Yeni Üyelik
2.
Bölüm

MİR ZEMHERİ

@lavinia_x21

KARACA'DAN

 

Gözlerimi açtım alarm ilk defa tam vaktinde çalıyor. Yine kabus ve yine ter içindeyim en azından devamını görmedim.

 

Ne zaman rahat bir uyku çekeceğim merak ediyorum.

 

Yüzümü sertçe ovuşturarak yatakta doğruldum.

 

Aşağıdan yine sesler geliyor. Nasıl bu kadar yüksek sesle konuşuyorlar anlamıyorum.

 

Duş almak için banyoya ilerledim. Önce dişlerimi fırçaladım sonra üstümü çıkarıp duş başlığının altına girdim.

 

Suyu soğuk dereceye getirip duş almaya başladım. Beni kendime getirecek tek şey şuan soğuk su. Bı süre sonra suyun altından çıkıp bornozumu giydim.

 

Saçlarımı da saç havlusu ile ıslaklığını alıp taramaya başladım.

 

Şüphesiz ki beni şu hayatta yoran şeylerden biri de kalçama dek uzanan siyah saçlarım ama napim saçlarımı seviyorum.

 

İşim bitince banyodan çıkıp dolabıma yöneldim, siyah iç çamaşırlarımı alıp giydim. Sonra beyaz bir crop ve altına da gri eşofmanımı giydim. Ayaklarıma da beyaz spor ayakkabılarımı giydim.

 

Odamdan çıkıp merdivenlere yöneldiğimde sesler daha fazla arttı.

 

Her bir basamakta sesler oldukça yüksek bir hale geliyor.

 

Tam da tahmin ettiğim gibi Beren elinde nerden bulduğunu bilmediğim oklava ile karan' ı kovalıyor, yeşim abla ise beren ve elindeki oklava dan karan' ı korumaya çalışıyor.

 

Karan 23, Beren ise 22 yaşında ama gelin görün ki çocuk gibiler.

 

Bu duruma alışık olduğum için direk kahvaltı masasına baş köşeye geçip oturdum.

Beni ilk fark eden herzaman ki gibi yeşim abla oldu.

 

"Günaydın kuzum" dedi. Her ne kadar sesi naif olsa da, kadını o kadar yormuşlar ki iki kelimeyi nefes nefese konuştu.

 

"Günaydın yeşim abla" diye cevap verdim.

Bu iki deli hâlâ beni fark etmemiş olacak ki beren hâlâ "Gel buraya" diyip oklavayı karanın kafasına vurmaya çalışıyor, karan ise "Kızım bi dur" diye kendini korumaya çalışıyordu.

 

"İkinizde kesin şunu!" Diye sert bir şekilde uyarınca aynı anda irkilip bana döndüler.

 

Beren hemen elindeki oklavayı aralarında kalan zavallı kadının eline tutuşturup, omuzunun hemen altındaki kızıl saçlarını savura savura yanıma gelip, yanaklarıma öpücük kondurup

"Günaydın" diyip sevimlilik yapmaya başladı.

 

Sanki hiçbir şey görmemişim gibi, masum masum mavi gözlerini kırpıştırıp yerine hemen sağ tarafıma oturdu.

 

Karan ve yeşim abla ise Beren in bu değişken haline afallayıp ona baktılar.

 

Tabi ki haklılar, ne diyebilirim ki aşağıya inerken beyaz teni sinirden kıpkırmızı olmuştu.

 

Allah bilir karan yine ne yapmıştı.

 

Karan da yanıma gelip başımın üstüne bir öpücük kondurup sol tarafıma oturdu.

 

Temastan nefret ederim ama onlara kıyamıyorum. İkisi dışında kimse benimle temas kuramaz. Tabi dövüştügüm zamanları saymazsak.

 

"Bugün işe gidecek misin?"diye sordu yeşim abla. "Evet" diye cevap verdim, önüme çay bardağını katarken. İki tane poğaça birkaç tane de zeytin alıp kahvaltımı yapmaya başladım.

 

"Abla 8' de davet var. Bugün gitmesen olmaz mı?" Diye araya girdi karan. Kendimi fazla yorduğumu söyleyip duruyor bana, benim için endişelendiklerini görebiliyorum.

 

" Davet aklımda, sen hazırlıklar ile ilgilen benim ferman babanın yanına uğramam gerek, sonra döndüğümde beraber çıkarız" diye cevap verdim. " Birgün yorgunluktan hasta olacaksın diye korkuyorum" diye karan' a katıldı beren de.

