@m1sslav1n1a
|
"Ben şuna inanıyorum, sevgi insana her şeyi yaptırabilir birde sevgisizlik." -Şeker portakalı-
11 YIL ÖNCE O kadar halsiz ve yorgundum ki yatağımdan kalkamıyordum, kalktığımda ise dengemi sağlamakta güçlük çekiyordum. Tabi bu bir anlık oluyordu daha sonra geçiyordu. Bunun için annem beni doktora götürdüğünde kansızlıktan olabileceğini söylediler. Ertesi günlerde vücudumda morluklar çıkmaya başladı, ben bir şey yapmamıştım, ne düşmüştüm ne de bir yere vurmuştum. Anneme olanları anlattım ve morlukları gösterdim. Bana, "vurmuşsundur bir yere de hatırlamıyorsundur." Dedi ve geçiştirdi. Okula gitmeyi çok seviyordum, okumayı da öyle, ileride okuyup savaş pilotu olmak istiyordum. Bana "bu meslek sana uygun değil." Deseler de hiç birini dinlemeyip bildiğimi okumaya devam edecektim. Okulda en sevdiğim arkadaşım Burçin idi ve en sevdiğim hoca ise sınıf hocamızdı, aramızda kalsın İngilizce öğretmenimden çok nefret ediyorum. Sınıf öğretmenimiz sayesinde okumayı sevdim, matematiği sevdim ve resim yapmayı sevdim, bana bütün dersleri sevdirdi. Okuma ve yazmayı ne annemin yardımı ne de babamın desteği olmadan sökmüştüm. İkisi de çalıştığı için bana vakit ayıramıyorlardı. Sabah evden beraber çıkıyorduk ben okuldan döndüğümde annemin geceden hazırladığı yemekleri yiyordum ve ödevlerimi yapıyordum, annem ve babam geldiğinde ise ben uyumuş oluyordum. Kapının açıldığını hissettim. "Kalk hadi Neşe okul vakti bebeğim." Annemin sesi odayı doldurdu, normalde hızlıca kalkar ilk önce annemi öper sonra babamı öperim ardından onlara sımsıkı sarılırdım. Bazı zamanlar benden önce evden çıktıkları için onları göremiyorum ve özlüyorum, haliyle bu yüzden belki erken çıkarlar diye kalkıp onlarla vakit geçiriyordum. Annem benden ses gelmeyince odanın içine girdi yatağımın kenarına oturdu, her şeyi hissediyordum fakat gözlerimi açamıyordum. "İyi misin bebeğim?" Annemin sorusuyla kafamı iki yana sallayabildim sadece. Gözlerim istemsizce yaşarıyordu ve kendimi yorgun hissediyordum ama öyle bir yorgunluk ki kılımı bile kımıldatmak istemiyordum. Annem ateşimi ölçmek için elini alnıma koydu ardından boynuma sonra ellerimi tuttu. "Geliyorum bebeğim ilaç getireceğim tamam mı?" Diye sordu şefkatle, kafamı aşağı yukarı salladım. Annem odadan çıktığında babamla konuşma seslerini işittim ama konuştuklarını anlayamadım, konuşmanın ardından babam odama girdi. "Prensesim iyi misin?" Annemin kalktığı yere babam oturdu, elinin tersiyle alnıma dokundu ardından saçlarımı okşadı. "Üşüyorum baba, her yerim acıyor ayaklarım, kollarım.. çok acıyor." İstemsizce gözümden bir yaş süzüldü. Babam baş parmağıyla ilk önce akan yaşımı sildi ardından yanağımı okşadı. "Geçecek prensesim üşütmüşsündür, annen ilaç getiriyor, merak etme geçmezse seni hastaneye götürecek." Kafamı salladım ona onay verdim. Odaya elinde tepsi ile annem girdi, tepsinin içinde; kaşık, ilaç, su ve kahvaltılıklarla vardı. Babam yanağımdan öptü. "Gitmem gerekiyor prensesim iş vakti" gitmesini hiç istemedim elini sıkıca tuttum. "Gitmesen olmaz mı baba gitme lütfen bir güncük?" "Olmaz prenses bunları daha önce konuşmuştuk." Bir kere daha öptü yanağımdan, saçlarımdan ardından ellerimden "akşam geleceğim, hem sonra hafta sonu istediğin kadar beraber geçiririz zamanımızı." Tek yapabildiğim kafamı sallayıp onay