Yeni Üyelik
5.
Bölüm

4. Bölüm: ilk adım

@m1sslav1n1a

Hiçbir şey yapmadan da yoruluyor insan, düşündükleri ağır geliyor mesela.

-Octavio Paz-

 

 

Gözüme vuran beyaz ışıkla gözlerimi bir iki kere kırpıştırdım. Ölmüş müydüm? Ne olmuştu? "Uyandı!" Dedi Eylül'ün heyecan ve korku dolu sesi, annemin terliklerinin sesini duydum hemen sonrasında kapı açıldı. kim gidiyordu? Ya da kim geliyordu? "Nazlı hemşire!" Eylül'ün sesiydi hemşireyi çağırmaya gidiyordu anlaşılan.

 

"Annecim iyi misin güzel kızım?" Annem yatağımın kenarına oturdu ardından yanağımı okşadı. Kafamı zorlukla aşağı yukarı salladım. Ağzımda ki oksijen maskesini çıkartmaya çalıştım, annem elimi tutup aşağıya indirdi. "Çıkarma annecim onu, onunla daha rahat nefes alırsın." Dedi itiraz etmedim çünkü itiraz edecek gücüm yoktu. Ellerimi iki yanıma serbest bıraktım ardından gözlerim tekrar kapattım.

 

 

"Abi ben çok sıkıldım ne zaman uyanacak Neşe abla?" Odada duyduğum çocuk sesi bana bir yerden tanıdık gelse de gözümü açıp bakmaya gücüm yetmemişti.

 

"Bilmiyorum miniğim, Neşe ablan dün biraz kötü olduğu için yoğun bir tedavi görmüş, yorgun olduğu için geç uyanamayabilir." Dedi bir ses daha. Tanıdık gelen bu seslerin sahibinin kim olduğunu hala çözememiştim.

 

"Abi," dedi çocuk sesi "Efendim miniğim?" Dedi bir adamın sesi "Neşe ablanın eskiden çok güzel saçları varmış biliyor musun ama artık yoklar." Benim saçlarımı bilen bir kız çocuğu üstelik abisi var... Marin tabi ya nasıl tanımam diye geçirdim içimden.

 

"Evet miniğim ne olmuş şimdi yoksa?" Diye sordu adam. Acaba hangi abisiydi.

 

"Benimde mi saçlarım gidip bir daha gelmeyecek?" Diye sordu sorarken sesi titremişti. Boğazını temizledi adam "O da nereden çıktı miniğim, konuştuk ya bunları." Ne kadar çaresizce bir cevap, gücü yetmemiş gerçekleri söylemeye.

 

Kısa bir sessizliğin ardından kapı sesi duydum ardından Eylül'ün sesini duydum "uyanmadı mı hala?" Diye sordu ardından yanağımı okşadı biri, ya Eylüldü bu ya da annem.

 

"Neşe," diye seslendi Eylül tekrar yanağımı okşadı. "Neşe bak sözünü tutmazsan hiç bir zaman affetmem seni." Dedi, bu defa ne kadar zor olsa da araladım gözlerimi, ilk gördüğüm yüz Eylül oldu. Hevesle gülümsedi.

 

"Bir an hiç kalkmayacaksın sandım Neşe, çok korktum." Hızlıca sarıldı bana ama benim kolumu kaldıracak gücüm yoktu şuan. Geri diklendi ardından yanaklarımı avucumun içine aldı "daha iyi misin?" Diye sordu merakla, onaylar gibi kafamı aşağı yukarı salladım. Elimi kaldırıp maskeyi ağzımdan çektim, gözlerimi oda da gezdirdim. Marin ve Gökay oturuyordu, Mervan kapının önünde dikiliyordu, Eylül ise yatağımın kenarına oturmuş iyi olur olmadığımı sorguluyordu, annem yoktu tek eksik annemdi hatta bunlar niye buradaydı da annem yoktu?

 

"Annem nerede?" Diye sordum Eylül'e "telefonla konuşuyor gelir birazdan." Diyerek cevap verdi, olumlu anlamda kafamı salladım. Kulağıma doğru yanaştı "büyük gelişmeler baş başa kalınca dökülür." Diye fısıldadı ardından geri dikleşti, gülümsedim. Bunun anlamı büyük gelişmeler, büyük dedikodular var ama anlatmam için baş başa kalmamız lazım çünkü dedikodu yanımızda demekti.

