Yeni Üyelik
11.
Bölüm

SENİNLE BİR YEMEK

@lavinia_x21

KARACA' DAN

 

Nefesimi kesen neydi, hangi duyguydu.

 

Korku, endişe hangisi, peki neden birinin canının korkusu sizin canınızı aynı acı ile yakıyordu.

 

"MİR" diye çığlık attıktan sonra, korku bütün ağrılarımı alıp götürdü üstümden.

 

Hepimiz şoka girmiş bir şekilde ona bakıyorduk. Alper ve duru ikisi de mir'e bakıyordu ve diğer adamlarda tabiki. Kalbim sızlayınca elektrik çarpmış gibi kendime gelip Koşmaya başladım.

 

Aramızdaki az malesefa sanki kilometreler kadar uzamıştı yada ben fazla sabırsızdım.

 

Vurulmuştu.

 

Benim yüzümden vurulmuştu.

 

Yanına gidip tam karşısında durduğumda yanlış anlamak istedim. Yüzünden acı çekip çekmediğini anlamak için bakışlarımı yüzünde gezdirdim.

 

Donuk gözlerle bana bakması hiç yardımcı olmuyordu.

 

Vurulduğunu anlamam için dizlerinin hafif bükülmesi yetti.

 

Canım yandı.

 

Hemen onu kollarının altından tutup düşmesine izin vermek istemedim ama o kadar ağırdı ki onunla birlikte bende dizlerimin üstüne düştüm.

 

Dizlerimiz birbirine değiyordu.

Çok yakındı yüzlerimiz ama hala donuk ve boş gözlerle bana bakıyordu.

 

Alper en sonunda girdiği şoktan çıkmış olacak ki"MİR" diye bağırıp yanımıza koştu.

 

O Mir'in duru da benim yanıma geçip dizlerinin üstüne çöktü. Kalan herkes ayakta durmuş şok olmuş bir şekilde bize bakiyordu. Alper Mir' in yarasının nerde olduğunu anlamak için onu kontrol ediyordu.

 

"Siktir" diye küfür edince Mir' den bakışlarımı çekip ona döndüm.

 

"Vurulmuş mu? Nereden, ağır mi yarası, bişi söyle Alper vurulmuş mu!?" Diye sona doğru bağırdım.

 

Korkuyordum, ona bişi olursa benim yüzümden olacaktı. Bunu kaldıramazdım.

 

Duru "Sakin ol karaca"diye fısıldayıp omuzuma dokundu. "Ağır mı yarası" diye sordum hala alpere bakarken.

 

"Sırtından vurulmuş, çok kan kaybediyor" dedi gözleri dolarak.

 

"AMBULANS ÇAĞIRIN" Diyip adamlara bağırdı. Adamlar hemen koşuşturmaya başladı. Bir süre sonra Yakın korumalarından olan adam endişeli gözlerle mir'e bakıp alpere döndü ve

 

"abi bizim götürmemiz lazım mesefe uzun ve bı sürü adam var burda, bı de yolları kapatmışlar" dedi.

 

Alper ağzının içinde küfür edip "ARABALARI HAZIRLAYIN ACELE EDİN AÇIN YOLLARI" Diye bağırdı bu sefer.

 

Zaten dolu olan gözlerimden bir damla yaş yanağıma doğru yol aldı. Hala şok olmuş bir şekilde alpere bakıyordum.

 

Ne demişti, çok kan kaybediyor.

 

"Kan."

 

"Kan."

 

"Sırtından vurulmuş"

 

Sessiz sessiz mırıldanırken yüzümde hafif bir dokunuş hissedince irkildim

 

"Ağlama" diyen bir fısıltısı geldi kulağıma.

 

Ne ara dizime doğru sırt üstü düştüğünü, ne ara önümü bile göremeyecek kadar ağladığını anlamadım bile.

 

""Mir" diye fısıldadım dizlerimin üstündeki yüzünü avuçlarım arasına alırken.

 

"Lütfen benim yüzümden sana bişi olmasın" dedim ağlayarak.

 

"Ağlama, bir kurşun yarası beni öldürmez ama senin bir damla göz yaşın beni öldürür" dedi oda benim gibi fısıldayarak.

