alper doğruyu söylüyor, az kaldı tamam mı? Yorma kendini" dedim.
Gözlerini açması ile sevinçten gözlerim doldu. "Üzül-me eğer ben vurulma-saydım hepimiz yarım kalacaktık" diye zor konuştuğunda anlamayarak yüzüne baktım.
Bu ne demekti şimdi!
"Yorma kendini, bu dikkatsizliğini sana ödeteceğim iyileştiğinde" dedim kaşlarımı çatıp yalancı bir kızgınlıkla.
Oda gülümsemeye çalıştı ama birden öksürmeye başladığında elim ayağım bir birine dolaştı.
Öksürmeyle karışık inlediginde ağlamaya başladım.
Elimi saçlarına atarken, "şşş bir şey yok sakin ol"dedim.
"Sizi seviyorum karaca" dediğinde, "HAYIR DURU, LÜTFEN BENİ ARKANDA BIRAKMA" diye bağırdım.
"DURU, DAYAN AZ KALDI! MİR DAHA DA HIZLAN" diyerek Alper de bağırdı.
Başımı duru'nun başına yaslayıp ağlayarak yalvardım ona, "Yapma kardeşim, yapma. Eğer şimdi gidersen hayallerimiz yarım kalacak yapma" dedim.
"Üzülme, ben iyiyim" dediğinde sesli bir şekilde omuzlarım sarsılarak ağlamaya başladım.
"Yapma duru, ben tek başıma mücadele edemem" dedim.
Karaca ben-" diye devam eden sesi birden kesilince başımı kaldırıp yüzüne baktım.
Gözleri kapandı ve başı yana doğru düştüğünde arabada, "HAYIR DURU" diyen haykırışım yankılandı.
Alper arkasını dönüp duru'nun gozlerinin kapalı olduğunu görünce, " YAPMA BE KIZIM, YILLAR SONRA CANLANMIŞ KALBİMİ TEKRAR ÖLDÜRME" Diyerek bağırdı.
Ve oda duru için yuvalarını zorlayan yaşları serbest bıraktı.
Araba sert bir şekilde durduğunda Alper ve mir hemen arabadan inerek arka kapıları açtılar.
Alper, "SEDYE GETİRİN" diyerek bağırmaya başladı. O duru'yu kucağına alarak hastaneye koştuğunda, mir de beni arabadan indirdi.
"O iyi olacak" dediğinde yüzüne baktım.
"Beni bugün evden çıkarmasaydın, ya da o kadını hayatımıza sokup bu gece karşımıza çıkmasına sebep olmasaydın ve bizim erken kalkmamıza neden olmasaydı duru bugün vurulamyacaktı" dedim gözlerinin içine bakarken.
Acımasız sözlerim karşısında kaskatı kesildi.
"Karaca böyle söyleme, ben nerden bilebilirdim. Sadece kendini biraz iyi hisset diye dışarı çıkmanı istedim" dedi sert bir şekilde.
"İyi hissetmek mi!" Diyerek sesimi yükselttim.
Çıldırmış gibi ellerimi saçlarımdan geçirerek göğüsüne güç kalmamış ellerim ile vurmaya başladım.
"SENCE BEN ŞUAN İYİ Mİ HİSSEDİYORUM!" Diyerek bağırdım.
Berbat ve boktan hissediyordum. Her geçen gün sevdiklerime zarar vermekten başka bir şey yapmadığım yüzüme tokat gibi çarpıyordu.
Ben ne işe yarıyordum. Onları korumayı bırak, üstüne zarar veriyordum.
Mir vuruşlarımdan hiç etkilenmeden hareketsiz duruyordu. "Benim onlara zarardan başka bir şey vermediğim bugün senin sayende yine yüzüme vuruldu" dedim bağırmaktan ve ağlamaktan çatallayan sesim ile.
Mir bileklerimi tutarak durmamı sağladı, "kendini suçlamayı kes artık!" Diyerek sesini yükseltince ıslak gözlerim ile yüzüne baktım.
Gözlerime baktığında çatılmış kaşları düz bir hal aldı, sert çehresi yumuşadı. "Senin varlığın nasıl bir insana zarar verir?" Diye sordu yumuşacık çıkan sesi ile.
