Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. Bölüm

@laylaparadise

🌹Merhaba arkadaşlar, umarım iyisinizdir?

🌹Arkadaşlar, şu yayınladığım bölüme kadar okuyup oylama yapmayan arkadaşlar, oylama yapmak zor değil bilin istedim. Okuma sayısı ile oylama sayısı gerçekten şaka gibi. Bakın şu yayınladığım bölüm yazması bir yana, düzenlemesi çok zaman alıyor ve bir oylama yapmak zor mu geliyor?

Hayalet okuyucu olmayalım ve emeğe saygı gösterelim. Anlayacağınızı umuyorum...

🌹Keyifli okumalar....

 

 

"Sevda"

insanın gözünü ne kadar karartırdı?

İşte bu sorumun cevabını yaşıyordum. Bu deli adam beni kendi evinden kaçırmıştı. Belki de annesinin ilk defa sözünü çiğnemişti.

Bu şekilde olmamalıydı. Başımı arkaya çevirdiğimde gözlerimden ateş çıktığından emindim.

"Tuğrul!!!

Durdur şu lanet atı, hemen!" dedim çığlık atarcasına."

Ne kadar ciddi olduğumu anlamış olacak ki, ata komut vererek hışımla atından indi. Tam beni indirmek için uzandığında, ona fırsat vermeden kendim indim. Allah'tan eve çok yakındık. Canımı çok sıkarsa tirip moduna girip atına binmeyecektim.

Hışımla üzerine doğru yürüyerek,

"Sen beni nasıl kaçırırsın Tuğrul, hem de kendi evinden, annenin gözü önünde?"

Dudakları kıvrıldı,

"Gece gizliden kaçırmamı mı isterdin, hatunum?"

Sonra birden kaşlarını çatarak dibime kadar yaklaştı.Bu adamın anlık ruh halleri, şok geçirmeme neden oluyordu.

" Ya sen hatunum, benden nasıl vazgeçersin?"

Adamın sorduğu soruya bak. Nasıl vazgeçermişim? İnanamazcasına yüzüne baktım.

"Ya sen Tuğrul, benim Baharı sevmediğimi bile bile, nasıl onu kucaklayıp şifahaneye gidersin?Başka biri de götürebilirdi."

Yutkundu.

"Önümde yere düşen kadının Bahar olduğunu bile bilmiyordum Hatun. Bir an düşünce sırtlayıp götürdüm."

"Hıh" dedim.

"Tamam o zaman niye başında bekliyorsun?Tamam anladık, düştü, götürdün; neden onunla ilgileniyorsun?"

İçten bir sabır çekti. Saçlarını çekiştirerek,

"Ailesi çocukluğumdan beri komşumuz. Kadın ot almaya gitti, bana da gelene kadar beklememi söyledi. Nasıl diyeyim kadına, " olmaz" diye? "

Nasıl diyecekmiş, Allah'ım bana sabır ver.

"Herkes seni zevcesi sandı be, artık nasıl ilgilendiysen."

Hışımla üzerime doğru gelerek;

"Hatun, ben kimseye özel bir ilgi göstermedim, neyi anlamazsın?"

"O zaman bir adam da beni kucaklayabilir, başkaları da beni onun zevcesi."

Hızla parmakları ile örttü dudaklarımı.

"O adamı da , seni zevcesi sananın da kafasını gövdesinden ayırırım. Duyuyor musun kimse seni birinin zevcesi sanamaz"

" Öyle mi, o zaman bende gidip, o kadının kafasını koparayım."

Dudakları kıvrıldı.

"Biz hatuna ceylan diyoruz, o Kurt kesiliyor." Verdiğim bu tepki hoşuna gitmişti.

Beklemediğim bir anda beni birden kucağına aldı. Refleksle kollarımı omuzlarına götürüp, bacaklarımı da beline sardığımda , hızla dudaklarıma yapıştı. O kadar sert öpüyordu ki, nefessiz kaldım. Kucağında debelenirken, karşılık vermediğim için dudaklarımı resmen dişledi.

"İnledim."

Bu durum onu daha da hırslandırmış olacak ki, beni nefessiz bırakana kadar öpmeye devam etti. Dudaklarımdan ayrıldığında nefeslerimizi kontrol etmeye çalışıyorduk.

