Yeni Üyelik
30.
Bölüm

32-AYNI MASALIN TEK ÖKSÜZ ÇOCUKLARI

@lavinia_x21

KARACA'DAN

 

 

"Ama yeter artık!" Diye isyan etti en sonunda Karaca.

 

"Sus kız!" Diyen abisi ile de somurtmaya başladı,şuan hep beraber kahvaltı yapıyorlardı ama Uraz zehir etmeye niyetliydi.

 

Uraz sabah gözlerini fare sesi ile açmıştı, sonra da bağırarak aşağıya inmiş ve bütün evi inleterek hepsinin uyanmasını sağlamıştı. Fareden fazla tiksiniyordu.

Şimdi ise Duru tarafından kahvaltıya çağırılan İlayda, Mert, Alper ve Mir ise sessizlik içinde onları dinliyordu.

 

"Gidiyoruz!" Diye yine tutturdu Uraz.

 

Uraz ısrarla bu evden taşınıp onu, Karanı ve Bereni alarak onun villasına gitmeyi teklif ediyordu ama Karaca kesin bir dille reddediyordu.

 

"Abi saçmalama, sen istiyorsan villana dönebilir sin ama ben evimi seviyorum" dedi Karaca kesin bir dille, 2 katlı ve gayet şık olan evini seviyordu.

 

"Kızım seni bunca yıl sonra bulmuşken nasıl bırakırım" dedi Uraz birden, Karaca bu sözü ile dönüp ona baktı. Haklıydı.

 

Uraz yıllar sonra tutunacak bir dal bulmuştu ve ondan bir saniye bile ayrılmak istemiyordu, zaten onun için evinden ayrılmış ve kardeşinin yanına yerleşmişti.

 

Mir Uraz'a baktığında endişesini ve acısını görüyordu, Urazı çocukluğundan beri tanıyordu ve neye ne tepki vereceğini çok iyi biliyordu.

 

Endişesi karacadan ayrılmaktı ya kardeşi birden ellerinden kayıp giderse?

Karaca'nın düzeni bozulmasın diye onun evine gelmesini istememişti, o buraya taşınmıştı.

 

"Uraz abi" diyerek Beren araya girdi.

"Söyle fıstığım" dedi Uraz bakışları onu bulurken.

 

"Beni yanlış anlama, bizde sizin bir arada olmanızı çok isteriz hele ki bunca sene birbirinizden ayrı kalmışken"dedi Beren buruk bir sesle.

 

"Ama ablam bu evi bize yuva yapmak için çok uğraştı, birden bırakması kolay olmaya bilir" diye devam etti.

 

Uraz bir an dönüp Karaca'ya baktı, sonra "evet ablam bizim bir yuvamız olsun diye çok fedakârlık yaptı" diyen Karana döndü.

 

Herkes dikkatlice ikisini dinliyordu çünkü öz kardeş olmadıklarını herkes biliyordu ama nasıl bir araya geldiklerini kimse bilmiyordu.

 

"Ablam bizi bulduğunda ben 7 Karan ise 8 yaşındaydı. Bizim şuan hayatta olmamızın tek sebebi Ablam" diyen Beren ile Karaca kaşlarını çatarak "Beren!" Diye uyardı onu.

 

"Kızma abla, herkes bizim kardeş olduğumuzu biliyor ama kimse gerçekleri bilmiyor" dedi Beren kendini zorlayıp tebessüm ederken.

 

"Gerçek diye bir şey yok, siz benim kardeşimsiniz" dedi karaca anında.

 

"Evet öyleyiz" diye onayladı onu Karan.

 

Berenin genzi sızlarken hayal meyal hatırladıkları vardı çocukluğuna dair ama hatırladığı her şeyde sadece kesin olan 2 kişi vardı.

 

Karaca ve Karan.

 

Onları o kadar çok seviyordu ki ikisinden birine bir şey olursa nefesi anında kesilecek gibiydi.

 

"Karan ve ben bebekken yurda verilmişiz, aynı yurtta kalıyorduk ama bir gün kaçtık yani kaçmak zorunda kaldık. Aslında kaçtığımız yurt değildi, müdire hanımdı" dedi Beren bildiklerini anlatırken.

 

Gözleri dolduğunda dönüp yanında oturan Karana baktı, karan da ona baktığında Beren'in artık her şeyi anlatmak istediğini anlamıştı o yüzden devam ettirdi konuşmayı.