vermekti. Babam odadan çıkarken annemi de öpmüştü. Annem kahvaltılıkları yatağımın başında ki komedinin üzerine koydu. Dikleşmeme yardım etti ardından hiç konuşmadan yemeğimi yememe yardım etti, sonra ilacımı içirdi. İçerken nefesimi tuttum, annem nefesimi tutarsam tadını almayacağı söylemişti fakat ben yine de tadını almıştım. Annem yanımdan kalkarken eli tuttum. "Sende mi işe gideceksin?" Diye sordum. "Gitmeyeceğim bebeğim, bu gün seninle beraber vakit geçireceğim, seni iyileştireceğim." Kafamı salladım "teşekkür ederim anne." Yanaklarımdan öptü ve beni geri yatar pozisyona getirdi, yorganı örtmeye izin vermedi ateşim varmış. Uyudum kaç saat bilmiyorum bir, iki, üç.. Burnumda beni rahatsız eden sıvıyla uykum bölündü, elimi burnuma götürdüm ve elimin tersiyle sildim ardından elime geçen kanı gördüm, korkuyla bağırdım. "Anne!" Yatakta oturur pozisyona geldim ve ağlamaya başladım, ellerimi burnuma götürdüm. Odamın kapısı sertçe açıldı, annem korkuyla yanıma oturdu komedinin üstünden peçete aldı ve burnuma bastırdı. "Korkma bebeğim bir şey yok. Banyoya gidip elini yüzünü yıkayalım tamam mı? Bir şey yok." Annemde benim gibi korkmuştu ama bir şey olmamış gibi davrandı, korkmamam için yaptı bunu görebiliyordum, görmesem bile hissediyordum. Beni kaldırıp banyoya götürdü. Ellerimi ve yüzümü yıkadı, yeni bir peçete aldı ve onu burnuma tutmaya başladı. Burnumu durdurduktan sonra annem beni hastaneye götürdü. Korkuyordum bu yüzden annemin elini hiç bırakmadım. Sıra bize geldiğinde doktorun odasına girdik. Annemin arkasında durdum ve göz ucuyla doktora baktım. "Şikayetiniz neydi?" Diye sordu doktor. Annemin elini daha sıkı tuttum ve anneme baktım, benim yerime annem konuştu. "Son 3-4 aydır halsizlik var bunun için sağlık ocağına gittik kansız ve vitaminsiz olabileceğini söylediler, vitamin ilacı ve kan ilaçları verdiler fakat halsizliği gitmedi." Dedi ve beni gösterdi annem, bir doktora bir anneme baktım. Sonrasında annem devam etti. "Sonra vücudunda morluklar çıktı okulda olduğunu düşündük ama morlukların biri gitti diğeri geldi, bu gün de ateşi çıktı ve burnu kanamaya başladı." Annem anlatırken ellerini, kollarını normalden daha çok kullanıyordu ve endişeliydi. Doktor son derece ciddiyetle annemi dinliyordu. Doktor masadan kalktı ve yanıma geldi, dizinin üzerine çöktü. "Ne tatlı bir kızsın sen öyle." deyip saçlarımı sevdi. "İzin verirsen seni kontrol edebilir miyim?" Diye sordu. Aslında doktordan korkmuyorum sadece utanıyorum. Kafamı aşağıya yukarıya salladım. "O zaman otur bakalım." Deyip eliyle sedyeyi gösterdi. Annemin yardımıyla sedyeye oturdum. Doktor boynunda ki Stetoskopu kulaklarına taktı. "Sen bunun adını biliyor musun?" Diye sordu kafamı evet anlamında salladım "Stetoskop." Dedim doktor gülümsedi "Vay canına nerden biliyorsun bunu?" Diye sordu benimle konuşurken bir yandan da Stetoskopun ucunu vücudumda gezdiriyordu. "Okuduğum kitapta görmüştüm." "Kitap okumayı seviyor musun?" Diye sordu kafamı evet anlamında salladım. "Peki okulu seviyor musun?" Mutlulukla kafamı salladım ve aynı mutlulukla cevap verdim. "Evet en çokta öğretmenimi." Gülümsedi "derslerini seviyor musun, matematik mesela?" Diye sordu matematik dersini çok seviyordum diğer arkadaşlarım zorlansa da bana hepsi çok basit geliyordu. "Evet seviyorum." Dedim bana sorular sorarken Stetoskopu bırakmış morluklarımı inceliyordu. "Söyle bakalım o zaman. 