Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1.Bölüm

@laviniyam

...

Bölüm 1 : Peşin Hüküm

Lady Gaga : Judas

"Sorarlarsa, 'Ne iş yaptın bu dünyada?' diye, rahatça verebilirim yanıtını: Yalnız kaldım. Kalabildim! Altı milyar insanın arasında doğdum. Ve hiçbirine çarpmadan geçtim aralarından..." Hakan Günday - Kinyas ve Kayra

....

Uyanıyor ve yeniden uyuyorum. Gözlerim yeniden kapanmak için direniyor. Fakat uyumak istemiyorum artık. Uykuyu bir kaçış olarak görmekten bıktım! Bir kaçış değildi ki, bir uykuydu. Bilinçsiz, yeniden uyanacağını bildiğin bir ölümdü sadece. Oysa her zaman istediğim sonsuz uykuydu. Ne kadar yaşamak için didinsem de içimde bir yerlerde var olan ölüme düşkün kızı tanıyordum. Bir gün gelecekti o gün. Onunda bilincindeydim. Ama işte bazen bilinen şeyler göz ardı edilirdi hayatta. Bende ettim. Ediyorum. Etmek de zorundayım.

 

Gözlerimi ovuşturarak yataktan kalktım. Hayatta kalmak için yapmam gereken sorumluluklarım vardı ve zorundaydım. Yönümü banyoya çevirerek odadan da çıktım. Çıplak ayaklarım yere sürtüyordu. Banyoya giderek yüzümü yıkadım ve bu sefer mutfağa ilerledim. Sabahları ses olmasını sevdiğim için bar tezgahında duran kumandayı alarak televizyonu açtım. Mutfak ve salon birleşikti. Sabahın erken saatleri olduğu için televizyonda sadece haber kanalları veya tekrar diziler vardı. Bu sebeple daha verimli olacağını düşündüğüm haber kanallarından birini açarak sesini yükselttim.

 

Arkamı televizyona dönerek kahvaltı için eşyalar çıkarttım. Normalde hiç sevmediğim kahvaltıyı yapmak zorunda kalıyordum çünkü öğle yemeği yemek için kimi zaman fırsatım olmuyordu. Avukattım ben. Duruşmalar ve dosyalar derken vakit bulamıyordum kendime. Henüz yeni mezun bir avukat olmam sebebiyle daha çok iş yaptığımda oluyordu. Şikayetçi elbette de değildim.

 

Elimdeki salatalığı doğrarken arka plandan gelen sesler dikkatimi çektiğinde bıçağı tezgaha bırakarak arkama döndüm. Ekranda bir katilden bahsediliyordu. Uzun zamanın ardından iz bulunmuş ve ipuçları birleştirilerek bir seri katil olabileceği öne sürülmüştü.

 

"Evet sayın seyirciler, bu önemli gelişme ile gündem adeta çalkalanıyor. Bir seri katil mi var? Yoksa sadece basit bir tesadüften mi ibaret? Yetkililer tarafından dosyalar didik didik edilerek araştırmalarını sürdürmekteler. Fakat asıl trajik olan olay ise akşam saatlerinde kayda alınmış bir kayıp vakasında, bu belli olmayan cinayetlerin bir alakası olabileceği. Gece yarısı kayıp kişinin evinde yapılan incelemeler sonucu evde bir kağıda hasır iple bağlanmış mermi bulundu. Ve bu mermi diğer cinayetlerde bulunan ortak nokta ile aynı. Fakat kağıtta ne yazdığı henüz bulunamıyor. Balistik incelemeler de devam etmekte ve bu kayıp kişinin de aynı seri katil ile alakalı olduğu düşünülmekte." Kadın elinde tuttuğu kağıtları masaya vurarak devam etti.