 

"Beren benden 1 sene sonra düşmüş o o illet yere, aslında biz o zaman dair bir şey bilmiyoruz ama orada bir abla vardı ve o bize son gece her şeyi anlatmıştı. Beren yurda geldiğinde 3 günlük bir bebekmiş, onu getirip benim odamda bir beşiğe yerleştirmişler... Sultan ablanın anlattığına göre çok ağlıyormuş geldiğinde ama ben de o gün onun sesine dayanamayıp ağladığımda benim sesim ile susmuş" dediğinde buruk bir tebessüm oluştu yüzünde.

 

Herkes dikkatle onları dinlemeye devam etti, berenin gözünden bir damla yaş akınca Mert masanın altından hemen elini sımsıkı tuttu. Beren ona hiç bir şey anlatmamıştı o yüzden ilk defa duyuyordu herkes gibi, içi acıdı sevdiğine.

 

Onların çocukluğunu bilen 3 kişi vardı zaten onlarda aynı masalın tek öksüz çocuklarıydı.

 

Karaca, Karan ve Beren.

 

Karaca'nın gözleri dolduğunda, Mir kendine doğru çekip şakağına bir öpücük kondurdu ve dinlemeye devam etti.

 

22 SENE ÖNCE

 

"Bıktım bu kızın ağlamasından, sustur şunu Sultan!" Diye bağırdı Esma hanım.

Sultan can havli ile eline aldı, içi acımıştı ağlamaktan çatlayacak olan bebeğe.

 

Daha 3 günlükken düşmüştü bu illet yere, Esma hanım dönüp çıktı odadan. Bebek gelir gelmez başını şişirmişti.

 

Sultan hanım kucağında pışpışlayarak boş oda aramaya başladı, 4 katlı bir yurttu ama her bir odası doluydu.

Çok sinirliydi Sultan hanım, çocuk yapıp çöp gibi ortaya atan insanlara. İçini rahatlatan tek şey ise onların asla Allah tarafından rahata kavuşmayacak olmalarıydı.

 

Bebek artık nefes alamaz hale geldiğinde son olarak geldiği kapıdan içeriye girdi, burada tek çocuk kalıyordu.

 

Bebek Karan.

 

Daha 1 yaşında olmasına rağmen her şeye bomboş gözlerle bakıyordu, siyah saçları ile aynı olan siyah gözleri ile fazla asi duruyordu.

 

Bir an tereddüt etti Sultan hanım, Karan şimdiden bıkkın bir şekilde bakıyordu ikisinde de.

 

Allah korusun zarar vermesin diye düşündü, halbuki elinde tuttuğu bebeğin bu dünya da sırtını yaslayacağı iki dağdan biri olacaktı Karan... Haberi yoktu.

 

Karanın bir beşiği vardı, devlet tarafından tahsis edilmişti. Büyük ve genişti, elinde tuttuğu bebek çığlık kıyamet ağladığında Karan'ın da gözleri doldu.

 

Daha 1 yaşındaydı ama turuncu saçlı, ağlamaktan kıpkırmızı olmuş yeşil gözlü ve ay tenli bebeğe dayanamayıp oda ağlamaya başladı.

 

Sultan hanım şaşırdı çünkü Karan 1 senedir buradaydı ama ağlamaya bile karşı bir bebekti ve doğru dürüst hiç ağlamazdı. Sonra bebek ile ona doğru yürüyüp oturduğu koltuğa yerleşti.

 

"Sende dayanamadın değil mi Kara gözlüm" diye sordu.

 

Sultan hanım gözü gibi bakıyordu Karana, her hastalandığında başında bekler geceyi sabah ederdi. 51 yaşında mavi gözlü Sultan hanım ömrünü bu yurtta ki çocuklara harcamış ve hiç evlenmemişti.

 

Ona sorsanız bir sürü çocuğu vardı, bu yurtta ki çocuklar onundu. Hepsi ile tek tek ilgilenirdi ama Karan onun için hep ayrıydı.

 

Karan ağlamaya devam ederken bebek birden sustu, ıslak kirpiklerini kırpıştırıp onu görmemesine karan'dan tarafa baktı.

 

Küçük ellerini ileriye uzatmaya çalıştığında Karan da sustu.

Karan merakla parmağını uzatıp eline dokunduğunda bebek pamuk gibi elini sıkıca karanın parmağına sardı.

 

Hissetmiş gibi sıkıca tuttu.

 

Ve ondan sonra o eli hep sıkı sıkıya tutmaya devam etti, karan o günden sonra hep onunla oyunlar oynadı, yaşı büyüdükçe olgunlaştı.