 

"Neşe abla" Marin'in seslenmesiyle bakışlarımı Eylülden ayırıp Marine çevirdim "Efendim güzellik?" Elinde büyük bir hediye paketiyle yanıma geldi. "Bizde sana geçmiş olsuna geldik, hem de senin gibi hediyelerde aldık biliyor musun?" Dedi heyecanla, gülümsedim yattığım yerden dikleşmeye çalıştım.

 

"Hoş gelmişsiniz, gel bakalım böyle." Deyip yatağın boş kenarına vurdum elimi yavaşça iki kere. Elinde ki paketle koştura koştura gösterdiğim yere geldi, yatağa tırmanarak yukarı çıkıp oturdu. Elinde ki kırmızı, beyaz benekli hediye paketini bana uzattı.

 

"Teşekkür ederim güzellik ama ne gerek vardı." Hediye paketini elinden aldım "vardı işte, hadi aç beğenecek misin merak ettim." Benden daha çok heyecanlıydı "tamam açıyorum sakin ol." Güldüm ve paketi yavaşça açmaya başladım.

 

İçinden beyaz bir ayıcık çıktı, gülümsedim "çok beğendim, teşekkür ederim." gülümseyerek bana baktı ardından heyecanla konuşmaya başladı "biliyor musun bende de bu ayıcıktan var ama benim ayıcığım kahve rengi." Büyük bir hevesle konuştu, gülümsedim "ne kadar güzel, çok seviyorsun ayıcığını anlaşılan." Kafasını aynı hevesle aşağıya yukarıya salladı.

 

"Evet çok seviyorum, Gökay abim almıştı bana da." Gülümsedim, dökülmeye başlayan saçlarını okşadım.

 

"Teşekkür ederim." dedim Gökay ve Mervan'a bakarak. "Asil biz teşekkür ederiz Marin için bir umut olduğunuz için." Tebessüm ettim, odanın kapısı aralandı içeriye annem girdi. Gözleri, burnunun ucu ve yanakları kızarmıştı, onu öyle görünce istemsizce çatıldı kaşlarım.

 

"Kiminle konuştun?" Diye sordum anneme, her Kiminle konuştuysa onu ağlatmıştı. "Babanla konuştum kızım." daha çok çatılmıştı kaşlarım bu defa. "Niye açtın o adamın telefonunu?" Diye sordum sinirle. Eylül elimi tuttu beni sakinleştirmek ister gibi.

 

"Biz kalkalım artık, tekrardan geçmiş olsun." Dedi Gökay, Mervan hala Eylül'ü seyrediyordu. "Teşekkürler her şey için." Dedim sinirimi bastırmaya çalışarak. Marin "güle güle Neşe abla." Dedi el sallayarak, tırmandığı yataktan aşağıya atladı. Abisinin elini tuttu ve odadan çıktılar.

 

"Ne dedi sana?" diye sordum annem, sessizleşince daha çok sinirlendim. "Seni çocuklarıyla tanıştırmak istiyormuş" dedi sessizce, sesi titriyordu. Eylül tekrar elimi tuttu "sakin ol, bak bir şey olacak şimdi Neşe." Elimle Eylül'e durmasını işaret ettim. "Ara tekrar o adamı ve telefonu bana ver." Annem duraksadı ne yapacağını bilemedi, elimin üstünde olan Eylül'ün eli yavaşça omuzuma doğru tırmandı. "Eylül annemi kantine indir. Lütfen." Dedim derin bir nefes alarak. Sessizce beni onayladı. Annem tereddütle telefonu elime verdi ardından Eylül ile birlikte odadan çıktılar. Aklı bende kalmıştı fark edebiliyordum.

 

Numarayı aradım fakat elim titriyordu ne yapacağı bilmiyordum. Sahi ben bu adama ne diyecektim? Baba mı? Baba olmayı hak etmiyordu bile. Telefon açıldığında derin bir nefes aldım. "Alo, Neslihan?" Boğazıma bir yumru oturdu konuşamadım. "Gönderecek misin Kardeleni? Dediğim gibi sen göndermezsen ben almasını bilirim." Gözlerim dolmuştu yıllar sonra babamın sesini duymuştum. Sesini bile unuttuğum babamın ilk cümlesi bu olmamalıydı.

 

"Ses versene Neslihan!" Bağırmasıyla yerimden irkildim ve dolan gözlerimi kırpıştırdım, yanağıma doğru bir yaş süzüldü. "Alo" dedim titreyen sesimle. ağlamaktan gebersem de asla bunu o adama göstermezdim. "Kardelen?" dedi ismimden bir kere daha nefret ettim. "Neşe" diye düzelttim onu. "nasılsın-" hızla lafını kestim. "Sakın!" Derin bir nefes aldım. "Nasıl olduğumu merak etseydin en başında terk etmezdin bizi!" Dedim sinir değildi aslında bu kırgınlıktı çok kırılmıştım. Parçalara ayrılmıştı ruhum.

