Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Bölüm 1 - Yaşanan ve Yaşanamayan Her Şey

@liyanepenthy

Başlangıcı dahi olmayan aşklar mı, başlayıp bitirilemeyen aşklar mı acıtır en çok?

Bir kez daha ona baktım.

Bir kez daha düşündüm,

Ve yine sessizce sevmeyi seçtim.

Yine de bazen, karmakarışık zihnimin bir köşesinde, onun ihtimalini düşünürdüm, onun beni sevme ihtimalini. O da bana böyle bakabilir miydi? Kalbinde o sıcaklığı hissedebilir miydi, midesindeki durmak bilmeyen kelebekleri? O bakmaya doyamadığım gözleri bir kez olsun beni görebilir miydi? Hayır, her seferinde olduğu gibi bakmasın; o da benim gözlerimi ezberlesin isterdim. Gözlerimdeki mavi hareleri izlemekten hiç bıkmasın isterdim. Ve en çok, ondan kendimi dinlemeyi isterdim.

Bir an kendi düşüncelerime güldüm. Sanki bunun hayalini kurmak bile bana o kadar uzaktı ki; kendimle dalga geçecektim. Çok mu imkansızdı bir kez olsun beni görebilmesi? Onun hayatında gerçekten önemsiz bir figüran, rastgele bir tanıdık mıydım?

Ben ona bu gözle bakmayı hayal bile edemezken, o bana başka hiç bir gözle bakamamıştı. Burnumun sızladığını hissettim.

Beni aniden düşüncelerimin içindeki derin çukurdan kurtaran ise kolumu çekiştiren Alçin olmuştu. Çok uzun zamandır her şeyim olan o kız.

Ben kendimi bildim bileli sessiz biriydim. Arkadaş edinmektense yalnız kalmayı tercih ederdim. Beni kabuğumdan zorla çekip çıkaran kişi Alçin’di. O zamanlar daha altı yaşındaydık, ilkokulun ilk gününde kendimi sınıfın geri kalanından soyutlamış bir şekilde sessizce oturuyordum. Alçin o okul günü bitene kadar benimle arkadaş olmaya çalıştı, sonraki günde de, ve bir sonrakinde de... Tam olarak ne zaman olduğunu hatırlayamasam da bir yerden sonra pes etmiştim. O günden beri arkadaşım, kardeşim, hatta bazen annem kadar ilgili olmuştu bana.

“Sabahtandır seni arıyorum Hilal, bizimkiler kütüphaneye geçmiş bile.” Alçin söylenmeye başlarken iç çektim, gerçekten yorgun -dün gece boyunca uyumadığım içindi- ve insan çekemeyecek bir durumda olmama rağmen son bir kaç seferdir grubu ektiğimden bahane kotamı doldurmuştum. Hem belki fırsattan istifade yarım bıraktığım tarih notlarını tamamlayabilirdim.

“Bekle, kahve alıp geçelim.” diye mırıldandım. Başıyla beni onaylayıp okul dedikodularını anlatmaya devam etti ancak o hala etrafta olduğu için anlattığı hiçbir şeye dikkatimi veremedim, daha doğrusu söylediği hiçbir şeyi dinlemedim bile. Hepimize 5 kahve ve kendime kahvaltı olarak çikolatalı bir kek alıp kahvelerden 3 tanesini Alçin’e uzattım. Elimdeki keki gördüğünde somurtarak yeniden söylenmeye başlaması bir oldu. “Kahvaltı alışkanlığı edinmen gereken konular var, Hilal. Biraz sağlıklı beslenmeye özen göster. Neden kendine hiç dikkat etmiyorsun?”

Susması için arkamı döndüğümde, önümdeki kişiye çarpıp kahvelerden birini dökmem bir kaç saniyeyi buldu.

“Ananı...” duyduğum sesle yerime çakıldım ve vücuduma yılların stresini toplamış gibi hissetmeye başladım. O'ydu. Tam karşımda...

“İyi misin Hilal?” kafamı kaldırıp yüzüne baktım, sanki bunu sorması gereken kişi sendin Hilal?

“İyi...yim? Asıl sen iyi misin, kahve üzerine dökülmedi umarım?” Tamam, en azından sesim titremedi. Alçin konuşmaya dahil olmayı düşünürse bayılmadan kütüphaneneye
varabilirim. Gülümsedi. Ayılmak için kahveye ihtiyacım kalmadı sanırım...Öyle bir gülüştü ki; güneş yanında sönük kalır, kendinden utanırdı. Gamzeleri kendini belli etmiş, gözleri ise hafifçe kısılmıştı. “Hayır sorun değil, yenisini almamı ister misin?” dedi.

“Hayır sağol, yeterince ayıldım.”

 Ne?

Ne dedin sen?