"Ya da senin vereceğin zararın güzelliğinden kim kaçmak ister ki, sen bizden kaçmamızı bekliyorsun?" Diye sordu.
"Mir hayır ben-" diye konuşacaktım ki, "Yeter bu kadar sus artık yoksa seni öperek ben sustururum" dediğinde şaşkınlık ile ona baktım.
Ağzımı açıp bir şey söyleyecektim ki, Aklıma duru gelince onu orda bırakıp hastaneye koştum.
Mir'in yardımı ile ameliyathane' nın yerini öğrenip yukarıya çıktık. Hastane mir'e aitti, o yüzden bütün imkanları kullanacaktı.
Ameliyathane ye geldiğimde adımlarım durdu.
Duru'yu bir sedye ile içeriye katmaya çalışıyorlardı ama Alper elini sıkıca tutup bir şeyler söylüyordu ona.
Mir ona doğru gidip bırakması için uyardı, Alper duru'yu bırakıp mire sarılarak ağladı.
Mir onun omuzunu sıvazlarken bende geçip karşılarında durdum ve sırtımı duvara yasladım.
Kötü hissediyorum, eğer duru'ya bir şey olursa ne yapardım bilmiyorum. Diğerleri de geldiğinde beren bana doğru gelip sarıldı.
Onu kollarımın arasına almaktan başka bir şey yapmadım. Tam 45 dakika, geçti ve ben ne sorulan sorulara cevap verdim, ne de verilen bir şeyi aldım.
Sadece kapıya bakıyordum.
Duru oradan çıkacaktı.
Benim kardeşim beni arkasında bırakmazdı.
Bizim yapacağımız çok şey vardı.
Ordan çıkacak ve yine çocuk yurduna gidip, oradaki çocuklara bakarak hayal kuracaktık.
Saçma sapan kıyafetler alıp saatlerce vakit harcayacaktık.
Tatile gidecektik.
Evlenecek ve Çocuk sahibi olacaktı.
Sağdıcı olacaktım.
Doğumunda hep elini tutacaktım. Çocuğu ile kendi cocukluğumuzu da yaşayacaktık, onunla büyüyecektik.
Belki kendi çocukluğumuza olan özlemimizi hissedecektik.
Duru da benim gibi güzel bir çocukluk yaşamamış.
O yüzden yasayamadiğı her şeyi yurttaki çocuklara yaşatmaya çalışıyordu.
Ne kadar süre geçti bilmiyorum, ama bir ara doktor çok kan kaybettiğini ve acilen kana ihtiyaç olduğunu söyledi.
Nefret ettim onunla uyuşmayan kanımdan.
Kanı Alper verdi, hatta bir ara hemşireleri bulup sanki fazla vermemiş gibi daha çok vermek istedi.
Ama yeterli olduğu için kabul etmemişlerdi.
Ameliyathane'nin kapısı iki yandan açılınca saatlerdir yaslandığım duvardan ayrılıp dimdik durdum.
Şimdi bana kardeşimin iyi olduğunu söyleyeceklerdi.
"Doktor, durum ne? O iyi mi?" Diyerek Alper konuştu önce.
"Öncelikle sakin olun" dediğinde beren ve karan yanıma gelip ellerimi tuttular.
Herkes endişeliydi. Ve korkuyorlardı.
"Durum ne onu söyle!" Diye sesini yükselten Alperin kolunu Uraz tuttu.
Mir de benim karşımda duruyordu ve gözlerini benden çekmiyordu.
"Alper bey, duru hanımın durumu stabil" dediğinde hepimiz derin bir nefes aldık.
Kardeşim gitmemişti.
O beni bırakmazdı biliyorum.
Alper hemen yanında duran Uraz'a sıkıca sarılınca karan ve beren de bana sarıldılar. İlayda da, mir'e doğru gidip ona sıkıca sarıldı.
Hepimiz birbirimize sarılı bir şekilde sevincimizi yaşadık ama, "Lakin bir sorun var" diyen doktor ile gülüşüm dudağımda donup kaldı, herkes gibi.
"Ne sorunu?" Diyerek ben öne doğru çıktım.
Durumu iyi demişti!
"Kasıklarına yakın gelen kurşun yumurtalıkların büyük bir kısmına zarar verdiği için almak zorunda kaldık, malesef duru hanımın anne olması mucize gibi bir ihtimal olarak kaldı" diyen doktor ile kaskatı kesildim.