 

Yaşıtlarının yaptığı her şeyi kendi ile beraber ona da öğretti, odaları hiç ayrılmadı onlar gibi.

 

Hatta ona ismini bile Karan vermişti, karanın ilk söylediği kelime "Beren" olmuştu.

 

Televizyonda gördüğü bir kadın vardı o gün, turuncu saçlı ve yeşil gözlüydü. Karşısında duran kadın ona "Beren" deyince Karanın aklında kalmış ve birden ağzından çıkmasına sebep olmuştu.

 

O gün yanlarında oturan Sultan hanım ise Karan'ın ilk kelimesi olarak bebeğe o ismi vermişti çünkü neden "Beren" dediğini biliyordu.

 

Televizyonda kadını bebeğe benzetmişti.

 

Yıllar geçtikçe huzurları bir gecede bozulmuştu çünkü Esma hanım onları ayırmaya çalışmıştı.

 

Zengin bir aile Bereni evlat edinmek istiyordu, Esma hanım ise aralarında ki bağa değil alacağı paraya bakıyordu sadece o yüzden kabul etmişti.

 

Sultan hanım her ne kadar ısrar etse de dinlememiş onu da itip kalkmıştı, karan ise sıkıca Bereni tutmuş ve gitmesine izin vermiyordu.

 

Karan küçük yaşına rağmen "Onu asla bırakmam!" Diye bağırarak karşısına dikildiğinde yediği tokat ile yere düşmüş ve başını çarpmıştı.

 

Kaşından akan kan yanağına süzülürken Sultan ona doğru koştu ama Esma bu sefer onu tutup yana doğru itti.

 

"Bu bacaksız çok olmaya başladı" diyerek üzerine yürüdüğünde bu sefer Beren Karanın önüne geçip "Abimden uzak dur cadı!" Diye bağırıp bacağına bütün gücü ile tekme attı.

 

Karan korktu çünkü Berenin zarar görmesini istemiyordu, Esma hanım daha uzatacaklarını anlayınca "Bu son geceniz, yarın bana zorluk çıkarmayı aklınızdan bile geçirmeyin" diyerek odasına gitti.

 

Sultan koşup karanı yerden kaldırdı ama Karan berenin elini tutup hızla kapıya yürüyünce ona bakmasına izin vermedi.

"Karan" diye seslendi Sultan korku ile.

 

"Kardeşim ile beni ayırmazsınız!" Dedi Karan bir hışım arkasını dönerek, küçücük bedeninde öfke ateş gibi yanıyordu.

 

Ondan bu hayatta adım attığı ilk kişiyi hatta bu hayatta yüzüne güldüğü tek kişiyi almak istiyorlardı, Karan buna izin vermezdi... Küçücük olmasına rağmen.

 

"Tamam dur tamam" dedi Sultan panikle.

 

Karan durup ona baktığında ağlamaya başladı, her ne kadar ikisini çok sevse de gönlü ayrılmalarına razı gelmiyordu. Onları Allah'a emanet ederek ayağı kalkıp onlara doğru ilerledi.

 

Yanlarına vardığında karşılarında diz çöküp, geldikleri günden bu güne kadar ne yaşadılarsa bütün anılarını üşenmeden anlattı.

 

Sonra ayağı kalkarak ikisine de birer sırt çantası hazırlayıp elinde ki bütün parayı çantalarına kattı, onları bu soğuk hava yüzünden sıkı sıkıya giydirdi. Öptü, kokladı, ağlayarak sarıldı ve sessiz bir şekilde yetimhane'den çıkardı.

 

Bir taksi çağırıp oldukları şehrin en az tehlike olan yerin adresini verdi, onlar taksi ile giderken arkalarından ağlayarak dua etti.

 

"Allahım sen onları iyi insanlarla karşılaştır, öyle bir yuvaları olsun ki kimse onları ömür boyu ayırmasın. Sen onlara sırtlarını yaslayacak ve asla yıkılmayacak bir dağ gönder, gönder ki hayat hep onlara gülsün" dedi sessizce.

 

Eğer duasının anında kabul olduğunu bilseydi, Esma hanım tarafından dövülüp kovulduktan 3 ay sonra karan ve Beren'in ne durumda olduğunu bilmediği için gözleri açık ölmezdi.

 

Duası anında kabul olmuş ve Allah ikisine de öyle bir dağ nasip etmişti ki asla sırtları yere değmeyecekti.

 

"Karan nereye gidiyoruz?" Diye sordu Beren camdan dışarıya bakarken.

