@lavinia_x21
|
MİR ZEMHERİ' DEN
Hayal kırıklığı...
Canım içini hayal kırıklığına uğrattım.
Hayatımda ilk defa birine verdiğim sözü tutamadım.
Hayatımda ilk defa yaptığım bir hata yüzünden sessiz kaldım.
Yüzüm yoktu.
Peki ya o nasıl pişman olmuştu beni tanıdığına.
Canımı ne denli yakmıştı pişman olması. Beni nasıl yıkmıştı.
Nasıl onunla huzurlu hissettiğim yeri, evimi yani kalbini benim için bir enkaza dönüştürmüştü.
Üşümüştüm buz gibi olan zifiri gözleri karşısında.
Yanmıştım onun aşkından.
Şimdi oturmuş bir sahilde hırçın dalgaları izliyordum.
Yanından ayrıldığımda gece yarısıydı. Şimdi ise sabah olmuştu.
Hava bugün kasvetliydi, güneş olmasına rağmen.
Halbuki ne çok ihtiyacım vardı onun yanında öldüreceğim zamana şimdi.
Herşey boştu.
Onca şeyin üstesinden geldim de sevdiğim kadının derdinin üstesinden gelemedim.
Derin ve sıkıntılı bir nefes alıp başımı yeni doğan güneşe çevirdim.
En son Alper ile konuştuğumda duru' yu normal odaya almışlardı.
Birdaha aramamıştım.
Bir nevi benim yüzümden olmuştu duru'nun anne olamama ihtimali.
Alper yanıma gelmek istemişti ama izin vermemiştim.
Uraz ise sık sık beni aramıştı ama bir yerden sonra artık açmamıştım.
Beni düşünüyordu piç ama söylesen inkar etmek için götünü yırtardı.
Zaten saçma sapan şeyleri bahane ederek arıyordu.
En son ki bahanesi, "benim çamaşır makinem bozulmuş, sana göndersem yıkar mısın?" Olmuştu.
Ondan sonra açmamıştım hatta engellemek bile istedim ama uğraşmadım.
Bana ne olabilir di ki zaten dimi? Arkamda iki veya üç adam vardı. Beni korurlar mıydı gelen Azrail'den.
Koruyamazlardı.
Benim istediğim de buydu şuan, ansızın gelen ölüm.
Bu güçsüzlük mü?
Hayır değil, bu yorugunluk ve bıkkınlık. Beni yoran ne peki?
Telefonum çalınca sağ tarafıma, bankın üzerinde duran telefona baktım.
ALPER yazıyordu ekranda.
Elime alıp, "Söyle" dedim.
"Mir nerdesin?" Diye sorduğunda banktan kalktım.
Adamlara dönüp bir el hareketi ile toparlanmalarını işaret ettim.
"Ne oldu Alper?" Diye sordum arabaya doğru yürürken.
"Karaca yanında mı?" Diye sorunca adımlarım durdu.
Benim yanımda olmak dışında heryerde olabilirdi.
"Hayır" dedim.
Eve, kardeşlerine gitmiştir.
"Nerde bu kız?" Diye sordu tekrar.
"Eve gitmiştir" dedim kapımı açan adamım sayesinde arabaya yerleşirken.
"Karan ve beren burada ama karaca yok mir" dedi.
"Nefes almak istemiştir" dedim sıkkın bir nefes alıp.
"Senin derdin ne? O yok diyorum ve sen baya rahat görünüyorsun" dediğinde kaşlarımı çattım.
"Ne yapmam gerekiyor? Beni istemeyen birinin başını beklemem mi?" Diye sordum sert bir şekilde.
"Mir bak en son yanımızdaydı kantine gideceğim diyip ayrıldı yanımızdan ve..." diye devam edecekti ama, "Gelir bir işi çıkmıştır" diyerek böldüm sözünü.
Her ne kadar benim yüzümden de olsa bende insandım ve kırılmıştım.
Karaca beni hiçbir zaman onu sevdiğim gibi sevmeyecekti.
Ve ben bir daha asla ona doğru bir adım atmayacaktım.