Ne demek yumurtalıklarını aldık?
Duru'nun bir daha anne olmayacağını mı söylüyorlardı?
Bu olmazdı, duru buna dayanamazdı!
Aklıma yeni tanıştığımız zaman ilk yurda gittiğimizde konuştuğumuz şeyler geldi.
"𝘣𝘪𝘭𝘪𝘺𝘰𝘳𝘮𝘶𝘴𝘶𝘯 𝘬𝘢𝘳𝘢𝘤𝘢? 𝘉𝘦𝘯 ç𝘰𝘬 𝘨ü𝘻𝘦𝘭 𝘷𝘦 𝘪𝘺𝘪 𝘣𝘪𝘳 𝘢𝘯𝘯𝘦 𝘰𝘭𝘢𝘤𝘢ğı𝘮" diyordu sevinç içinde.
"𝘌𝘷𝘦𝘵, 𝘣𝘶𝘯𝘢 𝘪𝘯𝘢𝘯ı𝘺𝘰𝘳𝘶𝘮 𝘴𝘦𝘯𝘥𝘦𝘯 ç𝘰𝘬 𝘨ü𝘻𝘦𝘭 𝘣𝘪𝘳 𝘢𝘯𝘯𝘦 𝘰𝘭𝘶𝘳" diyerek cevap vermiştim.
"𝘈𝘯𝘯𝘦𝘮 𝘣𝘦𝘯𝘪 𝘬üçü𝘬𝘬𝘦𝘯 𝘣𝘢𝘣𝘢𝘮𝘢 𝘣ı𝘳𝘢𝘬ı𝘱 𝘨𝘪𝘵𝘮𝘦𝘴𝘦𝘺𝘥𝘪, 𝘣𝘦𝘭𝘬𝘪 𝘥𝘦 𝘣𝘶𝘨ü𝘯 𝘣𝘢𝘣𝘢𝘮ı𝘯 𝘣𝘰𝘳ç𝘭𝘢𝘳ı 𝘪𝘭𝘦 𝘶ğ𝘳𝘢ş𝘮𝘢𝘺𝘢𝘤𝘢𝘬𝘵ı𝘮" dediğinde gözleri dolmuştu.
Elimi onun omuzuna katarak ona teselli vermiştim.
"𝘖 𝘩𝘢𝘭𝘥𝘦 𝘴𝘦𝘯𝘥𝘦 𝘪𝘭𝘦𝘳𝘥𝘦 ç𝘰𝘤𝘶ğ𝘶𝘯𝘶 𝘢𝘴𝘭𝘢 𝘣ı𝘳𝘢𝘬ı𝘱 𝘨𝘪𝘵𝘮𝘦𝘻𝘴𝘪𝘯 𝘷𝘦 𝘢𝘯𝘯𝘦𝘯𝘪𝘯 𝘴𝘦𝘯𝘥𝘦𝘯 𝘦𝘬𝘴𝘪𝘬 𝘦𝘵𝘵𝘪𝘬𝘭𝘦𝘳𝘪𝘯𝘪 𝘰𝘯𝘢 𝘷𝘦𝘳𝘪𝘳𝘴𝘪𝘯, 𝘻𝘢𝘵𝘦𝘯 𝘩𝘦𝘱 𝘺𝘢𝘯ı𝘯𝘥𝘢 𝘰𝘭𝘢𝘤𝘢ğı𝘮 𝘪ç𝘪𝘯 𝘵𝘦𝘺𝘻𝘦𝘴𝘪 𝘰𝘯𝘶𝘯 𝘩𝘦𝘳 𝘪𝘴𝘵𝘦𝘥𝘪ğ𝘪𝘯𝘪 𝘺𝘢𝘱𝘢𝘳" demiştim.
Bana sıkıca sarılarak kahkaha atmıştı.
"Ç𝘰𝘬 𝘪𝘺𝘪 𝘣𝘪𝘳 𝘵𝘦𝘺𝘻𝘦 𝘰𝘭𝘢𝘤𝘢ğı𝘯ı 𝘣𝘪𝘭𝘪𝘺𝘰𝘳𝘶𝘮" demişti.