26+37 kaç eder?" Ne kadar kolay sormuştu "63" dedim kendimden emin bir şekilde. "9×9" dedi, güldüm "81" doktor da güldü "22×8" dedi duraksadım doktor tam bir şey diyecekken "176" dedim tekrar gülümseyerek, annemin gururla gülümsediğini gördüm. "Ne olmak istiyorsun büyüyünce?" diye sordu kağıda bir şeyler yazarken. Gururla "savaş pilotu." Dedim daha sonra hayranlıkla "Cengiz Topel gibi olacağım onun gibi savaşacağım." Doktor kafasını kağıttan kaldırdı ve gülümsedi. "Sen cengiz Topel'i nerden tanıyorsun?" Diye sordu "kitabını okudum." dedim doktor gülümsedi "ne demişti Atatürk 'Çocuklar geleceğimizin güvencesi, yaşama sevincimizdir. Bugünün çocuğunu, yarının büyüğü olarak yetiştirmek hepimizin insanlık görevidir.' Sizin gibi çocuklar olduktan sonra düşmez bu al kırmızısı bayrak" gülümsedim ve doktor da gülümsedi, annem gururla saçlarımı okşadı. Doktor birkaç tane test verdi ve o testleri yaptırmaya gitmiştik. Bir tanesini yapıyorduk başka bir tanesi geliyordu. En sonunda testler bitip sonuçları çıktığında doktor bizi yanına çağırdı. Annem meraklı gözlerle doktoru dinliyordu bende annemin elini tutuyordum. "Akut lösemi." Dedi doktor, annemin tepki vermesini bekledim ama annem tepki vermiyordu. Sadece saçlarımı sevmişti. "O ne demek?" Diye sordum doktora "bir çeşit hastalık ama biraz ağır bir hastalık. Kemoterapiler ve başka tedavilerde görmen gerekecek, okuluna ara vermen gerekecek." Ne diyeceğini bilememişti kelimelerini özenle seçmişti. "İyi olacak mıyım peki?" Diye sordum, kafasını aşağı yukarı salladı. "İyi olacaksın söz veriyorum." Dedi gülümsedim. Annemin gözleri doldu ama gülümsüyordu "tamam o zaman, anne üzülme iyi olacakmışım." Annemin gözlerinden yaş süzüldü kafasını tamam anlamında salladı, "bizi biraz dışarıda bekler misin bebeğim?" Diye sordu annem, kafamı tamam anlamında salladım ve dışarıya çıktım, kapıyı kapattım ama konuştuklarını duyuyordum. Annem çok küçük olduğumdan bahsediyordu ve nasıl bu hastalığı yeneceğimi söylüyordu doktor ise onun aksine çok güçlü bir çocuk olduğumu söylüyordu, beni başka bir hastaneye nakil olarak göndereceklerinden bahsettiler. oturduğum sandalyede arkama yaslandım ayaklarım yere değmiyordu, ayaklarımı bir ileri salladım bir geri. Ben güçlü bir çocuk muydum? Yenebilir miydim bu hastalığı? Annem odadan çıktı ve elimi tuttu doktora el salladım o da bana gülümseyerek el salladı. Annemle birlikte arabaya bindik, arka koltukta oturdum ve annemle göz göze gelmeye çalıştım "anne ben ölecek miyim?" Diye sordum kaşlarımı çatarak, annem kafasını iki yana salladı, "sana hiç bir şey olmayacak, şimdi bir hastaneye daha gideceğiz." Dedi aynı zamanda arabayı da çalıştırdı. "Neden ağlıyorsun o zaman anne?" Annemin ağlamasına kızmıştım çünkü beni korkutuyordu. Yeşillikler içinde bir hastaneye gelmiştik, çok büyüktü kocaman bir bahçesi vardı ve hastanenin önünde süs havuzu vardı, bahçede maskeli çocuklar vardı, bazılarının kafasında bandana vardı, bazılarında yoktu ve saçları yoktu. Ellerim istemsizce saçlarıma gitmişti, anneme baktım bana bakmadan ilerliyordu. Bir doktorun odasına girdik, erkek bir doktordu, gözleri yeşildi ve simsiyah saçları vardı. "Merhaba güzel kız." Dedi biz odaya girer girmez, ardından ayağa