 

" Sosyal medya adeta bu olaylarla çalkalanıyor. Polisler tarafından cinayetlerin detayları ne kadar aktarılmamış olsa da bilgiler dışarıya sızmış durumda. Fotoğrafların yayılması ardından sosyal medya ikiye bölünmüş ve bazılarının tebrik ettiği bile görülmekte. Bunun sebebi net olmamakla birlikte; öldürülen kişilerin kötü işlerle alakalı olduğu, tecavüz, organ kaçakçılığı, uyuşturucu kaçakçılığı gibi ağır suçlarla ilgisi oluğu beyanı yönünde. Fakat az önce de dediğim gibi polisler tarafından böyle bir bilgi gelmedi. Bu bilgiler halk tarafından öne sürülmüş ve sosyal medyada bomba etkisi yapmıştır. O yüzden sayın seyirciler, net olmayan hiçbir bilgiye beyan etmemenizi önemle rica ediyorum."

 

Gerisini dinlememiştim. Arkamı dönerek işimi yapmaya devam ederken aklımdan kadının söyledikleri geçiyordu. Bu katilin dosyasını görme fırsatım olmuştu. Aslında bu mermi ipucu daha evvel de bulunmuş fakat haberlere sunulmamıştı. Bugün sunulmasının nedeni ise sanırım kayıp kişiye ulaşamamış ve medya aracılığıyla katili bulmak istemeleri olmalıydı. Aslında ne kadar doğru da olsa bu halkı harekete geçirmekten başka bir işe yaramıyordu. Daha da halk korkacaktı.

 

Katil hakkında hiçbir ipucu bulunamıyordu. Ne bir parmak izi ne de kamera görüntüsü. Cesetler her seferinde aynı şekilde ölü bulunuyordu. Elleri ve ayakları arkadan bağlanmış, vücudunun hiçbir yerinde kesik ya da yara olmuyordu. Sadece kalbi sökülüyordu. Ve bu sökme işlemi otopsi raporlarına göre kişi daha hayattayken yapılıyordu. Cesetlerin ise kalpleri bulunamıyordu. Resmen içim acıyordu. Bu kadar cani insanın olması ve bu derece vahşi olması inanılır gibi değildi. Nasıl bir mantık bir insanın kalbini sökmek isterdi?

 

Dalgınca doğradığım sebzeler yüzünden parmağımda hissettiğim acı ile inleyerek parmağımı havaya kaldırdım. Bıçak elimden sert şekilde tezgaha düşmüştü. Kesiği dudaklarıma yaklaştırarak emdim. Kan tadı dudaklarımdan içeriğe akarak demirimsi tadı dilimde hissetmeme sebep oldu. Sertçe emerek kanı durdurmaya çalıştım.

 

Kanın durduğunu hissettiğim anda elimi dudaklarımdan çekerek suyun altına soktum. Kan durmuştu. Kesiğin boyutuna baktığımda parmağımın ufak bir kısmının kesildiğini gördüm. Canım çok tatlıydı ve aşı eşiğim düşüktü. Çocukken de böyle olduğumu söylerdi amcam. Güldüm. Başımı umursamazca sallayarak parmağıma peçete sararak işime devam ettim. Hazırladığım malzemeleri masaya taşıyarak oturdum. Masada duran meyve suyundan bardağıma boşalttım ve kahvaltımı etmeye başladım.

 

Telefonuma gelen bildirim ile ekran parlamıştı. Dikkatim oraya kaydığında bilinmeyen bir numaradan gelen mesaj olduğunu gördüm. Müvekkillerimden biri olduğunu düşünerek daha sonra bakmaya karar verdim fakat ısrarla ve art arda gelen mesajlardan sonra sinirlenerek sertçe elime aldım. Kim sabahın altısında ısrarla mesaj atardı ki?

 

Telefonun tuş kilidini açtıktan sonra gelen mesajlara basarak uygulamaya girdim. Karşıma mesajlar bir bir düşmeye başladı.

 

Özel numara : Günaydın küçük kız, bugün nasılsın?

Özel numara : Umarım iyisindir.

Özel numara : Sana minik bir süprizim var.

Özel numara : Neden misafir odana bıraktığım hediyene bakmıyorsun?