 

"Bak kızım.." bir kere daha nefret ettim kendimden senin gibi birinin kızı olduğum için. "Kullanma bana o kelimeyi, hiç yakışmıyor ağzına." Dedim bu defa, çok mu sert yapıyordum? O da benim gibi kırılıyor mudur?

 

"Bak bende böyle olsun istemezdim." Dedi bu defa, işte şimdi sinirlenmiştim. "Ne demek böyle olsun istemedim ya. Terk ettin ulan bizi terk!" derin bir nefes aldım, daha demin çok fazla bağırdığım için yan odamda ki kadın her zaman ki gibi odanın duvarına vurmuştu.

 

"Kardelen senin karşında baban var sesinin tonuna dikkat et!" Daha çok sinirlendim.

 

"Şimdi mi baba olduğun aklına geldi? Saçlarımı kazıdığımda neredeydin? Acıdan ölmek üzereyken neredeydin! 18. yaş günümde neredeydin! Baba mı diyorsun sen kendine? Senin gibi baba olmaz olsun! Sen ne annemi hak ettin ne de beni! Keşke, keşke annem kadar sevseydin bizi, keşke annem gibi dursaydın, durabilseydin yanımızda ama olmadı senin de babalığın bu kadar oluyor işte!" Dedim sinirle ve hızla gözyaşımı sildim. "Bir daha sakın ama sakın rahatsız etme bizi anladın mı? Sakın!" Bir şey söylemesine izin vermeden telefonu yüzüne kapattım.

 

Telefonu yatağa bıraktım ve derin nefes alarak ağlamamaya çalıştım ama beceremedim. Bacaklarımı kendime doğru çektim ardından ellerimle bacaklarımı sarıp kafamı dizime yasladım ve sessizce ağlamaya başladım. Beynimde o kadar çok ses vardı ki kimi dinleyeceğimi şaşıyordum.

 

"Kalk Neşe, kalk ve hayatını yaşa. En çok benim yerime yaşa." Zihnimde Aras'ın sesi yankılandı. derin bir nefes alıp gözyaşlarımı sildim.

 

Kalk Neşe, kalk ve hayatını yaşa en çok Aras için yaşa hadi kızım iç sesimin gazı ile üstümde ki örtüyü hızlıca attım üstümden, kolumda ki serumu yavaşça çıkarttım. Artık ezberlemiştim serumun nasıl takıp çıkartıldığını. Eylül'e mesaj attım "hazırlan bara gidiyoruz. 1 saatin var çabuk ol."

 

Daha on dakika önce yorgunluktan ölüyordum fakat gerçekten ölmeden hayatın tadını çıkartmak istiyordum. Dolabın başına geçip yeni gelen elbisemi elime aldım. çok mu açık diye sekiz bin defa düşünsem de yine de bunu giymeye karar verdim. Siyah mini askılı bir elbiseydi mini bir elbise olmasına rağmen yırtmacı da vardı, yırtmacında ise pırıltılı ince zincirler vardı.

 

Üstümü giyindim ardından makyajımı yapmaya oturacaktım ki kapı açıldı. kimin geldiğine bakmak için kafamı çevirdim, annem gelmişti. "Konuştun mu kızım babanla?" Diye sordu kaşlarımı çattım. "Baba deme şu herife. O kutsal kelimeyi hak edecek şeref yok onda." Annem sessizliğe gömülürken ben makyajımı yapmaya başladım.

 

...

 

Son olarak kırmızı rujumu da sürdüm. Aynadan kendime baktığımda tek eksiğim saçlarımdı ama bu eksik en çok ruhumu yaralıyordu.

 

Odanın kapısı birden açıldı "Ben geldim!" Diye bağırarak Eylül girdi içeri "kızını kaçırıyorum Neslihan sultan." dedi ardından seke seke annemin yanına gitti ve yanağından makas aldı.

 

"Nereye kaçırıyorsun kızımı deli kız?" Dedi annem gülerek "kızın beni yoldan çıkartıyor Neslihan sultan." Aynı şekilde gülerek cevap verdi Eylül. Annem Eylül'ün elbisesini süzdü. mini krem rengi üstünde çiçekler olan bir elbise giymişti. Ardından bakışları yüzüne çıktı, makyajını inceledi, sade bir makyaj yapmıştı. "Hayırdır? Niye bu kadar şıksınız siz?" Diye sordu annem sanki hesap soruyordu. "Bara gideceğiz." Dedim oturduğum yerden kalkarken, annemin kaşları havalandı "bir şeyler içilecek mi?" Diye sordu hemen. Eylül hemen kafasını sağa sola salladı.