"Mir.." diyen Alperin yüzüne kapattım telefonu.
"Dağ evine sür" dedim şoföre doğru.
"Emredersiniz" dediğinde telefonu kökten kapatıp başımı geriye atarak gözlerimi kapattım.
Yorulmuştum ve dinlenmek istiyordum artık.
Tek taraflı her şey yorardı.
Ve biz aptal gibi devam ederdik ona olan inancımızdan değil sevgimize olan inancımızdan.
Ama ortada bir sevgi yoktu.
Sevda vardı.
Ve sevda tek taraflı olursa insanı öldürdü.
Memlekette yani Rize 'de kalpte aşk değil, yürekte sevda büyürdü.
Eğer bu sevda tek taraflı olursa kendinle beraber sisli büyük dağların ardına gizlenir, büyük derin suların dibine gömülürdün.
Karaca benim sevdam'dı.
Karaca benim umudum'du.
Karaca benim inadım'dı.
Ve karaca benim herşeyim ken artık hiçbir şeyim'di.
Karaca benim sevdamı, umudumu ve inadımı benimle beraber enkaza dönüştürmüş ve bizi altında ölüme terk etmişti.
O bizim katilimiz di.
~~~~~
KARACA'DAN
"Cesaretine hayranım" diyen Ahmet'e baktım.
Elinde tuttuğu silahı alnıma dayamış bir şekilde nefretle bakıyordu bana.
"Nedense sende hayran olacağım en ufak bir cesaret kırıntısı göremiyorum" diye cevap verdim.
Yoruldum artık...
Bir kurşun ile benimde ailemin de azabı biterdi.
Ben yanlarında oldukça hep başlarına bir şey gelecekti.
Hastaneden uraz'ın şüpheli bakışları eşliğinde ayrılmıştım.
Beni bekleyen bir araba vardı zaten.
Hastanenin arkasına kadar takip ettiğim adam beni farları ile işaret veren bir arabaya götürmüştü.
Sabah olana kadar beni bir evde tutmuşlardı.
Ordan başka bir eve götürüp gece yarısına kadar da orada tutmuşlardı.
Şehir dışında değildik çünkü yön duygum güçlüydü.
İstanbul'un içinde dolanıp durmuştuk. Sadece kafamı karıştırmaya çalışmışlardı.
Sonra da doğrudan yeterince uzak bir mesafede olan ormanlık bir alana gelmiştik.
Şuan karanlıktı etraf.
"Arkadaşın için üzgün olduğumu söyleyemem, seni uyarmıştım" dediğinde ona doğru hareketlendim ama beni tutan adamlar ile zordu.
"Kendi iyiliğin için beni sağ bırakma, aksi takdirde onun hayallerini almana karşılık canını alacağım" dedim kararlılıkla.
"Aman ne korktum, seni ben büyüttüm unutma! Sen damarlarında benim kanımı taşıyorsun!" Diyerek bağırdı.
"Buda her ikimizden nefret etmem için yeterli bir sebep görüyorsun ki" dedim.
Kaşlarını çatıp bana tokat atınca başım yan düştü ama canım yanmadı.
Alıştıktım tokatlarına.
"Sana söyledim, eski karaca yok karşında! Beni sindiremezsin!" Diyerek bağırdım.
"Öyle mi?" Dedi gözlerinden tehlikeli pırıltılar geçerken.
"Öyle" diye karşılık verdim çenemi havaya kaldırırken.
"Bazen aptal annene benzediğin için senden daha çok nefret ediyorum!" Dedi kaşlarını çatarak.
"YETER ARTIK, ANNEMİN ADINI AĞZINA ALMA!" diye haykırdım.
Zoruma gidiyordu.
Annemin adı onun ağzında dolaşacak kadar basit değildi.
O benim meleğim di.
Benim annem melekti ve şeytan onun adını ağzına alamazdı.
"O benim karımdı!" Dedi haykırmamı umursamadan.
"Sen onu hiç sevmedin" diye fısıldadım.
Sol gözümden bir damla yaş akınca siyah gözleri o yaşı takip etti.
"Hayır onu sevdim!" Diye karşı çıktı.