Bende, "ç𝘰𝘬 𝘪𝘺𝘪 𝘣𝘪𝘳 𝘢𝘯𝘯𝘦 𝘰𝘭𝘢𝘤𝘢ğı𝘯ı 𝘣𝘪𝘭𝘪𝘺𝘰𝘳𝘶𝘮" dediğimde o günü kahkahalarla kapatmıştık.
Şimdi ne duru anne, ne de ben teyze olamayacak mıydım?
Bu doktor bana kardeşimin asla istediği gibi bir anne olamayacağını mı söylüyordu?
Peki ben bunu duru'ya nasıl söyleyecektim?
Beren ve İlayda yine ağladığında alpere baktım.
Kaskatı bir şekilde doktora bakıyordu.
Mir'in eli ise onun omuzundaydı. "Karan, bereni al ve eve git" dedim buz gibi bir sesle.
İkisi de gözleri ıslak bir şekilde şaşkınlıkla bana baktı. "Abla, duru abl-" diyen karana, "Sana eve gidin dedim!" Diyerek sesimi yükseltince istemeye istemeye bereni alıp uzaklaştı yanımızdan.
"Sizde uzaklaşın burdan" dedim mire bakıp.
Bana anlamayarak baktığında Alper bana doğru gelip, "Ne saçmalıyorsun sen? Duru bu haldeyken onu bırakıp hiç bir yere gitmem!" Diyerek sesini yükseltince Uraz onu kolundan tutup benden uzaklaştırdı ve, "Ağır ol Alper" diyerek uyardı.
"Neden onu burda bırakıp gitmezsin? Kimsin sen? Onun neyi oluyorsunda kendinde bu hakkı buluyorsun?" Dedim sert bir şekilde gözlerimi gözlerinden ayırmazken.
Omuzları gerildiğinde bana cevap vermedi ama gözlerinde oluşan pişmanlığı ve acıyı içimde hissettim.
"Karaca abla, sakin ol " diyen mert ti. "Hayır sakin olmayacağım" dedim gözlerim onu bulurken.
Sonra dönüp mir'e baktım. "Onu elinden kaçırdın değil mi?" Diye sordum.
Evet onu elinden kaçırmıştı, çünkü yemek başlamadan önce gelen telefon ile bir terslik olduğunu anlamıştım.
Karşıdan gelen ses, kaçtı abi diyordu ama inanmak istememiştim.
Ve mir hiç bir şey olmamış gibi davranmıştı.
Herkes anlamayarak bana bakıyorlardı ve neden bahsettiğimi sorguluyorlardı.
"Karaca" diyerek bana doğru geldi geriye doğru bir adım atıp, "Senden sadece onu bir süre elinde tutmanı istemiştim" dediğimde durdu.
Neyden bahsettiğimi biliyordu.
"Onu bulacağım!" Dedi anlamamı ve ona güvenmemi ister gibi.
"BENİM AİLEM ÖLDÜKTEN SONRA YADA HAYALLERİ YARIM KALDIKTAN SONRA BULSAN NE OLUR?" Dedim haykırarak.
Acı ile yutkunduğunda içimde tuttuğum zehiri dışarıya savurmaya devam ettim.
"O gece onu bulman icin sana hiç gelmemeliydim, sana geldikten sonra saldırmaya başladı ve senden uzak durmam konusunda beni uyardı ama ben sana güvenerek onu dinlemedim ve bugün kardeşimin en büyük hayalinin elinden kayıp gittiğini öğreniyorum" dedim kısık bir şekilde.
Bu sözlerim karşısında göz bebekleri titrediğinde acı ile yutkunan bendim bu sefer.
Herkes şok olmus bir şekilde bana bakıyordu.
Ağır konuşuyordum, ama ben buydum. Ben ailemin acısına dayanamıyordum.
Zaten onun kız kardeşi ile canı yanmasın diye bugün kardeşimin canı yanıyordu.
Pişman değilim ama duru benim yüzümden bu haldeydi.
"Karşıma çıktığın için pişman mısın?" diye sordu hayal kırıklığı ile.
Gözyaşlarımı geri gönderip çenemi havaya kaldırdım. "Pişmanım".
İlerde beni yakacak olan o kelimeyi kullandım.
Bir adım geriye gittiğinde inanamaz gibi bana bakıyordu.