 

Karan da bilmiyordu ama kız kardeşini korkutmamak istemediği için söylemedi, onun yerine elleri ile küçük elleri sıkıca tuttu.

 

"Bizi kimsenin ayıramayacağı bir yere " demeyi tercih etti.

 

Beren başını sallayarak onu onayladı, onun için Karan ne diyorsa doğruydu, 1 saat sonra taksi durduğunda dönüp birbirlerine baktılar. Karan Beren'in gözlerinde ki endişeyi gördüğünde yutkunup tebessüm etti.

 

Gücü şuan kimseye yetmezdi biliyordu ama ne pahasına olursa olsun kardeşini koruyacaktı, ikisi de taksiden indiğinde kalabalık olan bir sokağa girdiler. Küçük adımlar ile ilerlemeye başladıklarında elleri sımsıkı birbirini tutuyordu.

 

"Oha, çok kalabalık" dedi Beren şaşkınlıkla.

Hemen "Beren doğru konuş" diye uyaran Karan ile Beren gözlerini devirdi.

 

Karan kardeşini kendine çekerek ona kimsenin temas etmesine izin vermedi, ya önüne çekti ya da arkasına sakladı.

 

İlerlediler, ilerlediler ve daha tenha olan bir sokağa girdiklerinde adımları aynı anda durdu.

 

"Karan" diye mırıldandı Beren ona daha çok yaklaşırken.

 

"Sessiz ol" diyen Karan ile Beren yutkunup ileriye baktı.

 

Yaklaşık 15 tane çocuk vardı girdikleri sokakta, hepsi ip gibi dizilmiş ve karşılarında duran adama bakıyorlardı korku ile.

Karan da tırsmadı değil ama Beren için ifadesiz durdu, Allah aşkına adam korkulmayacak gibi değildi ki.

 

Uzun boylu, kel, ve kalıplı bir adam vardı karşılarında ama onları korkutan kesinlikle yüzünde olan kaşından başlayıp çenesine kadar inen derin yara izi ve sol gözünde ki bandajdı.

 

Yanında ise iki tane 14 ve ya 15 yaşlarında genç vardı. Diğerleri ise 8,9 ve 11 yaşlarındaydı.

 

"Yavaşça arkaya doğru adımla" dedi Karan sessizce.

 

Burası Beren için güvenli değildi bunu anladığı gibi bir adım geriye gitti, aynı anda Beren de.

 

Ama ikinci adımda ayağının altında duran ped şişeye basmak kesinlikle Berenin suçu değildi.

 

Sessiz sokakta birden çıkan ses ile adamların bakışları onları bulduğunda ikisi de göz göze geldi ve aynı anda korku ile yutkundular.

 

Adam karşısında gördüğü iki küçük çocuk ile sırıtmaya başladı, iki çocuk iki katı para demekti.

 

Üstlerine başlarına baktığında eski kıyafetler içinde olmaları ile daha da keyiflendi.

 

"Yakalayın!" Dediği gibi yanında duran iki gençte aynı anda harektlendi.

 

Karan gelen tehlikenin farkındaydı o yüzden "Arkana bakmadan koş ve ikinci sokakta ki çöp tenekesinin arkasına saklan" dedi.

 

Beren duyduğu cümle ile Karana bakıp kaşlarını çattı "Seni asla bırakmam" dedi kesin bir dille.

 

İki genç adım adım onlara yaklaşırken diğer çocuklar üzgünce baktı onlara çünkü bu adamların eline düştüklerinde bir daha kurtulamayacaklarını biliyorlardı, bizzat aynısını yaşıyorlardı.

Kimisinin elinde alçı vardı, kimisi de tekerlekli sandalye oturuyordu.

 

"Beren yanina geleceğim söz veriyorum, ikimizi kolaylıkla yakalarlar" dediğinde Beren yutkunup onlara yaklaşan Gençlere baktı.

 

"Söz mü?" Diye sordu gözleri dolarken, Karan olmasa yaşayamazdı.

 

"Söz" diyen Karan ile başını sallayarak arkasını döndüğü gibi koşmaya başladı, Beren koşarken baya hızlıydı ve Karan bunu bildiği için önden onu göndermiş kendine güvenli bir yer bulması için zaman kazandırmıştı.

 

Gençlerden biri koşmaya başladığında karan hemen ayağının dibinde olan içki şişesini eline aldı, yaşıtlarına göre uzun ve kalıplı bir çocuktu ama onun eline aldığı şişeye güvenme sebebi içinde ki cesaret ve Berene olan sevgisiydi.