Gözlerime derince bakarak, yavaşça elimi kalbine götürdüğünde yutkundum.

"Gözlerimdeki seni göremiyorsan, burayı duy hatunum, hisset nasıl atıyor"

Hızla atan kalbi ile nefesim bir kez daha kesildi. Heyecanlanmıştım.

Haykırırcasına,

" Gör bendeki seni, oldu ki göremedin, duy ve hisset." Alnını alnıma yasladı.

"Ama biz den vazgeçme."

Aman Allah'ım!! Kalbimin ritmini kontrol edemiyordum.

"Tuğrul ben bizden vazgeçmek istemiyorum ki"

Gözlerim doldu ve daha fazla dayanamayıp ağlamaya başladım.

" Onu senin zevcen sandıkları için, kalbim çok acıdı" dedim, ellerimi kalbime götürerek.

Gözlerini gözlerimden çekerek elbisemin üzerinden kalbimi öptü.

"Kırdığım, acıttığım kabinden af dilerim."

Bu adam gerçek olamazdı.Hızla sımsıkı sarıldım. Dudaklarım boynuna denk geldiğinde, birden irkildi. Sonra başımı geri çektiğimde , dudakları ile gözlerimi öptü.

Gözleri kızarmış ve şişmiş; olan dudaklarım da oyalandı. Kendiyle bir mücadele veriyordu sanki. Hipnoz olmuş gibi bakışları birden karardı ve eliyle dudaklarımı sıkarak iki dudağımıda resmen ağzının içine alarak, öpmeye başladığın da ben iptal!!!

Kendini birden geri çekti ve sanki yanında değilmişim gibi konuşmaya başladı.

"Durmam lazım! Durmalıyım."

Ne ciddimiydi yani. Durmayacaktı da ne yapacaktı bana? Aklıma gelenlerle irkildim. Bizim zamanımız degildi ki biri görse , beni taşlarlardı değil mi?

Aman Allah'ım ben bu adamın atına pervasızca biniyordum. Tamam başta beni şapkalı bir pelerine sarıyordu ancak bugün beni bir şeye sarmadı ve beni kaçırdı.

Düşüncelerimle irkilerek, ellerimle gögsünden ittim.

Böyle bir tepki kesinlikle beklemiyordu. Surat ifadesi o kadar komikti ki. Aklıma eski Türk filmlerinden bir replik geldiğinde, gözlerine bakarak tepkisini merak ettim.

"Omuzlarımı silkerek "evlenmeden olmaz" dediğimde, suratının aldıği şekil ile,

Kahkaha attım.

Kaşlarını çatarak üzerime doğru gelmeye başladı. Refleksle geriye adımladığımda iyice delirdi deli. Ama kendimi de düşünmeliydim. İşin ucunda taşlanacak olan sadece bendim. Dikkatini dağıtmaya karar vererek,

"Ana ocağına dönelim Tuğrul. Zümrüt anam kahrolmuştur."

Söylediklerimle adımları durdu. Anasına karşı geldiği yeni yeni aklına geliyordu. O kadar hırslanmıştı ki, gözü anasını bile görmemişti.

Başını sallayarak atını işaret etti.

Ata doğru ilerleyip, binmeme yardım etti. Kendi de yerine yerleştiğinde, hızla ana ocağımıza doğru yola çıktık.

Yolda düşüncelere bıraktık kendimizi.Ne o konuştu ne de ben. Emindim, Tuğrul anasının gönlünü nasıl alacağını düşünüyordu. Benim düşüncelerim ise araf kadar karanlıktı.

Çıkacağım bu yolun ucu görünmüyordu. Zira ben akıbetimin ne olacağını kestiremiyordum. Kazayı hatırlıyordum ama sonrasında ne olduğu, muammaydı.

O an aklımdan geçen düşünceyle ürperdim. Komadaysam ve Tuğrul bir hayalse?

Gözlerimin dolmasına engel olamadım. Bir an nefesim kesildi. Tuğrul'un göğsüne sığındım biraz daha. Yol uzun değildi, lakin şu kısa zamanda aklımdan geçenler ızdırap vermişti kırık kalbime.