Özel numara : Çok hoşuna gideceğine eminim.

Özel numara : Korkma ama olur mu?

Özel numara : Bu sadece benden sana minik bir hediyeydi küçük kız

Özel numara : Fotoğraf

 

Fotoğrafa basmaya korkarak ekrana bakmayı sürdürdüm. Kimdi bu? Profiline baktığımda hiçbir şey yazmadığını gördüm. Garipsedim. Derin bir nefes alıp verdim. Ürkmüştüm. Adliyeye gittiğimde bundan polislere bahsedecektim. O sebeple şu anlık önemsemeye karar verdim. Masadan kalkarak boşları makineye koydum ve telefonumu da alarak mutfaktan çıktım. Yönümü çalışma odama çevirdim. Hava sabah olması sebebiyle hala aydınlık değildi o yüzden ışıkları açıyordum. Çalışma odasının da ışığını açtım. Masanın üstüne dağınıkça saçtığım dosya kağıtlarını düzenli hale getirerek çantama koydum. Sırada kendimi hazırlamak vardı.

 

Odama geçerek giyeceklerime bakmaya başladım fakat giysilerimin çoğunu yıkadığım aklıma gelince üfledim. Genelde kurutmak için misafir odasına asar ve orada ütülerdim. Bu sabahta sanki tüm dünya bana yükleniyor gibiydi. Gitmesem ne olurdu ki işe? En azından bugün?

 

Ayaklarımı sürüterek misafir odasına yürüdüm. Koridorun sonundaydı ve koridorun lambası dün gece patlamıştı bende yenilememiştim. Bu sebeple karanlıkta yürüyordum.

 

Odaya yaklaştığımda ayağımın altına değen ıslaklıkla yüzümü buruşturdum. Nerden geliyordu bu ıslaklık?

 

"Of ya Toni? Gerçekten mi? Burası tuvalet değil!" diyerek adeta çığırdım. Evcil hayvanım olan golden cinsi bir köpeğim vardı. Ve kendisi şuan da etrafta gözükmüyordu. Oysa sesimi duyduğu anda gelirdi.

 

"Toni? Neredesin? Hadi gel mama vereyim sana. Kızmadım, özür dilerim." Duygulardan çok anlayan bir köpekti ve bağırdığın zaman alınırdı. "Hadi ama Toni." Bu esnada yürüyordum. Ayağıma ise hala ıslaklıklar bulaşıyordu ve git gide arttığını hissediyordum. Misafir odasına geldiğimde kapıyı açtım. Oda leş gibi kokuyordu. Nedeni anlamak için ışığı yaktığımda dudaklarımın arasından kuvvetli bir çığlık koptu. Ayaklarım geri geri giderken kusmamak için ellerimi dudaklarıma bastırdım.

 

Ayağım kapı pervazına takılınca yere düştüm ve geri geri sürünerek odadan uzaklaştım. Gözlerim yere değen ellerim ve ayaklarına kayınca, hissettiğim ıslaklığın kan olduğunu fark ettim. Ellerim titriyordu. Evimde bir ceset vardı. Nasıl olabilirdi bu?

 

Yere düşen telefonuma uzandım. Titrerken yazmam ne kadar zor olsa da polisin numarasını çevirerek aramayı başardım. Telefonun arkasından gelen sesleri duyamıyordum. Ağzımdan ise tek bir cümle çıkıyordu.

 

"Evimde bir ceset var!" Gerisi karanlık bir hastane odasıydı.

 

... 

 

Tik tak tik tak

Sesler duyuyorum ama göremiyorum. Sadece konuşma seslerine karışmış saatin akrep ve yelkovanı kovalama sesini duyuyorum.

“Büyük bir şok geçirmiş.” Ne şoku? Anlamlandıramıyorum.

“kim evinde bir ceset bulmak ister ki?” ceset mi? Ne diyorlardı böyle. Anlamlandıramıyorum. Sonra kapı sesi duyuyorum.. Açıldı ve kapandı. Biri mi çıktı biri mi girdi bilemiyorum.