 

Bu ne demekti şuan algılayamıyordum.

 

Tek düşündüğüm vurulduğu ve kan kaybettiğiydi.

 

"Ölme, hem sana bir can borcum oldu, bide benden istediğin bir şey daha yapacaktım. Biliyorsun sözüm var beni bu sözün altında bırakıp gitme" dedim.

 

Belki de yıllar sonra ilk defa yalvarıyordum.

 

Aslında amacım kapanmak olan gözlerini konuşarak açık tutmaktı.

 

Oda bunu bildiği için" bu gözyaşların sebebi ne? Sana vurduklarında bile tek damla göz yaşı bile dökmedin" dedi. Sesi gittikçe kısılıyordu. Onu duymak için üstün bir çaba sarfediyordum.

 

Sanki yüzü beyazlamaya başlamıştı.

 

Halbuki esmer teni ona ne çok yakışıyormuş.

 

"Evet dökmedim çünkü kimseye bir can borcum yoktu. Senin yüzünden!" Dedim hafif kızarak.

 

"Hem benden istediğin bişi daha vardı. Bunları yaptıktan sonra sana ne olduğu umrumda değil" dedim.

 

𝗞𝗮𝗿𝗮𝗰𝗮 𝗵𝗲𝗺 𝗮ğ𝗹𝗮𝘆ı𝗽 𝗵𝗲𝗺 𝗱𝗲 𝗯𝘂𝗻𝗹𝗮𝗿ı 𝘀ö𝘆𝗹𝗲𝗺𝗲𝗻 𝘀𝗲𝗻𝗰𝗲 𝗻𝗲 𝗸𝗮𝗱𝗮𝗿 𝗶𝗻𝗮𝗻𝗱ı𝗿ı𝗰ı!

 

Dedi sevgili iç sesim.

 

Doğru ben bile inanmadım kendime.

 

Zaten o da inanmamış olacak ki bir kaç saniyelik öksürükten sonra kendini zorlayarak dudaklarını kıvırıdı.

 

"Can borcu nu siktir et ama diğer isteğimi yapaman lazım herşeyin başlangıçı için" dedi konuşmakta zorluk çekerken.

 

"Ne istiyorsun? Söyle bana" dedim burnumu seslice çekerken.

 

"Yemek"dedi tek nefeste.

 

"Ne" dedim allık gibi yüzüne bakarken.

 

Ne yemeğinden bahsediyor.

 

"Seninle bir gece yemek yemeliyiz. Senden istediğim bu bir akşam yemeği" dedi.

 

Bu mu yani!

 

Benimle yemek mi yemek istiyor.

 

Sanırım korku algılarımı kapatı anlayamıyordum.

 

Ve şuan öyle bakıyorum yüzüne tam bir aptal gibi.

 

Beni kendime getiren şey dudaklarının kenarından akan kan oldu.

 

"ALPER!" diye bağırdım.

 

"Bişey oluyor acele edin" şuan yollar kapanmış durumda, adamlar açmak için ugraşıyordu.

 

Alper ve duru da elime yarasına bastırmak için bir ceket uzatıp adamların yanına gittiler durumu öğrenmek için.

 

O piç kurusunun işi bu!

 

Gözleri kapanmak üzereydi, kendini kasıyordu.

 

Canı yanıyordu.

 

Ve benimde.

 

"Cevap ver bana, kabul et, et ki yaşamak için bir sebebim daha olsun" diye fısıldayınca daha çok ağlamaya başladım. Uzun zamandır böyle ağlamıyordum.

 

"Cevap ver" diye ısrar edince, telaşla başımı aşağı yukarı sallayıp onayladım onu.

 

"Tamam, yemek yiyeceğiz söz veriyorum tamam mı? Ama dayan" dedim.

 

Kendini son bir kez zorlayıp tebessüm etti.

 

Ve gözleri kapandı.

 

Gözleri kapandı.

 

"ALPER!" diye haykırdım.

 

Bir şey oluyordu hareket etmiyordu.

Korkuyorum, lanet olsun çok korkuyorum.

 

Alper koşar adımlarla yanıma gelip diz çöktü.

 

Onun hareketsiz yattığını görünce titreyen elleri ile nabzına baktı.