Eve vardığımızda Zümrüt annem, ne yapacağını bilmez gibi sağa sola gidiyordu.

Sesimizle arkasına döndüğünde, bizi görmeyi beklemiyor olacak ki, yerin de dona kaldı.

Sonrasında ikimizi de baştan aşağı inceledi. Gözleri dudaklarımı bulduğunda ağzı açık bir şekilde hızla bakışlarını Tuğrul'a çevirdi. Annesinin bakışlarındaki hayal kırıklığını gördüğünde Tuğrul bakışlarını indirdi.

Bir süre oğlunu izledikten sonra yanıma doğru gelmeye başladı.

Anlamıştı, utançtan ölmek üzereydim. Elini çeneme nazikçe koyduğunda başımı yavaşça kaldırdı. Gözlerimden bir damla firar etti. Utançtan Zümrüt annemin gözlerine bakmaktan çekinsem de, ısrarla başımı kaldırdı. Gözlerimiz birbirine değdiğinde yutkundum. Çünkü, benim gözlerimden akan damlalar, utandığımdandı, ama Zümrüt annemin ki merhametten akıyordu. Derin bir nefes aldığında,

"Gül guzum, gözlerinden yorgunluk akar. Sıcak suda vardır, istersen yıkan da güzel güzel uyu hemi guzum."

Kafamı hemen salladım. Zira daha fazla kalmaya yürek yoktu bende.Biz onu çok kırmıştık hem de çok.

Sonra odamın kapısını tam açacakken, beklemediğim ve kalbimi bin parçaya bölen o sesi duydum.

Zümrüt annem, Tuğrul'a tokat mı atmıştı. Yutkundum.

Parmak uçlarımla onların sesini duyabileceğim bir yere gizliden saklandım. Duyduklarım ve gördüklerimle dumura uğradım.

Zümrüt annem, ellerini arkasına bağlayarak, dimdik bir şekilde hesap soruyordu. Bu kadın tam bir Osmanlı kadınıydı.Tuğrul başı önünde annesini dinliyordu.

"Sen haddini aştın, törenin yolunu şaşırdın."

Öyle bağırıyordu ki kalbim acıdı. Sonra yüreğimi ağzıma getiren o cümleyi kurdu:

"Ben töre bilmeyene, hâd bilmeyene kız vermem."

Tuğrul bu sözlerle gözlerini belki de geldiğinden beri ilk defa hızla kaldırdı. Kaşlarını çatarak,

"Ana!!!! Sen ne dersin?"

Zümrüt anne hışımla elini yukarı kaldı.

"Git gözüm görmesin seni " dediğinde, Tuğrul hışımla avludan çıkıp gitmişti.

Benim yüzümden olmuştu. Göz yaşlarımı durduramıyordum.

Hızla Zümrüt annemin yanına gittiğim de sımsıkı sarıldım boynuna.

" Keşke hiç beni tanımasaydınız ana."

Benim yüzümden belki de ilk defa oğluna tokat atıp bağırmıştı.

İç kırıklarım , gözyaşlarım, bulunduğum durum artık o kadar ağır gelmişti ki bünyeme, daha fazla ayakta tutamadım kendimi.

Gözlerim yavaş yavaş kararmaya başladığında duyduğum, tek ses Zümrüt anamın haykırışıydı...

 

Tuğrul'dan,

 

Ocağa geldiğimden beri yaptığım talimler, ne beni yatıştırdı ne de anamın bana ettiği sözleri biraz olsun unutturmuştu.

Karanlık bir girdapta boğuluyordum. Sevdam olaydı, beni çekerdi bu girdaptan boğulmazdım Lakin sevdamı bile çok gördüler.

Sefer kapıdaydı, bırakmadılar ki biraz da olsa doysaydım sevdama.

Kaç yıldır Yeniçeri ocağında töre terbiyesi almış, almakla kalmamış, yoğrulmuş beni , töre bilmez demişti. Hemde kim? Anam.

Zaten anamdan başka da kimse buna cesaret edemezdi. İçim o kadar kararmıştı ki, bir ışığa ihtiyacım vardı sevdama.

Bir an ormandaki hallerimiz geldi aklıma, yutkundum.

Zaten aklımdan çıkmayan bu anlarla bana bir şeyler oluyordu.