"Sevmek bu değil, sen ona hayatı zindan ettin!" Diye bağırdım.
"Üstelik ölen çocuğunun ardına saklandın bahane olarak" diye devam ettim.
Gözlerinin ardında ufak bir acı oluştu ama hemen geriye itip nefreti on plana çıkardı.
O acımasızdı.
"Bahane değil di!" Diyerek itiraz edince delirmek üzereydim.
"Onun ölmediğini söylemiştin!" Diye bağırdım.
Beni tutan adamlardan kurtulmaya çalışıyordum.
Ama beceremiyordum.
"O ölmedi ama ölmek üzereydi!" Diyerek bağırdı.
"Erken doğmuştu! Ne yaparsak yapalım hep zayıf kaldı! Süt anne bile kabul etmiyordu! O benim yanımda mutlu olmalıydı ama o sanki annesini arıyor gibiydi!" Diyerek elindeki silahı sertçe başına vurdu.
Delirmiş gibiydi.
Abim daha bebekken bile onu kabul etmemişti benim gibi.
Bebekken annemi aramıştı.
"Ona ne yaptın?" Diye sordum korkarak.
"Onu evlatlık verdim! Çünkü hiçbir şekilde gelişmiyordu! Ölmek üzereydi bende onu sattım!" Dediğinde kaskatı kesildim.
Abi'mi başkalarına mı satmıştı!
"ALLAH SENİN BELANI VERSİN PİÇ KURUSU!" diye boğazım yırtılırcasına haykırdım.
"Kes artık!" Diyerek bir tokat daha attı. Dudağım patlamıştı.
"İkinizde nankördünüz ama Sibel'den olan oğlum bana çok sadık biliyormusun?" Dedi sırıtarak.
Beynimden vurulmuşa döndüm.
Benim bir abim daha mı vardı!
Araba farları gözümü alınca başımı sola çevirip gelen arabaya baktım.
"İşte oda geldi" dedi ufak bir kahkaha atıp.
Araba durunca içinden uzun ve yapılı bir adam çıktı onun oğlu olduğu belliydi çünkü siyah saçları ve siyah gözleri benim gibi ona çekmişti.
En fazla 27 ve ya 28 yaşındaydı.
İçim burkuldu. Annemi aldatmış, onca acı yetmezmiş gibi. Sibel ile bunca sene beraberler miydi?
Ahmet'e bakınca dudaklarında gülümseme oluştu ve gamzesini gördüm.
Sibelde olan gamzeler di bunlar.
Bize doğru yürüyünce gözleri beni buldu.
Canımı yakan gözlerinde saniyesinde oluşan nefretti.
"Demek sonunda tanışabildik kardeşim" dedi babasının yanında dururken.
"Ben senin kardeşin değilim"dedim çenemi kaldırarak.
O Ahmet'in ve Sibel'in oğluydu.
Benimle alakası yoktu, benim ne babam ne de abim vardı.
Sadece iki tane kardeşim ve nerede olduğunu bilmediğim annemin bir parçası vardı.
"Ama kalbimi kırıyorsun" diyerek üzgün bir ifade takındı.
Babasının oğlu!
"Sonuçta aynı babaya sahibiz öyle değil mi? Bu seni benim kardeşim yapar" dediğinde dişlerimi sıktım.
"Ne sen ne de yanında ki piç kurusu benim hiçbir şeyim değilsiniz" dediğimde kaşlarını çatarak bana doğru adımladı.
Ahmet kolunu tutarak ona engel olmasaydı bana babasının oğlu olduğunu kanıtlardı.
"Ne o zoruna mı gitti?" Dedim gülerken.
"Asıl zoruna gitmesi gereken şey yanında duran ve baba sandığın adam" diye devam ettiğimde bu sefer Ahmet'in de kaşları çatıldı.
"Abin Murat ile doğru konuş!" Diye ikaz etti beni Ahmet.
"Abi mi?" Diyerek kahkaha attım.
İkisi de delirmişim gibi bana bakıyordu.
"Evet biraz dan ecelin olacak abin" dedi Murat sırıtıp.
