Yeni Üyelik
21.
Bölüm

O YAŞIYOR !

@lavinia_x21

KARACA' DAN

 

 

Gerçekten bu yıldırım denen adam ilk dakikadan gözüme girmişti.

 

Son anda bizi kurtardığı gibi Mir'i de vurulmaktan kurtarmıştı.

 

Mir Ahmet'i yanına gelen adama doğru itip tutmasını söyledikten sonra bana doğru gelip ellerimi ve ayaklarımı çözdü.

 

Diğer adamlar bizimkileri çözüyordu.

 

Mir beni tamamen çözdükten sonra ayağı kaldırıp vakit kaybetmeden bana sımsıkı sarıldı, aynı şekilde karşılık verdim.

 

Yüzünü saçlarıma gömüp derin bir nefes aldı içine.

 

Bende aynı sekilde yüzümü boynuna gömdüm.

 

Kokusu beni rahatlatıyor du ama şuan rahatlamaya ihtiyacım pek yoktu çünkü almam gereken intikam vardı.

 

Alper, mert ve karan aynı anda, "Gel lan buraya!" Diyerek Ahmet'e doğru ilerlerken, "Durun!" Diyerek araya girdim.

 

Onu kimseye bırakmazdım, önce ben hesaplaşacaktım.

 

Mir den ayrıldığım da üçü de bana bakıp durdular.

 

Mir arkamdan beni takip ederken sakin adımlarımı Ahmet'e doğru attım.

Her adımda gözleri daha da korkuyla parlıyordu.

 

Kaçışı yoktu biliyordu artık.

 

"Bitti artık, bu son fırsatındı" dedim yavaş yavaş yürürken.

 

"Benden aldığın 3 can var, söylesene sana ne yaparsam benim içimdeki Ateş söner?" Dedim buz gibi bir sesle karşısına geçerken.

 

Şimdi gözlerimi benimle aynı olan gözlerine kenetledim.

 

Yutkunuşunu burdaki herkes duydu.

Korkuyordu, bir zamanlar ondan korkanlar gibi.

 

"Benim içimdeki Ateş hep özlemle kavrulmaya devam edecek gerçi, peki neden seni de her saniye acıdan yakarak kavrultmiyim?" Diye sordum bu sefer.

 

Yine cevap vermedi.

Mir tam bir adım gerimde diğerleri de onun arkasında duruyordu.

 

URAZ yıldırım ise ben ve Ahmet'in tam ortasında elleri pantolonunun ceplerinde durmuş bize bakıyordu.

 

Ahmet arada bir ona kaçamak bakışlar atıyordu.

 

"SÖYLE, BENİM İÇİM NASIL SOĞUYACAK!" diye bağırdım.

 

"İçin hiçbir zaman soğumaz, çünkü içinin soğumayacağı sekilde yaptım herşeyi" dedi.

 

Zerre pişmanlık duymadan kullanmıştı bu cümleyi.

 

Geriye doğru bir adım atıp Mir'in yanına geçtim, elindeki silahı alıp Ahmet'e doğrulttum.

 

"Sen yaşamayı haketmiyorsun!" Diyip bacağına bir el ateş ettim, daha onun acısını yaşayamadan, diğer bacağını da hedef alıp ordan da vurdum.

 

Depoda Ahmet'in acı dolu bağırışına eş değer sibel' in de çığlığı yankılandı.

 

Adamlar ikisini de kollarından sıkı sıkı tutuyordu.

 

Sibel Ahmet'e doğru gelemiyor, Ahmet ise dizlerinin üstüne çökemiyordu.

 

Ona doğru 2 adım atıp namluyu alnının ortasına bastırdım.

 

Mir bir adım atıp,"karaca, bunu ben yapabilirim" dedi.

 

Yani demek istediği babanı öldürme, ne yani daha sonra pişman olacağımı mı sanıyordu?

 

Hayır asla pişman olmayacaktım.

 

"Seni şimdi öldürürsem, mezarda rahat uyurlarmı?" Diye sorduğumda gözlerim doldu.

 

"EVET UNUTMUŞUM, ONLARA BİR MEZARI BİLE ÇOK GÖRMÜŞTÜN!" diye haykırdım.

 

Gözlerimden yaşlar tekrar akmaya başlamıştı.

 

Onlara bir mezar bile yapmamıştı.

 

Cesetleri ne yaptığını bilmiyordum bile.

""NERDE, CESETLERİNE NAPTIN"diye bağırdım.

 

Bakışlarını gözlerime çevirip, "asla bulamazsın, ölüsüne bile kavuşturmayacağım seni annenin" dediğinde, uraz'ın bile ona doğru bir adım attığını gördüm ama mir elini kaldırıp durdurdu hepsini.