 

"Nabzı çok düşük"

 

"Kahretsin!" Diye bağırdım. Artık boğazım tahriş olmuş canımı yakıyordu ama umrumda değildi.

 

"Buraya bakın" diyip adamlara seslendi.

 

Bir kaç tane daha adam gelince"karaca bırak onu, kan kaybediyor" dedi telaşla yanıma gelen duru.

 

Neyden bahsettiğini anlamak için mir'e baktım. Onu yakalarından sıkı sıkıya tutuyordum.

 

Sanki gitmesini istemez gibi.

 

Avucumda kan vardı.

 

Kan.

 

Hemen onu bıraktığımda Alper Gil dikkat ederek arabaya götürmeye başladılar. Ben ve duru da arkalarından gidiyorduk.

 

Alper elime bir ceket verip "Karaca arka tarafa otur, yarasına tampon yapman lazım" diyince hemen arka tarafa geçip oturdum. Elimdeki ceketi dikkat ederek yarasına gelecek şekilde sırtına katıp kafasını göğüsüme kattım.

 

Alper sürücü tarafına, duru da ön tarafa oturduğunda arabayı çalıştırıp hızla yola koyuldu.

 

Kafamı eğip mir'e baktım.

 

Yüzü çok güzel di. Uzun kirpikleri hareketsiz, dolgun dudakları solgun du ama çok güzel di.

 

Gözleri ise benden gizleniyordu.

 

Ellerim titremesine rağmen boşta ki elimi kaldırıp yüzüne dokundum.

Soğuktu.

 

"Duru o üşüyor mu?" Diye sordum Kısık bir sesle.

 

Duru dolu gözleri ile bana bakıp,

"Yetişeceğiz karaca, merak etme o iyi olacak" dedi.

 

Kafamı aşağı yukarı sallayıp onayladım onu.

 

Alper kendi kendine Mir' in iyi olacağını mırıldanıyordu. Yollar açılmıştı ama gecenin bı vakti olmasına rağmen trafik yoğundu.

 

Alper deli gibi kornaya basıp bizi 1 saatte hastaneye yetiştirdi.

 

Arabadan hemen inip "SEDYE GETİRİN" diye bağırdı.

 

Mir'e bakıp " geldik, dayan bak daha yemeğe gideceğiz, bu güne kadar hiç ekilmedim ama eğer beni ekersen sana mezarda bile rahat vermem" diyip ellerimi yüzünde gezdirdim.

 

Tepki vermemesi daha çok canımı yaktı.

 

Bir kaç tane hemşire gelip onu kucağımdan aldılar. Hemen sedye ye katıp hızla hastane ye götürdüler. Bizde arkalarından koşuyorduk.

 

Sırtım o kadar ağriyordu ki. Kanadığına eminim. Zorlandığım için adımlarım yavaşladı.

 

Yalpalayınca Duru yanıma gelip kolumun altından bana destek oldu. " Karaca yavaş ol sende yaralısın" dedi ama devam ettim yürüyerek.

 

Şuan ağır yaralı olan o, ona bir şey olursa o piç kurusu dan alacağım 3 canın intikamı olacaktı.

 

Gerçi bir şey olmasa bile beni tutan bu sefer 10 değil 100 adam dahi olsa geberteceğim.

 

Ameliyathane' nın önüne geldiğimizde onu yeni içeri alıyorlardı.

 

Kapılar kapanınca Alper yan tarafa çöküp sırtını duvara dayadı.

 

Bende sandalyelerin birine geçip oturunca duru da " hemşire çağırıp geliyorum, sırtın çok kötü durumda tedavi edilmesi gerekiyor yoksa enfeksiyon kapabilir" diyip yanımdan ayrıldı.

 

10 dakika sonra hemşire ile Duru yanıma gelip beni muayene odasına götürdüler.

 

Duru dikkat edip üstümdeki kapşonlu ceketi çıkartıp yan tarafa koydu. Geri kalanını da çıkarmak istedi ama izin vermedim. Hastane önlüğü giyemek istemiyorum. Hemşire " yaralar çok derin bu acıtabilir, uyuşturmamız lazım"

dedi. 