 

" Bu konuyu konuşmaktan yorulduğum kadar yorulmuyorum" diye ikisine bakıp konuştum.

 

Üstüme bu kadar düşmelerini elbette anlıyorum, bizim birbirimizden başka kimsemiz yok.

 

Onları seviyorum en az beni sevdikleri kadar.

 

"Abla bende gelsem nolur?" diye sordu beren, son bir haftadır olduğu gibi. Bende bir haftadır verdiğim cevabı geciktirmeden verdim.

" Hayır"

Beren benim kardeşten öte kızım gibi, asla onu tehlikeli olan hiçbir yere götürmem.

 

Karanı da götürmemim sebebi benim gibi gayet ustaca dövüşüyor ve silah kullanmayı biliyor olması.

 

Ama bereni bu tür şeylerden hep uzak tuttum.

 

Onun gibi narin ve kırılgan bir kızın tehlikeli yerlerde işi olamaz.

 

"Ama karan geliyor, neden ona güvendiğin kadar bana da güvenmiyor sun. Onu benden ayrı kılan ne senin için" diye sitem etti. Gözlerimi anında tabağımdan kaldırıp yüzüne baktım.

 

Gerçekten karanı onun üstünde tuttuğumu düşünüyor olamaz değil mi?

 

"Beren!" Diye uyardı karan sinirli bir şekilde.

 

Büyük ihtimalle benim gibi oda aynı şeyi düşündü.

 

Beren bakışlarını karan' dan çekip yüzüme baktı. Yüzümde nasıl bir ifade var bilmiyorum ama yutkundu. " Hayır abla öyle deme-" cümlesini tamamlamasına izin vermeyen "açık konuş, sizi birbirinizden ayırdığımı mı düşünüyorsun?" diye sormam oldu.

 

Yeşim abla tedirginlikle bizi izliyordu. Araya giremez çünkü kardeşlerim ile aramıza girmemesi konusunda daha önce onu uyarmıştım.

 

"Özür dilerim abla, öyle demek istemedim gerçekten" diye telaş ile cevap verdi.

 

"Bence de bırak demeyi öyle düşünmemen gerektiğini bilmen lazım, aksi taktirde benim seni sevmediğimi düşünmen ve aramıza mesafe katman gerekebilir" diye konuştum.

 

Belki bunu söylemem ağır oldu ama asla öyle birşey yapmiycağımı bilmesi gerek. Bu sözüm ile gözleri dolan berene, karanın endişeli gözleri de eşlik etti.

 

" Ben gelene kadar evden çıkma!" Diye uyarıp ayağı kalktım. Arkamdan "abla" diye mırıldansa da bakmadan merdivenlere yönelip odama geçtim.

 

Dolaba doğru yürüyüp giyeceğim kıyafetleri çıkardım. Siyah kargo pantolonumu, üstüne de omuzları açık beyaz bir bluz alıp aynanın karşısına geçtim.

 

Saçlarımı ensemde at kuyruğu yapıp önden küçük tutamlar bıraktım. Düz olduğu için şekil vermeme gerek yok.

 

Yüzüme de sadece güneş kremi sürdüm ama göz altlarıma kapatıcı gerek gibi. Onu da sürüp, siyah gözlerimle aynı olan uzun kıvrık kirpiklerime maskara sürüp, dolgun dudaklarıma mat kırmızı bir ruj sürüp ayağı kalktım.

 

Üzerimi çıkarıp iç çamaşırlarım ile kaldım.

 

Aynaya dönüp baktığımda yüzümde acı bir tebessüm oluştu. Vücudumdaki bir çok izi estetik ile geçirmeyi başardık ama bazıları o kadar derin di ki malesef hâlâ bazı yerlerde izlerini taşıyorum.

 

Fiziksel bir ağrım yok ama ruhumuda hala kanayan yaralar var. Aynaya sırtımı dönüp üzerimi giyindim.

 

Spor ayakkabılarımı giyip kafama siyah deri bir şapka taktım ve parfümü mü de abartmadan sıkıp Telefonumu alıp çıktım odadan.

 

Aşağıya indiğimde Karan L şeklindeki büyük koltukta başını berenin bacaklarına koyup uzanıyor, beren ise telefonla uğraşıp ara sıra karana bir şeyler gösterip yorum yapıyordu.