 

"Yok Neslihan sultan, canımıza mı susadık biz?" Diye sordu abarta abarta, annem memnuniyetle güldü. "Aferin."

 

Kaşlarım çatıldı "kızmayacak mısın?" Diye sordum kafasını sağa sola salladı.

 

"Söylenmeyecek misin?" Diye sordu Eylül Annem kafasını yine sağa sola salladı. "Beddua da mı etmeyeceksin?" Derin bir nefes aldı ve yine kafasını sağa sola salladı. "Terlik de mi fırlatmayacaksın?" Dedi Eylül dehşete düşmüş gibi "biraz daha zorlarsanız ikinizi de atacağım balkondan aşağıya." Dedi annem sinirle.

 

"Kız vallahi çok korktum uzaylı sandım anneni." Dedi Eylül yanıma yürürken, güldüm Hatta kahkaha attım. "Peruğun nerede?" Diye sordu beni boydan boya süzerken "dolaptadır." Hızla dolaba yöneldi, sarı peruğumu alıp yanıma geldi, Kolumdan tutup koltuğa oturtturdu.

 

"Of başlıyor yine benim işkence." Diye söylenirken Eylül arkadan pat diye kafama yapıştırdı "saçını başını yolarım sakın söylenme." Dedi, güldüm "yok ki." dedim gülmeye devam ederek "peruğunu yolarım ben de." dedi Eylülde gülerek.

 

Annem su içmek için ayağa kalktığında Eylül "Neslihan Sultan camı kapıyı aralar mısın Çok sıcak oldu." Dedi ve perukla uğraşmaya devam etti. "Açarım açarım" dedi annem içtiği su bardağını masaya koydu ardından kapıyı araladı. yerine oturup dizisini izlemeye devam etti.

 

"Bitti," dedi sevinçli "hadi bak aynaya." Oturduğum yerden kalkıp kapının karşısındaki dolabımın boy aynısından kendime bakmaya başladın. Annem birden "sadece ikiniz mi gideceksiniz?" diye sordu "başka kim gelecek Anne ikimiziz sadece." dedim Taşan rujumu silerken, yansımadan Mervan'ı görünce Kaşların havalandı.

 

"Gelmiyor mu Seninki?" dedi Eylül'e bakarak "benimki kim Neslihan Sultan?" Diye sordu anneme, annem de gülerek "yan odada ki siyah saçlı çocuk işte," annem tekrar gülmeye başladığında ben de sırıtmaya başladın.

 

"Kız sen de durdun durdun turnayı gözünden vurdun." Eylülde gülmeye başladı "vallahi Neslihan Sultan tüm şansımı burada kullandım." Dediğinde kahkaha attım, aynadan tekrar oraya baktığımda Mervan'ın gözleri bizim kapıdaydı ama telefonla konuşmaya devam ediyordu Eylül'ün susması için gözlerimi büyülterek baktım Eylül'e ama beni görmemişti bile.

 

"Yakışıklı da çocuk maşallah." Dedi annem, Eylül keyifle gülerek "evet ya çok yakışıklı kara kaşlım kara gözlüm." Dedi gülümseyerek Merva'nın güldüğünü görünce öksürdüm, Eylül'ün bakışı beni bulunca gözlerimle kapıyı işaret ettim, anlamaz gözlerle bana bakınca "Kargalar çok dolanıyor dışarıda." Dedim, Eylül "kargalardan bize ne kızım." Dedi, bir nefes aldım "o kargalar gagalayacak seni." Dediğimde koridordan bir gülme sesi yükseldi. Eylül duraksadığında sırıttım.

 

"Allah kahretmesin..." Dedi kapıya bakarak, Mervan gülerek asansöre ilerledi. "Allah kahretti." Kahkaha attım.

 

...

 

"Sağ ol abi kolay gelsin." Dedik Taksiden inerken. Mekana göz gezdirdim. "Oha," dedim şaşkınlıkla "bu ne Eylül sen nereden buldun bu mekanı?" Eylül çenemi ittirip ağzını kapattı "sinek kaçacak Kapat ağzını." Dedi yavaşça mekana ilerlerken ben de arkasından ilerledim.