"Sana bir sır veriyim mi?" Diye sordum gözlerine bakarken.
"Ver bakalım" dedi oda gözlerini çekmezken.
"Sen bana bir sikim yapamazsın!" Dediğimde yüzünün değişen şekli ile keyfim yerine geldi.
Babasına dönüp, "haklısın baba, bu kız kesinlikle sana çekmemiş, aptal annesine çekmiş olmalı"dediğinde.
"KES SESİNİ ORUSPU ÇOCUĞU!" diyerek çırpındım.
Bunlar beni deli etmek istiyordu.
Ona küfür etmem zoruna gitmiş gibi yanıma gelerek kaburgalarıma sağlam bir yumruk atınca nefesim kesildi.
"Kan kusturun şuna!" Diye beni tutan adamlara emir verdi.
Adamlardan biri önüme geçerken ikisi kolumdan daha sıkı tuttu.
Karşıma geçen adam yüzüme yumruk atarken başım yana düştü.
Sonra ki darbe kanıma geldi.
Üst üste vurdular.
Canım yandı ama belli etmemeye çalıştım.
Onlar zayıflık istiyordu ve benim onlara göstereceğim son şey bile değildi bu.
Darbeler dayanılmazdı, dizlerim büküldü ama düşmeme izin vermediler.
Bir kaç darbe daha geldikten sonra, Adamlar durunca başımı kaldırıp baba ile oğluna baktım.
Canım daha çok yandı.
O kendine bunca pisliğin içinde aile kurmuştu.
Karşımda bana gülerek bakan bir aile.
Ben ise tek başıma mücadele ediyordum. Eğer abim yaşıyorsa ve benden haberi varsa onu affetmeyecektim.
Benim de yanımda duran birilerine ihtiyacım vardı.
Ama herkesi tek tek kaybediyordum. Sevdiğim adam bile yanımda değildi.
Beni bulmak için uğraşmıyormuydu onu bile bilmiyorum.
Ama neden uğraşsın ki ben onu öldürmüştüm.
Beni aramamasına kızmaya hakkım bile yoktu.
Ben bu hayatta hep tek başıma mücadele ediyordum.
Bu benim kaderimdi.
Gelen öksürük ile birlikte kaburgalarıma dayanılmaz bir acı girdi.
Yüzümü buruşturunca, "sana bir şans veriyorum kızım! Eğer şimdi bizimle gelirsen ailene dokunmam ama emrin dışına çıkmayacaksın ve benimle çalışacaksın! Kocaman bir ailen olacak" Diyen Ahmet'e diktim gözümü.
"Beni böyle küçümseme Ahmet Kara! Ben senin yanında ki oğlun gibi maşan olmam! Benim zaten bir ailem var ve sen bir daha onlara yaklaşmayacaksın!" Dedim hırıltılı bir sesle.
Konuştukça nefesim bile ciğerlerime batıyordu.
"O halde ölmemen için bir sebep yok!" Diyen Ahmet ile murat bana doğru yürüdü.
Ahmet geriye çekilip oğluna müsade etti. Murat bana yaklaşıp saçlarımdan kavrayarak beni yere fırlattı.
Karnıma sert gelen tekme ile inledim.
Tekrar bir darbe geldi iki büklüm oldum. Çok sert vuruyordu.
Bir darbe daha.
Neydi bu nefretin sebebi?
Bir darbe daha.
Bugün gördüğü birine insan nasıl böyle vicdansız davranırdı?
Yüzüme gelen bir darbe daha.
O Ahmet Kara' nın oğluydu.
Karnıma gelen son darbe ile ağzımdan gelen kan ile vuruşları durdu.
Öksürük krizine girdiğimde kan kusuyordum.
Dediğini yapmıştı bana kan kusturmuştu. Hareket edemedim.
Canım çok yanıyordu ve eğer hareket edersem ölecek gibiydim.
"Sıkın kafasına, vücudunda en az 10 kurşun olacak!" Diyen Murat ile tebessüm edip gözlerimi kapattım.
Sonunda bitecekti.
Ve ben bu acıdan kurtulacaktım.