 

Yeşim abla ise ortalıkta yoktu.

 

"Ben çıkıyorum" diye seslendim . İkisinde aynı anda gözleri beni buldu.

 

Beren sabah ki olayı unutmamış olacak ki yanıma gelmek için birden ayağı kalktı. Unuttuğu şey şuydu ki karan doğrulmak üzere olduğu için karnını karanın başına sertçe vurduğuydu.

 

Sonuç ne mi karanın yere yuvarlanması, evet bildiğin yere yuvarlandı.

 

Karan seslice inleyip kafasını tutunca yüzümü buruşturdum, Canı yanmış olmalı. Beren karanın sesi ile dönüp ona baktığında yerde olduğunu görmesi ile neye uğradığını şaşırdı.

 

Neyse ki şaşkınlığı hemen üstünden atıp karana doğru eğilip onu kaldırmaya çalıştı. Aynı zamanda ise "özür dilerim" diyip duruyordu.

 

"iyi misin?" Diyip yanına gittim. "Acıdı" diye sitem etti. Hemen kafasını vurduğu yere ufak bir öpücük kondurdum. Sonra elimi saçlarına daldırıp okşadım, yüzü hemen gevşedi biraz ilgi görünce acısını unutacak biri karan. "İşte şimdi daha iyi" diye gülüp yanağıma ufak bir buse kondurdu.

 

Berene baktığım da ufak bir tebessüm ve aynı zamanda nemli gözleri ile bizi izliyordu.

 

Ama kıyamam ki böyle bakarsa.

 

"Buraya gel" diyip kollarımı açtım. Büyük bir gülüş ile hemen dibimde bitip kollarını sıkıca bana doladı.

 

"Abla lütfen yanlış anlama, bir an aptallık edip öyle konuştum. Asla öyle birşey olmadığını biliyorum, özür dilerim seni seviyorum." Diye telaşlı telaşlı kendini açıklamaya çalıştı.

 

" Sorun değil" deyip saçlarına ufak bir öpücük kondurdum.

 

İkisini de üzgün görmeye dayanamıyorum.

Aramızda her ne kadar az yaş farkı olsa da, onlara kendi çocuğum gibi davranıp büyüttüm.

 

Onları hiçbir şeyin üzmesine izin vermem, buna bende dahilim.

 

"Yeter bu kadar" deyip bıraktım onu. Karan hemen" çok bile dayandın çiçek ablam" diye güldü. Omuzuna yavaşca vurup kapıya doğru adım attım.

 

Arkamı dönüp " bir sorun istemiyorum, akşam görüşürüz" diyip kapıyı açtım. İkisi de yüzlerin deki gülümseme ile "görüşürüz abla" dedikleri zaman dışarı çıkıp kapıyı kapattım.

 

Siyah Maserati' ye doğru yürüdüm. Arabama binip yola koyuldum. Arabada çalan şarkıya ses verdim ve sessizce eşlik ettim. (Cem Adrian -zincir) Çalıyordu.

 

Bu şarkıyı seviyorum, kim bilir bu şarkı kaç acıya göğüsün de yuva oldu. Ya da kaç kişinin acısını ortaya çıkarıp yüreklerini yaktı.

 

Yaklaşık 1 saat sonra mekana geldim . Arabadan inip büyük harfler ile "SOYLU CLUP"yazan yere ilerledim.

 

Kapıya geldiğimde güvenlikler beni tanıdığı için önlerini ilikleyip hafif bir baş selamı ile yolu açtılar. Gündüz olduğu için kimse yok zaten .

 

Hemen asansöre binip -3 e basıp aşağıya indim. Asansörün kapısı direk "DOJO" yazan kapıya açıldı. Burayı seviyorum, tabiki dövüştügüm zamanlar

 

Eskiden eğitim için burda çalışırdım ama artık kendimi geliştirdikçe dövüş yapmaya başladım. Son 6 senedir yani 20 yaşımdan beri dövüşüyorum epey geliştirdim kendimi üstelik yenildiğimi ise hiç hatırlamıyorum. Tabiki dövüşmem den hoşnut olmayan insanlar da var dı ama durmadım hırs yaptım işte şimdi bu kadınım yenilmeyen, diz çökmeyen kadınım.

 

Kimsenin acısı ile zevk aldığım yok, son 1 senedir kendimi gelistirdigimi bildiğim için sadece bazen gelir giderdim.