 

Büyük bir kapıdan geçtikten sonra iri yarı bir adam kimliklerimizi sordu, kimliklerimizi adama gösterdikten sonra mekana giriş yaptık. Siyah mermerden bir bar masası vardı, biraz ilerisinde bilardo masası vardı. Oldukça lüks bir yere benziyordu.

 

"Utandım şu an bir." Dedim gergince Eylül benim aksime gayet rahattı "ne utanacaksın kızım gel sen benimle." Elimi tuttu, peşinden ilerledim.

 

Barmen'in karşısına geldiğimizde ben gerginlikten ölecekken Eylül gayet rahat bir şekilde "selam." Dedi barmen'e doğru barmende Eylül'e dönerek "selam." Dedi gülümseyerek "zemzem suyu var mı?" diye sordu Eylül, barmen Eylül'e garip garip baktı "siz yanlış yere gelmişsiniz hacım." Dedi gülerek, Eylülde güldü "bak ölmeden önce yapılacaklar listemizde bir madde eledik." Dedi gülmeye devam ederek.

 

"Neden böyle bir liste yapmaya karar verdiniz ki?" diye sordu barmen "ölüm günüm yaklaşıyor da o yüzden." Eylül dirseği ile beni dürttü "ölüm gününü nereden biliyorsun?" diye sordu bu sefer "senelerdir kanserle savaşıyoruz, o kurtuluyor fakat ben gidiciyim," dedim Eylül bir kere daha dirseği ile dürttü. "Kısacası öleceğim işte boş ver." Dedim konuyu kapatarak.

 

"Alkolsüz kokteyl varsa iki tane alalım." Dedi barmen'in karşısındaki sandalyeye oturdu, ben de sessizce yanındaki sandalyeye oturdum. "Tabii Hanımlar geliyor hemen." Dedi.

 

"Anlat." Dedim yavaşça ona dönerek, kastettiğim şeyi anlayınca hevesle güldü. "Onunla konuştum," dedi Ama şarkının sesinden dediğini pek duyamadım. "Böyle Ellerimi tuttu." ellerimi tuttu onu taklit eder gibi, güldüm. "Maşallah maşallah" dedim gülerek.

 

"Ayrıca," dedi sırıtarak, "artık best çiftim Defne ve Deniz değil." Dedi anlamaz bakışlarla baktım ona "kim?" Diye sordum merakla "Gökay ve sen." Dedi gülerken, kaşlarım çatıldı "benle o kasıntı herif ne alaka be." Gülümsedi imalı imalı.

 

"Yardım gecikince seni kucağına alıp merdivenlerden Koştura koştura aşağıya indi" derin bir nefes aldım "ben orada ölüyordum ve sen ona mı dikkat ettin Eylül?" hafifçe omzuma vurdu. "Saçmalama geri zekalı." Barmen bardaklarımızı önümüze koydu.

 

"Teşekkürler." Dedim gülümseyerek kafasını yavaşça sallayıp işine geri döndü. "Eğlenmeye geldik buraya." Bardağını eline aldı ve bir yudum içti, ayağa kalktı elini bana uzattı "yorgunum ben biraz, sen eğlen." Dedim gülümseyerek beni başıyla onayladı ve yavaşça uzaklaşarak dans etmeye başladı.

 

Gülümseyerek onu izledim. Etrafa bakındım, bir masanın üzerinde sızmış bir adam vardı, hemen arkasındaki masada da bir adam ve bir kadın tartışıyordu, onların çaprazında iki adam ve yanlarında dikilen Üç koruma duruyordu bir şeyler konuşuyorlardı fakat sakallı olan adam bir yandan da Eylül'ün vücudunu süzüyordu.

 

"Şerefsiz" diye mırıldandım, oturduğu yerde biraz daha yayıldı. Gözleriyle konuştuğu adama Eylül'ü gösterdi, gülerek aralarında bir şeyler konuştular.

 

Sakinmiş gibi yerimden kalktın, masada sızmış olan adamın içmiş olduğu bira şişelerinden birini aldım. Sessizce şişeyi arkama sakladım ve adama doğru yürümeye başladım. Adamın masasına geldiğimde sakallı adamın arkasında kalıyordum, elimi yavaşça sandalyenin kenarına koydum, diğer elimle şişeyi saklamaya devam ediyordum.

 

"Selam" dedim gülümseyerek Adam kafasını kaldırarak bana baktı ve dekoltemi süzdü "yolunuzu kaybettiniz sanırım hanımefendi" kafamı hafifçe omuzuma yatırdım "hım hım yolumu kaybettim, göstermek ister misin?" Diye sordum, sandalye de olan elimi omuzuna çıkarttım. "kime niyet kime kısmet." Dedi adam karşısında oturan keltoşa. Başıyla korumalara gitmesi için emir verince gülümseyerek korumaların gitmesini bekledim.