 

Bekledi, bekledi ve bekledi.

 

En sonunda aralarında 3 adım kala elinde tuttuğu şişeyi hızla adamın yüzüne savurdu, adam kaşına gelen darbe ile durup inlediginde bu sefer arkasında yürüyen genç koşmaya başladı ama elinde başka şişe olmadığı için Karanın da arkasını dönüp koşması kaçınılmaz oldu.

 

"Gel buraya bücür!" Diye bağıran genç ile

"Sıkıysa yakala bunak!" Diye bağırdı.

 

Oda Beren kadar olmasa da hızlı koşuyordu, adamı yeterli bir mesafe kadar arkasında bıraktığında gözleri çöp poşetlerine değdi ve adımları durdu.

 

Arkasına baktığında adam ona uzaktı o yüzden hızla poşetlere ilerleyip dar sokağın ortasına fırlattı.

 

"İğrenç" demeyi de unutmamıştı.

 

Aklınca birşeyler deniyordu ama daha fazlası da elinden gelmiyordu, dağıttığı poşetler adamın yolunu kestiği için onu biraz oyalardı ve oda Bereni alarak buradan gidebilirdi.

 

Tekrar koşmaya başladı, bir kaç dakika sonra Berene dediği sokağa girdiğinde gözleri direkt çöp tenekesini buldu.

 

"Beren" diye seslendi ama cevap gelmedi,

"Beren!" Diye bağırdı bu sefer.

Yine cevap gelmeyince hızlı adımlar ile oraya yöneldi ama vardığı yerde Beren yoktu, içi korku ile doldu.

 

Buraya gelmesini söylemişti, neredeydi?

Arkasından gelen adım sesleri ile arkasını döndü ama karşısında ki Beren değildi, nefes nefese peşinden koşan gençti.

 

Adım adım geriledi Karan, aklı ne yapacağında değil tamamen Beren'in nerede ve ne halde olduğundaydı.

 

"Şimdi nereye kaçacaksın bakalım" diyen gençle durup kaşlarını çattı.

 

"Bir yere kaçmayacağım ama yakaladığın için değil içimden geldiği için çünkü sizin yüzünden kardeşimi kaybettim!" Dedi hırsla.

 

Karan tam küçük boyu ile ona doğru bir adım atmıştı ki gelen ıslık sesi ile ikisinin de gözleri sokağın girişine kaydı.

 

Karanlığın içinde biri vardı, sırtını ve sol ayağını duvara yaslamış yere bakarak ıslık çalıyordu.

 

Kafasında ki siyah şapka yüzünden Yüzü görünmüyordu ama kalçalarına değen saçları fazlası ile belli oluyordu.

 

Islık çalarak başını kaldırıp onlara baktığında karşısında ondan bir kaç yaş büyük bir genç ve onun karşısında duran çatık kaşlı bir çocuktu.

 

Küçük çocuğun çatık kaşlarına baktığında ıslık çalmayı bıraktı ve dudakları iki yana doğru kıvrıldı.

 

"Sende kimsin?" Diye soran gence baktığında yaşlandığı duvardan yavaşca ayrılıp dimdik durdu.

 

Karan onlara bakan kızı incelemeye başladı, ondan en fazla 3 veya 4 yaş büyüktü. Başında ki şapka, ceketi, içine giydiği atleti, pantolonu ve ayakkabısına kadar siyahtan ibaretti.

 

"Ben mi?" Diye soran sesini duydu, büyük değildi ama sesi güç benim diye bağırıyordu.

 

"Karaca" dediğinde onlara doğru yürümeye başladı.

 

"Defol git buradan" dedi genç sinirle, çok fazla vakit kaybetmişti ve canının yanmaması için hemen bu çocuk ile dönmesi gerekiyordu.

 

"Şöyle yapalım, çocuğu bırak ve sen git" dediğinde tam karşılarında durdu.

 

Gözleri Karana değdiğinde "Arkama geç" dedi buz gibi bir sesle.

 

Karan ise yine huysuzluk edip "O nedenmiş?" Diye sordu.

 

Karaca gözlerini devirerek "kardeşine gitmek istemiyorsun her halde" dedi alayla.

 

Karanın gözleri irileştiğinde hemen Karaca'nın arkasına geçti.

Karaca bu anı hareketi ile sırıttı ama onlara doğru bir adım atan genç ile kaşlarını çatarak ona döndü.