En son 1 hafta önce dövüşmüştüm, Mirza diye bir adamla dövüştüm. İri kıyım bir adamdı. Gücü vardı ama aklı yoktu. Bide izleyenlerin ağzından sürekli "KARACA" tezahüratı çıktığı için aklını bir köşeye atıp, gücüne verdi kendini.

 

Aklını kullanmadan gücü ne işe yarayacaksa.

 

Her ne ise sonuç değişmedi kazandım!

 

Ezbere bildiğim yolda ilerleyip "FERMAN SOYLU" yazan kapıyı iki kere tıklatıp, "gel" komutu ile içeriye girdim.

 

Beni görünce yüzünde içten bir tebessüm oluştu. "Hoşgeldin kızım" diyip eliyle karşısında ki koltuğu işaret edip oturmamı istedi.

 

" Hoşbulduk ferman baba" diyip oturdum." Ne içersin ?" Diye sordu.

 

"Hiçbir şey, bizim adamı konuşalım, eve geçip hazırlanmam lazım davet için " diye cevap verdim

 

"Eminmisin? bu yaptığın tehlikeli biliyorsun" diye sordu.

 

Evet biliyorum ama başka çarem yok bugüne kadar boşuna eğitilmedim. Yıllardır intikamım için yaşıyorum.

 

Vazgeçmeyeceğim, bu yolda ölsem bile sonuna kadar gideceğim.

 

" Evet biliyorum ama sende biliyorsun emin olmadığım işe girmem, bana yardım edecek öyle yada böyle etmek zorunda!" Diye cevap verdim sinirle asla vazgeçmem. " Biliyorum kızım biliyorum ama endişeleniyorum senin için! " Diye sitemde bulundu.

 

Haklı olarak ferman baba ile yolum 10 sene önce ben ölmek üzereyken kesişti. O zamandır hep yanımda her kararımda arkamda durup, beni büyütüp, eğitimim için yardım etti bana . Bu güne kadar onun sayesinde geldim. Zaman onu yaşlandırdı. Beni de o ölü, güçsüz, zavallı halimden kurtarıp daha canlı, güçlü ve korkusuz biri yaptı.

 

Ferman baba 45 yaşında, yaşı olmasına rağmen uzun boyu ve heybetli bir vücudu var. Yaşlandır dı dediğim saçına karışan beyazlar ve yüzünde hafif oluşan kırışıklıklar. Yoksa hala birçok gence taş çıkaracak bir adam kendisi. Mavi gözleri onu daha karizmatik yapıyor aynı zamanda.

 

Beni bulduğu zamandan kısa bir süre önce karısı ve 16 yaşında ki kızını kullandığı arabanın frenlerinin tutmaması sonucu şarampole yuvarlanarak kaybetmiş. Kendisi o kazadan 2 ay komada kalmak dışında sağ salim kurtulmuş. Bir gün hastaneye bir yakını için geldiğin de sedye üzerinde cansız bir şekilde yattığımı görünce, gözlerinin önüne kaybettiği kızı gelmiş hemen, ne hikmet ise kızı bana çok benziyormuş ve ya ben ona, beni görünce acısı daha büyük bir yangına dönüşüp yüreğine serpilmiş, çünkü o komadan uyandığında kızı ve karısı çoktan gömülmüş, yaralı hallerini görmemiş, beni de öyle görünce bide kızına benzeyince sanki onu görmüş gibi olmuş.

 

Hemşireler kendi aralarında "kimsesi yok" diye konuşunca tedavim ile kendisi bizzat ilgilenip , kendi himayesi altına almak için çok çabalamış. Hem ben ona kızını hatırlatıp hasretine derman olacaktım hem de o benim yaralarıma merhem olacaktı. Öyle de oldu gerçekten bana çok iyi baktı büyüttü. Tabi benimle birlikte beren ve karanı ' da, çünkü onlardan vazgeçmeyeceğimi biliyordu.

 

Huysuzluk etmedi aksine" ben istedim bir göz Allah verdi üç göz" diyip mutlu bile oldu. Hem onlardan nasıl vazgeçebilirdim ki ben olmadan ne onlar hayatta kalabilirdi ne de onlar olmadan ben kalabilirdim.

 

Bana baktığı gibi baktı onlara da, bana bir yedirdiyse onlara iki yedirirdi çünkü ben öyle isterdim. Bana göre küçüktüler ve besine ihtiyaçları vardı fazlası ile.

