@lunadormir
|
1. BÖLÜM
Koşuyorum. Nefesim kesiliyor. Bir yardım çığlığı için tüketecek nefesim yok. Sadece güçsüz bacaklarım, soluk soluğa kalmaktan ağrıyan göğsüm ve gözyaşlarım yüzünden önümü göremediğim bir orman yolunda birilerinden kaçıyorum. Arkama bakmadan, nereye gittiğimi bilmeden sadece o cehennemden uzaklaşıyorum. Kalbim göğüs kafesimden çıkacakmışçasına atıyor. Ellerimle sayamadığım defa gözyaşlarımı siliyorum. Zihnimin bir köşesinde hala telaş yapan şeytanlarım var. Bir köşede tırnaklarını gerginlikle kemirip duruyordu ve bu cehennemden kaçışımda bana hiç de yardımcı olmuyordu.
Karanlık ormanda ağaçlar bol ve uzundu ve görmediğim bu yolda ağaçlara çarpa çarpa, dallara takıla takıla ilerliyordum. Arkamdan o kaba sesleri ve sözleri duyuyor ve korkunun esiri olmamak için mümkün olduğunca koşmaya çalışıyordum. Ama ne yazık ki çelimsiz biriydim. Düzensiz beslenmekten güçten düşmüş vücudumla enerjimin son noktasına kadar koşuyordum. Ama hissediyordum, adamlarla aramdaki mesafenin gittikçe yakınlaştığını. Halbuki onlarla aramdaki mesafenin daha da artması lazımdı. Tam da o sıraydı. Şuana kadar takılsam da hiç düşmediğim dallar bana sanki oyun oynuyordu. Ayak bileğime bir yılan misali dolanmıştı ve daha tepki vermeye fırsat bulamadan kendimi yerde bulmuştum.
Tabi ki anında kalkıp koşmaya başlasam da daha ayağımı yere ikinci basışımda uzun ve kızıl saçlarımdan sertçe yakalandım. Saçımdan o kadar sertçe çekildim ki bir an başımın boynumdan koparıldığını zannettim. Ama sadece bir an. Saçımı yakalayan adam zorla başımı yana döndürerek yüzümü onun yüzüyle aynı hizaya getirdi. Sanki damarlarımda kan değil de korku akıyormuş ki vücudumun derinliklerine kadar ürperti duydum. O kadar korkutucu ve pis bir bakıştı ki bu, o an ölümün o bakışların yanında daha rahatlatıcı olduğunu hissettim.
Adam korkumu hissetmiş gibi zevkle sırıttı ve beni yere doğru fırlattı, sonra ise ayağı ile karın boşluğumu tekmeledi. Bir an nefesim kesildi, saniyeler sonsuzluk gibi sürdü ben nefes alana kadar. O sırada ise beni yakalayan adamın –ismi Horridus’tu- beraberinde beni yakalamaya çalışan diğer kişi de bize yetişti.
“Bu muydu favorin, hiç de dediğin gibi özel değilmiş?”
Horridus yerde acıyla kıvranan bana bakıp kaşlarını çattı sonra yanındaki adama dönüp ahlaksızca sırıttı.
“Haklısın, yüzü bir işe yaramaz. Ama bu sürtüğün saçları ateş kırmızısı. Bu saç için bana ne paralar verildi de vermedim.”
Adam, Horridus’un sözleri üzerine bana, daha doğrusu saçlarıma dikkatlice bakmaya başladı. Karanlıkta saçlarımın rengini çıkartamadığı belliydi. Sonra düşünceli bir şekilde elini sakalına götürdü.
“O zaman onu kendine mi saklamayı düşünüyorsun? Ama bu kız bu kadar aksiyken elinde tutamayacaksın, benden söylemesi.”
“Heh! Orasını çok düşünme. Ben onu nasıl kıvama getireceğimi iyi bilirim. Sen sadece sana denileni yap.”
Adam, Horridus’a bakıp gülmeye başladı. Horridus da ona katıldı. Başımda dikilen iki yetişkin adam alayla gülüyordu, ben ise kafamda kaçış planları kuruyordum. Ama hepsi bir duvara toslayıp duruyordu. Diğer adam neyse ama Horridus bambaşka bir seviyeydi. Ondan kaçmak bile bu kadar zorken yakalanmıştım ve şimdi tekrar kaçabilmemin hiçbir yolu yoktu. Horridus başımda dikilirken olmazdı, yapamazdım. Ondan kurtulmam lazımdı, bir şekilde yapmam lazımdı. Ama hiçbir güç, hiçbir dikkat dağınıklığı onu benden ayıramazdı.
Tepemdeki iki insan anlamadığım pislik şeylerden konuşurken ben ise çok fazla dikkat çekmek istemediğim için kıpırdamadan gözlerimle bir çıkış yolu arıyordum. Adım atmadığım, biraz uzak olan ama ulaşabileceğim yerde ayak izleri gördüm. Çimler yatık haldeydi. Telaşla yukarıdaki adamların bunu görüp görmediğini anlamaya çalıştım. Ama hala kendi hallerindeydiler. Rahatlıkla nefes verdim. O ayağın sahibini bulmam gerekiyordu. Ne olursa olsun bulmam gerekiyordu. Kurtuluşu umut edebileceksem, bu o ayak sahibini bulduğumda olurdu. Ama sanki gerçekten onu bulmamı istiyor gibi hemen buldum, yanılsama zannettim bir an. Ama o ayak sahibinin kim olduğunu öğrenmek beni bozguna uğrattı.