 

"Sana defol git dedim" diyen genç elini kaldırarak kolunu tutmak istedi ama Karaca ondan önce davranıp bileğini yakalayarak dışa doğru büktü.

 

Kaldığı evde birininin canının nasıl yanacağını öğreten bir baba vardı.

 

"Beni duymadın galiba?" Dediği gibi boşta olan elini yumruk yaparak gencin yüzüne geçirdi.

 

Genç gelen darbe ile inleyip geriye sendelediğinde arkasını dönüp ona şaşkınca bakan çocuğa baktı.

 

"Hemen diğer sokağa git" dedi.

 

Karan kızın onu korumak istediğini anladığında "sana yardım edebilirim" dedi.

 

Karaca onu takmadan"Git buradan kardeşin orada, onu alıp uzaklaştır buralardan" dedi hemen gitmesi için.

 

"Hayır sana yardım edeceğim" diye inatlaşan çocuk ile kaşlarını çattı ama arkadan bacağına gelen darbe bir dizi büküldü.

 

Kendini çabuk toparlayıp arkasına döndüğünde yüzüne gelen yumruktan son anda kurtulmuştu.

 

Sokak çocuklarının kendini korumak için dövüşe daha yatkın olduğunu biliyordu ama oda kolay lokma değildi.

 

Adım sesleri gelince karanın gözleri sese doğru döndü ve gelen kişi ile yutkundu çünkü az önce kaşını yardığı genç gelmişti.

 

Oda hızla karaca'ya yönelince önüne geçti "ondan uzak dur!" Dediği gibi bacağına tekme attı ama pek işlemeyen bir darbeydi.

 

Genç bu karşısında ki bacaksızdan bıktığı için

Az öncenin hıncını almak istercesine tokadını yüzüne indirdi.

 

Karan gelen darbe ile yere düşünce gözleri doldu, canı yanmıştı.

 

Genç ona doğru bir adım daha attığında karan'ın önüne karaca geçti, "seni var ya" dediği gibi çocuğun yüzüne kafasını gömdü. Diğer çocuk yerde uzanıyordu ama oda kendini toparlayıp diğer gencin yanına geçti.

 

Karaca karan'ın kolundan tuttuğu gibi ayağı kaldırıp arkasına sakladı.

"Sana git dedim, hemen" dedi karana doğru.

 

Karan ise yine "Hayır" dediğinde sabır dolu bir nefes aldı. O turuncu saçlı bücür birden önüne çıkıp "Abimin başı belada" diye ağlayıp yalvarmasaydı şuan bunları yaşamıyordu ama o kız çocuğuna baktığında ayakları bir türlü geriye gidememişti.

 

Yeşil gözlerinden akan gözyaşları ile içinden bir şeyler kopmuştu, halbuki babası onu içki almaya göndermişti ve hemen eve dönmesi gerekiyordu ama hem içki koşarak buraya gelirken kırılmıştı hem de çok geç kalmıştı.

 

Ve malesef ki bu çocuklar için eve döndüğünde canı fena yanacaktı.

 

"Yeter bu kadar, ikiniz de bizimle geliyorsunuz" diyen Genç hızla karaca'ya atıldığında karaca sol ayağı ile karnına tekme atıp onu geriletti.

 

Diğeri ise hızla tokadını Karaca'nın yüzüne indirdi, karanın kaşları çatıldıgında önüne geçmeye çalıştı ama karaca onu daha çok arkasına sakladı.

 

Karan hızla gözlerini etrafta gezdirdiğinde gördüğü şey ile sırıtmaya başladı.

 

Hızla Karaca'nın tutuşundan kurtulup gördüğü şeye doğru koşunca karaca "Karan!" Diye bağırdı.

 

Adımları bir an durur gibi oldu ama durmadı, karaca ikinci tokadı yüzüne yiyip yere düşerken o yerde bulduğu içki şişesini eline alarak arkasını döndü.

 

Döndüğünde gördüğü manzara ile kaşları çatıldı, öfke içinde gittikçe büyüdü.

Karaca yerde sırt üstü uzanırken birinin elleri boğazını sarmalamıştı, diğeri ise karnına tekme atıyordu.

 

Karan koşarak onlara doğru gitti ve bir an bile tereddüt etmeden karaca'yı boğmak isteyen gencin kafasında içki şişesini parçalarına ayrıldı.

 

Genç başına aldığı darbe iel önce ellerini gevşetti sonra da gözlerinin onu karanlığa bulandı ve Karaca'nın üstüne yığıldı.