 

Hepimizi okutup büyüttü aynı zamanda kardeşlerime aile sevgisini de tek başına verdi, asla aratmadı.

 

Bana verememesinin sebebi de bendim elbette.

 

Karan dışında hiçbir erkeğin sevgisini bana göstermesine izin vermedim. Bana göre bir erkeğin sevgisi zarardan başka birşey getirmez. Ferman babanın sevgisine bile 5 sene sonra inanıp güvendim, 5 sene boyunca güvenmedim ona ama en güvenli yerin onun yanı olduğunu da biliyordum.

 

Kardeşlerimi hiç ayırmazdım yanımdan akşamları bir gözüm açık uydurdum bişi olursa onları koruyabileyim diye. Ne zaman ki bir akşam su içmek için kalktım ve aşağıya indiğimde Ferzan babanın kızının fotoğrafına bakıp " senin yaşayamadığın çocukluğunu, ergenliğini, gençliğini, mutlu anılarını, gülüşlerini, hepsini bu 3 çocuğa yaşatacağım, senmişsin gibi seveceğim üçünü de, biliyorum senin karşılığında Allah bana gönderdi onları, belkide sen yalvarmışsındır ha, babam çok üzülür benim arkamdan diye dimi kızım" diyip hıçkıra hıçkıra ağladığını görene kadar.

 

Anılardan çıkıp "Merak etme kendimden eminim bir sorun çıkmıyacak" diye cevap verdim. Derin bir nefes alıp

"pekala görüşeceğin adam MİR ZEMHERİ"diye başladı anlatmaya.

 

"Kolay olmayacaktır, çok zor bu adam zekası ve gücü ile bilinir. Bilirsin ikisini bir arada kullanmak kolay değil ama ZEMHERİ ustaca ikisini de bir arada kullanabiliyor. Zaten şuan oturduğu tahtın sebebi bu, stratejik zekası bir çok adamı kendine hayran bırakıyor. Herkes onu yanında istiyor ama o "kimseyle bir olmam tahtın sahibi bir tane olur" diye geri çeviriyor. Hatrı sayılır bir adam, herkes tarafından tanınır ve gücü sayesinde ondan korkmalarını sağlar." Diye devam etti.

 

Etkileyici peki bu güçte bir adamın bana yardım etmesini nasıl sağlayacağım acaba ben, ah karaca !

 

" Bunlar da fotoğrafları, zor bulduk. Adama dair hiçbir özel bir bilgi yok" diyip bana birkaç fotoğraf uzattı. Elime alıp incelemeye başladım.

 

ZEMHERİ HOLDİNG çıkışı gazeteciler tarafından çekilmiş birkaç fotoğraf karesi sadece. Koyu kumral saçlarının bir kaç teli rüzgar sayesinde alnına isyan edercesine düşmüş, biçimli kaşları, yüzüne tam oturan burnu, uzak mesafeden bile belli olan uzun kirpikleri, sert çehresi ve dolgun dudakları ile baya yakışıklı bir adam hemde baya baya yakışıklı.

 

Tabi dar gömleğinden belli olan sıkı kasları ve uzun boyu ile bütün kadınları etkileyecek kadar heybetli. Gözlerinin rengi yanlış görmüyorsam gri gibi duruyor ama emin değilim. Yanında onun gibi heybeti ,bir adam ile yürürken arkasından da 3 tane izbandut gibi adamı unutmamak lazım, çekilmiş fotoğraflar. Eminim daha çoktur ama diğer fotoğraflarda da yanındaki adam ve arkasındaki adamlar var. Güvendiği adamları bunlar olmalı.

 

İşim Zor gibi ama imkansız değil .

 

Ş𝗮𝗸𝗮 𝗺ı 𝘆𝗮𝗽ı𝘆𝗼𝗿𝘀𝘂𝗻 𝗮𝗱𝗮𝗺ı 𝗴ö𝗿𝗺ü𝘆𝗼𝗿 𝗼𝗹𝗮𝗺𝗮𝘇𝘀ı𝗻!

 

Diye iç sesimde bir yorumda bulundu elbette.

 

"Sence benimle görüşmek ister mi?" Diye sordum.

 

" Kör değilse sana karşılıksız kalmaz"

Diye güzelliğime vurgu yaptı.