 

Korumalar iyice uzaklaştıktan sonra etrafa göz gezdirdim Eylül'ün gözünün bende olduğunu fark ettim. Adam omuzunda olan elimi tutup öpünce kendimden tiksindim. "Geceliğin ne kadar senin?" diye sorduğunda sinirlerime hakim olamayıp elimde ki şişeyi adamın kafasına geçirdim. Şişe adamın kafasında tuzla buz oldu.

 

"Ne yaptın ulan sen," adamın karşısındaki keltoş sinirle ayağa kalktı, elimde kalan sivri parçayı ona doğru uzattım tehdit eder gibi "kaltak, buradan sağ çıkabileceğini mi sanıyorsun?"

 

"Sensin ulan kaltak orospu çocuğu!" sesin geldiği tarafa bakınca koşarak gelen Eylül'ü gördüm. Adam tam kafasını çevirecekti ki Eylül adamın sırtına atlayıp kafasını ısırmaya başladı. Gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Keltoş acı içinde bağırırken ben şaşkınca onlara bakıyordum. Millet bize bakmaya başlayınca gerilmiştim.

 

Kalabalık oluşmaya başlamıştı ve kafasında şişe kırdığım adam kendine gelmişti, adam bana bakar bakmaz kafasını tutup masaya vurdum. "Ayılma lan, hiç zamanı değil." Bize doğru koşan korumaları görünce mırıldandım "sıçtık..."

 

Eylülde benim gördüğüm manzarayı görmüş olacak ki "siktir" dedi ve keltoş birden Eylül'ü sırtından attı. Eylül götünün üstüne sert bir düşüş yapınca istemsizce güldüm. korumaların yanında başka adamlarda koşmaya başlayınca içimi gerçek bir korku kapladı.

 

Adam Eylül'e doğru dönünce masada ki bardağı kaptığım gibi koşarak kafasına yapıştırdım. Kolumda bir el hissetmemle geriye doğru savrulmam bir olmuştu. sandalyeye çarpıp göt üstü yere yapıştım. Bağırışlar duydum ama nereden geldiğini algılayamadım, kafamı kaldırıp etrafta Eylül'ü aradım ama Eylül hariç herkesi görmüştüm.

 

Gökay ve Mervan barmen'in yanında bir şeyler konuşarak viski içiyorlardı, bir yandan da kavga eden korumalara bir şeyler söylüyorlardı.

 

"Alp senin yapacağın işe, ben sana böyle mi öğrettim düzgün vursana!" Diye bağırdı Mervan. Alp kimdi? Eylül neredeydi? Ve en önemlisi bu ikisinin burada ne işi vardı?

 

Cam kırılma sesi duyduğumda yerimde irkildim, korumalardan biri karşı tarafa şişe fırlatmıştı ama fırlattığı adam eğilince şişe Gökay'ın kafasına gitmişti.

 

"Siktir!" dedi Mervan korkuyla açıldı gözleri eğilip Gökay'a baktı, Gökay'ın eli anlık olarak kafasına gitmişti. "Yok hepsini toptan sikicem ben bunların." dedi sinirle. "İyi misin lan? Aktı mı pekmezin?" Diye sordu Mervan ama daha çok alay ediyormuş gibiydi.

 

"En başta seni sikicem." Dedi Mervan'ın kafasına vurdu. Onların kavgasını izlerken Eylül'ü unutmuştum. Gözlerimi onlardan ayırdım ve Eylül'ü aradım.

 

Bir adam Eylül'ü duvara yaslamış boğazını sıkıyordu. "Eylül!" çığlığım yankılanırken ben düştüğüm yerden kalkmaya çalıştım. "Lan lan kız gidiyor." Dedi Mervan, adamları itekleyerek Eylül'e ulaşmaya çalıştı. Benim küçük bedenimin aksine onun büyük bedeni Eylül'e rahatlıkla ulaşmıştı.

 

Adamı omuzundan tutup hızlıca kendine çevirdi, çevirdiği gibi yüzüne yumruğu geçirdi. Hızlıca Eylül'ün yanına gittim, kolundan çekerek kavganın ortasından çıkartmaya çalıştım. hızlıca bir sandalye bulup Eylül'ü oturttum. "İyi misin?" diye sordum gözlerimi boğazında gezdirdim. Eliyle boğazını ovaladı, kafasını yavaş yavaş aşağı yukarı salladı.