“Ne zaman uyanacak?” başka bir ses. Bir erkek sesi. Demek ki biri gelmişti.

“Sakinleştirici etkisinin bitmiş olması gerekiyor. Ama şok dolayısıyla uyanmıyor olabilir. Fakat uyandığı gibi sorguya çekilmesini doğru bilmiyoruz. Yarın sabah duruma göre çıkış işlemini hallederiz. “ sonra bir onay sesi duyuyorum. Ve gerisi yine karanlık.

... 

Bir gün sonra

...

 

"Polis bey daha kaç kere anlatmam gerekiyor! Her anlatışımda daha kötü olduğumu fark etmiyor musunuz?" sinirle konuştum. Buraya geldiğimden beri kaç defa, kaç kişiye aynı şeyleri anlattım bilmiyorum fakat tekrar aynı şey bekleniyor benden. Anlatmam.

 

"Biz bitti diyene kadar devam edeceksiniz hanımefendi!" oda sinirliydi. Siniri bana değildi biliyordum ama yine de bende bu gerginlikten nasibimi alıyordum. "O Yüzden tekrar baştan alalım." dedi bu sefer sakince. Bakışlarımı oturduğun yerden duvara çevirdim. Duvarda asılı bir pano vardı. Üstünde ise birçok fotoğraf. Gözlerimi üstlerinde gezdirdikten sonra boğazımı temizledim. Tekrar polislere döndüğümde bekledikleri şeyleri yeniden anlatmaya başladım.

 

"Uyandım ve kahvaltı ettim. Bu esnada tanımadığım biri tarafından mesajlar aldım. Önemsemesem de gün içerisinde size bunu söyleyecektim. Kahvaltı ardından çalışma odama daha sonra kendime odama gittim. Giysilerimi kurutmak için boş odaya asarım ve bu sebeple bu sabah yıkanmış giysilerimi almak için o odaya girmeye karar verdim. Koridor lambası patlamıştı o yüzden önümü görmeden ilerledim. Ayağıma ıslaklık değdi. Başta Toni ile alakalı olduğunu sandım fakat odaya girdiğimde..." aynı kareler gözüme geldiğinde yutkunarak gözümü kapattım. Biraz soluklanarak sakinlesmeye çalıştım. Vücudum hala titriyordu.

 

"Odaya girdiğimde adamı yerde yatarken gördüm. Yere düşerek geriye doğru gittim ve daha sonra sizi aradım." Anlatmıştım yeniden. Olay tam olarak böyle gelişmişti.

 

"Cesedin evinize nasıl geldiğini biliyor musunuz?" Zorluyorlardı. Resmen sorguya alınıyordum oysa ifade adı altında getirilmiştim. Suçlu gibi gozlerime bakıyorlardı ama ben masumdum.

 

"Hiçbir fikrim yok. Sesleri duyma konusunda iyi olduğum söylenemez. Dün gece de fazlasıyla yorgundum. Hiçbir ses duymadım. Veya hiçbir şey görmedim. " Adam başını elleri arasına alarak şakaklarını ovaladı. Daha sonra önündeki kağıtları inceleyerek içinden bir görsel çıkardı ve önüme itti. Yorgun gözlerimi görsel üstünde gezdirdim. Oturduğum apartmanın kamera görüntüsüydü. Sayfa ikiye bölünmüştü ve her iki kamara kaydında da farklı saatler yazıyordu. Üstteki gorselde yer alan saat ; 02.30, alttaki görselde yer alan saat ise; 3.10.

 

" Ne anlamam gerekiyordu?" Dedim.

 

" Gördüğün üzere saatler farklı zamanları gösteriyor ve bu saat aralığında olan 40 dakika kayıp. Silinmiş. Erişemiyoruz. Sence de ilginç değil mi?" Evet gerçekten çok İlginçti ve muhtemel olarak bu suç o saatler arasında işlenmişti. Fakat benle ne gibi bir ilgisi olabilirdi ki?

