Yeni Üyelik
12.
Bölüm

12. Bölüm

@laylaparadise

🌹Selam, arkadaşlar bölümü söz verdiğim için yayınlıyorum, hatalarım olursa lütfen kötü yorum yapmayın. Gerçekten düzenleme ve kontrol edecek zamanım yok.

🌹Birde oylama yapın artık valla, ben yazmaya yoruldum.

🌹İyi Okumalar...

 

 

 

 

 

Kucağında sarılarak hasret giderdiğim adamın söylediği birkaç güzel söz bile kalbime şifa gibi gelmişti. Ama yine de,

Kırgındım!

Beni öylece terkedişine. Ve biliyordum ki,

Kırgındı!

Ondan önce başkasına atan kalbime.

Lakin nasıl anlatabilirdim ki ona, onu tanımadan önce aşk sandığım duygunun, ona olan sevdamın yanında bir hiç olduğunu.

Kulağına doğru fısıldadım,

"Tuğrul!" dedim

"Ben sana sevdalandım."

Kaskatı kesildi.

O bana bu çınar ağacının altında sevdasını anlatırken, ben sessiz kalmıştım. O da beni zorlamamış,

"Bu gece sadece benim sevdamı dinle," demişti.

O gece kendime söz vermiştim. Ben bu adama sevdalandığımda söyleyerek değil, yaşatarak gösterecektim.

Lakin şimdi görüyordum ki onun bunu duymaya ihtiyacı vardı.

Hızla kollarımdan tutarak beni göğsünden çekti.

Göz göze geldiğimizde, bu güzel seven adamın dolu dolu olan gözlerini gördüğümde kendime kızdım.

Ellerimi dudaklarına götürdüğümde, onun bana söylediği gibi, gözlerine bakarak,

"Bu gece sadece benim sevdamı dinle," dedim.

Beni kendine çekerek sımsıkı sarıldı. Ben bu adama tutulmuştum.

"Tuğrul," dedim.

"Bir daha beni arkanda öylece bırakıp gitme, eğer olurda bir gün beni bırakıp gidersen ölürüm."

 

 

🌹🌹🌹🌹🌹

 

Sonrasında,

Sabahın ilk ışıklarıyla uyanmış, sabah aşını da hazırlamıştım. Zümrüt anam ve Tuğrul'un da gelmesiyle karnımızı doyurmuştuk.

Bugün bacım Fatma ile eğitim çadırına gidip, aldığımız eğitimin bir üst düzeyini alacaktık. İlkinde birinci olmuştum, ancak bu sefer işimin zor olacağını hissediyordum.

Zümrüt anama bakıp,

"Ana bugün eğitim vardı, iznin olursa Fatma ile gideceğiz?"

Merhamet ve gururla bakıp başını olumlu anlamda salladı. Ancak Tuğrul'la göz göze geldiğimizde kaşları çatık bana bakıyordu. Zümrüt anam da anlamış olacak ki, bana gitmem için işaret verdiğinde hemen sofradan kalkıp kapıya doğru gittim. Kesin ondan izin almadığım için bozulmuştu.

Allah'ım, bir adamın kaşlarının çatması bile bu kadar seksi olabilir miydi?

Bu adamın her haline bayılıyordum. Kapıyı çekip çıktığımda Fatma'nın da zamanlaması harikaydı.

Hemen koluma girip,

"Tuğrul ağabey de gelmiş, nasıl da yüzünde çiçekler açıyor," dedi.

Kıkırdadım.

Bugün keyfimi kimse kaçıramazdı valla. Tuğrul buradaydı, o gelmişti. İçimden şükür çektim.

Eğitim çadırına geldiğimizde, eğitim veren kadınlar herkesi sıraya sokmuştu bile. Fatma ile hızla sıraya geçtik.

Eğitmenlerimiz herkesi eşlemeye başladığında, ilk defa varlığını fark ettiğim Bahar ile resmen yerimde çivilendim.

Çevik bir hareketle yanındakini yana çekerek, benimle rakip olmuştu.