 

"şuradan kurtulunca çok büyük sorguya çekeceğim seni Eylül" dedim sinirliydim ama kendime hakin olmam gerekliydi. Süt dökmüş kedi gibi baktı bana ardından kafasıyla tekrar onayladı beni.

 

Kafamı çevirip tekrar kavgaya baktığımda beynimin bir kısmına çok büyük bir pişmanlık duygusu yayılmıştı ama bir yandan da oh iyi oldu diyordu.

 

kavga yerini incelerken Eylül endişeyle tuttu elimi. Adamın kafasını duvara vuran Gökay'dan ayırdım gözlerimi Eylül'e baktım. "İyi hissetmiyorum" dedi nefes nefese eli göğsüne gitti, kaşlarım çatıldı. "Nefesin mi daralıyor ? atak başlangıcı mı?" Diye sordum korkuyla, bir süre cevap vermeden yere baktı, içimi büyük bir korku kapladı.

 

Korkuyla etrafıma bakındım yardım edecek biri lazımda, kendim zor yürüyorken onu buradan çıkartamazdım. Gözüme Mervan iliştiğinde hiç düşünmeden bağırdım ona. "Mervan!" sesin geldiği yöne baktığında ilk gözleri beni buldu ardından Eylül'ü, yüzünün rengi atan Eylül'ü görünce duvara yaslayıp yumrukladığı adamı bıraktı, adamın bedeni yere yığılırken Mervan hızlı adımlarla yanımıza doğru koştu.

 

"Nefes alamıyor, içeride oksijen yok denecek kadar az var" dedim Eylül'ün elini sıkıca tutarken, kafasıyla beni onayladı, takımının ceketini çıkartıp Eylül'ün beline doladıktan sonra hızla kucağına aldı. Ellerimiz ayrılınca bir an aklıma Aras'ın elinin sedyeden düşüş anı geldi, nefes alış verişlerimin hızlandığını hissettim.

 

...

 

Gökay ve Mervan bizi sandalyelere oturtmuş sorguya çekiyorlardı. "Sen neden adamın kafasında şişe kırıyorsun Neşe?!" Gökay bana karşı bağırınca istemsizce irkilmiştim. Yanımda oturan Eylül hızla diklendi "Bağırıp durma, neyse parsı öderiz" ödeyemezdik çünkü o kadar zengin değildik. Gökay sinirle soludu "sikerler parasını, senden para isteyen mi oldu? mekan hakkında çıkacak haberleri biliyor musunuz siz? kaç devamlı müşterimizi uzaklaştırdığınızdan haberiniz var mı?" tekrardan bağırınca sessizce yerime sindim, kaşından aşağıya akan kana baktım. Mervan Gökay'ın omzunu tuttu "sakinleş, pişman olacağın şeyleri söyleme" diyerek uyardı Gökay'ı.

 

Derin bir nefes alarak yanımızdan uzaklaşmaya başladı, odadan çıkıp kapıyı sert bir şekilde üstüne vurdu, oturduğum yerde irkildim. "Bakmayın siz onun sinirine bu mekan onun için biraz değerli o yüzden bu kadar yükseldi." Dedi Mervan kendimizi kötü hissetmememiz için.

 

Mervan yanımda oturan Eylül'e yaklaşıp dikkatle dudağına baktı "dudağın patlamış" dedi kaşları çatık bir şekilde. Kafam o kadar karman çormandı ki etrafımda olan şeyleri algılayamıyordum. Tek hissettiğim avucumun içinin acı ve kesilen nefesimdi.

 

"Önemli bir şey yok" diyerek geçiştirmeye çalıştı Eylül ama Mervan "bekle ilk yardım çantasını getireyim" dedi ve Eylülden uzaklaştı. Bakışlarımı Eylül'ün yüzünde gezdirdim, önemli bir şey yok gibiydi sadece biraz dudağı kanıyordu.

 

"İyi misin?" Diye sordum onu incelemeye devam ederek, kafasıyla onayladı beni. "Asıl sen iyi misin? Betin benzin atmış ruh gibisin." Etrafıma bakındım Mervan odadan çıkınca derin bir nefes aldım.

 

"İyiyim galiba" kalbimde biraz baskı hissediyordum ama abartılacak bir şey değil gibiydi. "Galiba mı? Hastaneye gitmek ister misin?" Kafamı hayır anlamında salladım. "Önemli bir şey yok, şuradan kurtulalım bana yeter." Dedim nedenini anlamadığım bir şekilde sesim titremişti. "Mervan geldiğinde nefesinin kesildiğini söyleyerek dışarı çık ben hallederim gerisini." Dedi ve yanağımı okşadı, olumla anlamda kafamı salladım.