 

" Ferman baba eğer konu güzellik ise benim gibi binlerce kadına kayıtsız kalmaz" diye mırıldandım.

 

𝗛𝗮 ş𝘂𝗻𝘂 𝗯𝗶𝗹𝗲𝘆𝗱𝗶𝗻, 𝘇𝗮𝘁𝗲𝗻 𝗵𝗲𝗿 𝗴ü𝗻 𝗯𝗶𝗿 𝗸𝗮𝗱ı𝗻 𝘃𝗮𝗿𝗱ı𝗿 𝗯𝘂𝗻𝘂𝗻 𝘆𝗮𝗻ı𝗻𝗱𝗮, 𝗮𝗱𝗮𝗺 𝗮𝗳𝗲𝘁- ü𝗹 𝘇𝗲𝗹𝘇𝗲𝗹𝗲 𝗿𝗲𝘀𝗺𝗲𝗻!

 

İç sesimin geldiği yere geri gitmesi gerekiyor!

 

" Ayrıca konu onu güzelliğim ile etkilemem değil, kendisi ile ne hakkında konuşacağımı biliyorsun"

 

𝗦𝗲𝗻𝗱𝗲𝗻 𝗱𝗲 𝗯𝗮ş𝗸𝗮 𝗯𝗶𝗿ş𝗲𝘆 𝗯𝗲𝗸𝗹𝗲𝗻𝗺𝗲𝘇 𝗱𝗶 𝘇𝗮𝘁𝗲𝗻 𝗸𝘂𝗿𝘂𝗱𝘂𝗸 𝗸ı𝘇ı𝗺 𝗸𝗮𝗿𝗮𝗰𝗮 𝗸𝘂𝗿𝘂𝗱𝘂𝗸 !

 

Ferman baba sesli bir nefes verip"pekala haklısın" dedi. Fotoğrafları alıp ayağa kalktım. " Gitsem iyi olacak" diyip kapıya doğru yürüdüm.

 

"Karaca" diye seslendi ferman baba.

Arkamı döndüğümde ferman babanın endişeli gözleri ile karşılaşınca boğazıma bir yumru oturdu.

 

" Seni de kaybedemem, her ne kadar beni baban gibi görmesen de ben seni kızım olarak görüyorum, sende gidersen yaşamamın bi anlamı kalmaz biliyorsun değil mi?" Diye sordu. Gözlerinden bile belli olurken, bana adadığı 10 seneyi nasıl görmezden gelebilirim ki.

 

"Biliyorum iyi olacağım Ferman baba merak etme" dedim. Boğazımdaki yumruğu yutup tebessüm ettim.

 

Aynı şekilde karşılık verince kapıyı açıp kendimi dışarı attım. Şimdi eve gidip hazırlanma vakti.

 

𝗘𝘃𝗲𝘁 𝗺𝗮𝗹𝘂𝗺 𝗮𝗸ş𝗮𝗺 𝗸𝗼𝘀𝗸𝗼𝗰𝗮 𝗠İ𝗥 𝗭𝗘𝗠𝗛𝗘𝗥İ 𝗶𝗹𝗲 𝗸𝗮𝗿şı𝗹𝗮ş𝗮𝗰𝗮𝗸𝘀ı𝗻. 𝗨𝗺𝗮𝗿ı𝗺 𝗵𝗲𝗿ş𝗲𝘆 𝘆𝗼𝗹𝘂𝗻𝗱𝗮 𝗴𝗶𝗱𝗲𝗿, ş𝗮𝗵𝘀𝗲𝗻 𝗼 𝗮𝗳𝗲𝘁-ü𝗹 𝘁𝗮şı𝗻 ö𝗻ü𝗻𝗱𝗲 𝗸üçü𝗸 𝗱üş𝗺𝗲𝗸 𝗶𝘀𝘁𝗲𝗺𝗲𝗺. 𝗵𝗮𝗱𝗶 𝗕𝗶𝘀𝗺𝗶

𝗹𝗹𝗮𝗵𝗶𝗿𝗿𝗮𝗵𝗺𝗮𝗻𝗶𝗿𝗿𝗮𝗵𝗶𝗺

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Evet bugün bir düzen kurmak adına ve bölümlerin devamının geleceğini göstermek için üst üste attım ama artık haftada bir bölüm atacağım. Umarım okursunuz ve beğenirsiniz görüşmek üzere 🤍⌛

Loading...
0%