 

Ceset evinde bulundu Deniz! Daha nasıl bir ilgi istersin?

 

İç sesimin ortaya çıkması ile beraber daha da ürkmüş hale geldim. Ellerim masanın üstünde ritmik şekilde hareket ediyordu. Çok stres altındaydım.

 

"Bakın, evet tüm oklar beni gösteriyor fakat beni suçlamanız için herhangi bir kanıt yok elinizde. Telefonum sizde, inceleniyor. Olay yeri ve ceset inceleniyor ve daha sonuçlar çıkmadan beni yargılayıcı gözlerle inceliyorsunuz ve bu hiç mesleğinize etik değil polis bey!" dediğimde adam çıldırmış gibiydi.

 

"Bana mesleğimi siz mi öğreteceksiniz? Bir katilden ders alabileceğimi sanmıyorum!" âdeta bağırmıştı. Sorgu odası yerine polis karakolundaki bir odada ifadem alınıyordu. bu oda camlar kaplıydı ve kapısı açıktı. Bu sebeple birçok gözün bize döndüğünü fark etmem uzun sürmedi. Hızla oturduğum sandalyeden kalktım.

 

"Size mesleğinizi öğretemem ne yazık ki ilgi alanım değil fakat size prosedür ve hukuk kurallarından güzel bir ders verebilirim eğer isterseniz!" bende biraz ses desibelime dikkat edememiştim.

 

"Ayrıca elinizde kanıt olmadan beni katil olarak beyan ettiğinizden ve bunu toplum içinde beni rencide edecek biçimde dile getirdiğiniz içinde size dava açacağımdan emin olabilirsiniz!" dedikten hemen sonra masanın üstünde imzalamam izin konulan ifademe imza attım ve arkamı dönerek tek kelime etmeden dışarı çıktım. Rüzgarın hafif esintisi yüzümü yalayıp geçiyordu. Sinirliydim. Kimse benimle bu şekilde konuşamazdı! Evet ortada büyük bir durum vardı fakat suçlu ben değildim cevap suçlu benmişim gibi lanse ediliyordu.

 

Sinirlerime hakim olmak adına gözlerimi kapayarak derin nefesler alıp verdim. Kötü hissediyordum. Sabahtan beri yaşadığım yoğun duygu geçişleri mahvetmişti beni. Sabah resmen hastaneden alıp buraya getirmişlerdi. İyiymişim. Nasıl iyiyim demek çok istemiş ama diyememiştim. İyi değildim. Kalbimin atışı resmen boğazımdaydı. Nefes zor alıyordum. Yutkundum. Bir işe yaramadı. Neydi bu yaşadıklarım? Dün sabah evimde bir ceset bulmuştum. Bir seri katil evime kadar girmişti. Üstüne üstlük katil olmakla suçlanıyordum!

 

Düşünceleler ile boğuşup dururken yan taraftan gelen ses ile gözlerimi açarak o noktaya odaklandım.

 

"Hanımefendi?" Uzun boylu, genç ve takım elbiseli bir adam karşımda durmuş bana doğru bakıyordu. Gözlerinde endişe parıltıları olan bir ışık vardı. Bunu sezmiştim.

 

"Evet?" Şuan ki stresim ile ters bir şey söyleme olasılığım oldukça fazlaydı.

 

"Bir sorun yok değil mi?" Nasıl böyle bir kanıya vardığını anlamak adına gözlerimi kısarak sorgularcasına baktım. Bir sorun vardı ama dışarıdan bunu yansıtacak bir görüntüm var mıydı onu bilmiyordum. Sorgulayıcı gözler ile bakmayı sürdüğümde adam anlamış olacak ki konuşmaya devam etti. "Elleriniz titriyor." O sıra gözlerim adamdan kayarak ellerime indi. Titriyordu. Yeni fark ettiğim bu gerçek ile daha da arttığını hissettim titremelerimin.