 

"Sen iğrenç bir adamsın" dedim.

 

"Bu iğrenç adamın kızısın sende" dedi.

 

"DEĞİLİM!"diye bağırıp yüzüne bir tekme attığımda geriye doğru düştü.

 

Onun kızı değildim.

 

Üstüne çıkıp silahın kabzası ile üst üste vurmaya başladım.

 

"DEĞİLİM, BEN ANNEMİN KIZIYIM SADECE!" diye bağırıyordum vururken.

 

Yüzü kan içinde kaldığında arkadan Sibel'in attığı çığlıklar kulağıma geliyordu.

 

Durmadım, daha da sert vurmaya başladım, kendinden geçtiğinde, durdum.

 

Mir beni yerden kaldırdığında eliyle belime destek oluyordu.

 

Berbat bir durumdaydım, o beni tutmasaydı dizlerimin üstüne düşerdim.

 

Duru ve beren sibel' e daha fazla katlanamamış olacak ki ona doğru yönelip saldırdılar.

 

Mert İlayda ile ilgileniyordu.

 

Alper de uraz'ın yanında durmuş olanı biteni izliyordu.

 

Karan da ben ve mir' in arkasında durmuştu.

 

Hepsinin yüzünde bıraksam Ahmet'i paramparça yapacak bir ifade vardı.

 

Yaklaşık on dakika Mir'in göğsünde soluklandım.

 

Silahı tekrar kaldırıp ona doğrulttum.

Tam sıkacağım zaman Sibel,"DUR, BİLMEDİĞİN ŞEYLER VAR!" diye bağırdı.

 

Kafamı çevirip ona baktım.

Kızlar onu yere yatırıp, baya bir benzetmişlerdi.

 

Onu o halde bırakıp bizim yanımıza geldiklerinde adamlar onu tutup ayağı kaldırmışlardı.

 

Yüzünde tırnak izleri vardı ve her yeri kan içindeydi.

 

"Bilmediğim ne olursa olsun onun ölümünü engelleyemez" dedim sert bir şekilde.

 

"Bak karaca abin-" diye söze girdi ama Ahmet az önce kendine gelmesi için onu uyandıran adamlardan sonra baya bir toparlanmış olacak ki ,"KES SESİNİ SİBEL" diye bağırdı.

 

"Bence de kes sesini! Sen kimsin ki benim abimin adını ağzına almaya cüret ediyorsun?" Dedim dişlerimin arasından.

 

Çok fazla olmaya başlamışlardı!

 

"Ondan sonra sıra sana da gelecek!" Diyip silahın kilidini indirdim.

 

"Ahmet söyle ona, seni öldürecek" dediğinde depoda kahkaham patladı.

 

"Seni düşünecek birileri var öyle mi" dedim gülüşlerim arasından.

 

Herkes delirmişim gibi bana bakıyordu.

Bu çok acı vericiydi.

 

Annem peki oda onu böyle düşünmüşmüydü?

 

Ahmet, "beni öldürse bile bunu bilmeyecek dedim sana" dedi sibele bakarak.

 

Ne bilemem onun ölümünü engelleyebilir ki?

 

Kafayı yemiş olmalılar!

 

parmağım tetiğe gittiği zaman Sibel öyle birşeyi haykırdı ki bütün bedenim taş kesildi.

 

"ABİN YAŞIYOR!" dediği zaman burdaki bütün bakışlar şaşkınlık içinde önce ona sonra bana döndü.

 

Abin yaşıyor mu?

 

Abim mi!

 

Bu imkansız!

 

Bütün tüylerim diken diken olmuş,

 

kalbimi büyük bir sızı ele geçirmişti.

Kafam ağır ağır sibele döndüğü zaman korku ile yutkundu.

 

Ahmet hâlâ "KES SESİNİ" diye bağırıyordu.

 

"O çeneni kapalı tut, onu kurtarmak için ailemi kullandığın için seni paramparça ederim" dedim.

 

Gözlerime kan oturmuştu artık, hem sinirden hem de ağlamaktan.

 

"Yemin ederim doğruyu söylüyorum, abin yaşıyor onu bırak artık" dedi telaşla.

Ahmet'e bakıp, "sustur şu karını" dedim.

 

Ahmet iğrenç bir kahkaha attığında başımdan aşağı kaynar sular döküldü.

 

Bu doğru değil, ben bunca sene onun öldüğünü kabul etmişken bundan sonra yaşadığına inanamam.

 

"Onu asla bulamazsın!" Dedi.

"Hayır" dedim fısıltı ile.