Ben tek başıma mücadele etmek zorunda kalmayacaktım.
Ailemden ayrılacağım için ve hâlâ abi'mi bulamadığım için içim yanıyordu.
Ama benim içimi soğutan ve sevindiren şey ben meleğime kavuşacaktım.
Annem beni bekliyordu, ve ben onu çok özlemiştim.
Gidip onun yanında dinlenmek istiyordum.
Biri derdimi anlasın ve saçlarımı okşasın istiyorum.
Bunları yapacak kişi annem di.
"Gitmeden önce abinin kim olduğunu bilmek istermisin?" Diye soran Ahmet ile gözlerimi bile açmadım.
Bu düşünce beni heycanlandırmadı.
Çünkü artık bir anlamı yoktu, ben anneme gidiyordum ve abim arkamda kalacaktı.
Belki benden hiçbir zaman haberdar olmayacaktı.
Olmasın dı.
Üzülür belki öldüğüm için ama üzülmesin istemem.
Beren ve karan iyi olacaktı çünkü onları emanet ettiğim kişilere güveniyordum.
Ferman baba ben hastaneden çıkmadan önce gelmişti. Yurtdışı'na gitmişti ve kaçırılmamamız dahil hiçbir şeyi bilmiyordu. Ona herşeyi anlatmak istedim ama vaktim yoktu.
Uçaktan iner inmez Karanı aramış ve duru'nun vurulduğunu öğrenip soluğu hastanede almıştı.
O kardeşlerime bakardı biliyorum.
Onlara cevap vermeyeceğimi anladıklarında sustular.
Ama Murat'ın söylediği cümle ile başımdan aşağı kaynar sular döküldü.
"O kişi Uraz Yıldırım" diyen Murat ile gözlerim anında açıldı.
Ne!
Bu saçmalık.
"İşte şimdi kalbimi kırdın karaca! Benim abin olduğumu öğrendiğinde bile böyle şaşırmadan durmuş bir tepki vermemiştin" diyerek kahkaha attı Murat.
Babası ise ona eşlik etti.
"Sen... Ne saçma...lıyorsun?" Dedim kekeleyerek.
"Duydun abin Uraz dı. Ne yazık ki senden haberi bile olmayacak." Diyen Ahmet ile kaskatı kesildim.
Abim Uraz mı?
Beni ve ailemi Ahmet'in elinden kurtarmaya gelen kişi mi?
Mir ile dalga geçip "abisi yaşıyorsa bir 30 yıl daha bekar kalır bizimki" diyen kişi mi?
Gözlerimden yaşlar aktığında hıçkırarak ağlamaya başladım.
Benim abim yanımdaydı ve ben anlamamıştım bile.
Nasıl anlamadım?
Gözleri ve saçları?
Buz kestim, aslında o anneme mi benziyordu?
Annemin gözlerini gördüm ve ben hiçbir şey anlamadım.
Ben onun abim olduğunu anlamadım! Canımı yakan şuan fiziksel acı değildi.
Vücudum değil içim kanlı'ydı benim.
Benim içimden akan kan dudaklarıma ulaşıyordu.
Kalbim ağırdı.
Benim abim yaşıyordu ve ben kaç saat önce onu görmüştüm.
Benim kardeşi olduğunu bilmeyecekti.
"Bunu.. bana neden söylediniz" dedim kısık çıkan sesim ile.
Uraz'ın benim abim olması ölüm isteğimi söküp atmıştı üstümden.
Ona son bir kez de olsa sarılmak istedim. Ona sarılsam belki anneme sarılmış gibi hissederdim.
"Ne o Mutlu olmuş gibi değilsin?" Diye sordu alayla Ahmet.
Hayır mutlu değildim.
Abimin kim olduğunu bilmeden ölmek istiyordum.
Onunla vedalaşmadım bile. Ona,"abi annemin yanına gidiyorum" demek istiyorum.
"Yeter artık bir önemi kalmadı sıkın!" Diyen Murat ile bir göz yaşı daha ağzımdan taşıp yanağıma bulaşan kana karıştı.
Gözlerimi acı ile yumdum.