Kaşlarım çatıldı. Fatma ile göz göze geldiğimizde, kafasını sağa ve sola sallayarak, bir delilik yapmamam için beni uyardı.

Valla bu kıza acayip uyuz olmuştum, bu bahane ile saçlarına yapışmazsam benden iyisi yoktu.

Kılıçlarımızı da alarak karşı karşıya gelmiştik. İkimiz de gözlerimizi birbirimizden ayırmıyorduk. Kendi etrafımızda bir tur döndük lakin ne onda bir atak vardı ne de bende.

Sessizlikten bıkmış gibi nefesini vererek,

"Ne yaptın, ne ettin, Tuğrul'u kendine çektin." Yüzünü buruşturarak aşağıdan yukarı doğru beni inceledi. Seni nasıl beğendiyse?"

Ben bu kadını yolardım. Lakin yolmadım, dudaklarım kıvrıldı. Gülümsemem bile onu sinir küpüne döndürmüştü.

İç çekerek,

"Hatunun iyisinden anlıyor demek ki," dedim.

Gözleri nefretle bana baktı. Ve daha fazla tahammül edemeyip, kılıcını ani bir hamleyle

bana savurdu. Kendimi geri çekerek bu hamlesinden kurtulmuştum.

"Sen mi iyisin yani? Yüzün çirkin, çocuk gibi duruyorsun onun yanında."

Bu kız beni nereden vuracağını biliyordu. Kılıcımı hızla savurduğumda, o da bu hamleden kurtarmıştı kendini.

"Evet çocuk gibi duruyorum, lakin o bu kadına çocuk gibi görünse de, sevdalı. Demek ki taze seviyor kart değil."

Kılıcını kafama doğru savurduğunda refleksle eğildim. Bu kadın gerçekten öldürmek için hamle yapıyordu. Gözü iyice dönmüştü.

Ben de bu hamleye karşı altta kalmamış karşılığını vermiştim. Lakin bu şekilde olmuyordu. Benim acilen bu kızın saçına yapışmam gerekiyordu.

"Allah şahittir ki! Sana öyle bir iş getireceğim ki başına, aklını kaybedeceksin."

Vücudumdan bir ürperti geçti. Birinin bana böylesine bir nefretini ilk defa görüyordum. Ne yapabilirdi ki? Bahar resmen aklını kaçırmış gibi bakıyordu. Bu bakışlardaki kötülükten korktum.

Silkelenip, iki harekette kılıcını yere düşürüp, resmen üstüne atladım. Sonrası bende yoktu. Üstüne atladığım gibi saçına yapışmam, çığlık sesleri, kendimi kaybetmiştim.

Geçen zamanda ikimiz de yara almış, eğitmenlerin karşılarında bekliyorduk. Baharın halini gördükçe, kendimi hayal edemiyordum.

Dokunsalar ağlayacak durumdaydım. Bu hatun benim başıma bir iş getirecekti belliydi. Korkum kendime değil, Tuğrul'dan yanaydı.

Eğitmenin,

"Hele bakın şu hatunlara. Bizler ocaklarını, namuslarını korusunlar diye neler yapıyoruz. Bunlar birbirlerine neler ediyorlar."

Hiçbir şekilde konuşacak ya da izahat verecek durumda değildim. Eğitimlerinin de canı cehennemeydi.

Hiç yüzlerine bakmadan bulunduğum bu ortamdan, seslenmelerine rağmen aldırış etmeden çıktım. Kapıda beni bekleyen bacım iki gözü iki çeşme ağlıyordu. Beni gördüğünde nefes vererek hızla sımsıkı sarıldı bana.

"İyi misin?"

İyi değildim. Lakin yine de başımı salladım.

"Bacım sana dedim, neden öyle ettin, şu haline bak?

Sanki bana yapılan ona yapılmış gibi ağlıyordu. Benim dökemediğim gözyaşımı o döküyordu.

"Hayde eve varalım," dedi.