Bana hiçbir şey anlamamış gibi bakıyordu ama umursamadım, bugünlük yeterince saçmalamıştım. Alçin O'na,​​​​​​​​ Kuzey’e kütüphaneye gideceğimiz hakkında bir şeyler zırvaladıktan sonra koluma girdi ve kalan dört kahveden ikisini bana verdi. Kafamda bin bir düşünce dönüyordu, yine. Onunla konuşmuştum, anlamsız bir kaç cümleydi ama kafamdan çıkmıyordu. Biliyordum ki bana söylediği her bir kelimeyi ezber edene kadar da aklımdan çıkmayacaktı. Yine düşüncelerimin arasında kaybolmuşken ne ara her zamanki masamıza yaklaştığımızı fark etmedim. Masadaki dörtlü elimizdeki kahvelere elmas görmüş gibi bakınca aldığımız için sevindim. Beril, Eray, Çağan, Alçin ve ben. Kütüphanenin vazgeçilmez beşlisi diyorlardı okul öğrencileri. Her gün burada olduğumuz içindi.

Daha doğrusu vazgeçilmez dörtlü, diye düzelttim içimden. Birde mağaramdan çıkmaya karar verdiğim günlerde ben.

Gözleri kızarmış ellerime dönüp “Eline ne oldu?” diye soran Eray’dı. Alçin’den sonra kendimi en yakın hissedebildiğim kişi oydu. O da benim gibi sessizliği, yalnız kalmayı tercih ederdi çoğu zaman; gerçi o gördüğü her insandan hastalık kapacakmış gibi kaçmazdı, ya da birini yıllarca platonik olarak sevmiyordu. Daha... normal biriydi.

“Önemli bir şey değil, kahve döktüm sadece.” Bunları söylerken aynı zamanda her birine kahveleri uzattım ve Eray’ın yanındaki sandalyeyi çekerek oturdum. Sırt çantamın içinden defterlerimi ve kitaplarımı çıkarırken Eray’ın göz hapsinde olduğumu hissettim ancak dönüp bakmadım, kitapları alıp notlarımı düzenlemeye başladım. Yazım güzeldi. Bu yüzden sınav haftalarında not veren arkadaş tiplerindendim ben. Kalan iki sayfa notu düzenlerken göz kapaklarımın yavaşça kapandığını hissediyor, uykuya dalmamak için kendimle savaş veriyordum.

Önüme bir kahve konduğunda kafamı notların üzerinden kaldırıp baygın bir bakış attım; şuan kimseyle konuşmak istemiyor ve saatlerce uyumak istiyordum. Karşımda hafifçe gülümseyen Eray vardı. Muhtemelen yorgun göründüğüm için vermişti.

“Ben gelmeden içmiştim, bunu sen iç.” Demesiyle kahveyi alıp kafama dikmem bir oldu. Bir daha asla hafta içi sabah beşe kadar ayakta kalmayacağım. “Teşekkür ederim, dün uyuyamadım da.” Eray anladığını belli ederek başını salladı ve hafifçe gülümseyerek ders notlarıyla uğraşmaya geri döndü.

Kahvemi yudumlarken gözümü masada gezdirdim, Alçin makyajını tazeliyordu. Evet kütüphanede, okulda, dışarıda hatta bakkala çıkarken bile makyaj yapmak onun için şarttı. Her zaman özenliydi, modayı da sıklıkla takip ederdi. Beril, Çağan ile beraber İngilizce notlarını düzenliyorlardı. İkisi de dil bölümünde ve aynı sınıflardaydı. Hemen yanımdaki Eray’da benim gibi not düzenliyordu. Muhtemelen fizik dersinin notlarıydı. Eray aramızdaki tek sayısalcıydı. Ayrıca aramıza en son giren kişi oydu. Gerçi Çağan’ın onu bizimle tanıştırmasının üzerinden neredeyse bir yıl geçtiğini anımsıyordum.

Kütüphanenin kapısındaki seslerle başımı yavaşça kapıya çevirdim, içeri giren dörtlüyü incelemeye başladım. Kuzey ve arkadaşları. Kalbim alışık olduğum şekilde hızlanırken bir an gülecek gibi oldum. Kuzey ve kütüphaneye gelmek? Umarım başımıza taş yağmaz. Onları izlemeye devam ederken Kuzey’in bakışları bana çevrildi ve göz göze gelmemek için kafamı notlarıma geri çevirdim. Ancak Kuzey masamıza doğru ilerlemeye başladı. Tamam, Beril'e bakmak için geliyor. Stres yapmaya gerek yok.

Yine de gereksiz bir şekilde ellerimin hafifçe titremeye başladığını hissettim ve kahvenin son yudumunu içerek çöpe atma bahanesiyle masadan kalktım. Geri döndüğümde Beril’de Kuzey ve arkadaşlarıyla kalkmıştı. Kuzey Beril’in abisiydi. Muhtemelen okuldan erken çıkmak için onu almıştı. Benim sormama gerek kalmadan Alçin cevap verdi. “Kuzey işleri olduğunu söyleyerek aldı Beril’i. Önemli bir şey yok.” Ona dönüp başımı hafifçe aşağı yukarı sağladığımda bana ne zaman bir şeye ihtiyacı olacak olsa baktığı şekilde baktığını fark ettim. Yavru köpek bakışları beni güldürmüştü. “Söyle hadi yine neye ihtiyacın var?”