 

"Senin kesilmiyor mu nefesin?" Diye sordum moraran boynuna bakarak. "Hayır, orada biraz gidiyorum gibi hissettim ama nefes alınca geldim kendime." Sırıttım "tabii iyi olursun." Dedim imalı imalı, omuza vurdu hafifçe, daha çok güldük.

 

Mervan elinde ilk yardım çantasıyla girdi ve hızlı adımlarla yanımıza geldi, Eylül ile ortamıza koydu çantayı, hafifçe eğilerek çantadan tentürdiyot ve gazlı bez çıkarttı. Eylül'ün içindeki mutluluğu hissediyordum şuan, istemsizce yüzümde tebessüm oluştu.

 

Mervan Eylül ile ilgilenirken çaktırmadan biraz gazlı bez, biraz da flester bant aldım. tentürdiyotla işlerinin bittiğine emin olduktan sonra onu da elime aldım. Flester bant ve gazlı bez kan olmasın diye sağlam elimle tutarken tentürdiyotu kanlı elime aldım, elimden geldiğince saklamaya çalıştım.

 

"Ben biraz hava alsam iyi olacak" dedim oturduğum sandalyeden kalkarak. İkisinin de gözleri beni buldu "iyi misin?" Diye sordu Eylül "nefesim kesiliyor biraz, hava alsam iyi olacak." Dedim, gerçekten de nefesim kesilmeye başlıyordu.

 

"Şurada ki kapıdan bahçeye çıkabilirsin" dedi eliyle Gökay'ın çıktığı kapıyı gösterdi. Kafamla onu onayladım, kapıya doğru ilerledim.

 

Kapıyı açıp dışarıya çıktım. kaldırımın kenarında bir sokak lambası çevresini aydınlatıyordu, etraf oldukça karanlıktı. kafamı kaldırıp gökyüzüne baktım, derin bir nefes aldım. Onca karanlığın arasında parlayan aya baktım. Zihnimde Aras ile küçüklüğümüz canlandı, buruk bir tebessüm sindi yüzüme. Aya bakarak konuşmaya başladım. "Az kaldı Aras yakında yanında olacağım, verdiğim sözleri buraya kadar tutabildim." Gözlerimin dolduğunu fark ettiğimde hızla kapattım gözlerimi "ağlamak yok Neşe ağlamak yok" diye sayıkladım kendi kendime.

 

"Yalvarırım!" diye bir bağırma sesi duyduğumda hızla açtım gözlerimi, etrafa bakındım.

 

"İmdat, yardım edin!" Diye bağırdı bu sefer aynı ses, sesin geldiği tarafa doğru yavaş adımlarla ilerledim. "Hala yardım diyor, ilk önce dilini kopartacağım senin!" kaşlarım çatıldı, Gökay'ın sesiydi bu, binanın arkasından geliyordu sesler ama bakmaya cesaretim yoktu. acı dolu bir çığlık doldu kulaklarıma, yerimde kaskatı kesildim.

 

Polisi aramalı mıydım? Yanlarına gidip onu durdurmalı mıydın? Adama yardım etmeli miydim? Zihnimde yankılanan sorularla başa çıkamıyordum. "İste bakalım şimdi yardımı, hadi istesene lan!" Gökay'ın bağırış sesiyle geldim kendime. Adama yardım etmek için binanın arkasına doğru yürümeye başladım. Göreceğim manzara beni öylesine korkutuyordu ki arkama bakmadan kaçma isteği vardı içimde.

 

Nihayet binanın arkasına geldiğimde gördüğüm manzarayla hayatımın şokunu yaşadım. Gökay elinde silahla adama bir şeyler söylüyordu. kalbim o kadar hızlı atıyordu ki nefes alamıyordum. O kadar korkuyordum ki düşünemiyordum, konuşamıyordu, hareket edemiyordum. Ne olmuştu bana?

 

"Cehennemde görüşmek üzere" dediğini işittim ardından yüksek bir silah sesi, korkuyla ağzımdan bir çığlık kaçtı. Olduğum yerde bir iki adım geriledim, elimde ki malzemeler yere düştü, hızla elimle ağzıma kapattım. Adamı öldürmüştü, katil olmuştu ve bende buna tanıklık etmiştim. Gökay dönüp bana baktığında ne yapacağı şaşırdım...

Loading...
0%