Hiç konuşmadım. Sağ olsun oda durumumu anlamış, hiçbir şey söylememişti. Eve vardığımızda, vedalaşıp kapıya vurdum. Bir an önce eve girmeliydim.

Kapı açıldığında halimi gören anam çığlık atmıştı. Hızla içeri girip sımsıkı sarıldım. Odama doğru gittik. Anam ağlayarak halime içlenmişti. Yüzündeki hüzünleri görebiliyordum. Her şeyi anlatmış, Baharların evine gitmeye kalkmıştı. Anamı ilk kez böyle görüyordum.

"Hiç bir iş getiremez başına guzum, her ne olursa olsun anan buradadır bilesin," dedi. İç çektim. Başımı sallayarak, önce sıcak bir duş aldım. Geceliğimi giyerek yatağa girdim. Anam içeri elinde tarhana çorbası ile girdi. Kaşıkla verdiğinde dudağımın yanındaki sızı ile yüzümü buruşturdum.

Kapının dövülmesiyle anam yerinden kalkmış, kapıyı açmaya gitmişti. Bir zaman sonra hışımla açılan kapı ile Tuğrul'u görmem bir oldu.

Dudağımdaki ve kaşımdaki yaraları gördükçe renkten renge giriyordu. Az kalsın,

"Sen git bir de onun halini gör," dememek için kendimi zor tuttum.

Fatma oradayken Tuğrul'a haber yollamış. Hışımla oraya gelmiş, lakin beni bulamayınca kimseyi dinlemeden soluğu burada almış.

Her şeyi anlatmış, anlattıkça sinirden renkten renge girmişti.

"Bu hatun haddini aştı ana"

Anam başını salladı.

"Kadıya gitmek şart oldu."

Zümrüt anam oğlunun yüzünde ne gördü bilmiyorum, lakin endişelenerek,

"Bana bırakasın, oğul; gereken kişiye, gereken dersi anası olarak ben veririm. Benim de iki çift lafım vardır." deyip odadan çıktı.

Gözlerimden akan yaşlarla, kollarımı açarak bana sarılmasını istedim. İstediğimi anlamış, beni kucaklayıp sımsıkı sarılmıştı.

"Tuğrul," dedim.

Nefes vererek sözlerime devam ettim.

"Korkuyorum,"dedim.

Kaşlarını çattı. Dahada sıkı sarılarak,

"Yanındayım hatunum korkmayasın. Kimse sana zarar veremez."

Biliyordum o yanımdayken hiçbir şey olmazdı. Lakin olmadığı zaman bunun garantisini veremezdi. Duygularım arapsaçına dönmüş beni düşünceden düşünceye sürüklüyordu.

Hissediyordum birşey olacaktı.

O an hızla başımı kaldırıp gözlerine bakarak,

"Nikahlanalım." dedim.

İnanamazca bana bakarak, emin olmak ister gibi tekrarladı.

"Nikahlanalım?"

Hızla başımı salladığımda, dudağı kıvrıldı ve sımsıkı sarıldı.

"Nikahlanalım," hatunum dedi.

Sayılı günlerim vardı burada hissediyordum. Benim bu adama ihtiyacım vardı. Sevdamı doyasıya yaşamak istiyordum.

Kına umrumda değildi. Nikahlandığımda , kınayı Bahar'a yollardım.

O düşmanlık yaparak rengini belli etmişti, durmayacaktı. O halde ben de bundan sonra durmazdım. Yaptığı her kötülüğün karşılığını misliyli alacaktı. Zira en yakın zamanda nikahlanıp, sevdiğim adamın hatunu olmak istiyordum.

Gerisi şu an benim için teferruattı...

🌹🌹🌹🌹🌹

Nikahlanma isteğimizi anama söylediğimizde, oda yaşadığımız olayları göz önünde bulundurarak kabul etmişti.

Kına istemediğimi söylediğimde, kaşlarını çatarak,

"Olurmu öyle şey guzum. Zümrüt anan seni kınasız gelin eder mi!"

Etmezdi biliyordum. Ben sadece şansımı denemiştim. Tuğrul'a gözüm kaydığında bana olan bakışlarında heyecan ve sabırsızlık vardı.