 

"Evet, oğlum yaşıyor. Ama beni bile tanımıyorken, seni hiç tanımaz ve ona ulaşabileceğin bütün yollar kapalı" dedi hâlâ sırıtırken.

 

"O ÖLDÜ ,SENİN YÜZÜNDEN ÖLDÜ!" diye bağırdım.

 

Bütün vücudum titriyordu.

 

""Hayır o yaşıyor, sadece zavallı annen onun öldüğünü düşündü" dedi.

 

Elimdeki silahla karın boşluğuna bir el ateş ettim.

 

Onun bağırışına benim bağırışım karıştı.

"ANNEM HAKKINDA DOĞRU KONUŞ!"

Fazla kan kaybediyordu ama ne onun ne de burdaki kimsenin umrunda değildi.

 

"Annen kendin-den geçmişti. Sezeryan ile aldılar bebeği ama kurtuldu" dedi zar zor konuşup sırıtarak.

 

Bütün gerçekler ateşli bir ok olup gelip göğüsüme saplandı.

Saplandığı yeri hızla yakmaya başladı.

 

"ALLAH SENİN BELANI VERSİN!" diye bağırdım.

 

Ona kolay ölüm yaşatmayacağım!

Şimdi sorsam asla yerini söylemezdi abimin o yüzden bu işi mir'e bırakacaktım.

 

Mir'e dönüp, "kolay kolay ölsün istemiyorum, yavaş yavaş, acı çeke çeke olacak. Ölmek üzereyken tedavi edilsin sonra daha beter bir acı ile ölüme yaklaşsın. O öldükten sonra cesedi ne yapmak istersen senindir" dedim.

 

Mir Ahmet'e baktığında,

Yüzüne ölümle eş değer bir ifade oluşup tehlikeli bir şekilde kıvrılmıştı dudakları.

Başını aşağı yukarı sallayıp beni onayladı.

 

Ne demek istediğimi anlamıştı ve yardım edecekti, abim eğer yaşıyorsa bana onu bulacaktı.

 

"Aslanlarım acıkmış olmalı, biraz daha acıksınlar ki kemikleri bile ziyan olmasın" dediğinde Ahmet korku ile bağırıp çırpınmaya başladı.

 

Başını bana çevirdiğin de yüzü yumuşadı ve,"kadın o ne olacak?" diye sordu.

 

Kafamı sibel' e çevirip "onunla biz kızlar ilgileneceğiz" dedim.

 

"Tamam"diyip silahı elimden alıp beline yerleştirdi.

 

Önümden çekilip yanıma geçti ve eli ile elimi sımsıkı tuttu.

 

Herkes karşımda duruyordu.

 

Tek tek hepsine baktım.

 

Gücüm kalmamıştı artık, abimin bunca sene sonra yaşadığını söylüyorlardı.

 

Buna inanmalımıyım bilmiyorum.

 

Belki de acı çekmem için bunu yapıyorlardı.

 

Herkes abimin yaşadığını öğrenmeme rağmen nasıl sakin olduğumu sorguluyordu.

 

Sakin değildim.

 

İçimde bir ateş, tüm vücudumu kavuruyordu.

 

Kalbim ağrıyor, nefesim kesiliyordu.

Bu ağırdı.

 

Annemi evlat acısı ile sınamış, yıllarca onu suçlamıştı gerçeği bildiği halde.

Eğer abim yaşıyorsa, annemden de bir parça yaşıyor demekti.

 

Bu benim için büyük bir umuttu ve beni ayakta tutan yegâne şey abimin yaşama ihtimaliydi şuan.

 

Adamlar ikisini çıkarıp götürdüler depodan.

 

URAZ yıldırım da bize yaklaşmıştı.

 

Şimdi hepimiz bir aradaydık.

 

Önce Uraz'a bakıp, "herşey için teşekkür ederim, çok yardımcı oldun. Bu iyiliğini nasıl ödeyebilirim bilmiyorum" dedim.

 

Hafif bir tebessüm edip, "aile herşeydir küçük hanım, önemli değil. Ve umarım abin gerçekten yaşıyordur çünkü böyle cesur bir kardeşi olması ve kaybettiği ailesine bile böyle sadık olması onu gururlandıracaktır."dediğinde sol gözümden bir damla yaş akıp yanağıma süzüldü.

 

"Tekrar teşekkürler" diyip bizimkilere döndüm.

 

Karan ve beren hemen koşarak gelip bana sarıldılar.

 

Mir bir adım arkaya gidip bize biraz alan tanıdı.

 

Şimdi üçümüzüde ağlıyorduk.

 

"Abla" dediler aynı anda.

 

Onları çok korkutmuştum.

 

"Özür dilerim" dedim.