 

Ellerimin üstüne bir çift el geldi. Titremesini durdurmak ister gibiydi. Şaşkınca adama baktım. "İsterseniz oturun, size içeriye kadar eşlik edeyim. Bayılacak gibisiniz." Sabahtan beri üst üste gelen gergin ve korkunç anları düşündüğümde bedenimin verdiği bu tepkilerin oldukça normal olduğunu fark etmiştim. Geç bile kalmış olabilirdi tepki vermekte. Konuşamadım. Ağzımı açtım ama ses bile çıkaramadım. Sadece başımı sallayarak onayladım ve adam da ellerimden ellerini çekerek koluma dokundu. Beni bu şekilde karakoldan içeriye soktu. Güvenlik kontrolünden geçmediğimiz gözüme takılmıştı bile. Beni bir odanın önüne getirdi ve içeriye soktu. Sorgulamadım. Kapının yanında yazan iste bile bakamadım. Sadece yönlendirmesine uydum. Bir koltuğun yanına gelerek benim oturmamı sağladı. Daha sonra bir süre gözden kayboldu. Geri geldiğinde karşımda duran masaya oturmuş elinde tuttuğu bir bardan suyu bana doğru uzatıyordu

 

"Buyurun." Teşekkür ederek elinden bardağı aldım fakat ellerimin titremesi dolayısıyla suyun bir kısmı üstüme dökülmüştü. Sakinleşmek adına diğer elimle de bardağı tutsam da bir fayda göremedim. Yine içemeden üstüme dökülmüştü. "İzninizle?" dedikten sonra adamla göz göze geldik. Bardağa uzanarak yeniden elimden aldı. Yavaşça dudaklarıma doğru yaklaştırarak içirmeye başladı. Biraz içtikten sonra adamın bardakta olan eline dokunarak kendimden uzaklaştırdım.

 

"Teşekkür ederim." dedim.

 

"önemsiz. Kullandığınız bir ilaç falan var mı? Yoksa doktora gitmek ister misiniz?" başımı olumsuz anlamda salladım. "Bir ilaç kullanmıyorum doktora da gerek yok. Sadece kötü bir gün geçiriyorum." dedim. Başını anlayışla salladı. Daha sonra oturduğu yerden kalkarak odadan çıktı. Onun gidişi ardından etrafı incelemeye başladım. Masanın üstünde ismine dair bir detay göremedim. Oda normal bir dekorasyona sahipti. Polis odasıydı. Ellerimi de etrafı incelediğim esnada bacaklarımın arasına almıştım. titremesi yavaş yavaş azalıyordu.

 

Bir süre beklemenin ardından daha iyi hissetmiştim. Adama teşekkür etmeden gitmek kabalık olacağından onu beklememe rağmen gelen giden olmamıştı. Sadece açık kapının önünden geçen polis memurlarını görüyordum. Tam kalkmış odadan çıkıyordum ki kapının önünde gördüğüm adamla tekrar durdum. Gülümseyerek odaya girdi ardından kapıyı kapattı.

 

"Ayaklanmışsınız. Daha iyisinizdir umarım?" dedi. Gülümsedim. "Daha iyiyim. size de bir teşekkür borcum var. siz gelmeseydiniz kendi durumumu fark edebileceğimi sanmıyorum." dedim.

 

"Teşekkürlük bir durum yok. Sadece dış göz olarak müdahale ettim ben. " diyerek karşıma geçti. "Bu arada ben Baş komiser Ata Çetinsoy." dedi adam, elini uzatarak. Elini tuttum.

 

"Memnun oldum, bende Deniz Yılmaz." elimi sıktı.

 

"Az önceki bekletişim için özür dilerim. Dosyanıza bakıyordum." diyerek masadaki sandalyeye yöneldi. Kaşlarımı çattım. Beni nereden biliyordu?

 

"Sinirlenmenize gerek yok. Buyurun oturun. Konuşalım." bir kez daha mı anlatacaktım. Hem de son olanlardan sonra.