 

Karaca can havli ile öksürerek nefes almaya çalıştığında diğer gencin karana doğru ilerlediğini gördü ve üstünde ki adamı iterek zorla ayağı kalktı.

 

Karan üstüne doğru gelen ve gözlerinden adeta ateş çıkan gençle geriye doğru adımdı.

 

Çocuk bir elini onun boğazına sararak yere yatırdığında nefes alamadı çünkü çok fazla baskı uyguluyordu boğazına.

 

Genç üstüne oturduğunda karaca koşarak onlara doğru gitti ama ondan önce davranan kişi ile dudakları yukarıya doğru kıvrıldı.

 

O kişi kesinlikle Beren'di.

 

Elinde nereden bulduğunu bilmediği kalın bir sopa ile adeta savaşçılar gibi "Allah Allah!" Diyerek koşuyordu.

 

Koşarak geldiğini gören Karaca da aynı

hızla koştu, Beren düşünmeden elinde tuttuğu sopayı gencin sırtına vurdu ama gücü pek kuvvetli değildi o yüzden küçük bir inlemeden başka tesiri olmamıştı.

 

Fayda etmediğini anladığında gencin sırtına atlayarak kafasını ısırdı, genç tek eli ile onu sırtından ittiğinde Karaca yanlarına varmıştı ve hiç beklemeden gencin yüzüne tekmesini geçirerek karanın üstünden çekilmesini sağladı ve son olarak Berenin fırlattığı sopayı alıp yerde yüzünü tutarak bağıran gencin kafasında parçalayıp kendinden geçmesine sebep oldu.

 

Beren vakit kaybetmeden Karanın yanında diz çöküp ağlamaya başladı çünkü kızaran yüzü ile bir şey olduğunu düşünmüştü.

 

Halbuki bir an nefes alamadığı için yüzü kızarmıştı ama iyiydi.

 

Karaca Karani ve Bereni yerden kaldırarak derin bir nefes aldı, "İyi misin?" Diye sordu Karana doğru.

 

"İyiyim" diyen Karan ile rahatladı.

Sonra Berene baktığında "iyi hamleydi" dedi.

 

Beren ağlamayı bırakıp birden sırıtarak kızıl saçlarını geriye savurdu ve "Ne sandın" diye hava attı.

 

Üçü de kahkaha attığında Karaca yanlarindan ayrılmak istemedi ama eve dönmesi gerekiyordu.

 

Nereye gideceklerini sorduğunda ise kaçtıklarını öğrendi, içi onları buralarda bırakmaya el vermediği için ikisini alarak ara sıra yardıma gittiği bir teyzenin evine götürdü, şimdilik burada güvende olurlardı.

 

Tam evden çıkacaktı ki "Abla" diyen iki farklı ses ile kaskatı kesildi.

 

Arkasını döndüğünde iki çocukta minnetle ona bakıyordu, "Yine gelirsin dimi?" Diye sorduklarında yutkundu.

"Gelemem" diye cevap vermek zorunda kaldı çünkü eve gittiğinde sağ mi yoksa ölü mü olacağı belli değildi.

 

"Biz seni çok sevdik, ne olur yine gel" diyen Beren ile genzi sızladı.

Kardeşi olsaydı ona "Abla" sever miydi acaba?

 

Cevap vermeden evden çıkıp kendi cehennemine yürüdü, karaca o gece sırf içki almadı diye ölesiye dayak yedi ama ölmedi.

 

Ve sürekli karan ve Beren'in yanına gitti, tabi bu babası içip sızdığı 1 saatlik ara ile gerçekleşti.

 

Karan ve Berene bakan teyze ise 3 sene sonra vefat edince onları yalnız bırakmaktan korktu, biriktirdiği para ile güvenlik önlemleri aldı. Tabi bu güvenlik önlemleri çocuklar yüzünden kırılan pencere ve bozulan kapı kilidini yaptırmaktı.

 

Babasından kurtulmak mümkün değildi, onlara da buluşmasından korktuğu için 1 gün gidiyor 3 gün gitmiyordu yanlarına şüphelenmesin diye, zaten gittiğinde evde olan yiyecekleri onlara götürmek ve durumlarını öğrenmek içindi.

 

Ve Karaca tam 6 sene o çocuklara uzaktan baktı.

 

Beren ve Karanın ona bağlandığı gibi oda onlara bağlandı, Karaca onlara abla olurken ikisi de ona kardeş olmuşlardı.