Tetiğin çekilme sesine karışık içimi umutla ve sevinçle dolduran iki gür ses duydum.
Kapattığım gözlerimi tekrar zorlayarak açtım.
"KARACA!" diyen abim ve sevdiğim adamdı.
Gelmişlerdi.
Hem mir hem de abim.
"Siktir nerden çıktı bunlar!" Diyen Murat'ın korku dolu sesini işittim.
Ahmet ve Murat kendi etraflarında dönerek çevreye bakındı ama etraf zifiri karanlıktı.
"KARACA NERDESİN!" diyen mir ile konuşmak istedim ama başım dönüyordu ve gözlerim kapanmak üzereydi.
"Baba gidelim zaten ölmek üzere" dedi Murat Ahmet'in kolunu tutarken.
"KARACA SES VER!" diyen Uraz'ın sesi daha yakından geldi.
"Burdayım abi" diyen fısıltım bana bile gelmedi.
Abim gelmişti, sevdiğim adamı alıp benim için gelmişti.
Ahmet silahını bana dogruttu ama oğluna fazla karşı gelemeyerek adamları ile hızlıca uzaklaştı yanımdan.
Arabalarına binişlerini ve beni kanlar içinde bırakışlarını acı ile izledim.
Çalıların hışırtılı seslerine ayak sesleri karıştı
Ama daha fazla gidememişlerdi çünkü Mir ve Uraz önlerini tüm heybetleri ile kesmişti.
İkisi de aynı anda iki ellerinde tuttukları silahları kaldırarak arabaya üst üste ateş ettiler.
Mir arkaya Uraz ise öne doğru daire şeklinde yürüyerek arabayı kurşuna dizmişlerdi.
İki araba vardı.
Biri adamlara aitken diğeri Ahmet ve oğluna aitti.
Adamların arabasına sadece bir kaç el ateş etmişlerdi ama diğer arabaya acımadan üst üste sıkmışlardı.
Ahmet ve Murat'ın olduğu arabanın etrafında çember şeklinde yürüyerek kurşuna dizmişlerdi.
Bu uzaklıktan bile Murat'ın cama yapışan kanlı yüzünü ve açık gözlerini görmüştüm.
Ahmet'in yüzü ise tanınacak halde değildi.
Abim ve sevdiğim adam bana nefes almayı zorlaştıran kişilerin nefesini kesmişti.
Acı olansa Uraz'ın öldürdüğü kişilerin kardeşi ve babası olduğunu bilmemesiydi.
Ya bana kızarsa bunun için?
Beni suçlarsa?
Silahları indirdiklerin de arabadan uzaklaştılar.
Ormanda yankılanan silah sesleri kesildiğinde büyük bir patlama oldu.
Sıktıkları kurşunlar yüzünden araba büyük bir patlama ile yanmaya başladı.
Benim vücuduma sıkmayı diledikleri kurşun sayısının iki katını onların vücudunda açıp cayır cayır yanmalarına sebep olanlar Uraz ve Mir' di.
Bitti artık! Ondan kurtuldum!
"KARACA!"diye haykırıp bana doğru koşan Mir'i gördüm.
Arkasından da onu.
Abi'mi!
Mir saniyeler içinde yanımda diz çöktü.
Yüzümü kanlar içinde görünce onun da yüzünde ki bütün kan çekildi.
Uraz da gelip hemen öbür tarafımda durdu.
O arkamda kalıyordu yan durmuş bir şekilde uzanıyordum.
"Ne yaptılar sana" diye fısıldayan Mir'in gözlerinden bir damla yaş akınca titreyen elini yüzüme uzattı.
Kaskatı bir şekilde bana bakıyordu ikisi de.
"Mir" diye fısıldadım.
Öksürme isteği ile başım önüme düştü. Ama ağzımdan gelen kanı kusmak dışında bir şey yapamadım.
"Nasıl kıydılar sana" derken gözleri durmaksızın ağlıyordu.
Arkamdan uraz'ın acı dolu sesini duydum.
"Şerefini siktiklerim!" Diye bağırdı.