"Ana" dedi. "Hatun kına istemez kıyalım nikahı, herkes kına yapacak diye bir şey yok."

Sesindeki sabırsızlık dudağımın kıvrılmasına neden olmuştu. Zümrüt anam,

"Ben kimseye gızına kına yaptırmadı dedirtmem."

Demek ki dedim bu zamandaki atalarımızda böyleydi.

"Hayde ocağa gidesin, bizde kuzumla Han'a gideceğiz hayde."

Başını sallayarak, yanımızdan ayrıldı sevdam. Yine içimden bir şey koptu. İstemsizce ellerim kalbime gittiğinde anam,

"Guzum iyi misin?"

Değildim içimde bir his vardı. Bu his kalbimide, ruhumuda sömürüyordu sanki. Anamı telaşlandırmamak için,

"İyiyim ana" dedim.

Gülümseyerek, "Hayde o zaman Han 'a gidip kınan için bir kaç şey almamız gerekiyor."

Başımı sallayıp kıyafetlerimi giymek için odama gittim. Hızla hazırlanıp aşağı indiğimde, Anamın da hazırlanıp gelmesiyle Han'a doğru yola çıktık.

Tedirgindim içimdeki bu his gittikçe daha da artıyordu. İçimden "Hayır olsun" dedim. Dokunsalar ağlayacak derecedeydim.

Derin bir iç cektiğimde, Han' a varmıştık. Han yine çok kalabalıktı lakin, eski zamanlardaki kitaplarda okuduğumuz yada dizilerde, filmler de izlediğimiz bu yerde olmak benim için anlatılamazdı.

Bir kaç tezgah gezdiğimizde izlenildiğim hissine kapıldım. Etrafıma bakındığımda kimseyi görmedim. Yanıldığımı düşünerek anamın peşinden devam ettim. Bir kaç tanıdıkla muhabbet eden anam ile onları dinlemeye başlamıştım. Lakin o an hissettiğim keskin acı ile gözlerim karardı.

Yutkunamadım.

Canım o kadar acıyordu ki, gözlerimdeki akan yaşlarla inanamazca acıyan yere doğru baktığımda bir okun bedenime isabet ettiğini anladım.

" Ana" dedim.

Gözlerim kararıyordu.

Lakin beni duymadı.

Derin bir nefes almaya çalıştım lakin canım daha çok yanmaya başladı.

Koyu bir sohbete dalan anama tekrar seslendim.

"Ana"

Hayır duymuyordu beni. Bir adım atmayı bile denemedim çünkü yere yığılıcağımı biliyordum.

O an başımı kaldırdığımda, uzaktan tezgahları gezen Tuğrul' u görmemle yutkundum.

Çaresizlik böyle bir şey miydi?

Ne olacaktı şimdi? Sevdam dan ayrımı düşecektim?

Kalbim ızdırap içinde kavrulurken, gözlerimiz buluştu yarimle. Beni gördüğünde dudağı kıvrıldı. Biliyordum Han'a geleceğimizi bildiği için gelmişti.

İyiki de gelmişti.

Sonra ona gülümsemediğimi gördüğünde anlamsızca bana baktığında, gözümden düşen damla ile kaşları çatıldı.

Diyemezdim ki ona, beni arkamdan vurdular diye!

O an bir feryat koptu anamın dudaklarından. Kalp atışlarımı duyabiliyordum.

Sonra, karardı etraf ve ben yere yığıldım. Sevdamı görseydim dedim son kez. Sarsıldığımı hissediyordum.

" Tuğrul"dedim.

Bir damla hissettim yüzümde. Ağlıyordu biliyordum. Ben duymuyordum lakin belki dedim o beni duyardı. Tam bir şey söyleyecektim ki, bedenim yine sarsıldı.

"Döndü" d

edi biri.

Dönmüştüm zamanıma kırıklarla dolu, yarım kalmış bir şekilde. Sonrası karanlıktı, sonrası yarım bir yaşamdı...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%