O, Horridus’un benim gibi bir diğer değerli kölesi Vita idi. O, şu zamana kadar edindiğim en iyi arkadaştı ve o cehennemden birlikte kaçtığım sonra ise ikimiz de yakalanmayalım diye orman yolunda ayrıldığım Vita idi. Gözlerini iri iri açmış, bir çalılığın arkasında saklanıyordu. İkimiz de göz göze geldik. Mavi sulu gözleri benimle buluştuğunda yüzünde rahatlamaya benzer bir ifade geçti. Sonra her şey çok hızlı gelişti. Eline ufak bir taş aldı ve sonra nasıl anlayamadığım bir şekilde uzaktaki bir ağaca- daha doğrusu ağacın içindeki kuşa- fırlattı. Anında adamların konuşmaları durdu çünkü ağaçtaki kuş havalanıp acıyla ötmeye başladı. Ve sanki bu bir çağrıymış gibi etraftaki bütün kuşlar ötmeye başladı. İki adamın da dikkati kuşların seslerine yöneldiğinde Vita çalılığın arkasından hızlıca çıkıp beni bileğimden yakaladığı gibi koşmaya başladı. İmkansız bir şeyi başarmıştı. Horridus’un dikkatini dağıtmayı başarmıştı. Bana doğru baktıklarında çok geçti çünkü Vita ile koşuyordum. Sadece anlık bir gecikme bile onlarla arama mesafe katmama yetmişti.
Heyecanla Vita’nın yanında koşuyordum. Nefes nefese ve süratimi azaltmadan konuşmaya çalıştım.
“N-Nasıl.. bu kadar.. pervasız davranabildin!”
Nefesim kesile kesile konuşmayı başardım. O da benden farksız değildi.
“Bizi.. oradan çıkartabilmek için bir.. şeyler.. yapmam gerekiyordu!!!”
“Minnettarım ama-”
Sözümü birden kesti.
“Ağzını değil.. bacaklarını çalıştır!”
Bu son konuşmamız olmuştu ve beraber koşup durduk. Uçuruma yaklaşmıştık. Bu uçurumun derinliklerindeki ormanın lanetli olduğu söyleniyordu. Bir girenin bir daha çıkamadığına dair. Orada insanların yaşayamadığına, canavarların evi olduğuna dair söylentiler yayılıyordu. Ve bu ürpertici söylentilere ev sahipliği yapmış uçurumun tam yanından ilerlemek de beni gerginleştiriyordu. Arkadan kaba sesleri tekrar duymamla Vita’nın elini tutup çekmem bir oldu. Daha hızlanmaya çalışıyordum. Ama ikimiz de limitimize gelmiş gibiydik. Koşmaktan ziyade ayaklarımızı sürüklüyor gibiydik. Bir an Vita’nın elini bırakıp yere kapaklandım yorgunluktan. Vita hemen beni kaldırıp devam etmeye çalışsa da yine yakalandık ve bu sefer Vita da yanımdaydı. Vita’nın gerginliğini hissediyordum ve bu beni daha da gerginleştiriyordu. Vita öbür adam tarafından yakalandı bense Horridus tarafından. Vita çaresizce bana bakıyor bense korkuyla Horridus’a bakıyordum.
“Bu kadar korkacaksanız ne diye kaçıyorsunuz hiç anlam veremiyorum. Zaten eninde sonunda yakalanacaksınız.”
Konuşan Horridus bileğimi öyle sıkıyordu ki elime doğru kan akışının kesildiğinden emindim. Vita ise kafası aşağı eğik sanki bir şeyler düşünüyormuş gibiydi. Çaresiz gibi duruyordu. Sonra kafasını birden kaldırıp Horridus’a doğru baktı ve birden beklemediğim bir şey yaptı.
“SENİ PİSLİK, ALÇAK HERİF!!! DAHA NE KADAR EĞLENECEKSİN BİZLE!!! BİZE YENİ BİR HAYAT SUNACAĞINI SÖYLEYİP KANDIRDIN! SENDEN İZİN ALMADAN NEFES BİLE ALAMAZ OLDUK! RAHAT BIRAK BİZİ, GİDELİM.”
Vita’nın amacı sanki Horridus’a içini kusmak değil de bir şekilde Horridus’un dikkatini dağıtmaktı. Ama hem ben hem de Vita biliyorduk, artık dikkatini dağıtsak bile kaçamayacağımızı. Ama yine de Vita bir şey için çabalıyor gibi duruyordu. Horridus ise sanki Vita daha demin bir şey söylememiş gibi beni çekiştirip yürütmeye başladı. Kaçtığımız yere geri dönüyorduk. İronik. Vita bir süre sessiz kaldı, kafası aşağı eğikti bu yüzden ne düşünüyor ya da ne yapmaya çalışıyor anlamıyordum.
Uçuruma yaklaştığımız sırada arkada Vita’yı sürükleyen adam birden acıyla bağırdı. Ondan sonra birden arkadan çekildim ve Horridus ne olduğunu anlamaya çalışır gibi arkasını döndü. Ama bu dikkatsizlik zarfında Vita beni Horridus’un elinden çekip kurtardı. Arkadaki adam yerde kavranır halde kasıklarını tutuyordu. Ani bir şekilde Vita kulağıma “Özür dilerim.” diye fısıladı. Sonra beni yan tarafımda kalan uçuruma doğru itti. Her şey aniden olurken ve ben ne olduğunu idrak edemezken tek bir şey biliyordum. Ölüme doğru düşüyordum. Bilincimin son kırıntısında yukardaki Vita’nın bana hüzünle baktığını gördüm. Gözyaşlarım akarak ve ölüme terk edildiğimi anlayarak bu soğuk cehenneme kucak açtım. |
0% |