 

Kaldığı evde cehennem varken kardeşi bildiği çocukların yanında cennet vardı, her gidişinde heyecan içini kaplarken dönüşte ise içi kasvete boğuluyordu.

 

Hayat kardeşlerinin yanında vardı.

 

~~~

 

ŞİMDİ Kİ ZAMAN

 

Beren ve Karan bildiklerini anlatırken onları dinleyenler kimi yerde üzülmüş kimi yerde de gülmüşlerdi.

 

"Peki sonra ne oldu?" Diye sordu İlayda.

 

"İşte ablam 6 sene bize bir evde uzaktan baktı, sonra bir gece kapımız çaldığında ikimiz de korktuk çünkü ablam geldigi zaman bizi korkutmamak için ıslık çalardı ama o gece ıslık sesi duymamıştık" dedi Karan.

 

"Peki kimmiş?" Diye soran Alper di.

 

"Gelen yine ablam dı ama tanıdığımız ablamız değildi, yani bizim yanımıza geldiğinde hep yaralarını saklamak için sürdüğü fondöten yoktu yüzünde" diyen Beren ile herkesin bakışları Karaca'yı buldu.

 

Karaca'nın genzi sızladığında yutkundu, o günü asla unutamıyor du. Ne çektiği acıyı ne de kulaklarını sağır eden kardeşlerinin haykırışlarını.

 

"Bu ne demek?" Diye sordu Uraz.

 

Kardeşi hep yaralarını saklamak zorunda kalacak kadar dayak mi yiyordu?

 

"Kapıyı açtığımız da ablam kan revan içindeydi, yüzünden gelen kanlardan bahsetmiyorum. Karnına saplı olan bıçak yüzünden akan kandan bahsediyorum" dedi Beren ağlayarak.

 

"Beren sus" dedi Karaca acı ile, hatırlamamaları gerekiyordu.

 

"Saye?" Dedi Uarz kaşları çatılırken.

 

Karaca ona merakla bakan gözlerden kurtulmak istediği için elini sıkı sıkıya tutan Mir'in eline diğer elini yerleştirip gözlerini yere kenetledi ve anlatmaya başladı.

 

"O gün babam beni birine satmak istedi" dediğinde herkes buz kesti.

 

Karan ve Beren de bunu bilmiyordu çünkü Karaca onlara hiç anlatmamış ve neden bıçaklandığını saklamıştı.

Mir kaskatı kesilerek ona baktı, Uraz gibi.

 

"Ona karşı geldiğim için beni öldürmek istedi ama ikinci bıçak yarasından sonra kaçmayı başardım" diye devam etti.

 

Kızların gözleri dolarken, erkeklerin genzi sızladı Uraz hariç. Kardeşi bu kadar acı çekerken o neredeydi?

 

"Öldüğümü düşünerek beni bıraktı ama ölmedim, bende öleceğimi düşündüğüm için son kez kardeşlerimi görmek için evden çıkıp yanlarına gittim ama kapıyı açtıkları gibi kan kaybından kendimden geçmişim" diye fısıldadı.

 

"Sonra zaten Ferman baba girdi hayatımıza" dediğinde başını kaldırıp herkese tek tek baktı.

 

Kimisi acı ile bakarken kimisi ağlıyordu, birden tebessüm edip "Neyse kapatın artık bu konuyu" dedi ve Uraz'a döndü, kaşlarını çatarak "Evimden taşınmıyorum!" Dediğinde Uraz dahil herkes kahkaha attı.

 

Onun ne yapmaya çalıştığını anladıklarında ona uydular ve eski defterleri kapatarak bugüne odaklandılar.

 

Kahvaltı yaptılar ve Urazı ikna ettiler ama Uraz burada kalmaya devam edeceğini ve evin acilen ilaçlanacağını söylediğinde bu sefer Karaca kabul etti.

 

Beraber sohbetlerine devam ettiklerinde Karaca üzerinde olan bakışları hissetmesi ile başını çevirip sevdiğine baktı, Mir her zamanki gibi aşkla ve gururla bakıyordu ona.

 

Şakağına değen dudaklar ile gözlerini huzurla kapattı Karaca.

 

"O kadar güçlüsün ki seninle hep gurur duyacağım" diye fısıldadı Mir.

 

Karaca tebessüm etmekten başka bir şey yapmadı ve söylemedi sadece içinde ki huzurla başını Mir'in omzuna yasladı ve aynı anda güçlü kollar tarafından sarıldı.

 

 

OY VERMEYİ VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN LÜTFEN 🤍⌛

 

Loading...
0%