 

"Asıl biz özür dileriz, nasıl bu kadar kör olabildik sana karşı" dedi karan gözyaşları omuzumu ıslatırken.

 

"Bunu ben istedim" diye cevap verip ayrıldım onlardan.

 

Önce berenin gözyaşlarını silip bir öpücük kondurdum yanağına.

 

Sonra da karan'ın.

Onlar da beni öptüğünde geriye çekildiler.

 

Duru bana yaklaşıp, "kardeşim" dedi.

Hâlâ ağlıyordu.

 

Tabi ki bende ağlıyordum, bugün perişan olmuştuk.

 

Ona da sımsıkı sarıldım.

 

Ama Alper, mert ve İlayda'nın da bana sıkı sıkı sarılacağını bilmiyordum.

 

Onlar da artık hayatımın en acı tarafını öğrenmişlerdi.

 

En son mir'e dönüp baktım. Gözlerimin Uraz a kaydığında hayranlıkla bize bakıyordu.

 

Gözlerinde özlem vardı.

 

Onun hayatı nasıl dı bilmiyorum ama mutlu gibi duruyordu.

 

"Mir" dedim.

 

"Güzelim" diye yanıt verince gözlerim iri iri açıldı.

 

Herkesin içinde söylenecek laf mıydı bu şimdi!

 

Uraz, Alper ve mert' sırıttığı sırada karanı yine bir öksürük krizi tuttu.

 

Arkamı dönüp korka korka baktığımda yüzü kıpkırmızı olmuş bir şekilde öksürüyordu.

 

İlayda gülerek sırtına vurup, "helal karan helal" dedi.

 

İlayda ve beren utanmasa ve yorgun olmasalar oynayacak gibi duruyorlardı.

 

"Sanırım, bugün duyduğum en güzel şey buydu" dedi duru sırıtarak.

 

Yanaklarıma kan hücum ettiğinde sinirle dönüp mir'e baktım.

 

Çocuk gibi omuzlarını silkip, "ne yalan mı?" bakışı atınca bu sefer şaşkınlıkla ona baktım.

 

Tatlı olduğu için dudaklarımın kıvrılamasına engel olamadım.

 

Evet birbirimizi seviyorduk ve bunu saklamanın gereği yoktu artık.

 

"Abla bu adam nişanlı! Sana neden güzelim diyor."dedi karan sonunda çıktığı krizden hemen sonra.

 

"Karan ablam hatırlamıyor" dedi beren kızgınlıkla.

 

Karanın gözlerine endişe oturunca,

"Hayır herşeyi hatırlıyorum" dedim.

 

Bu sefer onlar şaşkınlıkla bana bakıyordu.

 

"Ve mir nişanlı falan değil" diye bir hatırlatma yaptığımda bakışlar ona döndü.

 

Mir daha bu konun uzayacağını tahmit etmiş olacak ki," yeter bu kadar , gidip dinlenelim sevgilim" diyerek gelip elimi tuttu.

 

Sanırım bayılacaktım.

 

Bizi zorla yürütmeye başladığında arkamı dönüp bizimkilere bakamadım çünkü aklım hala," sevgilim" kısmındaydı ve aptal aptal az önce ağlayan ve onca şeyi yaşayan ben değilmişim gibi sırıtıyordum.

 

Arkamızda bir hareketlilik olunca Alperin sesini duydum, "nereye gidiyorsun karan?" Diye sordu ama gülmemek için kendini kasıyordu.

 

"Gidip ablama ahtapot gibi yapışan eli söküp atacağım" diyordu karan çocuk gibi mızmızlanarak.

 

Sanırım Alper onu tutmaya çalışıyordu çünkü hemen sonra, "bıraksana Alper abi ya" diye sitem etti.

 

Bir gülüş duyduğumda bu Uraz'a ait olacak ki hemen sonra konuşmasını duydum,

 

"Mir'in bu çocukla işi var, dua edelim ki bu küçük hanımın abisi Kıskanç olmasın yoksa bizimki bir 30 sene daha bekar kalacak gibi" diyerek bir kahkaha daha attı.

 

Bu sözün üzerine herkes gülünce karan homurdandı.

 

Mir'e ba

ktığımda onunda yüzünde muhteşem bir tebessüm vardı.

 

Şuan takıldığım uraz'ın dediğiydi.

 

Abim yaşıyorsa beni kıskanacak kadar sevecekmiydi?

 

Ya beni sevmez ve istemezse!

 

Ya oda annemi suçlayıp babasının tarafını tutarsa!

 

Ne yapacaktım o zaman?

 

Nasıl anlatacaktım herşeyi ona?

 

 

 

 

 

 

 

 

Devam edecek...⌛🤍

Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen.

 

Loading...
0%