Mir beni kucağına almaya çalıştı ama acı dolu inleyişim ile kucağında tutmakla kaldı.
Bacaklarının üzerinde başım kalbine denk gelecek şekilde beni kollarında tutup yere oturarak sırtını ağaca yasladı.
Eğer sırtını yaslamasaydı, yıkılacak gibiydi.
Bana olan bakışları ızdırap doluydu.
Ağzını açmıyor kaskatı bir şekilde duruyordu.
Ama gözleri ağlıyordu.
"Mir" diye fısıldadım yine.
Bana bakmak acı verse de başını eğip, "Güzelim" diye fısıldadı.
"Özür dile..rim" dedim zor bela.
"Şşş yorma kendini, bir şey olmayacak söz veriyorum" dedi bir damla gözyaşı daha feda ederken.
"Uraz arabayı buraya getirsinler" dedi mir yalavaran sesi ile.
Onu ilk defa bu kadar güçsüz görüyordum.
Uraz telefonda yerimizi söyleyip buraya gelmelerini bildirdi birilerine.
bana yaklaşan Uraz."Bir baba nasıl evladına kıyar ?" Diye sordu.
"O ve oğlu" dediğimde mir kaskatı kesildi.
Uraz ise afallayıp bana baktı. "Oğlu mu? Abin yaşıyor mu gerçekten?" Diye sordu. "O benim abim... Değil. O canavarın oğlu" dedim. Konuştukça canım acıyordu ama öleceksem abim olduğunu bilmeliydi. "Benim aradığım onun oğlu değil, benim aradığım annemin oğlu" dedim gözyaşlarım kanlara karışırken. "Ne demek istiyorsun? Başka bir abin daha mi varmış?" Diye soran mir di. "Evet" dedim kısık sesim ile. "Bana abimin kim olduğunu söylediler" dediğimde ikisi de göz göze geldi. "Bunları sonra konuşuruz yorma şimdi kendini" dedi Uraz arkasını konturol ederken. Gözlerimi açık tutamıyorum artık. Gözlerim kapansa acım dinecek gibiydi. "Karaca uyuma güzelim nolur, bana bak uyuma" diyen mir ile açmakta zorluk çektiğim gözlerimi biraz daha araladım. Öksürük krizine girince durmadan ağzımdan kan geliyordu. "Kurban olurum sana dayan nolur dayan" diyen Mir'in ağlayan sesi ile çabaladım. Uraz'ın yanında yabancılık çekmiyordu ağlarken. "Uraz" dediğimde Uraz bana biraz daha yaklaştı."Yorma kendini karaca, sonra konuşacağız ve sana abini bulacağız söz veriyorum" dedi yumuşacık sesi ile. Onun bu anlayışı kalbimi isıttı. Araba farları görüş açımıza girince Uraz kalkmak istedi ama elimi uzatıp tüm gücüm ile elini tuttum. Elimin altındaki eli ile kaskatı kesilip bana baktı. "Bulmana gerek yok çünkü.... O sensin abi" dedim. Mir kaskati kesilirken Uraz buz kesti. Yüzünde büyük bir şaşkınlık ile bana baktı. Yutkundu. Gözlerimi daha fazla açık tutamadım. Uraz'ın elini tuttuğum elim yana düşerek toprağın üstünde kendine yer edindi. Gördüğüm son şey uraz'ın titreşen mavi gözleri iken duyduğum son şey ise Mir'in "HAYIR KARACA UYUMA LÜTFEN, BENİ BIRAKMA!" diyen kükreyişi'ydi. Gözlerim kapandı ve acım dindi. Artık ne Uraz'ı görebiliyordum ne de Mir'i duyabiliyordum. Sadece karanlıktı. Herşey susmuştu ve ben yine yanlız kalmıştım. Abim benim için üzülürmü acaba? Ya da kardeşi olduğum için sevinirmi? Belki de tam tersi olacak ve beni kabul etmeyecekti. Abi'mi bulmuştum ve ölmeden önce ona bunu söylemiştim. Biz kardeştik ve ben annemin diğer yarısını bulmuştum.
Oy verin ama....Ve yorum lütfen...⌛
|
0% |