kalktı ve yanıma geldi. "Ben Yusuf." Dedi elini uzattı, çekingenlikle elimi uzattım "Neşe." dedim "Memnun oldum Neşe, bir doktor arkadaşım dedi ki 'bir kız var ismi Neşe çok zeki bir kız ve çok cesur, Cengiz Topel gibi olmak istiyor' o sen misin?" Diye sordu hevesle kafamı salladım "evet benim." Dedim güler yüzlülükle "ne güzel." dedi saçlarımı okşayarak. "Biliyor musun? benim senin gibi bir hastam daha var ama o Mübariz İbrahimov gibi olmak istiyor." gözlerim parladı "o da benim gibi çok cesur o zaman." Diyebildim sadece doktorda bana katıldı. Beraber biraz konuştuk ve bana tedavilerimden bahsetti, yaşayacağım bazı zorluklardan, hastanede kalmam gerekiyormuş tedavi için, geç kalmışız, kemoterapi görmem gerekiyormuş, Saçlarım da dökülecekmiş, okula da ara verecekmişim daha doğrusu özel bir öğretmen gelecekmiş. Bir sürü testin ardından bizi bir odaya götürdüler bundan sonra burada kalacakmışım. Çok garip hissediyorum ne hissettiğimi bile bilemiyorum. Korkuyorum arkadaşlarımı göremeyecek olmaktan, öğretmenimi göremeyecek olmaktan, yalnız kalmaktan, yeni bir yerde kalmaktan da tedirginim ama ne yapmam gerektiğini de bilmiyorum. annem her şeyin iyi olacağını söylüyorum fakat yine de davranışları beni korkutuyor. Annem babamla konuşuyordu, her ne kadar ağladığını göstermek istemese de hissediyordum ağlıyordu gözleri kızarmıştı, babamla konuşurken de sesi titriyordu. "Anne babamla bende konuşabilir miyim?" Diye sordum Annem burnunu çekti "Tabi konuşabilirsin bebeğim." Dedi annem telefonu bana uzattı. "Alo baba." "Efendim prensesim?" "Baba ne zaman geleceksin? Annem sürekli ağlıyor ve artık burada kalacakmışım. Baba annem neden ağlıyor?" diye sordum "Geliyorum prensesim, izin aldım biliyor musun? Şimdi yanına geleceğim ve iki hafta boyunca hep yanında kalacağım hiç işe gitmeyeceğim." Sevinçle ellerimi birbirine çarptım. "Yaşasın sonunda geliyorsun ve yanımda kalacaksın." "Evet prensesim yanında kalacağım." Annem hâlâ ağlıyordu onu bu şekilde görmek beni korkutuyordu. "Baba lütfen hızlı gelir misin?" "Neden prensesim bir şey mi oldu?" Annemin duymaması için yan tarafıma döndüm ve sessizce: "Baba annem sürekli ağlıyor ve ben korkuyorum, baba bana bir şey mi olacak? Annem neden ağlıyor? Keşke biraz da bu hastalığı öğrenseydim." "Hayır prensesim sana bir şey olmayacak, prenseslere bir şey olmaz hem, unuttun mu?" Diye sordu babam "Unutmadım baba. Baba gelirken bana kitaplarımı ve kalemlerini de getirir misin? ve birde lütfen bu hastalık ile ilgili kitap da al çünkü ikinizde beni kandırıyorsunuz." Dedim kaşlarımı çatarak. "O nereden çıktı, seni kandırdığımız yok ama istediğin gibi olsun dediğin her şeyi getireceğim." "Teşekkürler baba ve lütfen tavşanımı da getir." "Tamam prensesim onu da getiririm." Bir şey demeden telefonu anneme verdim. Camdan bahçede ki çocuklara baktım herkes birleşip oyun oynuyordu iki kişi hariç biri diğerlerinin aksine oturmuş öylece yere bakıyordu, diğeri ise yerden çiçek topluyordu. "Sende onlarla oynamak ister misin bebeğim?" Annemin sesiyle kafamı iki yana salladım. "Hayır onları tanımıyorum ve..." Utanıyordum ve bunu anneme söylemek istemiyordum çünkü bunca zamana kadar her sorunumu kendim halletmiştim. "Ve..?" Diye sordu annem "yorgun hissediyorum." Bir bahane uydurdum ve hızla yatağıma geri yattım.. |
0% |