Tecrübesizdim!!

Kimseye de sormaya yeltenemedim. Ben de her şeyi içimden gelerek yaşayacaktım.

Az da olsa yaşadıklarımı düşündükçe, sevdamı bir defa daha kaçırmam için, nefsim beni zorluyordu.

"Tuğrul!!"

Kafamı hızla kaldırdığımda, karındaşım kadar değer verdiğim Yavuz bana doğru geliyordu.

Hayırolsun! diye fısıldayarak yerimden kalktım.

Az da olsa bu düşüncelerden kurtulmak bana iyi gelecekti.

Yanıma vardığında,

"Hayırolsun gardaşım, bir şey mi oldu?"

Nefesini kontrol etmeye çalışırken, bir yandan da yüzündeki terleri koluna silmekle meşguldu.

"Gardaşım balalardan biri haber etti, senin evin önünde insanlar toplanmış."

Kaşlarım çatıldı,

"Bala başka bir şey demedimi Yavuz? Niye insanlar toplansın ki??

Daha fazla konuşmasını dinlemeyerek hızla atıma ilerledim. Ne olmuştu?

Anam iyiydi, maşallahı vardı, sevdam da iyiydi.

Eve ulaşana kadar bir sürü olumsuz düşünce yiyip bitirmişti beni.

Sonunda eve vardığımda, evin dışı kadar ,avlu da kalabalıktı.

Kafamı çevirmem ile anam ile göz göze geldik. Yanına hızla ilerleyerek, dizlerinin dibine çöktüm.

"Anam neler olur burada, bu insanlar neden burada?"

Anam gelmemi bekliyormuş gibi hızla iki kolumu tutarak konuşmaya başlardı.

"Gülüm"

Yarimin ismi dudaklarından döküldüğünde, zaman benim için durmuştu.

"Guzum birden yere serildi oğul. Yetimime iyi bakamadım, hasta oldu yavrum."

"Allah'tan Sungur sesime yetişti de, guzumu kuçaklayıp şifahaneye götürdü."

Şok olmuş gözlerle, Sungur kucaklayıp götürmüş sözlerine takılmam normal mi??

Yani benim ceylanıma dokunmuş, yetmemiş vücudu temas etmiş, o da yetmemiş, belki de kokusunu bile duymuştu.

Artık yüzüm ne halde bilmiyorum ama, anam ceylanımı unutmuş, bu sefer de bana,

" Oğul iyimisin??"

İyi değildim, hem de hiç iyi değildim. Derin bir nefes aldım, ama beynimin atması bir yana, içimdeki ateşi bir türlü dizginleyemiyordum. Bir de bana iyi misin diyordu bu kadın? Anama bakarak,

"Ana bu ne pervasızlıktır? Ne demek elalemin adamı kucaklayıp götürdü? Bu ne töre bilmezliktir" dedim.

Anam yerinde dona kaldı. Daha fazla duramayacaktım yerimde. Allah'ım nedir bizim bunlardan çektiğimiz? Bacısı ayrı, ağabeyi Sungur ayrı.

Hızla şifahaneye girdiğimde şifacı, kadının yanına vardım. Tam konuşacaktım ki,

" Tanıdım seni oğul; daha önce de zevcen için gelmiştin."

Tam cevap verecektim ki,

"Çadırda bir hasta vardır onun için mi geldin?

Başımı salladım. Tam konuşacaktım ki ,

" Ağabeyimisin? Zevcesi yanındadır. Hemen girmeyesin?"

Ne oluyordu lan ?

Kadına bakarak,

"Orada yatan benim zevcem hanım teyze, az çekil hele başka lafa lüzum yoktur."

Yoksa elimde kalacaktı. Bu kadın önce kendini tedavi ettirmeliydi; zira her gördüğünü birinin zevcesi sanıyordu. Rabbim resmen yaşattığımı bana yaşatmıştı.Yarimi şimdi daha iyi anlamıştım. Kırdığım kalbimden bir kez daha af dileyerek öpecektim.

Zira şu an içim

deki bu kıskançlık bana her türlü şeyler yaptırabilirdi.

İçeri aniden girdiğimde gördüğüm görüntü iyice beni çileden çıkarmıştı.

 

.

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%