 

Duru" tamam" diyince bende onunla birlikte aynı anda "hayır, acele et sorun yok " dedim.

 

Duru ağzının içinde homurdanınca inat edeceğimi biliyordu.

 

Bir an önce ameliyathane kapısına gitmem gerekiyor.

 

Hemşire sırtıma bir şeyler sürdüğünde sanki sırtım alev almış gibi yanmaya başladı. Tırnaklarımı oturduğum sedyeye batırdım.

 

Yaklaşık 15 dakika sonra sırtıma kocaman bir sargı sarıp yanimizdan ayrıldı.

 

Hemen ayağı kalktığımda başım dönünce yana doğru yalpaladım. Duru hemen kolumdan tutup," karaca biraz dinlen lütfen, kaç saattir hem açsın hemde çok yara aldın" dedi acı çeken bir sesle. " Ben iyiyim" dedim.

 

Tekrar ayağı kalktığımda " ABLA!" diyen iki farklı ses duydum. Karan ve beren dolu gözler ile bana bakıyordu.

 

Arkalarında ise ferman baba vardı. Bu kısa sürede onları çok özlemiştim.

 

Gozlerim özlem ile dolunca Kollarımı iki yanıma açıtım.

 

İkisi de bana doğru koşup kollarımın arasına girdi. Canım yandı ama dişlerimi sıktım.

 

Onları çok özlemiştim.

 

Duru canımın yandığını fark edince,

"açılın veletler, ablanız biraz yorgun onu sıkmayın" diyip ikisinin kolunu tutup çekiştirmeye başladı.

 

İkisi de beni bırakmak istemiyordu.

 

Berenin tırnakları ceketimi tutacak diye yarama deyince inledim. Beren ve karan hemen geri çekilince kendimi zorlayarak " iyiyim" dedim.

 

İkisi de hala endişeli gözler ile bana bakıyordu.

 

Bir avucumu karanın, bir avucumu da berenin yüzüne katıp okşadım. İkisi de aynı anda avucuma öpücük kondurunda güldüm.

 

Ferman baba yavaş adımlar ile bana yaklaşıp,

"Teşekkür ederim, bizi bırakmadığın için" diyip yüzümü avuçlarının arasına yerleştirdi. Ve alnıma ufak ama anlamı derin bir öpücük kondurdu.

 

Geri çekildiğinde "abla mir abi nasıl" dedi beren. Aklım başıma yeni gelmiş gibi birden kapıya doğru yürüdüm.

 

Ameliyathane ye gitmem gerekiyordu.

 

Duru hem olayları bizimkilere anlatıp hem de beni takip ettiriyordu.

 

Tam koridoru bitirip kapıya geldiğimde bir çığlık koptu.

 

Nefesim, ayaklarımın hareketi ile aynı aynda kesildi.

 

Bu çığlık Mir' in kolunu sıkı sıkı tutup ağlayan kızdan geliyordu.

 

Bir şey oldu.

 

Hayır.

 

Ona Birşey oldu.

 

"ABİ!" Diye çığlık atarak diz çöktü.

 

Abi'mi

 

Bizimkilerin yanında olup tanımadığım çocuk

"İlayda" diye kızı tutmaya çalıştı.

 

"NE DEMEK KALBİ DURDU DOKTOR!" diye bağıran Alper ile kaskatı kesildim.

 

Arkaya doğru sendeleyince duru ve karan aynı anda kollarımdan tutup beni sabit tuttular.

 

Beren de koşup adının İlayda olduğunu öğrendiğim kizin yanına diz çöküp ona sarıldı.

 

"BİR ŞEY YAPIN, ABİM ÖLEMEZ" diye bağırmaya başladı İlayda.

 

Öldü mü!

 

MİR ZEMHERİ' NİN KALBİ Mİ DURDU!

 

"hayır" diye fısıldadım.

 

Kalbim de bir sızı olunca Elim kalbimin üzerine gitti.

 

Ölmez.

 

Daha yemek yiyecektik biz!

 

O ÖLEMEZ !

 

MiR ZEMHERİ BANA EVET DERSEN YAŞARIM DEMİŞTİ!

VAZMI GEÇTİ!

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen ⌛ 🤍

 

Loading...
0%