"Şimdi aileni de al git burdan, çünkü bundan sonra Ahmet kara' yı da ben bulacağım, kardeşimin yaralarını da ben saracağım. Duru biraz toparlandıktan sonra hastaneyi de terk edeceğiz" dedim.
Biz mir ile mutlu olamayacaktık.
Çünkü benim hayatımda acıdan başka hiç bir şey yoktu.
Gözlerime bu sözleri söyleyen sen olamazsın der gibi bakıp, "yalandı bu dediklerim,hiç pişman olmadım" demem için yalvarıyordu ama ben bomboş bir şekilde bakmaya devam ettim.
Oda anlamış olacak ki dönüp gitti. Arkasını dönüp gittiğinde, enkaz altında kalmış gibi bedenim acı ile doldu.
Bu sefer bitmişti çünkü ben onu tanıdığım için pişman olduğuma inandırmıştım.
İlayda ve mert te bir sure sonra Alper tarafından gönderilmişti.
Ama Uraz ve Alper hala bekliyordu. "Sen ne bekliyorsun hâlâ?" Diye sordum alpere.
"Karaca bak anlıyorum üzgünsün ama benden bunu istemeye hakkın yok" dedi Alper bana bakıp kaşlarını çatarak.
Mir'i aramış ve yerini öğrenmeye çalışmıştı ama mir kesin bir dille burda kalması gerektiğini söylemişti.
Uraz bende öğreniyim diye sesli bir şekilde sormuştu.
"Senin ne hakkın var burda beklemeye?" Dedim.
Birden ayağı kalkıp, sabrının sonuna gelmiş gibi, "ULAN ANLAMIYORMUSUN,ONA AŞIK OLDUM BEN" diye gürledi.
Yanında olan Uraz ise bu anı çıkış ile irkildi.
Duymak istediğim buydu.
"Onun çocuğu olmayacak bir daha" dedim kısık bir şekilde.
Gelip karşımda durdu ve bana sıkıca sarıldı.
"Biliyorum ama ben ona bunu hissettirmem" dediğinde bende kollarımı ona dolayıp ağlamaya başladım.
Alper ve duru birbirini seviyordu.
Ben ve mir gibi.
Birimiz imkanlar içinde imkansızken, Onlar imkansızlar içinde imkanlıydı.
Onlarınki mutlu sonla bitebilecekken, Bizim ki kayıplar ile bitecekti.
Er yada geç Ahmet benim ya da Mir'in ailesinden birini öldürecekti.
Bunu ona yapamazdım, aşkıma rağmen. O kendi bencilliğim ile böyle söylediğimi sanarken ben ailelerimiz için aşkımı daha başlamadan bitirmiştim.
Duru evlenmekten korkmaz ve alpere evet derdi ama ben babam yüzünden aşka inanmaz ve evlenmekten korkardım.
Duru'yu normal odaya almışlardı ve bizde bekleme odasında hemen karşısında duruyorduk.
Arada sadece bir cam vardı.
Rengi solgundu ve hareketsiz bir şekilde yatıyordu.
Etrafta sadece makinelerden gelen sesler vardı.
Bundan sonra ne olacak bilmiyordum. Duru ne olacaktı ve ona bunu nasıl söyleyecektim?
Ya mir ve ben?
Bence bizden artık bir şey olmazdı çünkü o gözlerinde oluşan enkazla giderken, ben arkasında sebep olduğum enkazın altında kalmıştım.
Biz bir araya gelip mutlu olamayacaktık. Ve Ahmet Kara...
Bu sefer o silahı onu öldürmeden indirmeyecektim!
Ben değil, o bana gelecekti herzaman ki gibi.
Şuan bir saattir dışarda bekleyen adamından biliyordum bunu.
Bu sefer tek başıma gidecek ve herşey bitecekti.
Ya hayatımdan beni ve ailemi rahat bırakarak giderdi, ya da onu da kendimle beraber cehenneme götürecektim.
Bu gece sondu.
Bu geceden sonra, Ahmet Kara hayatımdan sonsuza dek çıkacaktı.
DEVAM EDECEK... ARKADAŞLAR OY VERMEK BU KADAR ZOR DEĞİL LÜTFEN...🤍⌛
|
0% |