 

"Kusura bakmayın, bir kez daha anlatmak istemiyorum. Çok öğrenmek istiyorsanız yazılı ifademden bilgi alabilirsiniz!" diyerek arkamı döndüm. Kapıdan çıkmak için hareketlendiğim an yeniden konuştu.

 

"Sana yardım etmek için buradayım, Deniz!" Durdum. Klasik bir replik bile olsa garipsemiştim.

 

"Bana yardım edeceğiniz bir durumun içerisinde değilim!" dedim. Gülme sesi gelmesiyle beraber sinirle arkamı döndüm. Yüzünde bir sırıtışla beraber koltukta rahatça yayılmıştı.

 

"Gerçekten öyle olduğunu mu sanıyorsunuz?" dedi gözleri hafif kısık ve kinayeli bir sesle. Şüpheyle yüzüne baktım. Ne ima etmeye çalışıyordu?

 

" Bugün için yeterince bilinmezlik içinde boğuldum. Lütfen daha açık olur musunuz!" dedim. Eliyle masanın önündeki koltuğu işaret ettiğinde oturmamı istediğini anlamış oldum. Ayağımı yere vura vura gitme isteğimi bastırmak için resmen savaş veriyordum. Yine de en sakin halimle koltuğa oturdum. "Lütfen açık olun!" bu sefer sesim bir yakarış gibi çıkmıştı.

 

"Deniz hanım, az önce bilişimden gelen raporları okudum. Size gelen özel numaranın hiçbir bağlantı noktasına erişemiyorlar. Ne bir İP adresi. nede bir isim var. Bildiğiniz üzere ortada bir seri katil var ve evinize kadar girmiş bu kişi, cesedin size bir hediye olduğunu söylüyor. Sizce de bir ilginiz yok gibi duruyor mu?" haklıydı. İlgim vardı. Var gibi duruyordu. Ama yoktu bir ilgim. Sanki hepsi bir rüyaydı ve uyanamadığım bir kabusun içine sıkışmış gibiydim.

 

"Yani Deniz hanım, siz büyük bir tehlike içerisinde olabilirsiniz ve bu yüzden size yardımcı olacağım. Sizi bir süreliğine tanık koruma kapsamına alacağız. Fakat bunun detaylarını sizin daha iyi olduğunuz bir zaman diliminde konuşursak daha iyi olacaktır."

 

Aklımın içinde dönen bin bir senaryo vardı. Hepsinin sonu da kötü bitiyordu. Ya o katil beni de öldürmek isterse? Ne yapacaktım. Nasıl koruyacaktım kendimi? Kalbimi sökecekti. O herif benim de kalbimi sökecekti!

 

"Deniz hanım!" uyarıcı tonla girdiğim transtan sıçrayarak çıktım.

 

"Sizde Beni suçlamıyorsunuz, değil mi?" dedim ürkekçe.

 

Ata bey, nazikçe gülümsedi. "Hayır, Deniz hanım. Biz sadece gerçeği bulmak istiyoruz. Sizinle de bu karmaşaya bir açıklık getireceğiz ve size hiçbir şey olmayacak!"

 

Adamın gözlerine bakarken içimdeki karmaşanın yavaş yavaş sakinleştiğini hissediyordum.

 

"Evet," dedim kısık bir sesle.

"Elimden geldiğince Yardım edeceğime emin olabilirsiniz." gülümsedi ve başını salladı.

 

"Sizin dinlenmeniz gerekiyor. Sabahta hastaneden apar topar getirilmişsiniz bunun içinde arkadaşlarım adına özür diliyorum. İzniniz olursa sizi kalacağınız yere kadar bırakayım" dediğinde minnetle gülümsedim. Evden ambulansla çıkarıldığım için yanımda ne Para vardı ne de başka bir şey. Telefonum da polislerdeydi. Gideceğim yerlere de yürüyerek gidemeyeceğim için çok yerinde bir teklif Olmuştu.

 

"Çok sevinirim."

 

.......

 

Loading...
0%