“Kanka valla bu sefer çok önemli bir mesele.” Dedi vücudunu tamamen bana döndürürken. “Bertuğ’la buluşacağız.” adını duyunca gözlerimi devirmem tamamen istem dışı bir tepkiydi.

Hayatta hiçbir amacı olmayan gerizekalının tekiydi Bertuğ. Alçin gibi bir kızın onu sevmesi saçmalık ötesiydi. Yıllardır aynı çocuğa takıntılı bir şekilde aşık olan birine göre iddialı sözler... Düşüncelerimle beraber kendi kendime kaşlarımı çattım. Aynı şey değildi ki yani. Kuzey farklıydı...

Derin bir nefes alarak yalvaran bakışlarla beni izleyen Alçin’e döndüm. “Yani? Ben ne yapabilirim?”

“Annemlere size gideceğimi söylesem? Biliyorsun sınav haftası senin dışında kimseyle ders çalışacağıma inanmıyorlar. Lütfen idare et bu seferlik, bir daha izin istemeyeceğim.”

Gözlerimi devirdim. “Sen benimle beraberken de ders çalışmıyorsun ki Alçin.” Yine de reddedemedim, konu Alçin olduğunda hayır demek zordu.

“Neyse tamam, ama yakalanırsan seni keserim haberin olsun.” Küçük bir çığlık atarak teşekkür ederken kollarını etrafıma sardı.

“Tamam tamam bırak, boğulacağım şimdi.” Alçin önüne dönüp elindeki telefondan birine mesaj atmaya başladığında kulaklıklarımı takarak kalan sınav notlarımı düzenlemeye başladım.

✭ ☾ ✭

Otobüslerde süründüğüm bir saatin sonunda eve varıp kısa bir duş almıştım. Kendimi yatağa attığımda tek istediğim biraz olsun uyuyabilmekti ama kalkıp yarınki fizik sınavı için ders çalışmaya başlamalı, ve diğerlerine notları göndermeliydim.

Derin bir iç çekerek ayağa kalktım ve telefonumu çalışma masamın üzerinden aldım. Alçin’den hala bir mesaj yoktu. Oysa oraya varınca bana haber vermesini tembihlemiştim. İçimi tedirginlik kaplarken Alçin’e beni aramasını söyleyen bir mesaj bıraktım. Notları çekip gruba attıktan sonra mutfağa girdim, annem hala işte olmalıydı. Tezgahtan kurabiyelerle dolu tabağı alıp salona geçtim. Bu sırada Alçin’e attığım mesajların görüldüde kaldığını fark ederek kaşlarımı çattım. Her neyse... diye düşündüm. Müsait olduğunda döner.

Televizyondan bir dizi açtım, ama izlemek yerine telefonumdan sosyal medya hesaplarımdan birine girip orada dolaşmaya başladım. Sosyal medya çok ilgimi çekmezdi, günde belki 15 ya da 20 dakika dolaşıyordum. İnternet zehirliydi. Yalanlarla doluydu. Sahte gülümsemeler, yapmacık ilişkiler, göstermelik hayatlardan ibaretti bana göre. Gece yatağına yattığında düşünmekten uyuyamıyorsan insanlara harika bir hayatın varmış gibi bir rol yapmana gerek yoktu.

Çünkü kimi kandırırsan kandır; aynaya baktığında gözlerinin ötesindekine, kendi benliğine yeniliyordun.

Telefonu derin bir iç çekerek kapattığında kapının çalma sesini duydum. Muhtemelen annem işten dönmüştü. Kucağımdaki yastığı yana bırakıp kapıya yürüdüm, kapı deliğinden kimin kapıda olduğunu görünce ise tüm vücudumdan bir ürperti geçtiğini hissettim. Zil tekrar çaldığında şaşkın ifademden kurtulmaya çalışarak kapıyı araladım.

“Kuzey?”

---------------------------------------------------------------

SElaaamm!!

Nasıl giriş yapacağımı bilemedim,,

Buradaki lakabımla ben Liya. Uzun zamandır yazıp biriktirdiğim, hislerimi paylaşabildiğim tek şeyleri, yazdıklarımı insanlarla paylaşmaya karar verdim. Kim bilir, belki okuyan bir kişinin kalbine dokunur yazdıklarım.

Her neyse, bu hikayeye tıklayıp okumak için bir şans veren herkese teşekkür ederim!

Instagram hesabımdan bana ulaşabilirsiniz; @liyanepenthy

Daha sonra görüşmek üzere🤍

 

Loading...
0%